Esnaf İşi Aşk (I-II-III)

Oleh __SAS__

5.7M 322K 88.1K

❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" ve ikinci kitabı "Güneş Tutulması" Artemis Milenyum aracılığıyla... Lebih Banyak

Yeniden Merhaba
Esnaf İşi Aşk 1. Kitap: Ay Çarpması
Tanıtım (Kitap versiyonu)
Prolog (Kitap versiyonu)
1. Bölüm (Kitap versiyonu)
ALFA YAYIN GRUBU'NDAYIM!
2. Bölüm (Kitap versiyonu)
3. Bölüm (Kitap versiyonu)
4. Bölüm (Kitap versiyonu)
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
Esnaf İşi Aşk 2. Kitap: Güneş Tutulması
18. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm (İkinci kitap sonu)

19. Bölüm

126K 7.6K 1.9K
Oleh __SAS__

Canlar ufak bir yanlış anlama var onu düzeltmek istiyorum: Bu okuduğunuz hikayenin ilk versiyonu. Şu an kitabı basıma hazırlıyorum ve yaptığım ek okumalarla birlikte (feminizm, bursa, kuyumculuk vs üzerine), yorumlarınızı da hesaba katarak eklemeler, çıkarmalar yapacağım.

Bu hikaye ilk yayımlandığında da bazı negatif yorumlara yol açmıştı. Olabilir - burada yazmanın önkoşulu bu; iyi kadar kötü de olacak ve gelişim için olmalı da. Ama bir şey anlatmaya çalışıyorum. Gelişecek karakterler olmasa anlatacak hikaye de olmaz. Her hikaye bir yolculuk. Onun için Kürşat ve Fatih'e biraz tahammül etmemiz gerekiyor (biliyorum bazen çok zorluyorlar :)))

Hastane kantinindeki tezgaha yaklaştı. Tezgahın arkasındaki adama başıyla bir selam verdi. Adam da başını yana yatırıp selamı aldı, gülümsedi.

Konuşuyorlardı ama ben duymuyordum. Hastanede sanki çıt çıkmıyordu.

Gözlerini bir kere kırptı, floresan ışıkların altında kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düştü. İşaret parmağıyla birkaç raf işaret etti, kantinci adam o tarafa doğru hareketlendi, sonra karton bardaklara çay koyup, doldurduğu bardakları bir tepsiye dizdi. Bir de abimin kekiyle, meyve suyunu yanlarına ekledi. O eksik kalmasındı.

Sonra parayı ödemek için eli cebine gitti, cebinden çıkardığı elliliği ikiye katlayıp işaret parmağıyla orta parmağı arasına sıkıştırarak kantinciye uzattı, üzerini aldı. Uzundu parmakları, ellerinin üzerinde belirgin damarlar vardı. O elleri uzatıp adamın tezgahta önüne sürdüğü tepsiyi aldı.

Kendimi ne kadar zorlasam da artık Fatih Abi değildi o. İstifasını verdiğinden beri aramızdaki abilik kurumu iflas bayrağını çekmişti.

Fatih.

Ne kadar garipti düşüncesi bile. Sanki asla söylememem gereken bir şeyi düşünüyordum. Yıllarca iki kelimeydi O benim için... Benim için peşinde abi takısı olmayan bir Fatih düşünülemezdi.

Kaşları çatık dikkatle beni izliyordu. "Ne oldu?"

Hemen gözlerimi kaçırıp ileri baktım. "Yok bir şey."

Sanki yüzümde yazıyordu ne düşündüğüm. "Var bir şey. Daha demin esip gürlüyordun. Durgunlaştın birden." Tepsiyi tek eline oturtup boşta kalan eliyle kolumu tuttu. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu ısrarla.

Kolumu çekip "Sana ne?!" diye tıslarken birkaç adım önünden yürümeye başladım.

Arkamdan adımlarını sıklaştırdı. "Böyle olgun tepkiler verdiğine göre kesin beni düşünüyordun!" Kendimi kasıp ısrarla yüzüne bakmıyor olsam da yüzünde kocaman bir gülümseme olduğunu duyabiliyordum sesinde.

