Zindan

By PearlHarbor35

6.2M 182K 56.2K

Karşımdaki adamın bakışları ruhsuzdu. Taş kalpli ve duygusuzdu. Hareketleri sert ve umursamazdı. Tolgay Par... More

Bölüm-1
Bölüm-2
Bölüm-3
Bölüm- 4
Bölüm-5
Bölüm-6
Bölüm-7
Bölüm-8
Bölüm-9
Bölüm-10
Bölüm-11
Bölüm-12
Bölüm-13
Bölüm-14
Bölüm-15
Bölüm-16
Bölüm-17
Bölüm-18
Bölüm-19
Bölüm-20
Karakter Değişimi
Bölüm-21
Bölüm-22
Bölüm-23
Bölüm-24
Bölüm-25
Bölüm-26
Bölüm-27
Bölüm-28
Bölüm-29
Bölüm-30
Bölüm-31
Bölüm-32
Bölüm-33
Bölüm-34
Bölüm-35
Bölüm-36
Bölüm-37
Bölüm-39
Tanışma
Bölüm-40
Bölüm-41
Bölüm-42
Bölüm-43
Bölüm-44
Bölüm-45
Bölüm-46
Bölüm-47
Bölüm-48
Bölüm-49
Bölüm-50
Soluksuz Tutku
Bölüm-51
Bölüm-52
Bölüm-53
Bölüm-54
Bölüm-55
Bölüm-56
Bölüm-57
Final/1
Final/2
Teşekkürler

Bölüm-38

72.4K 2.2K 588
By PearlHarbor35

Aklıma dahi gelmeyecek olayları yaşıyordum. Birisi anlatsa müsait yerimle gülerdim ama insan başına gelmeyince anlamıyordu. Ya da anlamak istemiyordu.

Tolgay'ın sorusu kalbimi yakıyordu. Ufak bir sorunun anlamı bu kadar büyük olabilir miydi? Peki ona karşılık vermem? Onu cesaretlendirmiş miydi?

Saçmalıktı! Ona umut vermemiştim. Bir öpüşmemizden bunu çıkarıyor olamazdı. Tolgay akıllı birisiydi. Düşünmeden adım atacak birisi değildi. Bu sorusu bana karşı olan bir oyunun başlangıcı bile olabilirdi. İyi düşünmeliydim. Açık vermek istemezdim. Planlarım kısmen iyi gidiyordu. Bir çuval inciri berbat etmeyecektim. En iyisi ortaya oynamaktı. Böylelikle yara almadan kurtulabilirdim.

Tolgay'dan yavaşça uzaklaştım. Elleri belimdeki hükmünü sonlandırırken kaşları çatılmıştı. Ani değişimim bilakis onu rahatsız etmişti.

İfademi düzelttim ve titreyen vücudumu zorlukla toparladım. Salak kafam! Ne diye Tolgay'a karşılık veriyorsam? Bir anlık duygularımın eseri olmuştum ve düşünmeden hareket etmiştim. İşin tuhaf yanı yaptığımdan zerre pişmanlık duymuyor olmamdı. Elimden gelse bu yaptığım ile gurur bile duyardım.

Off! Delirmek üzereydim.

"Ne demeye çalışıyorsun Tolgay?"

Zaman kazanıyordum. Bal gibi dediğini anlamıştım. Şuan düpedüz salağa yatıyordum. Bu numaralarımın Tolgay'ın üzerinde etkili olabileceğine karşın şüphem yok değildi. Ama bende iyi bir oyuncuydum ve gerektiği zaman kusursuz bir iş çıkarabilirdim.

"Sorduğum soru gayet açık ve net. Cevabını bekliyorum güzelim."

Dişlerimle dudaklarıma işkence etmeyi bıraktım ve Tolgay'ın hiç ummadığı bir şekilde yerimden kalktım. Ellerimi nereye koyacağımı bilememiştim. Aceleci bir tavırla kalçama bulaşan tozları silktim.

"Ben kararsızım. Düşünmeme izin ver lütfen."

Tolgay karışmış bir şekilde yüzüme bakıyordu. Onunda dengesi şaşmıştı. Belki de böyle bir soru sorduğu için pişmandı. Kim bilebilirdi ki?

Cevap vermesini beklemeden arkamı döndüm ve hızlı adımlarla evimin yolunu tuttum. Yüzümde ifade edemediğim bir sırıtma vardı. Bu sırıtmam Tolgay'a karşı kazanılmış nadir zaferlerimden birisiydi. Açıkçası bu daha başlangıçtı.

Prensesten bir cadı yaratmışlardı ve bu onların sonu olacaktı. Belki şimdi değildi ama pek yakında olacağına dair olan güvencim tamdı.

