I Need You MUDBLOOD/Dramione

By _flosmortem_

11.5K 799 210

"Biz imkansızız. Bu aşk bizimle beraber çürüyecek." "Seni seviyorum Bulanık." "Ben de seni Malfoy." Son kez... More

Bölüm 1: Göl
Bölüm 2 : Aşktan Kaçmak
Bölüm 3:Melek
Bölüm 4: Yarım
Bölüm 5: Tamamlanmak
Bölüm 6:Ay
Bölüm 7: BİR TANEM
Bölüm 8: İhanet
Bölü 9: Sıcak ve Soğuk
Bölüm 10: Seni Hep Seveceğim
Bölüm 11: Sırılsıklam
Bölüm 12: Son Damla
Bölüm 13:Çöküş
Bölüm 14: Şantaj
Bölüm 15:Vazgeçiş
Bölüm 16: Bekleyiş
Bölüm 17: Hesaplaşma
Bölüm 18
Bölüm 19: Biz De Mutlu Olmayı Hak Ediyoruz
Bölüm 20: Fırtına
Bölüm 21: Kızlar Tuvaleti
Bölüm 22: Dumbledore'un Ordusu
Bölüm 23
Bölüm 24: Malfoy Malikanesi
Bölüm 25: Pişmanlıklar
Bölüm 26
Bölüm 27: MALFOY
Bölüm 28: Değişim
Bölüm 29
Bölüm 30: "Bana buz gibiyken onu yakıyor."
Bölüm 31
Bölüm 32:"Çünkü seni korumak zorundayım"
Bölüm 33: En Karanlık Gece
Bölüm 34: Ölüm Çığlığı
Bölüm 35: Kaçmak İçin
Bölüm 37(Final):"Sonunda sonsuza dek mutlular."

Bölüm 36: Gerçekler Acıdır

185 19 16
By _flosmortem_

Zaman kavramımızı kaybetmiştik. Belki de aylardır sürekli konum değiştirip bulduğumuz hortkuluğu yok etmeye çalışıyorduk. Her gün ölüm yiyenlerin saldırısına uğrama riskine karşı duygusal olarak tükenmiş durumdaydık.

Bu duygusal tükenmişlik durumuna gördüğüm Draco hayalleri az da olsa iyi geliyordu. Ne kadar ona dokunamasam da veya gözlerimi kapatıp açtığımda gideceğini bilsem de iyi geliyordu.

Üç hafta önce Ron Harry'le kavga edip gitmişti. O zamandan beri ondan haber alamazken bu gün elinde yok ettiği hortkulukla beraber geri geldi. Ona o kadar sinirliydim ki çadırın içine girmiyordum. Sadece dışarıda oturmuş düşünüyordum.

Birden yanımda bir hareketlilik hissettim. Başımı yanıma çevirdiğimde yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Dünden beri görünmemişti. Onu özlemiştim. 

Tam karşıya bakıyordu. "Hala kızgın mısın bana?"

"Hem de çok."

"Peki Ron'a?"

"Belki."

"Onu affedebiliyorsun. Ama beni affedemiyorsun."

"Ne!? O en azından birini öldürmedi!". Bağırmaya başladığımda gözyaşlarımda peşinden gelmişti.

"Ama ben seni asla bırakmadım! Hep seni korumaya çalıştım ama sen beni dinlemedin bile!"

"Konuşmadın ki!" İkimiz de bağırıyorduk. Sinirlenmiştim.

"Seni affetmeye hazırdım Draco! En ufak bir şey söylesen seni affetmeye hazırdım ama sen sustun!"

Bağırmaktan boğazım acımaya başlamıştı ama umursamıyordum. "Bak yine susuyorsun! Bir şey söyle!"

"Seni seviyorum Mione!"

"Bana Mione deme Draco Malfoy! Bana beni sevdiğini söyleme!" 

Ben kendimden geçmiş bir şekilde karşımdaki Draco'yla kavga ediyordum. Ellerimi yumruk yapıp o günkü gibi omuzlarına vurmaya başladım. Şaşırtıcıydı çünkü yok olmuyordu. 

