Bölüm +29

4.5K 341 119
                                    

Güzel haftalar  ve güzzeel geceler sevgili Aynalı okurları :) 

En hızlısından yazdığım bölümle heyecana kaldığımız yerden devam ediyoruz. İlk sırada Caner var.  Hikayenin devamında çok önemli olacak bilgiler serpiştirdim bu bölüme. 

Bolca yorum bekliyorum sizden.

Hadi keyifli okumalar 

E.Ç.

***

It must have been love

But it's over now

***

BÖLÜM: +29

HOŞÇA KAL

Caner'den

Güneş doğuyordu. Pembe, turuncu, mor, mavi... Gökyüzünü bir tuval gibi renk renk işlemişti tanrı bu sabah da. Martılar yeni günü kucaklarca açtıkları kocaman kanatlarıyla uçuyorlardı Boğaz'ın suları üzerinde. Balıklar onlarla alay ederce zıplıyorlardı köpüklerin arasından. Sanki çaktırmadan bu güzelliğe ortak olmak istemiş gibi bir köşede asılı kalmıştı ay. Hayat uyanıyor, aynı anda sonsuz olasılık doğuyor, bense savaşı kaybetmiş bir askerin yorgunluğuyla hiçbir şey hissetmeden önümdeki manzarayı izliyordum.

Son durağımdaydım artık. Yol kenarında, köprüyü tepeden gören bir köşeye arabayı çekmiş, elimden kayıp giden şansı tek başıma kutluyordum. Tükenmişliğime eşlik eden bir viski şişem, bir paket de sigaram vardı. Sarhoş olmamı engelleyen lanet yakamı bıraksa biraz huzura ererdim belki. Ama içimi yiyip bitiren öfke gözümü kapatıp bir an olsun sakinleşmeme bile izin vermiyordu.

Evet şımarık bir zengin çocuğuydum. Hayatta isteyip de elde edemediğim çok az şey olmuştu. Elbette Demir'in beni alt etmesine, üzerine saldığım onca adama rağmen izini kaybettirmiş olmasına tahammül edemiyorum. Yer yarılmıştı da içine girmişti sanki it. O kendinden emin suratını düşündükçe ellerim kasılıyordu nefretten. Ama hayır, içimdeki öldürme isteğinin nedeni adamlarımın başarısızlığı ya da Demir'in beni yenmiş olması değildi.

Korkuyordum. Hem de köpekler gibi. İlk defa gücümün, paramın, imkanlarımın anlamını yitirdiği noktadaydım. Neyim varsa ortaya koymuş, yine de Beren'i düştüğü çukurdan çıkaramamıştım. Neredeydi, ne haldeydi? Düşündükçe daha da deliriyor, başka başka insanları arıyor, araya daha fazla adam koyuyor, yine de ona ulaşamıyordum.

En azından sabahın bu saatine kadar bu şekilde geldiğimi söyleyebilirdim. Rüzgar ve İrem'i yalıda bırakıp yollara düştüğümden beri konuşmadığım kimse, uğramadığım hiçbir mekan kalmamıştı. Tek bildiğim Beren'in eve dönmediğiydi. Yarım saatte bir beni araması için talimat verdiğim güvenlik bile yorgun düşmüş, ama beklediğim haber hiç gelmemişti. Ailesine haber vermiş ve bir yalan uydurmuş olmalıydı Beren, aksi halde ilk çalacak telefonun benimki olduğunu biliyordum.

"Neredesin?" dedim boşluğa. Neredesin Beren?

Bir sigaranın daha sonuna gelmiş, şişeyi neredeyse yarılamıştım. Normal bir insan gibi şuraya sızsam ne de güzel olurdu. Zonklayan şakaklarıma rağmen çalışmaya devam eden beynimi durdurabilsem... felaket senaryoları üreten hayal gücümü başımın içinden söküp atsam... Oya'nın görüntüsü de silinir miydi acaba hafızamdan? Aynı anı tekrar tekrar oynuyordu aklımın bir köşesinde. Sanki Beren'in ne gördüğünü, ne hissettiğini suratıma çarpmak ister gibi tek bir noktaya takılı kalmıştı bu geceye ait hatıralarım. Oya... o lanet olası hırsı... sonunu düşünmeden bencilce attığı adım... Her şeyi birkaç saniyede nasıl da mahvedebilmişti böyle. Sanki bu zamana kadar tüm hayatımın zaten içine etmemiş gibi...

AYNALI SALONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin