Zindan

By PearlHarbor35

6.2M 182K 56.2K

Karşımdaki adamın bakışları ruhsuzdu. Taş kalpli ve duygusuzdu. Hareketleri sert ve umursamazdı. Tolgay Par... More

Bölüm-1
Bölüm-2
Bölüm-3
Bölüm- 4
Bölüm-5
Bölüm-6
Bölüm-7
Bölüm-8
Bölüm-9
Bölüm-10
Bölüm-11
Bölüm-12
Bölüm-13
Bölüm-14
Bölüm-15
Bölüm-16
Bölüm-17
Bölüm-18
Bölüm-19
Bölüm-20
Karakter Değişimi
Bölüm-21
Bölüm-22
Bölüm-23
Bölüm-24
Bölüm-25
Bölüm-26
Bölüm-27
Bölüm-28
Bölüm-29
Bölüm-30
Bölüm-31
Bölüm-32
Bölüm-33
Bölüm-34
Bölüm-35
Bölüm-36
Bölüm-37
Bölüm-38
Bölüm-39
Tanışma
Bölüm-40
Bölüm-41
Bölüm-42
Bölüm-43
Bölüm-44
Bölüm-45
Bölüm-46
Bölüm-47
Bölüm-48
Bölüm-49
Bölüm-50
Soluksuz Tutku
Bölüm-51
Bölüm-52
Bölüm-53
Bölüm-54
Bölüm-55
Bölüm-56
Bölüm-57
Final/2
Teşekkürler

Final/1

86.4K 2.1K 1.2K
By PearlHarbor35

Kimse kimse için sandığı kadar değerli değildir. İnsanlar kendilerini oldukça önemserler, aslında bu öyle görmek istedikleri içindir. Bir insan için ne kadar değerli olduğunuzu bilemezdiniz. O kişinin sadece davranışlarından veya sözlerinden bunu çıkarmaya çalışırdınız.

Tıpkı benim Tolgay için yapmaya çalıştığım gibi. Beni sevdiğini söylüyordu. Peki gerçek sevgi bu muydu? Sevdiği insanı bir yere kilitleyerek özgürlüğünü kısıtlamak mıydı? Hayır, hiç sanmıyordum. Bu sevgi olamayacak kadar tehlikeli ve tuhaftı.

Tamı tamına beş gündür bu lanet yerde hapis hayatı yaşıyordum. Yemek yemek ve lavaboya gitmek dışında bir aktivitem yoktu. Tolgay gün içinde aralıklarla beni yokluyordu ve yemek bırakıp gözden kayboluyordu.

Halbuki benim temiz havaya ve rahatlamaya ihtiyacım vardı. Artık duvarlar üstüme gelmeye başlamıştı. Kapalı alan fobim yoktu ama bu benim için bile fazlaydı. Hem ailem beni oldukça merak etmiştir. Dile kolay beş gündür ortalıkta yoktum. Annem büyük ihtimal kafayı yemek üzeredir.

Peki ya Çağrı? İşte bunu düşündükçe daha çok üzülüyordum. Tam hayatımın anlamını bulmuşken başıma gelenlere ne demeliydi? Sanırım mutluluğu hiçbir zaman tam anlamıyla hissedemeyecektim. Hayatta böyle tuhaf ama yaşamaya değer olan bir şeydi.

Yanaklarımı şişirdim ve yağlanan saçlarımı gergince düzelttim. En kısa zamanda banyoya ihtiyacım vardı. Beş gündür yıkanamıyordum ve kendimi oldukça rahatsız hissediyordum. Biran önce güzelce yıkanmalı ve kendime gelmeliydim.

Bu sırada kapı gıcırtılı bir şekilde açıldı. Tolgay elindeki tepsiyle içeriye girdi. Altında siyah bir eşofman vardı. Üstünde ise v yaka bir kazak. Sakalları biraz daha uzamıştı ve bu onu olduğundan daha olgun göstermişti.

Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Benim ise tebessüm bir yana gülesim bile gelmiyordu. Halbuki geçen haftaya göre hiç de öyle değildim. Geçen hafta hayatımın en güzel dakikaları iken şimdi tam tersiydi.

Tolgay ufak masayı önüme koydu ve üstüne tepsiyi bıraktı. Yemeklere göz ucuyla baktım. Patates kızartması ve köfte vardı. Yanında büyük bir tabak yoğurt. Üç dilim ekmek vardı. Yoğurdun yanında ise ufak bir kasede mercimek çorbası vardı. Yeni yapılmış olacak ki üstünden dumanı tütüyordu.

"Canım istemiyor. Kaldır şunları."

Tolgay'ın yüzü düşse de kendisini toparladı. Bazı zamanlar da oldukça iyi rol yapıyordu. Kendini kamufle etmek konusunda oldukça uzmandı.

"Biraz da olsa yemelisin."

Gözlerimi kıstım ve başımı iki yana salladım. Dua etsin tepsinin içinde nimet vardı. Yoksa tepsiyi kafasına geçirmem içten bile değildi.

"İstemiyorum diyorum. Anlamıyor musun?"

Tolgay beni umursamayarak çatalı aldı ve patatese batırdı. Daha sonra çatalı ağzıma doğru uzattı. Bu duruma karşıt kaşlarımı çattım.

"Bebek miyim ben? Ne yaptığını sanıyorsun?"

Sırıttı. "Buradan bakılınca bebekten farkın yok gibi duruyor."

Gözlerimi devirdim ve elimle çatalı geriye ittim. Tolgay'da üstelemedi ve çatalı tabağın içine bıraktı. Ama bu sefer kaşığı eline almıştı ve içine çorba doldurarak kaşığı bana doğru uzatmıştı.

"Canım istemiyor. İngilizce mi söylemem lazım?"

"Eğer yemeğini yersen istediğin bir şeyi yaparım."

Bu duruma karşıt gülümsedim. İstediğim bir şeyi yapacaktı. Buna karşıt sadece yemeklerimi yiyecektim.

"Beni bırakacak mısın?"

Tolgay gözlerini devirdi. Daha sonra gülümsedi. Bana zarar vereceğini düşünmüyordum ama ne zamana kadar burada kalabilirdim? Kafayı yemek üzereydim. Hem beni oldukça merak etmişlerdir. Her yerde beni arıyorlardır.

"Başka bir şey istemelisin. Bunu yapmayacağımı biliyorsun."

Yanaklarımı şişirdim. En azından işimi görecek bir şey istemeliydim. Bir müddet düşündükten sonra isteyeceğim şeye karar verdim.

"Banyo yapmak istiyorum."

Tolgay ensesini sıvazladı. Daha sonra usulca başını salladı.

"Yemeğini yedikten sonra içerideki odada duş alabilirsin."

"Temiz kıyafetler?"

Gülümsedi. "Benim odamda var. Merak etme sen."

Başımı salladım ve elimle bir tane köfteyi alarak ağzıma attım. Kibarlık yapacak havamda değildim. Biran önce yemeğimi yeyip duş almak istiyordum.

Tolgay ise kollarına göğsünde birleştirmiş dikkatli bir şekilde bana bakıyordu. Bakışlarımı ondan aldım ve birkaç patatesi ağzıma sıkıştırdım. Gerçekten de lezzetliydiler.

Sonunda yemeğimi bitirmiştim ve güzelce yıkanmıştım. Bulunduğumuz ev ufak bir yer olsa da rahatça hareket edebiliyordum. Zaten o günden sonra Tolgay beni bir daha bağlamamıştı ve evin içinde rahatça gezmeme müsaade etmişti.

Üzerimdeki kıyafetleri gelişi güzel süzdüm. Üstümde bol olsa da bir kazak vardı. Altım da ise siyah bir tayt. Kazak elbise gibi olduğu için pek komik görünmüyordu. Sarı saçlarım ıslak olduğu için renkleri bir hayli koyulaşmıştı.

Hasta olmak istemiyorsam onları biran önce kurutmalıydım. Havalar zaten soğuktu ama benim bunu pek hissettiğim söylenemezdi. Evin içi yeterince sıcaktı. Sağ olsun Tolgay masraf edip beni rahat yaşatıyordu.

Sinirlerim bozularak güldüm. Gerçekten de iyiye gitmiyordum. Evin içinde durmak bana pek yaramamıştı.

"Neye gülüyorsun?"

Tolgay'ın sesiyle irkilsem de istifimi bozmadım. Kapının pervazına yaslanmış dikkatle bana bakıyordu.

"Hiç. Aklıma bir şey geldi de."

Başını salladı ve yaslandığı yerden çekilerek önümden geçti. Dolabı açarak içinden saç kurutma makinesini çıkardı ve bana uzattı.

"Hasta olmanı istemem. Saçlarını biran önce kurut."

Başımı salladım ve fişi prize takarak saç kurutma makinesini çalıştırdım. Aynanın önünde duran tarağı alarak saçlarımı taradım. Büyük ihtimal Tolgay'ın tarağıydı ama bunu şuan için sorun edemezdim.

