Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.3M 74.9K 6.8K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|23|•Benimle Gel

51.4K 1.6K 65
By theokuryazar

Bölüm Şarkısı : Blackpink-Stay.

...

*Hazel.

Yiğit telefonu çaldığında dışarı çıktı. Elimdeki buz torbasını bileğime bastırdım. Bir günde başıma gelenlere inanamıyordum.
Aklımı toplamak için çıktığım yürüyüşten bileğimi burkarak dönmüştüm.
Bu da hayatın bana başka tarafıyla güldüğünü gösteriyordu.

Telefonumu yanıma alsaydım. Bunların hiçbiri başıma gelmeyecekti. Ben kaybolduğum için paniklemeyecektim ve koşup düşmeyecektim.

Sehpanın üzerinde duran telefonumu elime aldım. Murat'tan on arama ve sayamadığım kadar mesaj vardı. Annemle sabah konuştuğum için o aramamıştı.

"Neden açmıyorsun?"
"Meraktan öldüreceksin beni Hazel!"
"Mesajları görür görmez dön!"

Gibi ve daha fazlası...
Murat'tan gelen mesajlar üzerinde parmaklarım dolanırken sıkıntılı bir nefes aldım. Yiğit'in burada olduğunu ona söylemeli miydim? Öğrendiği zaman bana kızacağına ve beni yanlış anlayacağına yüzde yüz emindim.

Murat'ın numarasını tuşlayıp telefonu kulağıma yasladım. İlk çalışta açılan telefonla gözlerimi sıkıca yumdum.

"Hazel! Öldüm meraktan. Niye açmıyorsun şu lanet olası telefonu?"
Murat düşündüğümden daha sinirliydi. Ve ben gerçekten bunu hak etmiştim.
"Sakin ol Murat." dedim yumuşak bir ses tonuyla.
"Sakin ol mu?! Sabahtan beri kaç kez aradım haberin var mı senin? Ayşe Teyze sürekli seninle konuşup konuşmadığımı soruyor. Neden bu kadar sorumsuzca davranıyorsun?"

Hadi ama Murat, sen de mi? Bugün yaşadıklarım oldukça ağır zaten.

Gözlerim dolarken başımı yukarı kaldırıp sakin olmaya çalıştım.

"Özür dilerim. Hava almak için dışarı çıkmıştım. Telefonu yanıma almayı unutmuşum."

Murat, telefonun diğer ucundan derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalıştığını anlayabiliyordum. Bu nedenle sessizce konuşmasını bekledim.

"Bak Hazel, senin için işlerin zor ilerlediğini biliyorum ama son zamanlarda artık iyice kayboluyorsun. Sana ulaşmak eskisinden daha zor. Ben ve annen senin için çok endişeleniyoruz. Gitmene izin verdiğim için pişman olmaya başladım." Murat derin bir nefes daha aldı. Benimse göz yaşlarım tekrar akmaya başlamıştı bile.
"Sen benim kız kardeşimsin, biliyorsun değil mi? Sen ve Ayşe Teyze benim için çok değerlisiniz. Ve ben onun da senin de acı çekmesine daha fazla katlanamıyorum." Bir hıçkırık dudaklarımın arasından, ben izin vermeden kaçtı.
Murat sıkıntılı bir şekilde mırıldandığında bir damla daha göz pınarlarımdan intihar etti.
"Artık gelemez misin? İkimiz de seni özledik ve hayat devam ediyor Hazel. Bir şekilde devam etmelisin."
Haklıydı. Ve ben Murat'ın haklı olmasından nefret ediyordum. Bu hale düşmeme neden olan adam, kapının ardındaydı. Burada olmamın sebebi olan adam, çektiğim onca sıkıntıdan habersiz birkaç adım ötemde duruyordu.

Ben nefes almakta zorlandığım günleri hatırlamak dahi istemezken, boğazıma takılan yumruların sebebi olan adam, beni ittiği cehennemden habersizdi.

"Haklısın." dedim başımı yukarı kaldırıp tavana baktığımda. "Birkaç gün daha... Birkaç gün daha izin ver bana. Söz döneceğim." Murat bir müddet sessiz kaldı.
"Tamam." dedi ciddi bir ses tonuyla. "Sadece birkaç gün. Eğer uzun sürerse yerini bulacağımdan şüphen olmasın Hazel." sessizce mırıldanıp onu onayladım.
"Tamamdır patron." dedim zar zor gülümsemeye çalışarak. Birkaç şey daha söyledikten sonra telefonu kapattım.

Çok geçmeden kulübenin kapısı gıcırdayarak açıldı. Yiğit, tuhaf bir yüz ifadesiyle içeri girip kapıyı ardından kapattı. Bakışlarımı ondan çekip buz koyduğum bileğime diktim.

"Hazel?" dedi bir süre sonra konuşmayı seçerek. Bakışlarımı bileğimden çekip ona baktım. Ne söyleyeceğini içten içe merak etsem de bana seslenişine bir cevap vermedim. Gözleri doğrudan yüzüme kilitlenmişti. Koyu kahverengi harelerindeki çaresizlik gün ışığı kadar berraktı. Az önce kiminle konuştuğunu bilmiyordum ama işitmek istemediği bir haber almış olmalıydı ki yüzü bembeyaz kesilmişti.
"Hazel?" dedi tekrar, yalvarır bir ses tonuyla. Hızlı fakat temkinli adımlarla yanıma yaklaştı. Anlamsız, boş bakışlarımı yüzüne dikip ne yapmaya çalıştığını sorar gibi baktım.
"Buradan gitmemiz gerekiyor." dedi en sonunda onu rahatsız eden kelimeleri dudaklarının arasından dışarı atarak.
Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım.
"Neyden bahsediyorsun sen?" dedim sesimin yüksek çıkmasına engel olamayarak.
Sertçe yutkundu. Ellerini bana uzattı. Ellerinin titreyişini gördüğümde ufak bir şok dalgası bedenimde gezindi.
Onu ilk defa bu kadar korkmuş ve çaresiz görüyordum.
Ne olduğunu çok merak ediyor olsam da ifadesiz görünmek için çabaladım.

"Burdan hemen gitmemiz gerekiyor." Tek söylediği buydu. Ama neden bunu dediğini bilmiyordum.
"Neden gitmemiz gerekiyor?" Zorlanarak yutkundu. Hareketleri aceleci ve tutarsızdı.
"Bunu şimdi anlatamam. Ne olur beni dinle." Alayla güldüm. Dedikleri çok saçma geliyordu çünkü.
"Seni neden dinleyeyim? Ayrıca hiçbir yere gitmiyorum." Bakışlarımı ondan çekip şöminedeki alevlere diktim.
Yanıma iyice yaklaştı. Terden sırılsıklam olan avuçları ellerimi buldu.
Ani bir refleksle geri çekmek istediğimde engel oldu. Gözlerim tekrar, onun gözlerini buldu.
"Lütfen Hazel. Buradan acilen çıkmamız gerekiyor. Bizi bulurlarsa hiç iyi olmaz." Kafayı sıyıracaktım. Yiğit kimden bahsediyordu? Onu bu kadar korkutan neydi? Kim bizi bulursa hiç iyi olmazdı?
"Kimden bahsediyorsun Yiğit?" dedim sabrımın tükendiğini belli ederek.
Kolumdan tutup beni ayağa kaldırmaya çalıştı. Bağırmak için yeltendiğimde eli dudaklarımı kapadı.
"Burada kimsenin olmadığını sen söyledin Hazel. Ayrıca bağırman senin yararına olmaz." Yüzü bir anda ciddileşmişti. Elini dudaklarımdan çektim.
"Bak Yiğit!" dedim sakin olmak için çabalarken. Tuttuğu kolumu bırakması için çabaladım lakin fayda etmedi.
"Her neyin peşindeysen beni karıştırma. Gitmek istiyorsan kapı orada." başımla kulübenin kapısını işaret ettim.
"Ben hiçbir yere gelmiyorum."

