Aşk ve Nefret

By pinkcivert

5M 93.1K 25.3K

Ya bildiğin tüm gerçekler aslında koca bir yalansa? More

1. Bölüm "Bahis"
2. Bölüm "Gangster"
3. Bölüm "Dövüş"
4. Bölüm "Al yanak"
5. Bölüm "İlk Dokunuş"
6. Bölüm "Kötü Karşılaşma"
7. Bölüm "Karanlık Sokak"
8. Bölüm "Gizemli Not"
9. Bölüm "Adliye"
10. Bölüm "Gece"
11. Bölüm "Ateşli ve Islak"
12. Bölüm "Suç çetesi"
13. Bölüm "Barlar Sokağı Sekizlisi ve Fahişeler"
14. Bölüm "Depo"
15. Bölüm "İlk Görev"
16. Bölüm "Tuzak"
17. Bölüm "Seks Kulübü"
18. Bölüm "Acı"
19. Bölüm "Yasak"
20. Bölüm "Ceset"
21. Bölüm "Kokain"
22. Bölüm "Yüzleşme"
23. Bölüm "Cennet"
24. Bölüm "Alışveriş"
25. Bölüm "Takip"
26. Bölüm "Sinema"
27. Bölüm "Gerçekler"
28. Bölüm "Şüpheli"
29. Bölüm "Arzular"
30. Bölüm "Plan"
32. Bölüm "Halüsinasyonlar"
33. Bölüm "Soygun"
34. Bölüm "Karanlık"
35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"
36. Bölüm "Kan"
37. Bölüm "İtiraflar"
38. Bölüm "Aile"
39. Bölüm "Hasta"
40. Bölüm "Baskın"
41. Bölüm "İyileşmek"
42. Bölüm "Gözyaşları"
Final
43. Bölüm "Hep birlikte"
44. Bölüm "FİNAL"

31. Bölüm "İntikam"

68.7K 1.5K 313
By pinkcivert

Sabah yedide, babam kızlarının arasındaki çekişmeden habersiz bir şekilde, mışıl mışıl uyuyordu. Uyurken burnu çok güzeldi. Kirpikleri çok güzeldi. Uyurken daha genç görünüyordu. Gün içinde kaşlarını çatmaktan ki babam kaşlarını çattığında en kabadayısının bile gardı düşerdi, alnı kırışmıştı. Biraz da gözlerinin çevresinde kırışıklık vardı, o da kadınlara gülümsemektendi sanırım.

Babama aşıktım galiba.

Ve cidden sevdiği adamın tek aşkı olmak isteyen ruh hastası kadınlar gibiydim. Babamın tek kızı bendim, diğerine ancak ölüm yakışırdı.

Saçlarımı topladım, sabah erken kalktığım için cildim daha kendine bile gelmediğinden biraz makyaj yaptım. Saçlarımı toplayıp aynaya gülümseyerek nasıl göründüğüme baktım. Spora giderken bile şık görünüyordum.

Dönüşte fırına giderim diye yanıma para da aldım ve Marina and the Diamonds açarak hafif tempoda koşmaya başladım. Bir sabahın erken, bir de gecenin geç saatlerine bayılıyordum. Sessizlik hakimdi. Kimse yoktu. Olanlar değerli insanlardı. Günün sessizliği bozmadan hareket etmeye çalışan nadir insanlar.

Ormanlık alan bizim sahil kısmının arkasında kalan taraflardı. Genelde orada arı besleyen insanlar olurdu. Dağın tepesinde adeta karınca gibi görünen barakalar olurdu. Çok az insan yaşardı. Bazı geceler gençler toprak yolu dolanarak dağın tepesine çıkardı ama artık buna yasak getirilmişti. Çünkü salağın biri düşüp ölmüştü.

Gerçi yine bazı çılgınlar yok değildi. Sabahları hala ölmemek için direten yaşlılar bir kısma kadar yürürdü. Yolun sağ tarafı ormanlıktı, sol ise gittikçe yükselen kayalıklardan oluşuyordu. Bir kısım toprak yoldu, toprak yolda yürürken siz fark etmeden dağın etrafında dönüyordunuz adeta ve en son tepeye çıkıyordunuz, tepeye çıkmak arabayla on yürüme mesafesiyle yarım saatten fazlaydı.

Bu patikaya benzeyen yerin girişinde bir uyarı vardı. Ölmek yasak gibisinden saçma bir uyarıydı. Buradaki insanların kurallara inanacağını sanmıyordum. Sigaranın üzerine zararlıdır yazmak gibiydi. Sigaradan mı öldün? Sana zaten zararlı olduğunu söylemişlerdi.

Bu patika da mı öldün? Girişteki levhayı biraz dikkate alsaydın, şuan yaşıyor olurdun.

İşte toprak yolun biraz ilerisinde onu dikilmiş telefonuyla oynarken gördüm. Ne şanstır ki, etrafımızda bir tane bile insan yoktu. Yaşlılar takımından kırklı yaş grubuna kadar. Sanırım saati buna göre ayarlamıştım. Çünkü levhada saat sekizden önce yürüyüş veya koşu yapılmaz diyordu. Piknik ve düğünde buna dahildi. Dağda kim düğün yapar diye soracak olursanız, ülkenin son durumunu biliyordunuz, her an her şey olabilirdi.

Ormanlık kısma geçmeden bir taş alıp büyük ceketimin cebine koyup kollarımı şüphe uyandırmaması için serbest bıraktım.

“Sürpriz.”

Telefonundan başını kaldırıp bana baktı. Önce şok olduysa da sonra gizlemeyi başarmıştı. Bense ağzım kulaklarımda gülümsüyordum. “Baba kız yürüyüş yapmak için güzel bir gün, ha?”

Yanına sekerek giderken “Yalancı orospu.” Dedi dişlerinin arasından yılan gibi tıslayarak. “Hemen kızma iki çift lafım var.” Kollarımı göğsümde birleştirip gülümsedim. “Bunca yıl beni aptal yerine koymak seni tatmin etti mi?”

