DEVRİM KADINI

De Asli_Han1453

2.7M 142K 27.8K

Sevmekten yorulur mu insan? devrim kadını. |bir eylül gecesi yazılmaya başlandı.| "Sevmek, bir adama ancak b... Mais

giriş |sevmekten yorulur mu insan|
devrim kadını | Demir Eksikliği
devrim kadını | Göz Bebeğim
devrim kadını | Bir Tanem
devrim kadını | Kalbimin Merkezindesin
devrim kadını | Özleyeceğim
devrim kadını | Gidişine Bitişler
devrim kadını | Seni Seviyorum
devrim kadını | Kavuşmalarımıza Yârim
devrim kadını | Demir'in Yürek Yangını
devrim kadını | Benim Hatun
devrim kadını | En Güzel Gecem
devrim kadını | Aşkın Zehrolmuş Bana
devrim kadını | İlk Kıvılcım
devrim kadını | Sarıl Bana
devrim kadını | Kızıl Güvercin
devrim kadını | Sen Bilmezsin
devrim Kadını | Canımın İçi
devrim Kadını | Kıymetlim Bana Geri Dön
devrim Kadını | Kıskanç Kadınım Benim
devrim kadını | Ah Yalan Dünya
devrim kadını | Siyah Gül, Mâtem
devrim kadını | Kalbim Kırıldı
devrim kadını | Ölüm Soluğu
devrim kadını | Acıtan Hisler
devrim kadını | Ansızın Aşk
devrim kadını | Canım
devrim kadını | Seninle Bir Ömür
devrim kadını | Rüyam
devrim kadını | Sana Tutuldum
devrim kadını | Hep Bana Gel
devrim kadını | Kalbim İspatım Olsun
devrim kadını |Vuslat Ateşi
devrim kadını | Öfke Harbi
devrim kadını | Demir'in İmtihanı
devrim kadını | Hatalarına Bir Nilüfer
devrim kadını | Kalbine Sürgün
devrim kadını | Yeni Bir Müjde
devrim kadını | Final Part I
devrim kadını | Final Part II
devrim kadını | Final Part III
devrim kadını | Finale Son 1
FİNAL
Özel Bölüm | Devrim Kadını
Özel Bölüm II | Devrim Kadını

devrim kadını | Veda Busesi

53K 3K 357
De Asli_Han1453

Devrim Kadını

|Veda Busesi|

Çünkü acı,
gidenin değil kalanın hikâyesidir.
Ve hikâyeyi hep kalanlar bitirir.

🖤

Sevdiğim adamın kollarında yeni bir güne gözlerimi açmıştım. Demir dünün yorgunluğundan olsa gerek derin ve huzurlu bir uykudaydı.

Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Dolgun dudakları küçük bir aralıkta açılmış, düzenlice nefesini tazeliyordu. Kirpikleri kıpırtısızca kehribarlarını kapatmıştı.

Bugün gidecekti. İçimde tarifsiz bir sızı vardı. Daha ayrılmadan özlem duymaya başlamıştım. Yokluğunda nasıl olurdum, kim bilir.

Gözlerimin yandığını hissederek kirpiklerimi ikişer kere kapayıp açtım. Ağlamak ve şu anı bozmak en son isteyeceğim şeydi. Fakat dayanamıyordum. Üzüldüğümde genellikle bunu ağlayarak dışa vururdum. Şimdide o anlardan birini yaşıyordum.

Göğsünde, kalbinin üzerinde duran elimi sakallarının ardında saklanan tenine koydum. Parmaklarımı sıcak yanağında dolaştırdım. Muazzam kokusu her nefes alışımda içimi ferahlatıyordu. O yokken nasıl rahatlayacaktım. Nefes almam güçleşecekti. Yüreğimin orta yerinde bir ateş yakılmıştı ve odunlar yandıkça damarlarımda gezinen kan lav olup vücudumda harlanıyordu.

Sarhoş olduğumda ısırdığım ve morarttığım çenesinde dişlerimin izleri küçük kabuk bağlamıştı. Şu an utançtan yerin dibine gireceğim şeyleri bilincim yerinde değilken kolaylıkla ve olağanca doğallığıyla yapmıştım.

Başımı biraz daha yukarı kaldırdım. Çene kemiğinin sivri olan kısmından öptüm. Çok seviyordum onu. Yanı başında, kollarının arasındayken dâhi özleyecek kadar çok.

Göz pınarımdan süzülen tek damla gözyaşı yanağımdan kayarak dudaklarımın arasında kayboldu.

