Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.3M 74.9K 6.8K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|9|•Hayal Kırıklığı

73.1K 2.5K 170
By theokuryazar

Multimedya= Hazel Abacı.
Kısa sürede yeni bölümle karşınızdayım dostlarım. Oylarınız için teşekkür ederim. Lakin yorumlarınızı da görmek istiyorum. Bu bölüm bol bol yorum yapın. Bu arada bölüm sürpriz sonlu ona göre.
Hepinize iyi okumalar 🤗 lütfen yorum yapmadan geçmeyin.
•••
Hani bazen ortadan kaybolmak istersiniz. Yer yarılsa da içine girsem dersiniz. Yok olmayı ve kimsenin de bunun farkına varmamasını istersiniz. Keşke görünmez olsam diye düşünürsünüz.

Hah! Dostlarım, işte şimdi ben böyle bir durumdaydım. Afallamış bir şekilde karşımdaki ikiliye bakıyor aynı zamanda görmemeleri için içimden hatim indiriyordum.
Elimdeki ekmeği tabağa bırakıp öksürdüğümden mütevellit yaşlanan gözlerimi sildim. Tüm açlığım uçup giderken ben de bir an önce buradan kalkıp gitmek istiyordum.
"Ne oldu Hazel?" diye sordu Murat, ben çantamı toplarken. Kedi bakışlarımı ona yollayıp bizden az da olsa uzakta olan eski patronum ve yanındaki yeni asistanı olduğunu tahmin ettiğim sarışına baktım.
"Nolur gidelim burdan." dedim Murat'a yalvarır bir ses tonuyla. Neye uğradığını şaşırmıştı ve çok haklıydı. Ama benim ne olursa olsun bir an önce buradan gitmem gerekiyordu.
"Tamam, bekle biraz. Hesabı ödeyeyim." Beni ikiletmediği için minnettar bir şekilde bakıp aynı zamanda yemeği ona zehir ettiğim için mahçup bir şekilde gülümsemeye çalışmıştım.

Murat'ın sırtı onlara dönüktü. Dolayısıyla görmemişti. Hesabı ödemek için ayağa kalktığında kabak gibi ortaya çıkmıştım. Murat'ın ceketinin ucundan tutup onu tekrar oturttum ve çantamı görünmemek adına yüzüme siper ettim.
"Sen iyi misin Allah aşkına?" Murat'ın sitem dolu sesi kulaklarımı doldurduğunda ona baktım.
"Eski patronum burada." dedim göz ucuyla onlara bakmaya devam ederken.

Bizim gibi bir masaya oturmuşlardı. Yiğit oldukça mutlu görünüyordu. Yanındaki kadının elindeki dosyaları gördüğümde işe yeni aldığı asistanı olduğunu anlamam zor değildi. Onları öyle görünce içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Hüzün kalbimde yerini alırken gördüğüm manzaradan hiç mi hiç hoşlanmadığımı fark ettim.

Yanında onca zaman çalışmama rağmen bir kere bile yemeğe çıkmamıştık. Benim yanımdayken bir kere bile böyle gülmemişti. Bunu kabul etmek istemesem de üzülmüştüm. Ama hayal kırıklığı diğerlerine nazaran daha ağır basıyordu.

Murat söylediklerim üzerine arkasına dönüp baktı. Tekrar önüne döndüğünde kaşları çatılmıştı. Ona baktığımı farkettiğinde ifadesini düzeltti.
"İyi de neden kaçıyorsun Hazel?" diye sordu sinirli bir şekilde. Anlamaz bakışlarla ona baktığımda ne diyeceğimi bilemiyordum. Sahi neden kaçıyordum? Sonuçta suç işlediğim yoktu. O nasıl ki asistanı ile yemek yiyorsa ben de patronumla yemek yemek için buradaydım. Yüzüme siper ettiğim çantamı masaya bıraktım.
Yarım kalan ekmeğimi elime alıp ucundan ısırdım. Tüm iştahım kaçmıştı. Murat bana şaşkın gözlerle bakarken omuzlarımı silkip yemeye devam ettim.
"Sen inanılmazsın." dedi hayret edip güldüğünde.
Önündeki yemeği işaret ettim.
"Yesene." Başını iki yana sallayıp o da bana eşlik etti.
Sevgili dostlarım, size bir soru sormak istiyorum: Sizce bende bipolar bozukluk mu var?
Evet dediğinizi duyar gibiyim ve size hak veriyorum. Çünkü bir insanoğlunun duyguları bu denli ani değişemez.

Gözlerim bir Yiğit'te bir de yanındaki sarışında dolaşıp duruyordu. Çok yakın görünüyorlardı ve bu nedense beni rahatsız etmişti. Sarışın, Yiğit'in söylediği ve benim de duymak için alnımı çatlattığım ama ne yazıkki duyamadığım bir şeye kahkaha atarken ağzımdaki ekmeği sinirle çiğnedim. Bu kadını hiç gözüm tutmamıştı.
"Öhöm öhöm." Murat, yalancıktan öksürdüğünde utanarak bakışlarımı ona çevirdim.
"Bir ambulans çağırsak iyi olur." dedi imalı bir şekilde. Anlamayarak ona baktım.
"Efendim?" Gözlerini devirip sabır dilenircesine yukarı baktı.
"Öldürücü bakışların diyorum. Kadını öldürecekmiş gibi bakıyorsun." dedi tekrar bakışlarını bana çevirdiğinde.
Utanarak başımı masaya eğdim.
"Kusura bakma." dedim. Sesim kısık çıkmıştı. "Yemeği sana zehir ettim değil mi?"
Murat elindeki ekmeği tabağa bıraktı. Arkasına yaslandı ve ellerini birbirine kenetledi.
"Hazel.." dedi ciddi bir şekilde yüzüme bakarken. "Sana bir soru soracağım ve lütfen dürüstçe cevapla. Olur mu?" Murat'a şaşkın bakışlarla bakarken başımı olumlu anlamda salladım. Birden bire ciddileşmesi beni rahatsız etmişti.
"Yiğit'e karşı hislerin mi var?" Dediği sözlerle birlikte yeni bir öksürük krizi beni esir alırken önümdeki kolayı bana uzattı. Bir yudum alıp öksürüğümü zar zor durdurdum.
"H-hayır tabiki Murat! Saçmalama." Yalandan daha doğrusu sinirden bir kahkaha atıp bakışlarımı denize çevirdim.
Ben ve Yiğit'e karşı bir şey hissetmek.
Kulağa komik geliyor değil mi?
Ciddileşip önüme döndüm. İştahım hepten kaçmıştı. Bakışlarım tekrar aramızda birkaç masa mesafe olan eski patronum ve yeni asistanına kaydığında "Böyle birşey mümkün değil." diye cevap verdim.
Çünkü baktığım adam bunu zerre haketmiyordu. Çünkü benim tüm gururumu, tüm emeklerimi, tüm hayallerimi kolayca çiğneyebilecek biriydi. Çünkü sözleriyle kalbimi paramparça edecek biriydi. Çünkü onun için ne kadar çabalarsam çabalayayım asla görmeyecek kadar kör biriydi. Ve bu adam geçen iki hafta içerisinde değil özür dilemek, yerime hemen başkasını bulup beni bir çırpıda silebilecek biriydi. Ona karşı bir şeyler hissetsem dahi asla itiraf etmezdim.
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde bakışlarımı onlardan çekip masaya diktim.

Gayet mutluydu. Belli ki içindeki o öğrenmek istediğim insanı benden başka herkese gösteriyordu. Belli ki duvarları sadece bana karşıydı. Böyle bir adamı sevsem bile bu sadece bana acı verirdi. Çünkü hislerim olsa bile umursayacağını sanmıyordum.
Onun gözünde, onun da dediği gibi bir hizmetçiden fazlası değildim.

Murat yüzümün düştüğünü fark etmiş olacak ki sessizce bir küfür savurdu.
"Ben özür dilerim. Seni üzmek istememiştim." Yanağım boyunca iz çizen damlayı elimle yok edip Murat'a baktım.
"Burdan kalkalım mı artık?" Başını hızla sallayıp hesabı ödemek adına Ahmet Usta'ya ilerledi.

Kendimi hiç olmadığım kadar üzgün hissediyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya yakındım. Göz ucuyla tekrar onlara baktığımda kahverengi gözler, yaşlarla dolu gözlerimle buluştu. Kalbimin hızlı atışları kulaklarımda yankılanırken kaşlarının çatıldığını farkettim. Gülüşü yüzünden silinmişti ve pürdikkat gözlerime bakıyordu. Sanırım beni gördüğü için hoşnut olmamıştı.
Murat'ın yanıma gelmesi ile bakışlarımı ondan kaçırdım.
"Gidelim." dedi, Murat. Başımı salladım ve masanın üzerindeki çantamı alıp koluma taktım. Onların olduğu yerin tersine doğru yürüyeceğimiz için rahatlamıştım. Ayağa kalktığımda bakışlarım tekrar onu buldu. Gözleri bu defa Murat'ın üzerindeydi ve kaşları mümkünmüş gibi daha da çatılmıştı. Gözlerimi saniyesinde üzerinden çekip arkamı döndüm.

Murat ile yürümeye başladığımızda içimdeki hüznün büyüdüğünü hissediyordum.
Nedendir bilinmez arkamdan seslenmesini beklemiştim. Ama olmadı. Bu saçma beklentime gözlerimi devirdim. Zaten olmaması gerekiyordu ama kalbimin ağrısına söz geçiremiyordum. Boğazıma takılan yumru gittikçe büyüyordu. Ağlamak istiyordum. İçim sökülürcesine ağlamak, dostlarım.

Yol boyunca sessizce yürüdük. Arkamdan seslenmedi. Yanıma gelmedi. Bunların hiçbirini yapmadı dostlarım. Ama ben neden kötü hissediyordum? Bu iki hafta boyunca neden bu kadar çok üzülmüştüm?
Neden eski işimi özlüyordum?
Bu sorulara verecek hiçbir cevabım yoktu. Bu da beni deli ediyordu.
***
Murat'la iş yerine vardığımızda sessizce masama oturdum. Konuşacak mecali kendimde bulamıyordum.
Boğazımdaki yumru daha da büyümüştü. Ağlamadan geçmeyeceğini bildiğim halde dayanabildiği kadar dayanmalıydım. Çünkü o ağlamama değmeyecek biriydi. Onun için döktüğüm gözyaşlarımdan utanıyordum.

Yığın olmuş tüm dosyaları önüme çektim. Murat'ın beni izlediğini bilmeme rağmen dönüpte bakmadım.
İlk dosyayı elime alıp belgeleri düzenlemeye başladım. Belki kafam biraz olsun dağılırdı.

Saat akşama dayanırken önümdeki son dosyayı da bitirip diğerlerinin üzerine bıraktım. Arkamı yaslanıp belimi esnettim. Uykum geliyordu ve başımın ağrısı kendini belli ediyordu. Yerinden kalktığımda Murat'ın bilgisayara gömüldüğünü görmüştüm. Odamız aynıydı. Oldukça genişti ve de rahattı. Asistanı olduğum için böyle gerek gördüğünü düşünüyordum.
"Bitti mi?" diye sordu ona baktığımı fark ettiğinde.
"Bitti." Masada duran bardağı alıp bir yudum su içtim.
"İstersen erken çıkabilirsin bugün." Kolumdaki saate baktım. Daha bir saatim vardı.
"Bir saat var daha." Murat, gözündeki gözlüğü çıkardı.
"Pek iyi görünmüyorsun. Eve gidip dinlensen iyi olur." Dediklerinde son derece haklıydı. Kendimi iyi hissetmiyordum. "Ben sağlıklı çalışan istiyorum." diye devam etti gülerek. Dediklerine kıkırdarken başımı salladım.
"Emriniz olur patronum." Söylediklerim ona kahkaha attırmıştı.
"İstersen seni bırakayım eve." Askıya astığım çantamı alıp omuzuma taktım.
"Ben giderim. Sen işini hallet patronum." Biraz yürümek istiyordum. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Eve bu halde gidersem annem beni yine soru yağmuruna tutacaktı.
Murat, başını sallayıp beni onayladı.
"Yarın görüşürüz." dedim odadan çıkarken. Gülümsedi.
"Görüşürüz."
Yürümeye yeni başlamıştım ki arkamdan seslendi.
"Hazel?" Dönüp Murat'a baktım.
"Hmm?" diye mırıldandım. Yüzümü bir müddet inceledikten sonra "Gülümse." dedi kısaca. "Somurtmak sana hiç yakışmıyor." Dedikleri ile yüzümde küçük bir gülümseme peydahlandığında "İyi akşamlar Murat." diyerek yanından ayrıldım.
***
Kendimi doğruca sahile atmıştım. Denizi seviyordum. Denizin rengini, kokusunu, sesini seviyordum.
Bir kitapta okuduğuma göre dostlarım, denize dertlerinizi anlattığınızda hırçınlaşırmış. Bu çok tuhafıma gitmişti. Hatta itiraf edeyim gülmüştüm de. Ama insan yalnızlaşınca anlıyor. Anlatacak kimsen olmadığında sığındığın yer bir limansa denize anlatmaktan başka şansın yok.

Hava kararmak üzereydi. Sahilde tek tük insan vardı. Böyle bir çağda tek başıma dışarda olmam ne kadar tehlikeli o konuya girmek istemiyorum.

Ayağımı ağrıtan topuklularımı çıkarıp elime aldım. Gözüme kestirdiğim bir kayayı bulduğumda sağa sola devrilmemeye çalışarak zar zor tırmanıp oturdum. Uzaktan görünen gemilerin ışıkları birer yıldız gibi denizin üzerinde asılı duruyordu. Akşam güneşi etrafı turuncuya boyarken derin bir nefes aldım. Boğazımdaki yumru yerini belli etmek istercesine sızlandı.
Gözlerim yaşlarla dolarken iradesizliğime lanet ettim. Niçin ağlıyordum? Kimin için? Neden?
Lisenin başından beri tek hayalim ayaklarının üzerinde durabilen güçlü bir kadın olmaktı. Nitekim bunu başarabildiğimi de düşünüyordum. Ta ki o malum olaya kadar.
Kendimi hiç olmadığım kadar değersiz, emeklerimi, ideallerimi, hayallerimi hiç olmadığı kadar boş görüyordum. Özenle çerçeveletip astığım ve kendimi gerçekleştirdiğime dair olan inancımın temsili diplomam hiç olmadığı kadar sahte geliyordu.
Düşüncelerimin hepsi yanlıştı, biliyordum. Peki neden böyleydim?
O, yani Yiğit o sözleri sarfettiğinden beri kendime olan saygımın azaldığını hissediyordum.

Bir damla sol yanağım boyunca yol çizdi. Karanlık iyice bastırmıştı. Etraf birden aydınlandığında başımı gökyüzüne kaldırdım. Yağmurun yağacağının kanıtı olan siyah bulutlar yıldızları yutmuştu. Burnumun ucuna düşen yağmur damlası ile birlikte başımı eğip denize baktım. Hırçınlaşmıştı. Dalgalar ayağımın birkaç metre altındaki kayaları dövüyor, yağmur damlaları ile adeta savaşıyordu.

Yağmurun hızlanması ile gözlerimdeki yaşlar da hızlandı. Minnettardım. Ağladığımı belli etmiyordu. İnsanlar alelacele yağmurdan kaçarken yerimden kalkmaya tenezzül etmedim. Eve gitmek istemiyordum. Annem halimi yüzde yüz fark edecek ve beni yine soru yağmuruna tutacaktı.
Zaten üstüm başım çoktan sırılsıklam olmuştu.

Bugün şahit olduğum görüntüler tekrar gözlerimde canlandığında dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı. Bunun beni bu kadar yaralayacağını düşünmezdim. İçim acıyordu. Neden böyle hissediyordum? Kendime itiraf etmekten korktuğum o şey gerçekleşmiş miydi?
Murat haklı mıydı?
Neden Yiğit Bey'i başkasına gülerken gördüğümde canım acımıştı? Neden onu özlüyordum? Neden durup dururken aklıma o geliyordu? Neden söylediği her söz, yaptığı her hareket, yüzündeki her mimik aklımdaydı? Neden geceleri başımı yastığa koyduğumda gözlerimin önünde o canlanıyordu?
Kendime itiraf etmekten korktuğum o şeyin pençesine mi düşmüştüm?
Murat'ın sorduğu o soru sabahtan beridir beynimi işgal ediyordu.

Onun başkasına gülmesi bile beni bu denli üzerken iki hafta boyunca ölecek gibi hissetmem normal miydi?

Sanırım Murat haklıydı.
Yaklaşık bir yıldır yanında çalıştığım, odun, manyak, psikopat dediğim, her işine koşturduğum, ettiği her lafa boyun eğdiğim, hakaretlerini duymazdan geldiğim, son yaptığı ile kalbimi parçalara ayıran o adama, manyak patronuma bir şeyler hissediyordum.
Ne kadar inkar etsem de, ne kadar kabullenmek istemesem de bu doğruydu.
Sanırım ben manyak patronumu çoktan beridir seviyordum.
•••
Diğer bölümde görüşmek üzere. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. ♥️

Continue Reading

You'll Also Like

131K 662 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
314K 11.5K 85
"Seni güneş ölünceye dek seveceğim." 29.03.2014 @littlebodyhugeheart ©Tüm Hakları Saklıdır. // All Rights Reserved. // fan fiction: 65 //
832K 16.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
1.3M 78.5K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.