Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.3M 74.9K 6.8K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|12|•Belirsizlikler

65.3K 2.3K 385
By theokuryazar

Tüm iştahım kaçmıştı. Önümdeki bardaktan bir yudum su içip ayağa kalktım. Boğazımda oluşan o kocaman yumruyu görmezden gelmeye çalışarak anneme seslendim.
"Çok yorgunum anne. Uyusam iyi olur."
Annem asılan suratımı fark etse de birşey demedi.
"Tamam kızım. Allah rahatlık versin."
Başımı salladım ve gülümsemeye çalıştım. Şayet Allah rahatlık vermezse bu geceyi atlatabileceğimden emin değildim.

Bacaklarım titriyordu. Adımlarım sarsaktı ve nereye bastığımdan emin değildim. Gözlerimin yanması bir yana burnumun ucu sızlıyordu. O görüntüler birer örüntü oluşturmuş şekilde sürekli oynayarak zihnimin içinde dolanıyordu. Yiğit, Yiğit'in hareketleri, yeni asistanı, yeni asistanın dans etmesi ve hepsi sırayla zihnimin içindeki televizyondan gözlerime yansıyordu.
Benimle çalışırken böyle değildi. İşkolik herifin teki olan manyak patronum değil barda eğlenmek tatile bile gitmemişti.
Odasında sürekli çalışan, bize küçük bir aksaklıkta dahi kan kusturan o adamın barda eğleniyor olması bana göre normal değildi.

Ona karşı hissettiklerimi kabul etmek bana acı veriyordu. Kalbimin ve zihnimin içindeki kasırga benden geriye birşey bırakmayacak diye çok korkuyordum. Ben onu severek kendime birşeyler katmak istemiştim ama günler geçtikçe hep eksiliyordum.

Odamın kapısını yavaşça kapattım. Yatağın üzerindeki yorganı kaldırarak altına girdim ve kollarımı bacaklarıma sardım. Akmak için direnen göz yaşlarıma mağlup gelerek serbest bıraktım.

Acı...

Acının bu kadar yoğun olmasını beklemiyordum. Sadece bir yıl yanında çalıştığım bir adamı, uğrunda ağlayacak kadar çok sevdiğimi bilmiyordum. Ne ara bu kadar işlemişti içime, ne zaman ve nasıl?

Derin bir nefes aldım. Ağladıkça eksilmesi gereken o yumru daha da büyüyordu.

Gözlerimi yumdum ama bir damla uykum yoktu. Yorgun hissediyordum. Daha bugün gördüğüm adamın akşam canımı bu kadar acıtacağını bilmezdim, dostlarım.

Belki uyurum diye gözlerimi kapattım ama nafile. Gözlerimi kapattığım anda o görüntüler tekrar beliriyordu. Aklımdan silmeye çalışsam da bu imkansızdı.

Yanıbaşımda duran komodinin üzerindeki telefonumdan bildiririm sesi geldiğinde sol yanağım boyunca iz bırakan yaşı elimle sildim. Yataktan doğrulup telefonu elime aldığımda saatin gece yarısını geçtiğini tahmin ediyordum. Muhtemelen bankadan ya da abone olduğum mağazalardan biri mesaj atmıştı.

Mesajı açtığımda yanlış gördüğümü düşünerek, ağladığımdan mütevellit bulanıklaşan gözlerimi ellerimle ovaladım. Ama hayır, gördüğüm isim doğruydu. Gözlerim şokla açılırken hemen mesajı okudum.

Gönderen: Eski Manyak Patron
"Evinin önündeyim. Aşağı gel."
00:45

Okuduğum şeyin yanlış olup olmadığını teyit etmek için birkaç kez daha okudum. Ama yanılmıyordum. Yiğit gerçekten böyle bir mesaj atmıştı.

Yataktan hızla kalktım. Heyecandan olsa gerek ayağım takılmış ve resmen yerdeki parkeyi öpmüştüm. Annemin sese uyanmamasını umarak zorlukla yerden kalktım. Dirseğim soyulmuş ve kanamaya başlamıştı. Fakat aklım o kadar başımda değildi ki o acıyı duyumsayamıyordum.

Pencereye zar zor vardığımda perdeyi aralayarak dışarı baktım. Yiğit'in ev adresimi nasıl bulduğu konusunda bir fikrim yoktu. İşe başvurduğumda verdiğim öz geçmişte yazdığı aklıma gelince bu saçma düşünceyi aklımdan attım. Önemli olan asıl soru onun burada ne aradığıydı.

En son iş yemeği için beni almaya gelen araba şu an evimin önündeydi. O arabada eski patronum vardı ve benim aşağı inmemi istiyordu. Ne yapacağım hakkında zerre fikrim yoktu. İnmek ve yüzünü görmek istemiyordum. Hem onun şu anda barda yeni asistanı ile takılması gerekmiyor muydu? Burada, benim evimin önünde ne işi vardı?

Elimdeki telefon bir kez daha titrediğinde daldığım düşüncelerden ürkerek ayrıldım.

Gönderen: Eski Manyak Patron
"Sen gelmezsen ben geleceğim. Perdenin ardından neden burada olduğumu sorgulamayı bırak ve aşağı in."
00:51

Bakışlarım tekrar onu bulduğunda arkasındaki siyah arabaya yaslanmış benim olduğum pencereye bakıyordu. Beni görmüştü.
Sinirlerim bozuldu. Bana emir vermesinden nefret ediyordum. Ayrıca o artık benim patronum bile değildi. Kendini ne sanıyordu da bana böyle davranabiliyordu?

Kime: Eski Manyak Patron
" Gelmeyeceğim."
00:53

İnmeyecektim. Ne diyeceğini, neden geldiğini deli gibi merak etsem de onun yüzünü görmek istemiyordum. Hangi sıfatla buraya geldiği hakkında zerre fikrim yoktu.

Elimdeki telefon çalmaya başladığında ne yapacağımı şaşırarak etrafıma bakındım. Arıyordu. Gecenin bu saatinde telefonumda bangır bangır Tarkan'ın "Yolla" şarkısı çalarken annemin uyanmaması için dua ettim ve telefonu açmaktan başka çaremin olmadığına kanaat getirerek açtım.

"Ne istiyorsunuz Yiğit Bey?" sesimin sinirden titremesine engel olmamıştım. Yanaklarımda ateş vardı sanki. Avuçlarım terden ıslanmıştı ve telefonu tutmakta zorluk çekiyordum.
"Hazel..." ses tonu acı çeker gibi çıkmıştı. Ağlamaklı. Onunda, benimki gibi boğazında yumru varmış gibi.
Gök acı bir şekilde gürledi. Aniden bastıran yağmur pencerede yollar çizerek iz bırakırken ona baktım tekrar. Hâlâ benim olduğum tarafa bakıyor ve yağan sağanak yağışı umursamadan beni izliyordu. Yerinden dahi kıpırdamadı.
"Evinize gidin Yiğit Bey. Çünkü asla aşağı gelmeyeceğim."

Gök tekrar gürlediğinde perdeyi çekerek yatağıma ilerledim.
"Öyleyse sen gelene kadar burada bekleyeceğim, Hazel. Bir yere gitmiyorum."
Sinirlerime hakim olmak adına derin bir nefes aldım. Ne istiyordu benden? Beni kovan, beni bir daha görmek istemeyen oydu. Şimdi neden böyle davaranıyordu?

"Ne istiyorsunuz benden? Burada ne işiniz var?" En başında sormam gereken soruyu şimdi sorduğum için kendimi tebrik ettim.
"Konuşmamız gerek." dedi kısaca. O böyleydi işte. Tüm sorularımı cevapsız bırakacak, beni her zaman birtakım belirsizlikler içerisine hapsedecek bir adamdı.
"Konuşacak birşey yok, Yiğit Bey. Ben artık sizin bir çalışanınız değilim. Unuttunuz galiba?"
Aldığı derin nefes kulaklarımda yankılandı. Sinirlendiğini hissedebiliyordum. Ama ben daha da sinirliydim. Televizyonda gördüğüm o görüntüler hâlâ zihnimin içinde bir o yana bir bu yana gidip geliyordu.
"Gelmeyecek misin, Hazel?" diye sordu, sabrının taştığını belli ederek.
"Gelmeyeceğim." dedim ben de onun gibi sabrımın taştığını belirterek. Gecenin bir vakti kapıma dayanan eski patronum, kaderimin ve kötü talihimin asla peşimi bırakmayacağının kanıtıydı.
"Öyleyse sabaha kadar bekleyeceğim." dedi. Sesindeki inat bunu yapabileceğini bağırsa da yağan yağmura dayanamayıp gideceğini biliyordum.
"O zaman size iyi beklemeler Yiğit Bey. Ben yatıyorum malumunuz yarın gitmem gereken bir işim var. Sizin gibi patron da değilim. İyi geceler."  dedim ve birşey söylemesine izin vermeyerek telefonu yüzüne kapattım.
O inatçıysa ben daha da inatçıydım. Kim kazanacak bunu birlikte göreceğiz, dostlarım.
***
Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Buna paralel olarak yağmur da artmıştı. Gözüme bir damla uyku girmezken yerimde rahatsızca kıpırdandım.
Bir süre tavanla bakıştım. Dolabımın üzerine astığım posterleri inceledim. Daha sonra kitaplığımdaki kitapları tam on defa gözümle saydım. Ama nafile uykumun olmaması bir yana merakım gittikçe artıyordu. Onunla telefonla konuşmamızın üzerinden neredeyse iki saat geçmişti. Hâlâ aşağıda bekliyor muydu yoksa gitmiş miydi, bilmiyordum. Ne diyeceğini merak etmem bir yana bu yağmurda hâlâ orada durup durmadığını bilmiyor ve hasta olacak diye onun için endişeleniyordum.

Yataktan kalkarak pencereye ilerledim. Yağmurdan dolayı buğulanan camı silip aşağı baktım. Oradaydı. Gitmemişti. Yağmurun yağmasına rağmen evin önündeki kaldırıma oturmuştu. Elinde yanan sigarasına ek olarak yerde üç dört tane izmarit vardı. Siyah gömleği yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş ve yapılı bedenine yapışmıştı. Üzerindeki keten pantolonun ne hale geldiğinden bahsetmeme gerek yoktu.

Onun bu halini gördüğümde içim acıdı. Ben onun için birşey ifade etmiyordum. Benimle konuşmak istediği bu kadar önemli olan konu neydi, merak ediyordum. Ben onun için bir hizmetçiden fazlası değildim. Bunu kendi ağzıyla bana söylemişti.

Hava soğuktu. Evin içinde olmama rağmen üşüyordum. Yiğit kesinlikle kafayı yemişti. Kışın ortasında sırılsıklam oturmak, ben ölmek istiyorum demekle eş değerdi bana göre.

Daha fazla dayanamayarak dolaptan aldığım montu üzerime geçirdim. Makyaj masasının önüne bıraktığım ev anahtarını ve annemin üşürüm diye yatağımın ucuna koyduğu pikeyi alarak odadan çıktım. Sessiz adımlarla merdivenleri inip kapıya ulaştım. Gıcırdayan kapı beni ele vermek istercesine çığlık attığında bir müddet yerimde dikilerek annemin uyanıp uyanmadığını anlamaya çalıştım. Ses gelmediğinde derin bir nefes alarak kapıyı ardımdan kapattım ve yağan yağmura baktım. Yağmurun eski şiddeti olmasa da hâlâ yoğundu.

Ayakkabılarımı giymeyi unuttuğum, kapıyı çektikten sonra aklıma geldiğinde kendime yılın gerzeği ödülünü vereceğimi bir kenara not ederek kapıya baktım. Kapıyı açıp annemi uyandırmayı göze alamazdım bu yüzden el mecbur içeri terliklerimle ona doğru ilerledim.

Karşısına geldiğimde son sigarasını da bitirmek üzereydi. Onun sigara içtiğini bile bilmiyordum. Onun hakkında doğru düzgün birşey bilmediğimi anımsayınca bunu pek de kafama takmamam gerektiğini düşündüm. Sonuç olarak onu, onun izin verdiği ölçüde tanıyordum.

Önünde durduğumu fark etmiş olacak ki başını yavaşça kaldırarak bana baktı. Gözleri kıpkırmızıydı. Uykusuzluktan olduğunu düşündüm.
Ayağa kalkarken tökezledi. Sarhoş olduğunu anladım. Kapıma dayanmıştı üstelik sarhoştu. Karşımda hiç tanımadığım bir Yiğit duruyordu. İşkolik olan o adam, şimdi karşımda duran bu adamın yanından bile geçemezdi. Çünkü bu Yiğit tamamı ile hiç alışık olmadığım bir insan olarak karşımda dikiliyordu.
"Hazel." dedi hırıltılı bir sesle. Yediği yağmurdan dolayı sarhoşluğu tamamen olmasa da dağılmış gibiydi. En azından bilinci yerinde sayılırdı.

Aramızdaki mesafeyi kapatıp önünde durdum. Elimdeki pikeyi vücuduna sarmak için ona yaklaştığımda gerçek olup olmadığımı anlamaya çalışır gibi yüzümü inceliyordu. Pikeyi ona sardım. Vücudu buz gibi olmuştu. Titriyordu ve sesindeki o hırıltı hayra alamet değildi.

Önüne düşen kahverengi saçlarını arkaya atmak istedim. Kızaran yanaklarına dokunup, yanaklarını ısıtmak istedim. Üşümemesi ve titremesinin durması için ona sarılmak istedim. Ama sadece istedim. Bunların hiçbirini yapmaya hakkım yoktu ve hiçbirini yapamayacak kadar ona kırgındım.

Pikeyi iyice vücuduna sardım.
"Hazel..." dedi tekrar. Ses tonu yumuşaktı. Bana karşı ilk defa böyle bir ses tonuyla konuşmuştu. O an ağlamak istedim.
"Arabada konuşalım. Yağmur yağıyor ve hava soğuk."
Başını salladı. Arabaya ilerledik. Yalpalıyordu. Alkolden olsa gerek attığı adımlar sarsaktı. Ama aklı başındaymış gibi duruyordu.
Arabanın ön kapısını açarak içeri girdim. O da girdiğinde elim direkt klimayı bularak açmıştı. İçerideki soğuk hava ısınmaya başladığında rahat bir nefes aldım. Göz ucuyla ona baktığımda titremesi az da olsa durmuştu.

Bana baktığını biliyordum. Ama benim tek yaptığım arabanın camında süzülen yağmur damlalarını izlemekti. Ona bakmaya ya da ağzımı açıp tek kelime etmeye cesaretim yoktu. Aradaki sessizlik uzarken ve yelkovan dakikaları öldürmeye devam ederken daha fazla dayanamayarak söze girdim.
"Sizi dinliyorum." dedim sessizce. Aynadan yansıyan saate baktığımda gece üçü gösteriyordu. Gecenin üçünde eski patronumla, onun arabasında ne halt yemeye oturduğumu ben de bilmiyorum.

Derin bir nefes aldı. Üşüdüğü için koltukta küçülmüştü ve bu hali bana o an küçük, sevgiye muhtaç bir çocuk gibi göründü. Ona karşı bu kadar çok merhamet duymam benim açımdan hiç iyi değildi.

"Hazel..." dedi geldiğinden beri bilmem kaçıncı kez adımı tekrarlayarak. Konuşması için ona izin verdim. Çünkü ona söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen buna hakkım yoktu.
Bakışlarımı ona çevirdim. Kahverengi gözleri çok yoğun bakıyordu. Onu tanımasam bana karşı birşey hissettiğini düşünebilirdim.
"İzledin mi?" diye sordu. Neyi kastettiğini anlamayarak ona baktım. Boğazını temizleyerek konuşmasına devam etti.
"Haberi." başımı sallayıp tekrar önüme döndüm. Bunu sormak için geldiğine inanamıyordum.
"Konuşmak istediğiniz konu bu muydu, Yiğit Bey?" Sabrımın sonuna geldiğim sesimdeki öfkeden belli oluyordu.
"Ben..." dedi, bir müddet düşünerek. Onu ilk defa böyle görüyordum, kendinden emin değilken.
"O haber düşündüğün gibi değil." Bakışlarımı ona çevirdim. Bana hesap vermesi bir yana sırf bunun için kapıma dayanması kesinlikle beklenilmezdi.
"Orada tesadüfen karşılaştık." Derin bir nefes aldı. "Aramızda..." lakin devamını getiremeden telefonu çalmaya başladı. Bir müddet susmasını beklese de telefonu ısrarla çalmaya devam etti.

Zor bela cebindeki telefonu çıkarıp ekrana baktığında kaşları çatıldı. Bu saatte arayan her kimse onu sinirlendirmişe benziyordu.
Kendime hakim olamayarak arayanın kim olduğuna baktım. Ekranda gördüğüm isim ve altındaki fotoğraf yüzüme bir tokat gibi çarparken yeni asistanın adının Lale olduğunu öğrendim.
Gecenin başından beri boğazımda pusu kurmuş o yumru kendini tekrar hissettirdiğinde elim kapının kolunu buldu. Bana, düşündüğün gibi değil, diyordu. Ama yeni asistanı ile onu gecenin bir vakti arayacak kadar samimi olduğunu söylemiyordu.
"Ben gitsem iyi olacak Yiğit Bey." dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Telefonu meşgule attığında bana döndü ama ben çoktan kapıyı açıp dışarı çıkmak için hazırlanmıştım. Bana birşrey demek için dudaklarını araladı ama telefonu tekrar çalmaya başladı.
Gözyaşlarım gözlerimden taşmak üzereydi. Ve ben onun karşısında ağlamak istemiyordum.
"İyi geceler Yiğit Bey." dedim ve arabanın kapısını kendime hakim olamayarak sertçe kapattım. Arkamı döndüğüm anda bir damla yanağıma süzülüverdi.

Arkamdan seslendiğini ve arabadan indiğini duysam da durmadım. Çünkü bu kez canım gerçekten çok yanıyordu. Onu ardımda öylece bırakıp eve girdim. Bir müddet yüzünü görmek istemiyordum. Bu kez gerçekten çok kırılmıştım. Ne sanıyordum ki, beni sevdiğini mi söyleyecekti?
Ben koca bir aptaldım. Bunu bugün daha iyi anlamıştım.

***
Herkese selam. ✋
Nasılsınsınız? İnşallah iyisinizdir. Bu bölüm Yiğit ve Hazel içerikli oldu.
Yeni asistan hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Hazel kızımızın başına ne türlü belalar açacak?
Peki Yiğit bu yanlış anlaşılmayı düzeltebilecek mi?

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim, dostlarım.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Tahminlerinizi, düşüncelerinizi okumak için sabırsızlıkla bekleyeceğim.

Hepinize güzel günler diliyorum. Kendinize iyi bakın. 🤗🤗🌸

Continue Reading

You'll Also Like

321 60 4
BU KİTAP, İMTİHANLAR VE NİMETLER SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. ÖNCE BİRİNCİ KİTAP OLAN SÜKUT-U HAYÂL 'İ OKUYUNUZ. İslam'a tamamıyla yabancı kalmış özgü...
1.3M 78.6K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
2.6M 90.1K 41
Tek gece de mi? Tek gece de mi olmuştu bu? "Ya birşey söylesene!" "Ne diyeceğimi bilemiyorum." O gecenin ardından yaklaşık 2 ay geçmişti. Baş dönmes...