Zindan

By PearlHarbor35

6.2M 182K 56.2K

Karşımdaki adamın bakışları ruhsuzdu. Taş kalpli ve duygusuzdu. Hareketleri sert ve umursamazdı. Tolgay Par... More

Bölüm-1
Bölüm-2
Bölüm-3
Bölüm- 4
Bölüm-5
Bölüm-6
Bölüm-7
Bölüm-8
Bölüm-9
Bölüm-10
Bölüm-11
Bölüm-12
Bölüm-13
Bölüm-14
Bölüm-15
Bölüm-16
Bölüm-17
Bölüm-18
Bölüm-19
Bölüm-20
Karakter Değişimi
Bölüm-21
Bölüm-22
Bölüm-23
Bölüm-24
Bölüm-25
Bölüm-26
Bölüm-27
Bölüm-28
Bölüm-29
Bölüm-30
Bölüm-31
Bölüm-32
Bölüm-33
Bölüm-34
Bölüm-35
Bölüm-36
Bölüm-37
Bölüm-38
Bölüm-39
Tanışma
Bölüm-40
Bölüm-41
Bölüm-42
Bölüm-43
Bölüm-44
Bölüm-45
Bölüm-46
Bölüm-47
Bölüm-48
Bölüm-49
Bölüm-50
Soluksuz Tutku
Bölüm-51
Bölüm-53
Bölüm-54
Bölüm-55
Bölüm-56
Bölüm-57
Final/1
Final/2
Teşekkürler

Bölüm-52

59.4K 2K 887
By PearlHarbor35

Ben Bade Sayılkan

İnsanların gıpta ile baktığı, güzelliği ile birçok erkeğin başını döndüren kız bendim. Zamanında birçok kişiyle sevgili olmuştum. Sayamadığım kadar çok insanla tanışmıştım. Popüler ve zeki bir kızdım. Ta ki onunla tanışana kadar.

Hayatıma girmesiyle beraber her şey alt üst olmuştu. Cehenneme gitmeden bana azabını yaşatmıştı. Korkunun bütün farklılıklarını tatmıştım. Halbuki ben ona hiçbir şey yapmamıştım. En azından ben öyle sanıyordum.

Havanın soğukluğu yanaklarımı acıtıyordu. Burnumun şimdiden kızardığına emindim. Annem nerede kalmıştı acaba?

Evet, annemle konuşmayı kabul etmiştim. Onu dinleyecektim. O beni hiçbir zaman dinlemese de ben bunu ona yapmayacaktım. Kendisini anlatmasına izin verecektim. Hangi sebebi sunacağını gerçekten merak ediyordum.

Daha sonra Tolgay ile buluşup babasının ne bok yediğini ona anlatacaktım. Aylin ablaya anlatıp anlatmamak ona kalmıştı. Ben vazifemi yapacaktım. Bu iyiliği sanırım Tolgay'a yapabilirdim.

Önümde duran arabayla irkildim. Bu arabayı anında tanımıştım. Sürücü koltuğundan çıkan kadın ile yüzüm düşmüştü. Bir insan annesini gördüğüne üzülür müydü?

Annem ihtişamından ödün vermiyordu. Klasik şıklığı ile göz kamaştırıyordu. Üstüne giydiği siyah elbise onu olduğundan daha zayıf göstermişti. Ayaklarında ise siyah kısa topuklu ayakkabılar vardı. Sarı saçlarını düzleştirmişti ve buna ilaveten hafif bir makyaj yapmıştı. Her zaman ki gibi güzeldi işte.

Yavaş adımlarla yanıma doğru yürüdü. Bana sarılmak istese de anında kendimi geri çektim. Annem afallasa da kendinden ödün vermemeye çalışarak konuştu.

"Nasılsın kızım?"

"Nasıl bıraktıysan öyleyim."

Annem gergince yerinde kıpırdandı. İkimiz içinde zorlu bir konuşma olacaktı. Her ne kadar bunu yapmak istemesek de elimizde olan bir şey değildi. Annem bizi bu çukura sokmuştu. Çıkışı ikimize kendi sunacaktı.

"Hava çok soğuk. Şuradaki kafeye geçelim."

