Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.3M 74.9K 6.8K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak

55.6K 1.9K 150
By theokuryazar

Bölüm Şarkısı: BTS- Spring Day
~
*Yiğit.

"Babanız sizi odasında bekliyor, efendim."

Parmaklarım sıkıntıyla saçlarımın arasından geçtiğinde sakin olmaya çalıştım. Derin bir nefes alıp verdiğimde, kendime mukayyet olmamı, aksi takdirde daha kötüsü ile karşılabileceğimi zorlukla zihnime kabul ettirdikten sonra oturduğum koltuktan kalktım.

Her defasında sonu kavga ile biten tüm konuşmalarımız aklıma geldiğinde, ayaklarımın geri geri gitme isteğini hoş karşıladım.

Dışarıdan oldukça lüks ve refah görünen hayatım, hiç de öyle değildi. Kendi içimdeki çıkmaz sokaklarda, bir duvara dayanmış birinin beni kurtarmasını istiyordum.
Dipteydim. Sevdiğim kadına acı çektirecek kadar aşağılık ve ona sevdiğimi söyleyemeyecek kadar korkak ve cesaretsizdim.

Geldiğim bunca yol, aştığım bunca zorluk ve yakaladığım bunca başarı bana şans eseri gibi geliyordu.

Günden güne kendime olan inancımı ve saygımı kaybediyor, tüm yaşadıklarımı alçakça bir duygu içinde izliyordum.

Onu özlediğimi kendime bile itiraf edemiyor ve bu duygunun içinde yanıp tutuşuyordum.

Sahi kaç gün olmuştu?
Onu görmediğim, kokusunu içime çekemediğim, sesini duymadığım ve iri, mavi gözlerine bakmadığım kaç gün olmuştu?

Gülüşünü gördüğümde, cennette gibi hissediyordum. Her hali, kızgınken, dalgınken, bir şeyi düşünürken, ama her hali güzeldi.

Şarkı dinlerken işaret parmağını çenesine, aynı ritimde vurmasını seviyordum. Yeni bir kitap aldığında kokusunu içine çekmesini seviyordum.

O gün, ona o sözleri sarf etmeseydim şimdi daha farklı olabilirdi.

Babamın odasına vardığımda istemeyerek kapıyı çaldım. Yaşının getirmiş olduğu o kısık ve hırıltılı sesi içeriden duyulduğunda derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve odaya girdim.

Büyük yatakta küçücük kalmıştı. Onu öyle gördüğümde, kaçınılmaz sonun yaklaştığını biliyordum.

Babam Mehmet Baturalp, yatak kenarlarından destek almaya çalıştığında koşarak yanına gittim ve ona yardım ederek oturmasını sağladım. Zar zor nefes alırken, yüzümdeki o üzüntüyü saklamak için büyük çaba sarf ettim.

Gözümde büyüttüğüm ve hiç güçten düşmeyeceğini düşündüğüm babam, iyice küçülmüş, bir çocuk haline gelmişti.
Zaman olağanca hızıyla geçiyor ve ben kaybetmeye devam ediyordum.

"Lale ile konuştun mu?" diye sordu, asla açmasını istemediğim o konuyu tekrarladığında. Kaşlarımın çatılmasına engel olamayacak kadar hassas olduğum bu konuyu, tartışmaktan yorulmuştum.

"Neden bu kadar acele ediyorsun baba?" Sesimdeki öfkeyi kontrol edemedim. Şu birkaç aydır sinirlerim oldukça yıpranmıştı. İçimdeki boşlukta yalpalıyor, kendime bir çıkış yolu arıyordum. Her defasında aynı kapana sıkışıyor ve başıma gelecekleri kabullenmekten ileri gidemiyordum.

"Yiğit.." dedi babam zar zor nefes alıp verirken. "Neden acele ettiğim ortada oğlum. Artık benim için her şey bitti. Ölmeden önce oğlumun evlendiğini görmek istiyorum."

Babama verdiğim değer ölçülemezdi. Bugüne kadar hiçbir isteğine karşı çıkmamış, kararlarına saygı duymuştum. Ama son isteği ile yaptığım şeyden hâlâ pişmanken, onun daha fazlasını istemesini kaldıramıyordum.

"Lale ile nişanlan dedin, yaptım baba. Ne olur benden daha fazlasını isteme." Babamın hiddetleneceğini bilsem de kararımdan vazgeçmek gibi bir niyetim yoktu. Çünkü ilk kez kendi bildiğimin peşinden gitmek istiyordum.

Babam sinirle bağırmaya başladığında burun kemerimi sıktım.
"Ne demek daha fazlasını isteme. Sen o kızla evleneceksin o kadar!"

Bağırdığından dolayı nefesi kesildiğinde öksürmeye başladı. Yerimden kalkıp sehpada duran suyu ona hızla içirdim. Eli kalbinin üstündeki yerini aldığında kendime lanet ettim. Hastaydı ve bunu bilmeme rağmen kendimi karşı çıkmaktan alıkoyamıyordum.
Babam uzun bir süre soluklandı. Nefesinin düzene girmesini beklemek ölüm gibi bir şeydi. Günden güne önümde eriyor ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Bak oğlum.." dedi nefeslerini biraz olsun düzene soktuğunda. "Benim gidişatım iyi değil. Biliyorsun ki senden başka da kimsem yok. Ardımda seni tek başına bırakma düşüncesi beni zaten üzüyor. Ben ölmeden önce evlendiğini görmek istiyorum." derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Senin de bir aile kurma zamanın geldi. Hem Lale'nin babası Fuat Bey yakın dostumdur. Lale de iyi bir kız. Ne olur beni dinlesen?"

Ayağa kalktım. Konuşmanın nereye gideceğini tahmin ettiğim için uzatmanın bir manası yoktu. Babam beni anlamayacaktı. Ben hiç anlatamayacaktım.

"Biraz dinlen baba." dedim kapıya doğru ilerlediğimde.
"İkimizin de dinlenmeye ihtiyacı var."

İki üç adım atmıştım ki babam seslendi. Durup ona baktığımda gözlerindeki o hırsı tekrar gördüm.

"Dediğimi yapmazsan hakkımı helal etmem Yiğit." Sadece baktım ona. Çünkü ne söylersem söyleyeyim boştu.

Odadan çıkıp kapıyı ardımdan kapattım. Telefonumun zil sesi boş koridorda yankılandığında cebimden çıkardım.
Ekranda gördüğüm isim ile içime çöreklenen heyecanı görmezden gelerek açtım. Titreyen ellerimin arasındaki telefon, neredeyse düşecekti.

"Alo?" dedim sesimin heyecandan titremesine engel olmayarak. "Ne olur bu sefer bulduğunu söyle Umut."

Umut güler bir şekilde haberi verdiğinde derin bir nefes aldım.

"Buldum onu ağabey. Adresi mesaj atıyorum." Umut'un konuşmasını bitirmesine fırsat vermeden telefonu kapatıp cebime attım ve koşarak evden çıktım.

Arabaya atlayıp yola koyulduğumda, onu bulmaktan başka bir düşünce yoktu zihnimde. Onu bulacak ve kendime hapsedecektim. Bir daha gitmemesi için elimden geleni ardıma koymayacaktım.

~

*Hazel.

"İyim dedim ya anne." Telefonun ucundaki anneme bir kez daha söylendiğimde, sıkıntıyla bir nefes aldım.
"Seni çok özledim." dedi, sesinin ağlamaklı tonu içimdeki rahatsızlığı biraz daha arttırken kendime lanet ettim.
"Ben de seni özledim annem." dedim, sesimin titrememesi için büyük çaba sarf ederken.
"Ama biraz daha zamana ihtiyacım var. Ne olur anla beni."
"Hazel.." dedi, çoktan ağladığını belirtir bir ses tonuyla.
"Çok bekletme bizi olur mu kızım?" Çenemin titreyişini görmezden gelerek, dişlerimi sıktım. Kesikleşen nefeslerim, gelecek olan ağlama nöbetini belirtirken, bir yenisini daha kaldıramayacağımı biliyordum.
"Tamam anne." diyerek onu geçiştirdikten sonra telefonu kapadım.

Dışarıda yağmur yağıyordu. Aliye Teyze ile konuşmamızın üzerinden yaklaşık onbeş gün geçmişti. Hava gittikçe soğuyor, etrafta kışın getirmiş olduğu sessizlik dolanıyordu. Ormanın içi şehre nazaran daha soğuk olduğu için dışarı pek çıkmıyordum. En son geçen cuma, birkaç bir şey almak için şehre inmiş ve ondan sonra da evden çıkmamıştım.

Aliye Teyzenin sormuş olduğu soruya henüz bir cevap verememiştim. Kendi içimdeki hesaplaşmalar gittikçe daha da sarpa sarıyordu.

Bir yanda annem, bir yanda Murat ve bir yanda adını bile anmak istemediğim o.
Buraya gelerek her şeyden uzaklaşabileceğimi sanmak saçmaydı.
İnsan kendi kendine kaldığında daha kalabalık oluyor, daha da çıkmaza sürükleniyordu.

Şu birkaç haftada bunu daha iyi anlamıştım.

Pencerenin önüne çektiğim sandalyeden kalkarak, şömineye ilerledim. Şöminenin önüne attığım küçük mindere oturup ellerimi dizlerime sardım.

Her şey bir kabus gibi geliyordu. Daha doğrusu yaşadığım her şeyin bir kabus olmasını ve uyandığımda bitmesini istiyordum.

İçimdeki sızı katlanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Günden güne azalması gereken o acı, daha da büyüyordu.

Çokça değiştiğimin farkındaydım. Kendimden çokça ödün verdiğimin ve gittikçe tüm ideallerimden uzaklaştığımın farkına varıyordum.

Büyük hayaller kurmayı seven o kız, artık yoktu. Tek dileğim ortadan kaybolmak ve unutulmaktı. Dünyada, kendime dair bir iz bırakmak istemiyordum. Ama aynı zamanda birinin beni bulmasını ve içimdeki bu uçurumdan beni kurtarmasını istiyordum.

Ne istediğime dahi karar veremeyen acizin tekiydim.

Ateşin çıtırtısı boş kulübede yankılanırken, dışarıdan gelen ses ile birlikte düşüncelerimden ayrıldım.
Önce o sesi görmezden gelip oturmaya devam ettim. Ama ses tekrarlandığında içimdeki korku görmezden gelebileceğim kadar az değildi.

Koskoca ormanda tek başıma olduğumu aklıma getirmemeye çalışarak oturduğum yerden kalktım.

Ormanda olduğumu, dolayısı ile bu seslerin çıkabilmesinin normal olduğunu, sonuçta ormanda binbir çeşit hayvan yaşadığını kendime kabul ettirmeye çalışarak kapıya ilerledim ve kapıyı kilitledim.

Ama sesler gittikçe yaklaşıyordu. Bir hayvana ait olamayacak kadar gürültülü ve hızlıydı. Adım sesleri olduğuna artık yüzde yüz emin olmuştum. Bir kişi, olağanca hızıyla yürüyor ve ayağının altındaki dal parçalarını çiğnemekten çekinmiyor gibiydi.

Şöminenin yanına ulaşıp ateşi söndürdüm. Vakit akşama dayandığı için ışıkları açmıştım. Onları da kapatıp, odunları koyduğum kovadan irice bir dal parçası alıp, henüz yeni söndürmüş olduğum şöminenin önüne oturup ısınmaya çalıştım. Közler hâlâ sıcak olduğu için beni bir süre idare edebilirdi. Şu anlık tek dileğim, gelen her kimse bir an önce gitmesiydi.

Adım sesleri gittikçe yaklaşırken şöminenin önünde iyice sindim. İçimdeki korku büyümeye devam ediyordu. Adım sesleri kulübeye iyice yaklaştı.

Güneş henüz batmadığı için perdenin arkasına düşen gölgeyi belirgin bir şekilde görebiliyordum.

Perdenin arkasındaki siluet kulağını cama dayayıp içeride ses olup olmadığını anlamaya çalıştı. Aldığım nefeslerin yankılanmaması için nefesimi tutmaya çalıştım lakin birkaç saniyeden sonra yapamayacağıma kanaat getirerek sessiz nefesler alıp vermeye çaba sarf ettim.

Ellerim heyecandan terlemeye başlamıştı. Elimdeki odun parçasını sıkarak güç bulmaya çalıştım. Nefeslerim kesikleşirken korkumun üst düzeye ulaştığını artık biliyordum.
Bacaklarım titriyordu.

Adım sesleri bu defa kapının önünde yakılandı. Bir oda, bir mutfak ve lavabodan oluşan bu küçük kulübede, kapıya yakın oturduğum için şanslı olup olamadığımı ölçmeye çabaladım.

Kapının kolu, aşağı doğru çekildiğinde yerimde iyice toplandım. Elimdeki dal parçasını, her an indirebileceğim bir konuma getirdiğimde kapının arkasına geçmemin benim için daha iyi olabileceği kanaatine vardım.

Yerimden doğrulup sessiz adımlarla kapıya ilerledim. Böylece kapı açıldığında elimdekini rahatça ona geçirebilirdim.
Kapının ardına geçip saklandım. Hava iyice kararmış, dışarıda soğuk bir rüzgar uğurlamaya başlamıştı. Baykuşların ötüşü boş ormanda yankılanırken, kapının ardındaki, kolu tekrar aşağı indirdi.

Kilitli olduğu kanaatine varmış olacak ki bir daha denemedi. Bir müddet ses gelmediğinde gitmiş olduğunu dileyerek kapının ardından çıkmak için yeltendim. Lakin kapıya indirilen ani darbe ve büyük bir gürültüyle tekrar yerime sindim. Kalbimin atışları göğüs kafesimi kırmak ister bir biçimdeydi. Korkum büsbütün artmış, ellerimin ve bacaklarımın titreyişi hat safhaya ulaşmıştı.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu ormanın orta yerinde bir başımaydım. Yalnız ve kimsesizdim. O an annemi dinleseydim ve erkenden dönseydim bunların hiçbiri olmayacaktı.
Dışarıdaki kimdi, hiçbir fikrim yoktu.
Bir katil bile olabilirdi. Bir avcı ya da bir hayvan da olabilirdi. Belki de yolunu kaybetmiş ve bu kulübeye sığınabileceğini düşünmüş zararsız biri de olabilirdi. Ama ihtimallerin hiçbiri kulağa hoş gelmiyordu.

Kapıya bir darbe daha indi. Alnımdan boşanan soğuk terleri ceketimin yeniyle silip dal parçasını yukarı kaldırdım.
Kapıya inen üçüncü darbede kilidin kırılma sesi kulaklarımda yankılandı. Nabzımın atışları, şah damarımda yankılanıyordu.

Kapı zorlanarak itildi. İçimden dualar edip, sessiz olmaya çabalarken kapı gıcırdayarak açıldı. Kapının ardındaki gölge yere düştüğünde erkek olduğunu anlayabilmiştim. Aldığı nefeslerin sesi gürültülü bir şekilde içeride yankılanırken ben nefes almaya bile korkuyordum.

Erkek olduğunu tahmin ettiğim gölge içeri adımladı. Kapıyı kapamak üzere elini kapıya attığında, elleri tam önümde belirdi. Keskin ve rahatsız edici olmayan, parfümle karışık ter kokusu bana çok tanıdık gelse de o anın adrenali ile çıkaramamıştım.

Kapı ağır ağır önümden ayrıldığında elimdeki odun parçasına daha sıkı tutundum.

Artık apaçık oradaydım. Adamı görebiliyordum. Lakin onun arkası bana dönük olduğu için benim farkımda değildi. Sırtı genişti. İri yapısı ilk bakışta fark edilebilirdi. Saçları ne uzun ne kısaydı. Elinde tuttuğu telefonun feneri doğrudan duvara vuruyordu ve benim gölgem kabak gibi ortaya çıkmıştı. O da bunu fark etmiş olacak ki seri bir şekilde arkasına döndü. Lakin ben çoktan bağırıp elimdeki odunu kafasına geçirmiştim. Adam boylu boyunca yere serildiğinde hızlı nefeslerim artık beni zorlamaya başlamıştı. İlk birkaç saniye adamdan bir hareket bekledim lakin o öylece uzanmaya devam etti. Elimdeki odun parçasını yere atıp adamın yanına eğildim. Sırt üstüydü. Üzerindeki siyah, salaş kazak ıslanmış ve koyu lekeli bir hale bürünmüştü. Ayağındaki postallar ve dar siyah pantolonu dışarıda yağan yağmurdan dolayı sırılsıklamdı.

Adamın sadece bayıldığını anladığımda derin bir nefes aldım. Kendimi korumak isterken katil olmak istemiyordum.

Binbir zorlukla adamı yüz üstü çevirdiğimde gördüğüm kişi ile çığlık attım. Şoktan ağzım açık kalırken ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafıma bakındım.

Onun burada ne işi vardı?
Yiğit burayı nereden bulmuştu?

***
Selam millet 🤚
Nasılsınız bakalım 🤗
Beni soracak olursanız çok yorgunum.
Ev misafir dolu ve aynı zamanda dersaneye gidip geliyorum.
Bu nedenle bölüm biraz gecikti.
Sizden özür diliyorum.

Bundan sonra dersaneye gideceğim için bölümler gecikebilir. Bu nedenle mazur görmenizi rica ediyorum. 🌼

Bu bölüm nasıldı?
Sizce Yiğit uyanınca ne olacak dersiniz?
Hazel ne yapacak?
Tahminlerinizi, düşüncelerinizi ve fikirlerinizi bekliyorum.
Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım.

Hepinizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın. Görüşmek üzere. 🌼

Continue Reading

You'll Also Like

657 95 9
İnsanlar acılarına katlanarak yaşamayı öğrenir.Önemli olan acıların büyüklüğü değil bize öğrettiği derslerdir.Bir öğrenci hayatında derslerini çok iy...
338K 14.1K 37
Unutmak için bir gece geçirdiğim adını bile bilmediğim adamı, bir hafta sonra boks maçında gördüm. Üstelik taktığı maskenin ardından o olup olmadığın...
314K 11.5K 85
"Seni güneş ölünceye dek seveceğim." 29.03.2014 @littlebodyhugeheart ©Tüm Hakları Saklıdır. // All Rights Reserved. // fan fiction: 65 //
2.7M 138K 30
Bir mahalle hikâyesidir.