Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.3M 74.9K 6.8K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|29|• İhtimal

27.9K 1K 25
By theokuryazar

Multimedya: Akmu Soohyun- Speechless cover.

***
Korku...
Kalbimin görültülü atış sesleri...
Koskoca bir ormanın içinde tek başına olmak ve tanımadığın insanlardan köşe bucak kaçmak...
İmkansıza oynayan bir aşk...

Hepsi bir film senaryosu gibi değil mi?

Ama bu benim gerçeğim. Ve ben ilk defa bu kadar yalan olmasını diliyorum. Az sonra yönetmen "kestik" dediğinde derin bir nefes alacağım öyle değil mi?

Değil.

Değildi.

Şu an yaşadığım hiçbir şey bir filmin parçası değildi.

Koskoca ormanın içinde yalnız başımaydım ve biraz sonra lafın tam anlamıyla enselenecektim.

Siyah örtüyü tutan el tüm gerçekliği ile önümde duruyordu.

Kulaklarımda adrenalinin vermiş olduğu güçle hızla çarpmaya devam eden kalbimin gümbürtüleri yankılanmaya devam ediyordu.

Derin bir nefes aldım. Yaşadığım tüm şeylerin bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmesi elbette bana yardımcı olmuyordu. Sona geldiğimi düşünüyor ve içimden ettiğim duaların bir işe yaraması için neredeyse yalvarıyordum.

Kendi içimde taşıdığım bu hikayenin sonu böyle mi olacaktı?

Daha mutlu olmamıştım ki ben.
Daha sevinememiştim ki hiçbir şeye.
En azından sona geldiğimde Yiğit'i son bir kez görmek isterdim.

"Burada da değillerse bittin sen oğlum." dedi örtüyü tutan adamın sesi.

Zaman olağanüstü bir şekilde yavaş geçiyordu sanki. Bu bir nevi benim açımdan iyi sayılsa da beni öldürecek o korku yüzünden bir şey düşünemiyordum.

Adam örtüyü usulca çekti. Beni kapatan siyah örtü yavaş bir şekilde kayıp giderken gözlerimi sıkıca yumdum.

Kulağıma dolan hışırtılarla birlikte örtünün tamamen yeri bulduğunu ve kabak gibi ortaya çıktığımı artık biliyordum.

Kulağıma dolan iğrenç sesle ile birlikte gözlerimi mümkünmüş gibi biraz daha yumdum.

"Bak burada kim varmış Veli?!" adamın iğrenç sesi bütün kulübeyi doldurduğunda kapalı gözlerimin ardından süzülen yaşlarıma engel olamadım.

Soğuk bir el bileğimi kavradı. Dudaklarımın arasından kaçan çığlıkla beraber gözlerimi araladım. Soğuk el beni çekiştirip masanın altından çıkarmaya çalışırken kendime doğru çektiğim ayaklarımı çözüp adama tekmeler savurmaya başladım.

Adam küfür edip bileğimi daha sert bir şekilde çekiyor beni masanın altından çıkarmaya çalışıyordu.

Tüm gücüm tükenmek üzereydi. Ama içimin bitmeyen umudu kulağıma sürekli biraz daha dayanmam gerektiğini fısıldıyor, güçlü olmam için beni yüreklendirmeye çalışıyordu.

Ama beni kurtaracak kimse yoktu. Yiğit gelse bile onlarla baş edebileceğimizi düşünmüyordum. Eminim burada bir yerde onlardan daha fazlası vardı.

Ama...

Öyle olmadı. Yediği tekmelerden dolayı hafif aralık kalmış olan kapı tekrar bir darbe yediğinde adam, afallayarak çekiştirdiği kolumu bıraktı.

"Ne oluyor lan?!" adam sinirle bağırdığında gözlerini yumdum.

"Bu oluyor!" dedi bir ses bağırarak. Ardından örtüyü tutan adam afallayarak yere düştü. İçerideki diğer adam, koşarak kapıya doğru gitti.

Devrilen süs eşyalarının sesi, kapıya çarpan tenlerden çıkan o sesler, içimdeki korkuyu daha da körüklerken derin nefesler almaya çalıştım.

İtiş kakış arasında gözlerimi yummuş, olduğum yerde daha da sinmiştim.

Korkuyordum.

Halimi anlatabilecek tek bir kelimem bile yoktu.

Her şey saçma ve olağanüstü geliyordu.

Tüm bu sahnelere sadece dizilerde ya da filmlerde şahit olan ben, tam olarak aynı şeyin içindeydim.

Odanın içinde iki el silah patladı.
Kalbimin orta yerinden gelen o çıtırtı ile birlikte gözlerimi şokla araladım.

İçeriye dalan ve savaşan kişi kimdi bilmiyordum.

