AYNALI SALON

By ezgi_caglar

1.3M 76.1K 15.6K

**WATTYS 2020 YENİ YETİŞKİN KAZANANI** Yasak bir aşktan kaçan İrem'in yeni partneri Meriç sayesinde girdiği;... More

Hikaye Başlamadan
Bölüm 1
Bölüm 2
Salona Girmeden
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm +1
Bölüm +2
Bölüm +3
Bölüm +4
Bölüm +5
Bölüm +6
Bölüm +7
Bölüm +8
Bölüm +9
Bölüm +10
Bölüm +11
Bölüm +12
Bölüm +13
Bölüm +14
Bölüm +15
Bölüm +16
Bölüm + 17
Bölüm +18
Bölüm +19
Karakterler ve Sürprizler
Bölüm +20
Bölüm +21
Bölüm +22
Bölüm +23
Bölüm +24
Bölüm +25
Bölüm +26
Bölüm +27
Bölüm +28
Bölüm +29
Bölüm +30
Bölüm +31
Bölüm +32
Bölüm +33
Bölüm +34
Bölüm +35
Bölüm +36
Bölüm +37
Bölüm +38
Bölüm +39
Bölüm +40
Bölüm +41
Bölüm +42
Bölüm +43
Bölüm + 44
Bölüm +45
Bölüm +46
Bölüm +47
Bölüm +48
Bölüm +49
FİNAL
AYNALI OKURLARININ DİKKATİNE!
AYNALI OKURLARININ DİKKATİNE VOL.2
AYNALI OKURLARININ DİKKATİNE VOL.3

Bölüm 73

8.1K 549 320
By ezgi_caglar

Cuma sürpriiiiziiiii!!

Öncelikle Aynalı Salon'u bitirmek ve 2. kitaba devam etmek konusunda size sorduğum soruya cevap veren herkese çooook teşekkür ederim :) Bebeğinden ayrılamayan bir anne edasıyla azıcık duygusallaşmış olsam da siz sevgili okurlar beni doğru yola çektiniz 

veeeee....

oy çokluğuyla kitabı zirvede bitiriyoruz :)

Son beş bölüme girdiğimizden ben de elimi çabuk tutup sizi büyük finale olabildiğince hızlı ulaştırmaya çalışacağım.  O nedenle de hafta sonunda yayınlamayı düşündüğüm bölümü bu geceden sizlerle paylaşıyorum.

Bol keyifli okumalar <3

***

This is the House of Death. Even Angels die in the arms of demons.

***

KİM VAZGEÇİYOR?

Rüzgar'dan...

Uçuyordum. Önüme çıkan hiçbir şeye dikkat etmeden, ışıklarda durmadan, yavaşlamadan, gazı sonuna kadar kökleyerek... Öfkem direksiyonu sıkıca kavramış ellerimden ayak parmaklarıma kadar tüm hücrelerimi ateşe vermiş gibiydi. Öyle bir yanıyordum ki, koca bir şehri de kendimle beraber yakıp kül etmeye gidiyordum adeta.

Bir kez daha avazım çıktığınca bağırdığım halde göğsümü sıkıştıran yük bir gram olsun hafiflemedi. Ruhum... yaşam kaynağım çekilmişti bedenimden sanki. Biri, bir canavar bilerek kastetmişti canıma. İskeletim hala dağılmadan ayakta duruyorsa sadece intikam almak içindi. Bu hayatta benim için değerli iki kadına birden elini uzatmaya cüret eden o insan müsveddesini yok etmek için dayanıyordum acıya.

Lanet olsun! Lanet!

Avazım yetmiyordu nefretimi kusmaya ya yine de bağırıyordum. Caner'in söylediği hastane uzaktan göründüğünde görüş alanım gözümü dolduran yaşlarla neredeyse sıfır olduğu halde biraz daha gaza bastım. Yüzüm sırılsıklam, ağzım kupkuruydu. Kayarak acilin önünde durduğumda nerdeyse düşerek arabadan inmiştim.

"Rüzgar!" dedi karşıdan bana doğru koşturan babam. O da henüz otoparka girmiş olmalıydı. "Rüzgar ne olmuş?"

