Özel 'Asi'stan

By theokuryazar

2.4M 76.8K 7K

Hırslı bir iş adamı. Ve onun asi küçük 'asi'stanı. Hazel ve Yiğit'in hikayesi. Asi mi asi ama bir o kadar da... More

Tanıtım
|1|•Belalı Kahve
|2|•İş Yemeği
|4|•Geleneksel Anneler Eziyeti
|5|•Buluşma
|6|•Ağır Sözler
|7|•Yeni Bir Başlangıç
|8|•Yeni Asistan
|9|•Hayal Kırıklığı
|10|•Yeni Ortak
|11|•Karışık Durumlar
|12|•Belirsizlikler
|13|•Hastalık
|14|•Yeniden
|15|•Sevgilim Ol
|16|•Sahte Sevgililik
|17|•Acı
|18|•Gitmek
|19|•Anılar
|20|• Bulunmak Ya Da Bulunmamak
|21|•Unutamamak
|22|• Kayboluş
|23|•Benimle Gel
|24|• Gerçekler
|25|• Sevmek
|26|• Korku
|27|•Kaçış
Çok Önemli Bir Duyuru
Özlem Dolu Bir Not
|28|• Dönüş
|29|• İhtimal
|30|•Savaş
|31|•Acının Ayak İzleri
|32|•Yiten Bir Sabahın Ardında
|33|•Vicdan
|34|• İyileşmek
|35|• Sevilmemelerin Meşru Müdafaası
FİNAL

|3|•Resmiyet

95.1K 3.5K 259
By theokuryazar

Yiğit Bey önde, ben arkada lüks restoranın merdivenlerinden çıkıyorduk.
Yiğit Bey'e karşı kazandığım zafer ile birlikte keyfim oldukça yerindeydi.
O şaşkın suratını görmeliydiniz, dostlarım. Çünkü bu kelimelerle anlatabileceğim birşey değil.

Merdivenlerin sonuna geldiğimizde manyak patronumun aniden bana dönmesiyle afalladım ve adımlarımın yönünü şaşırdım. Arkaya doğru yalpalarken ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı. Ben yeri öpmek için saniyeleri sayarken kolumu sertçe tutan parmaklarla olduğum yerde kalakaldım.

Yiğit Bey bana, ben ona şaşkın şaşkın bakarken birkaç dakika kendime gelmeye çalıştım. Aklım başıma geldiğinde dengemi toparlayarak kendimi düzelttim. Yiğit Bey ellerini üzerimden çektiğinde korkudan hızla çarpan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Aldığım sık nefesler loş ortamda yankılanırken Yiğit Bey'in sinirli bakışları üzerimde dolanıyordu.
"Dikkatli ol, Hazel." diye sertçe uyardı beni. İş dışındayken resmiyeti elden bırakıyordu. Hadi ama, aniden arkasına dönen oydu ve özür dilemek yerine beni yine azarlıyordu.

Tekrar önüne döndü ve beni beklemeden içeri girdi. Gözlerimi devirerek arkasından ilerledim.
Odunsu yaratık, insan bir 'iyi misin' diye sorardı ama nerde.
İçimden sabır çekerek ardından içeri girdim.

Çırağan Sarayı'nı aratmayan restoran göz kamaştırıcıydı. Etraf altın renginde yaldızlı avizelerle süslüydü. Ortada devasa bir avize asılıydı. Kendimi o avize düşerse ne olur diye düşünmekten alıkoyamadım.
Bizim oturacağımız masa avizenin sağında kalıyordu. En azından düştüğünde ölmeyecektim.
Aklımdan geçen bu saçma düşünceyi bir kenara atarak masaya ilerledim.
Yiğit Bey, sanırım misafirlere hoş görünmek için odunluğuna ters bir hareket yaparak oturmam için yanındaki sandalyeyi çekti.
Yapmacık bir gülümseme takınarak çektiği sandalyeye oturdum. O da yapmacık bir gülümsemeyi benim gibi yüzüne kondurarak bana karşılık verdi.
Daha sonra yanımdaki sandalyeyi çekerek kendisi de oturdu.

Misafirlere kısa bir baş hareketiyle hoşgeldiniz, dedim.
Bugünü kazasız belasız atlatarak bir an önce evime gitmek istiyordum.
***
Yemek koyu bir sohbetle devam ediyordu. Dubai'den gelen misafirlerimiz Türkçe bildikleri için kolay anlaşabiliyorduk.
Lakin sabahtan bu yana beni rahatsız eden bir durum vardı. Misafirlerden adının Omar olduğunu öğrendiğim adamın bakışları, ben masada oturduğumdan beri üzerimdeydi.
Bakışları beni rahatsız edecek kadar yoğundu. Bir iki defa bakmasını anlayabilirdim lakin ısrarcı bakışları üzerimden gitmiyordu.
Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Yanımda oturan Yiğit Bey'e eğilerek;
"İzninizle, lavaboya gitmeliyim." dedim. Yiğit Bey çatık kaşlarla yüzüme baktı. Yüzümdeki ifadenin beni ele vermemesi için içimden tüm bildiğim duaları sayıp dökmüştüm.
"Tamam." dedi, kısaca. Ama yine de delici bakışlarını üzerimden çekmemişti.
Yerimden biraz olsun rahatlamış bir şekilde kalktığımda Omar'ın kahverengi gözleri hâlâ üzerimdeydi.
Şu an çok hoş olmayan bir durumdaydım ve iş yemeği için ağzımı açıp birşey söyleyemiyordum.

Yiğit Bey'in iş yemeğini mahvetmek istemiyordum. Bu iş üzerinde aylarca çalışmıştık. Yiğit Bey, gecesini gündüzüne katmış, harıl harıl bu proje üzerinde çalışmıştı. Şimdi bunu mahvedemezdim. Ayrıca Yiğit Bey beni kesin öldürürdü. Bu bakışlara birkaç saat daha katlanabilirdim. Evet, yapabilirdim.

Aklımdaki düşünceler, lavabonun kapısına geldiğimde zihnimden uçup gitti. İçeri girdim. Omar denen adamın bakışları sanki hâlâ üzerimdeydi. O bakışlarda masum hiçbir duygu olmadığını biliyordum. Ve bu beni korkutmuştu.
Aynadan yüzüme baktım. Düşen suratım bana el sallıyordu. Derin bir nefes aldım. Birkaç dakika aynanın önünde oyalandıktan sonra artık gitmem gerektiğinin farkına varmıştım.

O masaya tekrar döneceğim için kendimi kötü hissediyordum. Yemeğin bir an önce bitmesi için dua edip yüzüme bir gülümseme kondurdum.
Yiğit Bey'in dikkatini üzerime çekmek istemiyordum. Gerçi anlasa da birşey yapacağını sanmıyordum.
Çünkü bir çalışanının kötü hissetmesi bir işten önemli değildi. Bunu bilmek beni üzse de yapacağım birşey yoktu. Kendi başımın çaresine elbet bakabilirdim.

Lavabodan dışarı çıktığımda en son görmek isteyeceğim kişi kapının önünde duruyordu.

"Merhaba." dedi Omar beni gördüğünde. Onun burada olması beni şaşırtırken bu kadar ileri gitmesini beklemiyordum.
"Merhaba." dedim ben de nazik olmaya çalışarak. Ne yapmaya çalıştığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. O bakışlarda masum bir duygu görmediğimi söylemiştim. Ve gerçeğin böyle olmaması için içten içe dua ediyordum.
Omar yüzüne alaycı bir sırıtış kondurdu.
"Yiğit Bey çok şanslı." dedi, beni baştan aşağı süzerken. Midemin bulandığını hissettim.
"Anlamadım." dedim, anladığım halde. Yine de yanlış anlamış olmayı diliyordum.
Omar aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatarak önümde durdu.
"Diyorum ki Yiğit Bey sizin gibi güzel bir asistanı olduğu için çok şanslı. Bence her yaptığınız işte iyisinizdir."
İma ettiği şeyle birlikte başımdan aşağı kaynar sular dökülürken, sinirden kıpkırmızı olduğumu hissediyorum.
"Ne dediğinizi sanıyorsunuz siz? Haddinizi bilin!"
Alayla gülmeye devam etti ve başını iki yana salladı.
"Kızınca bile çok güzelsin."
Bana yaklaşmış olduğu için aramızdaki mesafeyi geriye giderek kapattım ama o benim açtığım mesafeyi büyük adımlarıyla her defasında kapatıyordu.
"Bakın." dedim sakin olmaya çalışarak. Aramızda artık mesafe yoktu. İstesem arkaya gidebilirdim. Ama sonun ne olacağını biliyordum. Benim artık kaçış yolum kalmayacaktı ve köşeye sıkışacaktım.
"Bir olay çıkmadan yerimize dönelim. Buraya iş görüşmesi için geldik. Sözlerinize dikkat ederseniz iyi olur." Başımı dik tutarak gözlerinin içine baktım belki çekinir diye ama nafile. Tam tersi yaptığım bu başkaldırı hoşuna gitmiş gibi gülümsedi.
"Dikkat etmezsem ne olur?" dedi dudaklarındaki kıvrım büyürken.
Artık dayanacak halim kalmamıştı. Birinin gelip de beni kurtarmasını istiyordum. Olay çıkmasını istemiyordum. Çünkü daha sonrasında Yiğit Bey'in gazabından kurtulmam mümkün olmayabilirdi. Bu elbetteki benim suçum değildi ama manyak patronumun bunu düşünemeyeceğinden adım kadar emindim.
Ağzımı açıp cevap verecekken araya giren ses ile birlikte laflarım dudaklarımın arasında takılı kaldı.
"Bunun cevabını ben vereyim istersen." Yiğit Bey'in sesi kulaklarımı doldurduğunda olduğum yerde kalakaldım. Bakışlarım onu bulduğunda kahverengi gözleri Omar'ın üzerindeydi.

Elleri siyah pantolonun ceplerindeydi.
Beyaz gömleğinin ilk iki düğmesini açmış ve boynundaki kravatı çıkarmıştı. Çenesi sinirden kaskatı olmuş ve gözlerindeki yakıcı öfkeyle tam karşımda duran adama bakıyordu.