"Sen adi bir pisliksin! Ama neden seni unutamıyorum?!! Senden nefret ediyorum Draco Malfoy!!! Beni kendine aşık ettiğin için senden nefret ediyorum!"

Deli gibi ona vurmaya devam ediyordum. Sanki karşımda cidden o varmış gibi...

O sırada Ron'un sesini duydum. "Hermione?"

Yazar

Harry ve Ron arkadaşının havaya yumruk attığını görünce korkuyla yerlerinden kalktılar. "Hermione?"

O sırada Ron'un aklına Ginny'nin evdeyken Hermione'nin hayaller gördüğünü söylediği geldi. Hermione şimdiye kadar hiç hayal gördüğünü arkadaşlarına belli etmemişti ama bu kez hayal gördüğünü unutmuştu.

Ron koşarak arkadaşının yanına gitti ve kollarını sıkıca ona sardı. Havayı yumruklayan elleri Ron'un kollarının arasında kalan Hermione bağırıp çırpınmaya başladı.

"Hermione sakin ol! Bu sadece bir hayal!"

Hermione şaşkınlıkla gözlerini arkadaşına çevirdi. Tekrar Draco'nun olduğu yere dönünce Draco yoktu. Kimse yoktu.

Hıçkırıklarını serbest bırakan Hermione arkadaşının yanında olmasından mutluydu.

"Korkuyorum Ronald! Hiç bu kadar gerçekçi olmamıştı."

"Sakin ol. Geçti tamam mı?"

Hermione gözlerini sildi ve arkadaşının kollarından ayrıldı. Ron hızla ayağa kalkıp çadıra girdi ve bakışlarını Harry'e dikti.

"Yap şunu Harry!"

"Neyi?"

"Bencilliği bırak ve ona gerçeği söyle!"

O sırada Hermione içeri girdi. "Ne gerçeği?"

Harry öylece boş bir şekilde arkadaşına bakıyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı ama az önce olanların bir daha yaşanmasını istemiyordu.

Yavaşça masanın üzerinde duran çantaya doğru ilerledi. İçinden üzerinde gümüş renkli yılan sembolü olan kutuyu çıkardı ve Hermione'ye uzattı.

"Bunu yok etmeni söylemiştim."

"Yapamazdım. Hermione, sana bunu daha önce söylemeliydim ama... Ama korktum."

"Neyi söylemeliydin Harry?"

"Hermione, Dumbledore'u Draco öldürmedi."

"Ne?! Ama onun orada olduğunu ve bununla görevlendirildiğini söylemiştin!"

"Oradaydı ve bununla görevlendirilmişti ama yapamadı. Asasını indirdi. Ve sonra..."

"Sonra?!"

"Sonra Snape Draco'nun yapamadığını yaptı."

Hermione Granger

O yapmamıştı. Onu Draco öldürmemişti. 

Gözyaşlarım gözlerime dolarken kafamdaki tek soru bana bunu neden söylemedikleriydi.

"Neden bana daha önce söylemediniz?"

"Çünkü korktum. Eğer bilirsen Draco'nun yanına gidersin diye düşündüm. Ve ölüm yiyenler sana zarar verebilirdi."

"Sonra ne kadar perişan olduğumu gördünüz ve hadi Hermione'yi delirtelim mi dediniz?"

"Sonra... Sana zamanında söylemediğimiz için bize sırtını döneceğini düşündüm. Seni kaybetmekten korktum."

"Bencilce davrandın kısaca. Peki sen Ron? Sen neden söylemedin?"

"Ron, Ginny ve Lavender biliyorlardı ve sana söylemeye çalıştılar. Ama onlara izin vermedim."

"Sana inanamıyorum Harry!" dedim ve elinde duran kutuyu aldım. Koşarak çadırdan çıktığımda bildiğim bütün gerçekler kalbime batıyordu.

Arkadaşlarımın ihanetine uğramıştım. Ve daha kötüsü sevdiğim adamı perişan etmiştim. Bunu yaptığına inanmıştım. Ona güvenmediğim için suçluydum.