Başımı salladım ve yavaş adımlarla annemi takip etmeye başladım. Annem kafenin kapısını açarak içeriye girdi. Hemen ardından bende girdim. Burası hoş ve güzel bir kafeydi. Arada Gizem ile gelirdik ve dedikodu yapardık. Gizem'i hatırlamam ile boğazıma bir yumru takıldı sanki.

Ağlamak istemeyerek dudaklarımı dişledim ve annemin seçtiği masaya geçerek karşısına oturdum. Bunu düşünmemeliydim. Gizem'i düşünmek bana iyi gelmiyordu. O artık aramızda değildi. Bunu kabul etmek istemesem de hayat bir şekilde kabul ettiriyordu.

Yanımıza gelen kafe çalışanı ile dikkatim dağıldı. Güler yüzlü genç kadın "Hoş geldiniz." dedi. Neşesi azda olsa bana yansımıştı.

İkimizin önüne de menüyü bıraktıktan sonra arkasına dönerek yavaş adımlarla yanımızdan ayrıldı. Annem menüye göz attı ve bakışlarını üzerimde sabitledi.

"Ne içelim?"

"Ben bir şey istemiyorum."

Annemin yüzü düşse de oralı olmadım ve parmaklarım ile oynamaya başladım. Bir yandan da içimdeki sıkıntıyı bertaraf etmeye çalışıyordum. Bu masada oturmak benim için zorunluluktu. Her ne kadar annem olsa da kabullenemediğim birçok şey vardı.

"Bir şeyler iç kızım. İyi gelir."

Alayla sırıttım. Normal insanlar gibi mi davranacaktı. Biz anne-kız değildik artık. O köprüyü yakalı çok olmuştu ve yeniden inşa etmesini istemiyordum.

"Normal davranmayı bırak. Ne konuşacaksan konuşalım. Daha sonra gideceğim."

Annem menüyü kapatarak ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Bakımlı ve ojeli tırnakları anında gözüme çarpmıştı. Bir zamanlar bende böyleydim ama şimdi bunlar bana oldukça uzak geliyordu.

"Eve dönmeyecek misin?"

"Dönmem için bir sebep mi var?"

"Orası bizim evimiz kızım. Baban da seni oldukça merak ediyor."

Kollarımı göğsüm de birleştirdim ve masayı doğru eğilerek kinayeli bir şekilde konuştum.

"Babam arada aklına geliyor demek ki."

Annem yüzünü buruşturdu ve zarif parmakları ile saçlarını düzeltti. Bende de böyle bir tik vardı. Demek ki bu özelliğimi annemden almışım.

"Babandan boşanacağım zaten."

Masaya düşen bomba ile irkildim. Ne bekliyordum ki? Annem babamı aldatıyordu. Babam bunu öğrense direk boşanacaktı. Kaldı ki boşanma konusunda sonuna kadar haklıydı. Kimse bunun için babamı yargılayamazdı.

"İsabet olur. Babamın senden kurtulması lazım."

Annem gözlerini kıstı ve keskin bir sesle konuştu. "Babanın sana tokat attığını ne çabuk unuttun. Birden başıma babacı mı kesildin?"

Elbette ki unutmamıştım ama bu durum çok farklıydı. O babam ile benim aramda olan bir sorundu. Annemin yaptığı ise ailemize yapılmış bir ihanetti. Bu ikisi farklı şeylerdi.

"Birde yağ gibi üste çıkmaya çalışıyorsun. Yazık sana!"

Annem konuşacağı sırada yanımıza kafe çalışanı gelmişti. İfadesini toparladı ve nazik bir sesle iki tane Türk kahvesi rica etti. Kadın gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. Annem böylelikle düşünme fırsatı yakalamıştı.

"Haklısın kızım. Yapmamam gereken bir şeyi yaptım ama hala ben senin annenim. Bu gerçeği istesen de değiştiremezsin."

Elimi sertçe masaya vurdum. Bu birkaç bakışın bize dönmesine neden olmuştu. Umursamamaya çalışarak sinirle konuştum.

"Beni anlamıyorsun ki! Seni son kez uyarıyorum. Ya bu akşam babama her şeyi anlatırsın ya da ben anlatmasını bilirim."

Orada oyalanmak istemeyerek sandalyemi çektim ve arkamı dönerek yürümeye başladım. Annem arkamdan bağırdı.

