"20- Sonra birgün..."

7.3K 559 14
                                    

3 gün.. Koskoca 3 gün geçmişti... Ne bir haber alıyordum ondan, ne de nerede olduğunu bulabiliyordum. Ağlamaktan kızaran gözlerim, bir de uykusuzluktan kızarıyordu.

Daha ne kadar sürecekti bu durum? Nereye kadar dayanabilecektim? Uyumamak için, kaç kahve içmem lazımdı? Nerelere gitmem lazımdı? Yağmur teyzeleri arayarak bir bahane ile konuştukça, orada olmadığına emin olup ne kadar daha telefonları kapatmam lazımdı? Biri bana söyleseydi ya? Çıldırmam an meselesiydi. Efken denen heriftende tık yoktu!

Telefonumun melodisini duyar duymaz, hızla elime aldım. Ekranda gördüğüm 'Efken' yazısı ile titremem daha çoğaldı. Neredeyse telefonu açamayacak kadar heyecanlıydım! Umarım bir haber vardı, umarım.

"Bir haber var mı?"

"Sana da merhaba."

"Başlatma merhabana, Efken. Merhabalık durumda mıyım ben?"

"Tamam abicim, agresiflik yapma. Sanırım işin ucu Melih'e dayanıyor."

"Nasıl yani?"

"Telefonda konuşmamız için uygun değil, buluşalım."

****

Efken, buluşma yerimizi söyledikten sonra telefonu kapatıp buluşacağımız yere doğru yürümeye başladım. Zaten pek uzak sayılmazdı. Haydi bakalım hayat, bana götünle gülme!

###

Zehra;

"Güneş, ne olur bir şeyler ye. Kuvvet toplamalıyız. Ben keyfimden mi yiyorum sanıyorsun? Şu haline bak. Dudakların bile kurumuş. Böyle yaparsan nasıl çıkarız buradan? O ruh hastasını nasıl alt ederiz?"

Gerçekten yoksun bir gülümseme sundu bana Güneş. Derin bir nefes çekti.

"Kaç gün geçti? Ben iyice yitirdim umudumu Zehra. Buradan kurtulamayacağız. Ve kurtulamayacaksak, bu ruh hastası ile evlenmek yerine açlıktan ölmeyi tercih ederim."

Bu söylediğine karşı gözyaşlarım kendisini serbest bıraktı. Zaten burası hoş kokmuyordu, kokusu bile insanı hasta edecek türdendi. Terk edilmiş bir tuvaleti olmasa, altımıza sıçacaktık!

Farelerle olan muhabbetimiz bile gelişmişti. Ve Güneş benim gözlerimin önünde eriyordu. Ben ise hiçbir şey yapamıyordum! Melih gelip "Yakında sevgilim, yakında evleneceğiz." lafından başka bir şeysöylemiyordu. Gerçekten bu çocuğun anne babası var mıydı merak ediyordum!

Güneş'in yanına yaklaştım. Kir'den yağlanan saçlarını okşadım.

"Güneş, ne olur yemek ye. Kurtulacağız buradan. Ben eminim ki, Gürkan her yerde seni arıyor. Ya bana ne demeli? Beni arayacak hiç kimsem yok."

Kahretsin doğruydu işte! Yoktu beni arayacak kimsem! En kıymetli varlığımı 7 yaşımda toprağa vermiştim ben. Ve mezarının nerede olduğunu bile bilmiyordum. Bu yaşadıkları evet ağırdı, ama ben daha ağır şeyler atlatmıştım! 

O baba sıfatında olan şerefsiz yüzünden. Yine o anılar gözümün önüne belirince, Güneş'e anlatmak istedim. Acaba bu halde beni dinler miydi?

"Güneş?"

"Efendim?"

Sesi o kadar bitkindi ki...

Anlattıkça, gözyaşlarım daha fazla akacaktı biliyorum. Ama belki de, gözyaşlarımı akıtarak içimdeki acıdan birazcıkta olsa kurtulurdum.

Aşkın Son Damlası! [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin