Aşkın Son Damlası! [Tamamland...

By KayipYazarNemo

381K 24.1K 2.1K

#Mizah 1 Sessizliğin Sesi! Adlı hikaye'de bulunan Gürkan ve Güneşin hikayesidir! İki hikaye birbirine bağlant... More

#TANITIM#
"1- Bindik bir alamete!"
"2- Sadece uyuyacağız!"
"3- Manyak mısın sen?"
"4- Sen tam bir adisin!"
"5- Senden nefret ediyorum!"
"6- Geçer mi?"
"7- Zaman!"
"8- Pis Ayyaş!"
"9- Konuşmayacağım!"
"10- Neredeydin Sen? Gerizekalı!"
"11- Eminim!"
"12- Bilmiyorsun!"
"13- 7 Yaşındaydım..."
"14- Ne Münasebet?"
"15- Ne yani, gerçekten istemiyor musun?"
"16- Bu nasıl şaka? Hayvan!"
"17- Sen neler yaşadın böyle?"
"18- Oyun Başlıyor!"
"19- Dokunma bana!"
"20- Sonra birgün..."
"21- Beni özledin mi?"
"22- Bazı kızlar..."
"23- Kızım nerede?"
"24- 4 Gün sonra!"
"25- Hazır mısın?"
"26- Zehra yok!"
"27- Bulacağız!"
"28- Yapma!"
"Karakterler"
"Aşk Kırıntısı!"
"29- Ben yaptım!"
"30- Çünkü seni seviyorum!"
"31- Karar..."
"32- Karım değil misin?"
"33- Yaktım seni!"
"34- Mühür!"
"35- Evet!"
"38- Şimdi biz, şey mi yapacağız?"
"39- Babacığını özlemedin mi?"
"40- Final!"
"Zehra ve Efken'cilere Duyuru!"
"Zehra ve Efken yayımlandı!"

"37- Zehra ve Efken - Özel Bölüm"

7.2K 505 84
By KayipYazarNemo

Bu bölümü mesajları ile beni mutlu eden kuzucuğuma hcrtkts'a ithaf ediyorum, fakat ağlayarak yazdığım ve duygusal bir bölüm olduğu için, kusura bakma diyorum :) 


"Tebrikler canım, çok mutlu olun." 

"Teşekkür ederim, Zehra'm. Darısı başına." 

Zehra bana gülümsedikten sonra, başını iki yana salladı. 

"Asla."

"Öyle söyleme, kısmetin nereden geleceğini bilemezsin."

Zehra suratını buruşturdu. 

"Erkekler benden uzak dursun, hem henüz baba denen şahıs yakalanmadı."

Ah işte bu doğruydu, sessiz kaldım. Ne diyebilirdim ki? Çok kötü şeyler yaşamıştı Zehra, sadece dua etmek geliyordu elimden. 

"Zehra, baban yakalandı mı?"

Zehra umutsuzca başını iki yana salladı. 

"Maalesef, henüz değil."

Üzgünce başımı salladığım sırada, Efken yanımızda belirdi. Efken önce beni, daha sonra Gürkan'ı tebrik etti ve Zehra ile gitmeleri gereken bir yer olduğunu söyleyerek ayrıldı. Nereye gideceklerini merak etmiştim, daha sonra öğrenirdim zaten. Zehra'nın mutluluğu gözlerinden okunuyordu ve bu beni çok mutlu etmişti. Umarım, Aslıhan abla da mutlu olurdu. 

Düşüncelerimden beni sıyıran ses anneme aitti.

"Güneş, hadi gel kuzum. Birazcık oynayalım."

"Oynayalım."


##

Zehra ve Efken özel bölümü burada başlıyor. Fazlası ile duyguyu aktarmaya çalışacağım, umarım başarılı olurum. Bu kısımdan sonra, medyada olan videoyu dinleyerek okursanız, daha duygusal olur sanırım. Tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar. 

"Nereye gidiyoruz, Efken?"

"Görmeyi en çok istediğin yer neresi?"

Gelen soru karşısında kaşlarımı çattım. Annem'in mezarını görmek istiyordum en çok, ama Efken bunu bilmiyordu. Bundan bahsetmekte istemiyordum. En azından şimdilik. Yutkunarak gözlerimi kaçırdım. Çünkü, gözlerim dolmaya başlamıştı. Sorusunu cevapsız bırakmama rağmen tek laf etmedi ve beni elimden tuttuğu gibi, arabaya doğru götürmeye başladı. 

Nereye gideceğimizi sormak bile gelmemişti içimden, nedense ani bir hüzün kaplamıştı içimi. Sessizce arabaya bindim, ve yolları izlemeye başladım. Ağaç, taş, ağaç, taş, ağaç, levha, taş... 

"Biraz uzun sürecek, istersen dinlen. Yorgun görünüyorsun."

Efken'in sesini duyduğumda ona baktım, usulca başımı sallayıp gözlerimi yumdum. ve yine gözlerimi her yumduğumda, gördüğüm o suret. Gözlerimin önünde belirdi. Hatırladığım kadarı ile annem. Nasıl da özlemiştim onu, kokusunu, sevgisini... Gözlerim kapalı olmasına rağmen, akan gözyaşım usulca yanağımdan süzüldü. Gözlerimide açmak istemiyordum, sanki gözlerimi açarsam çok aciz bir duruma düşecekmişim gibi. Gözyaşlarımın biri diğerini takip ederken, yavaşça uykumun geldiğini hissettim. Kendimi uykunun kollarına teslim ederken, o şerefsizin bir an önce yakalanması ve benim de annemin mezarının yerini bir an önce öğrenmem için dua ettim. 


***

"Zehra, uyan hadi."

Gözlerimi araladığımda, etraf karanlık olduğu için bir şey göremedim. Uyku mahmuru çıkan sesimle "Neredeyiz?" diye sordum. 

"Sorma, gel hadi." 

Efken elini bana uzatınca, önce eline baktım. Beni kötü bir yere getirmezdi, ona güveniyordum. Şeytan beni dürtükleyip dursa da, elimi ona uzattım. Güven veren gülümsemesi, zaten şeytanları kovalamama yetmişti. O, bana zarar vermezdi. 

Geldiğimiz ıssız alana karşı, kaşlarımı çattım. Yahu nereye gidiyorduk? Ayağımın altı ıslanmıştı, çünkü çamurlu bir yoldu burası. Yine de ses çıkarmadım ve onu takip etmeye devam ettim. Sonunda çamurlu yolu aştık ve normal bir alanda yürümeye başladık. Yürüdüğümüz yer toprak olduğu için, ayakkabılarım mahvolmuştu. Tabi, topuklu olmalarını hesaba katmıyorum bile. 

Efken beni durdurunca ve bana doğru dönünce, şaşkın bakışlarımı ona kilitledim. Tam gözlerimin içine bakıyordu ve gözleri buğulanmış görünüyordu. Hani olur ya, biri tam ağlamak üzeredir gözleri dolar ve o hüzün oradan görülür. Efken'in gözlerinde o hüznü görüyordum. Derin bir nefes çektikten sonra, elini kalbimin üzerine koydu. Refleks olarak irkilmiştim. Önce eline, daha sonra yüzüne baktım. 

"Buradan geçeni söyle bana Zehra, görmeyi en çok istediğin yer neresi?"

Gözlerim yine dolunca, dudaklarımı ısırdım. İç taraftan etimi ısırdım ki, gözyaşım akmasın. Yine de engel olamamıştım. Çatallaşan sesimle fısıldadım.

"Annemin... mezarı."

Boğazıma kocaman bir yumru oturmuştu, kelimeler düğüm düğüm boğazıma dizilmişti ve ben tek kelime bile edemiyordum. Efken iki adım sağ tarafa çekilince, karşımda duran mezara baktım. 

Üzerinde annem'in adının yazılı olduğu bir mezar taşı. Yerimde çivilenmiş gibiydim. Gerçekten doğru mu görüyordum? Bir el boğazımı sıkıyordu sanki, bütün gözyaşlarım gözlerime toplandı ve aynı anda akmak için yarış yaptı sanki. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde, o mezara doğru yürüyordu. 

Mezar'ın önüne geldiğimde, gerçekten yanlış okumadığımı gördüm ve orada annemin minik bir resmi vardı. Mezar taşına koyulmuştu, tıpkı şehitlerinki gibi... Gördüğüm yüz ile ağlayarak mezar taşındaki resme dokundum. 

"Anne..."

Eğilip o mezar taşındaki resmi öpmeye başladım. Annem! Benim annem! Annem'in mezarı vardı, benim annemin yattığını bildiğim bir mezarı.. Ve başında resmi vardı, gülüşüne kurban olduğum kadının resmi.. 

Annesizlik nasıl zor bir şeydi, nasıl yıkıyordu insanı. En büyük dal kırılıyordu, bir ağaç kökünden sökülüyor ve ölüme mahkum ediliyordu. Öyle zordu ki annesizlik! Mesela, ağladığın zaman koşup sarılamaz ve annenin dizinde ağlayamaz insan. Öyle bir şey ki annesizlik, okula gidince seni öperek yollayan bir annen olamaz! Öyle acıtıyor ki annesizlik, ilk okula gittiğinde beslenme çantanı dolduracak kimsen olmaz! 

Annem kokan toprağa eğildim, toprağı öptüm usulca. Gözyaşlarım ardı ardına akarken, onunla konuşma ihtiyacı hissettim. Sanki toprak değildi, annemdi karşımdaki. Öyle birikmişti ki, içimdekiler. Benim, içimdekileri anlatabileceğim bir annem yoktu. Çünkü gözlerimin önünde öldürüldü! O öldürülürken, ben hiçbir şey yapamamıştım! 

"Anne, seni çok özledim."

Burnum akıyordu, aktıkça çektim ve ağlamaya devam ettim. 

"Kızın çok yaralı anne, kızın çok yaralı. Parçalandı kızın, her bir parçası bir yere savruldu. Sen olsaydın, toplardın o parçaları. Bir araya getirir, izin vermezdin dokunulmasına. Kirli eller, bana dokundu anne. Kötü şeyler oldu, sen yoksun diye çok kötü şeyler oldu!"

Toprağını öptüm bir kez daha, hıçkırarak ağlıyordum. Anne çok başka bir şey demekti, sırtınızda daima siper demekti anne! Evladını ezdirmezdi! Bir şey olduğu zaman "Ben yaptım" derdi, kendi yapmadığı halde. Her zaman arkasına saklardı evladını. Oysa, beni arkasına saklayacak bir annem olmadı yanımda. 

Bu yazıyı okuyan arkadaşım, annen yanında mı? Lütfen kıymetini bil. Çünkü, anne gittiği zaman, dönüşü olmuyor. Toprak, aldığını geri vermiyor. Anne'ne of mu diyorsun? Deme. O gidince, of diyecek bir annen de kalmıyor ve sen of dediğin annene, o kelimeyi kullandığın için kendinden nefret ediyorsun. Of diyemedim mesela ben anneme. Yanımda olsa, of'ta demezdim ki ona ben. 

Bir gülüşü vardır annelerin, bütün acılara rağmen mutlu bir gülüştür o. Evladım yanımda gülüşü. Nasıl güzeldir o gülüş, biliyor musunuz? Nasıl ferahlatır. Bir kerecik annen sana gülecek ve senin canını alacağız deseler, ben hemen gülsün derdim. Feda olsun benim canım, annemin gülüşünü göreceksem eğer. O buna değer. Ben doyamadım ki annemin gülüşüne. 

Toprağından aldım bir avuç sanki o topraktan bana gülümsüyordu. Mezar taşında gördüğüm ismine baktım uzun uzun. Gözyaşlarım hiç durmayacak gibiydi, şu anda, şu durumda, ölmek isterdim. Çünkü, artık annem'in mezarını görmüştüm. 

Mezar taşını öptüm yeniden, "Semra ALKAR" yazılı mezar taşında gezdirdim ellerimi. 

Sağ elimi kalbimin üzerine getirdim. Elimi kalbimin üzerine bastırdım iyice, çok acıyordu çünkü. Sanki hiç dinmeyecek bir ağrı vardı. Annem'in yokluğunda, daha çoktu o acı. Dinmemişti ve dinmeyecekti biliyorum. 

"Çok acıyor anne, burası çok acıyor. Sensizlik benim canımı çok acıtıyor. O şerefsiz, seni benden kopardı annem. Gülüşüne, bakışına, nefesine kurban olduğum annem. Bir kerecik, sadece bir kerecik daha seni görebilmek için canımı veririm. Beni duyuyorsun değil mi? Duy lütfen, hisset beni anne. Çünkü ben seni hissedemiyorum."

Daha çok sarıldım mezar taşına. 

"Adının her bir harfine kurban olurum annem. Kalksan o toprağın altından, bir kerecik sarılsan kızına. Ne çok ihtiyaç duyuyor senin omuzuna, bir bilsen. Kızın ölüyor anne, sensizlik onu her gün öldürüyor."

Efken yanıma gelip "Zehra." dediğinde, başımı kaldırıp ona baktım. Beni ondan uzaklaştırmasını istemiyordum. Elini bana uzatıp kaldırmak istediğinde, annemin mezar taşına daha çok sokuldum. Başımı hızla iki yana salladım. 

"Sen de beni koparma annemden, lütfen. Biraz daha, sadece birazcık daha anne kokan bu toprağın yanında kalmak onu hissetmek istiyorum."

Efken'inde gözleri dolmuştu ve gözyaşı aktı. Yanıma çöküp oturunca, ona bakmadan annemle konuşmaya devam ettim.

"Hiç yolu yok mu annem? Bir kerecik daha seni görmemin ve dokunmamın, hiç yolu yok mu? Ömrümden alsınlar, hemen canımı alsınlar. Ama seni bir kerecik daha görebileyim. Lütfen anne."

En kötü sessizlik, buydu işte. Ölülerin sessizliğiydi. Onlar konuşsakta, karşılık veremiyordu bizlere. Ne çok isterdim, bir kere kızım lafını duymayı. Annemin ağzından bir kere daha "Canım kızım, nur yüzlüm." lafını duymayı ne çok isterdim. 

Ben kaybettim annemi, siz kaybetmeden önce kıymetini bilin. Kıymetini bilmek için, yokluğunu beklemeyin. "Anne" 4 harf 1 kelime, fakat bir ömürdür! Unutmayın. 

Mezar taşını bir kere daha öpüp kokladıktan sonra, toprağına eğilip başımı yasladım toprağına. Sanki annemin kucağına yaslamış gibi. Sizi koşulsuz, şartsız, hesapsız, kitapsız, çıkarları olmadan seven tek varlıktır anne! 

"Seni çok seviyorum anne, seni çok özlüyorum."


###

Canlarım, valla yazarken ağlamaktan gözlerim bulanık gördü. Umarım size duyguyu verebildim. Minicik bir yorumla görüşlerinizi belirtin ve vote vermeyi unutmayın lütfen. Keyifli okumalar... 

Yazardan minik bir not: Gerçekten annesini kaybetmeyenler, bu yazıyı okuyorsanız üzmeyin onları. Anneler üzülmeyi değil, mutlu olmayı hak eder. (Dipnot: Her anne bir değildir, bu sıfatı hak etmeyen anneleri ayrı tutuyorum! Onlar bokumuzu yesin!!)

Ne güzel demiş şair; Üzme beni, bugün yanağımı öpersin yarın toprağımı! 

Continue Reading

You'll Also Like

872K 34.2K 40
"Burada olmamalısın. Karının ve doğacak bebeğinin yanında olmalısın." sesim o kadar ruhsuz çıkmıştı ki, kendi sesim bana bir o kadar yabancı gelmişti...
1.6K 201 13
Instagram:azimet340 ( KISA HİKAYE ) Bir vasiyet ile tanışan, biri sıcak biri soğuk iki kalbin hikâyesi. Bütün hakları tarafıma aittir. En ufak çalı...
9.6K 1.4K 41
Instagram: azimet340 Küçük yaşta evinde çıkan yangında hem anne babasını, hem sesini kaybeden Gül. Kalan hayatını teyzesinin yanında dilsiz Gül olara...
21K 1.5K 47
En yakınının, kardeşinin mafya olduğunu nasıl anlamazdı? Aşık bir mafya mı yoksa aşiret ağası bir komiser mi daha tehlikelidir? Koyunun aşkı mı..? Ye...