SAKLI KALAN

By DamlanurBuyuksen

66K 9.2K 1.3K

Zamanın eskitemediği, ayrılığın unutturamadığı bir aşk... Kader onları iki ayrı uca sürüklese de sevdalarını... More

1-Umutsuzluğun Ortasında
2-Yakışık
4-Baba Evi
5-Kıvılcım
6-Yolum Seninle
7-Hasret
8-Yasak
9-Keşke
10-Kafes
11-Yaralı
12-Misafir
13-Günah
14-Zaman
15-Melodi
16-Rüya Gibi
17-Ev
18-Özgürlük
19-Can Korkusu
20-Cennet
21-Mucize
22-Bahar
23-Kahraman (FİNAL)

3-Kır Çiçekleri

3.6K 505 45
By DamlanurBuyuksen

Ayşem kahvaltı bulaşığını yıkayıp babasına kahvesini pişirdikten sonra apar topar dantel motifini bahane ederek Zeynep'in evine gitti çünkü ders çalışmak için gideceğini söylerse babasının izin vermeyeceğini biliyordu. Liseyi okumasına zaten tek bir şartla izin verilmişti, tek bir kırık not bile getirmeyecekti. Ortaokula giderkenki öğretmeni evlerine kadar defalarca gelip yalvarmıştı kızınızı liseye gönderin diye de araya muhtar da girip aracı olunca ancak izin vermişti babası okumasına. O da ancak bu kadar olmuştu işte. Ayşem'in evde ders çalışmasına izin yoktu. Bu yüzden gizlice Zeynep'e gidip onunla çalışmak zorunda kalıyordu.

Köyün en güzel evi Zeyneplerin oturduğu konaktı ve Ayşem'in oraya gitmek için meydanı geçip çeşmenin sağındaki sokağa girmesi gerekiyordu. Zeynep'in oğlan kardeşi Mehmet'i sokağın başında görünce gülümseyerek el salladı delikanlıya.

"Hoş geldin Ayşem abla, biz de maç yapmaya gideceğiz bizim çocuklarla. Annemler seni içeride bekliyor."

"Hoş bulduk Memo, aman dikkat et. Başına güneş geçmesin öğle sıcağında."

"Of Ayşem abla ya, sen de başlama annemler gibi. Bir şey olmaz bana."

"Dersleri ihmal etmiyorsun değil mi? Bak Selim amca bu oğlandan bir şey olmayacak dedikçe biz seni savunuyoruz. Utandırma bizi, doktor olacaksın sözün var."

"Merak etme sen, benim derslerim hepinizinkinden iyi. Asıl babam utanacak ben tıp fakültesini kazanınca. Bana derken siz çakmayın da şu sınavlarınızdan valla işin ucunu sıkı tutun."

Derin bir nefes alarak adımlarını hızlandırdı Ayşem ve Mehmet'in dediği gibi sınavlardan çakmamak için dua etti. Çocuğa veda ederek konağın büyük, ahşap kapısını açtı ve avluyu yıkayan Zeynep'in annesini görüp laf attı.

"Kolay gelsin Şule teyze, yardıma ihtiyaç var mı?"

"Hoş geldin Ayşem, yok kızım sen oyalanma da geç içeriye. Zeynep içerideki asaya hazırladı kitaplarınızı. Oyalanmadan çalışın dersinizi. Yalnız bana o Zehra'yı çağır. Kalksın o gramofonun başından. Vallahi kırıp atacağım sonunda. Gelsin de bir işin ucundan tutsun. Ben onun yaşındayken sabahtan akşama evi kazırdım. Anam bir yere gitsin de evimizi temizleyeyim diye gözünün içine bakardım."

İçeriden kendisinden bahsedildiğini duyarak dışarı çıkan Zehra annesinin elindeki tel süpürgeyi suratını asarak eline aldı ve Ayşem kendisinden iki yaş ufak kızın bu haline gülüp içeriye, Zeynep'in yanına geçti. Sonraki üç saati iki kız beraber ders çalışarak geçirdiler. Ancak sıra mola vermeye geldiğinde elinde meyve tabağıyla yanlarına gelen Zeynep'in annesi kıyma almaları için iki kızı çarşıya yollayınca oturdukları yerden kalkmak zorunda kaldılar. Hızla meydanı geçip kasaba doğru yürürlerken Ayşem sıkıntıyla etrafına baktı.

"Babam görüp eve çağırmaz inşallah."

"Kasaba gidiyoruz alt tarafı, ne var ki bunda?"

"Onun neye izin verip neye kızacağı belli olmuyor ki."

"Ayşem ya, dün dolmuştaki çocuk geldi aklıma. Sana nasıl baktı ama öyle hayran hayran. Çok güzel güldü be."

Ayşem kalp atışlarının hızlandığını, damarlarında tatlı bir sızının dolandığını hissederek heyecanlandı ve gözlerini kaçırdı.

"Söyleme böyle, yerin kulağı vardır. Hem bir şey olmadı ki, alt tarafı gülümsedi bize."

"Bize değil sana, yanında olmasam inanacağım. Gözümle gördüm, ayrıca ikimiz de duyduk. Fırsat versen randevulaşmak isteyecekti seninle."

"Olacak işmiş gibi konuşma Zeyno, daha okuyoruz biz. Hem babam duysa kemiklerimi kırar."

"Senin babanın kemiklerini kırmak için pek bir sebebe ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Hadi ben neyse, üniversiteye gideceğim daha ama İbrahim amca seni zaten okutmayacak ki. Olmadık biriyle evlendirileceğine sen gönlünün ısındığı birini bulsan fena mı olur?"

Adımlarını iyice hızlandırarak kaşlarını çattı Ayşem.

"Nereden bulayım ben Allah aşkına birini? Başımı evden dışarı uzattığım yok. Attığım her adım ayrı olay. Bak, size ders çalışmaya gelirken bile kırk takla atıp tiyatro oynuyorum. Birini görüp sevsem bile nasıl buluşup görüşeceğim? Nasıl tanıyacağım? Aldığım nefes için bile izin istiyorum ben."

Bu konudan bahsederken daha önce hiç bu kadar kalbinin daraldığını hissetmemişti Ayşem. Üstünde kurulan baskı onu son zamanlarda gittikçe yormaya başlamıştı. Dolan gözlerini kırpıştırarak kasabın önünde durdu ve kollarını göğsünde bağlayarak Zeynep'in içeriden alışveriş yapmasını bekledi. Arkadaşı işini bitirir bitirmez de ters istikamete yürüyecekti ki Zeynep Zehra'nın siparişini hatırlayarak onu durdurdu.

"Zehra kaset doldurtacaktı, Sadık ağabeyin dükkânda hazır etmişlerdir. Alıp öyle gidelim de eve sonra laf etmesin."

Sıkıntıyla kolundaki saate baksa da arkadaşını yarı yolda bırakmamak için itiraz etmeden çarşıda dışarıya müzik sesi taşan tek dükkâna, Sadık ağabeye doğru yürümeye devam etti Ayşem. Ancak dükkânın önündeki iki sandalyeden birinde arkası onlara dönük halde oturan genç adam başını çevirip onlara baktığı an Ayşem durduğu yere çivilendiğini hissetti. Ayakları sanki bir mum gibi erimişti ve adım atmayı şiddetle reddediyorlardı. Kalbinin ritmi de fena halde bozulmuştu. Utançla başını toprak yola doğru çevirdi ve Zeynep de arkadaşının halinden anlayarak sanki yürümesine yardım etmek ister gibi koluna girdi. İki kız dükkânla aralarındaki son on metreyi de aşarak geldiklerinde Murat da önündeki tavlayı unutup bilinçsizce ayağa kalktı.

"İyi günler hanımlar."

"İyi günler."

Sadık ağabey de ayağa kalktı ve dükkânın içine doğru geçerken kızlara laf atmayı ihmal etmedi.

"Hoş geldiniz bizim kızlar. Nasılsınız? Zehra'nın kaset için geldiniz, değil mi? Hemen getiriyorum. Selim ağabey nasıl Zeyno? Artık uğramıyor bize. Sizi yolluyor valla darılıyorum. Gelsin bir çayımızı içsin, iki sohbet edelim."

Zeynep Sadık ağabeyin peşinden içeri gidince Ayşem dükkânın önünde Murat'la yalnız kalmış oldu ve tekrardan gözlerini yere indirdi. Murat da ne yapacağını bilemeden ona bakmaya devam etti. Sohbet etmeye mi çalışmalıydı yoksa Ayşem yokmuş gibi davranıp o da mı bakışlarını kaçırmalıydı?

"Siz müzik dinlemeyi sever misiniz?"

Nereden çıkmıştı şimdi bu soru? Murat birden düşünmeden konuştuğunu fark ederek kendi kendisine kızdı. Şimdi kız onu terslerse ya da cevap vermezse ne yapacaktı? Ayşem de sorulan sorunun heyecanıyla başını yerden kaldırıp Murat'ın yüzüne baktı kısa bir an ve ne söylemesi gerektiğini bilemeden yutkundu.

"Bilmem... Severim herhalde ama Zehra kadar değil."

Zehra'yı tanımıyordu Murat ama umurunda da değildi. Bir cevap alabilmiş olmanın mutluluğu ve vermiş olduğu cesaret eşliğinde bir soru daha sordu.

"Ne tür şarkılardan hoşlanırsınız peki?"

"Özel olarak sevdiğim bir tür yok benim. Kulağıma ne güzel gelirse onu dinlerim. Siz?"

Murat yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeyi saklama gereği duymadan cevap verdi.

"Ben de öyleyim. Şey... Eğer isterseniz sizin için sevdiğim şarkılardan oluşan bir kaset doldurtayım. Belki siz de seversiniz. Yani..."

Ayşem bu teklif karşısında haklı olarak kaşlarını çattı ve etrafına kaçamak bir bakış atarak sordu.

"Neden?"

"Bu defa benimle sohbet ettiniz, teşekkür etmek için."

Ayşem ne söylemesi gerektiğini bilemedi ve tekrar başını önüne eğdiği sırada Zeynep de yardımına koşar gibi dışarıya çıkıp yanlarına geldi. Murat'ın sözleri cevapsız şekilde havada kaldı, iki kız da hızlı adımlarla geldikleri yoldan geri döndüler. Ancak havada kalan sadece sözlerdi, Murat'ın da Ayşem'in de içine düşüvermişti o kıvılcım.

***

Akşam yemeğinin ardından Ayşem sofrayı toplarken suların kesildiğini söyledi annesi ve genç kız mecburen bulaşıkları bir siniye doldurup meydandaki çeşmeye götürdü yıkamak için. Yemeği yaparken aklı yerinde olmadığı için defalarca azarlanmıştı, bu yüzden bulaşıkları çabucak halletmek istedi. Sınavlarından önce kimsenin dikkatini böyle çekmek istemiyordu. Ancak elinde değildi, gündüz yaşananları düşünmeden duramıyordu. Oysa sadece birkaç cümlelik bir sohbet geçmişti Murat'la arasında. Büyütülecek bir şey olmaması gerekiyordu. O halde neden içi içine sığmıyordu Ayşem'in? Hem onunla yeniden karşılaşmak isteyip bunun hayalini kuruyordu hem de utancından kendisini odasına kilitlemek istiyordu. Aşk böyle bir şey miydi? Ne oluyordu ona böyle? Kendisini tanıyamıyordu. Müzik dinleyip dans etmek, tüm sokakları kahkahalar atarak gezmek ancak aynı zamanda bir de hiçbir şey yapmadan bu duygu geçene dek uyumak istiyordu. Üstelik dünden beri yemeden içmeden de kesilmişti. Ne yemek yiyebiliyor ne de uyuyabiliyordu.

Zihninde bu düşünceler varken bulaşıkları sokak çeşmesinde yıkadı ve tekrardan siniye doldurarak ağır da olsa taşımaya çalışarak yürümeye başladı. Tam akşam ezanı vaktiydi, hava henüz tam olarak kararmadığı için etrafını görebiliyordu. Meydan'dan eve gide yolda boş duran arsada açmış kır çiçeklerine, papatyalara ilişti gözü. Başka zaman olsa eve geç kalmamak içi doğrudan yürümeyi seçerdi ama bu akşam içinde ayrı bir enerji vardı. Bu yüzden temiz tabak ve bardaklarla dolu siniyi kenara bırakarak çiçeklerin arasına girdi. Küçük bir buket toplamak istedi hızlıca. Belki çiçeklerden taç da yapardı. Çocukken annesi tarlaya gittiğinde diğer çocuklarla birlikte piknik yapıp çiçek topladıkları o günler düştü aklına.

Murat ne kahvede barınabilmişti ne de esnafın yanında. Tüm günü oradan oraya gezerek geçirmişti ve bir türlü zaman geçmiyordu. Herkese Ayşem'den bahsetmek, onunla görüşebilmek için yardım almak istiyordu. Utanmasa kahvede yaşı büyük kimi görse bana bu kızı istemeye gidin diye ellerine sarılacaktı. Bir ateş düşmüştü sanki içine ve her saniye biraz daha artıyordu. Sihir gibi büyü gibi bir şeydi bu. Şimdi de akşam yemeği için Tahir'e gidecekti ama evde ne kadar barınabileceğini bilmiyordu. Kapalı bir yere girince iyice duvarlar üstüne geliyormuş gibi hissediyordu. Ellerini ceplerine sokarak işsiz serseriler gibi yolda yürürken bakışları bir an çiçeklerle dolu arsaya kaydı ve Ayşem'in orada olduğunu fark edince kısa bir an yanlış görmediğinden emin olmak için gözlerini kırpıştırdı. Sonra bir dakika kadar hayran halde onu, hareketlerini, çiçekleri toplayışındaki zarafeti izledi ve bu güzel kıza âşık olmakta olduğunu kabul etti.

Ayşem buketini tamamlayıp arsadan çıkmak için adım attığında tekrardan Murat'ı görünce bir günde iki kez karşılaşmış olmanın heyecanıyla adamın yüzüne birkaç saniye kadar bakakaldı. Neyse ki bu defa birilerinin gelip onu toparlamasını eklemeden yürümeyi akıl etti ve eğilip siniyi yerden aldı. Fakat aynı anda hem çiçekleri hem de bu kadar tabağı nasıl taşıyabileceğini bilmiyordu. Murat acaba yardıma gitsem mi ki diye düşündü ama harekete geçemeden yolun ilerisinden gelen orta yaşlı bir adam görünce başını başka yöne çevirmek zorunda kaldı.

Genç kız sıkıntı içinde hareket etmeye çalışırken yolun karşısından gelen Zeynep'in babasını görünce panikten topladığı çiçekleri yere düşürdü. Acaba Selim amca Murat'la bakıştıklarını görmüş olabilir miydi? Eğer öyle bir şey gerçekten olduysa Ayşem utançtan şuracıkta ölürdü herhalde.

"Hayrola Ayşem? Toplamışsın bütün mutfağı kızım. Yine mi sular kesildi?"

Ayşem sesinin nasıl çıkacağına güvenmediği için başını sallamıştı sadece fakat Selim genç kızın normalde de sessiz, mahcup, kendi halinde bir kızcağız olduğunu bilmeden yadırgamadı ve siniyi kucağından alarak eve gidene dek yardım etmek istedi. Tabi yanında arkadaşının babası varken ne Ayşem'e geri dönüp Murat'a bakabildi ne de Murat bir kere daha gözlerini kıza dikmeye cesaret edebildi. Ancak çok sonra Ayşem yatmak için kardeşiyle paylaştığı odasına girdiğinde havalandırmak için camını açarken pencerenin önüne bırakılmış bir demet kır çiçeğini bulduğunda yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti ve içine onu bu geceki uykusundan mahrum edecek bir kalp çarpıntısı yerleşti. O sırada Murat da bir ağacın ardına gizlenmiş halde Ayşem'in yüzüne yerleşen gülümsemeyi izleyip aynı heyecanı paylaştı ve gün doğana dek aşktan sarhoş halde kendisini sokaklara vurmak zorunda kaldı.

Continue Reading

You'll Also Like

783K 46.2K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

51.3K 4.2K 11
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
67.4K 4.2K 14
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
823K 46.9K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...