Dağlar Duman

By EleizarJr

175K 6.2K 2.8K

NOT: WATTPAD'TAKİ İLK TERÖR HİKAYESİDİR. Bedirhan Hamidian , dünün öfkesi yarının ise intikamıyla yaşayan İr... More

1. BÖLÜM
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm PART 1
8. Bölüm PART 2
9. Bölüm
10. Bölüm
...
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
ÖNEMLİ!!
16. Bölüm
SINIR
BÖLÜM GELIYOR
17. Bölüm
ÖZÜR DİLERİM!
18. Bölüm
Sınır
19. Bölüm
TEKRAR MERHABA
20. Bölüm
21. Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
TEŞEKKÜR EDERİM
24.Bölüm
26. Bölüm
YENİDEN MERHABA
NOT
27. Bölüm
RICA
28. Bölüm (PART 1)
ÜNİVERSİTE SINAVI
29. Bölüm (Part 2)

25.Bölüm

4.4K 144 59
By EleizarJr

   İçimi yakan susuzluk muydu beni uyandıran, yoksa aşağıdan gelen boğuk sesler mi bilmiyorum. Vakit ilerlemiş miydi durmuş muydu onu da bilmiyorum. Zifiri bir karanlık çökmüştü odaya. Geceyi vurmuş olmalıydı herhalde. Gözlerimin karanlığa alışmasını beklerken odaklandığım sesler bilincimi mahmurluktan yavaş yavaş sıyırıyordu. Hele bir de kalkmaya çalışınca tüm beyin hücrelerimde bir dalgalanma oluverdi. Zira kendimi zorlamam gerekmişti. Midem bulandığı zaman kendimi dışarı atmamı sağlayan o gücü yeniden buluncaya dek bir süre dikkatle adımladım. Fakat sonrasında karşılaştığım manzara (!) bu çabanın pekte kayda değer olmadığını düşündürdü bana.

Merdivenler. 

Seslerin daha da yükselmesiyle içime yayılan korku beni tekrar harekete geçirinceye kadar bir süre eşiğe dayanıp merdiven basamaklarına göz gezdirdim. Dengemi kaybedip aşağıya yuvarlanma düşüncesini derin bir nefes alarak bastırdım ve tırabzanlara sıkı sıkı tutunarak dikkatli adımlarla indim sessizce. Her bir adımda kelimeler daha anlaşılır ve bir o kadar yükselişte oluyordu. 

Sonunda basamakları atlatınca rahatlayıp duvardan destek ala ala salona yaklaştım. Karanlığa alışmış olan gözlerim salonun loş ışığı karşısında ağrısa da iyi kötü ben ve çocuklar hariç herkesin toplandığını görmüştüm odada. Işığa minnet ettim. Zira onun yüzünü tam görmemi engellemişti. Başrollerini Nigar ve onun paylaştığı bir sahnenin karşısındaydım. Hicran,Ömer ve öteki kadın ise dekor amaçlı duruyorlardı sanki. Ve ben, benim hayatımı bensiz oynadıkları bu tiyatroyu sadece izlemekle yetinecektim...

Nigar nedense öfkeden deliye dönmüştü. Ayaktaydı ve her defasında olayın dramatizesini koruma amacıyla ellerini sallayarak sayıp döküyordu. Sesi zehir gibiydi adeta.

''Ne bu rahatlık böyle ağabey!? Ne hale gelmiş kız görmüyor musun?''

''Yahu gece gece bunun için mi kaldırdın hepimizi Nigar? Neyin hesabını soruyorsun sen hem bana?''

''Evra'nın hesabını soruyorum!''

''!..''

''Bir aydır ikidir geliyorsun, her defasında ümit ettim belki onu da getirirsin diye ama yok. Neden yoktu ağabey?''

''Sana ne!?'' Sinirli bir gülümseme kadının yüzünde peyda oldu. ''Allah Kur'an hakkı için de, ne ettin kıza? Niye bu hale geldi?''

''Kes bağırmayı uyandıracaksın şimdi!'' Kadın hıncını alamamıştı. Geri durmaya hiç niyeti yoktu.

''Ne ses ediyor ne bir tepki veriyor... Yahu yemeğini sen yediriyorsun, yürümesine sen yardım ediyorsun amma ne hikmettir ki kız yüzüne bakmamak için gözlerini yumuyor! Sakın inkar etme kendi gözlerimle gördüm! Mademki bir şey yapmadın ne halt demeye uzak duruyor senden ha?''

''Nigar bak son kez uyarıyorum, haddini aşıyorsun!''

''Dövdün mü yoksa kızı?''

''Ne!?''

''Dövdün mü diye soruyorum neye şaşırıyorsun? Benal'ı az mı süründürdün yerlerde? Bana bile girişmemiş miydin? Yapmadığın şey sanki!''

Bir hışımla kalkınca görüş alanıma girdi. Onunla aynı anda Ömer de kalkmış, geri dursun diye bir koluna yapışmıştı. Ben mi? Bakışlarımı yere indirmiştim. Gördüğüm tek net şey bir yara iziydi.

''Bırak lan beni, iyice dili uzadı bunu baksana nasıl konuşuyor benimle! Bu ne cesaret lan! Yaptığım ettiğim şeyin kalkmış hesabını soruyor, sana mı kaldı ha?''

''Söylemiyorsun öyle mi... İyi. Ben de gider Evra'ya sorarım o vakit. Bakalım o zaman da böyle aslan kesilecen mi başıma.''

''Nigaar!''

''Söyle! Ya değilse Allah şahidim hemen şimdi gidip sorarım Evra'ya.''

''ONA SAHİP OLDUM BEN!''

Muazzam bir sessizlik. Yüreklerimizin atışını duyabilirdik belki de... Bir cesaret. Evet Nigar kadar olmasa da ufak bir güç huzmesi kanımı hızlandırmış ve bakışlarımı yukarı kaldırmam için bana cesaret bahşetmişti. Hemde ne cesaret! Öyle bir cesaret ki gözlerim daha onu ilk bulduğu anda, yüzüne eşi benzeri olmayan bir tokadın inmesine tanık olmuştu! Sesi kulaklarımda şaklamıştı. 

Dumura uğramıştım. Bedenim sarsılıyordu fakat açıkçası nedenini bende bilmiyordum. Bir ay sonra daha ilk defa yüzünü gördüğümden mi? Yoksa 'bu halde' gördüğümden mi? Nigar'ın insanın içini sızlatan bir hıçkırıp kopararak olduğu yere çöküp ağlaması mı? Hicran'ın sanki tokadı yiyen oymuş gibi donup kalmasına ardından parmaklarını o güzelim saçlarına geçirip ablası gibi çökmesi mi? Ömer'in ne edeceğini bilmez bir halde eski yerine oturup yüzünü avuçlarının arasına alıp kendini bu dünyadan koparması mı? Kadının avucunu dudaklarına bastırıp şaşkınlıkla sahneyi izlemesi mi? Ya da tüm bunlar bir yana, böylesi bir hengamenin benim için kopmasına mıydı, bilmiyordum işte. 

Nigar gücünü kaybetmiş bir halde ağır kelimeler söyleniyordu.

''Allah belanı versin Bedirhan! Allah bin türlü belanı versin!''

''...''

''Kahrolasın Bedirhan... beter olasın...'' Hıçkırıklarının arasında zorla nefes alıyordu. O ise başı önde ayakta dikilmiş sadece dinliyordu.

''Dilinden düşürmüyordun... yanıp tutuşuyordun... ah Bedirhan... Ah Bedirhan!''

Perde kapandı. Sahne son bulmuştu. Artık gitmem gerekiyordu fakat bir kenara çökmüş hareket edemez olmuştum. Derken çok ama çok anlık bir hareketle çevirdiği başı benim olduğum hizaya kaydı. Gözleri sonunda buldu beni.

Bakmak. Ama görememek.

Bir iki adımda yanıma varmasına karşın soluk soluğaydı. ''Evra ne işin var senin burada!?''

''...''

''Yürüyemedin mi noldu?''

''...'' Nefesini yüzüme sıkıntıyla savurup ''Gel bakalım.'' diye söylendi. Kucağına bir çocuk taşır gibi aldı ve hızlı adımlarla odaya götürdü. 

Kış vakitlerinin o kendine has güzelliğiydi beni karşılayan: Sıcacık yatağınızı bir süre için terk edip döndüğünüzde içinizi ürperten o serinlik...

Yatak benim değildi. Ben bendim ama benim değildim. Ama bu soğukluk, bu soğukluk...

Parmakları yüzümde narin narin dolandı. Sesi deminkinin aksine yumuşak hatta sevecen bir hal almıştı. ''Duydun değil mi konuştuklarımızı?''

''...''

''Ben...'' dedi ama devamını getiremedi. Yüzünü sertçe sıvazlayıp burnundan soludu. Gözlerini sanki bir şey varmış gibi karşısında duran duvara dikmişti.

''Uzun bir zaman sonra ilk defa baktın yüzüme.''

''...''

''Ne güzel baktın öyle...'' Yerinden doğrulup kapıdan aşağıya seslendi. ''Hicran su getir!''

Susadığımı anlamış olmalıydı. Çok geçmeden genç kız eli ayağı titreye titreye kapının eşiğine kadar geldi ama içeri girmedi. Boynunu öyle bir bükmüştü ki yüzünü göremiyordum. Bardağı aldı, ardından kapıyı kapatıp tekrar eski yerine geçti. İçim nasıl yanmışsa nefes almadan diktim suyu. 

''Afiyet olsun.'' dedi gülerek. Bardağı alıp yere koyduktan sonra yanıma uzandı. Kollarını hep yaptığı gibi sıkıca dolayıp başını boynuma gömdü. 

''Çok güzel kokuyorsun...''

''...''

''Yarın evimize dönüyoruz. Orayı seviyorsun değil mi?''

''...''

''Bana doğru dön.'' Sağıma dönmem için duvara doğru geriledi. ''Hayır hayır, bana bak. Yüzüme bak Evra..'' 

Baktım. Ağladım. Öylesine bir şekilde. Sadece yaş döküldü, ağlamakta denemezdi aslında. 

Baş parmağı dudaklarımın üzerinde gezinirken ''Konuş...'' diye fısıldadı. Emretmedi, yalvardı.

''...''

''Allah aşkına konuş...''

''...'' Acı acı gülümsedi. ''Zaten konuşuyorsun değil mi? Bağıra bağıra hemde... Kulaklarım sana sağır mı kesildi yoksa?''

''...''

''Benimle en son ne zaman konuştuğunu hatırlıyor musun?''

''...''

''En son ne dediğini?''

''...''

''Peki... Murat'ı?''

------------------------

(BEDİRHAN'IN AĞZINDAN)

Delirmek. Hemde aşkından. Ne uhrevi bir haz! Ne kahrolası bir hastalık...

Karşımda duran şu şerefsizin gülüşleri beni çileden çıkarıyordu. Sanki zincirlere bağlanan, dayak yiyen o değil de bendim. 

''Bu kadar mı korktun benden ha Bedirhan? Şu haline bak... Kuyruğuna basılmış köpeğe dönmüşsün.'' 

''Sen de dişlerimin arasına tuttuğum kemiğe dönmüşsün...''

''...''

''Ama yalan yok, cesaretine hayran kaldım.'' Yüzümü yüzüne iyice yaklaştırıp gözlerinin içine baktım. Korkudan eser yoktu. ''Bedirhan Hamidian'ın karşısına geçmek her yiğidin harcı değil nede olsa...''

Tekrar güldü. ''Evra'dan da korkuyorsun değil mi?''

''Onun adını ağzına alma!''

''Seni bırakacak diye aklın gidiyor... '' Yüzüne öyle bir yumruk indirdim ki nefes alamadı bir an. Gene de içim soğumamıştı.

''O asla bırakmaz beni! Gidecek olsa aylar önce giderdi.'' Bu sefer kahkaha attı manyak herif. Sanki onu öldürmem için uğraşıyordu.

''Madem öyle neden korkuyorsun?''

''Korktuğumu söyleyen sensin.''

''Cık... Korkmasan böyle aklını oynatmazdın. Telefonda konuştuklarımızı dinliyormuşsun...''

''...''

''Hadi itiraf et, Evra'nın bana ne kadar düşkün olduğunu sen de fark ettin...''

''...''

''Eğer elinde olsa benim yanımda olurdu, biliyorsun bunu. Aklından hiç çıkmadığımı da tabii...'' Yüzüne art arda indirdiğim yumruklarım ne bana yetiyordu ne ona. 

''O beni bırakmaz! Bırakamaz!'' Ağzında biriken kanı beceriksizce tükürüp ''O mu seni sen mi onu?'' diye bağırdı. ''Kızın hayatını mahvettin lan sen, ne bırakamamasından bahsediyorsun?''

''Ulan abin olacak piç yüzünden göndermedin mi sen onu Batman'a? Yıllardır o orospu çocuğunun korkusuyla yaşamadı mı? Ben mi hayatını mahvetmiş oldum ha!?''

''Evra'yı bırakırsan dediklerinde haklı olursun Bedirhan. Anlamıyor musun, senin yanında en fazla ne kadar devam edebilir? Önünde sonunda dönmek isteyecek bana. Ne yapacaksın o zaman? Korkuyla bastıracaksın değil mi? Sana katlanamaması, seni sevmemesi umrunda olmayacak bile.''

''Sen onun beni değil de seni sevdiğini mi zannediyorsun?''

''Hiç zannetmiyorum. Kesinlikle biliyorum! Konuşmasını duyan sensin Bedirhan... hatırlasana dediklerini.'' Karnına bir darbe daha aldı. Bilincini yitirirken bir hışımla attım kendimi dışarıya. Üstümde orası burası kaymış bir gömlek, hava acımasızca tenime çarpıyor. Ama umrumda değil. İki gündür elimde tuttuğum şu şerefsizin ettiği laflar duyularımı paramparça etmişti. Damarıma basmaktan zevk alıyordu. Evra'la geçirdikleri güzel vakitleri anlatıp durmasının başka bir açıklaması olmazdı.

Sahilde yürürdük... güneşin doğuşunu izlemeye giderdik... omzumda uyuya kalırdı... bazen beraber yatardık... bisiklet sürerdik... yüzmeye giderdik... sırf eğlence olsun diye buz pateni yapardık... düştüğünde kucağıma alıp etrafımda döndürürdüm... filmler izlerdik... en sevdiğimiz müziği arabada son ses açar tam gaz yol alırdık... ne olursa olsun berabersek mutlu olmayı bir şekilde becerirdik... birbirimizi seviyorduk çünkü...

Elimi hınçla duvara geçirince bir kısmı parçalandı. Ev daha sıcak değildi ama nedense hararetlenmiştim. Hala nefes nefeseydim... öfkem geçmek bilmiyordu. 

Biz hiç film izlememiştik. Hatta gerçek anlamda hiç eğlenmemiştik birlikte. Onu yanıma aldığımdan beri hiç başka bir yere gitmedi. Hiç yüzmedik mesela. Denizi sadece bir defa gördüm. İstanbul'a, Serkan'ın leşini götürmeye gittiğim vakit. Hayatım oradan oraya savrulmakla geçti. İran'da aldığım eğitim hariç okumadım. Ben... koca bir hiç!

Murat haklıydı. Evra sesini çıkarmıyorsa korkudandı. Beni sevdiğinden değil. Hoş, sevmesi için bir neden de yoktu zaten. Neyim vardı? Benden yirmi yaş küçük bir kıza aşık oldum gerisini düşünmedim. Her ihtiyacını karşılayacak param olsa kaç yazardı, mutlu olmadıktan sonra? Daha genç, daha yakışıklı, daha akıllı biri varken... üstelik çocukluğundan beri yanı başında duran... ne yapsın beni?

Oturdum bir köşeye. Ağladım çocuklar gibi. Gerçekten mahvetmiş miydim hayatını? Acaba o sakinliğinin ardında ne derin bir huzursuzluğu vardı? Sevdiği herkesten kopardım. Bana, bir teröriste katlanmak zorunda kaldı. Dediğimden çıkmasına izin vermedim. Alışkın olduğu o güzel hayatı bulabilmesi mümkün müydü bir dağ başında? Lisanını dahi bilmediği insanlar arasında yalnız kalmamış mıydı? Ve sırf ben istiyorum diye gülümsemiyor muydu?

