Aşk ve Nefret

By pinkcivert

5M 93.3K 25.3K

Ya bildiğin tüm gerçekler aslında koca bir yalansa? More

1. Bölüm "Bahis"
2. Bölüm "Gangster"
3. Bölüm "Dövüş"
4. Bölüm "Al yanak"
5. Bölüm "İlk Dokunuş"
6. Bölüm "Kötü Karşılaşma"
7. Bölüm "Karanlık Sokak"
8. Bölüm "Gizemli Not"
9. Bölüm "Adliye"
10. Bölüm "Gece"
11. Bölüm "Ateşli ve Islak"
12. Bölüm "Suç çetesi"
13. Bölüm "Barlar Sokağı Sekizlisi ve Fahişeler"
14. Bölüm "Depo"
15. Bölüm "İlk Görev"
16. Bölüm "Tuzak"
17. Bölüm "Seks Kulübü"
18. Bölüm "Acı"
19. Bölüm "Yasak"
20. Bölüm "Ceset"
21. Bölüm "Kokain"
22. Bölüm "Yüzleşme"
23. Bölüm "Cennet"
24. Bölüm "Alışveriş"
25. Bölüm "Takip"
26. Bölüm "Sinema"
28. Bölüm "Şüpheli"
29. Bölüm "Arzular"
30. Bölüm "Plan"
31. Bölüm "İntikam"
32. Bölüm "Halüsinasyonlar"
33. Bölüm "Soygun"
34. Bölüm "Karanlık"
35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"
36. Bölüm "Kan"
37. Bölüm "İtiraflar"
38. Bölüm "Aile"
39. Bölüm "Hasta"
40. Bölüm "Baskın"
41. Bölüm "İyileşmek"
42. Bölüm "Gözyaşları"
Final
43. Bölüm "Hep birlikte"
44. Bölüm "FİNAL"

27. Bölüm "Gerçekler"

81K 1.8K 449
By pinkcivert

 

Sırf ailemizin düzenini bozdu diye At Hırsızı diye lakaplandırdığım Serkan abi aslında çok iyi niyetli, güler yüzlü, eli yüzü düzgün, kültürlü bir herif çıkmıştı. Nasıl o çirkef anneme katlandığını bilmiyordum. Bu da ona bir özellik daha ekliyor, fiyatını arttırıyordu. Peygamber sabrı.

Atalay ve Zeynep gibi kardeşe sahip olup, üstelik bir de Anıl Hancızade’nin eski karısıyla nişanlıysanız, mutluluğunuz muallâkta demektir. Annemi de dahil ediyordum, o üç sarışın çok çirkefti. Hayatıma girmiş tüm sarışınlar çirkefti. Utku ve Çağdaş hariç. Ama o ikisinin de pek de sütten çıkmış ak kaşık olduğu söylenemezdi.

Anneme dün ablamı sorduğumda, iyi diye beni geçiştirmişti. Meşgulmüş de filan. Kesin o depresyondaydı. En son aylar önce gördüğümde şişmişti çünkü. Yemek de yiyordu. Üstelik fitnessı da bırakmıştı. Acaba kim bilir kimden ayrılmıştı yine? Ablamın aşk hayatı her zaman inişli çıkışlı olmuştu. Benimse sabitti. Canım sıkılmasın diye bana asılan erkeklerle flörtleşiyordum. Tek ciddi ilişkim Koray’dı. Her anlamda ciddi üstelik.

Şubat tatilimin üçüncü gününün tadını çıkarmak uğruna babam, ve kendime bir bitki çayı yapıp yanına kuruldum. Üzerimde bol yünlü bir kazak ve marihuana desenli çoraplarımın içine soktuğum bir tayt. Babam çoraplarımdaki mizahı anlamamış ve bana kaşlarını çatarak bakmıştı.

“Ee, ne haber?” diye takıldım babamın yanına kurularak. “Ya gitsene dökeceksin bir yerime patlatacağım ağzına koltuk mu yok evde?” diye beni kovaladı. Kazağımın kollarıyla sıkı sıkıya kavradığım bardağın kulpu aslında güvendeydi. Ama babamın canı pek kıymetliydi.

“Aman iyi.” Diye kendimi diğer koltuğa bıraktım. Karnemi almamıştım. Ama şans eseri geçiyordum. Son bir ay falan okulla ilişkimi kesmiştim. İkinci dönem çok çalışacaktım. İki elim kanda bile olsa. Genelde böyle deyip işleri üçüncü döneme bıraktığım çok olmuştu ama akıllı kızdım işte, derste bir kere dinledim mi çalışmama gerek kalmıyordu.

“Ne olmak istiyorsun?” diye sordu babam televizyonu kapatıp çayından bir yudum alarak. Kitap okuduğu için kemik gözlüğünü takmıştı. Evet, bir mafya olabilirdi, adam vurabilir, uyuşturucu satabilir veya bir sürü yasadışı iş yapabilirdi ama kitap okumayı çok seviyordu.

“Gazetecilik düşünüyorum. Araştırmacı gazeteci. Gezerim böyle.” Babam güldü. “Aklın fikrin gezmekte. Ama seni staj için gönderirler kötü bir yere ölür müsün kalır mısın belli olmaz.” Dedi. Haklıydı. Ama ölümün bizi ne zaman bulacağı belli olmazdı. Babam da bunun farkında olsa da bir şey demedi. “Bak notlarının çok iyi olmadığını biliyorum. Ama bu son sene berbattı, kabul ediyorum. Sen akıllı kızsın. Üniversiteyi tutturacağını düşünüyor musun? Eğer içinde varsa elimden geleni yaparım.”

Babamla ciddi konuları konuşmak, ölümden beterdi.

En son babamla ciddi bir konuşma yaptığımda, bakireydim. Silah tutmamış, adam öldürmemiş, tacize uğramamış, kokain çekmemiş, ölen arkadaşının sevgilisiyle öpüşmemiş ve esrarı ağzına koymamış biriydim.

Şimdi ise yapabileceğim tüm pislikleri yapmıştım. Erkek arkadaş konusu da dâhil.

Ama yine de o benim babamdı.

“İstiyorum. Üniversite okumak çok istiyorum hem de. Ama içimden ders çalışmak gelmiyor, anlıyor musun? Hiç sevmedim. Eğer durumumuz müsaitse bu dönem için bana bir hoca tutabiliriz. Seni utandırmak istemiyorum.”

Son sözüme gülümsedi. Çayımızdan bir yudum aldık. “Sen yeter ki iste ben tüm özel hocaları tutarım ve sana inanıyorum da.”