İçimde duygularım karmakarışık olmuşken gözyaşlarım gözlerime hücum etmeye başlamıştı. Koşarak uzaklaşmaya çalıştım. Çadırdan, gerçeklerden, yaptıklarımdan...

En sonunda uçurumun kenarına geldiğimde durdum. Bacaklarım beni taşımayı bıraktığında dizlerimin üzerine çöktüm. Yumruklarımı karlı zemine vurmaya başladım. Tüm gücümle bir yandan bağırıyor, bir yandan vuruyordum.

Onlara güvenmiştim ve bu yaptıkları kabul edilir gibi değildi. Sadece kendilerini düşünüp benim delirmemi izlemişlerdi. 

Kalbime saplanan ikinci hançerdi bu. İkinci derin yaraydı içimdeki. İkinci ölüşümdü. 

Bağırarak içimdeki acıyı az da olsa söndürmeyi başardığımda uçurumun iyice kenarına yürüdüm. Şimdi vazgeçebilirdim. Her şeyden vazgeçip bu acıdan kurtulabilirdim. Bir adım daha atarsam bu acı bitecekti. Daha önce yapmıştım? Şimdi neden yapmayayım?

Hem belki yine sevdiğim adam gelip elleriyle kurtarır beni diye düşündüm. Gözümün önüne o gece ben onu yumruklarken ki hali gelince vazgeçtim. Yapamazdım. Ondan özür dilemeden ölemezdim. 

Uçurumdan ayaklarımı sarkıtıp oturdum. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Ceketimin cebinden kutuyu çıkardım. Şimdi tam zamanıydı.

Kutuyu açıp içindeki zinciri boynuma geçirdim. Aynı Draco'nun ölüm yiyen olduğunu öğrendiğim günden sonra yaptığım gibi yüzüğü incelemeye başladım. Eskisi gibi iyi hissettiriyordu.

Başımı arkaya verip yattım. Gökyüzü çok güzel görünüyordu. Aynı dördüncü sınıftayken okulun bahçesinde yıldızları izlediğimiz gece gibi. Güldüm. O zamanlar ne kadar çocuksu ve mutluyduk. Sadece aşıktık.

Başımı yana çevirdiğimde orada olacağını biliyordum. Ve aynen öyle oldu. Başımı çevirdiğimde oradaydı. O muhteşem gözleriyle bana bakıyordu.

"Özür dilerim Draco."

Hiçbir şey söylemeden bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Bende aynı şekilde gökyüzüne baktığımda bir yıldızın kaydığını gördüm. Ve o geceki dileğimi hatırladım.

Hiç ayrılmayalım

Bu cümleyi içimde bir kaç defa daha tekrarlayınca gerçekler yüzüme çarptı. Gözümden bir damla yaş düştü yanaklarıma.

"Yalancısınız yıldızlar. Herkes gibi sizde yalancısınız."

Duruşumu dikleştirip oturur pozisyona geldim. Gözyaşlarım deli gibi akıyordu. Arkamdan birinin bana sarıldığını hissettiğimde bakışlarım omzumun üzerinden onu buldu. Draco'nun hayaliydi bu. Çok gerçekçiydi.

Yok olacağını bildiğim halde boynumda duran koluna götürdüm ellerimi. Sıkıca kolunu sıktığımda yok olmaya başladı. O yok olurken Ron'un sesi kulağımda yankılandı.

"Hermione kaç!"

Arkamı döndüğümde muggle yakalayanlardan kaçan Ron ve Harry'i gördüm. Hemen ayağa kalkıp koşmaya başladım Bir yandan da büyüler söylüyordum. Ama çok kalabalıklardı.

Etrafımızı sardıklarında kaçacak yerimiz yoktu. Son hamle olarak Harry'e sokma büyüsü yapabilmiştim sadece.

Malfoy Malikanesi'ne yaklaşırken bir zamanlar burada mutlu günler geçirdiğimi hatırladım. Buraya böyle döneceğimi hiç düşünmemiştim.

İçeri girdiğimizde pek dostane karşılandığımız söylenemezdi. İşte Draco oradaydı. Bitmiş görünüyordu. Onun bu halinin sebeplerinden biri olduğumu bilmek canımı acıtmıştı.

