Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.4M 76.8K 7K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|19|•Anılar

58.8K 2K 96
By theokuryazar

Bölüm şarkısı: Jin-Epiphany

***

*Bir Ay Sonra.

"Günaydın Hazel Kızım."
Dalgın dalgın yürürken duyduğum ses ile durdum.
"Günaydın Aliye Teyze." dedim her sabah önünden geçip selam verdiğim balıkçı kadına. Sıcak bir şekilde gülümsedi. Lakin benim tek yapabildiğim burukça bir karşılık vermekti.
Elindeki ağı yere bırakıp, ellerini üstündeki önlüğe sildi. Ağır ağır yanıma yaklaşırken yüzümdeki hüznü gizleyebilmek adına büyük çaba harcıyordum. Hergün yaptığım gibi.
"Sahile mi yine?" başımı salladım. Yaklaşık bir aydır iki sayfadan ötesini okuyamadığım kitabı kaldırıp ona gösterdim.
"Her zamanki gibi kitap okumaya gidiyorum." dedim gülümsemeye çalışarak.
Aliye teyze bir müddet elimdeki kitaba baktı. Bakışları tekrar bana döndüğünde hüzünlü bir şekilde gülümsedi.
"Ayraç hep aynı yerde."
Mahçup bir şekilde bakışlarımı ayak ucuma indirdim.
Hayatım koca bir yalan olma yolunda ilerliyordu.
"Gel otur." dedi Aliye Teyze barınağın önündeki küçük tabureleri işaret ederek.
"Bir çay içelim." başımı sallayıp onu onayladım.

Buraya geleli yaklaşık bir ay olmuştu. Denize yakın, ormanlık bir alanda küçük bir kulübede kalıyordum. Günler olağanca zorluğuyla geçiyordu. Kimseyle doğru düzgün konuşmuyor, annemi ve Murat'ı haftada bir arıyordum. Burada ise her gün uğradığım marketin sahibi Ömer Amca ve şu an yanımda olan balıkçı Aliye Teyze ile tek tük kelam ediyor sonrasında yoluma, sessizliğime dönüyordum.
Kendi içimdeki hesaplaşmalarım, zihnimde yeterince gürültü yapıyordu. Uykusuz geçen günlere bir yenisini daha eklerken, buraya gelmenin beni iyileştirmesini beklediğim için kendime küfretmekten başka bir şey elimden gelmiyordu.

Aliye Teyzenin gösterdiği tabureye oturdum. Burası kıyıda, sandalların yanında inşa edilmiş derme çatma bir balıkçı barınağıydı. Martıların sesi yanıbaşımızdan gelirken Aliye Teyze barınağa girip elinde iki bardak ve büyük bir termosla geri döndü.

Mevsim sonbahara yaklaşıyordu. Dolayısıyla hava soğuktu. Denizin kıyısında olmak kışın daha da yakınlaştığını belli ediyordu. Aliye Teyze doldurduğu çayı bana uzattı. Teşekkür ederek aldım.
Çayın sıcaklığı parmak uçlarımda ateş tınısı bırakırken üzerimdeki cekete daha da sarındım.
"Anlat bakalım." dedi Aliye Teyze, boynuna sardığı yün atkıyı çıkarıp bana uzattı.
"Gerek yok, Aliye Teyze. İyi böyle." beni dinlemeyip atkıyı elime tutuşturdu.
El mecbur alıp atkıyı boynuma sardım. Kısa saçlarımın yüzüme vurduğu darbelerden korunmak için bu iyi olmuştu.
"Neyi anlatayım ki?" dedim derin bir iç çektiğimde. Aliye Teyze elindeki çaydan bir yudum aldı.
"Seni defalarca aynı sayfada bırakan o derdi." dedi. Burukça gülümsedim.
Nasırlı elleri çok çetin şeyler yaşadığının kanıtıydı. Kırışık dolu yüzünde yaşanmışlığın izleri vardı. Karşımda oturan kadının çok şey bildiğini, çok şey gördüğünü tahmin etmek zor değildi. Eminim benim gibi binlercesi, şu an oturduğum taburede oturmuş, binlercesi karşımdaki kadınla konuşmuştu. Derme çatma bu balıkçı barınağının çok şeye tanık olduğunu anlamak güç değildi.

Kıyıya vuran dalgaların sesini dinledim bir müddet. Nereden başlayacağımı, neyi anlatacağımı bilmiyordum. Biriyle karşılıklı oturup konuşmayalı çok olmuştu.
"Nasıl unutulur Aliye Teyze?" diye sordum ona. Konuşmaktan ziyade içimdeki o devasa acıya bir çare aramaktı amacım.
Çünkü dışımın sessizliğine ve İçimin gürültüsüne artık dayanamıyordum.

Gördüğüm kabuslar, uykusuzluk ve kimsesizlik... İçimde çığ gibi büyüyen o yok olma isteği...
Hepsi birden üzerime geliyor ve ben çıldırmakla ölmek arasındaki o ince çizgide yalpalıyordum.

Aliye Teyze hüzünlü bir gülümseme bahşetti bana.
Yeşilin en acık tonuna ev sahipliği yapan gözleri denizi buldu. Bir süre dalgaları izledi. Sessizlik aramızda bir gemi gibi suda salınırken derin bir nefes alıp bana döndü.
"Unutulmaz Hazel." dedi, gözleri üzerimde asılı kaldığında. Bana bakıyordu. Ama bana bakmadığını, onun da anılara daldığını anlamam uzun sürmedi.
"Ne kadar uğraşırsan uğraş unutamazsın. Unutmak kolay olsaydı, bu karşındaki kadın burada olmazdı." Kaşlarımı çatarak ona baktım. Neyden bahsettiğini kavramaya çalışırken o konuşmaya devam etti.
"Ben unutamadığım için yıllardır buradayım. Bu derme çatma kulübede sonumu bekliyorum." Yeşil gözlerinde parıldayan yaşları gördüğümde onun da bir derdi olduğunu, onun da benim gibi bir gönül meselesi içinde yanıp kavrulduğunu anlamıştım.

Sustum.. Bazen susmanın daha iyi olduğunu, hatta çoğu zaman susmak gerektiğini savunurdum. Bana göre kelimeler değerliydi ve öylesine sarf edilemezdi..

"Zamanla alışırsın Hazel." dedi. "Unutamazsın ama zamanla alışırsın. O içindeki, şu seni sessizliğe, kedere gömen acı, hiç geçmez. Sadece ince bir sızı haline döner. O zaman iyileştiğini anlarsın."
Elimdeki çay buz gibi olmuştu. Yine de buz tutmuş parmak uclarımı ısıtabilecekmiş gibi bardağı sıkıca kavradım.
"Seni bu hale ne getirdi?" diye soruverdim patavatsızca. Utancımdan başımı yere eğdiğimde Aliye Teyzenin kıkırtısı kulaklarımı doldurdu.
"Anlaşılan bana anlatmaya pek niyetli değilsin?" diye sordu, küçük bir çocukmuşum gibi yüzüme baktığında.

Anlatmak gücünü kendimde bulamıyordum. Yaşadıklarımı kelimelere döktüğüm an, kaçtığım tüm her şeyle yüzleşmek zorundaydım.
Sessiz kaldım.

"Peki peki." dedi Aliye Teyze. "Seni zorlamayacağım." mahçupca gülümsedim. Bana yaşadığı, onu bunca sene buraya hapseden anılarını dinlemek için sustum.

"Seneler önce... Ben henüz senin yaşlarındayken tanıştım onunla. Bir bahar akşamıydı. Gençlik bu ya, başımda kavak yelleri..." Hüzünle gülümsedi Aliye Teyze, gözleri yine uzaklara daldığında. "Yaşamak bir oyun gibiydi. Ben haşarı, haylaz ve asi bir genç kızdım. Günlerim insanlara oyun oynamakla ve onların düştüğü hallere dalga geçmekle ilerliyordu. Bu yüzden annemden çok fırça yiyor, herkes tarafından ağır başlı olmadığım için ayıplanıyordum. Babam bu duruma çok kızıyordu. Sonuçta artık evlenecek yaşa gelmiştim ve hareketlerime dikkat etmeliydim."
Aliye Teyze, soğuduna emin olduğum çayından bir yudum aldı. Yüzünü buruşturdu ama tazelemek için bir harekette bulunmadı.

"Ama yaşıtlarım bana yapay geliyordu. Her gün yanımda dönen o aşk dedikodularını duymaktan ve onların kulağa sahte gelen evlilik hayallerinden bıkmıştım. Onlar gibi değildim. Onlar birer prenses gibi davranmaktan zevk alıyor, bense bir erkek çocuğu gibi koşup oynamaktan, sapanla kuşları korkutmaktan hoşlanıyordum. Bir genç kızın bunları yapması elbette hoş değildi.
En son mahalleli yine benden şikayetçi olduğunda babam çok sinirlenmişti. Anneme yarın beni güzelce hazırlamasını, evi derleyip toplamasını söyledi.
Ertesi gün annemin zoruyla, kıyameti koparıp beyaz bir elbise giydim. Üstü fırfırlı, eteklerinde çiçekler olan güzel bir elbiseydi. Tabi o zamanlar bana bir kefenden farksız geliyordu." Derin bir nefes aldı. Onu dinliyordum. Arada benim atladığım, ama onun anlattığı haylazlıkları duyduğumda ister istemez gülümsüyordum. Ve bu uzun zamandır ilk defa yaptığım bir şeydi.
"Akşam oldu. Annemin yaptığı güzel yemekler masayı donatmaya başlamıştı. Ben ne olduğunu bilmiyordum. Sanıyordum ki uzaktan bir misafirimiz gelecek. Kapı çaldı. Annem bileğimden tutup beni zorla kapıya sürükledi. O önde ben arkada kapıyı açtık. Babam, yanında babamın yaşlarında bir adam ve arkalarında bıyıkları yeni terlemeye başlamış bir delikanlı.
İçeri girdiler. Delikanlının elindeki çiçek ve çikolatayı daha yeni fark ediyordum. Annem ikisini de elime tutuşturup onları içeri götürmüştü. Bense kafama dank eden gerçekle kapının önünde kalakalmıştım.
O zamanlar gençtim ve evlilik karakterime ters geliyordu. Babamın bana vermek istediği ceza çok ağırdı ve o zamanlar bir babanın kararı asla sorgulanamazdı. Buna uymak zorundaydım.
Annem beni içeri çağırdığında çiçeği ve çikolatayı mutfağa bırakıp içeri gittim. Dedim ya, erkek gibi kızdım ve nadiren ağlardım. O gece de ağladım. Hem de çok. "
Yeşil gözleri dolmuştu yine. Soluklandı bir müddet. Sessizce onu bekledim.

"Babamdan beni istediler. O ise bana sormadan onayladı bunu. İşte tüm hayatım bitmişti. Ben artık dip bir kuyudaydım ve kimse beni kurtaramazdı. Ailem, beni adını bile bilmediğim bir adamla evlendirmeye karar vermişti. O gece yüzükler takıldı. Ve birkaç ay sonrasına nişan sözü verildi.
Günler geçiyordu. Ailemin bana verdiği ceza işe yaramıştı. Artık eskisi gibi değildim. Odamdan hiç çıkmıyor, doğru düzgün kimseyle konuşmuyordum. Ailem bu halime üzülmeye başlamıştı ama kimse belli etmiyordu. Böylesinin benim için iyi olacağını düşünüyorlar ve verdikleri karardan vazgeçmiyorlardı. Yemeden içmeden iyice kesilmiştim. Birkaç ayda iyice zayıflamış, çökmüştüm. Mahalleli bu halime şaşırıyor ve annemlerin iyi yaptığını söylüyordu. Kısacası ben tek başımaydım. Kimse beni desteklemiyordu.
Nişan tarihi yaklaşırken, annemin beni zorlamalarına dayanamadım ve dışarı çıktım. Adını bilmediğim adam beni çay bahçesinde beklediğini söylemişti anneme. Normalde böyle buluşmalar aileden gizli yapılırdı. Ama dedim ya, benim ailem ve ben normal insanlar değildik.
Annem beni güzelce süsledi. Çay bahçesinin adresini yazdığı kağıdı elime tutuşturup beni evden dışarı sürükleyerek çıkardı. Dediğine göre dedektif tutmuştu ve oraya gitmezsem bunu anında öğrenip bana işkenceler yapacaktı.
El mecbur, adreste yazan çay bahçesine gittim. Ama adam orada değildi. Etrafımdaki insanlara dikkatlice baksam da onu orada göremedim. Derken kafama yediğim sert cisimle beraber çığlık attım. "
Aliye Teyze burayı gülerek ve heyecanlı bir şekilde anlattığında kıkırdadım. Onunla konuşmak iyi gelmişti.

"Arkamı döndüğümde kafama çarpan şeyin taş olduğunu anlamıştım. Ağacın arkasında duran siluete sinirli bir şekilde bağırdığımda, karşımda gördüğüm kişi ile şoka uğradım. Ben yaramaz bir çocuk bekliyordum ama o elindeki sapanla karşımda gülüyordu.
" Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" diye bağırdım ona. Kahkaha atmaya başladı. Başımın arkası zonkluyordu ama bunu ona belli etmemeye yeminliydim. Ama cevap vermedi ve koşmaya başladı.
O gün anlamıştım onu. O da benim gibi büyümeyi sevmeyen bir çocuktu.
Günler geçti. Odamdan dahi çıkmak istemeyen ben onunla buluşmak için can atmaya başlamıştım. Nişan günü gelip çatmak üzreydi. Ben onunla neredeyse her gün görüşüyordum.
Gizli bir yerimiz olmuştu ve orada kendimiz gibi davranabiliyorduk. Ona artık iyice alışmıştım ve evlenme fikri hiç de kötü gelmiyordu.
Hergün farklı şeyler deniyorduk. Sudaki balıkları kovalamak, kuşlardan tüy koparma yarışları yapmak, yoldan geçen ilk kişiye öpücük atmak gibi çocukça ve haylazca işlerin peşinden koşuyorduk. O benden daha beterdi. Ama güzel bir adamdı da. Bana hep şiirler okurdu. O zamanlar çok aklı başında görünürdü. Ben onun bu halini de seviyordum. Yakışıklı bir yüzü vardı. Karşımda durduğunda kalbimin hızlı çarpmasına neden olacak bir havaya sahipti. Yine de onu, içinde taşıdığı o çocuk için sevdiğimi biliyordum.
Ailelerimizin bizi neden evlendirmek istediği açıkca ortadaydı.
Nişan günü gelip çattı. Heyecandan içim içime sığmıyordu. Dedim ya, ona iyice alışmış, iyice benimsemiştim."
Aliye Teyze neşeli halinden sıyrılıp hüznü yüzüne geçirdi. Onunla birlikte ben de yüzümdeki gülümsemeyi sildim. Çünkü bundan sonra duyacaklarımın çok da iç açıcı olduğunu sanmıyordum.

" Annemler beni güzelce hazırladılar. Üzerime lila tonlarında güzelce bir elbise giydirdiler. Bana ilk defa makyaj yapmalarına izin verdim. Çünkü ona güzel görünmek istiyordum. O zamanlar tam idrak edemesem de onu seviyordum."
Aliye Teyze elindeki çay bardağını taburenin kenarına bıraktı. Bundan sonra anlatacaklarının onun için zor olduğunu biliyordum.
"Akşam oldu. Evimizin büyük bahçesinde misafirler çoktan toplanmaya başlamıştı. Annemler telaşlıydı. Çünkü o henüz gelmemişti. Ama ben geleceğinden emindim. Daha doğrusu emin olmak istiyordum. Saatler geçti. Ortada yoktu. Endişelenmeye başlamıştım. Başına bir şey gelmesinden korkuyordum. Çünkü geleceğinden hâlâ emindim.
O gece nişan iptal edildi. Annemler kaderim üzerine dertli türküler söyleyip ağıtlar yakarken ben yerimde durmayıp üzerimdeki nişan elbisemle evden fırladım. Her yerde onu aradım.
Gittiğimiz yerlere baktım. Yoktu. Sanki yer yarılmış içine girmişti. Benimle birlikte ailesi de onu arıyordu. Günlerce aradım onu. Aylarca, yıllarca... Ailesi bile ümidi kesip aramayı bırakmıştı ama ben bırakmadım. Hep aradım. Gittiğimiz yerlere hergün gidip baktım. Ama yoktu. Sanki öyle bir adam dünyaya hiç gelmemişti.

Sonra umudum tükendi. Ben tükendim. Ağlamaktan gözlerimde derman kalmadı. Aradan yıllar geçti. O kayboldu, ben buraya savruldum. "

Aliye Teyze derin bir nefes alıp hikayesini bitirdi. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Bir nevi kendi hikayeme benzettiğim için olsa gerek içimdeki o sızı şiddetlendi.
Ben de buraya savrulmuştum ve Yiğit'in evlenip de ortadan kaybolması kaçınılmaz bir sondu benim için.
Aliye Teyze gözlerinde parıldayan yaşları sildi.
"Onu bir daha aramadın mı hiç?" diye sordum ona. Yeşil gözlerini üzerime gezdirdi. Elini dizime koyup, dizimi okşadı.
"Bulunmak istemeyen birini, aramak beyhude bir iştir Hazel Kızım." dedi hüzünle gülümsediğinde.

"Şimdi sen karar ver. Bulunmak mı istiyorsun, yoksa onun gibi kaybolup gitmek mi?

Sessiz kaldım. İşte tüm mesele buydu. Bulunmak ya da kaybolup gitmek. Ve ben ne istediğimi bilmiyordum.

***
*Murat.

"Buyurun Murat Bey, istediğiniz dosyalar." Geçici olarak işe aldığım asistanım Dilek Hanım'a nazikçe gülümseyip elindeki dosyaları aldım.
"Teşekkür ederim Dilek." Dilek Hanım, iyi işler dileyip odadan çıktığında ardından hüzünle baktım.
Hazel'i özlemiştim. Onunla çalışmak çok eğlenceli ve güzeldi. Ve o olmadan iş yerinin tadı yoktu.
Onu görmeyeli neredeyse bir ay olmuştu. Haftada bir iki defa konuşmamız dışında ondan haberim yoktu. Nereye gittiğini söylemediği için de kalkıp peşine düşemiyordum.
Ayşe Teyze onun için endişeleniyordu. Her akşam iş çıkışı yanına uğradığımda, Hazel'i bu hale getiren şeyi soruyor ve bir cevap almak için çabalıyordu. Ama ona anlatmak benim üstüme vazife değildi. Hazel'den dinlemesinin en iyisi olduğunu düşünüyordum.

Günler her zamanki gibi sıkıcı geçiyordu. Toplantılara giriyor, müvekkillerimle görüşüyor, sürekli duruşmaya gidip geliyordum.

Bu bir ay içerisinde Hazel'i görmediğim gibi Yiğit'i de görmemiştim. Ne televizyonda ne de haber sitelerinde Lale ile olan nişanından başka bir bilgi yoktu onun hakkında.

Ona sinirim hat safhadaydı. Gördüğüm yerde üzerine atlamaktan korkuyordum. Yaptığı şeyin hiç bir açıklaması yoktu bana göre.

Son aramamda Hazel'i zorlayarak, dans ettikleri süre boyunca ne konuştuklarını öğrenmiştim. Hazel'in anlattıkları ve Yiğit'in yaptıkları arasında saçma bir bağlantı bile yoktu. Adam başka söyleyip başka davranıyordu.

Kapım tıklatıldığında, düşüncelerimden ayrılıp, kapıyı çalan kişinin içeri girmesi için komut verdim.
Dilek Hanım içeri girdiğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Efendim Dilek?"
"Yiğit Bey geldi, efendim. Sizinle görüşmek istiyor."
Kaşlarım şaşkınlıktan havaya kalktığında benden onay bekleyen Dilek Hanıma "Bekliyorum." dedim.

Dilek izin isteyip ayrıldığında çok geçmeden içeri Yiğit girdi. Onu gördüğümde ağzım o şeklini alırken ayağa kalktım.

Karşımdaki adamın Yiğit olduğuna inanmıyordum. O heybetli ve güçlü görünen adam zayıf bir şekilde yanımda duruyordu.
Gözleri çökmüştü. Kahverengi halkalar uyuyamadığını belirtir bir şekilde karşımda duruyordu. Bedeni gücünü yitirmiş, oldukça zayıflamıştı.
Şu bir ayda bu kadar çökeceğini tahmin bile edemezdim.
Ama şu var ki, ona çok üzülmemiştim. Çünkü yaşadıklarının on katını Hazel'e yaşatmıştı. Bana göre tüm bunları hak ediyordu.

"Hoşgeldiniz." dedim samimiyetten uzak, sert bir şekilde. Cevap vermedi. Yalnızca başını salladı ki buna bile mecali yokmuş gibiydi.
Koltuklardan birini oturması için gösterdim. O oturduğunda ben de karşısındaki koltuğa oturdum.
Nereden başlayacağını bilemezmiş gibi bir hali vardı.
Susarak onun konuşmasını bekledim.
En sonunda "Murat?" diye seslendiğinde gözlerimi dikip ona baktım.
Benden bir cevap gelmeyeceğini anladığında devam etti.
"O nerede?" diye sordu. Çaresizlik ses tonunu esir aldığında, kimi sorduğunu bilsem de, anlamamazlıktan geldim.
"Kim nerede?" Başını yere eğdi. Hazel'in adını özellikle anmaktan kaçındığını anlamak zor değildi.
Lakin cezasını çeksin istiyordum. Ben, Yiğit'e karşı içimde biriktirdiğim o öfkeyi dışa salmadan tekrar konuşmaya başladı.
"H-hazel?" sesi zar zor çıkıyordu. Bunu sormaya hakkı olmadığını o da biliyor olmalıydı ki kelimeleri kendinden emin değildi.
"Bunu neden merak ediyorsun?" diye sordum resmiyeti bir kenara bırakarak. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı.

Bir müddet sustu. Ne cevap vereceğini bilemezmiş gibi bir hali vardı.
"Ona ulaşamıyorum." dedi başını ellerinin arasına aldığında.
"Ona neden ulaşmak istiyorsun? Yaptıkların yetmedi mi?"
Çok pişmandı. Bu her halinden belli oluyordu. İçi içini yiyordu. Onu seven bir kadını bu hale getirdikten sonra uykuları ona haram olmuş olmalıydı.
"Ona anlatmam gereken şeyler var. Lütfen biliyorsan söyle." Karşımdaki adamın Yiğit olmadığını bilsem şaşırmazdım. Çünkü birine yalvarmak ona tersti. Ve o neredeyse önümde diz çökecekti.
"Nerede olduğunu bilmiyorum." dedim sertçe. "Bilsem de söylemem. Rahat bırak artık onu. Çektirdiklerin yetmedi mi?" Sinirle ayağa kalkıp önünde durduğumda, onun da öfkelendiğini görebiliyordum. O da benim gibi ayağa kalktı.
"Yalan söyleme!" diye dişlerinin arasından konuştuğunda tek kaşımı kaldırıp ona baktım.
"Yalan söylemiyorum. Ayrıca nerede olduğunu bilmiyorum dedim! Bilsem de sana yerini söyleyeceğimi mi sanıyorsun?!"
Öfkeme hakim olamayıp bağırdığımda Yiğit yakama yapıştı. Ellerim, ceketinin yakasını bulduğunda burnumdan sertçe soluyordum.
"Eğer..." dedi, dişlerinin arasından tısladığında. "Bilip de söylemiyorsan elimden çekeceğin var Murat Sarnıç!" yakamı ellerinden kurtarıp onu ittiğimde, yumruğumu yüzüne geçirdim. Darbenin etkisi ile yere düştüğünde öfkemi zapt etmeye çalışıyordum.
"Eğer.." dedim burnumdan soluyarak. "Hazel'in başına bir şey gelirse bunu senden bilirim Yiğit Baturalp ve seni kimse elimden kurtaramaz." kanayan burnunu tutarak ayağa kalktı. Bana ters ters baktığında ben hâlâ burnumdan soluyordum.
Odadan çıkıp kapıyı sertçe vurduğunda arkamdaki koltuğa çöktüm. O gerçekten delirmişti ve başına bir işler açacağına yüzde yüz emindim.

***
Selaaam millet 🤚
Nasılsınız bakalım 🤗
Ben iyim. İnşallah sizler de iyisinizdir.
Bu bölüm nasıldı sizce?
Yiğit Hazel'e ne anlatacak dersiniz?
Olaylar iyice kızışıyor gibi.
Elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım. Umarım iyi olmuştur.

Bu arada size teşekkür etmek istiyorum.
Wattpad'de uzun süredir varım. Ve çokça hikaye yazıp sildim. Hatta silemediğim birçok projem taslaklarda duruyor. Ya hepsini yarım bıraktım ya da artık yazmak içimden gelmedi. Umarım birgün tekrardan o gücü kendimde bulurum.
Her neyse konumuza dönelim. Özel Asistan'ı yazmaya başladığımda pek bir umudum yoktu. Çünkü yazmak konusunda şiirde daha iyi olduğumu söylerler. Bu yüzden bu kitaba başladığımda çok bir şey beklemiyordum. Ama şimdi görüyorum ki 5K'lık kocaman bir aile olmuşuz ve büyümeye devam ediyoruz. Bu başarıyı size borçluyum. Çok küçük bir rakam gibi görünebilir ama benim için değeri büyük.
Bu nedenle, hikayenin başından beri yanımda olan, aramıza yeni katılan, her bölümde yorumlarını esirgemeyen tüm dostlara selam olsun. Hepinize teşekkür ederim. 💕 İyi ki varsınız.

Aramıza katılmak isteyenlere her zaman yer vardır. Bu satırları okuyan değerli insanlar, eğer Yeni Asistan ailesine katılmak isterseniz hepinizi bekleriz.

Kendinize iyi bakın.
Görüşmek üzere 🌼

Continue Reading

You'll Also Like

5.2M 200K 73
Sevdaya tutulmuş iki yüreğin hikayesi.
111M 4.5M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...
2.8M 24.3K 27
Dikkat! Bu kitapta argo kelimeler, hafif çıplaklık sahneleri ve psikolojik unsurlar bulunmaktadır. BaybarsTekin: Bilmediğin ne var tam olarak? (17.15...
4.4M 38.1K 22
Bilinmeyen Numara: Sen benim sesime, kelimelerime sağırsın Uraz Barın Arkan Bilinmeyen Numara: Bakıyorsun ama görmüyorsun notalarımı Bilinmeyen Numar...