Bilmiyordum. Caner arayıp bana haber verdiğinde okuldaki işlerimi anca bitirmiş eve gitmeye hazırlanıyordum. Gelmen lazım... demişti. Hastaneye gelmen lazım Rüzgar... Sonrasını kopuk kopuk duymuştum. Ela... Ela'nın babası... İrem... yaralılar... ağır... özellikle Ela... durumu ağır Rüzgar.

Hala aynı sözcüklerin etkisi altında içimi kavuran öfkeye rağmen titriyordum. Hastanenin basamaklarını üçer beşer çıkıp içeri daldığımda önce bankoya koşmuş, fakat sonra az ileride oturan Caner'i görmüştüm. O bizi fark edip ayağa kalkana kadar ben karşısındaydım.

"Konuş." dedim yakasına yapışıp. "Konuş ne oldu?"

"Rüzgar dur!" dedi babam beni Caner'in üzerinden çekiştirip. Karşımdaki oğlanın üstünü başını kaplayan kanı ancak o zaman fark etmiştim. Başım dönüyor, dünya uzuyor, koyu kırmızı lekeler gözümün önünde giderek büyüyordu.

"Ne oldu?" dedim bir kez daha, ama sesim gücünü yitirmişti.

"Beni İrem aradı..." dedi Caner sıkıntılı bir nefes verip. "Yardım için... Ela'nın babası eve dalmış. Ben gittiğimde..."

"Neredeler?" dedim panikle. "Neredeler şimdi?

Ben cevabı bile beklemeden muayene odalarına açılan kapıya yöneldiğimde "Oğlum bir dur!" demişti babam ama önüme geçip durmamı sağlayan Caner'di.

"Rüzgar beni dinle." dedi elini omzuma koyup. "Ela hala ameliyatta. Yarası ölümcül ve çok kan kaybetmişti. Doktorlar bunun zor olacağını söyledi. Ama deniyorlar. Ela'nın kan grubu çok zor bulunduğu için başta sıkıntı oldu, ama çözdük. Şansa benimki uyuyordu, ben de kan verdim. Artık beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok."

"Beklemek mi?" dedim dehşet içinde. "Arkadaşım içeride ölüyor ve biz burada bekleyecek miyiz?"

"Rüzgar!" dedi babam bu kez sesini yükseltip. "Sakin ol! Bu halinin kimseye faydası yok!"

Ben bunu bilmiyor muydum sanki? Ama yerimde durdukça zemin bir bataklık gibi içine çekiyordu sanki beni. Saçlarımı yolarak ileri geri volta attığım bir iki dakikanın sonunda derin nefeslerle bir nebze kendimi sakinleştirmeyi başarmıştım. Yeniden Caner'in karşısında durduğumda "Peki İrem?" dedim. "O da mı..."

Devamını getirmeye dilim varmamıştı ama Caner sakin görünüyordu. "Korkma o iyi." dedi. "Yani... ne kadar iyi olabilirse... Ben gittiğimde adam onu boğmak üzereydi. Sırtından yaralanmış bir de, ama hayati bir tehlikesi yok dediler. Şokun etkisiyle bayıldı. İlaçlardan uyuyordur hala muhtemelen."

Ellerimle yüzümü kapatıp bir an için de olsa karanlıkta huzur bulmayı denedim. Karşıma çıkan tek şey gelecekten kopup gelen yeni kabuslardı. Becerememiştim. Bu hayatta kendimden çok sevdiğim iki kadını korumaya yetmemişti gücüm. İrem'e korkmamasını söylerken, Ela'ya hep yanında olacağımın sözünü verirken onları böyle yarı yolda bırakacağımı düşünmemişlerdi muhtemelen. Üstelik İrem beni aramıştı. Onu kurtaracağımı düşünüp beni aramıştı! Bense tüm bu kötülüğü durdurabilecekken kapandığım karanlık odada onun resimlerine bakarak olmayacak hayaller kuruyordum.

