Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.3M 74.9K 6.8K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|21|•Unutamamak

55.6K 1.8K 187
By theokuryazar

Bölüm Şarkısı: BTS- I Need U
...

*Hazel.

Birkaç dakika boyunca olanları kavramaya çalıştım. Yerde boylu boyunca uzanan, daha doğrusu benim bayıltmamdan dolayı iki seksen yerde yatan bu adam Yiğit Baturalp'tan başkası değildi.

Burayı nasıl bulduğu hakkında bir fikrim yoktu. Numaramı değiştirmiştim ve annem ve Murat dışında kimse bilmiyordu. Telefonumun sinyallerinden beni bulması olanaksızdı ki böyle işlerle uğraşacak bir adam olmadığını çok iyi biliyordum.

Düşünmeyi bir kenara bırakıp onu yerden kaldırmak için harekete geçtim. Lakin ne kadar zayıf görünse de ağırdı. Onu kaldırmaya gücüm yetmediği için yerde sürükleyerek şöminenin önündeki mindere güç bela uzattım. Ellerimin titreyişini görmezden gelmeye çalışarak saçlarının arasına bakıp kanama olup olmadığını kontrol ettim.

Uğradığım şok hâlâ geçmemişti. Şaşkınlığım azımsanmayacak kadar çoktu. Ve ben onu gördüğümde kalbimin hızla çarpmasına engel olamamıştım. Şu bir ayda hiçbir şey geçmediği gibi, Yiğit'i de içime gömemiştim. Şimdi önümde uyuyor olması bunu daha iyi anlamama neden olmuştu.

Sedirin üzerindeki yastığı alıp kafasının altına koydum. Şömineyi söndürdüğüm için içeri soğumuştu. Yerde, sedirin köşesinde katlanmış olarak duran battaniyeyi alıp onun üzerine örttüm.

Dışarı çıkıp odunluktan odun aldım. Şöminenin önüne eğildiğimde endişeyle Yiğit'e baktım. Hiçbir hareket yoktu. Hastaneye gidip gitmemek arasında kalırken kendime savurduğum küfürleri sayamıyordum bile. Şehir merkezinden yaklaşık bir buçuk saat uzaklıktaydık. Ve benim şehir merkezine gidebilmem için ormanın sonuna kadar yürümem ve iki dolmuş değiştirmem gerekiyordu. Ambulansı arasam gecikeceğini biliyordum. Bu yüzden bir süre beklemeye karar verdim. İş sağlığı konusunda aldığım eğitimden dolayı Yiğit'in durumunda pek de tehlikeli bir sorun olduğunu düşünmüyordum. Aslında ona vurduğum için bir nevi rahatlamıştım. Kulağa çok canice gelebilir lakin dostlarım, onu dövmek son birkaç gündür hayal ettiğim tek şeydi.

Kovadaki odunları hızla şömineye atıp kenarda duran kibriti aldım. Kibriti titreyen ellerimle odunlara attığımda, burnumun soğuktan kıpkırmızı olduğuna emindim. Ateşin titrek alevleri yüzüme vururken yerimden kalkıp küçük buzdolabına yöneldim. Ormanda olduğum ve olağanüstü bir sakarlık yeteneğine sahip olduğum için aldığım buz torbaları ilk kez işe yarayacaktı.

Birini alıp Yiğit'in yanına çöktüm. Elimdeki buz torbasını, vurduğum yere bastırdığımda kaşlarını çatsa da uyumaya devam etti. Gözlerinin altındaki koyu halkalar, uzun süredir oradaymış gibi belirgindi. Elmacık kemikleri içe çökmüştü. Sakalları birkaç gündür kesilmediği için oldukça uzamıştı.

Saçlarını okşamak gibi bir istek içimde dolanmaya başladığında kendime engel olarak buzu kafasını bastırmaya devam ettim.

Şu kalbim yediği her darbeye karşı yine de uslanmıyordu.

Derin bir nefes aldım. Sedirinin üzerindeki yastığı alıp başını üzerine koydum. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Bugün yaşadıklarım oldukça ağır gelmişti.

Onu burada görmeyi beklemiyordum. Aradan uzunca denebilecek kadar bir zaman geçmişti. Üstelik o nişanlıydı ve şu an benim mabedimdeydi. Bu bana yanlış geliyordu. Lale'yi ne kadar sevmesem de bunları hak ettiğini düşünmüyordum. Aynı zamanda bu benim ahlaki görüşüme tersti.

Ben her şeyi içinde yaşayan bir insandım. Kolay kolay kimseye açılamaz, birini sevsem asla söyleyemezdim. Yiğit'i, Murat'ın dışında bilen yoktu. İçimdeki o çağlayan acıya daha fazla dayanamadığım için Murat'a itiraf etmiştim. Bundan pişman değildim ama yine de bu beni çıplak hissettirmişti.

Kulübeden çıktığımda havanın iyiden iyiye karardığını fark ettim. Baykuş sesleri belirli aralıklarla yankılanırken üzerimdeki cekete sıkıca sarındım. Hava buz gibiydi. Nefes almak için dudaklarımı araladığımda dışarı kaçan beyaz buharı izledim.

Ne düşüneceğimi bilmiyordum. O uyandığında nasıl davranacağımı ve ona ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Yiğit beni çok kırmıştı. Aslında ortada duran her şeyin suçlusu bendim. O bana, beni sevdiğini, bana karşı hisleri olduğunu hiçbir zaman söylememişti. Ben onun haraketlerine anlam yükleyip kendi kendime gelin güvey olmuştum. Ve şimdi cezasını yeterince çekiyordum.

Dışarı çıkalı yarım saati geçmişti. Güneş, gökyüzünü çoktan terk etmiş yerini parlak yıldızlara bırakmıştı. Koca bir çam ağacının dibinde yere oturarak, ona yaslandım. Üzerimdeki cekete mümkünmüş gibi daha çok sarınmaya çalıştım. Ellerim üşüyordu. Dizlerimi kendime çekip büzüştüğümde başımı ağacın gövdesine yaslayarak gözlerimi gökyüzündeki görkemli yıldızlara diktim.

Bir yıldız olmayı dilerdim. Benim gibi ne yapacağını bilemeyen insanlara yol göstermek, en azından gitmek istedikleri yönü aydınlatmak isterdim. İnsan olmanın sorumluluğu ağırdı. Hissedebilmek ağırdı. Düşünebilmek ağırdı.

Sırtımı yasladığım şu çam ağacı gibi sağlam biri yanımda olsaydı, daha iyi olabilirdim. Ama yalnızdım. Bir başımaydım ve insanoğlu yalnız kalmaya mahkumdu. Gökyüzünde var olduğuna inandığım o yüce varlıktan yani Allah'tan ve değer verdiğim hepi topu üç kişiden başka kimsem yoktu.

Bu canımı yakıyordu. Kimseye eskisi gibi güvenemiyor, insanlardan olağanca gücümle uzak durmaya çalışıyordum. Deli dolu bir kadın olduğum günleri, güldüğüm ve yeni insanlarla tanışmayı sevdiğim günleri çok özlemiştim.

Değişmiştim. Ve bunun sebebi ben değildim.
Aşk insanı aptallaştırıyor ve kendinden uzaklaştırıyordu.

Ormanın içinden gelen ulumalarla birlikte düşüncelerimden sıyrılarak ayağa kalktım. Havanın ayazı kollarıma ve bacaklarıma tesir ederken kulübeye doğru yürüdüm.

İçeri girdiğimde Yiğit bıraktığım halde uyuyordu. Üzeri açılmıştı ve şöminedeki ateş sönmek üzereydi. Yanına gidip üzerini iyice örttüm. Uyurken çok masum görünüyordu. Bana hiçbir kötülük yapmamış gibi.

Başucuna, yere oturdum. Ona bir şey olmasından için için korksam da ortada önemli bir durum yoktu.

Uzun süredir uyumadığından mütevellit yorgun olduğunu düşünüyorudum ve derin bir uyku çekmeye ihtiyacı olduğu kanısındaydım.

Yüzünü inceledim bir müddet. Onu özlemiştim. Hem de çok. İçimde ona karşı duyduğum öfkenin yanında çokça da hasret vardı.
Nadiren gülerdi. O güldüğünde çektiğim tüm acılar geçecekmiş gibi hissederdim. Ne zaman güldüğünü görsem içim iyileşir, kalbim gülümserdi.
Ne zaman kahvenin en koyu tonu olan gözlerine baksam, hayallerim gerçekleşmiş gibi hissederdim.
Mutlu olurdum.

Saçlarını okşamak, ona sarılmak istiyordum. Onun sesinden şiir dinlemek gibi hayallerim vardı. Onunla, bulunduğum bu ormanda bu halde değil de el ele tutuşup yürümekti düşüm. Ama o artık başka birine aitti. Ben onun yanına yakışmazdım. Ve ayrı dünyaların nefesini soluyorduk.

Göz kapaklarımdaki ağırlığa daha fazla dayanamayarak gözlerimi yumdum. Bugün yaşadıklarım çok ağırdı ve ben oldukça yorgun hissediyordum.

...

*Yiğit

Başımın arkasındaki keskin acıyla birlikte gözlerimi zorlukla araladım. Gözlerim yanıyordu. Acı katlanılamayacak kadar ağır değildi ama yine de tahammülüm yoktu.

Görüş açımı dolduran ahşap tavanla birlikte zorlukla yerimden doğruldum. Etrafıma bakınırken başucumda onu uyurken gördüm. Kalbim tekledi. Zorlukla nefes alırken yerimde dikleştim ve ona baktım.

Kalbimi kavuran o hasretin büyüklüğünü daha yeni kavrarken elim saçlarına gitti.
Onu uyandırmaya korkarak hafif bir dokunuşla saçlarına dokundum.

Oturuyordu. Sırtını ardındaki sedire yaslamış, ellerini dizlerine sarmıştı. Başı yana düşmüş, dudakları hafif aralanmıştı. Bu hali bana küçük bir kız çocuğunu anımsattığında hafifçe gülümsedim.

Mavi, okyanusu andıran o güzel gözlerine duyduğum özlem çok olsa bile onu uyandırmamak için sessizce yerimden kalktım. Başıma saplanan ani sızıyla birlikte kaşlarımı çatıp dudaklarımı ısırdım. İçeri soğumuştu. Üzeri açıktı ve bütün gece böyle uyuduğuna inanmamış ve kızmıştım.

Onu minderin üzerine yatırmak istesem de uyanmasından korktuğum için bundan vazgeçtim. Üzerime örttüğü battaniyeyi, onun üzerine örttüm.
Bir müddet yorgun yüz hatlarında gezindi gözlerim. Benden bir farkı yoktu. Acının o derin izleri göz altlarında, dudaklarının kenarında, yanaklarında bariz bir şekilde ortadaydı.

Bunu ona yapan bendim ve kendimden yeterince nefret ediyordum.

Bir müddet yüzünü izledikten ve onu öpme isteğimi bastırdıktan sonra yerimden kalkarak şömineye ilerledim.

Çoktan sönmüş olduğunu anladığımda kütük almak için dışarı çıktım. Kısa kısa kesilmiş kütükleri gördüğümde aklıma Hazel'in bana sessiz sessiz kütük herif demesi geldi. Buruk bir gülümseme takınıp kovaya doldurduğum birkaç kütük parçasını içeri götürdüm.
Kısa bir uğraştan sonra şömineyi yakmayı başarmıştım.

Etrafıma bakındım. Sevdiğim kadın, benim yüzümden burada kalıyordu. Herkesten uzak, bir başına.
Bunun sebebi bendim. Onu insanlardan uzaklaştıran, herkesten nefret ettiren bendim.

Odanın içinde büyükçe bir sedir vardı. Sedirin hemen kenarında küçük ve sayamadığım kadar çok kitapla sıralanmış bir kitaplık duruyordu. Kitaplığın kenarına çekmeceli bir sehpa konulmuştu. Odanın diğer ucunda küçük bir buzdolabı duruyordu. Gidip açtım. İçinde yiyecek namına doğru düzgün bir şey yoktu. Hazel'in neden bu kadar zayıfladığı ortadaydı ve bunun sebebi yine bendim.