“Nasıl öğrendin?”

“O kadar aptal yerine konmuştum ki, herkes bana gülüyordu. Bende neye güldüklerine baktım. Ve sizi gördüm.”

“Avşar ciddiyim. Babanın haberi var mı?”

“Elbette benim babam. Senin baban olacak değil ya?”

Gözlerini devirirken sinirden titriyordu. Bense gülümsüyordum. Ama nasıl ağladığımı bilmiyordu. Sevgilimin yatağında ağladığımı bilmiyordu. Öylece dururken bile ağladığımı bilmiyordu, yürürken gözlerimin dolduğunu ve intiharla başa çıkmak için nelere katlandığımı bilmiyordu.

“Nasıl. Öğrendin?” dedi ben anlama özürlüsüymüşüm gibi kelime kelime telaffuz ederek.

“İzledim.” Dedim. “Babamı izledim. Çünkü şüphelenmiştim, çünkü artık sandığınız kadar aptal olmayabilirim.”

“Koray mı söyledi?”

“Koray sizin kadar usta yalancı değil.” Dedim. Soğukça güldü.

“Onun sana söylediği yalanları, arkandan çevirdiği işleri bir bilsen…”

“Hepsini biliyorum.” Dedim kendimden emin bir şekilde. “Ve hala birliktesiniz?” diye sordu aşağılar gibi. Sana o bakışlarını yedireceğim, canım kardeşim.

“Hala birlikteyiz.” Bu sefer gerçekten güldü. “Sende hiç mi gurur yok?”

“Hangimiz gururunu tartıya koyduğumuzda ağır basar orası tartışılır.” Dedim. “Bana hikayeni anlat. Nasıl salak yerine koyduğunu anlat.”

“Bir şey bilmek zorunda değilsin. Eğer bu durumda bile kıskanıyorsan, yazık sana.”

Üst dudağım sinirle titrediğinde ona bir yumruk attım. O da iyi dövüşçüydü. Anında kaşımı patlatacak bir yumruk attı. “Küçük orospu. İşini bitireceğim.” Dedi o her zamanki soğuk sesiyle.

“Göreceğiz.” Saçımı yolarken cebimden taşı çıkarıp kafasına vurduğumda sersemleyip saçımı bıraktı ve inledi. “Lanet olsun!” diye bağırdı kafasını tutarken. Yüksek sesle bağırdı. Acı çekmesi bana zevk vermişti. Kafasına taşla son bir kez daha sertçe vurunca yere düştü. Taşı bırakıp biraz da elimle dövüp sinirimi almaya çalıştım. Gözleri kapandı. Sanırım ölmüştü.

Taşı fırlattım. Ormanlığın biraz ilerisinde uçurum vardı. Sanırım oraya gitmişti. “Artık ölü bir kızsın.” Dedim. “Seni ben öldürdüm.” Bu sırada birkaç ayak sesi duydum. Tepeden geliyordu. Tepede yaşayanlardan biri yokuştan iniyor olmalıydı. Hiç acelem yokmuş gibi çaktırmadan kanlı ellerimi cebime koydum ve ıslık çalarak fırına ilerlemeye başladım.

                                 ♥♣♦♠

Babam masaya geldiğinde direk “Kaşına ne oldu?” diye sordu. “Düştüm,” diye geçiştirdim. “Ah be kızım, dikkat et. Ne sakar oldun.”

Ona adam öldürmekte başarılı olduğumu söylemedim. “Sana geçen gün söylediğim şeyler için özür dilerim. Kötü günler geçiriyorum.” Dedim başımı öne eğerek. “Boş ver, çay koy.” Dedi.

Bu kadardı.

“Neden bu akşam annemleri yemeğe davet etmiyoruz?” diye sordum gülümseyerek. Tüm aile bir arada olsaydık yeniden. Aslında güzel olurdu. Annemle babam. Aynı masada.

“Bak Avşar…” dedi çayını masaya geri koyarak. “Annen ve ben, o televizyondaki çiftler gibi medeni değiliz. Hele ben hiç, anladın mı? Yani biliyorsun, iki medeni insan gibi oturup akşam yemeği yiyemeyiz. Sonunda birimiz yaralanabilir ve ben son günlerimde biraz sükûnet istiyorum. Ablan geliyorsa gelsin.”

Haklıydı. İkisi de sakince oturup yemek yiyemezlerdi. Benim takıldığım “son günlerim” kısmı olmuştu.

“Son günlerim derken?” diye güldüm. Sanırım yanlış söylemişti. O da güldü. “Ya işte son zamanlarda. Biraz huzur istiyorum sadece. Artık yaşlandım.”

“Kırk iki yaşındasın, yirmi beş gösteriyorsun. Sana bir şey olmaz.”

Ailem medeni değildi. Aksine ailem genç ve vahşiydi. Biraz da özgür ruhluyduk. Yani bu bir imamın kızının genelevde çalışmak istemesine izin vermesi gibi bir şeydi.

Babamla kahvaltı ettikten sonra ona bol köpüklü orta şekerli Türk kahvesi yaptım. Yanına da Almanya’dan getirttiği çikolatadan koydum. “Utku’yu arayıp versene.” Dedi ayaklarını masadan indirirken.

“A, ne oldu?”

“Yarın merkeze gidecek.” Dedi “Okulu donduralım bugün hazırlığını falan yapsın.”

“Ne merkezi?”

“Rehabilitasyon.”

Tanrım. Tamamen ama tamamen aklımdan çıkmıştı. Kaç gündür ne onunla ne de Şule’yle konuşabiliyordum zaten. “Sen söyleme şimdi aniden. Ben birazdan Şule’lere giderim.”

“Daha dün birlikte değil miydiniz?”

“Ha- Ha, evet.”

Neredeyse pot kıracaktım. “Her gün berabersiniz, hiç mi sıkılmıyorsunuz anlamıyorum.” Gülümsedim. Son zamanlarda hiç görüşemiyorduk, anlatacak binlerce şeyim vardı ama bir türlü bir araya gelemiyorduk ki. Hem son kez bir buluşma yapmış olurduk.