"Dünya senin etrafında dönmüyor Fatih Abi!" dedim hınçla. Ama hıncımı asla alamıyordum. Bir şeyler değişmişti aramızda ve ben ne kadar çabalasam da o geceyi geri saramıyordum.

Haklıydı Fatih.

O gece söylediklerini duymamış gibi yapamıyordum; telaffuz ettiğim abi'ye kendim bile inanmıyordum artık. Ne yapacaktım ben?

Bana yetişip "Çünkü senin etrafında dönüyor..." dedi usulca.

Bir an en duyarsız, en ciddiyetsiz adamken, birkaç saniye sonra nasıl böyle şeyler söyleyebiliyordu? Nasıl konuşulduğunu hatırlamam biraz zaman aldı. "Neden böyle şeyler söylüyorsun?!" diye sordum nefessiz.

Karşıma geçip tam ağzını açıyordu ki omzunun üzerinden ağlamaktan helak olmuş bir Yasemin Abla gördüm. "Yasemin Abla?"

Fatih de arkasına baktı.

"Ah Nil..." Yasemin Abla'nın gözlerinden yaşlar akıyordu. "Babamı kaybettik!"

"Ne diyorsun abla? Nasıl oldu?" diye sordum. Daha sabah okula giderken görmüştüm Nuri Dede'yi. Sağlığı da gayet yerindeydi.

"Yapabileceğimiz bir şey var mı Yasemin Abla?" diye sordu Fatih. "Başınız sağ olsun..."

Yasemin Abla birden elektrik çarpmış gibi sıçradı. "Hayır Fatih, Allah korusun!" Kulağını çekip yumruk yaptığı elini kantindeki masalardan birine vurdu. "Gerçekten kaybettik. Bulamıyoruz..."

****

Yasemin Abla'lar tüm hastaneleri, karakolları tek tek aramışlardı. Bizim bulunduğumuz hastaneye de tarife uyan vefat etmiş başka birini teşhis etmek için gelmişlerdi. Allah rahmet eylesin.

Biz de Samet'i en iyi dileklerimizle hastanede bırakıp onlarla birlikte mahalleye geri döndük. Bizim sokakta tam bir curcuna vardı.

"Polis yirmi dört saat geçmeden aramaya başlıyor artık," dedi Nuri Dede'nin damadı Zeki Abi.

Yasemin Abla hala ağlıyordu. Hıçkırıklar arasından konuşabildi. "Biz de arıyoruz bir yandan. Tanıdığımız kim var kim yok herkesi aradık. Ama sanki yer yarıldı yerin içine girdi. Ulaşamadığımız birkaç kişi kaldı sadece... "

"Sabah erkenden çıkmış evden. O zamandır da haber alamıyoruz," diye ekledi Zeki Abi.

"Bir şey söylememiş mi?" diye sordu Yusuf Amca.

Zeki Abi kafasını iki yanına salladı. "Yok. Söylememiş."

"Öyle çıkıp gitmiş mi yani?"

"Öyle çıkıp gitmiş valla."

"Cep telefonundan aradınız mı?" diye kimsenin aklına gelmeyecek parlak bir soru sordu abim.

Münevver Nine'yi de bakkalın önüne oturtmuşlardı. Niyazi Abi sürekli kolonyayla bileklerini ovuyordu. "Kapalı evladım telefonu. Hep o kadın çıkıyor..."

"Zaten açık olmasının da bir faydasını görmedik bugüne kadar. Asla açmıyor o telefonu," dedi Yasemin Abla.

Abim sırıtır gibi oldu. "Böyle sık sık çıkıp gitmeleri var mıdır Nuri Dede'mizin?"

Hüseyin Amca kafasını iki yana salladı. "Tövbe estağfurullah."

"Yani sık sık çıkıyorsa endişelenmeyelim diye..." dedi abim sessizce.

Babamın yine iyimserliği üzerindeydi. "Yani iyi yanından bakmak lazım. Kara haber tez yayılır derler. Çok şükür ki kötü bir şey duymadık."

Münevver Nine yavaş yavaş başını bir aşağı bir yukarı salladı. "Çok şükür, çocuğum. Doğru diyorsun. Çok şükür..."

"Polis arıyor olsa da, beklemeyelim böyle," dedi Fatih. "Ben bir Namazgah, Teleferik tarafına bakayım. Oralarda gittiği bir kahve vardı. Şimdi adını hatırlayamadım ama bakarım tek tek."

Babam da onayladı onu. "Fatih haklı. Biz de Kürşat'la İhsaniye'ye gidelim madem. Belki tertibinin yanındadır." Yasemin Abla'ya baktı onaylaması için. "Ulaşamadık diyordunuz?"

"Telefonu bizde yok Saffet Abi, oğlunun berber dükkanı var İhsaniye'de, spor salonunun o tarafta. Dükkanın adı ya Halis ya Halit olacak... Torununun adı. Evleri de aynı binada."

"Tamam kızım, buluruz biz."

Cezmi Amca da otoparka doğru hareketlendi. "Kestel'e de biz bakalım Kaan'la. Tertibini değil de halaoğlunu özlediyse..." Nuri Dede'nin Kestel'deki ailesi tarım ve hayvancılıkla uğraşırdı. Pek çoğunu biz de tanırdık. "Arıyorum açan yok. Tarlada filanlar herhalde..."

Niyazi Abi de ayaklandı. "Münevver Teyze siz eve çıkın, helak oldunuz. Biz de bir etrafı tekrar dolaşalım bakalım. Çıkacak bir yerlerden, sen içini ferah tut."

Böylelikle bizimkiler Bursa'nın dört bir yanına dağıldı. Annem de beni eve çekiştirmeye başladı. "Kızım evlerinde yemekleri yoktur şimdi, bak saat kaç oldu. Gel biz de bir şeyler hazırlayıverelim."

****

Boşnak genetik mirasımıza açma börekten aşağısı yakışmayacağından annem kireçlendiğinden şüphelendiği kollarını bahane ederek bana börek açtırırken, kendisi de birkaç kap sulu yemek yaptı. Allah muhafaza, komşuya gidecek börek hazır yufkadan yapılırsa kıyamet kopabilirdi! Bir şeyler hazırlayıverelim dediğinde aklımda olan bu değildi. Ama börek şartmıştı, sabah da yerlerdi çünkü.

Birkaç saat sonra Münevver Nine'lere gittiğimizde saatler gece yarısına yaklaşıyordu ve ev de cenaze evinden halliceydi. Salonun bir köşesinde bir hoca Kuran okuyor, birkaç komşu da dövünüp ağlıyordu.

Annem hepsini yemek masasına toplayıp bir güzel doyurdu. Yemek istemeyeni üstün ısrar gücüyle bezdirip yine doyurmayı başardı.

Bana da çoğunlukla olduğu gibi bulaşıkçılık düştü. Mutfakta bulaşıklarla uğraşırken bu kez annem her nereden bulduysa tutup Fatih'i getirdi.

Merkeze en yakın semtlere o gittiğinden en erken de o dönmüştü tabii. "Haber yok maalesef. Haftalardır gitmemiş o tarafa."

Annem koca adamı omuzlarından tutup mutfaktaki masaya oturttu. "Gel oğlum, oradan oraya yoruldunuz gece gece. Kaç saattir direksiyon sallıyorsun. Otur karnını doyur. Kızım, Fatih'e yemek koy, börek de ver." Kalan salatayı ufak bir tabağa aktardı. "Al oğlum, salata da ye." Bir bardağa da ayran koydu. "Ayran da var..."

Önüne yemek tabaklarını bırakırken inceden bir gülümseme vardı yüzünde. Ya da sürekli benimle dalga geçer bir hali olduğundan bana öyle geliyordu artık. "Zahmet oldu."

Oldu biraz! Nereden bildin? "Afiyet olsun."

Yemeklere dokunmadan direk böreğe saldırdı aç. "Anneme sakın söyleme Necla Abla ama şu senin böreğinin üzerine bir börek yok!"

"Söylemem de onu Nil açtı, Fatih." Fatih bir durdu. Bakışları bir an bana kaydı. Annem devam etti. "Naz evlendikten sonra yediğin böreklerin çoğunu Nil açmıştır, benim kollar tutmuyor artık." İnleyerek karşısındaki sandalyeye oturdu. "Eskisi gibi açamıyorum börek. Gençken benim böreklerimi görecektin, tül gibi açardım!"

Annem kendini daha fazla övemeden "Neclaaa," diye içeriden seslendi Birsen Teyze.

"Geliyorum Birsen!" Yine çok büyük güçlüklerle ayağa kalktı anneciğim. "Sen ye oğlum, bak Nil hangisinden istiyorsan versin , hepsinden var daha. Kızım sen de bitir tabakları, bir çay koy."

Sabaha kadar oturacaktık herhalde. "Tamam."

Annemin gidişini birlikte izledik, Fatih annemin gittiğinden emin olduktan sonra börekten bir ısırık daha aldı. Koca bir dilimin yarısı uçmuştu. "Sen evde kalmazsın," dedi ağzı dolu.

Dişlerimi gıcırdatarak yüzüne baktım.

Buna karşılık o gülerek ağzına börek parçaları tıkıştırmaya devam etti. Yanakları patlayacaktı, az kalmıştı.

Umursamaz bir ifadeyle tezgahtaki tabaklarıma geri döndüm. "Kalmam tabii. Gelen giden malum..." Verdiğim hasarı kontrol etmek adına tekrar ama bu kez gülerek yüzüne baktım. "Hem de böreği yemeden. Düşün."

Kocaman bir yudum ayranından içti. Son bir börek parçası attı ağzına. Çiğnerken sakin sakin yüzüme baktı. Ölümcül bir yavaşlıkla sonunda lokmasını yuttu. "Beni kızdırmanın ne gibi sonuçları olacağını hala anlamadın sanırım..."

Böyle tehditlere artık karnım toktu. "Lastik filan patlatıyorsun," dedim; küçümser yüz ifadem çok da etkilenmediğimi gösteriyor olmalıydı.

Gözleri kısıldı. "Duruma göre adam da hırpalıyorum."

"Sence bir kızı etkilemenin yolu adam hırpalamaktan mı geçiyor?"

"Adamları hırpalayarak seni etkilemeye çalışmıyorum ki, peşindeki o geri zekalıları etkisiz hale getiriyorum! İyi de geliyor biliyor musun? İçim soğuyor biraz."

"MİLLETİN..." Sesim çok çıkmıştı. Koridora bir bakış attım. Sesimi alçalttım hemen. "Milletin kolunu kırınca sana aşık olacağımı mı sanıyorsun?!"

Yüzünde yine alaycı bir gülümseme şekillendi. "Olmaz mı öyle?"

"Olmaz!" dedi bağırabildiğim kadar.

"Nasıl olur peki?" Yine gözlerinin içi gülüyordu. Ben hayır dedikçe adam büsbütün coşuyordu.

"Söylediklerimi biraz ciddiye alır mısın?"

"Alıyorum," dedi büyük bir ciddiyetle.

"O zaman neden anlamak istemiyorsun? Sen hissettiklerini söyledin ben de hayır dedim. İki yetişkin gibi davranalım ve kapansın artık bu konu!"

"Hissettiklerimi daha söylemedim ki..." dedi bu kez durgun.

Çileden çıkarıyordu insanı! "Ben anladım anlayacağımı!"

"Ben anlatamadım ki ama..."

"Adam hırpalamaktan zaman bulamadıysan demek!"

Pıflayıp umursamaz bir ifade takındı. "Sanki bir araba adam dövdüm. Birincisi sonuna kadar hak etti ki onu neden öyle hırsla dövdüğümü o zaman daha bilmiyordum! Diğeri de kazayla oldu! Hem kıskançlıktan hoşlanmıyorum deyip gizliden gizliye hoşlanmaz mı kız milleti?"

"Bak işte orada beni çok yanlış tanımışsın!"

"Ne istiyorsun?"

"Ne demek ne istiyorum?"

"Ne yaparsam, nasıl davranırsam tamam diyeceksin?"

"Tamam demeyeceğim. Sadece benden uzak durmanı istiyorum!"

"Of Nil, çok inatsın!" dedi salataya bir çatal sallarken.

"İnat mıyım? İnat olduğum için mi hayır diyorum sence? Hür irademle seni reddedemeyecek miyim ben?"

"Reddedersin tabii." Çatalı bir kenara bıraktı. Gözlerimin içine baktı oturduğu yerden bir süre. "Ama şu an yüzünün halini görmeni isterdim. Kulaklarına kadar kıpkırmızısın. Gözbebeklerin kocaman. Ve beni bir kaşık suda boğacakmışa hiç benzemiyorsun! Sessiz bir nefes verdi. "Öyle tatlısın ki..." diye fısıldadı.

Kalbim ağzımdan çıkacaktı, ya da kulaklarımdan. "Yeter artık!" Masaya yaklaşıp eğildim. Sesimi alçalttım. "Esas sen ne istiyorsun benden?! Böyle konuşamazsın benimle!"

Gözlerimin içine bakmayı sürdürdü. Sessiz bir nefes daha verdi. "Kızdırma beni. Başka erkeklerden bahsedip delirtme beni." Şeytani bir gülümseme yayıldı yüzüne. "Şimdilik," diye de ekledi. "Sonra başka isteklerim de olacak."

Şimdilikmiş! Sonra başka istekleri de olacakmış! Yüzsüzlüğü karşısında nutkum tutuluyordu. "Esas sen kızdırma beni!"

"Kızdırdım diyelim." Tek kaşı havaya kaldırdı. "Ne yaparsın mesela?"

Kimseye söyleyemiyordum! Şikayet edemiyordum! Kendime olan saygımdan ötürü lastik de patlatmayacağıma göre?! "Artık boğarım bence!"

Yüzüme baktı, baktı. Birden katıla katıla gülmeye başlamasaydı iyiydi. "Demek boğarsın!" Sonra biraz daha gülmeler, katılmalar. "Çok ciddi bir tehdit. Ne yapacağım şimdi ben? Vazgeçeyim bu işten en iyisi mi!"

"Dalga geçmesene!" diyip elimdeki kurulama bezini suratına fırlattım.

Yakalamak için bir çaba göstermedi, hala gülüyordu iki büklüm.

"Oh oh Allah neşenizi arttırsın," dedi Leyla. "Neden vazgeçiyorsun Fatih?"

İkimiz de kafamızı kaldırıp mutfak kapısının önünde kollarını göğsünde kavuşturmuş bize bakan ufak tefek kıza baktık. Ama sen gece gece nereden çıktın cancağazım?

Fatih bakışlarını bana çevirdi. "Bir şeyden vazgeçtiğim yok." Boğazını temizledi, biraz ciddiyetini takınması gerektiği kafasına dank etti. "Ben gideyim biraz da içeride oturayım."

Git otur tabii. Beni de köpekbalığı kılıklı Leyla'yla baş başa bırak.

Fatih mutfağı hızlıca terk ederken Leyla arkasından uzun uzun izledi. "Maşallah." Bakışları yüzümü bulabildiğinde dudaklarını büktü. "Ne kadar da iyi aranız. Abi-kardeş gibi."

Yaa. Aynen. Abi-kardeş gibi. "Her zaman iyiydi. Yeni bir şey değil," derken masanın üzerindeki tabakları da toplamaya başladım.

"Neden vazgeçmeyecekmiş?"

"Abimle ikisi beni Bursasporlu yapmaya çalışıyor." Canım Bursaspor; nasıl da hızır gibi yetişiyordu dar zamanlarda!

Leyla'nın ilgisini bu konu elbette ki çekmeyecekti. "Anlaşılan aranızdan su sızmıyor." Bana yaklaşıp sesini alçalttı. "Sen bilirsin. Nasılmış kızla arası?"

Fatih'e de, olmayan kız arkadaşına da, sana da Leyla! Sonra düşündüm. Krizi fırsata neden çevirmiyordum ki ben? Aklıma gelen parlak fikirler gözlerim ışıldamış olmalıydı. Boğmaktan beter edeceğim seni Fatih! "Çok iyiymiş. Evlenirler yakında!" diye patladım Leyla'nın yüzüne karşı.

"Ne diyorsun??"

Ne dediğimi ben de bilmiyorum Leylacığım. "Fatih Abi kıza her an evlenme teklif edebilir bence!"

"Ay sen bir şey biliyorsun!"

Vallahi Leylacığım son on dakikadır adımı bile hatırlamıyorum. "Benden duymuş olma ama yeni bir yüzük yapıyor galiba!"

"Nereden bildin??"

"Kuyumcuda çizimlerini gördüm!"

"Ay kıza mı yapıyor ki???"

"Neden olmasın? Fatih Abi durduk yere yapmaz yüzük filan."

"Belki sipariştir?"

"Belki de değildir?"

Üzerime abimi salarsın, milletin lastiğini patlatırsın... Al ben de Leyla'yı saldım üzerine. Uğraş dur şimdi!

****

Ben salondaki boş çay bardaklarını toplarken, Nuri Dedecik salonun ortasında elinde anahtarı kalıvermişti.

Ağlayanların Nuri Dede'yi fark etmesi biraz zaman aldı. Çoğu konuşana kadar da fark etmedi.

Nuri Dede şaşkın bir Kuran okuyan hocaya, bir ahlayan oflayan mahalleliye baktı. "Ev bu saatte neden bu kadar kalabalık? Biri mi öldü?" Etrafına baktı telaşla. "Münevver nerede?!"

Münevver Nine ayağa fırladı. "Neredesin sen Nuri?! Aklımız çıktı!"

Nuri Dede'nin hiçbir şeyden haberi yoktu. "Neden çıkıyor ki aklınız?" diye sordu saf saf.

Yasemin Abla da azara katılmaya çalıştı. "Baba neredesin sen? Polise haber verdik, millet seferber oldu seni arıyor!"

Nuri Dede büsbütün şaşırdı. "Ben söyledim kızım annene. Gece geç geleceğim, aşağı mahallede okuma var dedim. Hatun bir şey söylesene?"

"Anne?"

O an Münevver Nine aydınlandı, eli ağzına gitti. "Ben unutmuşum kızım."

"Eh be anne, eh be baba Bursa'yı ayağa kaldırdık sizin yüzünüzden!"

Annem, anneannemin tabiriyle toprak tencere gibi fıkırdarken elini salladı bana. "Kızım arayın şunları da eve gelsinler. Kayıp bulundu!"

****

Münevver Nine'lerden çıktığımızda sabah olmak üzereydi artık.

"Neyse Nuri Amca'yı da bulduk rahat rahat uyuruz artık!" dedi Birsen Teyze.

Nasıl bulunmaksa o?! Adamcık kendi ayaklarıyla kendi salonuna kadar gelmişti.

Feray Abla da benim gibi düşündüğünden "Adamcık hiç kaybolmamış ki!" diyerek kıkırdadı.

Birsen Teyze'lerin apartmanının önünde durduk. "Hadi Necla Allah rahatlık versin. Bununla geçmiş olsun."

"Cümlemize Birsen. Yatıp uyuyalım artık, ayaklarımız şişti valla." Bana yine bir el salladı. Yeni komut geleceğinden kendimi hazırladım. "Nil, Fatih'e kalan börekleri indiriver, sabah yer."

Ya ne böreği anne artık! Sabah olmuş zaten! Hala börek diyor kadın! Vur deyince öldürmeden bırakmıyordu. "Abimin börekten haberi var yalnız." Açım temalı bir mesaj atmıştı az önce. "Yiyemezse arıza çıkarır."

"Her tarafı arıza olsa ne çıkar onun? Bir gün de börek yemesin paşa. Çok sevdi Fatih, yesin çocukcağız." Yazık. Münevver Nine'ye getirdiklerimizin yarısını tek başına yemişti, kalanları da yemesi şarttı. "Sen bekle burada Fatih, Nil hemen getirir şimdi."

"Aman boşver Necla." Birsen Teyze oğluna ayıplar bir bakış attı. "Oğlum sen de börek diye ölüyor muydun?" Sonra ufak bir kıskançlık sezdim. "Sen Necla'nın böreğini çok seversin ya..."

"Benden geçti Birsen, Nil yaptı bu sefer. Kollarımda kireçlenme mi var anlamadım. Gitmiyor elim artık. Bir doktora görünmek lazım."

Annem doktor, hastane, yaşlılık üçgeninde geçen bitmez muhabbetine girmeden hemen atladım. "Ben getireyim o zaman."

"Eh iyi ya, Nil getirsin madem," dedi Birsen Teyze de.

****

Aşağı geri indiğimde gördüm ki Birsen Teyze'yle Feray Abla beklememişti beni.

Börek kabını uzattım Fatih'e.

Fatih börek kabıyla beraber elimi de kavradı. "Teşekkür ederim."

Elimi kurtarmaya çalıştım ama bırakmadı. "Bırakırsan?"

"Sakin sakin konuşsak... Yarın okuldan alsam seni. Olmaz mı?"

Ya nasıl işleyen bir kafası vardı? Ciddi ciddi 'tamam yarın beni okuldan al o zaman' dememi mi bekliyordu??? Daha bu akşam onun yüzünden Samet'in kolu kırılmıştı. Daha yeni beni abime gammazlamıştı. Daha önce söylediği bir araba lafı saymıyorum bile! Bu kez elimi çekince bıraktı. "Olmaz efendim! Tüm o yaptıklarından sonra kuzu kuzu seninle buluşacak mıyım bir de?"

"Ya ne yapacaksın peki?"

Yaptım bile Fatih Efendi! "Her yaptığının bir bedeli olacak elbette." İntikam! Ni-ho-ha-ha-ha!

Dikkatle yüzümü inceledi. Bir ipucu arar gibiydi. "Bir şey yapmışsın sen?" diye sordu tedirgince. "Ne yaptın?"

Oooh çok da güzel yaptım! "Yakında öğrenirsin," dedim. "Hadi Allah rahatlık versin!"

****

"Aaa bak bak bak, nasıl mengene gibi yapıştı kızın eline bizimki!"

"Söyledim değil mi ben sana anne!"

Birsen Hanım avcunun içiyle dizine bir şaplak attı. "Hay Allah, n'aparız? Gördün mü yaptığını oğlanın? Rezil edecek bizi bütün mahalleye."

Feray perdenin aralığından yüzünü iyice pencereye yaklaştırdı. "Bi dur anne. Neden rezil oluyormuşuz?"

Birsen Hanım dizlerini dövmeye devam etti. "Ama böyle mi yapılır? Her şeyin bir usulü var! Ne ayıp. Tüh tüh tüh!"

"Elini tutmadan mı evlenecekti anne? Geçti sizin zamanlarınız."

Birsen Hanım ters ters kızına baktı. "Sana da bir genişlik geldi, hayrolsun inşallah! Hiç düşünmüyorsun kız bakalım istiyor mu?"

"İster, neden istemesin benim boylu boslu yakışıklı kardeşimi?"

"Bi boylu boslu yakışıklı seninkiydi çünkü!" Birsen Hanım, Feray sanki önlerinde canlanan sahnenin her saniyesini gözünü kırpmadan izlemiyormuş gibi yumruk yaptığı elinin tersiyle kızını dürttü. "Bak gördün mü? Çekti kız elini. İstemiyor bizimkini besbelli."

"Kızı sinirlendirmiş ne yaptıysa artık sıpa?" diye söylendi Feray. Nil'in yüz ifadesini görmeye çalışıyordu ama sokak çok karanlıktı. "Buradan istemediğini çıkaramayız ama."

"İyice çöpçatan kesildin başımıza! Allah vere de Kürşat'a filan şikayet etmese! Vallahi bozulur araları! Allahım sen yardım et bize!"

"Bize geldiklerinde eminim haberi yoktu Nil'in. Dayanamayıp kıza söylemiş baksana. Kürşat'ın öğrenmesini filan çoktan almış göze. İş ciddi anne..."

"Geliyor! Ört perdeyi ört! Şimdi görecek bizi!"

Haberler dalga dalga yayılıyor efendimm shshsjj

Instagram: @sezen.aksin

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

1.6M 52.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
1.5M 56.2K 55
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1M 14.4K 36
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
YUVA Oleh _twclr

Fiksi Remaja

618K 31.1K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...