Saçlarımı güzelce taradım ve açık bırakarak yatağın ucuna oturdum. Bir yandan da Tolgay'ı süzüyordum. Belki özünde iyi birisiydi ama bana gerçekten de çok çektirmişti. Belki bunları yapmak için sebepleri vardı ama bir insan bu denli üzülmemeliydi.

Keşke bana aşık olmasaydı da hayatını güzel biriyle geçirebilseydi. Babasının hatasını kendi ödemişti ve bunun büyük kısmı bana patlamıştı. Aslında kendim kadar ona da acıyordum. Anne ve babamızın hatasını ikimiz ödemiştik. Keşke her şey daha farklı olsaydı ama her şey için çok geçti. Yaşadıklarımız bir şekilde varlığını koruyordu ve ben onu affedemezdim. Hele Çağrı gibi birini seviyorken.

"Tolgay?"

Benden tarafa döndü. "Efendim?"

"Eskiden bana kötü davrandığın için pişman mısın?"

Bu soru Tolgay'ı afallatmıştı. Kesinlikle benden böyle bir şey beklemiyordu. Aslında bende bunu sormayı planlamıyordum ama ağzımdan çıkı vermişti.

"Bunu mu merak ediyorsun?" dedi pürüzlü sesiyle.

"Elbette."

Yanıma doğru yürüdü ve yanıma oturdu. Bacağı bacağıma çarpmıştı ama hiçbir etkilenme belirtisi göstermemiştim. Sanırım artık ondan etkilenmiyordum. Böylesi daha iyi idi. Demek ki Çağrı hakkındaki duygularımdan emindim.

"İtiraf etmem gerekirse önceleri pişman değildim. Bunu hak ettiğini düşünüyordum. Hırsım beni o kadar kör etmişti ki gerçekleri bile göremeyecek hala gelmiştim. Aslında senin bir suçun yoktu ama babamın annemi aldattığını öğrenince çıldırmıştım. Bir de bunu senin annenle beraber yapmıştı. İşte o zaman dünyam karardı. Annem saatlerce evde ağlıyordu. Yemeden içmeden kesilmişti ve babam bu duruma karşıt vurdum duymazdı."

İster istemez Tolgay'ın söyledikleri ile üzülmüştüm. Kimse aldatılmayı hak etmiyordu. Aylin ablayı pek sevmezdim. Bunu gizlemeye gerek yoktu ama kadın bana hiçbir zaman kötü davranmamıştı. Aksine hep sıcak kanlı ve iyi idi. Bende zamanında keşke ona böyle davranmasaydım. Halbuki kadının büyük bir yarası olmasına rağmen etrafına yine de ışık saçıyormuş. Gerçekten de güçlü bir kadınmış.

Bir yandan düşünürken bir yandan da Tolgay'ı dinlemeye devam ediyordum.

"Ben ise iyice hayattan soyutlanmıştım. Tek derdim annemin acılarını dindirmek ve babamı tekrar eve getirmekti. Aslında babamın eve dönmesi umurumda değildi. Anneme boşanması için oldukça dil dökmüştüm ama o bunu kabul etmemişti. Babama delicesine aşıktı ve ne yazık ki aşk çok güçlü bir duygudur bal kafa. Bunu başına gelmeden bilemezsin."

Son söyledikleri ile kasılmıştım. Belki de haklıydı ama ben hiç aşık olmamıştım. Tamam, Çağrı'yı seviyordum. Onunla oldukça kaliteli zaman geçiriyordum ama bu aşk kadar güçlü bir şey midir? İnanın bende bilmiyordum. Tatmadığım veya yaşamadığım bir duyguyu bilemezdim. Zaten bu konular da hiçbir zaman iyi olmamıştım.

"Sana bir sürü acılar çektirdim. Resmen başına musallat oldum."

Gülümsedim. Gerçekten de öyleydi. Resmen benim belalım olmuştu.

"Ama bunların hiçbirini kendim isteyerek yapmadım. Resmen öfkemin esiri olmuştum. Çoğu şeyi yapmamam gerekirdi ama yaptım. Her şey için gerçekten de pişmanım ama bu yaşanılan zamanı ne yazık ki geri getirmiyor."

Tolgay ilk defa bana bu denli açık konuşuyordu. Bu ne yazık ki beni üzmüştü. Ne olursa olsun hiçbir insan üzülmeyi hak etmiyordu. Kötü veya iyi fark eder miydi? İnsan insandı sonuçta.

"Haklısın Tolgay. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."

Başını usulca salladı. "Ben her şeye rağmen senden özür dilemek istiyorum. Ne olursa olsun sana böyle davranmamalıydım. Beni affetmeyeceğini biliyorum ama yine de özür dilerim."

Dolan gözlerimi kırpıştırdım ve başımı öne doğru eğdim. Onunda zor bir hayatı olmuştu. Tabi bu bana yaptığı şeyleri haklı göstermezdi ama oda sonuç olarak bir insandı. Herkes hata yapardı ve oda yapmıştı. Tıpkı zamanında benim de yaptığım gibi.

Tolgay cebinden evin anahtarını çıkardı ve avucumu açarak içine bıraktı. Doğrusu bunu hiç beklemiyordum.

"Beni bırakıyor musun?"

"Yeterince hayatını mahvettim. Artık gitmelisin Bal kafa."

Sesi o kadar kısık ve üzgündü ki içime oturmuştu. Ben vicdanlı bir insandım. Ne olursa olsun karşımda bir insan bu haldeyken arkamı dönüp gidemezdim.

"Beni Alsancak'a götürür müsün? Daha sonra eve gideceğim."

Tolgay bakışlarını kaldırdı ve beklemediği teklifim karşısında şaşırdı. Daha sonra kendisini toparladı ve zorlukla gülümsedi.

"Tabi, sanırım bunu yapabilirim."

Gülümsedim ve o önde ben arkada evden ayrıldık. Bazen konuşmalar insanlara ummadıkları sonuçlar verebilirdi.

***

Tolgay arabayı düşünceli bir şekilde kullanıyordu. Sevdiği kız ile beraber son dakikalarıydı. Hayat ona istediği gibi davranmamıştı ama o hep bir şekilde mücadele etmesini bilmişti.

Şimdi dakikalar sonra sevdiği kızdan ayrılacaktı. Sevdiği kız başkasını seviyordu ve Tolgay'ın yüzünü bile görmek istemiyordu. Bu durum genç adamı olağanca üzüyordu. Halbuki Bade'nin onu sevmesi için nelerini vermezdi.

Artık kader ağlarını çoktan örmüştü. Delikanlı genç kıza daha fazla engel olmak istemiyordu. Bade'yi evine bırakacak ve aşkını kalbine gömüp ülkeyi terk edecekti. Roma'ya gitmeyi düşünüyordu. Orada birkaç arkadaşı vardı. En azından genç kızdan uzak bir hayatı olurdu. En azından sevdiği kadın hayatına devam ederdi. Her ne kadar onun hayatı dursa da.

Göz ucuyla genç kıza baktı. Onun duru güzelliğine tekrardan aşık oldu. Ömür boyu ona böyle bakabilirdi ama belki de saniyeler sonra onun yüzünü bir daha görmeyecekti.

Genç adam üzgün bakışlarını ondan aldı ve yola çevirdi. Daha fazla düşünmek istemiyordu. Düşünmek ona iyi gelmiyordu.

Genç kız ise dalgın bir şekilde yolu izliyordu. Tolgay'ın anlattıkları ile morali bozulmuştu. İtiraf edemese de Tolgay'ın durumuna bir hayli üzülmüştü. Eve gitmesine rağmen durgun ve mutsuzdu.

İçindeki sıkıntı ise katlanarak artıyordu sanki. Bade sarı saçlarını karıştı ve yanaklarını şişirdi. Belki de bunu söylemesi gerekiyordu. Bir daha Tolgay'ı görmeyecekti zaten. Genç adamın hayatına devam etmesi için bu fedakarlığı yapabilirdi.

"Seni affediyorum Tolgay. Umarım güzel bir hayatın olur."

Tolgay duyduğu sözler ile afallamıştı. Az kalsın direksiyon hakimiyetini kaybediyordu ama neyse ki toparlamıştı. Genç kız onu af mı ediyordu? Tanrım, bu bir mucizeydi.

Delikanlı dolan gözlerini kırpıştırdı ve Bade'den tarafa döndü. "Teşekkür ederim."

Bu kızın gerçekten de büyük bir gönlü vardı. Tolgay Bade'nin onu affettiğini duymuştu ya ölse de gam yemezdi artık.

Bade bunu söylerken hiç pişman olmamıştı. Kimsenin daha fazla kötü olmasını istemiyordu. Herkes hayatına devam etmeli ve önüne bakmalıydı. Hayat her şey rağmen yaşamaya değerdi.

