Mavi Vurgun | TAMAMLANDI

By elif_yaman11

80.6K 6.4K 2.1K

*Kapak Design Knights'a ait* Bu fikir pek aklıma yatmasa da içimden gelmeyerek onu kafamla onayladım. "Elbe... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM |FİNAL|
Açıklama

14. BÖLÜM

1.9K 178 78
By elif_yaman11

Düzenledim fakat yanlış görürseniz yorumda belirtmeyi unutmayın.

*

Elimdeki kutuya son kez bakıp ciğerlerimi uyandığım andan beri telaşla doldurduğum nefesin aksine oldukça sakin bir şekilde nefes alarak doldurdum. Hayatımdaki gerçekliğin bittiği noktadayım. Su gibi akıp giden her saniye gerçekleri, yalandan yapılmış bir sis perdesi ile kapatmaya çalışırken bunu kendim seçtiğim için bir tarafım kızgınlık duysa da başka bir tarafım da doğruyu yaptığımı savundu. Günlerdir bu düşüncelerin istilası altında baş kaldırmaya çalışan huzur hissi bugün ilk kez başarılı olmuş, evliliğimin sahteliğine, hayatımın karman çorman olduğu yalanlara aldırmadan bütün vücuduma güneşin doğuşuyla birlikte yayılmıştı.

İçimdeki huzura kulak vererek usulca kapıyı açtım. Bir uğultuya benzer gelen kadehlerin, müziğin, topuklu ayakkabıların ve sosyetenin kadınlarının şuh kahkahaları kulağımı doldurduğuna hedefime yöneldim. Gelin odasına çevirilen odanın önüne gelip tekrar ciğerlerimle bir etkileşime geçemeden Elem'in kapısı açıldı ve yüzünde ürkütücü bir gülümsemeyle halam belirdi. Beni görünce bastırdığı gülümsemesini sanki hiç görmemişim gibi bir rahatlıkla yanımdan geçip aşağı inmek üzere merdivenlere yöneldi.

Dün Elem için oldukça önemli bir gündü. Hiç tanımadığı insanlar tarafından böylesi bir destek görmek onu oldukça mutlu etmişti. Tahminimce bu zamana kadar yalnız oluşu da içini yakmıştı, belki de ağlaması bu yüzdendi. Tabi dün gece buna pek kafa yoramamıştım. Beynimin duvarlarına çarpan bir cümle vardı, o da halamın sözleriydi. Oldukça gaddar olan sözlerini teselli süsü vererek Elem'e söylediğinde ben de tıpkı Elem gibi şok oldum. Halamın Elem'in gerçekte kim olduğunu nereden bilmesine imkan yoktu. Gecenin başlarında neşeli gülümsemelerle cıvıl cıvıl olan Elem, gecenin sonuna doğru durgunlaşmıştı. Bazen boş boş bakarken yakaladığım için ben fikirlerimi dışa yansıtmamayı seçmiş ve tamamen Elem'e de bu fikirlerini unutturmayı hedeflemiştim fakat gece bitip herkes bitik bir şekilde odasına geçtiğinde benim öfkem yeni canlanmıştı.

Aslında başta babamın söylediğini düşünüp birkaç dakika boyunca babama böyle bir şey yaptığı için kızmıştım fakat sonra babamın neden annemden ya da babaannemden önce halama söylediğini düşünmeye başlayınca bu işte babamın parmağı olmadığını anladım. Halam, Elem'i bir şekilde biliyordu. Bunu nasıl yaptığı ya da ne zamandan beri bildiği hakkında hiçbir fikrim olmasa da halamın bunu uzun zamandır bilmesi fikri midemin sinirle kasılmasına sebep oldu. Eğer Doru Bey'in, Elem'e yaptıklarını bile bile kılını kıpırdatmadıysa halamın vicdanını sorgularım, insanlığının ayakkabısının platformuyla eşdeğer olduğunu düşünürüm. Ki Elem'in gizli tutulması da yaptıklarına dahil olduğuna göre halamın gerçekten vicdanını sorgulamalıyım.

Halamı sorgulamayı başka bir güne erteleyerek Elem'i gizlemek ister gibi yarısı kapalı duran kapıyı hafifçe ittirdiğimde aynaya yansıyanlardan gördüm onun güzelliğini. Aynayı bile kıskançlığa sürükleyecek kadar muhteşemdi. Kafasını kaldırıp kapıya bakışıyla olduğum yere çivilenmekten korktum. Gözlerini üzerime dikmesiyle sanki vücudumu bir sarmaşığın kaplaması fikrine kapıldım fakat sonra kendini toparlayıp ayağa kalktı.

Üzerindeki gelinliği ilk kez görüyor olmak harika bir şey fakat Elem'in üzerinde görüyor olmak muazzam bir his. Sadece önünü gördüğüm gelinliğin oldukça derin bir göğüs dekoltesine sahip olması bütün gözlerin bir kez olsun Elem'e kayacağına inanmama sebep oldu. Öyle ki benim bile gözlerim göğüslerine kaymıştı, bunu Elem'e belli edip çekingen bir tavırla karşılaşmak istemediğim için gelinliğin diğer detaylarına bakmaya çalıştım. Balık formunda olan gelinliğin Elem'in kalçalarını gün gibi meydana çıkarması da cabası. Tekin gerçekten neden böyle bir elbiseyi tasarladı diye düşünürken Elem gelinliğin diğer detaylarını da gözlerime sunmak ister gibi sırtını döndü. Bir karış aşağısının kalçası olduğunu bile bile neden bu kadar büyük bir dekolte bırakmışlardı ki? Sonuçta gelinlik bu. Bırakın da bir şeyleri damat keşfetsin, neden birden bire ortaya döküyorsunuz? Hayır, gerçek bir evlilik olsa kesinlikle büyük bir hayal kırıklığına uğrardım.

Gelinliğin arkasından inen işlemeli kuyruğunun Elem'in kalçasını sakladığını görmek kavurucu bir hormonal sıcaklıkta yanan yüreğimin yangınına su serpti. Gelinliğin asil duruşu bir yana, Elem'in bütün hatlarını net bir şekilde gözler önüne sermesi bir yana. Kabul etmeliyim ki kıskandım fakat normalde bu kadar kıskanç bir erkek olmadığımı ben de biliyorum. Kıskandığım gelinliğin dekoltesi ya da Elem'in vücut hatlarının sergilenmesi değil. Elem'in ay gibi parlaması. Hiçbir çaba sarf etmeden asil bir güzelliğe sahip olması. Elem her iki cins için de kıskandırıcı bir güzelliğe sahip.

"Boran," Yüzümdeki ifadeye anlam verememiş gibi gözlerime baktığında artık pürüzsüz sırtını izlemediğimi fark ettim. "Kendimi çıplak gibi hissediyorum."

"Neden?" Sorduğum soruyla aslında dikkatimi dağıtmaya çalışsam da saçmaladığımı fark etmem çok uzun sürmedi. Ellerini belinden kalçasına indirdiğinde gözlerinde alaycı bir ifade belirdi.

"Sanırım sırtımı görmedin."

"Gördüm fakat bunu kadınlar davetlerde falan da giyiyor, sen düğünün de giymişsin çok mu!" Bence çok fakat şimdi Elem'i cesaretlendirmezsem kendi düğününe pantolon ve tişörtle katılma ihtimali çok yüksek.

"Boran, ben böyle üşütürüm ya, ne bu böyle? Resmen kumaşı esirgemişler." Göğüs dekoltesinin bitişine parmağını koyduğunda az daha zorlasalar göbek deliğini görebileceğimi fark ettim. Bu durumda Elem'e daha çok hak verdim, resmen kumaşı esirgemişler!

Kapıyı kapattığımdan emin olmak için kontrol ettim ve elimdeki kutuyu yavaşça aralayıp Elem'e yaklaştım. "Alırken çok güzel olduğunu düşünmüştüm fakat seninle kıyaslayınca ne kadar da basit bir şey olduğunu fark ettim. Umarım takmaktan mutluluk duyarsın." Gövdesi safir taşlarla kuyruğu ise zümrütlerle süslenmiş tavus kuşu kolyesini boynuna yerleştirdiğimde sözlerimde ne kadar haklı olduğumu gördüm.

"Boran, sana inanamıyorum." Parmaklarıyla dudaklarını kapatıp göz ucuyla kolyesine bakmaya çalıştı. "Hem hisse, hem bu. Boran, bu kadar lüks bana fazla. Ben ki taş çatlasa on parça kıyafeti olan bir kızım, boğulurum ben bu lükste."

"Sen lükste boğulmaya layık bir kadınsın, Elem." Mavi gözleri sanki yıldız yağmuruna tutulmuş gibi parıldadı ve makyaj masasına yönelip bir kutuyu aldı.

"Muhtemelen senin hediyenin yanında çok fazla bir maddi değeri yoktur ama baktıkça beni hatırlamanı istedim." Kutudan kol düğmelerini çıkarışını izlerken gülümsemeden edemedim. Aramızda aşk olsa gerçekten uyumlu bir çift olabilecek potansiyele sahipmişiz. Mavi taşlı kol düğmelerine bakınca bana kendini mi yoksa gözlerini mi hatırlatmak istediğini düşündüm. Mavinin tonu gözleri kadar güzelken kenarlarındaki gümüş detaylarla Elem'in kendisi kadar asil bir tasarımdı ve ben bu tasarımı görmüştüm. İnanamıyorum, ben bu tasarımı görmüştüm. Annemle katıldığım bir geceydi, tam hatırlamasam da bu tasarımın tanıtıldığına eminim. Üstelik Elem çok fazla maddi değeri yoktur dese de bunlarda gerçek safir ve gümüş kullanıldığını bilmem aldığım hediyeden birkaç kat pahalı olduğunu anlamamı sağladı.

"Elem, sen bunları ne zaman aldın?" Elem'in beklediği cevap bu olmayabilirdi fakat Elem bir kere olsun yalnız dışarı çıkmadı, çıksa bilgilendirilirdim. Bir fikrim vardı fakat onun olması için Elem'in epeyce bir paraya ihtiyacı var. Ya Bahadır'dan borç almıştı ya da Bahadır'ın kendisine aldırmıştı. Benden belki de bu yüzden Bahadır'ın numarasını istemişti. Tamam, Bahadır'la iş birliği yapacak kadar zeki olabilir ama Bahadır'ın numarasını benden alacak kadar saf.

"Bence bunları sonra konuşmalıyız, hem istersen şu an takma." Henüz elime dahi almadığım hediyelerimi tekrar kutuya koymasına izin vermeden zayıf parmaklarını tutarak onu durdurdum. Hemen kollarıma yönelip takalı bir saat geçmeyen kol düğmelerimi çıkardım. Ardından Elem'in avucundan bana aldığı kol düğmelerini alıp taktım. Gülümseyerek kafamı kaldırdığımda yüzünde parlayan gülümsemesiyle beni izlediğini fark ettim.

"Elem, ben alyans almıştım ama biliyorsun, bunların önce halledilmesi gerekirdi. Şimdi taksak senin için sorun olur mu?" Cebimden diğer kutuyu çıkardığımda Elem'in gülümsemesinden bir şeyler eksildiğini fark ettim. Buruk bir his içimi kaplarken onun güzel gözlerine bakmayı sürdürdüm.

"Tabi ki olmaz," Ne yapacağını şaşırmış gibi elini bir oraya bir buraya koymasına aldırış etmeden zarif ellerinden sağı mı, solu mu tutmam gerektiğine karar veremesem de sol yüzük parmağı olarak ezberlediğim gelenek bana yardımcı oldu. Sol elini tuttuğumda avucunun sıcaklığı parmaklarımı kavururken onu böylesine heyecanlandıran şeyin ne olduğunu merak ettim. Kalem gibi parmaklarından yüzük parmağını bulunca onun için seçtiğim alyansı taktım. Tam olmasa da küçük gelmemişti en azından.

"Hafif büyük geldi ama düğünden sonra hallederiz." Kafasını sallayarak onaylayıp benden önce davranıp kutudaki alyansı aldı ve elimi tuttu. Eli, elime değdi, beynimde gök gürledi. Parmağıma yüzüğü taktı, yağmur damlaları birer birer ve muazzam bir düzenle toprağı dövmeye başladı. Parmak uçlarında yükselip beni öptü ve o an, tüm hücrelerim kısa devre yaparak kopan fırtınaya karşı gelemedi.

***

Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra ciğerlerimin ihtiyacı olan temiz havayı derin bir nefesle karşıladım. Elem, beni öpmüştü. Şimdi Tekin ile Bahadır'a ilk öpücüğümün gittiğine dair bir mesaj atmamak için direnmekten başka yapabileceğim bir şey yok. Resmen filmlerdeki gibi bir öpücüktü, aşırı tutkulu olmasa da yoğun bir şeyler hissetmiştim. Özellikle erkeksi duygularımı bastırmaya çalıştığım şu iki günde gösterdiğim çaba beni bu derece yıpratmıştı. Yoksa filmlerdeki erkekler gibi ilk öpücüğü ben alırdım, hatta Elem bana tokat falan atardı ama Elem oyunu bozmuştu. İlk öpen o olmuştu, ilk öpücüğümü o almıştı. Bence bu durumda tokadı ben ona atmalıydım, oyunbozanlık yapıyorsa bende onun kurallarıyla oynamalıydım.

Saçmalıklarıma aldırmadan üzerimdeki damatlıkla hiç uyuşmayacağını bildiğim için gece olunca epey soğuyacak havaya tedbir almak amaçlı dağ evinin arka bahçesine dolandım. Filmlerin aksine yağmur yağdığında sudan paslanmaması için kütüğe saplamak yerine barakaya koyduğumuz baltayı aldım. Ceketimi çıkarıp kenara koyduğumda kütüğün hazır beni beklediğini görmek beni rahatlattı. Tek tek kütüğe yerleştirip sert darbelerle tek seferde kırdığım odunları kenarda duran sepete balık istifi yapar gibi özenle dizip üstümü kirletmeden şöminenin yanına taşıdım.

"Bayağı hızlısın." Merdivenlerde ıslak saçlarıyla salına salına gelen Elem'e gülümsesem de içimde bir taraf saçları ıslak gezmesinin onu hasta edeceğinin sinyallerini beynime yolladı.

"Sen de duş konusunda epey yavaşsın ama muhtemelen saçlarını açmak seni zorlamıştır." Konunun öpücüğe gelmemesi için ölümüne saçmalayabilirdim. Kontrolümü kaybedip Elem'in istemeyeceği şeyler yapmaktansa saçmalamayı tercih ederim.

"Aslında saçlarım beni her zaman zorluyor, uzun oldukları için yıkamak zor. Kırılmamaları için de taramak istemiyorum."

"Tarayınca saçlar kırılır mı?" Şöminenin yanında yakarken kullanmak için ayırdığımız gazetelerden bir sayfa alıp avucumda buruşturdum. Ortaya yerleştirip etrafına önce küçük odun parçalarını sonra da daha büyük olan odun parçalarını dikey bir şekilde koydum.

"Evet, genelde kırılıyor."

"Bunu ilk kez duyuyorum." Dizimin üstünde yükselip kibrit kutusunu aldım. İçinden bir tane kibrit çıkarıp yaktım ve ardından gazete kağıdını tutuşturdum. Gazete parçasında canlanan alevler küçük ve savunmasız odunlara sıçrayıp yakarken birazdan büyük odunların da tutuşacağını bilerek kalkıp Elem'e döndüm. "Beni burada bekle."

Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp yukarıdaki çamaşır odasından havlu alıp tekrar koşar adımlarla aşağı indim. Koltukta oturmuş saçlarından sızan suyun üstündeki kıyafetleri ıslatmasına aldırmadan iyice büyüyen alevleri izliyordu. Yanına yaklaşıp koltuğun sırt kısmına oturup saçlarını elimle kaldırıp havluyu sırtına örttüm. Küçük bir titreme dalgasıyla hareketlenen bedeni kısa sürede duraksayarak tekrar eskisi gibi hareketsiz kalmaya devam etti. Bir yandan yıpratmamak için havlunun ucuyla tampon yapar gibi suyunu çektiğim saçlarını izleyip bir yandan da hala o odada yaşananları düşündüm. Kendimi kaybetmemiştim fakat dudaklarıma değen teni değil de dolgun dudakları olunca ister istemez etkilendim.

"Boran,"

"Efendim güzelim," Dudaklarımdan tereddütle çıkan sözcük beklediğim gibi bir tepki görmeyince rahatlayarak geniş dalgalı saçlarının parmaklarımın ucunda yavaş yavaş kurumasını izleyerek kurutma işlemine devam ettim.

"Benim doğuşum, annemin sonu olmuş." Bir süre duraksayıp oldukça sessiz nefesler aldıktan sonra tekrar devam etti. "Babam beni hiç istememiş. Anneme aldırsın diye ısrar etmiş fakat annem inat etmiş ve beni doğurmuş." Git gide boğuk ve çatallı gelen sesinin ardından burnunu çekmesiyle ağladığını anladım. Biraz olsun rahatlamasını istediğim için müdahale etmedim fakat onun yanaklarından süzülüp dökülen her gözyaşı yüreğimde bıçak kesiği gibi yaralar açtı, parça parça olmama sebep oldu. "Beni, babama emanet etmiş ve babamın beni seveceğine inanmış fakat babamın aşk dediği saplantısı, annem gözlerini sonsuza dek kapattığından beri babam benden nefret ediyor. Bir kez olsun güzel sözünü duymadığım, bir kere bile yüzüme gülmeyen bir adamın beni seveceğine inanmış annem. Belli ki aşk insanı değiştiriyormuş,"

Kafasını çevirip saçlarının parmaklarımın arasından kayıp gitmesine müsaade ettiğinde gözleri dolmuş olsa da yüzünde doğal bir ifade vardı. "Ben değişiyorum, Boran. Daha cesur, değerli ve güçlü hissediyorum. Bu aşk mı?"

"Güzelim," Avuç içlerim yanaklarına temas edecek şekilde yüzünü ellerimin arasına aldığımda bana beklentiyle bakan okyanus gözlerine bakmayı sürdürdüm. "Aşk seni bulduğunda sorgulamana gerek kalmayacak. Senin bu aşk mı diye düşünmeden anlamanı sağlayan duygu, aşkın bir getirisidir."

"Boran, ben bu duyguyu hiç bilmiyorum ama," Elini kaldırıp elimin üstüne koydu, beni derinlerine çeken gözleri büyük bir ağırlık karşısında direnir gibi titredi.

"Aşkı kimse bilmez, aşk kendini hissettirir."

"Hissettiklerimden nasıl emin olacağım?"

"Bir sabah uyandığında aklına ilk o gelecek, kahvaltıda ne ister acaba diye düşüneceksin. Daha sonra o duştayken ona elinden gelenin en iyisini yapmaya çabalayacaksın. Birlikte kahvaltı edeceksiniz, onu işe göndereceksin. Gün boyu hiç olmadık bir şey sana onu anımsatacak. Koltukta her zaman oturduğu yer, ortada gezen çorabı, sana gülümsediği bir yer, birlikte dinlediğiniz bir şarkı sana onu hatırlatacak ve günün her anına onun anısı bulaşacak. Özlemle beklediğin o an geldiğinde ise içini bahar rüzgarları kaplayacak, kapıyı özlemle açacaksın ve boynuna sarılacaksın. Eğer o an sarıldığın adam, gün boyu seni rahat bırakmayan adamsa işte o zaman anlayacaksın aşkı." Gözlerinden yavaşça kaybolan geçmişin hüznü yerini gözlerimi ayıramadığım bir parlaklığa bıraktığında Elem'in dolgun dudaklarında şömineden daha çok içimi ısıtan bir gülümseme belirdi. Avucumu yavaşça yanağından kaydırıp dudaklarını götürdü. Karşısında mum gibi erimek istemesem de kanım krema kıvamını alıp akmayı bıraktı, hücrelerim ise sanki kanıma değil de Elem'e muhtaçmış gibi onun avucuma konan öpücüğüyle can buldu.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7K 233 10
seni en başında ihtiyacın olan şeye geri çekeceğim.
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1M 70.2K 6
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
449K 28.7K 79
Senin o kızlara bakan gözlerini oyarim(!).. ...Simdi gözlerinizi kapatın(yazıları okuduktan sonra tabi) Bir çocuk düşünün saf ve utangaç Kahverengi s...
36.6K 1.6K 6
Mardin Töre Serisinin ilk kitabıdır. Mardin'e atanan İnci öğretmen ve Devran ağanın hikayesidir. Yıllarca evlat hasreti çeken, ailenin kuma baskısın...