Böyle bir adama nasıl ihanet ettiğimi bilmiyordum. Bir yerde, mafya babalarının ailesine karşı çok saygılı ve kibar olduğunu duymuştum. Tamam, babam pek kibar değildi ama onun için dünya bir yana biz bir yanaydık. Ve adam sevgisini şiddete başvurarak gösteriyordu belki?

“Zaten sadece sayısal derslerim zayıf. Günlük tekrar yapacağım. Halledebilirim. Çok kez hallettim.” Aferin der gibi gülümsedi. Babamı cidden biraz olsun gururlandırmak istiyordum. Her şeyi yaptı ama yine de yüzümü kara çıkarmadı desin istiyordum. Aslında bu yaptığım büyük hataydı ama aşka engel olamıyordum ki.

“Baba.” Dedim sessizlik oluştuğunda. Babamla çok kez sessizliği dinlemiştik. “Söyle yavrum.” Dedi dalmış gözleriyle yer deki halıya bakarak. Çok yakışıklı bir adamdı. İçtiği hiçbir pislik onda kötü etki yaratmamıştı. Tabi fiziksel açıdan. Çünkü babamı iyi tanıyordum ve ruhsal açıdan çöktüğünü, sakinleştiricilere bağlı yaşadığını biliyordum.

“Sen hiç olmaman gereken bir kişiye âşık oldun mu?”

Güldü. “Hangimiz olmadık ki?”

Homurdanmaya benzer bir ses çıkardım. “Çok ciddiyim baba! Hiç yanlış kişiye tutuldun mu?”

“Evet.” Dedi yere bakarak. “Kim o?” kendi konumu unutmuş babamın aşk hayatını irdeliyordum. Açıkçası babam benden daha popüler biriydi. “Annen,” Dedi. “Ailelerimiz istemedi. Onu kaçırdım. Zor şartlar altında sürekli yıkımın eşiğine gelen bir yuva kurduk. Henüz on altı yaşındayken. Sonra ablan ve sen doğduğunuz. İşler düzene girdi. Her şey düzene girdi.” Gayri ihtiyari bir şekilde başını salladı. “Henüz çok küçüktüm. O da öyle. Ama gözümüz birbirimizden başka kimseyi görmüyordu. Evlilik aşkı öldürüyor doğru fakat biz sadece karı koca olmadık. Anlatabiliyor muyum?” bana bakınca kafamı salladım.

“Küçüktük. Birbirimize arkadaş da olduk. Herkesten fazla. Yaşıtlarımız oyun oynarken annen ablanın altını değiştiriyordu. Hiçbir şeyimiz yoktu. Ailemiz bile. Ama birbirimize sahiptik.”

Buruk bir şekilde gülümsedim. Güzel ve göz dolduran bir aşk hikâyesiydi. Zorluklarla geçmişti. Hala beraber olmalarını diledim. Bazı hataların geri dönüşü olmuyordu.

Aşk gibi.

“Peki benim sevdiğim fakat senin sevmediğin bir adam beni kaçırsa?” tepkisine güldüm. Kaşlarını çatmış, yüzünü ekşitmişti. “Öldürürüm.” Dedi kısaca. Bu kadar. Öldürürdü. Yapardı. Her şeyi yapmıştı.

“Bana saygı duymaz mısın? Okul konusunda olduğu gibi?”

“Bazen çok saygısız bir adam olabiliyorum.” Dedi. Koray’a bir şans vermesini isterdim. Eskisi gibi iyi olmalarını. Bizim birlikte olmamıza çok sevinmesini isterdim. Beraber şakalaşalım, yemek yiyelim, sinemaya gidelim isterdim. Gizli kapaklı değil, herkesin imrendiği bir ilişki. İlk başlarda heyecan vericiydi. Ama sonra ailemden birileriyle paylaşma ihtiyacı duyuyordum. Halam bilse de, şiddetle karşı çıkıyordu. Amcam, Murat hocam, onun da sınırlarını zorluyordum.

Babam hala onun kim olduğunu bildiğimi bilmiyordu. Zavallı babamın hiçbir şeyden haberi yoktu. O yokken eve Keskinkılıç erkeklerini attığımızı da. Bazen ona üzülüyordum ama onunda beni pek bilgilendirdiği söylenemezdi. Tamam, o yalan söylemiyordu. Sadece gizliyordu. Ama benden gizlemesini istemiyordum.

Çayının son yudumlarını da içtikten sonra masaya bıraktı. “Benim çıkmam gerekiyor. Sende otur ders çalış, halan gelir birazdan.” Hışımla ellerine yapıştım. “Uyuma konuşalım.” Sen adam olmayacaksın dercesine güldü ve bende kendi şakama sırıttım. “Bırak kızım elimi.” Kollarını çekmeye çalıştı ama koala gibi yapışmıştım. “Benimle biraz konuş. İşinden, aşk hayatından konuş. Konuş baba benimle!” babamla tek konuşmamız televizyondaki insanlar oluyordu. Sırf dalga geçmek için evlenme programları açıp sabahlara kadar onlarla dalga geçip bizi güldürmekten öldürüyordu ama bir baba kızın arasındaki muhabbet insanların gerzekliği olmamalıydı.

“Başkası var bırak.” Dedi kolunu hiddetle çekerek. Yere yapışsam da bırakmaya diyetim yoktu. “Kolum kopacak!” diye bağırıp beni tekmeledi. Hafif vuruyordu, beni korkutamazdı. “Baba çok kötüyüm sana ihtiyacım var.”

“Kredi kartımı veririm git alışveriş yap.”

“İstemez.”

“Bir daha söyle.”

“İstemiyorum. Kredi kartını da alışverişi de.”

“Bir daha.”

“Kredini kartını istemiyorum, alışverişi de öyle.”

Babam neşeli bir kahkaha attı. “Çok güzel ya. Bir daha söyle kızım.” Sonra ben köpekmişim gibi sesler çıkarınca bacağını ısırmamak için kendimi zor tuttum. Hala Burger King de neler yaptığını unutmuyordum. Fırlama herif.

“Baba köpek miyim ben!”

“Sen benim köpeğimsin.”

“O zaman köpeğini biraz gezintiye çıkar!”

Koltuğa oturup saçımı okşadı. “Bir psikolog ile görüşebilirim.” Gözlerimi devirdim. “Benim psikologum sensin.”

“Ben hukukçuyum. Üzgünüm.”

Babamdan da ne kanun adamı olurdu, hiç sorma. Herif kanuna aykırı olan her pisliği yapıyordu. “Neden avukatlığı bıraktın?”

“O camia çok boktan.”

“O notta ne yazıyordu?” suratı asıldı.

“Soru cevap mı oynuyoruz Avşar! Gitmem gerek dedim sana.”

“O notta ne yazıyordu da annem gitti?”

“İşin olmayan konulara burnunu sokma.”

“Neden onun peşinden gitmedin?”

“Bazen bitirmek gerekir.”

“Sigaraya başladım.” Diye itiraf ettim.

“Biliyorum. Kokuyorsun, ama bırakırsın diye bekliyorum.”

“Günde sadece bir tane içiyorum.”

“Bağımlı değilsin de ondan. Geç olmadan bırakmanı isteyeceğim senden.”

Babamla daha önce hiç böyle olmamıştık. Aklımdan geçenleri hızla soruyordum. Bir an Murat’tan bahsetmek istedim. Ama nereden öğrendiğimi soracaktı.

“Biri bana not yazmış.” Dedim gözlerimi yere indirerek. Zaten görmüyordu. “Ne notu?”

“Murat Tekin senin amcan yazıyordu.”

“Biri sana dalavere yapmış.” Dedi homurdanarak.

“Neden durduk yerde böyle bir şey söylesin ki?”

“Murat kardeşim olsa bilirdim.”

“Neden benden gizliyorsun?”

“Ne demek istiyorsun?”

Daha sonra dayanamadım. Babamın bacağını bırakıp karşısına oturdum. Ne olur ne olmaz diye pek yakınında olmak istemiyordum. “Daha fazla bana yalan söyleme, bir şeyler gizleme. Biliyorum.”

Yüzü kasıldı. Sinirlendiğini hemen anlamıştım. “Avşar.” Dedi ve duraksadı. “Nereden biliyorsun?” gözlerimi kaçırdım. “Söyledim bunu.” Dedim. “Kimse sana öyle bir not bırakmadı.” Dedi bana inanmayarak. Durduk yerde neşemizi kaçırmıştım.

“Baba biliyorum işte. Anladım.”

“Nasıl anladın!” diye bağırdı. “Nereden biliyorsun?” kükremesi içimi ürpertmişti. “Hani dışarıda işin vardı?” diye konuyu değiştirdim. O da gözlerini kaçırdı. “Bu konu burada bitmedi.” Demek ki dışarıdaki işi bizim ailevi meselelerimizden önemliydi.

“Az önce basit bir şey söylemedim baba! Biraz ilgilen benimle. Neden gizlediniz?”

“Hangi birinizle ilgileneyim ulan!” diye bağırdı. Sinir krizi geçirecek gibi boynundaki yeşilimtırak bir damar atıyordu.

“Senin tek ailen benim.” Dedim.

“Benim ilgilenmem gereken bir sürü iş var.”

“Peşime koruma takmak gibi mi?”

Aniden durdu. Gözleri karardı. “Nereden biliyorsun?” soğuk bir sesle güldüm. Koruması öteki tarafı boylamıştı ve babam bunu biliyordu.

“Aptal mı sandın beni?” Diye gürledim. “Bıktım artık! Benden gizli işler çevirmenden bıktım!”

“Yavuz’a ne oldu?” diye sorarken çenesi atıyordu. Yavuz bahsettiği koruma olmalıydı. “Öldürdüm onu!” dedim delilik ışıltısıyla parlayan gözlerimle. “Onu öldürdüm!” sonra bunu itiraf etmemle beraber gülmeye başladım. Gözlerimden yaşlar akıyordu ama bence bu komikti.

“Şimdi hallet dışarıdaki işlerini.”

Korkuyla yüzüme baktı. “Ona ne yaptın?” korumanın başına iş geldiği için değil, ben delirdiğim için korkmuştu. Sesi sakindi. Babam sadece çok aşırı sinirlendiğinde sessiz kalırdı. “Beni izlediğini anladım, köşeye çektim, alnına nişan aldım ve Bum!” elimi silah yapıp kendi kafama sıkar gibi yaptım. “Sonra gömdüm onu. Bir sapık olabilirdi!”

Sapıklardan korkuyormuş gibi yapmacık bir ifade takındım. “Bunu gelince konuşacağız.” Dedi parmağını bana doğru sallayarak. “Git de dünyayı kurtar.” Dedim alay ederek. Ben gerçek bir baba kız olmak istiyordum. Ama olamıyorduk. Ne annemle, ne babamla, ne de ablamla. Biz hiçbir zaman gerçekten bir aile olamamıştık. Bana kızmasını ve vurmasını istemiştim. Çoğu zaman bana vurmasını istemiştim. Ama hiç o noktaya gelmemiştik. Ne zaman geleceğimizi bilmiyordum.

Belki de sorun bendeydi.

Çabuk uyum sağlamıştım. Belki de bir manyaktım, içimde olduğu kesindi. Birini öldürmüştüm. Korumayı ve Sedat’ı öldürtmüş hatta diğer şişko polisi de öldürtmüştüm. Birilerini yakmıştım. İki kişi benim yüzümden öldürülmüş biri de ise intihar etmişti. Berk, Atakan, Can, Beril, Sedat, Yavuz, Sedat’ın karısı, hatta diğer polis.

Benim bir katilden tek farkım, ondan kat be kat daha fazla soğukkanlı olmamdı.

Sadece beş ay içerisinde her türlü pisliği yapmıştım. Ve hiçbiri beni etkilememişti. Ne üzerimde sönen sigaralar, aldığım kemer darbeleri, bana dokunan eller, ağzımın içine sokulan silah… Canımın bile yanmadığını şimdi anlıyordum. Ben bir manyaktım belki de. İki kişiliğim olabilirdi. Gündüz aile kızıyken geceleri bir gangster olabilirdim? Nasıl bu kadar sakin kalabilmiştim? Ben sosyopattım. Kişiliğimde bir bozukluk olduğunu geç de olsa fark etmiştim. Ama umurumda değildi. Ben buydum. Çift veya te karakter. Bürünebildiğim tüm karakterlerimi de seviyordum ben. Her şeyden utanan masum kızı da, tuvalette de sevişeni de, adam öldüreni de kokain çekeni de seviyordum.

Koray’a babamı takip etsin diye bir mesaj attım. Beş dakika içinde bizim evin oralarda olması gerekiyordu.

Babam hazırlanıp aşağı indiğinde vakit kazanmak adına önüne geçtim. “Nereye gidiyorsun? Hava soğuk. Neden bana kızmadın?” iki adım kenara kaydı. “Bunu gelince konuşuruz.”

“Benden önemli ne işin var?”

“Senden önemli değil. Al sana düşünmen için fırsat. Kötü bir dönem geçiriyorsun. Sana hak veriyorum.”

“Bana hak verme baba. Bana vur, bağır, çağır! Kız bana. Küçük kızın birini öldürdü.”

“Sen sadece kendini korudun.”

“Masum birinin hayatını mahvettim. Kim bilir ailesi…”

“O masum biri değildi ve kimsesi de yok.”

“Ama yine de buna cüret ettim. Silahı nereden bulduğumu sormayacak mısın?”

“Benden almışsındır.”

Hızla önümden çekilip evden çıktı. Yalnızlığımla ve çift kişili karakterimle baş başa kalmıştım.

Hemen Koray’ı aradım. “Neredesin?” dedim açar açmaz. “Babanı görüyorum. Evden sinirli çıktı. Arabasına biniyor…” sesleri duyabiliyordum. “Yola çıkıyoruz. Sonra seni arayayım mı?”

“Hazırlanıyorum. Gittiği yeri söyle neresi olursa olsun geleceğim.” Benden önemli neymiş görecektik. “Avşar aslında…” biliyordum ki babamı koruyacaktı. Tüm bunlara rağmen ve artık bir yalanı daha kaldıracak gücüm yoktu. “Sana dediğimi duydun.” Deyip kapattım telefonu. Belki sonra çok kızacaktı ama işin ciddiyetini anlasa iyi ederdi.

Odama çıkıp kıyafetlerimi değiştirdim. Çok belli olmak istemiyordum. Biraz gizlenir gibi bir halim yoktu ama beni biri kolaylıkla tanıyamazdı.

Kapının önünde dikiliyorken Koray aradı. “Bak Avşar…” dedi direk. “Nerede?” dedim kısa keserek. “Şu sizin sahilin diğer tarafındaki otelde.” Dedi, nereyi kast ettiğini anlamıştım. Beş yıldızlı bir otel. Orada ne işi vardı? Bir kadınla sevişmek için geceyi bekleyememiş miydi? Ben ona birini öldürdüğümden bahsediyorken o kadın peşinde miydi?

Taksiyi bekleyemeyeceğim için hafif tempoda koşmaya başladım. Meraktan çatlıyordum ve bu da beni hızlı kılıyordu. Otelin yakınına gelince durup biraz soluklandım. Zaten eğer durmasaydım camın ardındaki babam ve Ceren tarafından fark edilecektim.

Dondum kaldım. Babam ve şu hayatta nefret ettiğim kişiler listesinde en başı çeken Ceren’in bir otelde ne işi vardı? Babamın, Ceren’le ne işi vardı?

Kaşlarım çatıldı. Hala bir anlam veremiyordum. Yoksa babam ve Ceren… Yatıyor muydu? Babam. Benim babam. Sınıf arkadaşımla yatıyor olamazdı herhalde. Şehirdeki tüm kadınları kendine âşık edebilen bir adam neden benim yaşımda bir kızı becersin ki? Peki, o zaman otelde ne işleri vardı? Neden garsonun biri onlara kahve getiriyordu? Neden ben çiselemekte olan yağmurun altında titriyorken onlar gülüşüyordu?

Aklıma öyle kötü ihtimaller geliyordu ki, o an deliler gibi, sadece yatıyor olmalarını diledim. Bu bana ağır gelirdi ama yine de bir açıklaması vardı. Tanrı aşkına babam bu orospuyla neden kahve içiyordu? Neden Ceren mutlu görünüyordu? Neden konuşuyorlardı?

Bu sırada aniden bir el omzuma değince sıçrayarak arkamı döndüm. Koray. “Korkuttun beni.”

Gözlerini kaçırarak bir nefes aldı. “Ne yapıyor onlar?” diye sordum sertçe. Dişlerimin gıcırtısını duyabiliyordum. Sıkıntılı bakışlarını görebiliyordum. “Gidelim buradan. Görmesinler bizi.”

Biraz aklımı kullanarak ona uydum. Gizli bir köşeye park etmiş arabasına bindik ve onların bulunduğu alandan fark edilmeyecek bir şekilde geçtik. Resmen babam ve Ceren otelin kafesinde kahve içiyordu. Ve sırf babam onunla kahve içebilmek için beni görmezden gelmişti.

“Tanrım, burnundan soluyorsun.” Dedi Koray arabayı olması gerekenden hızlı sürerken. “Aklım durdu sanki. Ne işleri vardı onların?” ona baktığımda gözlerini kaçırdı. “Biliyorsun.” Dedi. “Neyi biliyorum?” dedi. “Salağa yatma. Biliyorsun aralarındaki şeyi.” Dikkatini tamamen yola verdi sonra hızını düşürerek park etmeye başladı. Sorumu görmezden mi gelmişti yoksa evde mi konuşacaktık?

Evde konuşsak iyi olurdu. Beraber asansöre bindik. Hiç tepki vermiyordu. Çok korkuyordum. Öğreneceğim şeyden. Yine de merak ediyordum. İçime kurt düşmüştü. Gülüşmeleri aklımdan çıkmıyordu.

Evine girince direk koltuğa yayıldı. “Söylesene.” Dedim başında dikilerek. “Otursana.” Dedi, görmezden geliyordu. Evet, öyle yapıyordu ve sinirimi ondan çıkarmaya hazırdım.

“Koray ben aptal değilim!” diye bağırdım, neredeyse kafasına bir şey fırlatacaktım. Aslında aptaldım çünkü hiçbir şey göremiyordum. Hep birileri bana gösteriyordu. Ben yolumu bile bulamıyordum. “Kimse sana aptalsın demedi.”

“Babam ve Ceren yatıyor mu?” diye sordum ondan iş çıkmadığını anlayınca. Kaşları çatıldı. “Ne? Bunu nasıl düşünebilirsin?” sinirlendiğini hissettim. Hiç olmazsa artık görmezden gelinmiyordum. “Bunu babana nasıl yakıştırabilirsin Avşar?” beni tanıyamıyormuş gibi bakıp elini öfkeyle saçlarının arasından geçirdi. “Anlat da ona göre yakıştırma yapalım.” Dedim kollarımı birleştirerek.

Durup derin bir nefes aldı. “Ceren, babanın kızı.” Dedi biraz duraksadıktan sonra öfkeden kudurmuyormuşuz gibi. Daha sonra, bunu söylememesi gerektiğinin farkına vardı.

Bir an için durumu idrak etmeye çalıştım. “Ceren babamın kızı?” bunun ne anlama geldiğini çözmeye çalıştım… Bende babamın kızıydım. Neler dönüyordu? Şaka falan mıydı bu?

“Benim babamın?” başını salladı. Bende soğukça güldüm. O Ceren’in soğuk ve ifadesiz bakışları üzerime yapıştı. Bu nasıl olurdu? O fahişe nasıl benim kanımı taşırdı? Babam bunu nasıl yapmıştı? Nasıl benden gizlemişti.

“Yalan söylüyorsun!” diye bağırdım. “Ceren babamın metresi!” derken, bunu yeğlerdim. Ceren benim kardeşim olamazdı. O kız, benim kanımı taşıyor olamazdı. “Sana yalan söylemek için bir sebebim yok.” Dedi haklı olarak. Delirmek üzereydim.

Koskoca on yedi yıl. Benden bunu nasıl gizlemişti? Toplantı, seyahat, iş görüşmesi diye hep bu kızla mı buluşmuştu? Benden gizlediği kızıyla? Ne ara peydahlamıştı onu? Annemin haberi var mıydı? Neden herkes benden bir şeyler gizliyordu? Neden tüm gerçek sandıklarım yalandan ibaretti?

Eğer biri beni tutmazsa, gidip o kızı kırk altı yerinden bıçaklayacaktım. Babamı da öyle. Bunu ona konduramıyordum.

Kendimi Koray’ın göğsünü yumruklarken buldum. Hem ağlıyor, hem sarılıyor, hem de yumrukluyordum. “Yanlış anlaşılma olamaz mı?” dedim hala gerçeği yediremeyerek. “Avşar, keşke aksini söyleyebilseydim sana.” Anlayışlı sesi beni çıldırtıyordu. Ben deliriyorsam, o da delirmeliydi. Ben kudururken o sakin sakin konuşmamalıydı.

“Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun!” diye bağırıp ittirdim onu. “Hayatta nefret ettiğim tek kişi benim kardeşim çıkıyor, babam bana yalan söylemiş! Annem Atalay ve Zeynep’le aynı evde kalıyor! Murat hocam amcam çıkıyor! Sen nasıl sakinsin bu kadar?”

Gözlerim buğulu olduğundan onu bulanık görüyordum. Ona vuracağı sıra üzerine kapaklandım. “Halam, abinle beraber, ablamın yüzünü gördüğüm yok, peşime koruma takılmış, sürekli patlayan silahlar… Bu ne biçim hayat amına koyayım?”

Koltukta öylece birbirimizin üstünde dururken kollarını bana sardı. “Hayat hep fahişedir.” Dedi saçımı okşayarak. “Bunu takma. Baban uygun zamanı kolluyordu sadece. Senden gizlemedi. Bu hayatta en sevdiği şey sensin. Sakın onu üzme.”

Beni kahreden de buydu. O benim hayatımdı. Bir babadan çok daha fazlasıydı benim için, bunu nasıl yapardı?

Ceren’i neden sevmediğimi düşündüm. Çünkü o beni sevmemişti. Karşılaştığımız ilk günden beri bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bende onun için sevmiyordum. Daha sonra bir sürü rezillik çıkarmıştı. Lisedeki her kızın başına gelir diye düşünmüştüm. Belki de babam arkadaş olmamız için çaktırmadan ikimizi de aynı okula yollamıştı?

Ama o biliyordu. Kardeş olduğumuzu, babamın onu değil beni seçtiğini, onun annesini değil, benimkini sevdiğini biliyordu. O yüzden beni sevememişti.

Bana o bakışları, babama olan benzerliğinin beni ürkütmesi… O kızdan nefret ediyordum. Lisedeki ilk günden beri, bana attığı bakışları hiç unutmamıştım. Kendimi çok çıplak hissediyordum. O kız hep rüyalarıma girmişti. Onunla yüzden fazla kez kavga etmiştik. Babam çoğu zaman müdürle konuşmuştu. Acaba nasıl bir histi? Kızlarının birbirinden habersiz bir şekilde birbirleri dövmesi ve haberleri yokken bile birbirlerinden bu kadar nefret etmeleri ona nasıl hissettirmişti?

Ama Ceren biliyordu.

Babam çok zor bir çıkmazda olmalıydı. Ben olsam dayanamayabilirdim belki. Ama yine de suçluydu işte.

“Sende benden gizledin.” Dedim daha sonra kimseye suç konduramayınca.

“Ne?”

“Bana söylemeliydin.”

Omuzlarımdan tutup beni geriye çekti ve yüzüme baktı. “Sen ne dediğinin farkında mısın? Suç neden benim üzerime bindi şimdi?” o da benden gizliyordu bir şeyler işte. Halam ve abisini de gizlemişti. Babamı tanıdığını gizlemişti. Murat’ın amcam olduğunu, eski hayatını, yaptıklarını…

“En başından beri biliyordun. Ama hiç bahsetmedin.”

“Bu babanın seçimi, senin hayatın. Beni ilgilendirmezdi Avşar. Babana bunu yapamazdım.”

Bizim hayatımızmış. Onu ilgilendirmezmiş. Bunu bile bile yüzüme bakan herif bana bunu nasıl söylerdi?

“Siktir.” Dedim üzerinden kalkmaya çalışarak ama beni tuttu. “Bunun için beni suçlayamazsın.” Dedi sert bir sesle. “Her haltı benden gizledin be herif! Sende suçlusun. Sende yalancısın. Hepiniz sahtekârsınız.”

Neredeyse yüzüne tükürecektim. Her şey gözüme itici görünüyordu. Bana en yakın olan babam, uğruna ölebileceğim sevgilim bile.

“Kapa çeneni de bir dinle.” Dedi bileklerime baskı uygulayarak. “Baban bunu kimsenin bilmesini istemiyordu. Hatta babanın arkadaşlarının çoğu seni bile bilmiyor. Gizliyor sizi, başınıza bir iş gelmesin diye. Anlıyor musun?”

“Anlamıyorum.” Dedim direterek.

“Babanın düşmanları var. Hiç çekinmeden sizi kullanabilecek düşmanlar. Onun için kimse bilsin istemedi. Babanın hatırına bende ağzımı kapalı tuttum.”

Evet, onun sıkı ağzı yüzünden avareye dönmüştüm. “Hepiniz beni kandırdınız.” Dedim kendimi kenara atarak. “Bazı şeyler senin iyiliğin içindi.” Dedi. “Her şeyi bilmek zorunda değiliz.” Son sözünün üzerine ona kaşlarımı çatarak baktım. “Evet, her şeyi bilmek zorunda değiliz. Amcam kim, kardeşim kim, üvey kardeşim kim evet haklısın kahrolası.”

Sırıtınca yüzüne yavaşça vurdum. “Hepiniz domuzsunuz.” Başımdan tutup göğsüne yasladı. “Kimmiş üvey kardeşlerin anlat bakalım.” Ona o gece –alışveriş merkezinin tuvalet kabininde seviştiğimiz gece- bundan bahsetmemiştim. “Annemin evlendiği herifin kardeşleri Zeynep ve Atalay. Ya düşünsene annem o piçlerle aynı evde yaşıyor. Bir de arkadaş olmuşlar ya katliam çıkaracaktım resmen.”

“Bu ciddi mi?” dedi kaşlarını kaldırarak.

“Götümden uydurdum.” Dedim kazağının üzerinden karnını cimcikleyerek. Bana bakınca kasıklarımın uyuştuğunu hissettim. Ne kadar da yakışıklıydı. Gerçek olmayacak kadar düzgün hatları vardı. Tek bir kusuru bile olmayan bir herifle beraberdim. Bu halime rağmen. Çift kişilikli ruh hastası ruhuma rağmen.

“Ne oldu?” diye sordu ona aç gözlerle baktığımı fark edince. Ona kadınlığımın tuttuğunu söylemedim. Herif tek bakışıyla beni mahvedebiliyordu. İçimden sıcak sıvılar akmaya başladı ve bende çaktırmadan kazağının üstünden karnını okşamaya başladım.

“Hiç… Tek hareketimle seni…” konuşamayınca kendisine bakmaya zorladı. “Evet?” gülümser gibiydi. Bu halini hiç sevmiyordum. Alaycı halini. O her zaman duygusal olmalıydı.

“Benimle sevişmek ister misin?” diye sordum elini kemerinin çıkıntısından içeri sokarak. Arzusunu arttırmak için tam orada durdum. Biraz daha aşağılara insem cevabı bekleyemeyecektik. “Ne?” diye güldü bana bakarak. Şaşırmıştı. “Beni becermek ister misin?” diye sordum daha açık olarak. Tanrım, şu içimdeki fahişeyi öldür.

Elimi ondan çekip önüne diz çöktüm. “Avşar sen iyi misin?” diye sordu sırıtarak ama biraz korkutmuştum çocuğu. O beni saf, masum ve utangaç biliyordu.

Kemerini çıkardım. “Seni mutlu etmenin yolunu biliyorum.” Diye mırıldanınca çenemden tutup gözlerimin içine odaklandı. “Yapma.” Dedi ne yapacağımı anlayınca. “İstemediğini söyleme bana.”

“Bunun konumuzla alakası yok.” Dedi ellerimi tutup önümde birleştirerek. “Ama istiyorsun.” Dedim gözlerinin içine tüm arzumla bakarak. “Bunu yapma.” Dedi sadece. Bunun sonuçlarından mı korkuyordu yani?

Ellerimi ondan çekip karşısına dikilip yavaşça üzerimdekini çıkarttım. “Hadi.” Dedim onu ayaklandırmak istercesine. Ayağa kalkıp beni kucakladı. “Seni değiştirmişim.” Dedi. Haklıydı. Beni değiştirmişti. Hiç haberim olmadığı kadınsı arzularımı meydana çıkarmıştı o.

Birbirimizi yatak odasına doğru sürükledik. Ben kotumu çıkartırken o kendi üzerindekini çıkardı. Kalanını beraber yaptık. Elleri çıldırtacak kadar yavaştı. Tutkumu körüklüyordu. Beni nazikçe yatağa yatırdı ve her bir yerimi öpmeye başladı. Başımı geriye attım ve onu hızlandırmak için hafifçe inlemeye başladım.

“En çok neremi seviyorsun?” diye sordum dudakları kasıklarımdayken.

“Boynunu.” Dedi, dilini klitorisimin çevresinde hissedince dişlerimin arasından inledim. “Nesini seviyorsun boynumun?” diye sordum alayla.

“İnce, uzun, narin, pürüzsüz ve beyaz.” Dedi bacağımın iç kısımlarını okşayarak. Çabuk tahrik oluyordum. Ona göre hava hoştu. Kendi yatağında beni istediği hale getirirken ona haz seslerimle eşlik ettim ve ilk seferki gibi acımı paylaşmak istercesine, içime girerken ellerimi tuttu.

                            ♥♠♦♣

Çıplak bacağımı, onunkinin üzerine attım. Sigarasını üzerime üfleyince elinden izmariti alıp bir nefes çektim. “Sence hayatımız hep böyle boktan mı gidecek?” diye sordum, sesim sonlara doğru dumandan dolayı boğuklaşmıştı. “Her şey yoluna girecek. Her zaman öyle oldu.” Dedi parmaklarıyla karnımı okşayarak. “Sana güvenebilir miyim?” diye sordum. “Güvenemezsin.” Dedi, bu bana ilk zamanlarımızı hatırlatmıştı. Bu kadar dürüst olmasına sırıttım. “Ama…” dedi, “Buna inanmalısın. Her şey düzene girecek. İhtiyacımız olan tek şey zaman.”

“Allah’a inanıyor musun?” diye sordum, siyasi görüşünü bile bilmiyordum. O da benimkini. Biz basit şeyler üzerinden ilişkimizi yürütmüyorduk. Hatta nereli olduğunu bile bilmiyordum. Çünkü geçmişi umurumda değildi. Benim de geçmişim onun umurunda değildi. Biz beraber geçireceğimiz geleceğe bakıyorduk. Geçmişimizi değiştiremezdik. Fakat gelecek bizim ellerimizdeydi.

“Allah, putlar, buda, ilah… Hiçbiri bana mantıklı gelmiyor ama bir yaratıcımız olduğuna inanıyorum.” Dedi, “Namaz kılmadım, hiç dua bile okumadım. Ama her zaman sadaka veririm, her zaman yardım ederim ve açları anlamak için oruç tuttuğum bile olur. Ama bunları din için değil, iyi hissetmek ve hissettirmek adına yaparım.”

“Manevi değerlere önem veriyorsun, ha?”

“İnsanlara önem veriyorum.” Dedi derin bir nefes alarak. “Herkesin ikinci bir şansı olduğuna inanıyorum. Bu dünyaya iki amaç için geldiğimize…”

“Ne onlar?” diye sordum dirseğimin üzerine doğrulup yüzüne dikkatlice bakarak.

Önce parmağıyla kafama dokundu. “Burayı…” ardından kalbime. “Ve burayı doldurmak için geldiğimize inanıyorum. Gülümsemeye ve gülümsettirmeye, mutlu hissetmeye ve hissettirmeye inanıyorum.”

“Doldurulması gereken bir yer daha var.” Dedim sırıtarak. Kaşlarını çatıp bana baktı. “Burası.” Elimi kasıklarıma götürüp iki parmağımı içime sokup çıkardım ve yaladım. Ardından ikimizde boğulacak kadar kahkaha attık. “Bende buna inanıyorum.” Dedim. “Öpüşmeye, âşık olmaya, para harcamaya, seks yapmaya, içmeye ve günümüzü gün edip memelerimiz sarkmadan ölmeye inanıyorum.”

“Tam bir fahişe mottosu oldu bu.” Dedi beyaz biçimli dişlerini sergileyerek. Ciddi olmadığını bildiğimden güldüm. “Ve insanları yargılamaya değil anlamaya çalışıyorum, hepimizin her koşulda eşit olduğuna inanıyorum.” Bu ikimiz içinde geçerliydi. Kimseyi yargılamazdım. Belki Ceren hariç. O kızın ruhu orospuydu bir kere. Ruhu bozuk olanlardan nefret ederdim.

Göğsündeki dövmeleri öptüm. Her bir yaralarını öperek hayali bir yol oluşturdum. Dikişleri dövmeyle kapatmaya çalışmıştı.

“Beraber öleceğiz.” Dedi parmağını yanağımda dolaştırarak. “Her şeyi düzene sokacağız, o zamana kadar her şeyi yaşayıp, senin tabirinle memelerimiz sarkmadan öleceğiz.”

“Ha ha, senin memen yok.” Dedim kısa bir kahkaha atarak ve o da güldü.

“Her şeyi yaşayacağız?” diye sordum heyecanlanırken. “Hemde her şeyi.” Diye onayladı beni.

“Arabanın arka koltuğunda sevişmek de buna dahil?” diye sordum kaşlarımı kaldırarak.

“O yapacaklarımızın yanında bir hiç.” Dedi boynumu okşarken. “Hımm.” Diye mırıldandım ve onu öpmeye kaldığım yerden devam ettim.

“Erkeklerin sarkacak bir memesi yok, ne yazık.” Dedim sonra omuzlarını okşarken. “Bizim de sarkacak başka yerlerimiz var.” Dediğinde kaşlarım çatıldı. “Neresi mesela?” gülümsedi. Bu piç gülümsemesini biliyordum. “Az önce içindeydi.”

Kızarsam da gülüp alnımı göğsüne yasladım. “Seninle yalnız kaldığımız zamanları seviyorum.” Dedim. “Bana her şeyi unutturuyorsun. Bozuk kişiliğimi bile.”

“Bozuk kişiliğin nasılmış senin?” diye sorunca kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve elimle yüzünü kavrayıp sıktım. Çok tatlıydı ama. “Sence de ben biraz deli değil miyim?”

Elimi alıp avucumun içini öptü. “Biraz mı?” diye sordu gülerek. “Sadece biraz mı delisin sanıyorsun?” ikimizi birden bir gülme aldı. “Kızım sen çatlaksın. Bunu yeni mi fark ediyorsun?” kıkırdayıp göğüs ucunu ısırdım. “Çatlak olabilirim ama aynı zamanda altındaki kızım.” Dedim gülümseyerek. “Evet, çatlaksın ve ben senin bu karakterini seviyorum.” Dudaklarının varabildiği her yere öpücükler kondurdu. “Altımdaki, aklımdaki, kalbimdeki, sürekli yanımda olan ve neşesiyle bana ilham veren çılgın halini seviyorum.” Aşkı kalbini ağırlaştırıyormuş gibi derin bir nefes aldı ve bende üzerine çıktım.

Bir an için tek beden olduk. Kokusu cennetin Firdevs-i âlâ katının en derinlerinden geliyordu sanki… Birbirimize öylece sarıldık. En çıplak ve en saf duygularımızla. Aramızda göremediğimiz bir bağ örülüyordu sanki. Çıplak ayaklarımız birbirine dolanmıştı. Islak bedenlerimiz kurumuş sayılırdı.

“Seni…” diye mırıldanmıştı ki kapı çaldı. Homurdanıp yana kaydım ve o da hızla kalkıp boxerını ve eşofman altını giydi. Kapı bir daha çalınca “Geldim!” diye bağırdı ve bir de küfür mırıldandı. Ona sırıtıp çarşafa iyice sarıldım. Kapıyı açınca gelenin kim olduğu anlaşılmıştı.

Aslan’ın kısa kahkahasını duydum. “Oğlum mastürbasyon yapıyordun değil mi, tam zamanında geldim.” Dedi gözünden yaş gelene kadar gülerken hızla üzerime Koray’ın tişörtünü geçirip kapıdan başımı uzattım “Yoo.” Dedim çıplak bacağımı uzatıp geri çekerek.

Yüzü şokla kasıldı. “Hadi ya. O zaman orgazmın tam ortasında geldim?” Koray’la birbirimize bakıp sırıttık. “Yoo, keyif sigaramı söndürdüm, sen geldin.” Aslan üzülmüş gibi eliyle havayı yumrukladı. “Ne şanslı piçlersiniz.”

Sonra babasının koltuğuymuş gibi yayılıp ayakların uzattı. “Evin karısı kimse derhal bana yemek yapsın karnımın içinde atlar sikişiyor.”

“Buraya tıkınmaya mı geldin?”

“Duş almaya bile buraya geliyorum lan. Senden önce ben vardım.”

“Senin evinde duş yok mu oğlum?”

“Var da faturayı yatırmayı unutuyorum hep.”

Koray’a boynuzları çıkmış gibi bakarken gülüp omuz silkti. “Bir kere ev sahibim beni kızını becerirken yakaladı. Evden attı pezevenk.” Şokla dudaklarım aralanırken Koray arkadaşının haylazlığına gülüyordu. “Kızı da güzel bir şey olsa, sırf yokluktan yani.”

Gerçekten adam olmayacaktı.

Hızla iç çamaşırlarımı üzerime geçirdim, evin içi sıcak olduğundan Koray’ın tişörtünü ve şort niyetine boxerını giydim, evet, o benim çekmecemi karıştırıyorsa, bende onunkini karıştırabilirdim. Bir tane de adidas çorabını giydim. Evinde kaloriferler hunharca çalışıyordu. Termal gibiydi.

“Koray sende aç mısın?” diye sordum. “Yaparsan yerim güzelim.” Dedi arkadaşının yanına kurulup ayaklarını masanın üzerine koyarak. Ben mutfağa geçerken Aslan Koray’a “Benim bir kız var ev sıcakken getirebilir miyim?” Diye sorduğunu duydum ve ilk küfür etme önceliğini sevgilime tanıdım. Sapık herif.

“Ne karısı ya! Geneleve çevirdiniz evimi oğlum. Bir de kondomlarınızı yere atıyorsunuz, olmaz.”

“Ya abi senin ev sıcak, bize gelen kızları ikinci kez sikemiyorum, zatürree oluyor karılar.”

“Gidin otele o zaman.”

“Ya o orospuları sikmek için bir de otele para mı vereceğim, sen varsın ya.”

Masanın üzerindeki limonu Aslan’a fırlattım ve Koray’ da ensesine vurdu. Piç herif bir de gülüyordu. “Şimdi ben sikeceğim seni.” Dedi Koray, benim yanımda nadir küfür ediyordu, o da Aslan yüzünden oluyordu hep.

“Lütfen beni becer.” Dedi gülerek. “Ya bu hep böyle mi?” diye sordum elimde tavayla onlara dönerek. Amerikan mutfağın diğer bir özelliği daha. Koray bana bıkmış bakışı attı. Aslan ise yağmurda kalmış köpek yavrusu gibiydi. “Saçların gitmiş.” Dedim sırıtarak. Dudaklarını büzüp elini saçlarından geçirdi. Rampa saçlarını üç numara yapmıştı.

“İddiaya girdik.” Dedi geçiştirerek. “Yakışmış ama.” Dedim tüm samimiyetimle. Daha tehlikeli görünüyordu. “Sağ olasın, tüm sokak taşak geçti benimle.” Gülümsedim. “Üzül diye yapmışlardır. Yakışmış gerçekten.”

“Koray beni böyle de beğeniyorsa tamamdır.” Dedi sırıtarak. Koray onun omzuna geçirdi. Kedi köpek gibiydiler. Bu sırada bende sebze çorbası makarna ve dolaptaki kıymadan bir yemek yapmaya çalışıyordum. Neyse ki elim hızlıydı. “Yardımcı olayım mı hayatım?” diye sordu sevgilim oradan bana bakarak.

“Gerek yok bebeğim ben hallediyorum.” Dedim ona köfteleri koyduğum tabağı göstererek. Birbirimize yeni evli çiftler gibi sırıttık.

Aslan sesini inceltip ellerini kukla gibi yaparak “Yardımcı olayı mı hayatım? Gerek yok bebeğim ben hallediyorum.” Diye bizim taklidimizi yaptı. Koray onu döverken o kahkahalara boğulmuştu. Düzenli ilişkiden nefret ettiğini hepimiz biliyorduk.

“Avşar sen benim eve temizliğe de gelsene. Bir oda zaten.”

“Ya Koray ağzına bir tane vurur musun şunun?” dedim köfteleri kızmış yağa atarken.

“Ay yemek de yaparmış.” Mutfağa doğru gelip salona bakan barın önündeki yüksek ayaklı tabureye oturdu. “Abi çok amaçlı karısın resmen.” Makarnanın sosuna parmağını daldırdı. “Ne biçim konuşuyorsun sen benim sevgilimle karı falan?” dedi Koray yanıma gelerek.

“Yalan mı oğlum, şu kızın bir ilk günkü haline bak bir de şimdiki haline. On beş yıllık profesyonel ev kızı olmuş.”

Kızsam da dayanamayıp gülümsedim. “Ne ara yaptın?” diye fısıldadı kulağıma. “Elim sihirlidir.” Dedim gülümseyerek. Yanağıma bir öpücük kondurdu. “Açlıktan öleceğim aşkınızı sonra yapın.” Dedi Aslan yüzünü ekşiterek. Koray da bu sırada tabakları çıkarıyordu. “Öf siz bir de meyve suyu içersiniz çocuğa bir şey olmasın diye. Bana bir bira çıkar oradan.”

“Ne çocuğu be?” diye sordum.

“Hamile değil misin?”

“Ne hamilesi!” diye bağırdık Koray’la aynı anda.

“Oğlum ne bu haller sanki bebek geliyormuş gibi o zaman? Resmen sebze çorbası yapmışsın amına koyayım. Patates kızartması yapar insan.”

“Yapmasan atılacaktı bunlar!”

“Aman.”

“Oğlum sataşmasana lan bize.” Dedi Koray bardakları koyarken. “Çok çirkinsiniz oğlum.” İki elini büzüp birbiriyle öpüştürdü. Sonra sağ elini yuvarlak yapıp sol elinin orta parmağını içine sokup çıkardı. “Pislik.” Dedim, güldü. “Çirkin veya değil. İyiyiz böyle.”

“Baya bizim hayatlar çok kıyak.” Dedim, birbirimize göz kırptık. Yemekler hazır olunca demlenmesini beklemeden sıcak sıcak yemeye koyulduk. “Benim kıyafetler var, yarısı yıkanacak, diğer yarısı da ütülenecek, sana zahmet Avşar be…” Aslan’a kötü bir bakış fırlattım. “Sence oradan hizmetliye mi benziyorum?”

“Ya sen benim baldızımsın, yapıver bir kıyak.”

“Rüyanda görürsün.” Dedim çatalımı ona doğru sallayarak. Bana masum bir bakış attı ama masum görünebilecek son erkekti. “Aman iyi.” Dedim ve yemekten sonra onun kirlilerini makineye atıp, yeni yıkanmış beyazlarını ütüledim. Çoraplarından iç çamaşırlarına kadar ütületti ve bana bu konuda kendimi geliştirmem gerektiğini söyledi.

Bana bunları yaptırması için Koray’la ciddi anlamda tartışmaları gerekmişti. Yine de ona kıyamamıştım. Arabadaki hali aklımdan çıkmıyordu. Ve sevgilim onu gerçekten seviyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

289K 28.2K 200
Karanlıkta çok zaman geçirdi. Artık o bile ne kadar olduğunu bilmiyordu. Sonuçta hiçbirşeyi değiştiremedi. 4. kez yine soğukta yalnız başına gözlerin...
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
56.7K 3K 19
Taehyung ve Jungkook bir bebek evlat edinirler. -Married YoonSeok