Kıpırtısızca duran dudaklarımı araladım. "Seni seviyorum," diye fısıldadım. Uykusundan uyanmasından korkuyordum. Ağladığımı görmesini istemezdim. "Sapa sağlam dön," dedim kısıkça. "Seni beklediğimi unutma olur mu?"

Yanağının üst kısmına elmacık kemiklerine yakın bir yerden öptüm. Uyanık olduğunda ister istemez çekiniyor ve onunla çok fazla yakınlaşamıyordum. Bu huyumu sevmiyordum. Isındıkça, kalbimdeki buzlar eridikçe ona daha yakın olacağımı biliyorum.

Gözlerimi yüzünün her zerresinde dolaştırdım. Aklıma kazımak ve altı ay boyunca her gözlerimi kapayışımda onu zihnimde bu şekilde canlandırmak istiyordum.

"Güzelim," uykulu boğuk sesini işitince dudaklarımı yavaşca yanağından çektim. Gözyaşlarına inat kocaman bir gülümseme ile "Günaydın uykucu," diye mırıldandım. Kemikli parmaklarıyla yüzünü sıvazladı. Nerede olduğumuzu anlamak için odaya göz gezdirdi.

Kısık gözlerini yeniden benim yüzüme tuttu. "Ağladın mı sen?" başımı olumsuzca salladım. "Hayır," deyip aramızdaki mesafeyi kapattım. Artık tüm kapılarım ona çıkıyordu. Kaçmak istemiyordum. "Seni izledim,"

Çarpık gülümsemesi yüzünü hakimiyeti altına almıştı. "Hmm," diye hoşnut bir mırıltı çıkardı. "Demek beni seyrettin," dirseğini yastığa koyarak yanağını avcuna koydu. "Nasıl, horluyor muyum?"

Muziplik sezmiştim her kelimesinde. Oyununa dâhil oldum. Dudaklarımı öne doğru büktüm. "Galiba evlenince ayrı odalarda uyumak zorunda kalacağız,"

Belimdeki elini sıklaştırarak canımı acıtmadan bedenimi göğsüne çekti. Yastığa bastırdığı kaslı koluna alnımı dayadım. "Bunun olacağına inanıyor musun?"

Yüzümdeki engelleyemediğim gülümseyi silmekte epey zorlandım. "Demir," deyip dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sevdiğin kadının uykusuz kalmasına gönlün razı gelir mi?"

Dirseğini çekerek aramızdaki tüm engelleri aştı. Belimin altından geçen güçlü koluyla beni altına almıştı. Başımın altındaki yastığın iki yanına ellerini koyarak üzerimde doğruldu. Yakınlığımız tüm dialogumuzu unutturacak boyuttaydı. "Sevdiğim kadın," etkileyici erkeksi sesini kulağımın dibinde üflediği nefesle birlikte tüm hücrelerimde hissettim. "Sevdiğin adam şimdi seni öpecek,"

Mesafemiz kapandığında aceleyle dudaklarımı kıpırdattım. "Açım ben!"

Hiç etkilenmeden aşık olunası sesiyle "Ne tesadüf bende," diye cevap yetiştirdi bana. Yeniden bakışları çenemin üzerini buldu. Derin ve arzu dolu bakışı içimi titretiyordu. Alt ve üst kirpikleri yaklaştı ve dudaklarını ıslattı. "Canım böyle kızıl bir portakal istedi, sulu sulu, mayhoş,"

"Portakal?" tek kaşım otomatikman havalanmış ve ses tonum hırçın bir hâl almıştı. Parmakları saç tutamlarıma uzandı ve kulağımın arkasına ittirdi. "Benim mis kokulu portakal çiçeğim,"

"Hiç kıvırmayın Demir Bey," yanağını kavrayıp sakallarını çekiştirdim. "Portakal dedin mi dedin? Cezanı çekeceksin,"

Başını masumiyetle sağ omzuna yatırdı. "Sevdiğin adama kıyabilir misin?"

Benim lafımla beni alt ediyordu. Kızgınca burnumu havaya diktim. "Kıyarım tabi,"

"Hmm," iç çekti. "Pekâlâ, neymiş cezam?"

"Biraz önce söylediğin şeyi yapmayacağız,"

Cıkcıkladı. "Seni öpmemi hiçbir kuvvet engelleyemez,"

Yutkundum. Oldukça kararlı görünüyordu. Bir saniye o dudaklarıma mı bakıyordu?

"Kapı mı çaldı?"

Çarpık gülümseyişi beni benden alırken "Yo, o ses midenden geldi sanırım," diyerek sakallarını yanağıma sürttü. Tenime batan sakallarıyla huylanmıştım. Başını geriye ittim. "Demir yapma şunu,"

"Seninde hoşuna gidiyor, nazlanma,"

Gözlerim kısıldı. "Dalga mı geçiyorsun benimle?"

Kafası aşağı yukarı hareket etti. "Sen benimle dalga geçerken iyiydi ama küçük hanım,"

Çenemi dikleştirdim. "Ben dalga geçmedim ki seninle. Gerçek neyse onu söyledim,"

"Horluyorum yani,"

Ellerimi ensesine koydum. "Hayır," dedim yoğun bakışları altında eriyip giderken. "Çok güzel uyuyorsun, seni izlerken dalıp gitmişim,"

Göz bebekleri büyüdü. Konuşmamıza bir anlam yüklemeye çalışıyordu. "Beren sen iyi misin?" dedi sonunda.

Gülümsedim. Alt dudağımı ısırıp serbest bıraktım. "Sen yanımdasın, iyi olmamam mümkün değil ki,"

Afalladı. "Bir tanem," deyip başını geriye çekti. Sonra yüzümü süzdü. Sanırım sarhoş olup olmadığımı sorguluyordu. Yahut rüya gördüğünü sanıyordu. Ona gerçekliğimi ispatlamak için yaklaştım.

Çenesiyle dudağı arasındaki yeri öptüm. Belimi saran kolu bedenimi üzerine çekti. "Güzelim gerçeksin değil mi?"

Çok yüksek olmayan bir sesle kahkaha attım. Şu an ki bakışları öyle güzeldi ki. Şaşkın şaşkın bakıyordu.

"Bilmem, sence değil miyim?"

Kehribar gözleri son sözlerimden sonra tehditkâr bir biçimde kısıldı. Böyle bakınca da çok kârizmatik oluyordu.

"Test etmem lâzım," dedi ukalaca. Keskin kıvrımlara sahip olan dudaklarına çarpık bir gülümseme yerleşti.

Yanağımı kaplayan avcu başımın arkasına doğru kaydı. Dudaklarımı yoğun bir tutkuyla kavradı. Severken incitmiyor aksine her öpüşünce binlerce anlam gizliydi. Şefkatle yoğrulan hislerimiz, tek bir bedenmişcesine atan hoyrat kalp atışlarımız...

Demir Devrim, benim devrim'im olmuştu.

Her anlamda.

Veda busesiydi bu. Ayrılık hissiyatı boğazımın ortasına kurulmuş ve yutkunmama mâni olmaya başlamıştı.

Tutkuyla sarılan bedenlerimiz yavaşça uzaklaştı. Soluk soluğa durduk. "Seni seviyorum," dedi boğuk sesiyle. "Canımdan çok," diye ekledi.

"Seni seviyorum," dedikten sonra "Kalk hadi," diye ekledim. Bedenini yan taraftaki boşluğa attı. Yataktan kalkıp üzerimi düzelttim. "Ben odama geçiyorum. Kahvaltıda istediğin bir şey var mı?"

"Yorma kendini," deyince aklıma sevdiği kıtır ekmek geldi. "Baharatlı kıtır ekmek yapsam yer misin?"

Sözsüz, gözleriyle onay verdi. Uykudan arındırdığı gözleriyle beni izliyordu. Dayanamayıp dizimi yatağa bastırıp üzerine eğildim ve yanağından kocaman öptüm. "Bu kadar güzel bakma bana," deyip geri çekildim. Sırıtarak kollarını başının altına aldı. Pazuları şişmiş ve fit vücudu seyirlik bir manzara oluşturmuştu. "Gidemiyor musun odamdan?" arsız gülüşünün nedeni belli olmuştu. Suratımı buruşturdum. "Hemen de şımar zaten,"

"Demir eksikliği vardı sende değil mi?"

"Evet," dedim bu konuya nasıl geldiğimizi anlamayarak.

"Şimdi de fazlası var sanırım,"

Dik dik baktım. "Demir yeter ya, gidemiyorum sana laf yetiştireceğim diye,"

"Tamam, git hadi,"

Gülümsedim. "Sende çok oyalanma,"

"Emredersin hatun,"

Hatun demesi bitiriyordu. Birkaç saniye bakakalmıştım her zaman olduğu gibi.

Bronz tenine yakışan gülümsemeyle o da bana bakıyordu. Gözlerimin içine, ölür gibi.

"Of ya," dedim ve arkama döndüm. "Çık aklımdan," odadan çıkmadan önce duyduğum gür kahkaha yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturdu. Beni deli ediyordu bu adam.

Demir'in odasından ayrılıp gizlice Hazan ile kaldığımız odaya girdim. Üzerimi değiştirmek için dün dolaba yerleştirdiğim kıyafetlere bakınmaya başladım.

"Neredesin kız sen?" Arkamdan gelen çirkef sesle olduğum yerde durdum. Omzumun üzerinden odanın ortasında dikilen öfkeli bedene baktım. "Demir'le ne haltlar yediniz bakalım, dökül?" Fevri çıkışı hoşuma gitmemişti.

Ellerimi iki yana açtım. "Ne haltı yiyebiliriz Hazan?"

Gözlerini kocaman açtı. Abartılı bir sesle "Sabaha kadar aynı odada-" dediği an onu susturdum.

Sertçe "Uyuduk," dedim ve gardıroptan kendime kıyafet seçmeye başladım. Kimseye hesap vermek zorunda değildim. Akşamın gerginliği zaten şimdiden tüm bedenimi sarmıştı bir de burada Hazan'ın saçma konuşmasıyla uğraşamazdım.

"Beren!" desede onu duymazdan gelerek aldığım kıyafetlerle banyoya girdim.

Dar kotumun üzerine mor renk boynu biraz açık bir kazak giydim. Saçlarımı açarak omuzlarıma dökülmesini sağladım. Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra küçük makyaj çantamdan çıkardığım kremlerden yüzüme sürdüm. Soğuktan tenim pürüzlenmişti. Gözlerime özenli bir eyeliner çektim. Dudaklarıma da vişneli nemlendiricimi sürdüm. Rengi biraz canlıydı ancak bunu sorun etmedim.

Odaya döndüğüm de Hazan yatağın üzerinde oturuyordu beni görünce mahcupca "Biraz önceki tavrım için özür dilerim," dedi. "Siz aklı başında iki insansınız. Sadece şaka yapmak istemiştim ama elime yüzüme bulaştırdım,"

"Bazen şakalarının dozunu kaçırıyorsun," dedim sakince. "Niyetinin kötü olmadığını biliyorum ancak kırıcı oluyorsun. Demir bana düşündüğün anlamda asla yaklaşmaz. Aramızda nikâh olmadan öyle bir şeye kalkışmayız zaten. Sınırlarımızı ikimizde biliyoruz,"

"Affet bu aptalı," dedikten sonra sarıldı. Kollarımı beline dolasamda tavrından rahatsız olmuştum. "Lütfen kendini biraz törpüle Hazan. Empati kur ve her şakayı yapma,"

Yanaklarımdan öptü. "Söz," deyip gülümsedi. "Sende gülümse hadi," yalandan gülümsedim. Bugün gülmek benim için en zoruydu.

Kahvaltı için odadan çıktık. Koridorda Demir ile karşılaştık. Kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Hazan ikimizi yalnız bırakmak için olsa gerek önden hızla salona girmişti.

Yüzüme eğildi. "Ne oldu sana, yüzün düşmüş?"

"Hazan'la atıştık biraz,"

"Neden?"

"Boşver, saçma sapan bir şey yüzünden."

Burnunu yanağıma sürttü. "Bugün yüzünü asık görmek istemiyorum, gülümse nişanlına,"

Hemen dudaklarım kıvrıldı. "Oldu mu, nişanlım?"

Alnımdan öptü. "Oldu, olmaz mı,"

Dişlerimi göstererek güldüm. Dudaklarıma delici bakışlar atınca utanmıştım. "Ne biçim renk bu," dedi  hoşnutsuzca. "Beğenmedin mi?" diye sorunca sağa sola üstünkörü baktı. Hemen ardından önünde durduğumuz odanın kapısını açarak ikimizide içeri soktu. Sırtım kapıyla bütünleşirken ne olduğunu anlayamadan dudaklarımı kavradı. Öpüşü kalbimdeki kuşların kafeslerinden çıkmasına ve özgürce gökyüzünde kanat çırpmasına neden oluyordu. Nefesim tükenirken geri çekildi ve alnıma yaslandı. "Vişne," deyip bir miktar nemlendirici bulaşan dudaklarını yaladı. "Beğenmemem mümkün mü?"

Titreyen elimi kaldırıp dudağındaki boyayı temizledim. Konuşacak derman bırakmamıştı. Ayakta zor duruyordum. Demir koyulaşan gözleriyle bir kez daha eğildi. Arkamdaki kapı tıklatılınca öpemeden geri çekildi.

"Demirciğim babam seni bekliyor. Acele et," Deniz'in alaylı sesini duyunca kulaklarıma kadar kızardım. Adım sesleri uzaklaşınca kızgınca Demir'i ittim. "Yine yakalandık,"

Yanağımdan makas aldı. "Dudaklarına bu kadar dikkat çekici şeyler sürme sende,"

"Sana ne? İstediğimi sürerim,"

"Bende öperim," diyerek kolunu omzumdan geçirdi ve beraber odadan çıktık.

Salona girmeden kolunun altından çıktım. "Nereye?" derken kaşları merakla havalanmıştı.

"Kıtır ekmek yapacağım sana,"

Onu arkamda bırakarak mutfağa girdim. Nur teyze ve Ayşe annem buradaydı. "Günaydın hanımlar," dedim varlığımı belli edebilmek amacıyla.

Nur teyze ocağın başındaydı. Elindeki işi bırakarak bana döndü ve yeşil gözlerine ulaşan bir tebessümle "Günaydın," diye karşılık verdi.

Ayşe annemden bir karşılık alamayınca tezgaha dönük duran bedenine yaklaştım. Kolumu beline doladım. Yanağından öptüm. "Günaydın sultanım," dedim. Başını omzumun üzerinden bana çevirdi. Kızaran ve kanlanan göz bebeklerini görünce beni neden duymadığını daha net anlamıştım. "Günaydın," dedi boğuk sesiyle. Sanırım ağlamaktan boğazı etkilenmişti. Pürüzlü ve kalın çıkan sesi bunu kanıtlar nitelikteydi.

Yanaklarından pıtır pıtır dökülen yaşları fark ettiğimde bende çoktan ona eşlik etmeye başlamıştım. Burnumu çekerek kollarımı belinden ayırdım.

Nur teyze ikimize de üzgünce bakıyordu. Teselli vermeyi denemedim, benimde teselliye ihtiyacım vardı. Konuşsam kelimeler değil, hıçkırıklar çıkardı ağzımdan.

"Demir için kıtır ekmek yapacağım," dedim Nur teyzeye. Hemen başını salladı.

Nur teyzenin getirdiği ekmeği küp şeklinde doğradım. Baharatını da hazırladım. Hızlıca kızarttığım ekmekleri tabağa aldım.

Masaya vardığımda Demir'in yanına oturdum. "Günaydın," dedim gülümseyerek. Ömer babam ve diğerleri günaydın demişti. Masada tuhaf bir gerginlik bunun getirisi olan bir sessizlik vardı.

Demir kıtır ekmeklerden afiyetle yemişti. "Eline sağlık güzelim," demişti masadan kalkmadan evvel.

Erkekler tıraş ve saç kesimi için berbere gitmişlerdi. Ayşe annem Demir'in bavullarını eksik bir şeyler var mı diye kontrol ediyordu.

Hazan dersi olduğu için kahvaltıdan sonra gitmişti. Ben ise Demir'in odasında oturmuş berberden gelmesini bekliyordum.

Kapı açılınca hızla berjerden kalktım. Demir sakalsız yüzü ve üç numaraya vurulmuş saçlarıyla karşımdaydı. Onu hiç bu kadar kısa saç ve sakalsız bir suratla görmemiştim.

Uzun süre sessiz kalışımı dalgaya aldı. "Ne o, beğenmedin mi?"

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Sadece seni hiç böyle görmediğim için garip geldin gözüme,"

Adımları üzerime doğru gelirken yakınıma geldiğinde belimden tutup beni kendine çekti. "Çirkin olsam yüzüme bakmayacaksın yani,"

Hayretle "Hayır tabi ki," dedim hızlıca. "Garip dedim, çirkin değil,"

Gülüp alnımdan öptü. "Sinirlenince öyle güzel oluyorsun ki, insanın hep sinir edesi geliyor,"

Kollarımı iri gövdesine sardım. "Demir Devrim, sen çok ukala bir adamsın," saçlarıma yaslı duran ağzı kıpırdandı. Sanırım gülümsüyordu. "Ama ben bu ukala adama deliler gibi aşığım,"

Dudakları boynuma değince gözlerimi kapattım. "Beren Devrim," dedi boğuk sesiyle. Devrim derken kalbimdeki kelebekler kozalarından çıkmış ve midemde gezinmeye başlamıştı. "Bu ukala adam sana hasta,"

Saatler su gibi akıp geçmiş ve ayrılık vakti gelip çatmıştı. Otogardaydık. Biraz sonra otobüs kalkacaktı.

Annesi, babası ve kardeşleriyle sarılmış ve sıra bana gelmişti. Ağlamaktan gözlerim şişmiş ve puslu görmeye başlamıştım. Benim ağladığımı gördükçe kaşları çatılıyordu.

Yakınıma geldiğinde yüzümü kavradı. Göz bebekleri koyulaşmış ve kararmıştı. "Beren," ismimi söylemesiyle kollarımı ona doladım. Durduramıyordum ağıdımı. Aktıkça akıyordu. "Güzelim ağlama," alnımdan öptü. "Yüreğimi yakma daha fazla." başımı salladım ancak cevabımı eyleme dökemiyordum.

"Demir, durduramıyorum. Özür dilerim," dediğimde başını sağ tarafına çevirip bir şeyler mırıldandı. Ancak kısık tonlaması duymama engel olmuştu.

"Ailem, ailen güzelim. Ne derdin olursa olsun ilk çalacağın kapı annem ya da babam olacak. Anlaştık mı?" bugün tıraş ettirdiği pürüzsüz yanaklarına ardından üç numaraya vurulmuş kısa saçlarına baktım. "Anlaştık," bugün sayamadığım kadar çok alnımdan öpmüştü, şimdi yaptığı gibi. "Seni seviyorum," dedim kalbim hızla çarparken. "Sana aşığım," dedi o da kulağıma çarpan nefesiyle. Boynumu öptü. "Altı ay sonra sol yanında tıpkı şu an ki gibi olmak istiyorum. Tek farkla," deyip durunca, başımı omzundan ayırdım ve göz göze geldik. "Gözyaşların bu kez mutluluktan olacak,"

"Söz veriyorum sevgilim, seni hep bugünkü gibi, seveceğim. Son nefesimde dâhi hep bu an ki kadar çok,"

Otobüsün kalkacağına dair yapılan anonstan sonra zar zor ayrıldık. Nemli gözlerimi avuçlarımla kuruladım. Deniz ve Yağız Mir'in yanına gidip onlara hızlı hızlı bir şeyler söyledi. İkisi de Demir ne söylediyse pürdikkat dinlemiş ve onaylamışlardı.

Tekrar bana döndü. Kızaran gözlerine inat keskin kıvrımlara sahip dolgun dudakları kıvrıldı. Elimi kaldırıp hafifçe iki yana salladım. "Seni seviyorum," diye fısıldıyordum.

Arkasını döndü ve otobüsün merdivenlerini çıktı. Ayşe annem, Ömer babama sarılmış ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yağız Mir kolunu omzuma atarak titreyen bedenimi kendine çekti. "Şşş, ağlama bu kadar. Sen ağladıkça o daha çok üzülecek. Gülümse ki seni her hatırlayışında son görüşü gelsin aklına ve huzurla altı ayı tamamlayıp dönsün,"

Haklıydı.

Cam kenarındaki koltuğa yerleşince gözleri hemen bizimle buluştu. Annesinin ağlayışına bakarak başını iki yana salladı.

Yağız Mir'in dediğini yapıp yanaklarıma yağan yağmura rağmen gülümsedim.

Demir'in hüzünlü bakışları bende durduğunda gülümseyişime uzun uzun baktı.

Otobüs hareket edince yeniden el salladım. Dudaklarımın arasından fısıltı hâlinde "Seni seviyorum,"lar dökülüyordu.

Camın arkasından kıpırdayan dudaklarına baktım. "Allah'a emanet ol." diyordu.

Sende sevdiğim.

🖤

Merhaba.

Demir'e veda ettik.

Beren'i, Demir'siz neler bekliyor bakalım.

Bölüm hakkında düşünceleriniz neler?

19.1.20


210 oy+ 180 yorum.

Continue lendo

Você também vai gostar

979K 61.1K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
1.6M 96.4K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
145K 10.9K 18
"Ve bizler, ipsiz uçurtmalar gibiydik. Aşk'sız, umutsuz ve eksik." Mardin Midyat'a kara sevdalı bir hanımağa'nın, Mihriban Şalaban'ın hikayesi. AŞİR...
2.1M 133K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...