“Söylersin. Altı üstü üç ay. Geldiğinde onu dershaneye göndeririz. Okul işini ben hallederim.” Başımı salladım. Konu okul değildi ki, gerekirse onun için biz bile bu sene baştan okumaya hazırdık. Ki Şule’nin okulu bırakacağına şüphe yoktu.

“Peki. O zaman be hazırlanayım çok geç olmadan.” Duş almam gerekiyordu. “Tamam bir saat sonra benim de çıkmam gerekiyor zaten.” Dedi saate bakarak. Kızıyla buluşacaksa, hiç şansı yoktu. Ölü biriyle nasıl buluşabilirdi ki? Gülmemek için dudaklarımı birbirine sıkıca bastırıp banyoya girdim ve Koray’ı hayal ederek duş aldım.

İsmin dudaklarımda, ellerin kalçamda, seni hissetmem için kendime dokunmam lazım…

 

Bir saat sonra babam beni Şule’lerin evinin önüne bıraktı. Kapıyı çaldım ve bir adım geri gelip kapının açılmasını bekledim. Evde olduklarını biliyordum. Şule’nin penceresinden içeride olduklarını görmüştüm. Sürpriz olsun diye de bilerek mesaj atmamıştım.

Bir kez daha bastım. “Avşar sen misin?” diye biri acıyla karışık inledi ve o değişik elbette benim arkadaşım Şuleydi. “Evet!” diye bağırsam da biraz şaşırmıştım çünkü sesi çatıdan geliyordu! Geriye doğru koşup çatıya baktığımda Şule çatının köşesinde domalmıştı, Utku ise arkasındaydı.

“Ne halt yiyorsunuz orada?” diye bağırdım. Sağlarında ve sollarında birer ev daha vardı ve neyse ki apartman mahallesi değildi.  Yanda parkinsonlu bir teyze oturuyordu solda ise normal üç çocuklu aile ve hiç iyi örnek olmayan komşuları vardı.

“Selam!” diye bağırdı Utku. Onlara deli gibi bakarken ikisi de inledi ve patlamak üzere olduklarını anladım. Yüzümü buruşturup kapının önüne giderken tüm mahalle inleme seslerini duydu. Görünürlerde kimse yoktu ama olsaydı muhakkak duyardı.

Bir biz mi edepliydik?

Tamam, ben tek kaldığımda pek edepli olmuyordum ama yine de çiftken biraz utangaçtık. Koray bile bana karşı nazikti. Bu aptalların o lanet çatı da ne işleri vardı Allah aşkına!

Kapı açıldığında sırıtan Şule’ye ve Utku’ya sağlam birer tokat atıp içeri geçtim. Neyse ki iç çamaşırlarını giymişlerdi. “Ne yapıyordunuz siz öyle?” diye sordum ayakta hesap soran anneler gibi.

“Utku’yla bir kitap aldık. Yüz farklı sevişme yeri ve pozisyonu yazıyordu. Gitmeden bir uygulayalım dedik.” Gözlerimi devirdim. “Her yerde seviştiniz yani?”

“Aynen.” Kendimi tam koltuğa atmıştım ki iğne batmış gibi hemen kalktım. “Az önce oturduğum yerde?”

“Tam iki posta.” Dedi Utku.

“Allah belanızı versin.” Dedim gözlerimi kısarak. Diğer koltuğa oturdum. “Senin için videoya aldık izlemek ister misin?” dedi Şule sırıtarak. “Ne!” diye çığlık attım. “Kankalarımın pornosunu izlemeyeceğim tamam mı? Seks muhabbeti burada sona ermiştir.” Ellerimi bitmiş gibi çarpıştırdım.

“Tamam.” Dedi Şule. O kadar mutlulardı ki onlara kızamadım bile? “Ya annenler gelseydi Şule? Ya biri görseydi?”

“Yandaki kadın adını bile hatırlamıyor, diğerleri kayak yapmaya gittiler. Annem alışverişte, babam işte, biz…”

“Lütfen söyleme.” Dedim yüzümü buruşturarak çünkü kafiyenin sonun hiç iyi bitmiyordu.

İkisi de kahkaha attı. Peki onlar bu kadar mutluyken ben bu haberi nasıl verecektim? Kötü arkadaş olmaya hazır değildim. “Orospu! Neredesin sen kaç gündür?” iki dakika sonra birbirimize sarıldık.

“Ceren’i öldürdüm.” Dedim birden.

Bu yaptığım onlarda limon yemiş etkisi bırakırken bir anda kalbim sızladı. Ya şimdi onun cesedini köpekler çoktan parçalamışsa? Babam bunu öğrenince ne olacaktı? Benim yaptığımı öğrenmese bile yıkılacaktı ki benim yaptığımı bilse daha fazla yıkılırdı. Hatta aramız sonsuza dek bozulabilirdi. Bir de ben ve Koray’ın er ya da geç ortaya çıkacağı gerçeği vardı.

İkisi birden “Ne?” diye çığlık atınca yaptığımın korkunçluğuyla ağlamaya başladım. “Kafasını taşla ezdim… Ben…” Şule hemen bana sarıldı. “Tamam. Ağlama. Neler olduğunu anlat.”

“Babamın telefonundan…” burnumu içime çektim. “Mesaj attım. Yürüyüş yapalım diye. Amacım ormanlık alanda yalnız kalmaktı.”

Ağlamalarım artınca Utku bana bir paket mendil getirdi. “Biraz konuştuk. Sonra ona vurdum. O da bana vurdu. Aniden cebime sakladığım taşı kafasına geçirdim.”

Şule’ye sıkı sıkı sarılıp ağlamaya başladım. Ben korkunç biriydim. Bunu yaparken aldığım zevk aklıma geldikçe çok kötü oluyordum. Babam… Tanrım onun için kardeşimi öldürmüştüm. Nefes alamaz oldum. Onu orada ölüme terk etmiştim…

O kardeşim değildi ama babamın kızıydı ve ben babamın kızını öldürmüştüm. Hem de planlı bir şekilde.

“Sakin ol. Yanlış bir şey yapmadın. Sadece kızgındın tamam mı?”

Kızgınlığımın birinin hayatına mal olmuştu. “Bu mutlaka babamın kulağına gidecek. Lanet olsun. Babam yıkılacak. Eğer benim yaptığımı öğrenirse… Şule ben ne yaptım?”

İçimde kanser gibi büyüyen bir vicdan azabı ve pişmanlık vardı. Bu beni mahvediyordu. Hayatımın hatasını yapmıştım. İlk başlarda, ilk sevişmeye benzese de bir müddet sonra canını yakmaya başlıyordu. Bu olay benim kaç yıllık düzenimi bozardı? Bir daha ne zaman gönü rahatlığıyla uyuyacaktım?

“Teslim mi olsam? Şule vicdan azabım beni kemiriyor.”

“Saçmalama.” Dedi “Nabzına baktın mı? Sadece bayılmış da olabilir.”

“Sonuç olarak ben bittim!”

Nabzına bakmamıştım ama kanama geçirmişti büyük ihtimalle ve köpekler oradan geçerse kötü olurdu. Şuanda ne halde olduğunu merak ediyordum. Büyük ihtimalle çoktan soğumaya başlamıştı ve yürüyüş yapan birileri tarafından bulunmuştu. Kim olduğu telefonundan bulunacaktı. Babam onu telefonuna kızım diye kaydetmişti. O da babam diye kaydetmiş olmalıydı. İlk babam aranacaktı. Babam bu haberi duyacak ve hemen otopsi raporu isteyecekti.

Biriyle tartıştığı ortaya çıkacaktı. Belki buradan beni bulamazlardı ama mesajlarına baktıklarında babasıyla olanları göreceklerdi. Babası kızını yürüyüşe davet etmişti ve kız öldürülmüştü. Oradan babam sorgu odasına alınacaktı.  O mesajı ben atmadım diyecek ve belki ağlayacaktı. O zamanlar aklına ben gelmeyecektim. Zaten babam şokta olacaktı.

“Siz atmadıysanız kim atmış olabilir o mesajı?” diye soracaklardı. “Telefonunuz kimin eline geçmiş olabilir?”

Babamın aklına benim dünkü tavırlarım gelecekti. Gülen yüzüm, konuşma şeklim ve telefonunda oynayışım. Sabah erken kalkıp fırına gitmeler, kaştaki yara…

Babam mahvolacaktı. Ama beni ele vermezdi. Gerek parayla gerek de içeriden bir adamla belki de birinin suçu üstlenmesiyle olay kapanacaktı.

Ya babamla ben?

Bir daha baba kız olabilecek miydik?

Asla.

Hepimizin hayatı benim kızgınlığım yüzünden bitmişti.

Bana su içirdiler. “Utku bana bir şeyler ver ne olursun.” Dedim. “Biraz sakinleştirici falan?”

“Saçmalama.” Diye azarladı beni sertçe ama ikisinin de gözündeki korkuyu görmüştüm. “Utku ne olur ya, çok kötüyüm. Bir kereden ne olacak.”

“Bende öyle başladım aptal!” diye bağırdı. “Bak? Bak şimdi ne haldeyim. Bütün senem çöpe gitti. Kız arkadaşımı ne hale getirdim? Sakın Avşar.”

“Utku sen aptal bir bağımlısın! Bense daha önce denedim. Bağımlı değilim sadece kötüyüm.”

“Kötü anında içersen zihnine yerleşir, Avşar ve her kötü olduğunda aklına o gelir. Bağımlılık böyle başlar.”

“Ben sen değilim!” diye bağırdım. Haklıydı ama daha önce çok kez içmiştim. Bağımlı falan değildim sadece kısa bir süre de olsa unutmak istiyordum. “Beril öldüğünde de içtim. Geçen gece de. Üstelik ben ne yapılacağını biliyorum. Babam da yıllardır içiyor.”

“Baban benimkinden içmiyor.” Dedi Şule ise hayır der gibi bakıyordu. “Sen vermezsen ben bulamaz mıyım sanıyorsun?” dedim vermeyeceğini anladığımda. “Evde bulurum, erkek arkadaşımda, satın alırım, o sokakta bir tane bile temiz var mı sanıyorsun? En azından sizinleyken içeceğim.”

İkisi de sıkıntıyla nefeslerini üfledi. “Bunu sana yapamam Avşar.” Dedi Utku. “Peki o zaman. Belki şimdi de gider kendimi öldürürüm!” dedim. “Avşar sus.” Dedi Şule.

“Zor durumdayım tamam mı? Yalvarıyorum. Bugün eğlenmemiz gerekiyor. Çünkü sen yarın gideceksin.” Dedim, bunu şimdi söylemeyecektim ama biraz kafamın dağılması için her şeyi yapardım.

“Nereye?” diye sordu Şule. Utku anlamıştı. “Üç ay.” Dedi Utku sadece. “Siktir.”

“Tamam, son bir kez içelim o zaman. Gece bir bara gidelim. Hepimiz yarın okulumuzu dondururuz.”

“Tehlikeli ama güzel.” Dedi Şule.

“Kızlar içmenize izin veremem.”

“Beş dakika sonra kriz geçireceksin ve herkesi unutacaksın Utku. Hep beraber yapalım işte.” Bu işte gönlünün olmadığı o kadar belliydi ki. “Hadi be Utku. Beni biliyorsun zaten. Yarın bir yürüyüş yaparız temiz havada. Temiz kalacağız söz.”

Utku sesini çıkarmayınca Şule koşarak yukarı çıktı. Onun arkasından bakarken Utku’nun hıçkırdığını duydum. “Utku?” dedim kısık bir sesle. Elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başladı. “Ben berbat biriyim.” Ona sarıldığımda bile kendine sarılmaya devam etti. “Saçmalama Utku. Seninle alakası yok. Berbat biri olan benim. Kardeşini ormanlığa çekip kafasını taşla ezen benim. Anlıyor musun? En yakın arkadaşının ölümüne sebep olan da benim.”

Bana baktı. “Beril’in ölümüyle alakan yok.” Dedi, gülümseyip başımı salladım. “Ben bir barut gibiyim, Utku. Ben bir bomba gibiyim.”

“Kendini küçük görme.” Dedi elimi tutarak. “Sen çok iyi bir insansın. Yani öyleydin.” İkimizde gülmeye başladık. “Demek istediğim seni bu hale hayat getirdi anlayabiliyor musun? Senin kadar güçlü bir kız daha tanımadım. Sen atlatırsın. Sen hep atlattın.”

Bu dediklerine inanmaya çalıştım. Çünkü iki üç dost tavsiyesinden başka tutunacak dalım yoktu.

“Oo, bakıyorum da keyifler yerinde.”

Şule elinde bir ilk yardım çantasıyla yanımıza geliyordu. “Tanrım!” dedim gözlerime inanamayarak. “Uyuşturucularını ilk yardım çantasının içinde mi saklıyordun?” gülmeye başladım. “Delisin sen.”

“Temizlikçi kadın şüphelenmesin diye.” Dedi gülerken. “Ya temizlik yaparken bir yerini incitip onun içine baksaydı?” dedim kaşlarımı kaldırarak. Dizime vurdu. “Avşar, şuanda yüreğim hopladı.” Şule paketi açıp içindekilere bakarken ıslık çaldı.

“Siktiğimin müptelası. Şuraya baksana Avşar! Puşt seni.” Sevgilinin omzuna vurup gülerken gözleri ondan daha parlaktı. “Bunlar damardan” dedi, bir boru, küçük tüpün ultra küçüğüne benzer bir şey ve birkaç tane de iğne çıkardı. “Bunlar toz. Biz burundan çekeceğiz. Fazla bir şey yapmaz.”

“Bakıyorum da dersini iyi çalışmışsın?” dedi Şule. Utku gülümsedi. “İnsanın babası uyuşturucu tüccarı olunca…” güldüm. “Bana sor bir de onu.” Babam… Ah, baba. Allah affetsin, aramızda hiç normal bir ilişki yoktu. O benden amcamı, kardeşimi gizlemişti, bende sevgilimi gizliyordum. Ondan habersiz yaptıklarımla anı kitabı yazılırdı.

“Bunlar da haplar. Şu ekstazi, kristal, metamfetamin… Bunları satıyorum çünkü felaketler.” Eliyle bize haplarını gösterdi.

“Haplar!” diye bağırdım aniden. “Ne o kız, çok heyecanlandın?” dedi Şule ve sevgilisiyle beraber güldüler. Aniden dudaklarım aralandı.

Biz dün gece korunmamıştık! Kızlardan hap alacaktım!

“Siktir, kızım rengin kaçtı. Kendine gel.”

İkisi de hemen başıma üşüştü. “Hamileyim!” diye bağırdım elimle dudaklarımı kapatırken. “Teyze oluyorum!” diye bağırıp bana eşlik etti Şule.

“Aptal mısın, kızın varoluşu sikildi şuan.”

“Ay kız olursa adını sakin Alev falan koyma. Orospu olur. Bak ne diyeceğim, Hürrem koysak mı? Değişiklik olur.”

“Sus lan!” diye bağırdı ona Utku.

“Ay ne var canım, ilk kez teyze oluyoruz şurada.”

Nefes almakta güçlük çekiyordum. Bitmiştim ben. Harbiden, bu sefer, bitmiştim. BU sefer yırtamamıştım. Bu sefer tamamen Utku’nun da dediği gibi varoluşum sikilmişti.

“Nasıl hamile kaldın? Hani Meryem ana gibi falan mı?”

“Kızın sevgilisi var ne Meryem anası?”

“Koray’la yaparken korunmamıştık, Aslan eve birkaç kız getirmişti, onlardan ertesi gün hapı alırız diye düşünmüştük…”

İkisi de afalladı. “Sen gelsene şöyle…” Şule kolumdan tutup beni salonun en köşesine çekti. “Utku bizden iki oda uzaklaş hayatım.” Utku hemen kalkıp mutfağa gitti.

“Arkadan mı yaptınız önden mi?” diye sordu. “Onların bilimsel bir adı var.” Derken sesim titriyordu. “Götünü mü sikti yoksa…”

“Şule.” Diye tısladım. “Önden yaptık. Arkadan hiç yapmadık ki.” Gözlerim dolu dolu olmuştu. “Tamam, hamile kalma riskin yüzde kırk arttı şuan.”

“Şule!” diye bağırıp ağlamaya başladım.

“Sikişen sizsiniz. Ben bir şey yapmadım.”

Bir de çatıda sevişiyorlar diye onlara kızmıştım. En azından korunuyorlardı. “Her neyse. İçine boşaldı mı?” en yakın arkadaşımın bana sorduğu sorular yanağımı kızartıyordu. Bazen benim zor anlarımda fazla açık sözlü olurdu ve bu da beni ağlatırdı.

“Evet.” Dedim yüzümü kapatırken.

“Şuanda hamile kalma riskin yüzde…”

“Sus!”

“Pekala, ama şöyle bir şey var hayatım. İlla korunmadınız diye hamile kalacak değilsin. Yani şuanda milyonlarca adam karısının içine boşalmaya çalışıyor, bebek için. Ama olmuyor.”

“Evet.” Dedim, aslında haklıydı. Ama yumurtalıklarında sperm olan bendim şuan da.

“Yani hamile kalma riskin sadece yüzde elli.”

“İki gün öncesine kadar sıfırdı!” diye bağırıp ağlamaya başladım. Kafamı tutup omzuna yasladı ve sırtımı sıvazladı. “Üzülme hayatım. Bunun üzerine bir sigara giderdi ama malum bebeğe…”

“Şule!” hıçkırıklarım arttı. “Olmadı aldırırsın. Bebek düşüren bir çay var onu içersin en kötüsü. Yani ümidi kesme bebeğim. Sen mutlaka yırtarsın.”

Evet beni birazcık da olsa rahatlatan bir şey varsa o da genelde ucuz atlattığımdı. “Şule eğer hamile kalırsam, babam beni öldürür. Kesin Ceren orospusu beddua etti. Orospu!”

“Ölü bir orospu.” Dedi gülümseyerek. “Hadi şimdi biraz eğlence yapalım.”

 Utku kokainin bir kısmını masaya döktü. “Ne bu?” diye sordum, yirmilik bir banknotla tozu ince bir çizgi haline getirdi. “Eroin.”

“Ama kokain olması gerekmiyor mu?” diye sordum. Hızla bir kısmını burnuna çekti. “Toz olan her şey kokain değil.” Dedi. “Cahil.” Diye sırıttı Şule. “Hadi be oradan. Ben bu konularda sizin kadar uzman değilim maalesef.”

“Evet sen adam öldürme ve hamile kalmada uzmansın.” İkisi birden gülünce onlara vurdum. “Susun ya.” Sıra bendeydi. Sol burnumu işaret parmağımla tıkayıp kalan tozu çektim. Burnum kaşınmıştı. Birkaç kez burnumu kırıştırdım.

“Avşar biz sevişirken video çeker misin?” diye sordu Şule. Afalladım. “Kankalarımın pornosunu çekmeyeceğim.” Dedim çok olarak.

Bu. Şule’ye. Ne. Olmuştu?

“Kitaptaki yüz pozisyondan doksan dokuzunu yaptık.”

“Kitabı ne zaman aldınız ki?”

“İki hafta oldu değil mi bebeğim?”

Dudaklarım aralandı. “Şimdi Utku gitmeden yüzüncüyü de yapacağız. Biz yukarı da sevişirken beklersin değil mi? Oradan bara gider biraz eğleniriz.”

Cevap bile veremedim. Sadece başımı salladım. Masumiyet kaybolmuştu.

                                        ♥♠♦♣

Sevişmeleri bittikten sonra hazırlanıp bir bara gittik. Koray’ı da çağırmıştım. Biraz dağıtırdık. Rahatça eğlenebilmek için gençlerin takıldığı ufak bir canlı müzik olan bar seçmiştik.

Koray bizden önce gelmiş barda içiyordu tabi ki. Utku ve Şule dans etmeye başladı. Ben sevgilimin yanına giderken Şule Utku’nun önüne eğiliyordu.

Bara oturdum. “Hoş geldin.” Dedi dudağımı öperek. Kafam biraz iyiydi. “Hamileyim.” Dedim direk. Başını sallayıp önündeki içkiyi fondipleyerek masaya çarptı.

“Kimden?” kulaklarıma inanamıyordum. Kahkahasından sarhoş olduğunu anladım. Sarhoşken iğrenç şakalar yapıp psikopatlar gibi gülüyordu çünkü.

“Koray hiç komik bir durum göremiyorum.” Yanaklarımdan tutarak beni kendine çekip öpmeye başladı. Şakası cidden iğrençti. Kızmıştım. Öpüşmek istemiyordum. Kafam iyiydi ama mutlu değildim, arkadaşımı üç ay boyunca göremeyecektim, kız kardeşimi öldürmüştüm, babamla aramız bir daha asla iyi olmayacaktı, hamile olabilme ihtimalim diğer günlere göre oldukça yüksekti.

Koray’a söylemek istiyordum ama aptal fena sarhoştu. Ciddiye alacağını pek sanmıyordum.

Nefessiz kalınca kendimi çekmeye çalıştım. “Tamam.” Dedim onu ittirirken. İnledi. “Bir şey olmaz korkma.”

“Ne demek korkma! Babası Anıl Hancızade olan sen değilsin.”

“Ya insanlar yıllarca çocuk yapmak için uğraşıyor sen bir kere seviştin diye hamile kalacağını mı sanıyorsun?”

“Ne alakası var! Korkmayayım yani öyle mi? Siktir git.”

“Boşuna üzülüp kendini yıpratıyorsun.”

Bu sırada barmene iki cin tonik siparişi verdi. “Sen içme çocuğumuza bir şey olmasın.” Diye gülünce sırtına vurdum. “Cidden komik değilsin ve sarhoş hallerini çekemeyeceğim.” Yerimden kalkarken bileğimi sıkıca tutarak beni oturttu. “Sana bir sürprizim var.” Dedi.

“Şuanda senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum Koray.”

Erkeklere karşı çok sinirliydim. Babama sinirliydim, Koray’a sinirliydim, Aslan’a sinirliydim, Atalay’a sinirliydim. Sinirli olmadığım tek erkek de gidiyordu.

“Niye? Seni seviyorum diye mi? Sana yalan söylemiyorum diye mi?”

“Bana yalan söylemediğini iddia edemezsin.” Dedim sertçe. “Yine başladık. Hadi on sene önce yaptıklarımdan bahsedip birbirimizi kıralım.”

İçkisinden büyük bir yudum alıp yerinde hafifçe doğrularak cebinden bir şey çıkardı. Büzüştürülmüş bir peçete vardı. “Ne bu?”

“Aç.”

Peçeteyi dikkatlice elime alıp içine baktım. İki tane su yeşili hap vardı. “Ne bunlar?”

“Met amfetamin.” Dedi gözlerini devirerek. “Ne olacak ertesi gün hapı işte. İç gitsin.”

İçkimle beraber hapları yuttum. “Neden iki tane?”

“İkisini de içtin mi geri zekalı?” diye sorunca başımı salladım. Yüzün buruşturdu. “Bir tanesi sende yedek kalsın diye getirmiştim.” Kalan içkiyi de içtim. Ağzımın içi yansa da buna ihtiyacım vardı.

“Ne bileyim ya ben. Hayatımda ertesi gün hapı mı içtim sanıyorsun?”

Cevap vermedi. “İki tane içtim diye bir şey falan olmaz değil mi?” diye sordum. Utanmasam gidip kusacaktım. Gözlerini kısarak bana baktı. “Nereden bileyim hayatımda ertesi gün hapı mı içtim sanıyorsun?” dedi kinayeli bir şekilde.

Gözlerimi devirdim. “Aç mısın?” diye sordu. “Bebek değilim kendimi doyurmayı biliyorum Koray.”

“Sana kibarlıktan bir şey sordum Avşar ona bile ters cevap veriyorsun.”

“Şuanda çok sinirliyim Koray. Bu kadar düşüncesiz olduğun için.”

Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Sesimizi de birbirimize zor duyuruyorduk zaten. “Gelsene bi’ şöyle rahatça konuşalım.” Bileğimden sıkıca tutarak beni oturduğum yerden nazik sayılmayacak bir şekilde kaldırıp insanların arasından diplere sürüklemeye başladı.

Personel Harici Giremez yazan odaya girip arkamızdan kapıyı kapatıp kilidi çevirdi. “Derdin ne söylesene.”

“Benim bir derdim yok Koray.” Dedim kollarımı göğsümde birleştirerek. “Tek derdim bu kadar sorumsuz olman. Korunmak istemeyen sendin.”

“Hap alacaktın Avşar. Ama kavga çıkarmakla meşgul olduğun için aklına bile gelmedi. Aslan’ın seks hayatı senin geleceğinden daha önemli olduğu için.”

Tam ona vurmak için elimi kaldırmıştım ki bileğimi havada yakaladı. “Arkadaşıma vurduğun gibi bana da vurabileceğini mi sanıyorsun?” sinirden dudaklarım titremeye başladı. “Bırak bileğimi o zaman.” Dedim acıdan gözlerim dolmuştu.

“Bugün gidip sırf senin canını sıktı diye en yakın arkadaşımın kolunu kırdım. Bana dur diyene kadar onu dövdüm.” Elindeki morluklara baktım. Bu kadar sert olması gerekmezdi.

“Çocuğunu mahkeme kararıyla elinden alınan bir adamı dövdüm.”

Dudaklarımı birbirine bastırınca gözlerime dolan yaşlar düşmeye başladı. “Acıtıyorsun.” Dedim kısılmış bir sesle. Sertçe bileğimi bıraktı. İkimizde haksızdık. Ama o kardeşini sadece dövmüştü. Yarın bir gün barışıp eskisi gibi şakalaşırlardı. Bense kardeşimi öldürmüştüm.

Beni kendine çekip öpmeye başladı. Ona karşı koymak için ellerimi göğsüne koysam da ittirmedim. Sertleşmeye başladı. Hareketleri hızlandı ve elini kazağımın içine soktu. Ellerinin soğukluyla titredim.

Kalbim küt küt atıyordu. Onu ittirip “Dur.” Dedim nefes nefese kalmış bir halde. Beni dinlemeden düğmelerimi açınca ittirmeye çalıştım. “Koray bunu bir barın personel odasında yapmayacağız.” Dedim, kime anlatıyordum ki? Dudaklarını boynumda gezdirmeye başladı. Şuanda en son istediğim şey sevişmekti. Yaşadıklarımdan sonra. Ona anlatmamıştım ama üzgün olduğumu göremeyecek kadar mı sarhoştu?

“Koray, yapma.” Dedim dişlerimin arasından. Ciddi sorunlarımız vardı ve farkında bile değildi. Sözlerim onu durdurmaya yetmiyordu. Ellerimle ona karşı koymaya istemediğimi belli etmeye çalıştım ama iki bileğimden kavrayıp sırtıma bastırdı. “Biri gelecek şimdi.” Omuzlarımı sarstım ama umursamadı bile.

Sinirden gözlerim dolmuştu. Kotumu çıkarmaya çalışınca “Koray istemiyorum.” Dedim yüksek sesle. “Bu sefer korunurum merak etme.” Dedi alay eder gibi. “Onunla alakası yok Koray istemiyorum.”

“Bana neden istemediğini söyle o zaman.” Ona Ceren’i öldürdüğümü söylemek babama söylemekle eş değerdi. Şimdilik bilmesine gerek yoktu. Ne kadar az kişi bilirse o kadar iyiydi. Bana kızacağını biliyordum.

“Koray bir sebebi yok işte yapma istemiyorum.”

Beni dinlemeyince çenem sinirden seğirmeye başladı. Kemerini çıkarınca sıkıntılı bir nefes aldım. Kendine geldiğinde ne yapacağımı biliyordum. Hayvan herif. Sinirden olsa gerek gözlerim dolmuştu. Her şeyden önce cebinde prezervatif bulundurmasına bile sinir olmuştum. Sırtımı duvara yasladığım kısımdaki biralar çarpışmaya başladı. Kırılırsa parasını o öderdi.

“Yavaş ol biraz.” Dedim. Ben zevk almıyorsam o da almayacaktı. On beş dakika kadar sonra “Hadi kızım.” Dedi, o beni nasıl umursamadıysa bende onu öyle umursamadım. Kendimi kastığım için acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordum. “Hayır.” Dedim. Ona istediğini vermeyecektim bu sefer. Homurdanıp beni yere indirdi. İç çamaşırımı yerden alıp giydim ve ayaklarımı uzatarak oturdum. “Kalksana.” Dedi, “Biri gelecek şimdi.”

Ayağının önüne tükürdüm. “Siktir git.”

Eğilerek elimden tuttu ve zorla kaldırdı. “Elini sürme.” Diye tısladım. “Çekil.” Kotumu yerden alıp giydim. “Çok büyütüyorsun.” Onu sertçe ittirdim. “Çok mu büyütüyorum? Sana hamile kalacağımı söyledim kalabileceğimi söyledim Koray.”

“Hapları içtin ya. Hem de iki tane içtin.”

“Haplar ertesi gün içilir Koray sabah içecektim ben onları.”

“Ne fark eder?”

“Görürsün ne fark ettiğini.” Üzerimdeki kısa kürkü sıcakladığım için çıkarıp koluma astım. Bir de babasının evi gibi kapıyı kilitlemişti. Kilidi açarken elimi tutup durdurdu. Arkamı döndüğümde çok yakınımda olduğunu fark ettim. Uzanıp yanağımı öptü.

“Koray siktir git.” Dedim sinirle. “Benimle bir daha konuşma. Anlıyor musun?” hala ne yaptığını fark etmemişti bile. Sabaha çıktığına pişman edecektim onu. Sabah kalkıp kahvaltı etmek için beni arayacaktı bir de, sanki onu bilmiyordum.

“Beraber siktirilip gidelim.” Elimi tutmaya çalışınca çektim. “Sakın. Bir. Daha. Bana. Elini. Sürme.” Dedim teker teker gözlerinin içine bakarak. “Anladın mı?” şuanda çocuktan hiçbir farkı yoktu.

O sırada biri kapıyı açınca Koray beni hızla uzağa çekti. “Bu son.” Dedi ellerini kaldırarak. Gelen Şule ve Utku’ydu. Bizi görünce güldüler. Sanırım onlarda sarhoştu.

“Ne işiniz var burada?” diye sordum. “Kitaba yüz birinci pozisyon ve yeri eklemeye geldik.” Dedi Şule kıkırdayarak. “Siz?”

“Biz de o kitabı kapatmaya gelmiştik.” Dedim sertçe Koray’a bakarak.

“Şuan kafamız güzel ve imanı anlamadık, birazdan eve geçeriz olur mu? Taksiciye adresi sen ver.”

“Sabaha yaptığınızı unutacaksınız.” Dedim gözlerimi devirerek. “Hayır!” dedi Şule elindeki kamerayı kaldırarak. “Her saniyesini kaydedeceğiz.”

İkisi birden gülmeye başladı. Bu gece burnundan soluyan tek bendim sanırım. “Size iyi…” devamını getiremeyince sinirle kapıdan çıktım ve Koray’da peşimden geldi.

“Boş ver onları bize gidelim sana bir şey aldım.” Dedi. “Bana bir şey alma!” diye bağırdım dışarı çıkmaya çalışırken.  “Görünce çok beğeneceksin ama?” barın kapısından hışımla çıktım. “Peşimden gelme be adam!”

“Şuanda sinirlisin.”

“Evet!” diye patladım. “Sigara ver bana.” Cebinden Parliamentini çıkarıp verdi. “Normalde sigara vermezdim ama sinirli görünüyorsun.” Hızla elinden paketi aldım. Sigarayı dudaklarıma koyarken “Çakmak.” Diye tısladım. Çakmağı bana vermek yerine sigaranın önüne tutunca elimle ateş dağılmasın diye siper ettim.

“Orospunun sigarasını pezevenk yakarmış.” Diye gülünce ayağına tekme attım. “Dua et, bunu üzerinde söndürmeyeyim.” Dedim sigarayı havaya kaldırırken. Dışarısı serin ve sessizdi. “Ceketini giy terledin üşüteceksin.” Dedi. “Zaten üşüttüm!” diye bağırdım. “Kafadan hem de. Sizin yüzünüzden!”

Kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde beni izliyordu. Sinirli adımlarla barın arkasına yürümeye başladım orası daha sessiz ve karanlıktı. Tuğla duvarların arasına kendimi atarken hala peşimdeydi. “Çok güzelsin.” Dedi, “beyaz kürk sana çok yakışmış.”

“Defol.”

Sigaradan sinirle bir nefes daha alıp soğuk havaya üfledim. “Sana altın zincir almıştım.” Dedi, “Bana bir şey alma!” diye bağırdım. “Erkeklerden nefret ediyorum!”

“Aybaşının yaklaştığını biliyorum senden bir süre uzak kalsam iyi olacak.” Dedi. “Sana ne!” diye sinirle bağırdım ki yapmak istediğim tek şey bağırmaktı.

“Aslında burada da çok güzel seks yapılır ama hava soğuk yaza doğru yaparız değil mi?”

“Beni bir daha düzebileceğini mi sanıyorsun?” diye gözlerimi kıstım. “Şuan beni son görüşün.”

“Sen hep öyle deyip unutuyorsun.”

“Görüşürüz! Annenden emdiğin sütü burnundan getireceğim sana.” Dedim sinirden yüzüm seğiriyordu. “Ben annemden süt emmemişim ki annem göğüsleri sarkar diye beni sütanneye vermiş.”

“Kimin memesini dişlediğin umurumda değil!” diye bağırdım. Sinirden yerimde duramıyor sürekli olduğum yerde dönüyordum. “Yapma ama.” Dedi yumuşamış bir sesle. Az önce bağıran çocuk o değildi sanki.

“Bana bak seni dengesiz haydut puşt, siktir git buradan yoksa bu sigarayı alnında söndürürüm!”

Yere eğilip ayakkabımın açılan bağcığını bağladı ve bana yerden sevimli bir bakış atarak “Sinirlenince çok güzel oluyorsun.” Dedi. Sinirle bağırarak sigarayı yere attım. “Ben birini öldürdüm.” Dedim, aniden gülüşü soldu ve cidden tüm kafasının uçup gittiğini gördüm. Yavaşça kalkıp yanağıma dokundu. Ciddileşmesine sevinmiştim.

“Kim…Kimi öldürdün?” diye sordu. Beyaz teni iyice beyaz olmuştu.

“Kardeşimi,” dedim. “Ceren’i.”

Continue Reading

You'll Also Like

Maskeli Bir Gece. By Miel.

Mystery / Thriller

2.6K 57 3
-Bütün gece maskesi suratında dolaşan bir kadın. -Yüzünü kendisinden başka kimsenin göremediği bir bayan. -Kahverengi ve maşalı saçlarıyla girdi mask...
119K 3.9K 136
Herşey Defne nin Ömer e oyunu anlatmasıyla başlar...
1K 146 17
Bir Melez öldü. Bir Melez evine döndü. Bilinen en ünlü Melez Kore'nin Boseong kasabasında yaşıyordu. Ta ki o kasabaya bilinen Melez'in varisi olan ge...
146K 8.2K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...