"Nereye gidiyorsun Bade?"

"Cehennemin dibine gidiyorum. Gelmek ister misin?"

Tekrardan hareketlendim ve kafeden ayrıldım. Bir yandan da gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Çok yalnızdım. Hem de çok.

Dakikalardır aynı yerde oturuyordum. Keşke buraya gelecek bir nedenim olmasa ama hayat garip bir şekilde bize nedenleri arka arkaya sıralıyordu.

Ağlamak isteyen tarafımı zorlukla bastırdım ve nemli toprağı okşadım. Toprağa sarılsam ona sarılmış gibi olur muydum?

Çok yalnızdım kardeşim. Artık hayata tutunacak tek bir dalım vardı ve onu da ne yazık ki hak etmiyordum. Sen beni neden bırakıp gittin ki? Bu güçsüz kardeşini acımasız dünya da tek başına neden bıraktın?

Nemlenen gözlerimi kırpıştırdım ve tahtanın üzerindeki ismi yutkunarak okudum. Gizem Gümüş. Onun yerinde ben olmalıydım aslında. O masum ve temiz kalpli birisiydi. İyi niyetliydi. Ne olursa olsun beni bırakmayan tek insandı ama onunda gücü bitmişti ve hayatını kendi elleri ile sonlandırmıştı.

Eğilerek yüzümü toprağa yasladım. Kollarımı da kocaman açmış ve sanki Gizem'i kucaklıyormuşum gibi sıkı sıkıya sarılmıştım. Sessizce ağlıyordum. Her şey üst üste gelmişti. Üç ay önceki halimle şuan arasında dağlarca fark vardı.

Oysa ki Gizem ve benim gerçekleştirmek istediğimiz tonlarca hayalimiz vardı. Üniversite de beraber aynı eve çıkacaktık. Birbirimizin düğününde deli gibi dans edecektik. Beraber dünya turu yapacaktık. Sabahlara kadar oturup saatlerce sohbet edecektik ama bu saydıklarımı yapmak için artık çok geçti.

Gizem hayallerimiz ile beraber toprağa gömülmüştü. Benim tek yapabildiğim ise seyirci kalmaktı. Umarım mutlusundur Gizem. Zira bunu en çok hak eden sensin.

Toprağa sarılmayı bıraktım ve yavaşça ayağa kalktım. Bedenim o kadar güçsüzdü ki üfleseler yere düşecekmişim gibi hissediyordum. Gizem'in mezarına gülümseyerek baktım ve sessizce konuştum.

Kendine iyi bak kardeşim. En kısa zamanda seni görmeye tekrar geleceğim.

İstemeyerek de olsa oradan ayrıldım. Bir yanım kan ağlasa da yapacak bir şeyim yoktu. Hayat böyleydi işte. Bir şekilde sizi büyütüyordu. İstesek de istemesek de.

Ruhumun yaralı satırlarından kopan bir feryat vardı. Sessizce kanayan acılarım bir türlü kapanmak bilmiyordu. Her gün bir tane daha ekleniyordu ve ben sadece buna seyirci kalıyordum.

Yanaklarımı şişirdim ve usulca zile dokundum. Bir yandan da ayağım ile ritim tutuyordum. Düşüncelerimi toparlamaya ihtiyacım vardı. Zira hiç olmadığı kadar dağınıklardı.

Aylin abla güler yüzü ile kapıyı açtı. Beni gördüğüne şaşırsa da anında kendisini toparlamıştı. Onun için de üzülüyordum. Kocası onu aldatıyordu ve kadın hala ona sadık bir şekilde hayatını sürdürüyordu.

"Hoş geldin Bade. Nasılsın?"

Zoraki bir şekilde gülümsedim. Elimden gelen en iyi şey buydu.

"İdare ediyorum Aylin abla. Sen?"

"Çok şükür iyiyim bende. İçeri geçsene."

Başımı öne eğerek içeri girdim. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Bir tuhaf olmuştum. Burada pek iyi anılarım yoktu. Sağ olsun Tolgay her anımızı kötüye çevirmekten geri durmamıştı. Onu bir ara bu üstün çabasından dolayı tebrik edecektim.

"Ben Tolgay için gelmiştim. Evde yok mu?"