Yiğit Bey, yavaş adımlarla ve alaylı bir tavırla bize doğru yürüdü. Adımları yanımda durduğunda önüme geçerek beni arkasına aldı. Omar'ın da Yiğit Bey'den farkı yoktu.
Bir kavga çıkmaması için Yiğit Bey'in kolunu hafifçe tuttum.
"Lütfen gidelim, Yiğit Bey." dedim yalvarır bir ses tonuyla.
Patronumun bakışları arkada duran bana kaydı. Gözlerindeki ifadeyi çözmek zordu.
"Olur mu Hazel Hanım?" dedi Omar alaycı tonuna devam ederek. "Yiğit Bey daha sorumun cevabını vermedi."
Bu adamın derdi neydi, Allah aşkına?
Yiğit Bey başını eğip küçük bir kahkaha attı. Bu kahkahanın öfke dolu bir refleksten farkı yoktu.
"Duymak isteyeceğinize emin değilim, Omar Bey." dedi, Omar ve arasındaki mesafeyi daha da kapatırken.
"Pek hoşlanmayabilirsiniz. Hatta Türkiye'ye gelecek yüzünüz bile kalmayabilir. Zira bir iş adamı olmak dışında yaptığınız şeyler gün yüzüne çıkabilir." Yiğit Bey'in ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama söylediği son cümle Omar'ın gardını düşürmesine neden olmuştu.
"Bunu ikimiz de istemeyiz, değil mi?" Omar'ın alaycı sırıtışı yüzünde solarken Yiğit Bey, önümden çekildi. Eli, kolumu bulurken diğer eliyle de Omar'a yolu gösterdi.
"Bence anlaşmamızı yapıp bu geceyi güzelce bitirelim, ne dersiniz?" İmalı sesiyle birlikte Omar hışımla içeri gitti.
Yiğit Bey'in kolumdaki eli yana düşerken yüzünü bana döndü.
"İyi misin, Hazel?" dedi, merakla yüzüme bakarak.
Başımı hızlıca sallayıp onu onayladım.
"İ-iyim." Sertçe yutkunduktan sonra cevap verdim. "Teşekkür ederim."
Birşey demedi. Yüzümü dikkatli bir şekilde inceledi sadece. Ardından çıkışı gösterdi.
"Hadi gidelim. Şu sözleşmeyi imzalayıp gitmek istiyorum."
Söylediklerine kafamı sallarken o önde ben arkada masaya tekrar döndük. Çünkü bu yemeğin bir an önce bitmesi bizim için daha sağlıklı olacaktı.
***
Yemek boyunca Omar'ın bakışını bir daha üzerimde görmedim. Sanki bakışlarını özenle benden kaçırıyor gibiydi. Olay öncesi beni dikkatle süzen Omar gitmiş yerine başka biri gelmişti sanki. Yemeğin geri kalanını biraz olsun rahat geçirdiğim için mutlu olmuştum.
Yiğit Bey, önüne konan sözleşmeyi dikkatle incelerken kaşları çatıldı. Birkaç dakika duraksadıktan sonra sözleşmeyi imzaladı. İşin bağlanmasına ayrıca mutlu olurken yemek bittiği için çok sevinçliydim.
"Hayırlı olsun." dedi Ahmet Bey. Yiğit Bey de aynı şeyi tekrarlayarak "Hayırlı olsun." dedi.
"Umarım herkes üzerine düşeni layıkıyla yerine getirir." Bu cümleyi söylediğinde gözleri özellikle Omar'ın üzerinde duraksamıştı.

Konuklarla tek tek el sıkıştıktan sonra arabaya binip gitmelerini izledik. Saate baktığımda saatin bire geldiğini gördüm. Ve annem tam beş kez aramıştı. Eve gidince beni öldüreceğine emindim çünkü yemeğin onbirde biteceğini söylemiştim.
Anneme iyi olduğuma ve yemeğin yeni bittiğine dair kısa bir mesaj attım. Ayrıca yolda olduğumu ve Mert'i bu saatte rahatsız etmemesini söyledim. Tabi yolda olduğum gerçeği koca bir yalandı.

Yoldan boş bir taksi geçmesi için bakınırken, Yiğit Bey yanımda duruyordu. Valenin arabasını getirmesini bekliyordu.
Çok geçmeden arabası geldiğinde bana döndü.
"İyi akşamlar Yiğit Bey." dedim, hızlıca.
Arabanın kapısını açarak bana baktı.
"Bin."
Yüzümdeki şaşkın ifadeyle ona bakarken kelimeleri zar zor toplayabilmiştim.
"Hiç gerek yok, efendim. Birazdan taksi burada olur. Siz hiç zahmet etmeyin." dedim mahçup bir ifadeyle.
Patronum bileğindeki saate baktı.
"Bu saatte taksi geçmesini beklemiyorsun herhalde?" diye bir soru yöneltti. Haklıydı da. Saat epey geç olmuştu.
Bir taksi geçmeyen yola bir de Yiğit Bey'in açtığı kapıya baktım. Başka çarem yoktu. Daha fazla geç kalırsam annem beni çiğ çiğ doğrardı.
El mahkum arabaya bindim. Bugün daha ne kadar şaşırabilirdim, bilmiyordum.
Çünkü patronum hiç kendisi gibi davranmıyordu.
***
Arabanın içindeki sessizlik, gergin bir havanın üzerimde asılı durmasına neden olmuştu.
Restorana gelirken de farkettiğim gerçek yüzüme çarptı. Yol uzundu. Eve varmam neredeyse bir saati bulacaktı.
Henüz onbeş dakikadır yoldaydık. Ne ben ağzımı açıp tek kelime etmiştim ne de o.

Başımı arabanın camına yaslayarak, altımızda parlayan beyaz şeritleri inceledim bir süre. Daha sonra benim camıma yansıyan patronumun görüntüsüne kaydı gözlerim.
Pürdikkat yola bakıyordu. Kaşları her daim olduğu gibi çatıktı ve yüzü ifadesizliği bir maske gibi sarmıştı.

Bugünki hareketlerini düşündüm. Sanki benim tanıdığım manyak patronum Yiğit Bey gitmiş yerine tamamen farklı biri gelmişti.
Restoranda otururken sandalyemi çekmesi, beni Omar'dan kurtarması ve şimdi de eve bırakması ona oldukça ters hareketlerdi. Bugün tamamen bir centilmen gibi davranmıştı. Onu tanımasam hakkında hemen iyi şeyler düşünebilirdim ki çok tanıdığım da söylenemezdi.

İçine kapanıktı. Yanında çalıştığım şu bir yıl içerisinde herhangi bir sosyal aktiviteye katıldığını görmemiştim. Çok arkadaşı da olmadığını biliyordum. Çünkü yiyeceği yemeğe, içeceği suya kadar herşeyi ile ilgilenmek onu az da olsa tanımama vesile olmuştu. Yine de bunun yeterli olmadığını düşünüyordum.
Karşı konulamaz bir biçimde onu merak ediyordum. Bu gerçeği kabul edeli uzun zaman olmuştu. Ben patronumu gerçekten tanımak ve içinde taşıdığı o insana ulaşmak istiyordum. Ama ördüğü duvarları yıkmak o kadar kolay değildi.

"Neye daldın öyle?" Yiğit Bey'in sesini duymamla birlikte yansımasından bana baktığını farkettim. Onu izlediğimi anlamıştı. Yüzümün yanmaması için dua ederek bakışlarımı yansımasından kaçırarak önüme döndüm.
"Anlamadım, Yiğit Bey?" dedim salağa yatarak.
"Yaklaşık yarım saattir yansımama bakarak ne düşünüyorsun?"
"Dalmışım öyle, efendim." dedim mırıldanarak.
Yiğit Bey'in bakışları beni buldu. Ona bakmasam da gözlerini üzerimde hissedebiliyordum.
"Öyle olsun." dedi kısaca. Yaklaşık yarım saat kadar yol gittikten sonda sonunda evime varabilmiştim.
Araba iki katlı evimizin önünde durduğunda manyak patronuma döndüm.
"Eve bıraktığınız için teşekkür ederim."
Bir süre yolu izledi.
"Önemli değil." dedi kısaca. Birşeyi düşünür gibi bir hali vardı.
Arabanın kapısını açıp inecekken bana seslenmesi ile duraksadım.
"Hazel?"
Meraklı bakışlarla ona bakarken dediği şey ile birlikte sekteye uğradım.
"İş dışında resmiyeti bırakabilirsin."
Bu neydi şimdi?

Continue Reading

You'll Also Like

2.8M 24.3K 27
Dikkat! Bu kitapta argo kelimeler, hafif çıplaklık sahneleri ve psikolojik unsurlar bulunmaktadır. BaybarsTekin: Bilmediğin ne var tam olarak? (17.15...
10.9M 358K 70
Karanlığın Aç Çocukları Serisi, Akılbaz (1.kitap) ve Canbaz (2.kitap) olmak üzere burada yayımlanmaktadır. ____ Parmak uçlarım geniş omuzlarına doku...
3.5M 202K 62
Başlangıç Tarihi: 14.03.19
650K 25.4K 30
Büyük bir şirket, herkes tarafından tanınan yakışıklı, ünlü bir tasarımcı ve sakar olduğu kadar güzel, çizimleri ile tüm dikkatleri üzerine çeken yen...