Lusadzin'i unutmam yıllarımı aldı. Her şeye küskünken insan olmayı unuttum. Silah sesleri bastırsın istedim kadınımın kahkahasını. Acı unuttursun istedim yüzünü. Hep yer değiştirdim ki kokusu çıksın aklımdan. Bir gün geldi, geçtim aynanın karşısına. Göremedim kendimi. Karşımda duran perişan halde bir zavallıydı. Yüzümdeki yara izi nasıl da korkutmuştu çocukları. Ölsem unutamıyorum beni gördüklerinde düştükleri dehşeti. Hele dağlanmış omuzum... acısı aylar boyunca geçmemişti. Bir vakit beni evine alan xalti Rukiye kendi elleriyle yaptığı merhemlerle dindirse de acımı, elbet uzun sürmüyordu. Geceleri çığlıklar atarak uyanır oldum. Kolyesini avuçlarımın arasına sıkıştırıp sessiz sessiz ağlarken neden diye sordum hep.

Neden? Neden benim de canımı almıyorsun ey Rab!?

'Adem' olunca unutmamak ne mümkün. Elbet bir zaman sonra daha az hatırlar oldum. Lakin ben artık ben değildim. Gözüm kararmıştı. İntikam diye kıvranıyordum. Bir yol seçtim. Yürüdüm. Yürüdüm. Yürüdüm... Ve bir gün ona çarptım. Elinde kahvesi, gözleri korku dolu. Fakat nefretten fersah fersah uzak. Merhamet dolu hatta. Ömer haber etmişti kızın biri dolanıyor diye. Ama dememişti ki her şeye inat, şu cehennemi bile güzelleştiriyor diye!

Evra. Murat haklı. Sen bensiz de olursun. Ben ise sensiz 'hiç' olurum.

Bir süre toparlayamadım kendimi. Gün be gün kaybediyordum kontrolümü. Aklımı yitirmiştim. Murat'ın o halde bile senin ismini sayıklıyor olması beni zıvanadan çıkarıyordu. Kayışlar kopmuştu. Sonrasını biliyorsun...

Tüm varlığımla muhtaçtım sana Evra. Özleminle kıvranıyordum. Deliye dönmüştüm sanki. Senin canında can bulmak... kokunu içime çekmek... Benim olman aklımı başımdan almıştı. Dudaklarım her tenine değdiğinde kendimden geçiyordum. Durduramadım kendimi. Sana ne yaptığımın farkına varamadım...

Bir ay geçti bitti. Ne konuştun ne yüzüme baktın. Buraya gelmeden evvel Murat'ı adamlarıma verip İstanbul'a gönderdim. Beraberinde Seher'e yazdığım bir not vardı: Bir dahakine cesedini gönderirim. Şimdi ise buradayız...

İşte her şey bu kadarcık Evra. Sana anlatabileceğim daha başka bir şeyim yok. 

---------------------------

Alnıma bir öpücük kondurdu. Ardından dudaklarıma. Sıcacık nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu.

''Uyu hadi. Yarın kahvaltı yapar gideriz.''

''...''

''Daha demin yüzüme bakmıyordun. Şimdi ise gözlerini ayırmıyorsun.''

''...'' Gülümsedi. ''Tamam. Madem öyle ben de uyuyana kadar izleyeceğim seni.'' O halde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Fakat bakışlarımızı bir an olsun kaçırmamıştık. Zaten fazla uzun sürmüş olamaz zira üstümde ağır bir yorgunluk vardı. Ne yediği tokat ne konuşmaları bir şey ifade etmiyordu benim için. Sadece uyumak istiyordum. Gözlerim usulca kapandı. Tam dalmak üzereyken kulağıma şu sözcükleri fısıldayıp var gücüyle sarıldı bana: Sen benim her şeyimsin...

------------------------

GENE KISA OLDU BİLİYORUM AMA BİR DAHAKİ BÖLÜME MÜTHİŞ BİR HESAPLAŞMA BEKLİYOR SİZLERİ. ARTAN OYLAR İÇİN HER BİRİNİZE AYRI AYRI TEŞEKKÜR EDİYORUM. FİNALE SON 4 BÖLÜM!








Continue Reading

You'll Also Like

5.7K 412 6
Algon
575K 64.6K 63
Bir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adam...
216K 10.3K 21
Ben Asenath. Prens Seth'in biricik hizmetkarı. Bir Firavun olduğunda, uğruma kendi kız kardeşini öldürdü. Ben Asenath. Canı beş para etmez bir köley...
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

95K 3.7K 37
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...