Zihnimde dalgalanan ihtimalle birlikte kalbimin bir anlığına durduğunu hissettim.

İçeriye giren ya Yiğit ise? Ya patlayan silahlardan biri ona isabet ettiyse?! Aman Allah'ım elim ayağım titriyor, nefeslerim kesikleşiyordu.

Gözlerimin önü karardığında tek hatırladığım önüme eğilen gölgeydi...

***

"Abi neredesin?"

"......"

"Tamam, ben yolun başına doğru ilerliyorum. Arabayı sözleştiğimiz yere getir."

"....."

"İyi dedim ya abi. Merak etme. Yaralanmadı. Şoktan bayılmış olmalı. Birazdan kendine gelir."

"......"

"Sakin ol. O, iyi diyorum. Tamam. Kapatıyorum. Birazdan orada olurum."

Başım boşlukta sallanıyordu. Kollarımın uyuşukluğu, bacaklarımın altındaki soğuk ten ve az önce duyduğum o yabancı ses içimi yiyip bitirirken gözlerimi açmaktan korkuyordum.

Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum.

Beni kurtaran kimdi? Ya da kurtarmayan? Sonuçta kim olduğunu bilmiyordum. Belki de bizim peşimizde olan başka bir düşmandı.

Ne yapıp edip elinden kurtulmam lazımdı.
Ama nasıl?

Gözlerimin içine vuran ay ışığı, göz kapaklarımı kırpıştırmam için beni zorluyordu. Uyuma numarası yapmak için kendimi adeta zorluyor, yüzümü ifadesiz tutmak için kendimi sıkıyordum.

Beni taşıyan her kimse artık yorulmuş olmalıydı ki kesik kesik soluyor, belimin ve bacaklarımın altındaki elleri titriyordu.

Bu benim kurtulmam için avantajdı.

Kokusu yabancı değildi. Ama tanıdık da değildi.

Sanki bir caddede yürürken öylesine yanımdan geçen, birkaç saniye yüzüne baktığım ama şimdi anımsayamadığım bir adamın kokusunu soluyordum.

Titrek bir nefes aldım. Gözlerimi açmamak için direnirken hafif kısık bir bakışla yüzüne bakmaya çalıştım. Ama göremedim. Kirpiklerim bana yardımcı olmamak için büyük bir hazla savaşıyor gibiydi.

Beni taşıyan adam her kimse artık iyice yorulmuş olmalıydı ki nefesleri hızlanmıştı. Gücünün tükenmek üzere olduğu belliydi.

Bir süre daha beni taşımasına müsaade ettim.

Birkaç dakika daha ilerledikten sonra sonunda pes ederek durdu. Yere çömeldiğini, toprağa değen ayaklarımdan anlamıştım.

Vakit bu vakitti. Ondan kurtulmak için daha iyi bir fırsat bulamazdım.

Gözlerimi hızla açtım. Karşıma daha önce görmediğim bir sima düştüğünde kalbimin tekrar korkuyu çağırdığını duyabiliyordum.

Gözlerini yummuştu. Yere yarım bir şekilde oturduğu için dengesini sağlamakta zorlanıyordu. Derin derin nefesler alırken birkaç kez mırıldandı.

Ellerimi hızla kaldırıp omuzlarına bastırdım ve kendimi kucağından atarak ayağa kalktım.

Adam yere yuvarlandığında acıyla bağırdı. Sırtüstü bir şekilde can çekişirken hızla yanına koşup belinin üzerine çömeldim. Ellerini tutup belinde birleştirdiğimde üzerinde silah olup olmadığını kontrol ettim.

"Kimsin sen?!" ses tonum öyle yüksekti ki tüm orman sesimle yankılanmıştı.

Bir yandan korkuyor bir yandan da dengemi kaybetmemek için çaba sarf ediyordum. Çünkü üzerine resmen abandığım adam çok güçlüydü ve elimden kurtulmak için canhıraş çabalıyordu.

"Yenge sakin ol." acıyla mırıldandığında kalakaldım. Yenge mi? Ne yengesi?

"Dalga mı geçiyorsun benimle? Ne yengesi?" sinirle burnumdan soluduğumda adam debelenmeye var gücüyle devam ediyordu. Artık onu tutmakta zorlanmaya başlamıştım.

"Yenge, Allah aşkına in üzerimden. Hiçbir şey sandığın gibi değil."

Ha ha. Dışarıdan saf görünebilirdim ama onu bırakacak kadar salak değildim.

"Kimsin sen diyorum?" sözlerimi tekrarladığımda içimdeki korkunun az da olsa gittiğini fark etmiştim. Ellerimin titremesi durmuştu ama şimdi de avuç içlerim terliyordu ve bu bana adamı sabit tutmam da yardımcı olmuyordu.

"Yenge yemin ederim zarar vermek değil niyetim. Seni Yiğit Abi'ye götürmek için geldim."

Yiğit'in adını duyduğumda kalbim tekledi. Burnumun ucunun sızlamaya başlaması ile aklımın karışıklığı artık eş değerdi.

"Yalan söylüyorsun." dedim titreyen sesime engel olamayarak. Göz yaşlarım çoktan yüzümün her zerresini yıkamaya başlamıştı.

"Yenge yemin ederim ki doğruyu söylüyorum. Kalk hadi üstümden."

Bir süre durdum. Ya gerçekten beni Yiğit'e götürecektiyse ve ben burada zaman kaybediyorduysam?

Aklım iyice ip yumağı gibi karışmıştı.

"Sana neden inanayım?"

Evet ona neden inanacaktım? Onun da kötü olmadığı ne malumdu?

Adam beni ikna etmeye çalışır bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.

"Benim adım Umut. Size hep yardım etmeye çalışan benim. Neden yalan söyleyeyim?"

"Umut?" Bu isim elbette bir yerden tanıdık geliyordu. Yiğit, arabadayken telefonla birini aramıştı bize yardım etmesi için. Ve o birisi Umut'tu.

Yine de temkinli olmam da fayda vardı. Yaşadığım onca şeyden sonra kimseye kolayca güvenmemem gerektiğini artık öğrenmiştim.

"Öyleyse kanıtla!" Bu kadar korkusuz olmama ben de şaşıyordum artık.

Umut sıkıntıyla ofladı. Artık sıkıldığını anlamıştım. Bir an önce bu şeye bir son vermek istiyordu ama beni ürkütmekten ve kaçırmaktan korkar bir hali vardı. Çünkü şimdiye kadar istese benden kurtulmuş, tekrar ele geçirmiş olabilirdi.

"Pantolonumun sağ arka cebinde telefonum var. Onu al ve son aranan numarayı ara."

Tuttuğum ellerini sıkıca bir elime tutuşturdum. Küçük avuçlarımla bunu yapmak elbette zordu ki Umut istese beni hemen üstünden atabilirdi. Ama yapmadı.

Sağ arka cebinden çıkan telefonu aldım. Ellerim tekrar titremeye başladığında derin bir nefes alıp telefonun şifresiz tuş kilidini açtım.
Rehberde son aranan numaraya uzunca bastığımda karşıma çıkan telefon sembolüne kısaca baktım ve Umut'un doğru söylemesini umarak kulağıma götürdüm.

Telefon bana uzun gelecek bir süre boyunca çaldı.

Tam beşinci çalışta artık umudumu kaybetmek üzereydim ki onun sesini duymamla duraksadım.

"Alo?"

Oydu. Yiğit'ti. Onu en son ne zaman gördüğümü, üzerinden kaç saat geçtiğini bilmiyordum ama onu sanki yıllardır görmemişim gibi özlemiştim.

Göz yaşlarım tekrar yerini aldığında derin bir nefes aldım.

"Umut konuşsana oğlum?! Yoksa Hazel'e bir şey mi oldu? Alo?! Alo?!"

Endişeli sesi ile dudaklarımın arasından bir hıçkırık koptu.

"Yiğit." dedim zar zor. Nefes almakta zorlanmaya başlamıştım.

Telefonun diğer ucundan bir müddet ses gelmedi. Ben hâlâ ağlıyor, hâlâ hıçkırıyordum. Göz yaşlarım artık yanaklarımı yıkamıştı.

"Hazel?" dedi Yiğit, yumuşacık bir sesle.

Bense gözlerimi sıkıca yummuş, yaşadığım onca şeyin acısını çıkarmak için bağıra bağıra ağlıyordum....

•••

Herkese selam 🙇

Biliyorum çok geç kaldım. Çoğunuz benden hep yeni bölüm bekledi ki sordu da.

Uzun bir süre yazamadığım için çok üzgünüm. Bu aralar baya bir sıkıntılı dönemden geçiyorum/geçiyoruz.

Okul, aile, ev gibi problemlerden başımı kaldırıp da bir türlü vakit ayıramadım.

Sizi çok beklettiğim için çok ama çok özür dilerim.

Umuyorum ki bundan sonra daha rahat bir kafayla yazacağım.

Hepinizden tek tek özür diliyorum.

Sizi seviyorum. 🌼

Continue Reading

You'll Also Like

248K 10.7K 29
Sakarlıklarıyla bezdiren bir kadın... Öfkeli ve bir o kadar anlayışlı bir adam... Klişelere kafa tutan patron ve asistanın hikayesi. '' Asistan neyi...
761K 28.8K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
815K 34.4K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
140K 760 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...