***

Sıkkınlıkla elimdeki kokteyli yudumladım. İçerisi sıkıcı ve olağanüstü kalabalıktı. Karışan ter, parfüm, sigara ve alkol kokusunu saymıyordum bile.

Bizim sınıftaki Begüm'ün ailesi şehir dışına çıkmışlardı. Oda fırsattan istifade lüks evlerinde büyük bir parti vermişti. Neredeyse bütün okul buradaydı. Ev çok büyük olsa da kalabalık nüfus, ortamı sıkıcı bir hale getirmişti. Kalabalık yerleri pek sevmezdim.

Benim felsefem az insan çok huzurdu. Bu felsefemi son yıllarda iyice hayata geçirmiştim ve sonucu inanılmaz derecede beni memnun etmişti. Ne de olsa fikir benden çıkmıştı. Mükemmel olmaması için bir sebep yoktu.

Instagram da boş boş gezerken parmaklarım istemsizce arama motorunu bulmuştu. Parmaklarım aşinası olduğu klavyenin üzerinde hızla hareket ederken kendimi Çağrı'nın profilinde buluverdim. Ağzımdan ufak çaplı bir şaşkınlık nidası dökülüverdi.

Bizim Çağrı neymiş be!

Takipçi sayısı 25kya yakınken 150'den fazla gönderisi vardı. Her fotoğraf birbirinden kusursuz ve güzeldi. Fotoğrafların altına yorum atan insanların müstehcen cümleleri suratımın buruşmasına sebep olmuştu. Çağrı hiçbirine cevap vermemişti.

Son gönderisine tıkladım ve ekranda büyümesini zevkle izledim. Çağrı kahvaltı masasında üstsüz bir şekilde yemek yiyordu. Yüzünde o muhteşem gülümsemesi varken oldukça mutlu bir hali vardı. Yorumlara tıkladım. En üstteki yorum midemin kasılmasına neden olmuştu.

Kim hazırladı sonuçta? Selen'in yorumu aynen böyleydi. Demek ki Selen ile benden daha çok yakındı. Bu durum nedensizce üzülmeme sebep olmuştu. Gönderisinden çıktım ve takip ettiği 20 kişiyi incelemeye başladım. En başta benim ismim çıkmıştı. Bade Sayılkan. Çağrı'nın beni takip ettiğinden haberim yoktu. Zira ben onu takip etmiyordum.

Son olanlardan sonra beni takip etmesi bile sinirlerimi bozuyordu. Hızla Çağrı'yı takipçilerimin arasından çıkardım. Yanımdan gelen soruyla az kalsın telefonu elimden düşüyordum.

"Sen ne yapıyorsun öyle?"

Gizem'in sorusu beklemediğim bir anda gelmişti. Yoksa bu kadar heyecanlanmazdım. Çok şükür ki suç üstünde yakalanmamıştım. Yoksa Gizem'in ağzına sakız olurdum.

Henüz yeni ruj sürdüğüm dudaklarımı yalamamaya özen gösterdim. Bazen dalıp bunu yapıyordum ve ne yazık ki sonuç berbat ötesi olabiliyordu.

"Hiçbir şey." dedim ve omuzlarımı silktim. Elimden geldiği kadar umursamaz gözüküyordum. Umursamaz gözükmez benim kalkanım sayılırdı. Zira Gizem ve annem üzerinde inanılmaz sonuçlar veriyordu.

"Kızgın gibiydin kanka. Bende bunun sebebini merak ettim."

Telefonun ekranını kapatırken yanımda getirdiğim ufak çantanın içerisine attım. Saçlarım yüzüme düşerken özenle kulağımın arkasına sıkıştırdım. Daha bir saat önce düzleştirmiştim saçlarımı. Gece sonuna kadar bozulmasını istemezdim.

"Sıradan şeyler, bakma sen bana."

Gizem'de üstelemedi ve elindeki kolayı yudumlamaya devam etti. Gizem alkol hiç kullanmazdı. Kullansa da bu benim zorumla olurdu. Annelerin o arkadaşınla görüşmeyeceksin dediği sayılı insanlardanım benim.

Amacım Gizem'i kötü yola sokmak değildi. Sadece hayatta her şeyin tadına varmasını istiyordum. Sonuç olarak biz gelip geçiciydik. Bugünün telafisi yoktu. Hayatımızı yaşamaya bakmalıydık. Ama gel gör ki bunu Gizem'e anlatmak mümkün değildi.

Şuan bile üstündeki elbiseyi yakarmalarım sonucunda giymişti. Elbise siyahtı ve etek kısmında ufak parıltıları vardı. Bu onu harika ötesi göstermişti. Benim ufak dokunuşlarım ile az bir makyaj yapmıştım. Topuklu ayakkabı giymek istemese de zor bela o konuda da ikna etmiştim.

Fark ettim de üstündeki eşyaların çoğu benimdi. Gizem'in bu tarz eşyası pek yoktu. O her zaman sade ve klişe giyinirdi. Onu ne kadar uyarsam da bu konuda sıkılmıştım ve bir yerden sonra ikaz etmeyi bırakmıştım. Nasıl olsa o öyle mutluydu.

Elindeki büyük ve şatafatlı bardağı masanın üstüne bıraktı ve somurtarak benden tarafa döndü. Bakalım yine hangi konuda dert yanacaktı.

"Sıkıldım ben. Beni niye çağırdın ki buraya?"

Gözlerimi devirdim ve katlanan eteğimi düzelttim. Bugün uzun bir elbise giymiştim. Sadece hafif bir göğüs dekoltesi vardı. Elbise bol ve rahattı. Bütün gün üstümde dursa şikayet etmezdim. Rengi ise koyu kırmızıydı. Dudağıma sürdüğüm ruj ile bir hayli de uyumluydu.

"Evde oturup ne yapacaksın? Ne güzel partiye geldin. Ortamın tadını çıkar."

"Çok eğlenceli sorma." dedi ve somurtarak elindeki telefona gömüldü. Allah bilir yine hangi kitabı okuyordu. Kız kitap hastasıydı. Bu konuda elbette ki onu yadırgamıyordum ama her şeyin bir sınırı vardı. Hayal alemine de çok dalmak iyi değildi. Ama bunu birde Gizem'e anlatmak vardı.

Eğilerek masanın üzerinden bir bira aldım ve kapağını açtım. Ufak bardaklara doldurdum ve bir tanesini Gizem'e uzattım.

"İstemiyorum ben ya!"

"Kızım oyun bozanlık yapmasana. Alt tarafı bir bardak, ne olacak ki?"

Gizem elindeki telefonu bıraktı ve somurtarak bardağı aldı. Bu duruma ufak bir kahkaha attım. Bu hali oldukça komikti.

Hızla bardağı kafasına dikti. Bardağı masaya sertçe bırakırken çığlık atarcasına konuşuyordu. "Allah seni kahretmesin Bade. Boğazım yandı ya!"

Kıkırdadım ve bende bardağı kafama diktim. Boğazım bu tanıdık hisle tutuşurken yerimde durmakta zorlanıyordum. Hareketli müzik evin içinde iyice yükselirken insanlar kendilerinden geçmiş gibiydiler. Salonun ortası dans eden insanlarla dolup taşmıştı. Yerimden kalktım.

"Hadi Gizem ,dans edelim."

Gizem olmaz dercesine başını iki yana salladı. Onla uğraşamayacaktım. Ben buraya eğlenmeye gelmiştim. Hızlı adımlarla insanların arasına karıştım ve delicesine dans etmeye başladım.

Kollarımı havaya kaldırdım. Bunla eş zamanlı olarak cüretkarca kalçamı sallıyordum. Bir saattir alkol alıyordum. Bunun verdiği destek ile istediğim gibi dans ediyordum.

Ne kadar dans ettim bilmiyorum ama birisi tarafından pisten alınmam ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Beni teras gibi yere çıkarırken kendimde değil gibiydim. Zorlukla kendimi toparladım ve yeşil gözlere odaklandım.

Çağrı üzgün gözlerle yüzüme bakıyordu. Üstüne giydiği yeşil gömlek güzel gözlerini ön plana çıkarmıştı. Altına ise koyu mavi bir kot pantolonu giymişti. Pantolon biçimli bacaklarını sıkı sıkıya sarmıştı. Tek kelimeyle mükemmeldi.

"Konuşabilir miyiz?"

Aniden Selen aklıma geldi. Beni Çağrı'ya karşı doldurmuştu. Ne yazık ki Çağrı'da buna inanmış ve bana sorma gereksiniminde bulunmamıştı. Peki ben böyle bir insanı niye dinleyecektim?

Onu umursamadan arkamı döndüm ama Çağrı anında bana engel olmuştu. Hızla kendinden tarafa doğru çevirdi. Neyse ki ayakta durabilecek haldeydim.

"Lütfen konuşalım. Fazla zamanını almayacağım."

Derin bir nefes aldım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. En azından konuşmasına izin verebilirdim. O beni dinlemese de ben bu imkanı ona verecektim.

"Seni dinliyorum."

Eliyle biçimli yüzünü sıvazladı. Konuşmaya nereden gireceği konusunda tereddütleri olmalıydı. Neyse ki konuşmaya başladı.

"Özür dilerim Bade. Seni dinlemeden Selen'e inanmamalıydım. Ama Allah kahretsin ki inandım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Her şeyi yap ama lütfen bana sırtını dönme. Ben sensiz yapamam. Bunu sende biliyorsun."

Ses tonu titrek ve güçsüzdü. Bu durum içimi paramparça etmişti. Ama bana yaptıkları ne olacaktı? Bütün okulun önünde beni küçük düşürmüştü. Rezil olmuştum! Kim bilir arkamdan neler konuşmuşlardı. Ben bunları affedip Çağrı ile hiçbir şey olmamış gibi nasıl konuşurdum?

"Benle konuşmak istemeyen sendin Çağrı. Unuttun mu? Aynen şöyle söylemiştin : Git buradan Bade. Artık seni görmek istemiyorum. Söylesene bana? Bu kadar kısa zamanda fikrini değiştiren ne oldu?"

Çağrı'nın suratı iyice düşerken ayakta zor durur gibi bir hali vardı. Anında bakışlarımı yüzünden aldım ve yere indirdim. Gardımın düşmesini istemiyordum. Lanet olsun ki bu konularda fazla yufka yürekliydim.

"Aptallık ettim. Ne desen haklısın. Diyecek kelime bulamıyorum ama benle konuşmalısın. Sen yokken hayati fonksiyonlarım durdu. Sen benim güneşimdin. Peki söylesene? Güneşim olmadan önümü nasıl görebilirim?"

Dudaklarımı ısırdım. Şuan resmen kendimle savaşıyordum. Bir yanım onu affetmem için yalvarırken diğer yanım bana yaptıklarını yüzüme vuruyordu. Ne diyecektim ki şimdi ben?

"Yapamam Çağrı. Unutmamı bekleme benden. Bu saatten sonra olmaz."

"Allah benim belamı versin! Sana bunu nasıl yaptım? Dilim kopsaydı da sana o kelimeleri söylemeseydim."

Çağrı kuvvetlice bağırıyordu. Kendinden geçmişti. Gözlerim hızla dolarken zorlukla başımı kaldırdım. Oda benden farksızdı. Yıkılmış bir vaziyette idi.

"Öyle söyleme Çağrı. Olan oldu artık. Dünyanın sonu değil ya."

Çağrı başını iki yana salladı. Gözleri dolmuştu. Bu durum iyice beni altüst etti ve ağlamaya başladım. Bu halde olması canımı yakıyordu. Ama aptal gururum onu affetmeme engel oluyordu.

Elimi tuttu ve kaldırarak kalbinin üstüne bıraktı. Elim sert göğsünde iken kalbi inanılmaz derecede hızlı atıyordu. Vücudumu titreme dalgası aldı. Bulunduğum ortam sanki üstüme geliyordu.

Çağrı'nın ise gözünden birkaç damla yaş intihar etti. Buna ilaveten yıkılmış bir şekilde kelimelerini sarf etti.

"Sana aşığım Bade." dedi ve büyük eli elimin üstünü kapladı. Avucunun içi sıcacık ve yumuşacıktı. Daha sonra sözlerine devam etti.

"Bu kalp attığı sürece sana ait olacak. Herkesin bir hayali vardır. Benim hayalim ise sensin." 

***

İyi akşamlar millet!

İki gün önceden yeni bölümü paylaştım. Valla beni oldukça şaşırttınız. Yorumlarınız ve voteleriniz beni oldukça mutlu etti. Hatta kimi yorumları açıp defalarca okudum. 

Bu kitabı yazmayı seviyorum. Ve sizlerinde kitaba sahip çıkmanız beni bir hayli mutlu ediyor. Herkese teker teker teşekkür ediyorum :) 

O zaman o kutsal soruyu soralım, Sizce Tolgay mı yoksa Çağrı mı? Bu satıra yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen herkes düşüncesini belirtsin. 

Yeni bölüm en kısa zamanda gelecek. Sağlıcakla kalın...

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 95 17
Hayatındaki tüm bilinmezlere rağmen umut içinde yaşarken, geçmişte gizlenen sırlar ortaya dökülmeye başladıkça hayatındaki renkler değişti. Ama bilm...
464K 15.9K 34
"Sen.." Kırılgan bir çiçeği tutarcasına, sol eli belimi kavradı. "Bu ten..." Belimde olan koca eli yavaşca sırtıma oradan ise omuzuma doğru yol aldı...
2M 76.7K 58
|Yetişkin İçeriklidir.| Genç adamın gözleri önce kızıl saçlarda daha sonra süt beyazı olan tende gezdi. Tanrı biliyordu ya genç kadınla bedenlerini...
1.4K 149 8
Bö ?? Sinirle "Hey, o benim avımdı."diye hafif sesimi yükselttiğimde kısa bir süre ses gelmedi. Öfkeyle beton duvara yaklaştığımda "Avcı olan bendim...