Kendimi işe yaramaz bir çuval gibi koltuklara bıraktığımda savaşı kaybettiğimi kabullenmiştim. Geri döndürebileceğim hiçbir kötülük, onarabileceğim tek bir kırık yoktu. Başımı soğuk duvara yaslayıp boş boş karşıma bakarak geçirdiğim dakikalar sadece kendimden daha fazla nefret etmemi sağlamıştı. Babamın doktorlarla konuşacağını söyleyip uzaklaştığını görsem de yerimden kıpırdayamadım. Caner hemen yanımdaki koltukta oturmuş, tıpkı benim gibi gözünü bile kırpmadan önüne bakıyordu şimdi.

Sessizliğin aramızda aşılmaz bir duvar oluşturduğu dakikaların ardından "Bu senin suçun değildi." dedi bir anda. Öyle rahat, öyle zorlanmadan söylemişti ki bunu ona bakma ihtiyacı hissettim. "Buna engel olamazdın." diye üsteledi sıkıntıyla. "Evin halini gördüm. O adamı gördüm. Beş para etmez bir pislik... Aklında sadece öldürmek vardı. Er ya da geç kafasına koyduğunu yapacaktı yani." Caner'in bunun beni rahatlatmasını beklemediğini umuyordum. Öyle olmalı ki devam etti. "Merak etme. Bir daha o ellerini kullanamayacak. Muhtemelen bacaklarını ve kollarını ve diğer... uzuvlarını da..."

"Adamı öldürttün mü yoksa?"

Hayretle ona baktığımda Caner acıyla gülümsedi. "Saçmalama lütfen. Barbar mıyım ben? Polislere vermeden geleceğinden, daha doğrusu bir geleceği olmayacağından emin olduk diyelim."

Sesli bir nefes verdim. Bu... kesinlikle doğru değildi, biliyordum. Yine de benim yapamadığımı birinin yapmış olması, o adamın da Ela ve İrem gibi acı çektiğini bilmek bir nebze içime su serpmişti. "Teşekkür ederim." dedim yandan Caner'e bakıp. "Bugün orada olduğun için..."

Omuz silkti. "Bunu senin için değil, İrem için yaptım."

Biliyordum elbette. Normalde bunun beni sinir etmesi gerekirdi. Onun yerine "Yine de teşekkür ederim." dedim.

Aramıza yeniden tok bir sessizlik oturduğunda ikimiz de kendi düşüncelerimize kaymıştık. Belki de doktor bulmak için ortalıktan kaybolup hala dönmemiş olan babamı aramalıydım. Yerimde huzursuzca kıpırdandım, fakat o sırada Caner yeniden konuşup dikkatimi üzerine çekmişti.

"Asında bilmek isteyeceğin bir şey daha var."

Ters ters ona baktım. Pek de söylemek istemiyormuş gibi sıkıntılı bir nefes verse de sonunda bana dönmüştü Caner. "Arabada gelirken İrem senin ismini sayıkladı. Hem de bunu sana söylemek zorunda hissedeceğim kadar çok kez..."

"Korkmuş olmalı..." dedim zaman kazanmak için. Bunun ne anlama geldiğine kendim bile emin değildim. Ama Caner hafifçe gülümsüyordu.

"Lanet olası tarih..." diye mırıldandı ellerine bakarken. "Aynı şeyi tekrarlayıp duruyor." Anlamadan ona baktığımda dudaklarına yorgun bir tebessüm yayılmıştı. "Neden bütün kızlar sana aşık oluyor ki?" dedi yüzünü buruşturup. "Bu çok... adice...Yani tamam yakışıklı çocuksun falan ama..." Bir an bana kızgın olduğunu düşünsem de Caner kaderle alay eder gibiydi daha çok.

"Düşündüğün gibi değil." dedim kendimi savunmak için.

"Asıl senin düşündüğün gibi değil." dedi Caner bezgince. "İrem'le ben yani... Aramızda korktuğun gibi bir şey yok. Hiç olmadı. Evet, İrem'den hoşlandım. O çok... farklıydı. Bana geçmişi unutturacak kadar belki... Onunla şansımı deneyip her şeyi ardımda bırakmak istediğim doğru. Belki başka bir zaman, başka bir yerde karşılaşsaydık... bilmiyorum." Yeniden bana bakmıştı Caner. "Son ana kadar yine de şansımı denemeyi düşünüyordum aslında. Yeni yıl gecesi sizi gölün kenarında görene kadar..."

"Sen de mi oradaydın?" dedim hayretle.

Caner tepkime gülmüştü. "Siz beni kovmaktan beter ettikten sonra biraz yalnız kalıp toparlanmak istemiş olmam normal herhalde değil mi?" Eliyle havayı süpürdü. "Neyse... Sonuç olarak... Bir daha geçmişte olanları yaşamak istemiyorum. Bir seferi bile koca bir ömre mal oldu zaten. Bu kez kız senin."

"Bizim aramızda da senin düşündüğün gibi bir şey yok." dedim sıkıntıyla. Yere baktığım halde Caner'in tek kaşını kaldırmış bana gülümsediğini görmüştüm.

"Onun elini tutmuyorsun diye aranızda bir şey yok sanıyorsun ya..." dedi Caner. "Sefil bir ergen gibisin! Hadi sen kendi kendini göremiyorsun, burnunun dibindeki kızın sana nasıl baktığını da mı fark etmiyorsun?"

Caner'in sözlerini düşünmek için bir an durdum. İrem'le yakındık evet, benimleyken mutluydu doğru; ama bunun bana özel olduğuna kendimi inandırmaya cesaret edememiştim hiç. Aramıza Meriç girene kadar var olabileceğine inandığım cılız umut da bir anda havaya karışınca şimdi bomboştu ellerim yeniden.

"Neden şimdi bunları bana söylüyorsun?" dedim şüpheyle ona bakıp.

Caner belki de ilk kez bana bakarken alaycı ya da küstah değildi. "Çünkü buna ihtiyacın olacak." dedi elini omzuma koyup. "Sana eski bir arkadaş tavsiyesi... İrem'in elinden tutmasına izin ver. Bu yaşadıklarına yalnız katlanmak daha zor. İnan bana..."

Hayretle Caner'e baktım. Yıllarca onu dışladıktan, olayların aslında nasıl başladığını unutup kendimi onun kötü biri olduğuna inandırdıktan sonra şimdi onunla böyle özel bir konuyu konuşabilmek çok garip hissettirmişti. Uzun süredir görmediğim bir dostumla büyük bir aradan sonra yeniden karşılaşmış gibiydim. O sırada hemşire kızlardan birinin bize doğru geldiğini görmesek ve ikimiz de aynı anda ayaklanmasak belki konuşmaya devam ederdik bile. Onun yerine "Bir şey mi oldu?" demiştik aynı panikle.

"İrem Hanım uyandı." dedi genç kız neşeyle. Kalbimi kaplayan buz tabakasının çatırdadığını hissettim.

"Git hadi." dedi Caner beni sırtımdan ittirip. Zaten daha o ağzını açmadan ben hareketlenmiştim bile. Kızın ardından alkol ve dezenfektan kokulu koridora daldığımda daha da hızlanmak, mümkünse koşmak, bir anda önce İrem'e ulaşmak istiyordum. Sonunda hemşire bir kapının önünde durup başıyla işaret ettiğinde düşünmeden içeri dalmış, ama onu görmemle olduğum yerde kalmıştım.

Yaralı bir kuş gibi küçücüktü İrem beyaz örtülerin altında. Bir süredir durmuş olan yaşlar yeniden gözlerimi karıncalandırıyordu şimdi. Omzundaki yara yüzünden diğer tarafa doğru yattığı için geldiğimi henüz görmemişti. Ağır ağır ona doğru ilerlerken aklıma ona söyleyecek tek bir kelime bile gelmediğini fark ettim. Zaten tam karşısına oturup gözlerine baktığımda sesim de boğazıma sıkışıp kalmıştı. Boynundaki ve kolundaki morluklar, dudağındaki kan tutmuş yara, kolunda ve omzundaki sargılar... Belki de geri dönüp Caner'e başladığı işi bitirmesi ve o adamı öldürmesi için yalvarmalıydım.

