Aşk ve Nefret

By pinkcivert

5M 93.1K 25.3K

Ya bildiğin tüm gerçekler aslında koca bir yalansa? More

1. Bölüm "Bahis"
2. Bölüm "Gangster"
3. Bölüm "Dövüş"
4. Bölüm "Al yanak"
5. Bölüm "İlk Dokunuş"
6. Bölüm "Kötü Karşılaşma"
7. Bölüm "Karanlık Sokak"
8. Bölüm "Gizemli Not"
9. Bölüm "Adliye"
10. Bölüm "Gece"
11. Bölüm "Ateşli ve Islak"
12. Bölüm "Suç çetesi"
13. Bölüm "Barlar Sokağı Sekizlisi ve Fahişeler"
14. Bölüm "Depo"
15. Bölüm "İlk Görev"
16. Bölüm "Tuzak"
17. Bölüm "Seks Kulübü"
18. Bölüm "Acı"
19. Bölüm "Yasak"
20. Bölüm "Ceset"
21. Bölüm "Kokain"
22. Bölüm "Yüzleşme"
23. Bölüm "Cennet"
24. Bölüm "Alışveriş"
26. Bölüm "Sinema"
27. Bölüm "Gerçekler"
28. Bölüm "Şüpheli"
29. Bölüm "Arzular"
30. Bölüm "Plan"
31. Bölüm "İntikam"
32. Bölüm "Halüsinasyonlar"
33. Bölüm "Soygun"
34. Bölüm "Karanlık"
35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"
36. Bölüm "Kan"
37. Bölüm "İtiraflar"
38. Bölüm "Aile"
39. Bölüm "Hasta"
40. Bölüm "Baskın"
41. Bölüm "İyileşmek"
42. Bölüm "Gözyaşları"
Final
43. Bölüm "Hep birlikte"
44. Bölüm "FİNAL"

25. Bölüm "Takip"

79.6K 1.7K 271
By pinkcivert

Babama saygılı bir şekilde günaydın vererek kahvaltı masasındaki yerime oturdum. “Bugün karne alacaksınız. Ara karne hani.” Dedi çayını yudumlarken. “Hadi ya, desene kaldım.”

“Evet, aptal, bu sefer kaldın.” Halam kahkaha attı ve tabağına zeytin almaya başladı. “Ama dişini sıkacaksın. Seni iyi bir üniversiteye sokacağım.” Dedi göz kırparak. Kızarmış ekmeğime biraz reçel sürdüm. “Bu geri zekâlının liseyi bitireceğine şükret sen.” Dedi halam

“Ya sanki sen okuyup bir bok oldun da.” Dedim dil çıkararak. Babam gülmesini zor bastırdı. “Aptal en azından ben paramı kazanıyorum beyinsiz sen ne yapıyorsun? Anca baba parası yiyorsun.”

“Sanki sen yemiyorsun.”

“En azından kendi paramı da kazanıyorum.”

“Ne aldın bize paranla bugüne kadar.”

“O elindeki ekmeği iki sabah önce ben aldım.” Deyince yüzümü buruşturarak ekmeğimi sokmak üzere olduğum ağzımdan çıkarıp tabaya koydum ve babam öksürdü. “Keşke bu sabahta bir ekmek alsaydın.” Dedi babam “Allahım ne günah işledim ben?” der gibi yüzünü buruşturarak. Konuşturma beni baba.

“Gidip alsaydınız ya! Bir de eve ne aldın diye soruyor küçük orospu. Her gün yediğin yemeği ben hazırlıyorum!” diye ne kadar çirkef olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

“Kızıma hakaret etmezsen sevinirim.” Dedi babam gülümseyerek.

“Yapma lan sen yemek falan beceriksiz köpek. Zehirleniyoruz lan her gece. Gidip dışarıda yemek yemekten hormonlarım bozuldu!”

“Yerken öyle demiyorsunuz ama!”

“Ulan bir şey diyemiyoruz ki korkundan.” Dedi babam.

“Ne zaman yemeği eleştirecek olsak, ‘aman uğraştım yaptım o kadar bir de beğenmiyorsunuz.’ Diyorsun, hala.”

Halamın dudakları titredi ve bir anda hıçkırarak ağlamaya başladı. Sofradan kalkıp koltuğa oturunca babamla şaşkınlıkla birbirimize baktık. “Ne yaptık lan bu kadar?” dedi bana endişeyle. Bilmiyorum der gibi baktım ona.

“Halacım?”

“Hala deme bana!” kollarını kendine sarıp ağlamaya başladı. Cidden ağlıyordu. Hızla babamla iki yanına oturduk. “Ben o kadar çırpınıp duruyorum sizin için işten geliyorum, onunla bununla tozacağıma yemek yapıyorum yine de yaranamıyorum.”

Babam bana bakıp sessizce sırıttı. “Oy benim güzel kardeşim bize alınmış mı?” bana dil çıkarırken elimle dudaklarımı kapatıp hemen halamın sırtını sıvazladım. Halam babamı içten bir iç çekişle onayladı. “Tamam, bundan sonra hizmetçi tutuyorum.” Halam kendini serbest bırakınca babamın kucağına düştü ve babamda ona sarıldı. Daha sonra kıskandığımı hissederek halamı kenara atıp babamın kollarının arasına ben girdim ve halamı da kendime yasladım.

“Güzel aile tablosu.” Dedi babam. “Bizim için fazla iyi.” Dedim. “Bundan sonra yemek temizlik yok mu lan hakikaten?” diye sordu halam inanamıyormuş gibi. “Yok lan sana yemek temizlik bulaşık falan. Hepsini Avşar yapsın tüm gün dışarıda sürteceğine.” Halam sinsice güldü. “Yuh ya ihale bende kaldı yine anlaşılan.”

“Temizlikçi tutarım da evde yabancı gezinsin istemiyorum.” Dedi, “Mecbursun.” Dedi halam. “O zaman artık yemek yiyelim çünkü çayım soğudu.” Dedi babam hepimizi domino taşı gibi iterek.

Tekrar masaya kurulup kaldığımız yerden devam ettik. “Arzı çayım soğumuş.” Dedi babam bardağını halamın önüne iterek. “Ama ama…” halam şok olmuş gibi bana bakınca omuz silkerek bardağımı onun önüne ittim.

“Çeker giderim?” dedi halam bizi korkutmak ister gibi. Babamla tatlı tatlı omuz silktik. “Ya bu evin küçüğü, evin köpeğidir. Kalk doldur şunları bir işe yara.” Dedi halam iki bardağı da önüme iterek. “Ben öğrenciyim.” Dedim tek savunma olarak.

“Serseri.” Dediğinde gülümsedim. O serseri görmemişti. Belki de görmüştü?

Dayanamayıp çayları doldurdum ve konuşmadan hepsini bitirdik. Konuştukça işin içinden çıkamıyorduk çünkü.

Daha sonra onları uğurladım ve yine koskoca evde yalnız kaldım. Belki de biraz alışveriş yapıp kendime gelmeliydim. Belki manikür de yaptırırdım. Elbette benim iki kolum, bacağım olan yardımcımı da aramalıydım. Şule. Onsuz ne yapabiliyordum ki ben?

Şule’nin numarasını ev telefonundan tuşladım. “Şule’nin malikânesi?” dedi sırıtan bir sesle. “Hancızadeler tarafından aranıyorsunuz.” Dedim sesime ciddiyet katarak. “Kayda değer bir şey olsa sevinirim çünkü şuanda çok önemli bir toplantıdayım.” Dedi iş adamları gibi ve dayanamayıp güldüm.

“Alışverişe çıkacağım.” Dedim.

“Evde kalmanın tadını çıkarmak istiyorum lütfen otur oturduğun yerde.” Dedi itiraz eden bir sesle. “Utku orada mı?” diye sordum, moralim bozulmuştu. “Bana pasta yapmaya çalışıyor.” Dedi oldukça neşeli bir sesle. “Peki o zaman.” Diye trip attım ona. “Kızım kır kıçını otur evinde.” Dedi.

“Ama sana anlatmam gereken çok önemli şeyler vardı.” Dedim kendi kendime utanarak. “Ne o kız? O ses tonu tanıdık mı?” dedi muzip bir sesle. “Hı, hı.” Diye mırıldandım onu iyice meraklandırarak. Aslında bunu Şule’ye anlatmak için can atıyordum.

“Anlat be çatlatma insanı.” Onun meraklı halini görmeyi isterdim. Eminim yine çok tatlı olmuştu. “Çatla.” Dedim kahkaha atarak. “Avşar!” diye tısladı. “Yüz yüze olunca söyleyeceğim.”

“Eğer şimdi telefonu kapatırsan senin kafanı-“ cümlenin devamını dinlemeden kapattım, zaten biliyordum.

Beş dakika geçmeden ev telefonunu bir daha aradı, hatta cebimi bile aradı ama açmadım. Benimle alışverişe gelmemek ne demekmiş görecekti o. Tamam ameliyatlı olabilirdi ama ona bir şey olmazdı.

Dün geceki Aslan’ın o hali aklımdan çıkmıyordu. Gece bebeği bize vermişti. Biraz ağlanıp sızlansa da, ona çorba yapmıştım, altını temizlemiştim ve uyutmuştum. Sonra dayanamayıp geri almıştı. Onun böyle biri olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Aralarındaki en duygusal erkek Koray’dı. Babasız büyüdüğü, anne sevgisi görmediği ve berbat bir çocukluk geçirdiği için olabilirdi bu. Bazen kırılgan ve masum bakıyordu, bazen ise öyle sert oluyordu ki, yerin dibine geçmeyi diliyordum. Ama belki duygusal yönlerini çıkarmak istemiyorlardı. Bunun onları güçsüz kılacağını falan düşünüyor olmalıydılar. Ve özellikle de benim sevgilim. Erkekler duygularını saklardı, ama O gömüyordu. Ve biliyordum ki, sadece benimle beraber rahattı.

Düşünmekten geç kalmış bir vaziyette hazırlanarak tek başıma dışarı çıktım. Kalabalık bir çarşıya karıştığımda biraz neşelenmiştim. İnsanları görmek hoşuma gidiyordu. Onların bugün ne hissettiğini bazen bir bakışta anlıyordum.

Bir ayakkabı mağazasının önünde aniden durduğumda arkamdan birinin benimle beraber durduğunu gördüm. Traş edilmiş saçlar, uzun sakal, iri beden ve kamuflaj için uygun kıyafetleri olan biriydi. Boynundaki dövmesinde bir kılıç vardı. Ona baktığımı fark edince sertçe bakıp başka yöne doğru ilerledi.

Kaliteli ayakkabıların olduğu mağazaya girdim ve aynadan adamın sadece karşı sokağa geçtiğini ve hala beni görebilecek olduğunu fark ettim. Yani adam beni izliyordu.

Resmen biri beni izliyordu.

Belki de sadece sapığın tekidir diye kendimi rahatlatmaya çalışsam da bu sadece daha fazla korkmama sebep oldu. Hemen elime güzel deri bir çizme alıp fiyatını sordum. Beni zorluyordu ama yine de çok güzeldi. Gerekirse bir hafta para harcamayabilirdim.

“Sizin bacaklarınızda çok güzel duracaktır.” Dedi minyon yeşil gözlü kız fesatlıktan uzak bir sesle.

“Ne zamandır böyle bir şey arıyordum.” Dedim, aslında bir ayakkabı arayacak vaktim yoktu. Hemde tam altı aydır. Mevsimler geçmişti ve ben daha yeni alışveriş yapıyordum.

“Kaç numara?” diye sorunca otuz altı demek istedim ama sadece kendimi kandırırdım. “Otuz yedi.” Dedim. Bir numara çok şeyi değiştiriyordu. Eminim o kızın ayakları göründüğü kadar küçüktü.

“Kalıpları dar olduğu için otuz sekiz getirdim.” Dedi tatlı bir şekilde gülümseyerek. Elindeki kocaman ayakkabı kutusunu deri koltuğa bırakınca bende denemek için oturdum ve kendi botlarımı çıkarıp onu giydim.

Evet, otuz sekiz tam olmuştu. Bir de bu ayaktı, istersen aylarca aç kal ama küçülmüyordu. “Bu uygun.” Dedim. “Hemen hazırlıyorum.” Diye yanımdan ayrıldı ve bu sırada mağazaya iki kürklü kadın girdi. Çirkin olduğu halde güzel görünmek için harcadığı çabalar paçalarından akıyordu ve o gün bir kez daha sosyetik ama çirkin kadınlara şükrettim. Kendimi onların yanında genç ve güzel hissediyordum.

Ayakkabının parasını içim yana yana ödedikten sonra biraz daha gezinmek için yola çıktım. Gözlerim o adamı aradı ve beni takip ettiğinden emin olmak isteyerek bir ara sokağa saptım.

Peşimden birilerinin geldiğini hissediyordum ama arkama dönmekten çok korkuyordum. Hani olur ya, küçükken geceleri tuvalete giderken lambayı kapadığımız anda koşa koşa içeri kaçarız. İşte tam da öyle tasvir edilecek bir histi.

Bu sırada açık bir apartman kapısı görmemle içeri dalmam bir oldu. Risk almak gibi aptalca bir hareket yapmıştım ve bu adamın bana bu ara sokakta ne yapacağı belli değildi.

Tuğlalar arasında kalmış dar binaların pencerelerinden binlerce birbirine karışmış ses geliyordu ama çok yoğun değildi. Bir bebeğin ağlamasını ve bir adamın bağırtısını duyabiliyordum. Bir kız da ciyaklıyordu. Sanırım babasına.

Hızla apartman dairesine girdim ve kapıyı kapattım ama içindeki girintide bekliyordum. Adamın hareketini kestirmeye çalışıyordum. Çantamdan suyu aldım. Aniden gelirse biber gazı gibi üzerine püskürtüp dikkatini dağıtırdım hiç olmazsa.

Adam sessizlikten anladığım kadarıyla durdu. Sanırım benim çıkmamı bekliyordu fakat önemli olan, benim içeride olup olmadığımı bilmemesiydi. Ona numara yaptığımı anlarsa bana zarar da verebilirdi. Sonuçta beni takip ediyordu.

Hızla telefonumu çıkarıp Koray’a mesaj attım ve sonra hızla telefonumu sessize aldım. İki dakika bile geçmeden “Neredesin?” yazdı. Ona bulunduğum konumu bildirdim. Korkudan nerede olduğumu bile unutmuştum. Apartmanın adını, karşıdaki apartmanın kapısından görebiliyordum. Ve endişeyle bakan gözlerimi. Adam kenarda beni bekliyor olsa gerekti.

“Alo?” dediğini duydum birinin. Sanırım oydu. O kadar korkaktım ki dönüp bakamıyordum bile. “Evet. Şuan bir binanın içine girdi. Binanın girişi ara sokağa bakıyor. Hayır, peşinde benden başka kimse yok.”

Yutkundum. Ne diyordu bu adam? Biri onu peşime takmıştı. Tanrım. Birileri hakkımda bilgi alıyordu. Kim bilir ne zamandır takip ediliyordum? Ama son zamanlarda gittiğim iki üç yer vardı. Adam akıllı dışarı bile çıkmamıştım. Sıkıntıyla nefesimi üflemek istedim ama bunu yapamazdım. Sessizce Koray’ı beklemeye başladım.

Ayakta durmaktan hem sıkılmış, hemde yorulmuştum. Adamın ise hala orada bir yerlerde olduğunu biliyordum. Takip edilmek ve özellikle bunun bilincinde olmak korkunç bir şeydi. Belki de en kötüsü, takip ettirilmekti?

Birkaç dakika sonra iki arabanın ara sokağa girdiğini duydum. Biri ön biri ise arka taraftan girmişti. Adam bir şeyler anlamış gibi kaçmaya çalışırken saklanan beni gördü. İki tarafta arabalar tarafından kapatılmıştı ve arabanın motor seslerinden birinin Koray’a ait olduğunu biliyordum, diğeri ise geçen gece bindiğim klasik araba olmalıydı.

Koray hızla arabasından inip köşeye sıkışmış adama, parmakları arasındaki muştayla sağlam bir yumruk attı. Etrafa saçılan kanın adeta pigmentlerini görürken bana “Avşar arabaya bin!” diye bağırdı. Adam ona hatırı sayılır karşılıklar verse de, şansı olmadığını o da biliyordu. Daha sonra Koray onu yakasından tutarken bayıldı.

“Bindirin şunu arabaya.” Diye tısladı adamın baygın bedenini yere atarak. Bir anda aralarındaki o duygusal dostluk bağı kaybolmuştu. Yine iş yaparken ki Ciddi hallerine bürünmüşlerdi. Uygar ve Çağdaş adamı tutup arabaya götürdüler. “Binsene.” Dedi Koray bana bakıp. Elinin tersiyle burnunu sildi.

“Onu bayılttın.” Dedim korkuyla. “Evet, şimdi bir de anasını sikeceğim o orospu çocuğun. Seni takip etmek neymiş o görecek.” Başını sinirle salladı. “Bin.” Beraber arabaya giderken buz gibi olmuştum. “O beni takip etmiyor. Biri için çalışıyor.” Dedim ve elimdeki paketi arkaya yolladım.

“Nereden anladın bunu?” karizmatik bir şekilde arabayı geriye aldı.

“Birini arayıp rapor verdi peşinde kimse yok falan dedi.” Kaşları kalkıp indi. “Şimdi öğreniriz hayatım. Sen nasılsın?” bu kadar kayıtsız olması beni deli ediyordu. “Alışveriş yapmak istemiştim.” Dedim ısımı yeniden kazanmaya çalışarak. “Yap tabi sıkıldın sende.” Bir de bana böyle hak vermesi yok muydu? Sinir şey.

Yine o belalı depoya gelmiştik. Ben ilk günden beri burada en lanetli anlarımı yaşamıştım, nefret ediyordum bu deponun kokusundan, ıssızlığından. Buz gibiydi şimdi ayrıca. Ben burada ilk kez babam ve Koray’ın konuşmasına şahit olmuştum, burada ilk kez birilerine acı çektirmiştim, burada en yakın arkadaşım vurulmuştu ve daha kötüsü, ben burada ilk kez birini öldürmüştüm. Beyin parçalarını kanının içine yüzerken görmüştüm. O kafasının dağılışını unutmuyordum. Garip bir şekilde silah tutmaya iyi alışmıştım. Eski ben olsaydım, Koray’dan önceki ben, aylarca sırf bu olayların en küçük parçası için bile depresyona girerdim. Oysa şimdi bir olayı atlatmam çok uzun sürmüyordu çünkü öyle bir belaya bulaşmıştım ki, ardı arkası kesilmiyordu.

Diğerleri adamı taşıyıp bir sandalyeye bağladı ve üzerine su dökerek kendisine getirdiler. Adam daha kendine gelemeden Koray yüzüne bir yumruk indirdi. “Kimin adına çalıştığını söylemen için on saniyen var. Dokuz…”

Adam ağzındaki suyu tükürdü. “Sekiz.” Dedi bir yumruk daha atarak. “Yedi, seni lanet orospu çocuğu.” Ne var ki adam konuşmamakta diretti. Ben ise korkuyla onun değişimini izliyordum. Sanki ondan bir farkım varmış gibi. Daha sonra Aslan gelip adamın suratına sert bir yumruk atınca o sesi duydum ve içim sızladı. “Durun tamam.” Dedim, bir yumruğa dayanamazken burada kimlerin yüzlerini, hayatlarını yakmıştım.

“Konuşma.” Dedi Koray adamın arkasında belirerek ve aniden adamın kafasına bir poşet geçirdi. Şuana kadar en ufak bir inilti bile çıkarmayan adam çırpınmaya başladı. “Süren bitti.”

“Koray dur!” adamı öldürüyordu. Şuan bilincim gayet yerinde olduğundan buna dayanamadığımı hissettim. Adam aniden gözüme masum görünmüştü. Koray poşeti kafasından çekti. “Kimsin lan sen?” diye bağırdı. “Avşar’ı neden takip ediyorsun? Kime çalışıyorsun ulan?” sinirli hali beni korkutuyordu. Normalde çok sakin ve duygusal bir çocuktu. Çok içliydi. Hata bu yüzden hep içine atar fakat patladığında herkesten tehlikeli olurdu.

Adamın yanına gidip gözlerinin içine baktığımda bu uğurda ölmek için anlaşma yapmış olduğunu anladım. “Kim taktı seni peşime? Lütfen işleri zorlaştırma.” Dedim rica eder gibi. Ya peşimde yine belalı bir sapık varsa? Ya bu sefer Şule’ye bir şey yaparsa? Ya beni en savunmasız anımda yakalarsa? Aklımdaki düşünceler hiç de sek değildi.

“Baban.” Dedi ağzındaki kanı tükürerek. Yüzü parçalanmıştı. Kan kokusu ve dağınık derisi midemi bulandırmıştı ve içim sızlıyordu. Ayrıca şok olmuştum. Neden babam peşime birini takmış olsun ki? Güvenliğim için mi? Neden kendisi gelip denetlemiyordu? Bana bir ara koruma taktığını biliyordum ama neden bu şekilde? Kulağa profesyonel gelmiyordu. 

“Siktir.” Dedi Koray ve aniden adamın kafası gözlerimin önünde uçuverdi. Alnındaki küçük delik, arkasında büyük kalıntılar bırakarak göz doldururken barutun kokusunu ve merminin çıkarkenki kendine has kulak yırtıcı sesi depoyu sarmaladı.

Adamı alnından vurmuştu.

Alnındaki küçük delik kabarıktı ve yere düşünce ince bir kan damlası yere doğru süzüldü. Esas mide bulandırıcı taraf kafasının içindeki bir parçanın uçmasıydı. Bu depoda kim bilir kaç uzuv uçmuştu? Yüzüme bulaşan kanı sildim.

“Ne yaptın sen?” diye sordum sertçe. Kusmak üzere olduğumun bilincindeydim. “Babana bizi ispiyonlamasını mı isterdin?” sırf bizim foyamız ırtaya çıkacak diye hiç suçu olmayan bir adamı öldürmüştü! Sanki hayvan havlıyordu manyak adam.

“Psikopat herif sırf pisliğimiz ortaya çıkacak diye durduk yerde birini öldürdün!”

Bunu ona yediremeyerek hızla onu göğsünden ittim. “Delirdin mi aptal?” o ve çetesi için adam öldürmek sorun olmayabilirdi ama o adamı babam güvenliğim için tutmuştu. Tek derdi evine ekmek götürmekti. Belki de hasta bir çocuğu vardı. Lanet olsun.

“Ne pislik yapıyoruz lan biz?” dedi biri silahlı olan elini iki yana açarak. “Bu adam elbet bizi yakalayıp babana söyleyecekti. Bilmesini mi isterdin?”

“Er geç öğrenecekti bunu!” diye bağırdım onu ittirerek. Ondan nefret ediyordum. Nasıl bu kadar kalpsiz olabilirdi? Nasıl hiç düşünmeden birini öldürebilirdi? Bu zavallı adamın tek derdi para kazanmaktı.

“İşimi şansa bırakamazdım.” Dedi umursamazca. Ama bana sinirliydi. “Ya tabi. Senin işlerin daha önemli. Bir insanın canından bile.”

“O işlerin yalnız benimle ilgili olmadığını biliyorsun.” Dedi kolumdan tutarak. Onu da dokunuşu da istemiyordum şuan. “Çek şu elini. Ne de çok korkuyorsun babamdan. Öğrense ne olur?” kolumu sertçe bıraktı. “Git söyle o zaman ulan. Git söyle de gör ne olur!” bana bağırması kadar canımı sıkan bir şey yoktu. Boğazına kadar pisliğe battığı için istemiyor olabilir miydi acaba?

“Bana bağırma.” Diye tısladım. “Sen beni yargılarken hava hoş tabi.” Dedi neşeden yoksun bir sesle gülerek. Biz tartışırken diğerleri adamı temizliyordu. “Çocuklar biriniz beni eve bırakabilir mi?” hemen efendi efendi başlarını salladılar. “Tabi tabi geç sen.” Uygar uzaktan kumandasını havaya kaldırarak deponun önündeki arabanın kapılarını açtı.

“Aç sende şu arabanı ayakkabım içinde.” Suratı sirke satar bir halde kapıyı açtı. “Git al ne alacaksan.” Dedi homurdanarak.

“Alacağım zaten.” Dedim onunla inatlaşarak. Daha sonra hışımla poşetimi kaptım ve Uygar’ın arabasına bindim. Hızlı sürerken ona camdan el hareketi çekmiştim.

Uygar genelde arabayı kullanan taraftı. “Söylesene, hepinizin bu gruptaki görevi nedir?” Uygar’ın şoför olduğu belliydi. Hızlı sürüyordu, elimi camdan çıkardığımda rüzgar avuçlarımda canlanıyordu, özgürlük hissi veriyordu sürüşü ve onunla yolculuk yapmayı seviyordum.

“Koray sorgular ve genelde ona konuşmazlar. Ta ki Aslan hayalarına bir el ateş edene kadar.” Bu konuda çok anıları varmış gibi güldü. “Yiğit herifi elimize ulaştırır. Yani genelde bu bir kişi olmayabilir. Bir grup da olabilir karşımızda. Önce kim olduklarını araştırırız. Nasıl dövüştüklerini, nerelerde takıldıklarını, neyden hoşlandıklarını…”

“Neyden hoşlandıkları neden umurunuzda olsun ki?” diye sordum safça.

“O gün sen Can’ı tuzağa düşürürken dişiliğini kullandın çünkü o elemanlar kadınları severdi. Kimi uyuşturucuyu sever, kimi parayı… Aslında bazen eşcinsellere de denk gelmiyor değiliz.”

İkimiz birden güldük. “Mesela yakalamanız gereken adam bir gay. O zaman ne yapıyorsunuz?” biraz sırıttıktan sonra ciddileşti. “Bunu sana söyleyemem.” Dedi benim göremediğim bir kurala konuşur gibi. “Niye? Yoksa adamı sen mi etkilemeye çalışıyorsun?” dedim konuşması için kışkırtarak. “Aslında içimizde en genç ve bebek yüzlü herif sevgilin. Genelde erkekler Koray’dan hoşlanır ve ona güvenir. Şirketteki pazarlama elemanı gibi düşün.”

Düşünmek istesem de sevgilimi bir erkeği ayartırken düşünemedim. “Koray benim yaptığımı mı yapıyor?” diye sordum o günkü Atakan olayını kast ederken. “O kadar değil. Mesela buluşma ayarlıyoruz ve o da nabza göre şerbet veriyor. Normalde yaptıramayız.” Biraz olsun içime su serpilmişti.

“Çağdaş matematik dehasıdır ama sabıkası kirli olduğundan istediği gibi üniversitede hoca olamadı. Pisagorun vaftiz oğlu sanki herif.” Gülümsedim. Beni sınavlara çalıştırsa iyi olacaktı.

“Güzel grup.” Dedim başımı sallayarak. “Bir boka yaradığım için seviniyorum.” Sırıtıp elimi omzuna koydum. “Saçmalama. Çok iyi araba kullanıyorsun. Hepinizin bir yeteneği var.”

“Ama Yenilmezler değiliz.”

“Evet, siz daha çok Gangster Çetesindeki elemanlar gibisiniz.” Dedim. “İyi benzetme.” Direksiyonu sağa kırarken “Boş bir araziye sürsene. Ne kadar hızlısın görmek istiyorum.” Dedim. Hızı seviyordum ve beni korkutmuyordu. Ben çoğu insanın aksine yükseği de seviyordum. Aksiyonu seviyordum. Bunun için benim serseri erkeğim, favori oyuncağım Koray’dı.

“Risk alınacak bir gün değil.” Diye mırıldandı beni vazgeçirmeye çalışarak. “Hadi ya, çok merak ediyorum. Hiç yarışlara katıldın mı?”

“Çok. Altı tane ödülüm var.” Dedi. Ben ıslık çalarken bana göz kırpıp sırıttı. “Hiç birinci oldun mu?”

“İki kez.”

“Kaza geçirdin mi?”

“Çok sık kaza geçirmem. En son iki sene önce hastanelik olmuştum ve ondan sonra yarışları bıraktım. Sınırdaki veletlere bile katılmıyorum artık.”

“Burada araba yarışı oluyor mu?”

“Arada.”

Gülümsedim. “Seninle katılmak isterdim. Benim de araba merakım vardır. Babam yüzünden.”

“Yarışa götürmem belki ama bir gün deneme sürüşü yaparız seninle.” Diye teklifte bulununca sevinçle gülümsedim. “Bunu unutmam ama?” omuz silkti. “Her zaman emrine amadeyim.” Bu sırada evimin bir arka sokağına gelmiştik. “İyi geceler sana. Koray’ı da alttan al. Konu sen olunca gözü kimseyi görmüyor.”

Hüzünlü bir şekilde yere bakış attım. “Kendini toparlasın.” Deyip indim ve evime doğru yol almaya başladım. Artık hayatım eskisi kadar sıradan değildi. Bunu anlamıştım.

Eve giderken Koray’la küs olduğumuz aklıma daha yeni geldi. Ona küsmeyi hiç sevmiyordum. Sürekli içimden ona mesaj atmak geliyordu. Sürekli hayatımın bir yerini kaplasın istiyordum.

Ve babama çok sinirliydim. Sadece katil bulunana kadar koruma takacağını söylemişti. Beni kandırmasından nefret ediyordum. Ya Koray ve beni yakalasaydı? Neyse ki halka açık yerlerde eskisi kadar görüşmüyorduk.

Babam bu gece evde değildi. Açıkçası nerede olduğunu söylemek bile istemiyordum. Direk halamın yanına gidip biraz onunla konuşasım vardı.  Kapıyı açmayacağını bildiğimden kendim açtım ve poşetimi yandaki ayakkabılığa koydum. Televizyon açık değildi. Büyük ihtimalle odasında dizi izliyor veya oje sürüyordu. Gerçi halam tırnağını bile kendi kesmezdi.

Onu korkuturum diye sessizce merdivenleri çıktım. Odasının önüne yaklaştıkça sesler artıyordu. Tanrım. İnleme sesleri. Yatağın gıcırtısını duyabiliyordum. Sevişmenin kendine has o karışık sesini… Halam yok sapık şeyler mi izliyordu?

Ona baskın yapmak için kapısını hızla açtım. Anasını satayım. Gördüğüm manzara karşısında birkaç saniye kendime gelemesem de geldiğim gibi hızla çıkıp odama koşup kapımı kilitledim. Halam çıplaktı, üzerinde Alperen vardı. Neyse ki… Neyse ki yorganı akıl edebilmiştiler de o asla hafızamdan kazınmayacak sahneyi tüm ayrıntılarıyla görmemiştim.

Hemen bende kendin yorganımın altına girip o anı unutmayı bekledim ama gitmiyordu işte. Gözümü her kapattığımda odaya dalışım yeniden gözümde canlanıyordu. Nedense bir adamın beyninin gözümün önünde dağılması değil de halamın sevgilimin abisiyle sevişmesi daha korkunç görünmüştü gözüme.

Bir an için işlerini bırakıp bana bakmışlardı. Bende çok kötü bir anda yakalamış olmalıydım ki hala kimse “Göründüğü gibi değil Avşarcım.” Demeye gelmiyordu. Gerçi deseler ne olacaktı. Kendime sarılıp ağlamak istedim. Halam bile sevişiyordu. Sevgilim abisiyle. O sevecen çocukla. Annem ve babam boşandığında bana en içten haliyle destek olan çocukla…

Resmen çıplak omuzlarını ve birbirine sürten bedenlerini görmüştüm. Halamın beyaz yorganı üzerlerindeydi ve halam yastığa dağılmış kızıl saçlarıyla fahişeye benziyordu. Bu otuz bir çekerken anneye yakalanmaktan da beter olmalıydı.

İçimdeki ses “Sende az değilsin.” Dese de hayır. Onlar sevişiyordu. Ben buna şahit olmuştum. Hemde Keskinkılıçlardan uzak dur diyen halam. Halamın inleme sesi kulağıma çok utandırıcı geliyordu. Kim halasını sevişirken görmek isterdi ki? Kâbus gibiydi. Sanki onlar değil de ben yakalanmışım gibi utanıyordum ama bir yandan da halamla kozlarımızın eşit olduğu gerçeği vardı ki bu biraz olsun içime su serpiyordu.

Hızla Koray’ı aradım. Küs olabilirdik ama bu acil bir durumdu. “Avşar?” dedi direk, küsken onu aramaz hatta telefonumu bile kapatırdım. Şaşırmıştı. “Abin halamı zorla beceriyordu.” Dedim kısık sesle cırlayarak. Önce güldü. “Ne demek istiyorsun Avşar?”

“Abinle halamı, evimde, fakat halamın yatağında sevişirken yakaladım.”

Kahkaha attı. “Normal bir durum, ikisi de yetiştin.”

“Sakın bana yetişkinler sekse ihtiyaç duyar muhabbeti yapma çünkü o benim halam.”

“Bizde yaptık ya bebeğim.” Dedi çapkınlıktan uzak bir sesle.

“Bizi karıştırmasana ya yapmadık hiçbir şey sus. Resmen canlı canlı tanık oldum ya. Neyse yorgan vardı yoksa kendimi intihar ederdim.”

Daha fazla güldü. “Şuan çok komiksin ve seni öpmek istiyorum.”

“Abin bu pisliği temizleyene kadar öpmeyeceksin beni.”

“Abim bir pislik falan yapmıyor Avşar. Sakin olur musun, sadece sevişiyorlar.”

Yorganı iyice kendime çekerek “Senin abin tecavüzcü.” Diye tısladım telefona. “Masum halamı zorla şey yaptı ya gözümle gördüm.”

“Bebeğim abim tecavüzcü falan değil. Halanın da rızası olmasa asla böyle bir şey yapmaz.”

“Halam ne anlar ya böyle şeylerden resmen abin aklını çelmiş zavallı kızın. Ya çığlık atıyordu zavallı öf ben ayrılmak istiyorum.”

“Sende çığlık atmıştın.”

“Sus.”

Bir süre sessizlik oldu. “Daha iyi misin?” diye sordu. “Ne eksiğimiz var bizim kimyacı Mualla’dan?” diye sordum. “Ne demek istiyorsun?” sesi akıl sağlığımdan şüphe eder gibiydi.

“O karıyı bile siken var da bizim sevişemiyor muyuz canım?” halamı tebrik etmek istesem de çok utanıyordum. Halamın bir gün sevişeceği hiç aklıma gelmezdi. Küçük kızım yuvadan uçmuş gibi hissediyordum.

“Avşar yanına gelmemi ister misin?”

Babam evde yokken ne kadar Keskinkılıç varsa eve atmamız çok hainevlatvari görünmüştü gözüme. Onu yanımda istiyordum ama istemiyordum da. “Seninle yattığıma inanamıyorum.” Diye fısıldadım. Yanıyordum. Yorganı kaldırdım. Sıcak basmıştı.

“Bunda inanılamayacak bir şey yok.” Dedi profesör edasıyla. “Koray resmen sevişmişiz ya ben boşaldım mı peki?” diye sordum aslında çok utanarak. Şu muhabbeti hep duyuyordum da bir gün başıma geleceği hiç aklımın ucundan bile geçmemişti.

“Tabi kızım.” Dedi gururlanarak sonra öksürdü. “Zevk aldın mı?” diye sordu. “Sussana oğlum ya ben kim seksten zevk almak kim. Delirme istersen.” Kendimi şahin arabada Efes içip faça atan kızlar gibi hissediyordum.

“İnlerken öyle demiyordun.”

“Ayısın sen.”

Güldü. “Yanına gelebilir miyim?” diye sordu masumca. Yanımda olsa yanağını sıkar onu bebek gibi okşardım. “Kendimi kötü evlat gibi hissederim.” Dedim. “Saçmalama kızım biz seviştik.” Dedi kıkır kıkır gülerek. İnadına yaptığını bilmiyordum sanki.

“Asıl sen saçmalama sevişmedik biz sus.”

“Yatağımı bile kirlettin. Kanlı çarşafını saklıyorum.”

“Hadi ya o kadar ileri gittik mi?”

“Hemde nasıl. Üçüncü postayı…

“Sus ya posta mosta ne biçim konuşuyorsun sen benimle kapat bitti ilişkimiz.”

Güldüğü duydum. İçten bir şekilde gülüyordu hemde. “Kapattım ben.” Deyip yüzüne kapattım ve telefonumu bir köşeye atıp cenin pozisyonu aldım. Seviştiğime inanamıyordum. Halamı öyle gördüğüme inanamıyordum. Bir bakire ben vardım, ama elden gitmiştim.

Kutsal bakireliğim elimden alınmıştı.

Ama nedense o kadar da kötü hissetmiyordum. İşin kötü tarafı bu terbiyesizler hala inliyordu. Homurdanarak kulaklıklarımı taktım. En son dinlediğim şarkıya –Arctic Monkeys, Knee Socks- kaldığım yerden devam edip parti moduna aldım.

O bittikten sonra Lady Gaga G.U.Y çalında ağlayarak hızla değiştirdim. Şuan da kimsenin altındaki kız olmak istemiyordum. Kendime sevişmeyi yasaklamıştım. Kitap okuyacak halim bile yoktu resmen.

Üç şarkıdan sonra biri terasın camına vurdu. Yerimden sıçrayarak kalktım. İşin kötü tarafı, halamın seslerini duymak istemiyordum. Kayınbiraderim bile sevişiyordu…

Bu saatte Koray’dan başka kim olabilirdi ki, zaten bir başkası olsa silahla göğüs kafesine ateş ederdim. Terasın sürgülü kapısını açtım. “Niye geldin?” ayakkabılarını da çıkarmıştı bir de. Beni ittirerek içeri geçti. “Üşüdüm ya.” Ellerini birbirine sürterken yatağımın içine kıvrıldı. “Oğlum neden geldin ya?” diye fısıldadım. Evi yakışıklı Keskinkılıç’larla doldurmuştuk.

“Sıkıldım evde. Abim de buradaymış bir merhaba demeye geldim.” Sonra kendimizi sessizliğe bıraktık. Sesler boğuk da olsa geliyordu. “Bunda korkacak hiçbir şey yok.” Dedi bana karizmatik bir bakış atarak. “Hadi babana gel kızım.” Açmış olduğu kollarının arasına girdim.

“Sevişmekten çok utanıyorsun.” Dedi. “Evet.” Diye onayladım onu. “Ama yatakta tam bir…”

“Yatakta tam bir ne? Fahişe gibi miyim? Ne demek istiyorsun?” şaşırmış gibi güldü. “Manyaksın kızım sen.” Omzuna vurdum ve çenesini ısırdım. “Bana bir daha dokunmayacaksın.” Bana daha sıkı sarılıp kokumu içime çekti. “Tamam.”

“Bırak da pijama mı giyeyim.”

“Pembe kısa şortunu mu?” diye sordu sapıkça parıldayan gözlerle.

“Saf mısın o incecik, hava on derece.”

“Ama çok seksi gösteriyordu seni.”

“Bir dahaki yaza artık.”

Dolabımdan kışlık pijamalarımı çıkarıp saçımı topuz yaptım. “Dönsene arkanı giyineyim.” Değimde tatlı bir şekilde gülümsedi. Bu gülüşü biliyordum. “Her bir santimetre kareni çıplak bir şekilde gördüm.” Gamzesine yumruk atmak istedim.

“Bunu sürekli yüzüme vuracaksın değil mi?” o tatlı, sevimli, fakat bir o kadarda gıcık edici gülümsemesini takındı. Bu evet demek oluyordu. Beni utandırmaktan çılgınca bir zevk aldığını biliyordum.

“Bende banyoda giyinirim.” Dedim inat ederek. “Avşar yapma ya giyin işte.” Dedi az önceki alaylı tavrından eser kalmamıştı. Gülümseyip yatağın ucuna oturdum ve az önceki dehşetin izlerini üzerinde taşıyan dar kotumu ve yün kazağımı çıkardım. “Yardım etmemi ister misin?” diye sordu.

“Sağ ol, hallettim ben.” Evet, kot biraz fazla dar olabilirdi.

Sonra rahat bir şekilde pijamalarımı giydim. Rahatına düşkün herif eşofman altıyla gelmişti. “Yarın hatırlat seninle çok güzel bir film izleyeceğiz.” Dedi kollarını bana sararak. Çenesini omzumda hissedebiliyordum. “Leonardo DiCaprio falan mı var?” diye sordum merakla. Koray’la film izlemek çok zevkli olabiliyordu. “Hayır o yok delirtme beni.” Kıkırdayarak kollarından tutup iyice ona sarmalandım.

“Seni seviyorum.” Dedim sıcaklığıyla kuşanırken. “Tahrik edici kelimeler kullanmasan iyi edersin.” Dedi gülerek. “Tamamen duygu yüklüydü?” kollarından kurtulup ona doğru döndüm ve yanağını okşamaya başladım. Ufak sakalları elime batsa da çok hoşuma gidiyordu. Onu öperken bana batması bile.

Ultra şiddetli ritmini seviyordum. Benim ruh halimi siyahtan maviye çeviriyordu. Ondan çok hoşlanıyordum. Ondan ve ona ait olan her şeyden. Benim serseri oğlum. Seni seviyorum.

Gözlerine bakıp kıkırdadım. İlişkimiz artık o kadar farklı bir boyuttaydı ki, böylesini daha önce ne görmüş ne de duymuştum. Beni heyecanlandırıyordu, içimi kıpır kıpır yapıyordu. Midemin içindeki kelebeklerin kanatlarıydı o.

“Çok güzelsin.” Diye fısıldadı köprücük kemiğimde parmağını dolaştırırken. Sesi çok doğaldı. Bana güzelliği hissettiriyordu. Bana beni sevdiğini hissettiriyordu. Kalbim elinde mikrofonuyla blues söylüyordu.

Bir süre birbirimize dokunduk. Gözlerimizde şuan ki halimize inanamadığını belirten bir bakış vardı. Ona dokunmak, onu hissetmek, en derinlerde, harika bir histi. Kalbimi avuçluyor, onu okşuyordu sanki. Dinlediğim en güzel şarkı, diye geçirdim içinden. Günlerce bıkmadan dinlediğim, en iyi blues şarkısı. İyi bir Rock n Roll. Yakışıklı bir haydut. Gördüklerimin en iyisi. Favori oyuncağım.

“Benim hakkımda ne düşünüyorsun?” diye sordum topuzumdan firar eden bir tutamı parmağına dolarken. “Deli olduğunu düşünüyorum.” Dedi ciddi bir tavırla. “Ama ben ciddiyim.” Diye güldüm. “Bende öyle.” Biraz şaşırsam da sesimi çıkarmayıp dudaklarına dokundum. “Güzel dudaklar, serseri.”

Gülüp parmaklarıma bir öpücük kondurdu. “Seninkiler için yaratıldığı kesin.” Utangaçça gülümsedim ve onu tanıdığıma şükrettim. Beni öldürmek için plan yaptığına bile. Hatta babamın katil kişiliğine bile şükrettim. Başıma gelen en güzel şeydi o.

Sevişirken utanmadığım, zevkiyle doruklara tırmandığım, sevgisiyle sarmalanıp, hiç tatmadığım duyguları tattığım adam. Yatağımda. Beni okşuyor. İltifatlar ediyor. Gözleri aşkla parlıyor. Kalbim coşkuyla raydan çıkmış, sanki onun için atıyor. Benim romantik serserim.

“Ne demek benimkiler için yaratılmış?” diye sordum tecahül arif yaparak. “Kanıtlamamı ister misin?” diye sordu davetkâr bakışlarla. Dudakları tehlikeli bir tınıyla beni süzüyor, dünyasına sürüklüyordu. Tanrının en başarılı çalışması olmalıydı. Ardından bir sigara yakılacak kadar güzeldi.

Dudaklarıma dokundu. “Benimle hiç pişman hissettiğin oldu mu?” diye sordu duygusal sesiyle. Gündüzleri adam öldüren bir serseri olması, benimleyken duygulanmadığı anlamına gelmiyordu. Romantik gangsterim, hüzünlü bakışlarını seviyorum. Tıpkı böyle, üzerime titremeni seviyorum.

“Sen bana mutlu hissettiriyorsun, çocuk. Ve ben kimseyi dinlemeyeceğim.” Memnun olmuş gibi gülümsedi. O kadar içten gülümsüyordu ki, moralimin en bozuk olduğu anda bile neşem yerine geliyordu. Burnumun ucuna bir öpücük kondurdu. “Bitti galiba.”

“Ne bitti?”

Bir an için sessizliği dinledik. Sevişmelerini kast ediyordu. “Abini öldüreceğim.” Diye mırıldandım. Ya nasıl olur da benim halama kıyardı? Hem de onun yatağında? Bitmişti o. “Bırak bir sigara içsin.” Dedi. Kızardım. “Burnundan getireceğim.” Ayağa kalktığımda beni kolumdan tutup yatırdı.

“Ne diyeceksin? Halamı neden becerdin mi?” dudaklarımı büzerek düşünmeye başladım. Kelimeleri kafamda kurmamıştım. Aslında karşılarına çıksam çok utanırdım. Ama yine de o salak halama hesap sormak istiyordum.

“Bulurum ben bir şey. Sen yat.” Başımdan tutup yastığa yapıştırdı. “Asıl sen yat. Halanla ödeşmiş oldunuz işte.” Kafamı artık daha fazla yastığa bastırmasın diye bileklerini kavradım. “Öldüm salak.”

Gülerek ellerini çekti. “Sırtımı kaşı çabuk.” Aniden tişörtünü çıkardı. “Ne?” diye sordum şaşırarak. “Kadının elinde elmas var orayı kaşı.” Sırtında bir kadın figürü vardı ve elinde elmas tutuyordu. Seksi bir dövmeydi. O bölgeyi ihtiyatla kaşıdım. “Ah evet.” Diye inledi. “Biraz daha.” Kıkırdadım ve kaşımaya devam ettim. “İşte böyle bebeğim. Altlara in.”  Dediğini yaparak altlara indim. “Oluyor mu?”

Onaylayan bir sesle inleyince kapı kırılmışçasına açıldı ve kasılan bedenimle çılgınca bize bakan halamı gördüm. “Ha…” diye mırıldandı rahatlamış bir sesle. Şuan Koray’ın sırtını kaşıyordum ve o rahatlamış görünüyordu.

“Orospu gel bakayım buraya.” Tam kalkacaktım ki Koray bileğimden tuttu –ki görmediği halde- “Sen dur kaşı iki saniye, Ah.” Tırnaklarımı sırtına geçirirken “Ya ben oral yapıyorsunuz sandım.” Dedi halam açık sözlülükle. Koray kıkırdarken ben kıpkırmızı oldum. “Beni kendin gibi saksocu mu sandın orospu ne diye eve erkek attın?”

“Şuan yatağında sevgilisiyle uyuyan sensin.”

“En azından biz sevişmiyoruz.”

“Kaşımaya devam et. Sağ kemiğime gel bak.” Sağ kolunu hafifçe kaldırınca belirginleşen kemiği kaşıdım.

“On sekiz yaşımı çoktan geçtim ve cinsel hayatım için senden izin alacak değilim.”

“Bir de bana diyorsun Koray’dan uzak dur Keskinkılıç’lardan uzak dur diye. Az önce o Keskinkılıç’lardan birinin altındaydın orospu kadın.”

Halamın gözleri kocaman büyürken Koray kahkaha attı ve ben halam tarafından basılmadığımıza şükrettim. Çok masum duruyorduk uzaktan.

“Sen kime orospu diyorsun?”

“Burada senden başka orospu mu var?”

Koray gülerek beni durdurdu. “Kızlar sizin bir suçunuz yok, aşk hep fahişedir.” Dediğinde halamla aynı anda “Sen sus!” diye tısladık. Ellerini havaya kaldırıp yatağın köşesine oturdu ve etrafa bakındı. Sanırım çerez arıyordu.

Halamın karşısına dikildim. “Hadi ben daha ergenim, âşık oldum hormonlarıma yenilip. Sana ne oluyor lan koca kadın gitmiş abisinin düşmanıyla yatmış. Onun evinde hemde! Söyleyeyim lan seni babama? Ha? Söyleyeyim mi?”

“Geri zekalı istersen git söyle Koray’ın sırtını da kaşıyordum üzerine çıkmıştım de.”

“Sende git Alperen’in altına yattım de çıplaktım de.”

Halam bana bir tane tokat atınca bende ona attım. “Orospu karı. Sende ablam gibi orospusun. Alayınız orospu.”

Halam saçıma yapışınca dizimi suratına geçirdim. “Korundunuz mu?” diye sorarken üzerime tırmanmaya çalışıyordu. “Evet! Keşke baban da deneseydi.” Birbirimizi döverken Koray’ın bizi ayırmaya çalıştığını fark etmiştim çünkü böbreklerimi parçalarcasına tutup beni kaldırmaya çalışıyordu. “Alperen şuraya gel!” diye bağırdı.

“Sen nasıl evimize erkek atarsın ya?” derken Koray’la yatmadığıma kendimi inandırmıştım. “Salak Koray’la yatakta birbirinizi kaşırken bastım ya sizi!”

“En azından giyiniktik ve sevişmiyorduk!”

“Sende az orospu değilsin kesin yapmışsındır.”

“Aptal aptal konuşma be kadın!”

En sonunda Koray ve Alperen bizi ayırdı. “Orospu bu kadın.” Dedim hışımla halamı işaret ederek. Patlayan dudağını siliyordu. Canımı yakmıştı. “Ya Alperen bir şey söylesene şuna ben koskoca kadınım!”

“Babamın parasını yerken küçük kız taklidi yapan ben miyim?”

“O benim abim!”

“Evet abinin evinde ondan uzak dur diye tembihlediği adamla düzüşüyordun.”

“Alperen ve abimin bir sorunu yok. Uzun zamandır birlikteyiz biz.” Bir an için olayın şokunu görmezden geldim. “Bu uzun zamandır düzüştüğünüz anlamına geliyor?” gözlerini devirdi. Bu bir nevi onaylamaydı. “Ya ben senin kollarında ağladım, abi bildim seni, nasıl halamı becerirsin? Hemde bekar bir adamın evinde!”

Alperen’e yaralı bakışlar atarken yapacağı açıklamayı düşünüyordu. “Hayatım, onlar yetişkin.” Dedi Koray. “Bana yetişkin ergen muhabbeti yapmayın hepiniz orospusunuz! Yetişkinler sevişebilir muhabbeti yapan herkes orospudur. Aksini iddia eden de orospudur.”

Kollarımı belimde birleştirdim. “Bana sizi ispiyonlamamam için bir sebep söyle.” Dedim halama bakarak.

Gayet normal bir şekilde “Az önce aynı yatakta uyuyordunuz ve oral yapar gibi bir haliniz vardı.” Dedi.

“Herkesi kendin gibi saksocu sanma.” Dedim yüzümü ekşiterek.

Koray gülerek bana sarıldı. “Bunu biliyordun değil mi?” diye sordum Koray’a. Herhalde abisinin kiminle düşüp kalktığını biliyordu. Bana cevap vermedi. “Resmen kandırılıp saksı yerine konmuşum.” Öfkeyle yatağıma oturdum. “Bakire olmayanlar bu odadan çıksın lütfen.” Sanırım bakire olmamayı kendime yediremiyordum.

“Hadi bu sorunu çözmek için kahvaltı edelim.” Dedi Alperen. “Bakire olmayanlarla aynı masada oturmam.” Dediğimde halam üzerime doğru atıldı ve son anda üzerimden sigara dumanı gibi savuşturuldu. “Gebertirim kızım seni!” onu sinirlendirmiş gibiydim.

“Şaka be.”

Koray kolunu omzuma attı ve beraber babamın evinde, Keskinkılıçların erkekleriyle beraber mutfağa indik. “o gün aslında tatile arkadaşlarınla değil Alperen’le gittin değil mi?” diye sordum aslında cevabından emin olarak. Alperen gülüp sırtıma vurunca düşecek gibi oldum. Elleri sırtım kadardı zaten. Halam da gülünce cevabımı almıştım. Yine de o şapşala kıyamıyordum. Alperen’i de çok seviyordum zaten. Gerçi kandırılmış olmanın verdiği o sinir hala üzerimdeydi ve halamla fena dövüşmüştük.

“Nasıl da bastım ama sizi.”

Kıkır kıkır gülerken ikisi birden beni patakladı ve bende Koray’ın kollarının arasına kaçtım. “Seninle daha önce sevişmiş miydik?” diye sordum eski Hollywood kadınları gibi. “Bir ara mutlaka sevişelim.” Dedi bana karizmatik bir şekilde bakarak. Muzipçe kıkırdadım ve sonsuza kadar böyle kalmayı diledim.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 55.4K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
1K 146 17
Bir Melez öldü. Bir Melez evine döndü. Bilinen en ünlü Melez Kore'nin Boseong kasabasında yaşıyordu. Ta ki o kasabaya bilinen Melez'in varisi olan ge...
395K 3.2K 23
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
207K 13.7K 57
Hayır olamaz kesinlikle olamaz 'o burada' derken gözlerimi kapattım ve balkonun demirlerine sıkı sıkı tutundum. Dönmeyecektim bu nedenle kendimi kor...