Yiğit sinirle soludu.
"Seni almadan bir yere gitmiyorum."
Beni alıp sırtına attığında çığlık atmaya başladım.
Kafam aşağı doğru sarktığında nevrim dönmüştü resmen.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" Yiğit cevap vermedi. Sinirle sırtında tepinirken ayak bileğimin acısını bile hissetmiyordum.
"Beni hemen aşağı indir yoksa..."
"Yoksa ne yaparsın? Bağırır mısın? Ayrıca ayak bileğine zarar veriyorsun tepinmeyi kes."
Sözümü kesip sinirle konuştuğunda bağırmak için yeltendim ama söyledikleriyle çığlığım boğazımda takılı kaldı.
"İstediğin kadar bağır. Burada kimse duymaz. Sen demiştin."
El mecbur sustum. Ayak bileğim tepindiğim için feci bir şekilde ağrımaya başlamıştı.

Yiğit, sedirin üzerinde duran montu eline aldı. Telefonumu almak için masanın üzerine uzanmaya çalıştım ama onun sırtındayken bu zordu.
Ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki arkasını döndü. Yüzüm sırtına denk geldiği için sehpadan uzaklaştım. Ben sırtında, şömineye doğru ilerledi.
İkimizin de telefonunu kapatıp şöminenin yanında duran odun kovasına fırlattı.

"Ne yapıyorsun?!" diye bağırdım ona şok olmuş bir şekilde.
Beni duymazdan gelerek kapıya doğru ilerledi.
"Sana yenisini alırım." dedi pişkin bir şekilde. Yumruklarımı, sinirden kudurmuş bir biçimde sırtına geçirdiğimde oralı bile olmayarak kulübeden çıktı.

Bir süre ben sinirle sırtını yumrukladım. O ise tepki vermeden yürümeye başladı. Kafa aşağı durduğum için midem bulanmaya başlamıştı. Her an kusabilirdim. Yiğit'in üzerine kusmak güzel bir fikir olsa da baş aşağı durmaktan beynim zonkluyordu.

"Beni indir artık. Midem bulanıyor. " dedim. Kafamı kaldırıp karşıya baktığımda kulübenin ışığı cılız bir şekilde yanıyordu.
"Kaçmayacağına söz ver." dedi Yiğit. Beni taşıdığı için nefes nefese kalmış olduğu dikkatimden kaçmadı.
"Bu karanlık ve ürkütücü ormanda nereye kaçabilirim?" diye sordum bıkkın bir ses tonuyla. Üstelik çok üşümüştüm.
Dediklerim de doğruydu. Şehre giden yol dışında ormanın hiçbir yerini bilmiyordum.
Yiğit bir müddet karar vermekte zorlansa da yorgun olduğu gerçeğini bir kenara atamadı. Beni sırtından aşağı indirdiğinde derin bir nefes aldım. Midem cidden çok bulanıyordu.

Alnındaki terler boncuk boncuk parlarken gözleri doğrudan bana bakıyordu. Kahvenin en koyu tonu olan gözlerinde adını veremediğim bir ifade dolanırken elindeki montu bana uzattı.
"Giy." dedi kısaca. Bir ona bir monta baktım. Onun da üzerinde kazaktan başka bir şey yoktu. Üşüyor olmalıydı ama belli etmemek için çabalıyordu. Üzerimdeki hırkaya sıkıca sarınıp yürümeye başladım.
"Gerek yok. İyim böyle."

Ayak bileğim zonkluyordu. Hava eksi bilmem kaç derceydi. Ben sevdiğim aynı zamanda uzak durmaya çalıştığım adamla yapayalnız bir ormanın ortasındaydım. Hayat cidden bana başka tarafıyla gülüyordu.

Seke seke yürürken Yiğit yanıma yetişti. Elindeki montu omuzlarıma atıp koluma girmek için hareketlendi. Fakat izin vermedim.
Yerinde durup sıkıntıyla mırıldandı.
"Yardım etmeme izin ver. Canın çok yanıyor belli."
Yerimde duraksadım. Derin bir nefes alıp gözlerimi karanlık gökyüzüne çevirdim.
"Canım mı yanıyor?" dönüp ona baktım.
"Canımın yanması ne zamandan beridir umrunda?"