"Kenara çeker misin? Biraz yürümek istiyorum."

Genç kızın ricası ile Tolgay arabayı yolun kenarına çekti. Dörtlüleri yaktıktan sonra ikisi de arabadan indi. Akşam üzerinin hafif esintisi ikisini de sarmalamıştı. Bade istemsizce gülümsedi. Uzun zamandır bu havayı solumuyordu.

İkisi yan yana kaldırımda yürümeye başladılar ama genç kızın dikkati başka yöndeydi. Genç kız titrek gözlerle karşı kaldırımda duran delikanlıya bakıyordu. Delikanlı elindeki fotoğrafı gelen geçen herkese göstermeye çalışıyordu ve bu kızı görüp görmediklerini soruyordu.

Delikanlı bir hayli zayıflamıştı ve günlerdir uyumadığı her halinden belliydi. Yolda yürüyen insanlar ona acıyan gözlerle bakıyorlardı. Kimileri ise durup fotoğrafı inceliyor ve yardımcı olmaya çalışıyordu.

Bade akan yaşları elinin tersiyle sildi ve aralarındaki koca caddeyi umursamadan kuvvetlice bağırdı.

"Çağrı!"

Genç adam bu ses ile olduğu yerde buz kesmişti. Bu ses günlerdir duymadığı ve hasret çektiği sesin ta kendisiydi. Acaba hayal miydi bu?

Bade bir kez daha bağırdı. "Çağrı!"

Genç adam korkulu gözlerle arkasını döndü ve o an hayat onun için durdu. Sevdiği kadın onun karşısındaydı. İkisi de birbirlerine bakarak ağlıyorlardı.

Genç kız dayanamadı ve yola atlayarak koşmaya başladı. Hiçbir şey umurunda değildi. Biran önce Çağrı'ya sarılmak istiyordu.

Tolgay boğazını yırtarcasına bağırdı. Bade, dikkat et!"

Ama bu Bade Sayılkan'ın hayatı boyunca yaptığı en büyük hata idi ve hayat hataları kolay kolay affetmezdi. Yol boyunca hızla gelen bir araç genç kızın narin bedenine çarptı ve onu sürüklemeye başladı.

Tolgay ne olduğunu anlayamamıştı bile. Genç adam gücünü toplayamayarak olduğu yere çöktü. Çağrı ise arabanın peşinden koşuyordu. Araba sonunda durabilmişti. Bade ise arabanın önünde kanlar içinde yatıyordu. Çağrı ağlayarak genç kızın yanına çöktü ve ne yaptığını bilmeden onu kucakladı. Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu.

"Lütfen ölme. Yalvarırım ölme. Ben sensiz yaşayamam. Lütfen beni bırakma Bade, lütfen."

Ardından bütün gücüyle bağırdı. "Biri ambulansı arasın!"

Ambulans çoktan aranmıştı ama kimsenin hesaba katmadığı bir şey vardı. Bade Sayılkan o an oracıkta son nefesini vermişti. 

***

Merhaba

Açıkçası bölümü yazarken boğazım düğümlendi. Karakterlere o kadar çok alışmışım ki bu bölümü yazmak benim için bir hayli zordu. 

Bu Final'in ilk kesimi ve ikinci bir kesim daha gelecek. İkinci kesimin gelmesi bir ayı bulabilir. Zira vizeler başlıyor ve benim biraz ders çalışmam gerekiyor. 

Bu bölüme herkes bol bol yorum atsın. Herkesin düşüncelerini bekliyorum ve hepsine tek tek cevap vereceğim. 

Peki Bade'nin ölmesini bekliyor muydunuz? Lütfen bütün düşüncelerinizi paylaşın. Sağlıcakla ve sevgiyle kalın...

Final'de görüşürüz :)

Continue Reading

You'll Also Like

577K 17.3K 25
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
1.9K 363 33
Frank Ray Londra'nın yeni milyoneri, gizemli adamı. Şehrimin yüz karası. Doğu Yaka'sının lideri. Dışarıdan bakıldığında, size onu bu kadar sığ kelime...
508 93 9
Seven bir adam ve sevilen bir kadın... Öfkeden ve nefretten aşk doğacak mı?
3.6K 1.1K 25
Iyilik ve kötülüğün süre gelen savaşına bir de aşk eklenirse ne olur? Kalbini yıllar sonra birine açan Melanie'nin bu savaştaki rolü, karanlık bir ad...