"Hey..." dedi İrem bana uzanıp. Sesi çatallı çıkmasına rağmen kulağıma yumuşacık bir ezgi gibi gelmişti.

"Hey..." dedim yatağın üzerinde duran elini tutup. Ona binlerce şey söylemek, özür dilemek, ne kadar pişman olduğumu anlatmak, başımı boynuna gömüp kokusunu duyarak ağlamak istiyordum. Ama İrem "Ela..." demişti. "Ela nasıl?"

Bakışlarımı kaçırdım. Bastırdığım hıçkırık boğazımı yakıyordu. "Bilmiyorum. Ameliyatta. Bir şey söylemiyorlar."

Başım çaresizlikten önüme düşmüştü, ama İrem elini avucumun içinden kurtarıp yüzüme uzandı. "O iyileşecek Rüzgar. Korkma. Ela... çok güçlü bir kız."

Şaşkın bir tebessümle dudaklarımın yukarı kıvrıldığını hissettim. Benim İrem'i sakinleştirmem gerekirken o beni teselli ediyordu. "Özür dilerim." dedim tüm pişmanlığımla. "Çok özür dilerim. Orda olmam gerekirdi. Yanınızda olmalıydım. O adamı..."

İrem'in yüzümdeki eli yanağımı okşadı nazikçe. "Elinden gelse buna engel olmak için her şeyi yapacağını biliyorum. Ela da biliyor. O yüzden uyanacak zaten. Senin için... bizim için..."

Onun elini alıp dudaklarıma götürdüm ve gözlerimi kapadım. Yaşların kirpiklerimden kurtulup tenimde kaydığını hissetsem de durdurmaya çalışmamıştım. İrem'in tam karşımda olduğunu bilmeme, kurtulduğuna emin olmama rağmen hala birbirinden korkunç düşüncenin zihnime dolmasını engelleyemiyordum. Sanki onun kokusunu içime çekmek kötü hayaletleri kovalamama yardım ediyordu.

"Bu öfkeyi içimden nasıl atacağımı bilmiyorum." dedim gözümü açtığımda. "Bu nefretle nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. Hele Ela'ya bir şey olursa..."

"Rüzgar!" dedi İrem sertçe. "Kötü şeyler düşünmeyi keser misin! Ela uyanacak diyorum sana. Buna inanmak zorundayız. O uyanacak, iyileşecek ve hepimiz bu kötü günü unutacağız. Babası olacak o pisliğin cezası da bu olacak. Anlıyor musun beni?"

Anlamıyordum. İrem'in nasıl hayatıma girdiğini, bu ışığı hak etmek için nasıl bir sevap işlediğimi, neden bu kadar şanslı olduğumu anlamıyordum. Bir melek tüm karanlığın ortasında tam karşımdan bana göz kırpıyordu ve tek yapmam gereken onun elini tutup önümde açılan cennetin kapılarından geçmekti.

"Hep yanımda olup bana bunu hatırlatacağına söz verir misin?" dedim gözlerimi onunkilerden ayırmadan.

Gülüşü İrem'in yüzünde büyümüştü. Bana vereceği cevap her neydiyse yaşlı bir hemşire tam o an odaya girdiğinden asla öğrenemeyecektim. "Hastamız biraz dinlensin artık." dedi kadın bir anne edasıyla. "Sonra yine gelirsin delikanlı. Oldu mu?"

"Dinlensin." diye mırıldandım İrem'e gülümserken. "Kapının önündeyim ben. Bir yere gitmiyorum, tamam mı?"

İrem başıyla onayladığında istemesem de çıkışa yönelmiştim. "Merak etme." dedi peşimden gelen hemşire kadın. "Kız arkadaşın gayet iyi. Biraz ağrısı sızısı olur başta, ama çabucak ayağa kalkar. Korkulacak bir şey yok."

Kadını düzeltme gereği duymadan "Teşekkürler." dedim. Belki de Caner'in dediği gibi kendimi kandırmayı bırakmanın zamanı gelmişti. Acilin girişindeki koltuklara döndüğümde bu kez tek başına oturan babamı bulmuştum. "Baba?"

"İrem nasıl?"

"İyi." dedim. "Ela?"

"Hala ameliyatta." dedi babam sıkıntıyla. "Ne zaman biter bir şey diyemiyorlar." Benim yanımda güçlü durmaya çalışsa da onun da çöktüğünü görebiliyordum.

"O iyi olacak." dedim İrem'in sözlerini kendime hatırlatarak. "Sadece beklememiz lazım." Bacağına vurduğumda babam da bana gülümsemek için kendini zorlamıştı.

"Biliyorum oğlum. Biliyorum... Dua edelim de o domuz inadı tutsun yine..."

Tüm üzüntüme rağmen bu yoruma gülmüştüm. "Biraz kapının önüne çıkalım mı? Sigara içer, bir nefes alırız."

"Sen çık hadi." dedi babam omzuma vurup. "Ben buradayım. Bir paket bitirdim zaten demin o stresle."

O potansiyel şu an bende de vardı korkarım. Babamı ardımda kendi düşünceleriyle bırakıp dışarı çıktığımda Caner'in bahçedeki banklardan birine oturmuş geleni geçeni izlediğini gördüm. Onunla bir anda dost olacak değildik, yine de böyle bir anda yalnızlığı kıracak bir yoldaş fena olmuyordu. Sigaramı yakmış yanına doğru ilerlerken o da beni fark edip başını merakla telefonundan kaldırmıştı.

"İrem nasıl?"

Yanına oturup ona paketi uzattım. "O adamı keşke gebertseydiniz diyeceğim kadar iyi."

Caner benden aldığı sigarayı yakarken huzursuzca yanımda kıpırdandı. "Bir sorun yok değil mi?"

Sinirle uzun bir fırt çektim içime. "İrem iyi. Ben... pek iyi değilim."

Kısa bir sessizliğin ardından "Hala istiyorsan hapishaneden sağ çıkmamasını sağlayabilirim." dedi Caner havadan sudan bahseder gibi sakin bir sesle.

Tek kaşımı kaldırıp ona bakmıştım. "Nesin sen barbar mı?"

Kendi sözlerini ona hatırlatmama güldü. İkimiz de espri yapıyor olsak da içten içe bunun olmasını dileyecek kadar sinirliydik korkarım. Fakat o sırada gözüme çarpan şey konuya devam etmeme engel oldu. Dudaklarımdan taşan gri dumanın arasında tanıdık bir yüz gördüğümde önce bunun ışık oyunu olduğunu sanmıştım. Ama sis dağılıp görüntü netleştiğinde artık o herhangi biri değil, Meriç'ti.

"Kardeşim!" dedi koşarak yanıma geldiğinde. "O nasıl?" Ben şokun etkisiyle ağır çekim ayağa kalkarken o ellerini omuzlarıma yerleştirmişti bile. "İrem nasıl?" diye üsteledi Meriç nefes nefese. "İrem iyi mi?"

"İyi..." diyebildim ama kesinlikle ne olduğunu anlamamıştım. "Sen... Sen Amerika'ya gitmedin mi?"

"Haberi alınca havalimanından döndüm." dedi Meriç dişlerini sıkıp. Yüzü acı içindeydi. "İrem'i görmek istiyorum. Nasıl olmuş, her şeyi anlat bana!"

"İrem iyi!" dedim bir kez daha. Adını koyamıyordum ama Meriç'te bir gariplik olduğuna yemin edebilirdim. Gösterdiği bu abartılı tepkilerin ötesinde, derinlerde bir yanlışlık vardı. O beni olduğum yerde bırakıp hastaneye yöneldiği halde ben kıpırdayamamıştım. "Sen nereden duydun ki?"

Meriç ona neden böyle bir şey sorduğumu anlamamış gibiydi. "Çocuklardan tabi ki..." dedi. "Amma uzattın. Beni İrem'e götür. Hemen!"