Bakışlarını benden kaçırıp yerdeki kuru dallara dikti. Sert adımlarla kuru yaprakların ve dalların üzerinde yürüyerek ona ilerledim.
"Bak." dedim ayağımın altında ezilip çıtırdayarak kırılan dalları işaret ettim.
"Sen benim kalbimi işte aynen böyle.." Bir adım daha attım. Bir dal daha ayaklarımın altında can vererek çıtırdadı.
"Kırıp parçaladın. Canımı yaktın." dolan gözlerimi yüzüne diktim. Bana baktı. Kahverengi gözlerindeki suçluluğu net bir şekilde görebildim.
"Canımın yanıp yanmaması senin umrunda değil Yiğit. Yalan söyleme." bir damla göz pınarlarımdan düşüp yanağım boyunca iz çizerken arkama döndüm ve yürümeye başladım.

Bir süre öylece yürüdük. Mont hâlâ omuzlarımdaydı ve onu giymeye niyetim yoktu. Hava iyice soğumuştu. Gökyüzü kapkaranlıktı ve saat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Karnım açtı ama soğuktan dolayı bunu hissetmiyordum. Yiğit ardımda bir gölge gibi yürüyordu. İkimiz de konuşmuyorduk. Yorgundum ama zihnim bedenimden daha yorgundu.

Ayağıma takılan taşla birlikte acıyan bileğim burkuldu. Acı bir çığlık dudaklarımın arasından kaçtığında Yiğit'in ellerini omuzlarımda buldum. Endişeli bir şekilde bana bakarken omuzlarımı geriye atıp ellerinden kurtuldum.
"İyim ben." Yiğit söylediklerimi duymazdan gelerek koluma girdi.
"Böyle olmayacak." Etrafına bakındı.
"Sığınacak bir yer bulmalıyız."
Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım.
"Neden kaçıyoruz Yiğit? Artık anlatacak mısın?" Yiğit alnındaki teri kazağının kol yeniyle sildi. Teni soluktu. Burnu kızarmıştı ve sesi eskisinden daha kısık geliyordu.
"Önce bir yer bulalım. Sana her şeyi anlatacağım." Bu defa onu dinlemeye karar verdim. Aksi takdirde o da ben de hasta olacaktık.

Bir süre yürüdükten ve etrafı kolaçan ettikten sonra koca bir çınar ağacının dibinde durduk. Gövdesi oyuktu ve ikimiz de rahatlıkla orada saklanabilirdik.

Yiğit'in yardımıyla ağacın kavuğuna girip oturdum. O da yanıma oturduğunda başını arkasındaki kavuğa yasladı ve derin derin nefesler almaya başladı.

Şu an hiç iyi görünmüyordu. Yüzü terden sırılsıklamdı. Vücudu belli etmemeye çalışsa da titriyordu. Benzi sararmış, nefesleri kesikleşmişti.
"İyi misin?" diye sordum. Başını sallayarak beni onayladı.
"İyim. Sadece yoruldum." dedi zar zor konuşarak. Yalan söylediği apaçık ortadaydı. Elimi alnına koyup ateşi olup olmadığına baktım. Dünkü gibi yanıyordu.
Omuzlarımdaki montu alıp üzerine örttüm.
Endişelenmeye başlamıştım. Yiğit hiç iyi görünümüyordu.
Ayağa kalkmak için yeltendiğimde elimi tuttu.
"Nereye?" Gözlerini açık tutmakta zorlandığı belliydi. Onu ilk defa bu kadar güçsüz görmek ben de şok etkisi yaratsa da belli etmemek için çabaladım.
"Yakınlarda bir dere olmalı. Gidip su arayacağım." Yiğit, güçsüzlükle elimi sıktı.
"Gitme." Tekrar yanına çöküp ateşini kontrol ettim. Ateşi elimi kavlayacak kadar çoktu.
"Gidip su bulmalıyım. Hiç iyi görünmüyorsun." Eğer su bulabilirsem ateşini düşürmek için bir şeyler yapabilirdim. Ama Yiğit'in elimi bırakmaya niyeti yoktu.
"Yanımda kal." dedi zorlukla mırıldanarak.

El mecbur tekrar yanına çöktüm. Boynumdaki atkıyı çıkarıp katladım ve alnındaki teri sildim. Yarı uykulu gözlerle yüzüme bakarken tuhaf hissetsem de bir şey demedim.
Eli uzanıp yanağımı buldu. Hafif dokunuşları yanağım boyunca dolaşıp çeneme indi. Gözlerimi yumdum. İkimizin de nefes sesleri dışında çıt çıkmıyordu.
"Özür dilerim Hazel." dedi zor duyulan bir sesle. Gözlerimi açıp ona baktım. Kahverengi harelerinde parlayan yaşları gördüğümde gözlerim dolmaya başladı.
"Tamam." dedim titreyen sesimle. "Şimdi bunun sırası değil." Başını alıp omzuma yasladım.
"Uyu biraz." Üzerine örttüğüm montu kaldırıp ona yanaşmam için yer açtı. Şimdilik dediklerini yerine getirmeye karar vererek ona doğru yanaştım. Montu ikimizin üzerine örtüp başını omzuma koydu.

Bedenime sirayet eden titremeyi görmezden gelerek başımı arkaya yaslayıp ağacın tavanına baktım.
Vakit epey geç olmuştu. Hava aydınlanmak üzereydi.
Yiğit'in nefes alışverişleri yavaşlamıştı. Uykuya daldığını anladığımda biraz olsun rahatlamıştım. Arada bir elimi alnına koyup ateşini ölçüyor, nefes alıp almadığını kontrol ediyordum.

Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Hâlâ neden kaçtığımızı, kimden kaçtığımızı merak etsem de Yiğit'in biraz daha iyi olmasını beklemekten başka çarem yoktu.

Gözlerim yavaş yavaş odağını kaybederken başımı Yiğit'in başına yasladım. Dün yaşadıklarım, bugün yaşadıklarım hem ruhen hem zihnen hem de bedenen beni çok yormuştu. Ve nedense daha çok yorulacakmışım gibi geliyordu.

***
Selam millet 🤚
Nasılsınız bakalım 🤗
Beeen çok çok iyim sizin sayenizde.
Hatırlarsanız geçen hafta 10 bin olmak üzereyiz dedim ve bugün bir baktım ki 11 bin olmuşuzzz 💕
Hepinize çok teşekkür ederim. Yanımda olan herkese selam olsun 🤚🤗

Bu bölümü nasıl buldunuz bakalım?
Sizce Hazel ne yapacak?
Yiğit'in planı ne?
Yorumlarınızı bekliyorum.

Oylarınızı da bekliyorum 💕

Hepinizi kendinize iyi bakın. Sizi çok seviyorum 🤗🤚💕🌸💕

Ha bu arada bazı bölümler küçük etkinlikler yapmaya karar verdim.

Bu bölümün etkinliği de şu: Sizce bu bölüme en uygun şarkı hangisi olurdu? Siz bu bölümü yazsaydınız yahut bu bölümü yaşasaydınız arka fonda hangi şarkının olmasını isterdiniz?
Yorumlarınızı bekliyorum.
Görüşmek üzere 🌼 🌼

Continue Reading

You'll Also Like

337K 14.1K 37
Unutmak için bir gece geçirdiğim adını bile bilmediğim adamı, bir hafta sonra boks maçında gördüm. Üstelik taktığı maskenin ardından o olup olmadığın...
651 95 9
İnsanlar acılarına katlanarak yaşamayı öğrenir.Önemli olan acıların büyüklüğü değil bize öğrettiği derslerdir.Bir öğrenci hayatında derslerini çok iy...
1.3M 78.5K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
314K 11.5K 85
"Seni güneş ölünceye dek seveceğim." 29.03.2014 @littlebodyhugeheart ©Tüm Hakları Saklıdır. // All Rights Reserved. // fan fiction: 65 //