Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.4M 76.8K 7K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|13|•Hastalık

69.2K 2.4K 249
By theokuryazar

Multimedya Murat Sarnıç
***
Uykusuzluk gözlerimden bir nehir gibi akıyordu. Yorgunluğuma nispeten uyumamakta direniyordum. Gözlerimi ne zaman kapatsam o görüntüler canlanıyor ve yaklaşık yarım saat önce ardımda bıraktığım adam aklıma geliyordu. Aklımdan çıkmıyordu desem daha doğru olurdu.
Ağlamamak için ısırdığım dudaklarımın yer yer kanadığından emindim. Sesimin çıkmaması için içimde büyüttüğüm o koca yumrunun biraz daha büyürse beni yutacağından hiç şüphem yoktu.
Bilmem kaçıncı kez derin bir nefesi çektim içime.
Son birkaç gündür yaşadıklarım sırtımda belirginleşen bir kambur haline gelmişti.

Bazen nasıl dayanabildiğime şaşıyor, bazen pes edip kimsenin beni bulamayacağı bir yerde olmayı düşlüyordum.
Etrafımdaki herkesin beni neşeli, mutlu bildiği o zamanları çokça özlüyor ve Yiğit'in yanında hiç çalışmamış olmayı diliyordum.
Kendi yağında kavrulan sıradan bir insanken her şey daha güzel ve her şey daha kolaydı.

Yanıbaşımdaki komodinin üzerinde duran saate baktım. Saat 06:15'ti. İşe gitmeme  az bir vakit kalmış olmasına rağmen bir damla dahi uyku uyuyamayacağımın farkındaydım. Bugün işe gitmek bile kocaman bir dağ gibi göründü. Murat'ı arayıp bugün işe gelmeyeceğimi söylemeye karar verdim.

Şarjı bitmek üzere olan telefonu elime alıp rehberden Murat'ı buldum. Telefon çalmaya başladığında bana çok soru sormaması için dua ettim. Çünkü herşeyi anlatacak gücü kendimde bulamıyordum.

Telefon üçüncü çalışta açıldı.
"Hazel?" dedi Murat. Bu saatte aradığıma şaşırmış olmalıydı.
"Günaydın patron, nasılsın?" diye sordum. Sesimin soluk çıkmasına engel olmamıştım.
"Ben iyim de, senin sesin pek iyi gelmiyor. Hasta mısın?"
"Aslında kendimi pek iyi hissetmiyorum, Murat."
Derin bir nefes aldım.
"Bugün işe gelmesem olur mu?" Murat bir süre sustu.
"İstersen gelip seni hastaneye götüreyim."
"Gerek yok, patron. Biraz dinlenirsem geçer."
Evde kalmak bana iyi gelecekti, bunu ummaktan başka çarem yoktu. Aslında bugün işe gitmek istemememin diğer sebebi de Yiğit'in şirkete gelecek olmasıydı. Dün yaşananlardan sonra onun yüzünü görmek bana iyi gelmeyecekti.
Murat kendime dikkat etmem gerektiğini ve acil bir durum olursa onu aramamı iyice tembih ettikten sonra telefonu kapattı. Tüm işleri ona bıraktığım için kendimi kötü hissetsem de işe gitsem dahi ona bir yararımın dokunmayacağına emindim.

Ağırlaşan gözlerim daha fazla dayanamayarak isyan etti. Zihnimin biraz olsun dinlenmesini umarak gözlerimi yumdum.
***
"Hazel?" Annemin sesi derinden gelirken yattığım yerde rahatsızca kıpırdandım. Üşüyordum. Çenemin titreyişi ile birlikte ellerimi bacaklarımın arasından çıkardım ve üzerimdeki yorgana daha çok sarındım.
"Hazel?" Annemin endişeli ses tonu tekrar yankılandığında zorlukla mırıldandım. Boğazımdaki ağrı kendini belli etmek istercesine sızladı.
Annemin elini alnımda hissettiğimde vücuduma sirayet eden titremeyle başa çıkmak istedim lakin gücüm yoktu.
"Ateşin var senin, kızım." dedi annem endişeli bir ses tonuyla. Üzerimdeki yorganı çekmek için hamle yaptığında sımsıkı tuttum ama kollarımdaki tüm güç çekilmişti sanki.
Gözlerimi açmaya çalıştım ama sanki biri göz kapaklarıma tonlarca ağırlık bırakmış gibiydi. Bilincimin yerinde olmasına rağmen gözlerimi aralayamadım. Bunun yanında konuşmak için bile gücüm yoktu.
"Ah be kızım." dedi annem, üzerimdeki yorganı çekip aldığında. Anneme mağlup olduğumu kabullenerek cenin pozisyonu aldım ve kollarımı bacaklarıma doladım sımsıkı.

Çok üşüyordum. Sanki üzerime kar yağıyordu. Dün içeri terlikleri ile dışarı çıkmanın cezasını çektiğimi biliyordum.
Annem ince bir çarşafı üzerime örttü.
"Sana kaç kez uyurken şu pencereleri kapa diyeceğim Hazel?" Annemin sinirli ses tonuna karşılık yalnızca mırıldanabildim.

Dün Yiğit'e bakarken açık unutmuş olmalıydım. Şu hasta halimle bile aklımdan çıkmamış olması kendime küfür etmeme neden oldu. Annemin odadan çıktığını ardından kapıyı kapatması ile anlamıştım.

Üşüdüğümden mütevellit hareket yetimi kullanamıyordum. Dişlerimin birbirine çarpması başımdaki ağrıyı arttırsa da kendime engel olamayacağımın farkındaydım. Odamın kapısı tekrar açıldı. Telaşla attığı adımlardan annem olduğu kolayca anlaşılıyordu. Yattığım taraf çöktüğünde annemin yanıma oturduğunu anlamıştım. Eli alnımı tekrar yokladı. Avucunun soğuğu sıcak alnıma değdiğinde bu bana huzur verdi.
Bir süre sonra alnımda hissettiğim ıslak bezle çenemin titreyişi daha beter bir hal aldı. Burnuma değen nane limon kokusu midemin altüst olmasına yetmişti, dostlarım.

Gözlerimi binbir zorlukla araladığımda annemin endişeli yüzü görüş açımda belirdi.
"Kızım iyi misin?" diye sordu. Sesi ağlamaklıydı ve bu kendimi daha kötü hissetmeme neden olmuştu. Zorlukla başımı salladım.
"İyim." hırıltılı sesimle yanıt verdiğimde annem pek de inanmış gibi durmuyordu.
Alnımdaki bezi alarak ıslatıp tekrar aynı yere koydu.
"Hazel, oturabilecek misin, yavrum? Nane limon yaptım. İçersen kendine gelirsin ha kızım?"
Başımı sallayarak onu onayladım. Endişeli halini üzerinden atması için dediklerine uymaktan başka çarem yoktu.
Annem elini sırtıma atıp diğer eliyle de başımı tuttu. Onun yardımı ile oturur hale geldiğimde bana uzattığı bardağı almak için elimi kaldırmaya çalıştım ama buna bile halim yoktu. Annem anlamış olacak ki bardağı dudaklarıma getirdi. Nane limondan zorlukla bir yudum aldığımda ekşi tadı yüzümü buruşturmama neden oldu.

İki üç yudum daha içtikten sonra boğazımın acımasına daha fazla katlanamayacağımı anladığımda başımı sallayarak içmeyi reddettim.
Annem bardağı komodinin üzerine bırakıp tekrar yatağa uzanmama yardımcı oldu.

Alnımdaki ıslak bezi değiştirip saçlarımı okşadı.
"Biraz uyu. Ben de sana çorba yapacağım." başımı sallayarak annemi onayladım. Hasta olmaktan nefret etmemin tek sebebi onu endişelendirmekti.

Uyumak için gözlerimi kapattığımda son duyduğum odamın kapısının açılma sesi olmuştu.
***
Aradan kaç saat geçmişti bilmiyordum. Titremem eskisine göre daha da çoğalmış, boğazımdaki ağrı daha beter bir hal almıştı.
Uyurken annemin belirli aralıklarla alnımdaki bezi değiştirmesi dışında, uyandıktan sonra bana içirdiği çorba da bir işe yaramamıştı.
Havanın kararmak üzere olmasına bakılırsa akşam olmak üzereydi.
"Çok üşüyorum, anne." dedim zorlukla konuşurken. Annem endişeli bir şekilde odada bir o yana bir bu yana giderken telefonunun elinde olduğunu yeni fark etmiştim.
"Niye bakmıyor bu taksi durağı telefona?"
Çaresiz bir şekilde kolu aşağı düştü.
"Ambulansı çağırdım ama hâlâ gelmedi. " sanırım dünyadaki en kötü şey çocuğu kötüyken annelerin hiçbir şey yapamıyor oluşuydu. Ve annemi böyle görmek kendimden daha çok nefret etmeme neden olmuştu.

Komodinin üzerindeki telefonum çaldığında bilincimin yavaş yavaş beni terk ettiğininin farkına vardım. Gözlerim daha fazla açık kalmaya dayanamıyordu.
Annem koşarak telefonumu eline aldı. Kimin aradığını bilmiyordum.
"Hazel çok kötü." dedi ağlamaklı bir ses tonuyla birlikte.
"Taksi durağı cevap vermiyor ve ambulansı aradım, gelmedi." Annem bir süre karşı tarafı dinledi.
"Tamam, lütfen acele edin."
Annem telefonu kapatıp yanıma çöktüğünde gözlerim daha fazla dayanamadı ve kalan az miktar bilincim de beni terk etmek üzereydi.

Biri beni kucağına almıştı. Yataktan havalandığımı fark edebilmiştim. Annemin boğuk sesinin yanına bir de erkek sesi karıştığında kimin gelmiş olduğunu merak etsem de bilincim ve gözlerim buna izin vermiyordu. Ses tanıdıktı ama kimin olduğunu çıkaramayacak kadar boşlukta yalpalıyordum.

Kalan son his kırıntılarım vücudumdaki titremelere yenilerini katarken sırtımın sert bir zemine yatırıldığını hissettim. Açılan kapı sesleri gittikçe uzaklaşırken bilincim bu defa beni gerçekten terketti.
***
Tıp tıp tıp

Başıma saplanan ağır sancı artık yok sayamayacağım kadar artmıştı. Bedenime sirayet eden titremenin azalmış olduğunu anladığımda boğazımın eskisi kadar sızlamadığını fark ettim. Gözlerimin üzerindeki bir ton ağırlık hâlâ yerli yerinde duruyordu.

Başımın ucundan gelen mırıldanmalar kulağıma ulaşmakta kalıyor, beynimin süzgecinden geçerek anlamlı seslere dönüşmüyordu.

Kendimi zorlayarak gözlerimi araladığımda yoğun beyaz ışık gözlerimi acıttı. Bakışlarım baş ucumda asılı olan serumdan başlayıp kolumdaki iğneyi izledi. Bir müddet neler olduğunu anlamak için etrafıma bakındım. Odanın kapısında duran ve doktor ile konuşan annemi gördüğümde dudaklarımı aralayarak zorlukla mırıldandım.
"Anne?" sesim o kadar kısık çıkmıştı ki annemin duymayacağını bile düşünmüştüm ama annem sesimi duyar duymaz doktorla konuşmayı bırakarak yanıma koşmuştu.
"Kızım?" endişeli sesi yerli yerinde duruyordu.
Yerimde dikleşmeye çalışıp başarısız olunca annem bana destek oldu. Kendimi biraz daha iyi hissediyordum. En azından titremem neredeyse geçmiş ve boğazımdaki ağrı beni rahatsız etmeyecek kadar gerilemişti.
"İyi misin?" Gülümseyerek annemi onayladım. Endişesi yüzünden okunuyordu.
"İyim Ayşe Sultan, endişelenme artık." Bu dediğim kaşlarını çatmasına neden oldu. Azarlanacağımı anladığımda kedi bakışlarımı ona yönelttim.
"Hele bir iyileş de ben o zaman soracağım sana." dedi tehditvari bir şekilde. Korkmamış değildim ama annemin bana kıyamayacağını da biliyordum. O benim tek varlığımdı. Benim ondan ve Allah'tan başka kimsem yoktu. Onun da benden.
Doktorun bizi izlediğini fark ettiğimde gülümseyerek ona baktım. O da samimi bir şekilde gülümsedi.
"Geçmiş olsun Hazel Hanım." dedi elindeki dosyaya bakarak. Yaka kartı sayesinde adının Özlem olduğunu öğrenmiştim.
"Biraz daha geç kalınsaydı kötü olabilirdi. Küçük bir havale geçirmiştiniz." dedi bilgilendirme yaparken. "Size verdiğimiz antibiyotikler sayesinde ateşiniz normale döndü. Lütfen daha dikkatli olun. Geçmiş olsun."
Mahçubiyetle gülümseyip başımı salladım.
"Teşekkür ederim."

Adının Özlem olduğunu öğrendiğim doktorum odadan çıkıp gittiğinde ben ve annem tek kalmıştık. Beni hastaneye getiren kişinin kim olduğunu merak ediyordum. Dudaklarımı aralayıp anneme sormak üzereyken kapı tıklatıldı.
İçeri Murat girdiğinde şaşkınlıkla ona baktım.
"Murat?" Murat elindeki karton bardaklardan birini anneme uzattığında annem samimi bir gülüşle ona baktı.
"Sağol Murat evladım." onlar ne ara tanışmıştı? Şaşkınca bir ona bir anneme baktığımı fark eden Murat elindeki karton bardağı sehpanın üzerine bırakıp hızlı adımlarla yanıma geldi.
"Hazel uyanmışsın!" Annem de yanımıza geldiğinde sinsice sırıttığını fark ettim.
"Ben bir lavaboya gideyim. Murat, kızım sana emanet." anneme 'ne yapıyorsun' dercesine baktığımda beni umursamayarak odadan çıktı.
"İyi misin?" diye sordu çocuksu bir mutlulukla.
"İyim." dedim gülümseyerek. "Sen nasıl öğrendin?" Murat kızgın bir şekilde yüzüme baktığında yanlış bir şey söyleyip söylemediğimi düşündüm.
"Neden aramadın? Eğer seni aramasaydım durumunun o kadar kötü olduğundan haberim olmayacaktı." Murat'ın bunu söylemesiyle beni hastaneyi getirenin o olduğunu anlamıştım.
"Sana acil bir durum olduğunda, kendini kötü hissettiğinde beni aramanı söylemiştim." öfkesi gittikçe artıyordu. Onu çok kızdırdığımın farkına vardığımda kendime sövdüm.
"Annenle telefonda konuşurken ne kadar endişelendim, biliyor musun?" elleri saçlarını bulduğunda zorlukla uzanıp ellerini tuttum.
"Annenin ne kadar korktuğundan haberin var mı Hazel?" gözlerim dolmuştu ve Murat söylediği her şeyde haklıydı. Avuçlarımın arasında olan ellerini sıkıca tuttum. Küçük ellerim, büyük ellerini tutarken zorlanıyordu ama bu umrumda değildi. Bana değer veren insanları bu kadar endişelendireceğimi bilsem hasta olmamak için elimden geleni yapardım.
"Ben..." dedim hıçkırıklarıma engel olamazken. "Ben çok özür dilerim, Murat." gözyaşlarım yüzümü yıkarken Murat dediklerine pişman olmuş bir şekilde sıkıntıyla ofladı. Büyük elleri küçük avuçlarımdan sıyrıldığında beni kendisine doğru çekti ve sarıldı. Hıçkırıklarıma yenileri eklenirken cılız kollarımı beline sardım.
"Şş.. Tamam, geçti hepsi. Özür dilerim." dedi eli belimi sıvazlarken.
Bir müddet sarılı kaldım ona. Nedendir bilinmez ondaki şefkat bana iyi geliyordu. Bir erkek olmasından çok, bir abi gibi. Bana şuan sarılmasında öbür türlü bir düşünce olmadığını biliyordum. Murat şu an beni bir kadın olarak değil, bir kız kardeş olarak sarmıştı. Onun gözünde şu an yardıma muhtaç olan bir kardeş gibiydim, bunu hissedebiliyordum.

Kapının aniden açılmasıyla Murat'tan yavaşça ayrıldım. Hıçkırıklarım iç çekişlere dönmüştü. Ve şimdi daha iyi hissediyordum. Bakışlarımı Murat'tan çekip kapıya baktım.

Görmek isteyeceğim son kişi kapının önünde dikilirken sıkıntılı bir nefes aldım. Tam aksine o bana değil, Murat'ın hâlâ belimde olan ellerine bakıyordu. Yüzündeki ifadeyi okuyamazken Murat da kimin geldiğini görmek için kapıya baktı.

"Yiğit Bey?" dedi şaşkınca ona bakarken. Ama Yiğit'in bakışları hâlâ Murat'ın belimdeki ellerindeydi...

***
Selam Millet ✋
Nasılsınız bakalım? Yeni bölümle karşınızdayım. Bu sefer Hazel vurdu gol oldu sanki he?
Bakalım Yiğit bu durumda ne yapacak?
Yiğit'in yerinde olsaydınız ne yapardınız? Peki Murat'ı nasıl buluyorsunuz?
Bu pasajın altına yorumlarınızı ve tahminlerinizi bırakabilirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bölümü okuduğunuz için teşekkür ederim.

Bu arada bölümleri belirli bir günde yayımlamaya karar verdim. Haftanın tam ortası olduğu için perşembe gününü seçtim. Siz ne düşünüyorsunuz. Size de uyar mı? Fikirlerinizi bekliyorum 🌼

Kendinize iyi bakın. Hepinizi çok seviyorum 🌸🌼

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 150K 35
Kavin: Hiç mi düşünmedin? Hiç mi acımadın? Kavin: Bana bunları yaparken gelmedi mi aklına, o okulda deli gibi üstüne titrediğin kardeşin? Demedin mi...
5.2M 428K 96
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
5.2M 200K 73
Sevdaya tutulmuş iki yüreğin hikayesi.
7.4M 530K 59
Tamamlandı MaaşıYatırmayanAdam: Ne? Siz: Ne için yazdığımı unuttum ben. Siz: İsmini görünce hatırladım. Siz: Maaşları yatırsana amk 04.02.2022 #kur...