Kendimi dövmek hatta öldürmek istiyordum.

Odanın içinde gezmeyi bırakıp Hazel'in karşısına oturdum. Onun gibi ellerimi dizlerime sardım. Uyandığı zaman nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Susmasını istemiyordum. Bana vurmasını, küfretmesini ve hesap sormasını istiyordum ama ona söylebileceğim hiçbir şey yoktu. Lale ile olan nişanımın babamın isteği olduğunu ona anlatamazdım. Babamın Hazel'i öğrenmesi, onu tehlikeye atmaktı. Babam Mehmet Baturalp oldukça zararlı ve tehlikeli bir adamdı ve benim Hazel'i ondan korumam gerekiyordu.

Lale ile nişanlanmayı kabul etmeseydim bir şekilde Hazel'e ulaşacağını biliyordum. Ve bu benim açımdan da Hazel'in açısından da iyi olmazdı.

"Ah!" Hazel'in sesini duyduğumda düşüncelerimden ayrıldım. Boynunu düzeltmeye çalıştığında acıyla inledi. Gözleri hâlâ kapalıydı ve kaşları çatılmıştı. Kollarını iki yana açarak gerindi. Yüzümdeki o aptal gülümseme ile onu izlemekten kendimi alamadım. Ağzını kocaman açarak esnediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. Dudaklarını şapırdatarak tek gözünü açıp etrafa bakındı. Gözü benim üzerimde iki saniye oyalandıktan sonra tekrar kapandı. Sonra gerçek aklına dank etmiş olacak ki iki gözünü fal taşı gibi açarak bana baktı.

Bir süre bakıştık. Ne ben bir şey söyleyebildim ne de o.

Kaşları çatıldı. Mavi irislerindeki o ifade beni yerin dibine sokarken derin bir nefes aldım. Bana nefretle bakıyordu. Kırılmışlıkla, acıyla ve öfkeyle. Bunları hak ettiğim doğruydu. Ne bekliyordum ki? Boynuma atlamasını mı?

Dizlerimin üzerinde emekleyerek ona yaklaştığımda sedire daha da sindi. Benden kaçmasını göz ardı edip elimi ona uzattım. Ona dokunmak istiyordum. Yanaklarını okşamak, gözlerinin içine yakından bakmak ve onu göğsümde saklamak istiyordum.

Ama Hazel mümkünmüş gibi daha da uzaklaştı.
"Hazel.."

Elimi uzatıp elini tutacağım sırada beni itti ve bağırdı.

"Bana sakın dokunma!"

Kolay olmayacaktı. Hazel beni affetmeyecekti. Ama kararlıydım. O beni affetmeden ve onu yanıma almadan buradan gitmeyecektim...

***

Selam Millet 🤚
Nasılsınız bakalım 🤗
Ben iyim sadece yorgunum biraz. 😴

Malum mezunum ve dersaneye başladım. Bu nedenle bölüm gecikti. Sizden özür dilerim 😔

Bu bölümü nasıl buldunuz bakalım?
Sizce Yiğit bu durumu nasıl düzeltecek?
Hazel ne yapacak?

Oylarınızı, yorumlarınızı, düşüncelerinizi ve tahminlerinizi bekliyorum.

Hepinizi çok seviyorum 😍
Kendinize iyi bakın. Sağlıcakla kalın 🌼

Continue Reading

You'll Also Like

811K 34.1K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
248K 10.7K 29
Sakarlıklarıyla bezdiren bir kadın... Öfkeli ve bir o kadar anlayışlı bir adam... Klişelere kafa tutan patron ve asistanın hikayesi. '' Asistan neyi...
50.3K 266 1
Eski adı Bana Abi Deme'dir ve 2024 yılında düzenlenmiştir. "Ali abi iyi misin?" Yüzünü bana doğru çevirdi ve gözlerinde gördüğüm bu saf sinir beni şa...