O yeniden arkasını döndüğünde ben şüphelerimi doğrulayabilecek tek adama, Caner'e bakmıştım. "Ben daha kimseye haber vermedim." dedi Caner ne düşündüğümü hemen anlayıp.

Kan parmak uçlarımdan beynime hücum ederken etrafımızdaki dünya da durmayı seçmişti. Arabalar ilerlemiyor, insanlar yürümüyor, zaman akmıyordu artık. Meriç bir kez daha durup bana döndüğünde yıllardır görmekten kaçtığım, ama hep burnumun dibinde olan gerçek çarptı suratıma.

"Sendin." dedim.

Bir an itiraz edecek oldu. Koyu gözleri yalanını saklayabilse oyuna devam ederdi belki. Ama zehri içinde tutamayacağı kadar dışarı taşmıştı artık. "Sendin..." diye tekrarladığımda sağ dudağı hafifçe yukarı kıvrıldı. 

"Neden bahsediyorsun sen kardeşim?"

O yapmıştı. Nasıl Ela'nın babasını bulmuştu, yaşadıkları evi ne zaman, kimden öğrenmişti bilmiyordum. Artık önemi de yoktu. Ela'nın babası... ölmeyi bile hak etmeyen bir sürüngendi benim için. Oysa en iyi arkadaşım kılığına bürünmüş karşımda duran bu iblisi kendi ellerimle cehenneme gönderecektim.

"Seni öldüreceğim Meriç!" dedim. Bu mecazi bir kullanım değildi. Üzerine atıldığımda aklımda onu parçalara ayırmaktan başka hiçbir şey yoktu artık. Suratına indirdiğim ilk yumruğun tadı öyle lezizdi ki bunun da onun oyunun bir parçası olduğunu fark edemedim. Bu hazza varmamı istemişti Meriç. Ona yaklaşmama kasten izin vermiş, ona dokunabileceğime inanmamı sağlamıştı.

Oysa elimin yeniden havaya kalkmasını bile beklemeden gölgelere sızmış köpekleri ortaya çıkmıştı bile. İkisi benim koluma, ikisi de bana yardıma yeltenen Caner'inkilere yapıştığında Meriç'in yüzündeki gülüş büyüdü. Cebinden çıkardığı mendille patlattığım dudağını silerken "Cık cık cık..." dedi. "İnsan kardeşine hiç böyle bir şey yapar mı?"

Beni sıkıca kavrayan ellerden kurtulmayı denediysem de olmadı. "Sakin ol." dedi Meriç kollarını önünde bağlayıp. "Ne oldu herkese akıllar dağıtan o olgun Rüzgar beye?"

Sinirle suratına tükürdüm. "En azından karşıma yalnız çıkacak kadar cesaretin olsaydı lan!"

"Neden?" dedi ukala bir tavırla. "Tüm adiliği sen yaparken iyi, ben azıcık hile yapınca olmaz de. Olur Rüzgarcığım, olur kardeşim. Bundan böyle her şey benim istediğim gibi olacak. Alışsan iyi olur."

"Nasıl yaparsın lan?" dedim. "Ölüyorlardı o evde. İrem yaralı. Ela hala ameliyatta. Nasıl yaparsın bunu psikopat?"

"Sus." dedi Meriç. Komutuyla köpeklerinden sağımdaki suratıma sert bir tokat indirmişti. Ağzıma dolan kanı bir kez daha ona doğru tükürdüm, ama bu kez temkinliydi. "Bir kez daha yanına kalacağını mı sandın gerçekten?" dedi kaşlarını çatıp. "Benim sevdiğim kadına göz dik, bana ihanet et, arkamdan iş çevir... Sonra? Mutlu mu olacağını sandın cidden? Sevdiğin her şeyi söke söke senden alacağımı düşünemedin mi kardeşim?"

"Sen hastasın." dedim dişlerimi sıkıp. "Buna mı inandırdın kendini? Böyle mi haklı çıkartıyorsun yaptıklarını?"

Meriç pis pis gülümsedi. "Sen neye inandırıyorsun kendini? Prensesi kötülüklerden koruduğuna mı?"

Benimle oyun oynadığını bilecek kadar iyi tanıyordum onu. Tek istediği ağzımdan duymak istediği şeyleri almak ve bana acı çektirmekti. Ama onun oyununa gelmeyecektim. Bu kez değil...

"İrem'den vazgeçmeyeceğim Meriç." dedim bunun onu delirteceğini bile bile. "Sen onu kaybettin, ama ben kaybetmeyeceğim. Sen berbat bir adamsın kardeşim... İrem'i defalarca aldattın. Kızı dövdün, işkence ettin. O da terk etti seni! Ve ben o ana kadar hatalarına rağmen senin yanında olmayı seçtim. Senin için yalan söyledim. Seni korudum. Kendi hislerimi değil, seninkileri düşündüm." Sinirle güldüm. "Ama bitti. Sen bittin Meriç. İrem için de... benim için de... Artık umurumda bile değilsin. Bu defa senin için sevdiğim kadının elini bırakmayacağım. Ve sen kendi pisliğinin cezasını çekeceksin!"

Meriç sakince, tepki vermeden sözlerimi dinlemiş, sonra da samimiyetsiz bir gülüşle yanımdaki adama başıyla işaret etmişti. "Kim kimden vazgeçiyor onu hep birlikte göreceğiz." dedi ellerini cebine sokup arkasını dönmeden hemen önce. 

Ben tam şu an iyi bir dayak yiyeceğime neredeyse emindim. Bu kadar adama karşı neredeyse hiç şansımız yoktu. Oysa Meriç görüş alanımızdan çıkar çıkmaz köpekler de Caner'le beni bırakıp sahiplerinin peşinden yok olmuştu.

"E... ne oldu şimdi?" dedi Caner şaşkın şaşkın adamların arkasından bakarken.

Bilmiyordum, ama bu işin burada bitmediğinin farkındaydım. Umarım bitmezdi de. Çünkü Meriç'e karşı duyduğum öfkeyi onu ellerimle boğazlamadan içimden atmamın yolu yoktu artık. 

Umarım bir dahakine karşıma yalnız çıkarsın kardeşim... diye geçirdim içimden. 

İşte o an geldiğinde gerçekten yüzleşecektik. 

-BÖLÜM SONU-

Evet bütün nefretinizi tam buraya kusabilirsiniz :)

Size karmaşık duygular yaşattığımı umduğum bir bölümdü. Çoğunuzun tahmin ettiği gibi her şey Meriç'in işiydi. Ve okuduğunuz üzere şeytan henüz duracak gibi görünmüyor. Yapacaklarıyla ilgili tahminleri alabilirim :) 

Bölümün diğer bombası Caner-Rüzgar diyaloglarıydı bence. Ölüm ve hastalıkların insanları birbirine yakınlaştırma gibi bir gücü var diye düşünüyorum ben. Önyargıları bırakıp filtresiz hayata bakmaya başladığımızdandır belki...  Bunun hakkında düşüncelerinizi merak etmekteyim. 

Sonraki bölüm mü? Karanlık bir şeyler beklemenizi söylememe gerek yok sanırım ;)

Son olarak uzuuuuun süredir yapmadığımız bir şey yapıp favori karakterinizi seçelim hadi:

İREM

RÜZGAR

MERİÇ

ELA

OYA

CANER

MEMOJİ

KUZEY

GÜNEY

TUĞÇE

BELİZ

ALEV

 Biliyorsunuz, bana yazarsanız çok mutlu oluyorum ;)

Sizi kocuman öpüyorum

:*

Continue Reading

You'll Also Like

29.5K 1.8K 19
Şuan içinde olduğumuz durum gerçekten de garipti. Kim derdi ki aldatılıp kafa dağıtmak için tatile çıkacağımı ve tatilin ilk gününde tanımadığım bir...
602K 22.7K 86
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
86.8K 2.6K 84
Ailesi tarafından türlü yaralar açılan, Birbirinin ailesi olmuş 4 Erkek ve 1 kız. Asır, Çakır, Kuzgun, Asaf ve Asel. Peki, Asel senelerdir Aşık old...
474K 8.7K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...