Aşk ve Nefret

By pinkcivert

5M 93.1K 25.3K

Ya bildiğin tüm gerçekler aslında koca bir yalansa? More

1. Bölüm "Bahis"
2. Bölüm "Gangster"
3. Bölüm "Dövüş"
4. Bölüm "Al yanak"
5. Bölüm "İlk Dokunuş"
6. Bölüm "Kötü Karşılaşma"
7. Bölüm "Karanlık Sokak"
8. Bölüm "Gizemli Not"
9. Bölüm "Adliye"
10. Bölüm "Gece"
11. Bölüm "Ateşli ve Islak"
12. Bölüm "Suç çetesi"
13. Bölüm "Barlar Sokağı Sekizlisi ve Fahişeler"
14. Bölüm "Depo"
15. Bölüm "İlk Görev"
16. Bölüm "Tuzak"
17. Bölüm "Seks Kulübü"
18. Bölüm "Acı"
19. Bölüm "Yasak"
20. Bölüm "Ceset"
21. Bölüm "Kokain"
22. Bölüm "Yüzleşme"
23. Bölüm "Cennet"
24. Bölüm "Alışveriş"
25. Bölüm "Takip"
26. Bölüm "Sinema"
27. Bölüm "Gerçekler"
28. Bölüm "Şüpheli"
29. Bölüm "Arzular"
30. Bölüm "Plan"
31. Bölüm "İntikam"
32. Bölüm "Halüsinasyonlar"
34. Bölüm "Karanlık"
35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"
36. Bölüm "Kan"
37. Bölüm "İtiraflar"
38. Bölüm "Aile"
39. Bölüm "Hasta"
40. Bölüm "Baskın"
41. Bölüm "İyileşmek"
42. Bölüm "Gözyaşları"
Final
43. Bölüm "Hep birlikte"
44. Bölüm "FİNAL"

33. Bölüm "Soygun"

75.9K 1.6K 698
By pinkcivert

Bu hikayeden feci sıkılmış bulunmaktayım. 45-50 arası bölümlerden biri final. Kesin bilgi.

 

Ertesi gün kahvaltıdan sonra Aslan konuyu danışmak için Koray’ın kafasının güzel olmasını bekledi. Esrar içtiğinde mutlu olur her şeye tamam dediğini biliyorduk. Bu benim hayatımı değiştirebilirdi. Ya babam öğrenirse ne olacaktı? Soyadım değişiyordu. Formaliteden de olsa bir şeyler değişecekti.

“Kardeşim, hani bebek bende ya…” diye söze başladı Aslan. Tırnaklarımı yemeye başladım. Koray parlamentini yaktı. Mutluluğu katlansın diye yanında kahve de yapmıştım. “Evet kardeşim sende.” Dedi ve sonra bize baktı.

“Neden kendimi en son babalar duyar dizisinde gibi hissediyorum?”

Şule yüzünü koltuğa gömerek komşuları rahatsız edecek derecede kahkaha atmaya başladı. Aslan dudaklarını ısırdı. Bense gülmek ve ağlamak arasında kalmıştım. Haklıydı. Hepimiz çevresine oturmuş aç gözlerle ona bakıyorduk, her istediğini yapmıştık ve en sakin zamanı kollamıştık. Sevgilime ihanet ediyormuş gibi hissediyordum.

“Yok abi ya şey… Şimdi ben düzgün bir yuva kurup bunları kandıramazsam hapse gireceğim bebek benden alınacak falan ya…”

Bu sırada aklıma yeni uyuttuğumuz dünyalar tatlısı Ecem geldi. Gerçekten çok güzel bir çocuktu ve sanırım annesi de ona bakamazdı. Aslan da olursa en azından ben bile bakardım. O çocuk harcansın istemiyordum. İleride kendinden nefret etsin ve dönüp hayatına baktığında tek güzel bir söz söyleyemesin istemiyordum. Benim gibi olsun istemiyordum.

Koray yüzüne ee? Dermiş gibi baktı. “Bende diyorum ki acaba Avşar’la formaliteden evlensek hani o şey…”

Koray’ın yüzündeki kasların geriye çekilişini ve Aslan’ın korkudan konuşmayı kestiği gördüm. “Formaliteden evlilik? Benimkiyle?”

Onunkiydim.

Koray bizi neşelendiren değil içimizi ürpertip kalbimizin sıkılmasına neden olan bir kahkaha attı. “Formaliteden evlilik ha? Oğlum çocuk mu kandırıyorsun?”

“Oğlum hapse gireceğim lan! Yemeyiz malını sadece kağıtta evli görüneceğiz mutlu aileymiş gibi yapacağız. Birkaç ay.”

“Sen beni bir gram bile tanımadın mı lan? Nasıl böyle bir şeye izin vereceğimi düşünürsünüz? Ya sen, sana ne oluyor be kızım?”

Bana bakınca dudağımı ısırdım. “Hapse girmemeli Koray.” Başka diyecek bir şeyim yoktu. “O zaman uçkuruna sahip çıksaydı!” diye kükredi.

“Sanki sen yapmadın amına koyayım! Ben sevdim de yaptım. Sen ne için yaptın peki? İntikam için. Sen vazgeçtin belki ama ben kızımı kimseye bırakamam.”

Bu da ne demek oluyordu? Koray’a baktığımda Aslan’a kötü kötü baktığını fark ettim. Bu bakış beni öylesine korkutmuştu ki konuşamadım. Ama Aslan da sinirli görünüyordu. Bakışları onu sindirmedi.

“Ben bırakıyorum abi. O parayı da bulacağım söz. Sadece güvendiğim için Avşar’ı istemiştim. Kendime bir oyuncu da bulurum.” Ayaklandığında “Nasıl bulacaksın lan? Senin kenarda üç kuruş paran yok.” Dedi Koray arkasından.

“Arabamı satarım. Evimi satarım.”  Aslan’ın peşinden gittim. Ecem’in yanına gidiyordu. “Dur.” Dedim kolundan tutarak. “O kalsın. Uyandığında sana haber veririm.”

“Burada kalmasın.” Dedi, “onu eve götürürüm.”

“Kızacağını biliyorduk. Ona aldırma.” Dedim yatak odası kapısının önüne dikilirken. Ecem’i uyandırmamak için fısıltı halinde konuşuyorduk. “Senin bilmediğin şeyler var Avşar. Şimdi kızımı alacağım.”

“Onu evine götüremezsin!” diye tısladım dişlerimin arasından. “Bırak kalsın burada ona ben bakarım bir süre.”

“Senin işin başından aşkın zaten Avşar.” Dedi kolumdan tutarak beni savuştururken. Geriye sendeledim. “Evinde bulurlar seni. Ecem’i bir daha göremezsin. Düşüncesiz hareket etme.” Tam Ecem’i kucaklayacakken durdu. Kızını bir daha görememe fikri onu korkutmuş olmalıydı. “Haklısın.” Dedi ve derin bir nefes aldı. “Haklısın.”

“Şimdi nereye gideceksin?” diye sordum. Onu Koray’ın bir emaneti olarak görüyordum. Üstelik de gerçekte nasıl biri olduğunu öğrendikten sonra daha fazla üzerine düşer olmuştum. Bana kimseye göstermediği yüzünü göstermişti ve ben öyle birini asla yarı yolda bırakamazdım.

“Para bulmaya.” Dedi “Arabanı ve evini satamazsın.” Dedim. “Kalacak yerim ve motosikletim var onlarsız da yapabilirim.”

“O parayı tek başına yemedin Aslan! Saçmalama. Hep birlikte yapacaksınız. Duydun mu beni?”

Çenesinden tutup bana bakması için zorladım. Gözleri yerdeydi. Kırgın hissettiğini anlayabiliyordum. Başını salladı. Elimle omzunu sıktım. “Moralini bozma. Koray seni seviyor.” Dedim gözlerine bakmaya çalışarak ama o parkeleri inceliyordu.  “Kendinize iyi bakın.” Dedi çıkarken.

O gittikten sonra salona Koray’ın yanına gittim. “Yolculadın mı kocanı?” dedi alay eder gibi. Ona aldırmak istemedim. Sinir etmek için yapıyordu. “Şule nerede?” diye sordum. “Çıktı.” Aptal. Burada kalması gerekiyordu. Sanırım kavga edeceğimizi bildiğinden kaçmıştı. Onunla sonra hesaplaşacaktım.

Kendimi koltuğa bırakırken “Ya sen nasıl böyle bir şeyi duymama izin verirsin? Hiç mi tahmin etmedin ne diyeceğimi?”

Karşıma dikilmiş bana hesap sorarken sinirden kararmış gözlerine baktım. Dövecek gibi duruyordu. “Arkadaşının başı belaya girsin istemezsin sandım.” Dedim kinayeli bir şekilde. “Onun başı her zaman belada!” diye bağırdı.

“Bağırma.” Diye tısladım. Bir de Ecemi uyandıramazdık. Parmağını bana doğrultup “Sakın, ama sakın, bana sinirliyken ne yapacağımı söyleme.” Bu gözlerindeki kin bana mıydı? Eridiğimi hissettim. “Yoksa ne olur?” diye sordum nefretle dolmuş gözlerine bakarak. Bir de kafasının güzel olduğunu sayarsak kötü şeyler olabilirdi.

Bir şey diyecekmiş gibi dudaklarını araladı ama sonra susup ellerini beline koyarak başka bir yöne baktı. Sanki beni görmek istemiyordu. Sanki bana baktıkça daha da sinirleniyordu. Biliyordum çünkü aynısını babam da bana yapmıştı.

“Vurur musun?” diye sordum, sesim korkusundan titrek çıkmıştı. Bir bakışıyla nasılda tüm gardımı düşürüyordu. Nasıl da beni ele geçirmesine izin veriyordum.

Sakince bana doğru döndü. “Bunu nasıl düşünürsün?” sakinleştiğini görünce rahatladım. Öyle rahatladım ki gözlerim dolmuştu. Görmesin diye başımı öne eğdim. Fakat zorla görmek ister gibi dibime geldi. Dövmeli parmakları usulca çenemi kavrarken ona bakmam için beni zorladı.

Göz kapaklarım kalkınca göz pınarımda birikmiş yaşlardan bir tanesi düştü. Koray onu elmacık kemiğimde yakalayarak bir öpücük kondurdu. Onu çok seviyordum. Sanki bana değil kalbime sarılıyormuş gibi hissediyordum. Kalbime onun adını dövmelemek istiyordum.

“Sana asla vurmam.” Dedi dudakları yanağımdayken. Kollarım istemsiz bir şekilde omuzlarını sardı. Güçlü kolları belimdeyken birbirimize sarılarak öylece dikildik. Hiçbir sebep yokken. Hayatımın en kötü günlerinde yanımda istediğim tek insandı. Onunla kavga etmek istemiyordum, onu kaybetmeyi hiç istemiyordum.

Birbirimize karışmak üzereyken aniden kapımız sertçe tıklatıldı. Tıklatmak değil de, eroin operasyonunda kapı kırmak isteyen polislerin kapıya saldırması gibi bir şeydi bu. Sanki biri ağaç gövdesiyle vurmuştu. “İçeri saklan hemen. Ecem’i de al.”

“Seninleyim.” Dedim korkuyla. Hala kapıya vuruyorlardı. Anasını satayım neler oluyordu böyle? “Ecemin’in yanına git. Hemen.” Sesi hem endişeli hem de emir vericiydi. “Gitmiyorum Koray ne olacaksa olsun.” Dedim, kararlığım sesime yansımıştı. “Defol lan şuradan. Hemen odaya git.” Beni ittirmeye çalışsa da ona sıkıca tutundum. “Sus.” Dünyadaki en gerilim dolu anları yaşıyorduk. Ne olduğunu bilmediğimiz biri kapıya vuruyordu. Kırılmak üzereydi. Neden çalmamıştı ki? Koray neden sessiz kalıyordu? Şuan kapıdaki bir yaratık bile olabilirdi. “Ah, Avşar.” Diye homurdandı.

 Bir an için öleceğimizi düşündüm çünkü sesindeki endişe kulaklarımı yıpratmıştı. Hızla telefonumu çıkararak Şule’ye Ecem’i alması için hızlı bir mesaj attım. Daha mesaj gönderilirken kapı büyük bir gürültüyle kırıldı.

Koray’a daha sıkı tutundum. “Vay, vay, vay.” Dedi içeri giren iri yarı adamlardan biri. Gardiyanlara benziyorlardı. Bize laf atan adam kel ve iki metre civarındaydı. Koray’dan bile uzundu.

“Size parayı bu hafta içinde bulacağımı söyledim daha bir gün bile olmadı.” Dedi Koray. Tanrım. Bunlar yoksa Nevzat’ın adamları mıydı?

“Nevzat’ın kesin emri. Getirin dedi.” Gözlerini üzerimde dolaştırdı. “Yanında her kimse varsa onu da getirin dedi.” Yanında bir tane daha esmer adam vardı. “Kız kalsın. Geliyorum.” Onlara doğru adım attığında elini tuttum. Korkmuyordum.

“Kız arkadaşın mı?” diye sordu bize bakarken. İkimiz aynı anda “Evet.” Dedik. Koray susman ve elini bırakmam işçin bana çeşitli imalarda bulundu ama onu görmezden geldim. “Bırak şu elimi.” Diye tısladı bana bakarak. “Hayır.” Dedim gayet net bir şekilde.

“Çok romantik. Sizi nasıl güzel bir halde bastık ama. Nevzat buna bayılacak.”

“Kim lan bu Nevzat?” dedim sinirle. Adam güldü. Mafyalardan korkmuyordum. Hepsini babam yönetiyor sayılırdı zaten. Babamın herkesle bir bira içmişliği vardı.

“Siz kimsiniz ya sevgilimin evine dalıyorsunuz?” Koray’ın camın önündeki tekli koltuğun altında silah sakladığını biliyordum. Yanına bir kitaplık, küçük bir sehpa ve lamba da koymuştu. Arada orda kitap okuyordu. Elini bırakarak koltuğun yanına gittim ve bir tekme atıp silahı açığa çıkardım. Şarjörünü kontrol etmeden horozu çekip silahı kel adama doğrulttum. “Kimi rahatsız ediyorsunuz lan siz?”

Diğer esmer adamın da şaşkın bakışları üzerime eklendi. “Avşar ne yapıyorsun?” dedi Koray bozguna uğramış bir halde. Onları gafil avlamıştım. “Sevgilim size borcunu bu hafta ödeyeceğini söyledi. Kimseyi rahatsız edemezsiniz böyle. Vururum lan sizi.”

Gözüm dönmüş bir şekilde silahı bir ona bir diğerine doğrulttum. Koray homurdandı. “Bugün biraz sinirli. Bebeğim silahı bırak.”

“Bunlar aniden gelip kapımızı kırdılar!” diye bağırdım. “Annen de kırardı böyle kapıları.” Esmer adam gülünce kel olan ona sert bir bakış attı. “Avşar yalvarıyorum indir silahı.” Diye yalvardı Koray. Umurumda değildi. Bugün birilerini yaralayacak kapasitedeydim.

“Kes lan sende.” Bu kez silahı ona doğrultunca kel olan hemen belinden silahı çıkardı. “Şakamız var gibi mi görünüyor?”

“Özenti.” Diye homurdanıp silahı koltuğa attım. “Seni gözüm tuttu ama bu güvendiğim anlamına gelmiyor. Kaldır kollarını. Seni bırakacaktım ama bizimle geliyorsun.” Ben ellerimi kaldırırken Ecemin ağlaması duyuldu. “Aferin geri zekalı kız ağlıyor şuan.” Diye tısladım onlara kötü kötü bakarken.

“Cengiz git sustur bebeği.”

“Saçmalama ya! Kızım o benim.”

“Sus lan. Az önce yapmayacaktın öyle hareketler içeride bebeğin varsa.” Koray’a baktı. “Karın mı bu?”

“Kız arkadaşım.”

Koray’ın dizine bir tekme atınca silahı salladı. “Rahat dur.”

“Yazdım bunu Koray.”

Cengiz denen herifi içeri giderken görünce kendimi dizlerimin üzerine atıp “Ne olursunuz bebeğimi alayım ben ne yaptıysam onun için yaptım ona dokunmayın!” diye bağırdım. “Bebeğine dokunmayacağız be kadın! Allahını seviyorsan sus!”

“Ateistim ben!”

“Benim kız kardeşim de ateistti. Geçen yıl araba çarptı.”

“Sonra ne oldu?”

“Kapandı.”

Zaten ateist değildim ama bir garip olmuştum. Fakat bu herifler bir ateist bile olamazdı. Ateistler bilgili insanlardı. Bunlar cani ve vahşiydiler. Diğer esmer adam, Cengiz, elinde Ecem’le içeri girince gözlerim doldu. O bana emanetti. “Ne tatlı değil mi abi?” dedi bebeğe çeşitli surat ifadeleri yaparken.

Ecem ağlamıyordu. Ama gülmüyordu da. Bizim gibi şaşkındı. Bana ufak bir bakış atınca ona gülümsemeye çalıştım. Gözlerim yaşlıydı, ne kadar etkilendi bilmiyordum ama ağlamaya hazır olduğunu titreyen dudaklarından anladım. “Ağlayacak. Lütfen ver.”

“Verir misin.” Diye beni düzeltti.

“Verir misin?” dedim.

Bebeği temkinlice bana uzattı. “Al bakalım.” Ecem’i büyük bir rahatlamayla kucağıma alırken dudakları hala titriyordu. Gözleri dolmuştu ve bu tanımadığı adamlar karşısında ağlamaya korktuğunu fark ettim. Ona söyleyecek kelimem yoktu. Sadece sıkı sıkı sarılmakla yetindim. Bir bebek güzeldi. Sorumluluğu bile güzeldi. Tabi aniden kapınızı gangsterler kırmıyorsa.

Bu sırada “Kapıya ne oldu lan?” diye bir ses geldi apartmandan. Şule. İçeri girmemesini deli gibi isterken kahkaha atarak içeri dalıp aniden sustu. Birkaç saniye ortamda göz taraması yaparken ellerini havaya kaldırarak usul adımlarla bana yaklaştı. “Ben Ecem’in bakıcısıyım. Alıp gideyim abi ben yüzde yetmiş körüm zaten. Bir şey gördüysem orospu çocuğuyum.”

“Görsen ne olur ki? Hadi ikile.”

Şule onu “Hadi ikile.” Diye taklit etti.

“Ne dedin sen?”

“Addaya gidiyoruz dedim. Ad-daa.” Yaptı Eceme gülümsemeye çalışarak.

Ecem en sonunda dayanamayıp ağlamaya başladı. “Yalan söyleme kızım! Ne dedin lan sen bana?”

“Dedim ki…” kapıya ve adamdaki arasında boşluğa bakıp hızla koşmaya başladı. Cengiz tam peşinden koşacakken diğeri onu durdurdu. “Bırak gitsin. Bizde her ihtimale karşı tabanları yağlayalım. Değil mi?”

“Bende geleyim mi?” diye sordu masum görünmeye çalışarak. “Nevzat seni misafir etmekten onur duyar.” Dedi gülümseyerek. Silahı bana doğrulttu ve yakınıma gelerek namluyu enseme bastırdı. “Yürü.” Dedi sertçe.

“Silahı indir Alptuğ.”

“Sana sormayacağım. Borcunu ödemeyen adamları ciddiye almıyoruz.” Koray homurdandı ve yanımdan geçerken elime dokundu. Rahat hissetmemi sağlıyordu ama ölmeyeceğimi biliyordum. Yani yanlış bir şey yapmazsam.

Kapıdan dışarı çıkarken silahı cebine soktu ve arkamdan tehditkar biçimde yürümeye başladı. Mecburen onunla beraber gidiyorduk bizde. Normal insanlar gibi asansöre bindik ve sıfıra bastı. “Kaç yaşındasın?” bana mı soruyordu? Arkadaşına veya Koray’a soracak hali yoktu ya. Neden bana soruyordu? Telefonla konuşuyor olabilir miydi? Cevap vermeyince kolumu dürttü.

“Yirmi.”

“Daha genç görünüyorsun.”

Koray homurdanınca adam gülerek sustu. Dışarıda bekleyen siyah minibüse bindik. Koray’larınkinin siyahıydı işte. Koltukları karamel renginde ver deriydi. Şoför televizyon izliyordu. “Sür.” Dedi Alptuğ.

 Tıkınmayı bırakıp motoru çalıştırdı. “Nevzat’la daha yeni görüştüm. Bu ne muamele?” dedi Koray sinirle. “Seninle işi var.”

“Neden sadece ben?”

“Kafası yedi yirmi dört kıyak gezmeyen tek sensin de ondan.”

Koray homurdanarak arkasına yaslandı. “Nerelisin?” şoför aynadan bana bakıyordu. Kafasına taktığı bere onu soygundan gelmiş gibi gösteriyordu. Neden bana nüfus bilgilerim soruluyordu? “İzmir.” Dedim kibarca. “Biliyor musun benim Şırnak’ta bir amcaoğlum var. Daha yeni çıktı hapisten. Cinayetten  girmişti. Onun karısına benziyorsun.”

Ne diyemeyeceğimi bilemeyip Koray’a baktığımda gülmekle ve somurtmak arasına kaldığını fark ettim. “Teşekkürler?” dedim dediğimden emin olamayarak. “Biliyor musun hanım kız, benim hiçbir eşim dostum adam öldürmekten korkmaz. Hepsi cinayetten içeride şuan. Kefaletlerini hep ben ödedim.”

Benim amca çocuklarım kurşuna kafa atıyorlar demesi an meselesiydi.

“Ne iş yapıyorsun?” diye sordum. “Tetikçiyim ben. Bir de güzel araba kullanırım. Bizim ailede kimsenin ölümden korkusu yoktur.”

“Ne kadar hoş.” Dedim gülümseyerek. Manyakların arasındaydım. Koray ömrü boyunca manyaklarla beraberdi. Babam manyaklığın ta kendisiydi. Bu herifler manyaklığın bir tonunda yaşıyordu.

Arabayı aniden hızlandırınca yüreğim kalktı. “Çok güzel araba kullanırım ben. İlkokuldan beri amcamın yanında tamircilik yaptım. Anlarım da motordan.”

“Bende arabaları severim.” Dedim.

“Bak işte geldik. Başkası sürmeye kalksa oradan buraya yarım saat sürer. Ben on dakika da getirdim. Şehirler arası yolculuk yapılacağı zamanda hep ben sürerim.”

“Vay amına koyayım sus da motorun soğusun bir.” Dedi Cengiz. “O motor soğuma hikayesinin aslı da şöyle…” diye söze başlayacak olsa da kabaca susturuldu. İlk başlarda beni korkutmuştu. Gerek tipi gerek manyak oluşu. Ama beni biraz sakinleştirmişti. Koray’a baktığımda tüm bunlara alıştığını hatta bıktığını gördüm.

Zengin bir eve getirilmiştik. Kraliyet dönemindeki evler gibiydi. Altın ve krem renklerine boyanmıştı. Dışında ahşap ve çim karşımı bir çit vardı. Arka taraftaki havuzun maviliği buradan seçebiliyordum. Kapıda iki koruma ve bir de doberman cinsi köpek vardı. Kuyruğu kısa ve kulakları da kesilmişti. Köpekleri sevmememe rağmen bu hayvan bizi öldürecekmiş gibi bakıyordu. Koray’a daha çok sokulmaya çalışsam da buna izin verilmemişti elbette.

Resmen çapraz korumaya alınarak villanın içine giriş yaptık. Çimler ıslaktı ama neyse ki botlarımı giyebilmiştim. Kimdi lan bu Nevzat? Herif ne de zengindi. Ben bu ayakkabılarla içeri girmeye kıyamazdım.

Cam kaplamalı kapıdan içeri girdiğimizde sanırım Nevzat olan adam puro tüttürüyordu. Kaliteli tütün kokusu burnuma gelen ilk şey oldu. Kır saçlıydı, saçları düzenlice arkaya taranmıştı ve kaliteli takım elbisesinin omuz kısımlarının gri satenimsi rengini görebiliyordum.

“Getirdik abi.” Dedi Alptuğ denen adam. Demek ki onunda emri her yerde geçmiyordu. “Gelsinler.” Karşısındaki iki sandalye bana elektrikli sandalyeleri hatırlatmıştı ve şüphesiz ki onlar bizim içindi.

“Oturun.” Omuzlarımda iki güçlü el hissettim. Beni kibar olmayan bir şekilde sandalyeye oturttular. Koray’da benimle aynı haldeydi. “Hoş geldiniz.” Sesi kalın ve aksanlıydı. Çok kaliteli bir sesi vardı. Sanki arkadan onun yerine biri seslendiriyormuş hissi yaratıyordu. Tombul yanaklı torununa masal söylemek için uygunken o seslerin çok kez ölüm ve yıkım emri verdiğini tahmin edebiliyordum.

Çok karizmatik bir adamdı. Gözleri maviydi. Saçları griye kaçıyordu. Gençken çok kızın canını yaktığını hafif kırışmış yüzünden anlayabilirdiniz. Bu tür adamlara bayılıyordum. Bir süre herhangi bir sebep olmadan adamı izledim. Bu herif bizim de ölüm emrimizi verebilirdi ama yakışıklıydı işte. Yanımda sevgilim vardı. Bizi buraya zorla getirmişti. Ama karizmatikti.

“Adamlarına söyledim. Paran bir hafta içinde hazır olacak.” Dedi Koray direk.

“Sorun para değil. Senden yapmanı istediğim bir şey var. Eğer yaparsan, para ödemene gerek kalmaz.”

“Abi neden hep ben ya? Neden diğerleri değil de ben? Ben yokum artık. Paranı bulacağım söz.”

“Dediğim işte bir trilyon civarı para var. Seni çağırdım çünkü çetenin beyni sensin. Seninle daha iyi anlaşabiliyorum.”

Koray’ın dudakları isteksiz bir şekil aldı. Bu fikrin hoşuna gitmediğini anlayabiliyordum ama lanet herif az önce bir trilyon demişti. BİR TRİLYON.

“Üstelik parayı bulacağım dedin. Oysaki siz o parayı sekiz kişi yediniz. Onlar sana uyuyor.”

“Silahı anlıma dayadığından böyle düşündüğünü tahmin etmemiştim, affedersiniz.”

“Ukalalık etme.” Bana baktı. “Bu bayan kim?”

“Karısıyım.”

Ellerimi kucağıma koyunca gözleri oraya takıldı. “Üstelik bu işi yaparsan karının bir yüzüğü olur.”

“Bu kadının parmağına yüzük değil yakışsa yakışsa silah yakışır.” Dedi Cengiz arkadan. Ona aksi bir şekilde baktım. “Hayırdır?” diye sordu Nevzat. “Aniden silahını çıkarıp bizi tehdit etti de ondan.” Adam masalımsı sesiyle güldü. “Hiç de öyle bir bayana benzemiyor ama.”

Gülümsedim. İltifat iltifattı.

“İşe dönecek olursak, dediğimi yaparsanız, borcunu silmekle beraber üstüne adam başı sekizer milyar alırsınız.”

“İş nedir?” diye sordu Koray en sonunda. Sağ bacağını sallıyor ve dudağının kenarını kemiriyordu. “Sana verdiğim adresteki kuyumcuyu soyacaksın. Ardından birkaç el ateş etmeni istiyorum.”

“Adres neresi?”

“Sizin sokağa yakın. İlhanlılar kuyumcusu.”

“İlhanlılarla ne alıp veremediğin var?” diye sordu. Muhabbetten gram anlamıyordum ama bu herif sevgilimden soygun yapmasını istiyordu. Sevgilimse kabul etmiş görünüyordu ki diğerlerinin parayı duyunca anında atlayacakları kesindi. Resmen hayatlarıyla kumar oynuyorlardı. Para için. Ne insanlar var, dediğim insanlardan biri de benim sevgilimdi.

“Orasına sen karışma. Dediğimi yap yeter. Paran peşin.”  Koray hala emin değil gibiydi. “O sekiz milyarı kaça katlayacağını tahmin bile edemiyorum. Sen akıllı çocuksun.” Eskiden olsa anlamazdım ama şimdi uyuşturucu ve esrar satarak o parayı katlayacağını biliyordum.

“Kabul.” Dedi ve ardından el sıkıştılar. Koray kalkınca bende kalktım. Nasıl bir adamdı ki birinden iş isterken bile evine baskın düzenliyordu. “Alacağım parya bir de kapı masraflarımın eklenmesini istiyorum. Adamların kapımı kırdı.” Koray’la beraber eve basan adamlara baktık. Bize gülümsediler.

“Bu akşam hallediyorum.”

Adam bana doğru dönerek elini uzatınca kibarca tokalaştım. “Bu güzel bayanın adı nedir?” diye sordu sanki başkasına soruyormuş gibi. Ama doğrudan benimle muhataptı. “Avşar.” Dedim. “Ne çarpıcı bir isim, değil mi?” dedi Koray’a gülümseyerek. “Bir karın olduğunu bilmiyordum Hanzade.”

“Bende bilmiyordum.” Dedi bana imalı bir şekilde bakarak. Tatlı bir şekilde sırıttım. “Tekrar görüşmek üzere.” Adam bana çapkın bir şekilde gülümseyince kirpiklerimi kırpıştırarak bende gülümsedim. Koray’ın bakışları ise ikimizin arasında köprü kuruyordu.

“Adamlarım sizi evinize kadar bıraksın.” Çenesi kapanmayan şoför sevinçle ayaklanıp bizden önce kapıya koştu. Evden çıkarken Koray elimi tuttu. “Ne o kirpik kırpıştırmalar? Bana o kadar cilve yapsaydın köpeğin olmuştum.”

Kıkırdadım. “Sana yapmıyor muyum?” dedim arabaya doğru giderken. “Herife beş dakikada yaptığının onda birini yapıyorsun sadece.”

“Sende o kadar karizmatik ol sana da yapayım.” Dedim. Normalde o kızlara iş attığı için benim kıskançlık krizlerine girmem gerekmez miydi? Neden böyleydik?

“Ben karizmatik değil miyim?” dedi şaşkınca kaşlarını kaldırarak. Asil hanımlar gibi bacağımı kibarca kaldırarak minibüse binip şoförün arkasındaki koltuğa yerleşip bacak bacak üstüne attım. “Sen beni kızdırıyorsun.” Nasıl da kendini beğenmişti. Ben karizmatik değil miyim? E, dövseydin bari?

“Sen beni daha çok kızdırıyorsun.” Dedi, tam karşıma oturmuştu. Dizlerimiz birbirine sürtüyordu. Bacağımı onunkine sürttüm. “Bende sizinle geleceğim.” Dedim. Önce şaşkınca “Nereye?” diye sorsa da sonra “Saçmalama.” Dedi sertçe.

Yüzüne doğru eğilerek “Cilve istiyorsan biraz daha bana katlanmak zorundasın.” Diye fısıldadım. Neyse ki adamları bizimle gelmemişti.

“Benim dayımın ufak oğlu var. Kapıdan çok iyi anlar. Onu arıyorum hemen.” Bay çenesi düşük, ve dayısının oğlu aramızdaki elektriği uçurdu.

“Sana hayır dediysem hayır.”

“Senden çikolata istemedim ve benim annem değilsin Koray. Kendi kararlarımı alabilirim.”

“Seni çetemde istemiyorum Avşar.”

“Ya ne olur bana bir şans ver.” Dedim, “Ben üniversitedeki sıkıcı kızlardan olmak istemiyorum. Ben heyecan istiyorum. Aksiyon istiyorum.” Ona dudaklarımı sarkıtmış bakarken az önce benim ona yaptığım gibi kulağıma doğru eğilip “Sana öyle bir aksiyon yaşatırım ki oturmayı özlersin.” Diye fısıldadı.

Önce ne demeye çalıştığını düşündüm. Anlayınca kıp kırmızı olmuştum. Geriye yaslanıp suratımın girdiği şekilleri izledi. “Bana bir iyilik borçlusun Koray. Barda olanları hatırlatırım.”

“Hani sen hamileydin?”

Yüzüm çarpıldı. “Kahrolası pislik.” Diye tısladım “Hayatının daha güzel olması için uğraşıyorum. Kahrolası pislik.”

“Kahrolası pislik.” Diye beni taklit edip gülümsedi. Nasıl bu kadar yakışıklı olursun be oğlum?

“Ciddiyim. Bana borçlusun.”

“Ya sen bunun nasıl bir bela olduğunun farkında değil misin? O soygunu bizim yaptığımızı herkes bilecek.”

“Madem herkes sizin yaptığınızı biliyor, neden yakalanmıyorsunuz?”

“Çünkü kanıt bırakmayacağız. Bizi suçlayamayacaklar. Ne anlatıyorum ben ya?”

Ona gülümsediğimde “Hayır.” Diye itiraz etti. “Sana kötü günler yaşatırım Avşar.”

Gülümsemeye devam ettim. Beni tehdit edebileceğini sanıyordu. Şiddetten korktuğumu sanıyordu. Bunun için yaşadığımı bilse acaba ne düşünürdü? “Düşündüğün gibi bir şey olmayacak.” Dediğinde araba durdu. Kapıyı açmasını bekledim. Benden önce inip kapıyı benim için aralık tuttu ve bende kibarca indim. “Eğer gelmeme izin verirsen, çok güzel şeyler olur.”

“Avşar, ne zaman bizimle olsan, tehlike atlatan sen oluyorsun.”

“Bu kez bir şey olmayacak.” Diye güvence verdim ona. “Üstelik gelirsem, her dediğini yaparım.” Şekerle çocuk kandırıyordum sanki. Ama o beni seven ve arzulayan bir erkekti. Bu yöntem onun kapılarını açan bir anahtar gibiydi.

“Her şey mi?” diye sordu kaşlarını çatarak. Kapısı yere düşmüş olan evine girdik. Neyse ki hırsız da bizim gibi girmemişti. “Her istediğin.” Dedim kendimden emin bir şekilde. “Kaldıramayacağın şeyler de dahil mi?” bir an için kalbim küt küt atsa da bunların blöften ibaret olduğunu biliyordum. Bana kıyamazdı.

“Hepsi.” Dedim kollarımı birleştirip karşısında dikilerek. Düşünür gibi oldu. “Sana istersem zaten dediklerimi yaptırabilirim. Bu riski göze almayacağım.”

Bu da ne demekti şimdi? Bana istediklerini yaptıramazdı. “Evet zorla beni düzme yeteneğine sahipsin zaten. Onun dışında.”

“Bunu konuşmuştuk.” Dedi. “Başının etini yemeyi düşünüyordum. O son sevişmemiz olabilir.”

“Son olmadığını sende biliyorsun.” Dudaklarımı yaladım. “Seni bir süre benden mahrum edebilirim. Tam da karı-koca dönemlerimizde bunu istemezsin. Çok sıkıcı olur.” Bunu istemiyormuş gibi dudaklarımı büzdüm. Bu sırada iki adam aniden içeri dalıp kapıyı incelemeye başladı. İrkilerek onlara bakarken Koray sırıtıp kolunu omzuma attı. Hayvan herifler cin gibi gelmişti.

Sanki ev onlarınmış gibi kapıyı takıp onarırlarken Koray istedikleri bir şey olup olmadığını sordu. Kibar adam.

“Ee, ne düşünüyorsun?” dudaklarını yalarken onu izledim. Güzel adamdı. Aynı anda hem kibar ve efendi hem de sert ve psikopat olmayı nasıl başarıyordu? Ona ve yeteneklerine hayrandım.

“Sen bu işte büyük bir risk olursun. Şartlar her zaman bizim lehimize olmayabilir. Sende biliyorsun. Yine bir Can olayı istemiyorum. Sen zararlı çıkıyorsun.”

“Kimse ben olduğumu bilmeyecek. Seni temin ederim. Bir süre beraber görünmedik zaten. Hem sen demedin mi kanıt yoksa biz olduğumuzu anlasalar ne olur diye?”

“Baban anlarsa biteriz.” Dedi. “Kimse anlamayacak.” Dedim ikna edici bir şekilde koluna dokunarak. “O zaman bana biraz moral ver.” Dedi elini kalçama götürerek. Tatlı bir şekilde mırıldanıp onu öptüm ve beni yatağına sürüklemesine izin verdim.

                                           ♥♠♦♣

Soyguncu haline bir baktım. Simsiyahtı. Sadece gözlerinin parlak elası seçilebiliyordu. Tüm dövmeleri gizlenmişti. Minibüsteydik, silahlanmıştık. Koray bana da bir silah vermiş ve mecbur olmadıkla kullanmamam için beni sıkıca tembihlemişti. Bendeki silah içlerinde en hafif sıklet olanıydı. Arabada tüfek bile vardı ve sanırım bu da giderken dükkânı indirmek içindi.

Aslan düşündüğüm gibi işi hemen kabul etmişti. Bu sefer amacı Koray’la barışmakta olabilirdi. “Avşar sana bir sürprizim var.” Dedi soygun yapacağımız yere doğru ilerlerken. “Nedir o?” dedim ama açıkçası Aslan’dan bir sürpriz düşüncesi beni biraz korkutmaktan başka bir işe yaramıyordu. “Arkadaşınla evlendim.”

Güldüm. Kiminle acaba diye düşünürken gülüşünden Şule olduğunu anladım. “Şule olduğunu söyleme.” Gülümseyerek başını salladı. Şule! Buna nasıl izin verirdi. Onu hemen Utku’ya söyleyecektim. “Bebek de onda?” gerçi cevabını biliyordum. “Biraz cici annesine alışsın.”  Nasıl olmuştu lan bu?

Tam Aslan’ı azarlayacaktım ama planladığımız gibi Uygar minibüsü kuyumcunun hemen önündeki kaldırıma park ederek dükkânın önünü kapattı. Kar maskelerimizi yüzüme geçirip silahlarımızı kontrol ettikten sonra Çağdaş kapıyı açtı ve bizde ardından hızlıca dökülerek dükkana giriş yaptık.

“Kaldırın lan elleri!” diye bağırdı Koray. “Kaldır, kaldır,” dükkanda neler gizlenmiş olabileceğini biliyorduk. Dükkanın ucundaki küçük kahverengi kapıya süzülen çırak olduğunu tahmin ettiğim zayıf ama kaslı belki de Koray yaşlarındaki çocuğa silahımı doğrulttum. “Nereye kaçıyorsun?”

Ya bir zile basıp polisleri başımıza toplayacaktı ya da silahı çıkarıp birimizi yaralayacaktı. Ona elimdeki siyah çantayı verdim. “Ne bulduysan doldur.” Sesim olduğundan daha boğuk çıkıyordu. Gözeneklerimden heyecan ve korku terlerim akıyordu ve kalbimin atışını bu gürültüde duyabiliyordum.

Koray, Aslan ve Çağdaş silahlarını içeridekilere doğrultmuştu. Dükkanda hiç müşteri yoktu. Sadece üç kişilerdi. Biri kasadaydı biri de çay içiyordu ve çay bardağı elinden düşmüştü. Eğer ben olmasaydım benim yerime burada Yiğit olacaktı. Uygarsa arabayı hazır bekletmekle ve olası bir koşuşma dahilinde arabayı uçurmakla yükümlüydü. Şimdiyse Yiğit dışarıyı kolaçan ediyordu ve bir de elinde polis telsizi vardı. Merkezdeki durumu gözetliyordu. Biri haber verirse onlardan bir sıfır önde olmamız için.

Siyah deri tayt ve deri ceket seçmemin sebebi hem kamufle olmak hem de rahat etmekti. Nelerle karşılaşacağımı kim bilebilirdi ki? “Yanlış bir yere dokunma.” Diye uyardım onu bilezikleri çantaya atarken. “Hepsini istiyorum.”

Ne kadar çok toplarsak o kadar karımızın artacağının farkındaydım. Bizimde payımız olacaktı fakat benim istediğim para değil şuan içimde bulunan heyecandı. Kalbimin böyle atmasını istiyordum. Sonumun ne olacağına dair tahmin yürütmemek istiyordum.

Bilerek gece on ikiyi seçmiştik çünkü kapanmalarına yakın ürünleri toplayıp hepsini bir yere koyuyorlardı ve bizde daha az vakit kaybediyorduk. Çocuk ne bulduysa çatlayana kadar çantaya yerleştirip cam masanın üzerine koydu. “Kaldır ellerini.” Bana kötü bir bakış atınca piçlik yapacağını anladım. Nereden aldığını anlamadığım silahını bana doğrultunca hayatta kalmak için yalnız bir saniyem vardı.

Hiçbir duygunun beni ele geçirmesine izin vermeden hazırda beklettiğim silahımla bileğine nişan alıp silahlı elini yaraladım. Silah yere düşerken acıyla inleyerek bileğini tuttu. Koray’la birbirimizi baktık. Benden daha çok korkmuştu.

“Hayırlı işler.” Diyerek dükkandan çıkıp kapısı açık minibüse atladık. Hepimizin elinde büyük spor çantalar vardı. Koray ve Aslan kapı kapanmadan tüfekleri dışarı çıkartarak tüm camları indirdiler ve Uygar gaza bastı.

Tanrım.

Her şey birkaç dakika içinde olup bitmişti. Zaten uzasaydı şuan peşimizde polisler olurdu ama gerçekten beklediğimden daha hızlıydı. Bana saatler sürecek gibi gelmişti ama daha bir saniye öncesinde içeriyi talan ediyorduk. Maskelerimizi çıkardık. Sadece ben nefes nefeseyim sanmıştım ama annesinin karnında soygun yapmayı öğrenen Aslan bile benim gibiydi. Aslan’ı ciddi görmeyi özlediğimi fark ettim.

“Çok iyiydin.” Dedi Çağdaş. “Eyvallah.” Uygar arabayı öyle hızlı sürüyordu ki midem bulanmaya başladı. Hızlı bir şekilde direksiyonu kırdı. “Neden durduk?” diye sordum. “Araba değiştiriyoruz. Hızlı.” Jeton geç düşse de para çantasını alıp indim ve diğer eski model Chevy Malibu’ya bindim. Buranın sürücü koltuğunda ise Element vardı. Biz binince arabayı geriye doğru sürüp direksiyonu sağa kırarak yönümüzü değiştirdi. “Uygar yakalanırsa ne olacak?” diye sordum. Gerçi Uygar yakalanırsa hepimiz yakalanmıştık oluyorduk.

“Silahları bir arkadaşa teslim edip kameranın olmadığı bir köşede plakaları değiştirecek.” Ne masraflı işti. “Sadece plaka mı?”

“Hayır görmedin mi arabanın arkasında modifiye vardı.” Ona dikkat etmemi nasıl bekliyordu acaba? Sanki her gün kuyumcu sanıyordum. “Ee, şimdi ben ünlü mü oldum?” diye sorunca Aslan güldü. “Bu yirmi yedinci soygunum, hala ünlü değilim.” Dedi. Yüzümü ekşittim.

“Nasıl gitti?” diye sordu Element. O kadar terlemiştim ki soğuğu hiç hissetmiyordum.  “Avşar birini yaralamak zorunda kaldı.”

“Avşar’a neden iş öncelerinde bir abdest aldırtmıyorsunuz?” kahkaha attım. Koray’a baktığımda onun da bana bakıp sırıttığını fark ettim. Abdest almak ne kelime, hiç olmadığım kadar kirliydim. “Herifteki kurnazlığa bak lan. Çakal orospu çocuğu. Beynine sıksaydın.” Dedi Koray sinirle homurdanarak.

“Elimizde K9 vardı amına koyayım gitti dokuzluk çıkardı. Geri zekalı bu insanlar.”

“Mermiden bizi bulurlar mı?” diye sordum. Sakinleş, kızım. Kimse sizi bulamayacak.

“Hayır sana verdiğim silah ruhsatsız.”

“Şimdi endişe etmemiz gereken bir şey var mı?” diye sordum. Aslan inledi. “Kızım amma telaş yaptın ya. Yok bir şey. Yaptığından şüphe ettiriyorsun adamı.” Çağdaş ve Element güldü. “Sana bir şey olmaz. Biz düşmanlarımızın bile adını vermeyiz.”

“Yaptığım için mükemmel olmasını istiyorum.” Dediğimde hepsi güldü. “Mükemmeldi. Bize şans getiriyorsun. Sonra olan sana oluyor ama iyiydik.” Dedi Aslan. Aynısını Koray’da söylemişti. “Bunun üzerine bir sigara iyi giderdi.” dedim

“Keyif sigarası hanımlar.” Dedi Element kolunu arkaya uzatarak. Parliament paketini kapıp kendime bir tane çıkarıp sevgilime uzattım. Aslan kendi sigarasını kendi çakmağıyla yakarken benimkini Koray yaktı. Alev uçmasın diye elimle sigarama siper oluşturdum ve tütünün yandığını anlayınca içime çektim. Koray bana dokunarak “İyiydin.” Dedi. Normal sevgililer bunu sevişme sonrasında söylerken biz soygun sonrasında söylüyorduk. Normal olacağız, söz veriyorum.

“Teşekkür ederim.” Dedim başımı göğsüne yaslayarak.

Bu sırada telefonum titreyince ceketimin cebinden çıkardım. “Beyler babam arıyor.” Arabada aniden bir sessizlik oluştu. Herkes birbirine “Nereden bilecek canım ya daha yeni oldu.” Der gibi bakarken benim içimi başka bir endişe doldurmuştu. Babamın şuanda bir kadınla olması gerekirdi. Beni asla geceleri aramazdı.

Telefonu açtım. “Baba?”

“Merhaba, siz Avşar mısınız?” Tanrım. İçimi biraz öncekinden bile büyük bir endişe tabakası sardı. Soygunda bile bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum.

“Evet babama bir şey mi oldu?”

“Hayır, hayır. Ben Paris Gece Kulübünden arıyorum. Anıl Bey sızmış durumda. Onu almanızın iyi olduğunu düşündüm.” Rahat bir nefes aldım. Ama anlamadığım şey neden beni aramıştı ki? Ben telefonunda kızım diye bile kayıtlı değildim. Beni Avşar delisi diye kaydetmişti. Arkadan müzik sesi gelmese bunun bir tuzak olduğunu düşünecektim.

“Neden beni aradığınızı öğrenebilir miyim?” diye sordum.

“Rehberinde resmi olan tek kişi sizdiniz.” Dedi. Gülümsemeden edemedim. “Teşekkür ediyorum. Hemen geleceğim. Bir delilik yapmasın.” Anıl delisi.

“Tabi efendim.” Dedi kapatırken.

“Ne olmuş?” diye sordu Koray

“Babam barda sızmış. Onu almam için aradılar.”

“Hangi bar?” diye sordu Element.

“Paris diye bir gece kulübü.” Dedim. “Arabayı eve kadar sürebilirsin değil mi?” diye sordu Koray bana nazik sesiyle. Az önce dükkanı talan eden adam o değildi sanki. “Hı, hı.” Dedim başımı tekrar göğsüne yaslayarak. Ah, baba.

Bu sırada Aslan ve Çağdaş hipnotize olmuş gözlerle çantaları açmış içlerine bakıyorlardı. Karanlık sayesinde parlayan sarı altınlar görebiliyordum. Ve sanırım daha önce hiç bu kadar altını bir arada görmemiştim. Hepsi yanımdaydı ve sanki hepsi benimdi.

Aslan bir düzine bileziği ve yüzüğü avucunun içine alarak kaldırdı ve kahkaha atarak çantaya dökülmesini izledi. “Abi çok güzeller ya.” Arabadaki herkes neşeyle güldü. “Hasta.” Diye mırıldandı Element.

“Al, bu senin olsun.” Aslan bana bir kolye uzattı. Parlayan narin kolyeyi inceledim. “İstemiyorum sağ ol.” Koray uzanıp kolyeyi aldı ve saçlarımı önüme atarak kolyeyi boynuma takmaya çalıştı. “Koray istemiyorum.” Beni dinlemeden taktı ve enseme bir öpücük kondurdu.

“Seni seviyorum.” Dedi. “Bende seni seviyorum.” Biz birbirimizle aşk yaparken Aslan ve Çağdaş para ve altınlarla aşk yapıyordu. “Bunu da Şule’ye götüreyim.” Dedi Aslan bir tane yüzüğü inceleyip cebe atarken. “Boşanınca velayeti kimde kalacak?” diye sordum sırıtarak. “Annesinde kalır herhalde.” Dedi göz kırparak.

Element beni gece kulübünün önüne getirdi “Dikkatli ol.” Dedi Koray. “Olurum.” Arabadan inerken hepsine gülümsedim.

Kulübün önünde hala sıra vardı. Kısa elbise ve uzun çorap giymiş leopar desenli, kürkü olan sarışın kadının arkasına takıldım ve sıramı beklemeye başladım. Babam sarhoş olmak için barları, eğlenmek için gelece kulüplerini tercih ederdi genelde fakat bu sefer eğlenememiş olmalıydı. Acaba babamın canını sıkan şey neydi? Ceren’den haber alamıyor muydu? Bir de o bok çuvalının ölmediği gerçeği vardı. Peki neredeydi? Bir anda aklıma korku filmleri gelince arkama baktım. Kimse yoktu. Tehlikeli derecede kimse yoktu.

Sakin ol, kızım.

Sıra bana gelince görevli üzerimi aradı ve yaşımı sormadan beni içeri aldı. Direk barların olduğu yerde babamı gördüm. Takım elbisesini giymişti ve benim sınıfta sıranın üzerine yattığım gibi yatmıştı. Barmen başında duruyordu. Emanetime sahip çıkılıyordu anlaşılan.

Babamın yanına gidip sırtına dokundum. “Öldü sanıp nefesini bile kontrol ettik. Kesinlikle kalkmadı.” Dedi barmen elindeki büyük bira bardağını silerken. “O öyledir. Ben şimdi kaldırırım.” Bir de düğünde uyuyan çocukları anlamıyorduk. Benim babam gece kulübünde uyuyordu.

Sırtını okşadım ve kulağına “Kızın geldi.” Diye fısıldadım. “Babacım?” babam hoşnutsuz bir şekilde homurdandı. Beş dakika daha der gibiydi. “Çok teşekkür ederim bu arada.” Dedim kıvırcık saçlı uzun barmene gülümseyerek. “Babam borcunu verdi mi?”

“Bahşiş bile bıraktı.” Dedi sırıtarak. Kesinlikle ben utanmayayım diye fazla bir miktar vermiş olmalıydı. “Hadi baba.” Dedim onu hafifçe iteleyerek. Ölü gibisin be adam.

Kolunu tutup omzuma atım ve onu zorla da olsa kaldırdım. Babam ayaklanınca gözlerini açtı. “Kızım da gelmiş.” Dedi neşeyle gülümseyerek. Evet, hemde soygundan

 Tanrım. Nasıl da viski kokuyordu. Viski, bira hatta tütün kokusu bile sinmişti üzerine. Bir de kadın parfümü eklenince kusacak gibi olmuştum ki zaten hala heyecanlıydım. Babam ağırlığının bir kısmını kendi üstlendi ve bana fazla zorluk çıkarmadı. “Anahtarın nerede baba?” diye sordum onu kulüpten çıkarmaya çalışırken.

“Ce-bim-de” dedi harfleri uzatıp birbirinden ayırarak. Elimi babamın cebine atıp şıngırdattım. Sağ cebindeydi. Anahtarı çıkardım ve bir de arabayı bulmak vardı. Dışarı çıktığımda sanki hava daha da soğumuştu.   Heyecanım gitmiş sayılırdı, terlerim üzerimde kuruyordu.

“Sen… Neredeydin?” diye sordu ama eminim arkında bile değildi konuştuğunun. “Dedim ya Şule’lerde olacağım bir süre diye.” Bugün okullar açılmıştı ama biz gitmiyorduk. Kaydımızı dondurmuştuk. Aslında iyi bile olmuştu. Kalma ihtimalim vardı.

Arabanın kumandasına basınca babamın son model Mercedes’i sokağın köşesinden bize gör kırptı. Zor da olsa babamı arabaya kadar sağ salim götürmeyi başardım. Arada düşecek gibi oluyorduk. Yolcu kapısını açarken rahat bir nefes alıp onu içine attım ve kemerini bağladım. Kafası hemen öne düşmüştü ve horlamaya başladı. Daha yatağında bile değildi.

Sürücü koltuğuna geçtim ve babamın daha önce öğrettiği gibi arabamızı eve kadar sürdüm. Torpido gözünde yedek ev anahtarları vardı neyse ki. Önce anahtarı alıp sonra babamın kemerini çözüp çıkardım. Dıştaki demir kapının hemen önüne park etmiştim.

Babam arabadan kendi gücüyle çıkamayınca yine tüm iş bana kalmıştı. “Ah, baba.” Diye sızlandım. Babamın kollarını omzuma atıp onu çekmeye çalıştıkça o inatla geri düşüyordu. “Baba lütfen biraz yardımcı ol.”

Babam şuanda rüya bile görüyor olabilirdi.

Biri “Avşar?” diye seslenince hemen sesin geldiği yöne baktım. Babam koltuğa düşmüştü ama fark ettiğini sanmıyordum. Seslenen Keremdi. Abisiyle bir yerlerden geliyorlardı sanırım. “Kerem.” Dedim bir tanıdık görmenin verdiği rahatlıkla. “Ne oluyor orada?” diye sordu gülerek.

“Babam kör kütük sarhoş olup barda sızmış. Onu aldım da çıkartamıyorum.” Kenan’la beraber gülerek yanıma geldiler. “Hadi Anıl abi at kolunu.” Dese de babamın kolunu kendisi omzuna koymuştu. Diğer kolunu da Kenan abi aldı. “Aman kolunu koparmayın adamın.” Dedim telaş yaparak. “Karışma, bizde.” Dedi ama o da biraz çakır keyifti sanırım.

“Siz getirin.” Dedim ben bahçe kapısını açmaya giderken. Önce demir kapıyı açıp ardından cam kapıyı ve en sonrada sinekliği açarak ayakkabılarımı çıkardım. Bu sırada onlar kapıda dikiliyorlardı. “Nereye çıkalım?”

“Yatak odasına. Aman bir yeri çizilip kırılmasın daha yeni.”

Ceketimi çıkartıp kenardaki pufa attım ve peşlerinden gittim. Kenan ve Kerem babamı yatağa kibarca yatırmaya çalışırken “Teşekkür ederim.” Diye mırıldandım. Kerem yerine Koray olmasını o kadar çok isterdim ki…

“Ne demek ya, alışkınız biz sarhoş babalara.” Dedi gülerek. Biraz onunla ayak üstü sohbet edip babamdan şikayet ettim. Onları yolculadıktan sonra babamın yanına giderek ayakkabılarını ve ceketini çıkartarak yorganı üzerine örttüm ve alnının köşesine öpücük kondurdum.

Küçükken bana “Sen benim neyimsin?” diye sorardı. “Kızınım” derdim gülerek. “Hayır,” derdi. “Sen benim her şeyimsin.” Ceren olsun veya olmasın, onun tek kızı bendim. Babam bana herkesten çok kızardı belki ama herkesten çok severdi. Bu adam benim sadece babam değildi. Biz birbirimizin aynı zamanda yoldaşıydık.

Lambasını kapatıp odama geçerek pijamalarımı giydim. Kim bilir kulaklığım neredeydi? Onu aramaya üşenip kıvrılıp yatmaya çalıştım. Yatağa girer girmez hemen uyuyan insanlardan olamamıştım. Annemi düşünerek uykuya dalmaya çalıştım. Kafamda binlerce düşünce vardı. Piyano veya keman sesi olduğunda daha olgun düşünebiliyordum fakat bu kez sadece korkutucu bir sessizlik vardı.

Ama sessizlik bir tıkırtıyla bölündü. Tanrım. Biri camıma tıklamıştı. Kimse tıklamamıştır diye kendimi rahatlatmaya çalışsam da sesler artınca korkarak gece lambamı aldım ve perdeye doğru yaklaştım. Büyük bir silüet vardı açmaya korkuyordum ama bir anda bana bir şeyler tanıdık gelince açtım.

Koray gülümseyerek terasımda dikiliyordu. Dudağım aralanırken arkama hızlı bir bakış atarak ona döndüm. Bana kapıyı açmamı işaret ediyordu. Ses çıkarmadan açmaya çalıştım. “Ne işin var senin burada?” diye sessizce tısladım. “Şşt,” diye beni susturup içeri daldı. Ayakkabılarla öylece girince bacağını cimcikledim. “Pislik yapma çıkar şu botları.”

Ayakları bebek mezarı gibiydi zaten bir de postal giymişti. Siyah kabanıyla çok şık duruyordu. “Çok kalmayacağım. Payını getirdim.”

“Neyi payı be?”

“Kuyumcudan. Sekizer lira diye anlaştık. Seninki.” Büyük kürk paltosundan beyaz kalın bir zarf çıkardı. “Saçmalama” diye elini tuttum bana verecekken. “Kızım seninki bu al.”

“Koray saçmalama para için mi yaptım sağ ol sende kalsın.”

“Ne demek sende kalsın ya sen kazandın bu parayı.” Ona sessiz olmasını işaret ettim. “Koray ben bu kadar parayı ne yaparım ya al şunu erkek adamsın harcarsın sen.”

“Ne alaka ya kadınlar daha çok para harcamaz mı?”

“Ben harcamıyorum. Al ya.”

“Kızım Şule’yle alışveriş yaparsınız.” Diye inat etti.

“Oğlum ben elalemin alın teriyle kazandığı parayla kıyafet alırsam cildimde yaralar çıkar.”

“Ya ne alın teri o herif piçin teki karısını sattı gebersin orospu çocuğu al şunu sende. Ben elalemin parasıyla kendime ev aldım.”

“Ya üf hayır oğlum istemiyorum. Sen ev kiranı ödersin.”

“Evim kira değil al şunu.” Dedi sertçe. Dövecekti adam beni. “Bak ne yapalım biliyor musun?” dedi sonra ben pes etmeyince. “Ben hem senin hemde kendi paramı bir kenara atayım. Biriktiririz ve kendimiz için harcarız.” Gülümseyip yanaklarını sıktım. “Oy sen ne tatlısın ya.”

Soygun yaparken, adam vururken, daha nice kötülükler yaparken tereddüt bile etmeyen adamın yanağını mıncırmaya başladım. “Oy oy oy şuna bak ya. Ay ben seni yemez miyim?”

“Avşar.” Dedi sadece.

Kaptırmış giderken güldüm. Babam aklıma gelince kendimi hemen susturmaya çalıştım ama yanakları çok güzeldi. “Hadi öpeyim seni gidiyorum.” Parmaklarımın ucuna yükselip beni öpmesine yardımcı oldum. Dillerimiz birbirine değip nefessizlikten gözlerimiz kararana kadar bir süre öpüştük. Geri çekildim. “Hadi git babam uyanırsa öldürür bizi.”

Uykusundan uyanamayan öğrenci gibi homurdanıp beni kendine çekip öpmeye devam etti. Kafamı kaldırmak zorunda olduğum için başım dönüyordu. Yorularak zıpladım ve ayaklarımı beline doladım. Elleri saçlarımı karıştırırken bende tırnaklarımı ensesine sürttüm. “Son bir kez daha yapalım.” Dedi nefes nefese. “Babam iki oda ileride ölmek mi istiyorsun?”

“Lütfen.” Dedi boynumu öpücüklere boğarken “Bekle.” Dedim kucağından inerek. Kapımı kilitleyip telefondan Lana Del Rey’in sakin bir şarkısını açıp kapının önüne koydum. Babam uyurken müzik açmama alışkındı ve bu da biraz sesimizi örterdi. “Nasıl korunacağız?” diye sordum. “Babanın çekmecesinde vardır.” Dedi. Kaşlarım çatılırken “Bana bunu yaptırtma.” Dedim.

“Lütfen.” Babamın çekmecesinden nasıl prezervatif alırdım ben?

“Halama bakacağım. Yoksa şansına küs.” İşaret parmağımı ona doğru kaldırınca onu öptü. “Bekliyorum.” Müziği kapatıp kilidi açtım ve usulca halamın odasına ilerlemeye başladım. Orospu kadın yine evde yoktu. Eskiden ablam gezerdi, şimdi sıra halamdaydı. Gerçi benim de pek evde durduğum söylenemezdi. Son zamanlarda Koray’ın salonunu  kendi odamdan çok görüyordum.

Halamın iç çamaşır çekmecesini açıp elimi gezdirdiğimde doğru yerde olduğumu anladım. Bir gelsin ben ona soracaktım zaten. Yine de şuan bizi büyük bir dertten kurtardığı için ona minnettardım. Halam iyi biriydi. Babamın su içme ihtiyacına karşılık prezervatifi cebime atıp odama gittim . Kapımı açtığımda Koray üzerini çıkartıyordu.

“Ya sen nasıl bir adam oldun ya… Bana yaptırdığın işe bak.”

Gülümseyerek “Buldun mu?” diye sordu. Adam sevinçten dört köşe olmuştu.

“Evet, buldum.” Dedim ona bakarak. Unutmadan kapıyı kapatıp şarkıyı yeniden açtım. Cebimden çıkartıp ona attığımda havada yakaladı. “Çok ruhsuz oldu bu ya.” Dedim, normalde birbirimizi soyardık. “Değil değil ben canlandıracağım birazdan seni.” Dedi kemerini çözerken. Pijamalarımla bile beni arzulayan bu adama nasıl hayır diyebilirdim ki?

Ondan daha hızlı soyunup yatağıma geçtim. İlk seferki gibi heyecanlanmıştım. Babam iki oda ötemizdeydi, ilk kez kendi yatağımda sevişiyordum. Üstelik Lana Del Rey çalıyordu.

Arkadaşlar bu bölüm biraz gecikti evet ama kolumu öçatlatmışım yazarken baya zorlandım hatta kelime hatalarım yüzünde metini üç kez okumak zorunda kaldım hala varsa lütfen affedin. Sizce Bir sonraki bölüm Avşar Koray'ın hakkındaki gerçekleri mi öğrensin yoksa Anıl Koray ve Avşar'ı mı öğrensin. Çok kararsız kaldım lütfen söyleyin :)

Continue Reading

You'll Also Like

756K 31.4K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
Maskeli Bir Gece. By Miel.

Mystery / Thriller

2.6K 57 3
-Bütün gece maskesi suratında dolaşan bir kadın. -Yüzünü kendisinden başka kimsenin göremediği bir bayan. -Kahverengi ve maşalı saçlarıyla girdi mask...
1.5M 15.6K 5
"Bir gün bu lanet olası yerden çıkacağım göreceksin..! " "Elbette çıkacaksın, cesedini burada tutacak değilim.." Vampirler tarafından kaçırılan 99 me...
4.6K 327 27
özel güçlerini reddeden aybike, güçlerinin bilincine berk özkaya sayesinde varabilmişti.