Arkamı döndüm ve sakince Aylin ablanın cevabını bekledim. Umarım evdedir. Tolgay'a gerçekleri anlatmam lazımdı. Gerisi ona kalmış bir şeydi.

"Odasında kızım. İstersen çağırayım."

Başımı iki yana salladım. Hemen ardından da sözlerime giriş yaptım. "Ben odasına giderim. Sorun değil."

Aylin abla göz kırptı ve gülerek konuştu. "Giderken bana da uğramayı unutma. Azıcık laflarız."

Gülümsedim ve kuru bir şekilde "Peki." dedim. Ardından arkamı dönerek merdivenleri çıkmaya başladım. Kısa bir sürenin ardından odanın önüne gelmiştim. Derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklattım.

İçerden ses gelmeyince kapıyı açtım ve içeri girdim. Tolgay beklediğimin aksine yatağa uzanmış ve kollarını ensesinde birleştirmiş bir şekilde tavanı izliyordu. Kolları iyice gerilmiş ve kaslarını belirginleştirmişti.

Üzerinde yarım kollu siyah bir tişört vardı. Altında ise koyu mavi bir eşofman vardı. Onu ilk defa eşofmanla görüyordum. Bunu garipsesem de sorun etmedim.

"Ne oldu anne?"

Ses tonu sakindi. Benim gelmemi beklemiyordu. Zili de duymamış olması muhtemeldi.

"Tolgay?"

Sesimi duyması ile kendine geldi ve hızlı kafasını benden tarafa doğru çevirdi. Gözleri hafif açılmıştı. Beni görmeyi beklemiyordu. Buna sevinmiştim. Onu hazırlıksız yakalamıştım.

"Bal kafa?"

Siyah saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve rahat adımlarla ona doğru yürümeye başladım. Oda yatak da doğrulmuştu ve merakla bana bakıyordu.

"Nasılsın?"

Şaşırsa da ifadesini toparladı. Onunla görüşmeyeli pek olmamıştı ama sanki uzun zamandır görmüyormuşum gibi hissediyordum. Garip bir insandım.

"İyi sayılır, sen?"

"İdare ediyorum. Müsaitsen konuşabilir miyiz?"

Sanki iki dost gibi konuşuyorduk. Halbuki geçmişte birbirimize yapmadığımız kalmamıştı. Şimdi ikimizin de sakin davranmasının tek nedeni yorulmuş olmamızdı. En azından ben öyle düşünüyordum.

"Olur. Otursana."

Eliyle yan tarafını göstermişti. Başımı salladım ve yatağın ucuna oturdum. Kendine has kokusu burnuma çarpmıştı. Eskisi kadar beni etkilemiyordu. Hatta hiç etkilenmediğimi söyleyebilirdim.

"Seni dinliyorum."

Bakışlarımı gözlerine hapsettim. Bu gerçeği söylemek biraz zordu ve nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Karşımdaki insan bana ne kadar kötülük etse de bunu ondan gizlemek istemiyordum. Bilmesi gerekiyordu.

"Ben nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."

Tolgay gülümsedi ve ardından saçlarını karıştırdı. "Direk söyle gitsin Bal kafa."

Hala bana Bal kafa diyordu. Az önce de bu lakabı kullanmıştı. Saçlarım siyah olmasına rağmen bu lakaba takılmış vaziyetteydi. Oda en az benim kadar tuhaftı.

"Öncelikle sakin olmalısın. Büyük tepkiler verme."

"Direk söylesene! Lafa evirip çevirme."

Derin bir nefes aldım ve gerçeği dudaklarımın arasından serbest bıraktım.

"Annemin ve Samet amcanın bir ilişkisi var."

Tolgay şaşırmamıştı veya bir harekette bulunmamıştı. Düz bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Şoka mı girmişti acaba? Birden söylediğim için tepki verememesi normaldi.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

Omuz silkti ve arkasına yaslandı. Daha sonra rahat bir tavırla konuştu. "Ben zaten bunu biliyordum."

Duyduklarım ile kaskatı kesildim. Tolgay bunu nerden öğrenmişti acaba? Bana neden söylememişti ki?

"Nasıl yani?" Zorlukla konuşabildim. Boğazımdaki ağrı varlığını belli ediyordu.

Yaslandığı yerden doğruldu ve ayağa kalktı. Tişörtü hafif katlanmıştı ve bu kaslı belinin ortaya çıkmasına neden olmuştu ama Tolgay bunu umursamıyordu.

"Beş aydır ilişkilerinden haberim var. İstanbul'dan neden taşındığımızı hiç mi merak etmedin?"

Kalbim sıkışmaya başladı. Ruhum ise bedenimi terk etmek isteyerek hareketlenmişti. Onu telkin edecek bir cümlede bulamıyordum.

Sinirlenmemeye çalışarak gergince konuştum. "Açık konuşsana Tolgay!"

Benden tarafa döndü ve sinirle konuşmaya başladı. O benim kadar sakin değildi.

"Sevil abla ile babamın ilişkisi yıllar öncesine dayanıyor. Lise de sevgililermiş ama bazı sebeplerden dolayı ayrılmışlar. Bundan bir yıl önce tekrar görüşmeye başlamışlar ve altı ay öncesinde ilişkileri tekrardan başlamış."

Öğrendiklerim ile yerime çivilenmiştim. Ne bir tepki verebiliyordum ne de bir söz söyleyebiliyordum. Sadece Tolgay'ı dinliyordum.

"Babam İstanbul'daki yaşamını bıraktı ve sırf annen ile görüşmek için buraya taşındı. Sen ve saf baban bunu tabi ki de bilmiyordu. Annemin bundan haberi vardı. Babam gerekirse boşanabileceğini söyledi ama annem bunu kabul etmedi. Bir yıl önce bizim aile hayatımız bitti. Koca evde herkes birbirine yabancı. Dışarıda aile rolü oynamaktan da kimse geri durmuyor."

Gerçekler hiç bu kadar ağır gelmemişti. Ne kadar kör olmuştum ben. Meğer etrafımda neler dönüyormuş. Neler olup bitiyormuş ama ben saf gibi ayakta uyuyormuşum.

"Düşünsene Bal kafa? Ben ilk günden beri seninle neden uğraşıyorum? Ortada hiçbir durum yokken sana neden bu kadar kafayı taktım? Hiç mi düşünmedin bunları? Ben bunu dile getireyim o zaman. Senin annen benim hayatımı mahvetti. Ailemi ve düzenimi yerle bir etti. Bende kendi kendime bir yemin ettim. Onun kızına bunların kat ve kat fazlasını yaşatacağıma söz verdim."

Tolgay'ın sinirden yanakları kızarmıştı. Hiç olmadığı kadar dolu ve sinirliydi. Ben ise sessizce ağlıyordum. Bugüne kadar annemin günahlarının bedelini ödemiştim. Annem yüzünden Tolgay durmadan benle uğraşmıştı. Beni kafasına takmıştı ve farklı acılar yaşatmaya çalışmıştı.

" Ama artık bundan vazgeçtim. Bunu sana yapamıyorum. Lanet olsun! Ummayacak bir şey başıma geldi ve bütün planlarımı alt üst etti."

Çatallı bir sesle konuştum. "Nedir o?"

"Sana aşık oldum." 

***

Merhaba

Bir türlü hastalıklardan kurtulamayan ben sonunda yeni bölümü bitirebildim. Bu bölüm çoğu şeyi açıklığa kavuşturmuştur diye düşünüyorum. 

Bol bol yorumlarınızı bekliyorum :) 

Sevdikleriniz ile beraber güzel bir yıl geçirmenizi dilerim. Umarım 2019 2018 kadar kötü ve mutsuz bir yıl olmaz. Tek temennim bu :) 

Sağlıcakla ve sevgiyle kalın...

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 56.4K 200
Arabanın kaputuna yaslanmak için adımımı attığımda karanlık ve boş sokakta yankılanan sesleri duydum. "Sen kimsin lan? Ha kimsin söyle! Ne hakla b...
5.6M 30.7K 5
# 6 - Romantizm Sana diyeceğim şu ki küçüğüm; büyüme! Hayat seni de mahveder.. © Tüm hakları saklıdır .
508 93 9
Seven bir adam ve sevilen bir kadın... Öfkeden ve nefretten aşk doğacak mı?
325K 21.4K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...