Harry'e yaptığım sokma büyüsü sayesinde tanınmaz haldeydi. Ama Draco'dan istediklerinde, tanıyacağını biliyordum. O olduğunu söylemesini beklerken hiçbir şey söylemedi. Sadece Harry'nin yüzünün neden bu halde olduğunu sordu.

Bellatrix asamdaki son büyüye baktığında ne yaptığımı anlamıştı. Bakışları muggle yakalayanlardan birinin elindeki Gryffindor Kılıcı'na kayınca bakışlarımı Draco'ya çevirdim. Bir saniye kadar süren göz göze gelişimizden sonra bakışlarını yere indirdi.

Bellatrix bütün muggle yakalayıcıları dışarı gönderdi ve hızla yanımda duran Ron'u yakasından tutup arkaya iktirdi.

"Çocukları kilere kapa hemen! Ben bununla biraz sohbet etmek istiyorum. Şöyle kız kıza!"

Bellatrix burnumun dibine kadar girince ne kadar korkmaya başlasam da belli etmiyordum. Bakışlarım arkada duran Draco'ya kaydı.

"Draco..." 

Sesim ne kadar fısıltı gibi çıksa da herkesin duyması için yetmişti. Bellatrix küçük bir kahkaha attı. "Draco mu? Onun sana yardım edeceğini mi sandın? O senin gibi bulanıklarla ilgilenmez!" dedi beni yere fırlatırken. 

Üzerime çıktığında ağlamaya başlamıştım bile. O kılıcı nasıl aldığımı sorarken inkar ediyordum ama bana inanmak gibi bir niyeti yok gibiydi. Ve çığlıklarım odayı doldurdu.

Bellatrix çağırdığı cin cüceyle konuşurken yerde sadece öylece yatıyordum. Kolumdaki yazıya bakarken gözümden bir damla yaş düştü.

Bulanık.

Bakışlarım biraz yukarı tırmandığında bana bakan Draco'nun gözleriyle karşılaştım. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi.

Bellatrix tekrar adımlarını bana yönlendirdiğinde Ron'un sesi odaya doldu. "Expelliarmus!"

Ortalık birden savaş alanına dönerken ben tekrar kendimi Bellatrix'in ellerinde bulmuştum.

"Durun! Bırakın onları!"

Kimseden hareket göremeyince tekrar bağırdı.

"Atın onları dedim! Al onları yerden Draco. Hemen!"

Draco yerdeki asaları toplarken boğazımda Bellatrix'in hançerinin soğukluğunu hissettim.

"Vay vay vay! Kimler gelmiş böyle. Bu Harry Potter! Son derece yeni ve parlak durumda. Hem de Karanlık Lord için tam vaktinde. Draco, çağır onu!"

Herkesin bakışları Draco'ya dönerken onda hiçbir hareketilik yoktu.

"Çağır hadi!"

Draco'dan hareketlilik göremeyen Lucius Malfoy bu işi onun yerine seve seve yaptı. Yani tam yapacakken herkesin bakışları birden avizeden gelen gıcırtıyla beraber avizeye döndü. Ve üzerindeki Dobby'e.

Avize gürültüyle yere düşerken Bellatrix'in kollarından kurtulup kendimi Ron'un kollarına attım. Dobby'le beraber cisimlenirken son gördüğüm Draco'nun gözleriydi.

Kendimi kumların üzerinde Ron'un kollarında buldum.

"Hermione! Sen iyisin. Kurtulduk! Hepimiz güvendeyiz!" diyerek Harry yanımıza gelirken Dobby'nin sesini duyuldu.

"Harry Potter!"

Harry Dobby'nin yanına gidince Dobby karnındaki hançerle Harry'nin kollarına yığıldı. Harry bana yardım etmem için yalvarırken elimden gelen hiçbir şey yoktu.

Ve Dobby'nin son sözleri Harry Potter oldu.

Continue Reading

You'll Also Like

462K 53.8K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
12.1M 587K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
856K 68.9K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
23.8K 2.4K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !