Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.4M 76.8K 7K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|3|•Resmiyet
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti

87.8K 2.8K 235
By theokuryazar

Multimedya Omar Abdullah
•••
"İyi akşamlar." diyerek arabadan hızla indim ve eve doğru koşar adımlarla gittim.
Kalbimin hızlı çarpması da nedendi? Neden yüzümün kızardığını hissediyordum?
Manyak patronum ne yapmaya çalışıyordu?
Kapıya vardığımda çantamdaki anahtarı almak için karıştırmaya başladım. Yiğit Bey'in arabası hâlâ arkamda duruyordu.
Neden basıp gitmiyordu?
Ellerimin titremesine lanet ederek anahtarı zar zor buldum ve kapıyı açıp içeri girdim.
Kalbim küt küt atarken kapattığım kapıya yaslandım ve başımı sallayarak inledim.
Allah'ım kafayı yiyecektim.

Arabanın gittiğine dair çıkan sesi dinlediğimde rahat bir nefes aldım. Tabi aldığım nefes kollarını birbirine bağlamış olan annemi karşımda gördüğümde beni öksürtür bir vaziyete sürükledi.
"Hazel, saat kaç?" Elimde duran telefona bakıp sertçe yutkundum.
"02:05" annem yavaş adımlarla bana ilerlerken son dualarımı etmeye başladım.
Allah'ım yaptığım herşey için affet beni. Küfür ettiğim için, anneme cevap verdiğim için, sokakta oynayan çocukları gürültü yapıyorlar diye kovup ağlattığını için ve Ayşe Teyzenin eriklerini çaldığım için çoook özür dilerim.
Eşhedü en la ilahe illallah ve...
"Hani yemek onbirde bitiyordu, canım kızım?" Annem önümde durduğunda esneme numarası yaptım.
"Saat çok geç anne, yarın konuşsak?" Yavru kedi bakışlarımı anneme diktiğimde buna kanmıştı.
"Kurtulduğunu sanma. Yarın seninle görüşeceğiz." Annemin yanağına kocaman bir öpücük kondurup odama koştum. Deli gibi uykum vardı.

Üzerimi hızlıca değiştirip makyajımı silerek yatağıma yattım. Saat neredeyse sabahın dördüne geliyordu. Lakin manyak patronumun söylediği o sözler hâlâ zihnimde fink atmakla meşguldü.
Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Allah'tan yarın cumartesiydi. İşe gitmeyecektim. Aslında korkumun nedeni Yiğit Bey'le yüz yüze gelmekti. Son söyledikleri onun söyleyeceği tarzda bir cümle değildi. Kendinden ödün vermeyen, özel asistanı olan ben dahil tüm çalışanlarına kan kusturmaya yeminli bu adamın benim iş dışında resmiyeti bırakmamı istemesi hayli ilginçti. Belki de ben çok abartıyordum, bilmiyorum ama yine de normal olmadığını düşünüyordum.
Ah, dostlarım! Kafayı yiyeceğim.

İlerleyen saatlerde gözlerim uykuya yenik düşerken zihnimin bulanıklaştığını hissettim. Ondan sonrası tam bir 'sarhoştum, hatırlamıyorum.'
***
Sabah sabah daha kargalar kahvaltısını yapmadan bilin bakalım kim annesi tarafından hunharca uyandırıldı?
Cevap veriyorum: Bendeniz Hazel Abacı.
Gözlerim açılmak istemezken ağlamak istiyordum.
"Hazel, uyan hadi. Bütün evi temizleyeceğiz." Zar zor araladığım gözlerimi komidinin üzerinde duran saate diktim.
07:15!
"Anne sen ciddi misin?" diye sordum ağlamaklı bir sesle. Sabaha karşı uyumuştum ve gözlerim uyumak için direniyordu.
"Onu dün gece eve geç gelmeden önce düşünecektin, küçük hanım. Şimdi mis gibi uykunu almış olurdun." Üzerimdeki battaniyeyi çekiştirmeye başladı. Lakin o çektikçe ben asılıyordum. Sonunda savaşı annem kazandı ve ben de dımdızlak kalarak yatakta cenin pozisyonu aldım. Allah'ım sadece uyumak istiyorum, neden, neden, neden?

Annem beni kolumdan tutarak zorla banyoya sürükledi.
"Elini, yüzünü yıka. Kahvaltı yapıp temizliğe girişeceğiz."
'Bir hafta sonum var be anne. Neden böylesin?' Diye sitem etmek istesem de annemin daha kötüsünü yapmasından korktuğum için sustum. Daha kötüsü ne olabilir diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Şöyle söyleyeyim; beni pazara götürebilir ki yapmadığı şey değil. Ayaklarım kopana kadar manav manav gezdirebilir. Komşularda oturmaya götürebilir. Bütün mutfağı temizlettirebilir ki bugün bunun olmasından ödüm kopuyor. Bir anne sinirliyken herşeyi yapma potansiyeline sahiptir, dostlarım. Siz siz olun annenizi benim gibi her dakika sinirlendirmeyin.

Uykusuzluktan kan çanağına dönmüş mavi gözlerim hüzünle aynadan bana bakıyordu. Gözaltılarımda belirginleşen morluklar ağlamak istememe neden olmuştu. Uykusuzluktan ölüyordum.

"Hazel?! Oyalanma da gel kahvaltını yap. Çok işimiz var, hadi."
Annemin bana seslenen gür bağırtısıyla aynanın önündeki tokayı aldım ve kısa saçlarımı toplayarak bağladım.
Şarjı bitmek üzere olan telefonumu şarja takarak aşağı indim.
Annem sabah haberlerine bakarken keyifsizce masaya oturdum.
"Annesinin gazabına uğrayarak intihar etmiş bir kız haberi var mı bari anne?" diye sordum sitem ederek. Annem bakışlarını televizyondan çekerek çatık kaşlarla bana döndü.
"Eve geç gelerek annesinin ödünü koparan bir kızın haberi var, yavrum. Açayım istersen?"
Asilikte kime çektiğimi sormanıza gerek yok diye düşünüyorum. Cevabı karşımda oturuyor çünkü dostlarım.
Elimi isteksizce önümdeki çatala uzattım ve uyuklar bir vaziyette kahvaltımı yaptım.
***
'Cumartesi Geleneksel Anneler Eziyeti' gününe hoşgeldiniz.
Şu an ne mi yapıyorum, dostlarım? Elimde toz bezi, üzerimde geceliklerim-çıkarmaya çok üşendim- başımda bir yazma cam siliyorum. Eğer düşüp ölürsem mezar taşıma ölüm sebebi; anne eziyeti yazarsınız, olur mu?
"Oyalanma Hazel, daha diğer odaların penceresi duruyor." Annemin mutfaktan gelen sesiyle gözlerimi devirdim. Kollarım kopmuştu.
"Of, anne ya!" Sitem ederek bağırdığımda belinde önlüğü, elinde köpüklü bulaşık süngeriyle annem mutfak kapısından belirdi.
"Yorulduysan mutfağa geç kızım. Ben silerim camları." dedi alayla.
Mutfak mı?! Allah muhafaza.
"Yok anne, silerim ben." dedim geri vitese takarak. Annem mutfağa girdiğinde ağlamak istiyordum.
Televizyona taktığım USB'den müzik seçmek için camdan indim.
Ceylan Erten'in seslendirdiğin 'Zalım' parçasını açarak sesini yükselttim ve eşlik etmeye başladım. Bir süre sonra sevdiğim bölüm geldiğinde bağıra bağıra şarkıyı söyledim.

"Ben insanlar dargınıyım,
Dertlilerin yorgunuyum,
Sanki felek vurgunuyum,
Bu halime gülen zalım."

Annemin söylenmeleri kulağıma dolduğunda kendi kendime güldüm.
Dişe diş, kana kan, intikam!

Annem söylenmelerine devam ederken umursamayıp şarkıya eşlik etmeye devam ettim. Haftasonu uyumak varken uğraştığım şeye bakın.
***
Ev işi bitmişti. Ne yazık ki biten tek şey ev işi değildi, dostlarım. Ben de bitmiştim. Bu bedbaht halim yeis içindeydi. Yorgunluk gözlerimden bir gözyaşı misali akarken annemin sesini duydum.
"Yatak odasının penceresini de sildin mi?" Bıkkınlıkla bir nefes aldım.
"Evet, anne." dedim mırıldanarak.
Bitmiştim, tükenmiştim ama bu kötü kadın bana hâlâ işkence ediyordu.

Telefonuma gelen mesaj sesiyle birlikte tünediğim koltuktan kalktım. Pijamamın cebine sıkıştırdığım toz bezi yere düştüğünde üzerine basarak geçtim.
Saat 11'e geliyordu. Sabahın köründe kalktığım için saatin erken olması beni şaşırtmadı.
Telefonu elime aldım.
"Günaydın."
Murat'tan gelen mesaja göz devirerek baktım. Günaydın mı? Günaydın mı kaldı? Burada uykusuzluktan ölüyordum ve bana günaydın diyordu.
Çok abarttığımı düşünerek cevap verdim. Sonuçta adamın bir suçu, günahı yoktu. Nasıl bir anneye sahip olduğumu bilmiyordu.
"Günaydın." diyerek cevap verdim. Çok geçmeden gelen mesajla şaşırdım.
Müsait misin Hazel?" diye sorduğunda cevap vermeden birkaç dakika bekledim.
Siz şimdi şunu merak ediyorsunuz; Murat'la ne ara bu kadar samimi olduk? İnanın bunun cevabını ben de bilmiyorum, arkadaşlarım. Daha dün buluştuğum bir adamla bu kadar samimi olmak elbette bir yerde beni rahatsız ediyordu. Ama Murat olmasaydı, o şehir magandasıyla başım derde girecekti.
"Annemin elindeyim." Yazdım ve telefonu tekrar sehpaya bıraktım.
Beni bekleyen daha dört pencere vardı. Yere düşürdüğüm ve üzerine basıp geçtiğim sarı bezi paşa paşa eğilip aldım. Bizim de raconumuz ancak bu kadar işliyordu işte.

Yaklaşık yarım saatte ancak bir pencerenin yarısını silebilmiştim.
Annem mutfağı temizlemeyi bitirip koltukların arkasını temizlemeye başlamıştı.
Bakışları aheste aheste camı silen beni bulduğunda bıkkınlıkla bir nefes salıverdi.
"Seneye biter mi o cam Hazel Hanım?" İmalı sesi kulaklarımı doldurduğunda baygın bakışlarımı ona yönelttim.
"Hı?" dedim, anladığım halde. Biraz ajitasyon yapmak belki işe yarar da annem beni bırakırdı.
"Seni alan kocaya yazık." diye söylenerek işine döndü ve ben hayalkırıklığı ile bakakaldım.

Telefonum tekrar titrediğinde camı bırakıp sehpaya ilerledim.
Mesaj atan kişiyi gördüğümde gözbebeklerimin kocaman büyüdüğüne emindim. Ekranda koca harflerle yazan yazı MANYAK PATRONUM muydu, ben mi yanlış görüyordum, dostlarım?

Şimdi diyeceksiniz ki bunda ne var? Hemen söyleyeyim; manyak patronum kimseye özelden mesaj atacak biri değildir. Bana bile şirket telefonuyla ya da sabit bir iş telefonuyla ulaşır. Ve asla mesaj atmaz. Bu numarayı kullandığını bile artık unutacak raddeye gelmiştim.

Mesajı açtım.
"Hazel Hanım, 2 saat içerisinde şirkette olun."
Resmî konuşmasına bakılırsa iş hakkında bir sorun vardı. Anneme mesajı göstererek gitmem gerektiğini söyledim. Bir hafta sonum daha bana zehir olurken hızlıca bir duş alıp üzerimi giyindim.
Uyku gözlerimden akıyordu. Şimdi şikayet etmeye hakkım yoktu. Çünkü onun özel asistanıydım ve sözleşmede yazan her şartı kabul etmiştim. Beni her çağırdığında gitmekten başka çarem yoktu.
***
Şirketin kapısından içeri girdiğimde güvenlik görevlisine selam vererek asansöre ilerledim. Mesajdaki üslubu acil bir durum olduğunu bağırır gibiydi.
Asansör geldiğini belirten bir sesle açıldığında içeri girdim. O sırada telefonuma gelen mesaj sesiyle çıkarken rastgele aldığım çantamın içine baktım.
"Seni kurtarayım istersen?" Murat'tan gelen mesaja gülümseyerek baktım. Artık çok geçti.
"İşteyim. Beni kurtarman ne yazık ki mümkün değil." Yazarak telefonu çantaya attım.

Yiğit Bey'in odasının önüne geldiğimde derin bir nefes alarak kapıyı çaldım. İçeriden gelen komutla kapıyı araladım ve odaya girdim.

Yiğit Bey bilgisayarına gömülmüş aceleyle harflere basıyordu.
"Ben geldim Yiğit Bey." diyerek dikkatini üzerime çekmeye çalıştım. Fakat o, yüzüme dahi bakmadan karşısındaki tekli koltuğu işaret etti. Gözlerimi devirmek istesem de kendime engel olarak karşısındaki koltuğa oturdum.
Onu çözemiyordum işte. Dün öyleyken şimdi yine soğuk bir nevale olmuştu, tekrar.
Uzun denilebilecek bir süre önündeki bilgisayarla uğraştı. Sonunda benim orada olduğumu hatırlamış olacak ki yüzüme baktı.
"Dubai konukları, iş konusunda sorun çıkartıyorlar." dedi kısaca.
Yüzü solgun görünüyordu. Alnı terlemişti ve sesi boğuk çıkıyordu. Ateşi olduğu her halinden belliydi. Ve kendini umursamadan bu halle işe gelmişti. Sinirlenmiştim. Neden sinirlendiğime anlam veremezken konuştum.
"Ne sorunu?"
Gözleri gözlerimi buldu. Uykusuzluktan ve hasta olmasından mütevellit kahverengi gözleri kırmızıya çalıyordu.
"Antlaşma maddelerini okuyup kabul ettikleri halde şimdi de kendilerine ters maddeler olduğunu söylüyorlar." Derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. Boynundaki kravatı gevşetti. Üzerindeki cekete daha sıkı sarınmak ister gibi bir hali vardı.
Ayağa kalktım. Ne yaptığımı anlamaya çalışır bir şekilde bana baktı. Arkasında duran balkon kapısını açarak pencerelere ilerledim. Ofisi üst katta olduğu için esiyordu. Pencereleri de açıp tekrar yerime oturdum. Serin hava içeri dolarken onu daha da üşütmüştü.
"Ne yapıyorsunuz?" diye bir soru yönelttiğinde " Çok sıcak oldu da." diye geçiştirdim. Ateşi vardı ve o iyice ısınmaya çalışıyordu.
"Peki şimdi ne yapacağız?" diye sordum. Gözlerimin içine birkaç saniye dikkatlice baktı. Gözlerimi kaçırmak istesem de kendime engel oldum.
"Bu işi başka yönden çözeceğiz?" Dedi sert bir ses tonuyla. Gözleri gözlerimde takılı kalmıştı. Ayağa kalkarak iznini istedim.
"Ben biraz araştıracağım, Yiğit Bey?" dedim kapıya bakarken. "Çıkabilirsiniz." dediğinde kendimi odadan dışarı attım. Dubai işininin benle alakalı olduğuna yüzde yüz emindim. Yiğit Bey her ne kadar belli etmemeye çalışsa da o da bunun farkındaydı. Bu işin benim yüzümden patlamasına izin vermeyecektim.
Her zaman kahvesini hazırladığım mutfağa ilerledim. Cezveyi alarak içini su doldurdum. Dolapta bulduğum limonu iyice yıkayıp dilimleyerek suya attım.
Bir müddet sonra su kaynamaya başladı. Kavanozdaki kuru naneyi içine koyup demlenmesini bekledim.
Bir fincana servis edip odasının yolunu tuttum. Her ne kadar onu sevmesem de hasta olmasını istemiyordum. İşine önem veriyordu ve bu halde çalışması bile bunu belli ediyordu zaten.
Odanın kapısını çalıp içeri girdim. Bakışları beni bulduğunda elimdeki fincana baktı.
"Kahve istemedim." dedi tekdüze bir sesle. Fincanı önüne bırakıp geri çekildim.
"Kahve değil, Yiğit Bey. Nane-limon. İçin, kendinize gelirsiniz." Yüzüne gülümseyerek baktığımda kaşlarını çatarak fincana baktı.
"Gerek yoktu. Ben iyim." dedi sert bir ses tonuyla. Alın işte yaptığımız iyiliği bile beğendiremiyorduk adama. Sinir tepeme çıkarken yüzümdeki gülümsemeyi bozmamaya çalıştım.
"Afiyet olsun, Yiğit Bey. İzninizle?" diyerek odadan hızla çıktım.
Bu adam cidden sinir bozucuydu. Kısa bir 'Teşekkür ederim.' demek onun için zordu sanki.

Dubai'den gelen iş adamlarının iletişim bilgilerini uzun bir uğraştan sonra masanın çekmesinde bulmuştum. Gözlerim o ismi ararken tedirgindim. Çünkü o ismi bulduğumda yapacağım şeyi patronum bilmeyecekti.

Omar Abdullah.

İsim gözlerime takıldığında derin bir nefes aldım. Numarasını bulup tuşladım ve arayıp açmasını bekledim.
Çok geçmeden bozuk aksanı kulağımı doldurdu.

"Alo?"

Yapacağım şeyin başıma iş açmamasını umarak cevap verdim.

"Ben Baturalp Holding'den Asistan Hazel Abacı. Sizinle görüşmek istiyorum."

***
Okuyan herkese teşekkürler!
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. 🤗

Continue Reading

You'll Also Like

25.8M 916K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
27.7M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...
9.1M 703K 81
izmarit: özür dilerim. (14.20) izmarit: şimdi, senden aldıklarımı, (14.20) izmarit: sana verme vakti sevgilim. (14.20) izmarit: ben seni çok sevdim...
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...