Zindan

By PearlHarbor35

6.2M 182K 56.2K

Karşımdaki adamın bakışları ruhsuzdu. Taş kalpli ve duygusuzdu. Hareketleri sert ve umursamazdı. Tolgay Par... More

Bölüm-1
Bölüm-2
Bölüm-3
Bölüm- 4
Bölüm-5
Bölüm-6
Bölüm-7
Bölüm-8
Bölüm-9
Bölüm-10
Bölüm-11
Bölüm-12
Bölüm-13
Bölüm-14
Bölüm-15
Bölüm-16
Bölüm-17
Bölüm-18
Bölüm-19
Bölüm-20
Karakter Değişimi
Bölüm-21
Bölüm-22
Bölüm-23
Bölüm-24
Bölüm-25
Bölüm-26
Bölüm-27
Bölüm-28
Bölüm-29
Bölüm-30
Bölüm-31
Bölüm-32
Bölüm-33
Bölüm-34
Bölüm-35
Bölüm-36
Bölüm-38
Bölüm-39
Tanışma
Bölüm-40
Bölüm-41
Bölüm-42
Bölüm-43
Bölüm-44
Bölüm-45
Bölüm-46
Bölüm-47
Bölüm-48
Bölüm-49
Bölüm-50
Soluksuz Tutku
Bölüm-51
Bölüm-52
Bölüm-53
Bölüm-54
Bölüm-55
Bölüm-56
Bölüm-57
Final/1
Final/2
Teşekkürler

Bölüm-37

68.2K 2.3K 549
By PearlHarbor35


Nefesim havada asılı kalmıştı. Ruhum ise kenara çekilmiş korkulu gözlerle bana bakıyordu. Hareket imkanım yoktu. Zira Tolgay'ın elleri buna izin vermiyordu.

Titrek bir nefesi ciğerlerime sundum. Korkuyordum. Hem de hiç olmadığı kadar. Annem karşımda durmuş şok olmuş gözlerle bize bakıyordu. Ona da hak veriyordum. Bulunduğumuz pozisyon buna oldukça imkan veriyordu.

Tolgay'ın üzerine boylu boyunca uzanıyordum. Ufak ellerim onun büyük ve kaslı göğüslerinde duruyordu. Yüzlerimiz ise bir hayli yakındı. Tolgay'ın elleri bellimi sıkı sıkıya sarmıştı. Sanki bırakmak istemiyordu.

Şoku nihayet atlattım ve Tolgay'ın üzerinden hızla kalktım. Ellerimi nereye koyacağımı bilemezken kendimde değildim açıkçası. Basılmıştık! Bunun açıklaması nasıl olabilirdi?

"Hemen bu durumu açıklayın bana!"

Annemin sesi odayı adeta yararken korkuyla yerimde büzüldüm. Ne anlatırsam anlatayım annem bu saatten sonra inanmazdı. O kararını kafasında çoktan vermişti. Bunu değiştirmek zordu. Belki de imkansız.

"Sakin ol Sevil abla." Tolgay'ın yatıştırıcı sesi araya girdi. Oda ortamı yumuşatmak istiyordu. Ne yazık ki kurda kuzuyu teslim ediyordum. Tolgay değil bana yardım etmek tam tersine beni aşağı çekmek için elinden geleni yapardı.

"Oğlum siz ne yapıyorsunuz? Yoksa siz sevgili misiniz?"

Ortamı düşen soğuk soruyla dudaklarımı ısırdım. Bu soru beni idam masasına götürebilirdi. Cellat olup kafamı bile uçurabilirdi. Kısacı sonumu getirebilirdi.

Yerimde kıvranırken göz ucuyla Tolgay'a bakıyordum. Ağzından çıkacak bir söz benim sonum u getirirdi ve ben bunu kesinlikle istemiyordum. İşin tuhaf yanı kendimi savunacak güçte değildim. Ağzımı açıp gerekli cümleleri kurmaktan yoksundum. Bunun nedeni karşımdaki insanın annem oluşuydu.

Tolgay yavaşça ayağa kalktı. Böylelikle endamlı vücudu görüş alanına çıkmıştı. Kemikli parmaklarını saçlarından geçirdikten sonra yavaşça dudaklarını yaladı. Sanki düşüncelerini toparlamaya çalışıyor gibiydi.

Nihayet durumu anlatmaya başladı ama bu beni şoka uğratmıştı.

"Sevil abla kendine gelir misin lütfen! Biz Bade ile abi-kardeş gibiyiz. Bade mutfağa gitmek isterken ayağı takıldı. Yere düşmeden onu yakaladım ama bu seferde dengemi sağlayamadım. Bunun sonucunda beraber koltuğun üzerine düştük. Farkındaysan cep telefonum bile yerde. Sence bu normal mi?"

Ağzım beş karış açıldı. Abi-kardeş derken? Şaka mı yapıyordu bu? İnsan kardeşini bu şekilde öpebilir miydi? Amacı neydi bunun?

Annem yerdeki telefona baktıktan sonra kafasını kaşıdı. Tolgay'ın anlattıkları aklına yatmıştı. Gerçi olayın içinde bulunmasam ben bile Tolgay'ın anlattığına inanırdım. O kadar iyi bir performans sergilemişti ki ünlü aktörleri aratmamıştı doğrusu.

"Kusura bakmayın çocuklar, kötü bir gün geçiriyorum."

Ne! Annemin inanmasına mı şaşırayım yoksa Tolgay'ın böyle bir fırsatı elinin tersiyle tepmesine mi? Tolgay'ın direk sevgiliyiz demesi lazımdı. Yoksa ben mi yanılıyordum? Kafam allak bullak olmuştu. Ne düşüneceğime karar veremiyordum.

"Önemli değil Sevil abla. İyi misin?"

Annem başını salladı ve yavaşça koltuğun üzerine oturdu. Biraz bitkin gibi duruyordu ama aklımı kurcalayan soruyu sormazsam da içim rahat etmeyecekti.

"Sen eve nasıl girdin?"

Ses tonum şüpheciydi. Şüphe duymakta da haklıydım. Sonuçta kendi evimize girmiyorduk. Rahatça burada bulunması tuhaftı.

Elindeki poşeti göstererek konuşmaya başladı. "Evde tatlı yapmıştım. Aylin ablanlarda yesin diye getirdim. Evin anahtarları zaten bende var."

Kafamı kaşıdım. Anlamıyordum. Yoksa beynimi kullanmayı mı unutmuştum.

Tolgay "Teşekkürler Sevil abla." dedi ve annemin elindeki poşeti alarak yavaşça mutfağa doğru yürümeye başladı.

Bende fırsattan istifade anneme iyice yaklaştım ve sert bir şekilde konuştum. "Milletin evinin anahtarı sende ne işi var anne? Kafayı mı yedin sen?"

Annem gözlerini kırpıştırdı. Benden böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Ama ifadesini çabuk toparladı ve dizginleri eline almayı başardı.

"Aylin ablan önceden vermişti kızım. Bizim evin anahtarı da onda var. Biz bir aileyiz canım. Bundan normal ne olabilir?"

Delirecektim. Bir ay önce tanıdığımız kişilerle nasıl aile olurduk? Annem sağlıklı düşünemiyordu. Tamamen aklına estiği gibiydi ve üstüne üstlük artık onu tanıyamıyordum. Ne olursa olsun kendi evine girmiyordu. Bu kadar rahat olması saçmaydı!

"Kafayı yemişsin sen!"

Annem hızla yerinden kalktı ve hırsla bağırdı. "Düzgün konuş benimle!"

İrkildim. Böyle bir çıkışı beklemiyordum. Bir adım geri giderken başımı onaylamaz anlamında iki yana sallıyordum.

"Seni tanıyamıyorum anne."

Annem bana bir adım atmak istedi ama anında elimi havaya kaldırdım. Bana yaklaşmasını istemiyordum. Anneme çok kırgındım. Ben o kadar şey yaşarken neredeydi? Ya da hiç mi kızının acınası hali dikkatini çekmemişti? Komşusuna tatlı getirmeyi unutmayan kadın kızına bakamıyordu. Şaka gibiydi!

"Asıl ben seni tanıyamıyorum kızım. Bu dik başlılığın sebebi ne? Yediğin önünde yemediğin arkanda."

Vücudum zangır zangır titriyordu. Ruhum ise yok olmak istercesine bedenimden çekiliyordu. Hala asabi olduğumu düşünüyordu. Kaprisli ve her istediğini yaptırmaya çalışan birisi sanıyordu beni. Halbuki başıma gelmeyen kalmamıştı. Bana yaklaşmaya çalışsa veya derdimi dinlese her şeyimi ona anlatabilirdim ama bu saatten sonra bu imkansızdı.

"Boşver anne. Bu saatten sonra bir önemi yok."

Bir şey demesine fırsat vermeden hızla yanından geçtim. Gözlerim yanarken olabildiğince kendimi sıkıyordum. Vücudum daha fazla ağlamayı kaldıramazdı. Bedenim yıpranmıştı. Kalbim ise hiç olmadığı kadar zarar görmüştü.

Kapıyı açtım ve hırsla kendimi dışarıya attım. Adımlarım ayağımın altındaki çimenleri hırsla eziyordu. Halbuki onların hiçbir suçu yoktu. Saçlarım yüzümü kapatırken birkaç gözyaşı izinsiz benden firar etmişti. Buna takiben hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım.

Dizlerimin üstünde çimenlere çöktüm. Ellerim yere kapaklanırken sarsılarak ağlıyordum. Dayanamıyordum! Bu yaşadıklarım çok fazlaydı. Kaldıramıyordum, tükenmiştim. Güçsüzdüm! Bunu kimse görmüyordu.

Avucumun içinde kıvranan çimenler ruhuma atılan bir imza gibiydi. Titremelerim ise olağanüstü bir dereceye varmıştı. Artık film bende kopmuştu. Güçsüzlüğümü dışarı vuruyordum.

Önüme eğilen Tolgay ile soluğum kesildi. Gözleri bomboş bakarken kanımı donduracak kadar soğukkanlı birisiydi.

"Neden ağlıyorsun bal kafa?"

Soğuk sesi yüreğime ürperti vermişti.

"Sanane be!" Sesim tiz ve çığlık atarcasına çıkmıştı. Ağlamaktan dolayı kısık ve beklediğimin aksine güçsüzdü. Tolgay'ın karşısında acınası ve zavallıydım. Kim bilir içinden benimle ne kadar dalga geçiyordu? Zaferini kutluyor bile olabilirdi.

"Sana bir soru sordum. İkiletme lütfen."

Off! Bu durumda bile ısrarcıydı.

"Yok bir şey. İyiyim ben." dedim ve elimin tersiyle göz yaşlarımı silmeye çalıştım. Tolgay ise cebinden çıkardığı peçeteyi bana uzattı.

"Ağlama bir daha! Çok çirkin oluyorsun."

Gözlerimi devirdim ve elindeki peçeteyi aldım. Yavaşça yüzümü silerken Tolgay'ın dikkatli bakışlarından nasibimi alıyordum. Bakışları yüzümün her ayrıntısını ezberlemek istiyor gibiydi. Rahatsız olarak kıpırdandım. Kim olsa rahatsız olurdu. Bakışları aşırı derecede sinir bozucuydu.

"Ben gitsem iyi olacak" dedim ve yerimden kalktım. Tolgay'ın eli koluma yapıştı ve beni yerime mıhladı. Anında kalktığım yere geri oturmuştum. Buda onun ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha kanıtlıyordu.

"Bıraksana beni. Gideceğim diyorum sana."

Tolgay ise beklemediğim bir şey yaptı ve beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Vücudum kasılırken yavaşça saçlarımı okşuyordu. Buda neyin nesiydi?

İtiraf etmem gerekirse hareketleri çok nazik ve yumuşaktı. Sanki önceden bana zarar veren bu adam değil gibiydi. Bir eli sıkı sıkı belimdeyken diğer eli saçlarımdaydı. Benim başım ise onun kaslı ve sıcak göğsündeydi.

Bende onun beline kollarımı sardım. Oda bu temasımla kasılmıştı. Bunu hissetmemek olanaksızdı.

"Bir daha kimse için ağlama. Buna bende dahil." Tolgay'ın sesi kulağıma ninni gibi geliyordu. İstediği zaman ummayacağım bir şekilde kibar oluyordu. Buna kendisinin bile şaşırdığına emindim.

Tuhaf bir şekilde kıkırdadım. Psikolojim yerle birdi şuanda.

"Bunu sen mi söylüyorsun? Ne kadar umurunda ki?"

Saçlarımın üstündeki eli dondu. Kısa bir süre sonra tekrar saçlarımı okşamaya başladı. Onu çözmek inanılmaz derece de zordu. Ne zaman ne yapacağı belli olmuyordu.

Keşke onu başka yerde ve başka zamanda tanısaydım diyorum kendi kendime. O zaman her şey çok farklı olabilirdi. Emindim ki ona sırılsıklam aşık olurdum. Ama bunlar hayal ürününden başka bir şey değildi. Kader bizi çok başka bir şekilde tanıştırmıştı. Hem de canımı yerinden sökecek bir şekilde.

Beni kendisinden ayırdı. Yüzlerimiz çok yakınken nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Kalbim inanılmaz bir derece de hızlı atıyordu. Heyecanlanmıştım! Halbuki bu başıma ilk defa gelmiyordu.

Tolgay'ın geri çekileceğini düşünürken o tam tersine dudaklarıma yapıştı. Öpüşü beklediğimin aksine yumuşak ve yavaştı. Sanki beni kaybetmek istemiyor gibiydi. Bu sefer bende ona karşılık vermek istiyordum. Yanlış olduğunu bile bile bunu yapacaktım.

Kendimi ona doğru kaydırırken öpüşüne ummadığı bir şekilde karşılık verdim. Tolgay şaşırsa da anında kendini toparladı. Dili ağzımın içini işgal ederken nefesim tükenmek üzereydi.

Eli yavaşça belimi okşarken tarif edemediği duyguları bedenime yüklüyordu. Bu tarif edilemezdi. Yaşamak ve tatmak lazımdı sadece.

Yavaşça dudaklarımdan ayrıldı. Alınlarımız birleşirken ikimizde nefes nefese kalmıştık. Büyük ve ıssız nefeslerimiz ikimiz arasında gizli bir antlaşmaydı.

Tolgay yavaşça yüzümü okşadı. Bu gözlerimin kısılmasına neden olmuştu. Yüzüme düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Gözleri aldığı hazdan dolayı iyice koyulaşmıştı.

Yanağımı es geçip kulağıma yaklaştı. Nefesi orayı yakarken inlememek için dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Tanrım! Biz ne yapıyorduk böyle?

Dudakları yavaşça kulağıma değerken o kutsal soruyu ikimiz için seslendirmişti.

"Beni sevebilir misin bal kafa?"

*** 

Merhaba!

Bu sefer sizi bekletmedim ve bir hafta dolmadan bölümü tamamladım. Umarım beğenirsiniz benim oldukça içime sindi çünkü.

Gidişat hakkındaki düşüncelerinizi bu paragrafta belirtin lütfen.

Diğer bölümde kimleri görmek isterseniz? 

Sizce Tolgay ne yapmaya çalışıyor? Bade cevap olarak ne söylemeli? 

Bol bol yorum bekliyorum. Saçmalamak serbest :D

Görüşmek üzere...

Continue Reading

You'll Also Like

6.2M 271K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
175K 9.5K 53
"Seni tam 22 dakikadır öpmüyorum." Dudaklarım aralanırken ne diyeceğimi bilemedim. Gerçekten saymış mıydı bunu? Bakışlarındaki ciddiyet ortadaydı. "Ş...
1.4K 95 17
Hayatındaki tüm bilinmezlere rağmen umut içinde yaşarken, geçmişte gizlenen sırlar ortaya dökülmeye başladıkça hayatındaki renkler değişti. Ama bilm...
3.7M 143K 38
Bir hata tüm doğrularımı götürmüştü. Yeni hayatımda doğrular ve masumiyet olmayacaktı. O içimdeki tüm iyilikleri yutacak kadar kötü ve karanlıktı. O...