Köksal hocanın odasından bir şeyler geveledikten sonra apar topar çıkmıştım . Gevelediğim kelimeler içinden sanırım şöyle anlamlandırılabilecek bir konuşma çıkarılabilir .
" Hocam teklifiniz çok ani oldu , ne söyleyeceğimi bilemiyorum . Bunun cevabını şimdi vermek yerine , mezuniyet konseri sonrası versem olur mu ? Hem o zamana kadar düşünürüm ve benim için en doğru olan kararı vermiş olurum "
Gibisinden şeylerdi söylediklerim ama bu kadar anlamlı ve akıcı mıydı ? İşte ondan emin değilim . Hocanın söylediğim şeylere tepkisi şaşkınca bakmak ve kendi ağzından çıkmamış gibi duran bir kabullenme cümlesi olmuştu .
" Tamam , olur "
Sanırım onun benden beklediği cevap
" Ah evet hocam , bu okulda ve üniversitenin orkestrasında çalışmak beni çok mutlu eder . Beni tercih ettiğiniz için çok teşekkür ederim " olmalıydı ki , adamcağız cevabıma hazırlıksız yakalandığı için ne söyleyeceğini bilememenin şaşkınlığını üstünden atamadan kabullenmek zorunda kalmıştı .
Bilinmezliğe adım attığım odadan fırtına hızında olmasa da ona yakın bir hızla çıkmıştım . Şimdi artık nur topu gibi , üzerinde düşüneceğim ve sonunda karara bağlamak zorunda kalacağım bir sorum daha olmuştu . Kafamda ki bütün soruları ve sorunları düşünce sistemimin en gerisine atarak benim için ivedilikle halledilmesi gereken konuyu ön plana getirmeliydim . Neydi bu mesele ? Konserde giyeceğim kıyafet .
Aslında konser mevzu bahis olduğu zamandan bu zamana kadar geçen aylar boyunca kıyafet meselesini halletmeliydim ve bu konuda ki tek kaygım dolapta asılı durması gereken elbisemin ütüsünün bozulup bozulmayacağı olmalıydı . Ben ipin ucunu nerede kaçırmıştım ve bu kadar önemli bir konuyu son zamana nasıl bırakmıştım ? Bununla ilgili teorilerim ve suçu üstüne yıkabileceğim günah keçim var ama konuya Gönen ' i dahil etmek istemiyorum .
Sınav haftasının son günü olması sebebiyle okuldan her zamankine göre biraz daha erken çıkmıştım . Öncelikli meselemi halletmenin tam zamanıydı . Bu yüzden bana yardımı olur düşüncesiyle annemi arayıp ismini söylediğim alış veriş merkezin de buluşmayı teklif ettim . Ondan olumlu cevabı alır almaz arabama binip yola koyuldum .
Güneşli bir gün olmasından dolayı gideceğim yere kadar olan araba yolculuğum , radyodan dinlediğim hareketli ve yüksek sesli müzikle birlikte keyifli bir seremoniye dönüştü
Sanırım güneşli olan bu günün keyfini sadece ben sürmüyordum . Eskişehir de kimse evinde değildi sanki ! Pek çok kişi arabasına binmiş trafiği kalabalıklaştırırken , arabası olmayan yada arabayla dışarıya çıkmayı tercih etmeyenlerde yaya trafiğini coşturuyordu . Etrafı saran bu canlılık benimde iç dinamiğimi harekete geçirmiş hissettiğim mutluluk katlanarak artmıştı .
Oldum olası bahar aylarını sevmişimdir . Keşke mümkün olabilse de yılın Nisan , Mayıs , Haziran aylarını bir kısır döngüye sokabilsem ve başa dönüp dönüp aynı zamanları tekrar tekrar yaşayabilsem . Yaşlanmasam demiyorum , yaşlansam ama hep baharı yaşayarak yaşlansam . Yılın en kasvetli zamanları olan Kasım ve Aralık ayına hayatım teğet bile geçmese . Aralık ayı , adı bile özensiz . Sanırım geçmişin insanları bu aya ismini verirken , aya tekabül eden günlerin sıkıcılığından olsa gerek karakter sahibi bir isim koymaya tenezzül bile etmemişler . Neyse artık Aralık ayına bu kadar hakaret etmek yeterli yoksa ona cevap hakkı doğacak .
Alış veriş merkezine yaklaşırken trafiğin akışı daha da yavaşladı . Benim gibi mezuniyet alış verişini son dakikaya bırakan genç popülasyon çoğunluktaydı anlaşılan . Zar zor ilerleyen taşıtlar arasında bende kendime yol bulmaya çalışıp , içimden de ' İnşallah arabayı park edecek yer bulabilirim ' diye dua ediyordum . Neyse ki bugün şanslı günümdeydim alışveriş merkezinin en alt katlarında bulunan buna ' Yerin yedi kat dibi " diyebiliriz , çünkü bu gibi merkezlerin park alanlarının kişi üstünde bıraktığı etki buydu . En azından benim üzerimde bıraktığı his bu .. Sadece alanda iki tur atarak yer bulabilmiştim .
Arabadan inip yönümü bulabilmek için şaşkınca etrafıma bakındıktan sonra ışıkların yoğunlukla bulunduğu yöne doğru çabuk adımlarla ilerledim bir an önce bu serin ve ruh daraltıcı yerden çıkmalıydım . Alış veriş merkezlerini sevmiyordum evet doğru ama bundan daha önemli olanı buraların park yerlerinden fazlasıyla nefret ediyor olmamdı .
Asansöre binip kıyafet satılan mağazaların çoğunlukta olduğu kata çıktım . Her katta duran ve her duruşta inen ve binen insan güruhundan kurtulabilmek için can havliyle kendimi dışarı attım . Derin ve rahatlatıcı bir nefes aldım demek isterdim ama tam olarak öyle olmadı derin nefes aldım ama aldığım nefes rahatlatıcı değildi . Bulunduğum kat asansörün içi kadar sıkış tepiş olmasa da rahatlatıcı nefese fırsat vermeyecek kadar kalabalıktı .
Tanınmış bir mağazanın önünde durup çantamdan telefonumu çıkardım ve annemi aradım . Birkaç çalıştan sonra telefonun karşısında yüksek tonda çıkan annemin sesini duydum . Tek duyduğum onun sesi değildi tabii geriden gelen uğultu onunda kalabalık bir yerde olduğunu gösteriyordu . Soracağım sorunun cevabı kendiliğinden verilmişti kadıncağız buradaydı . Ama yine de anlamsız da olsa sordum
" Anne geldin mi ? "
" Evet tatlım , geldim . Sen ? "
" Bende geldim elbise mağazalarının olduğu kattayım sen neredesin ? "
" Ben de o kattayım "
Dedikten sonra önünde bulunduğum mağazanın adını söyledim ve telefonu kapatarak onun yanıma gelmesini bekledim . Allah dan çok beklememe gerek kalmadan ismimin seslenildiğini duydum ve annemin beni bulduğunu anladım .
İlk olarak önünde bulunduğumuz mağazaya girdik ve yarım saate yakın baktıysak da geceye uygun bir kıyafet bulamadık . Oradan çıkıp başka bir kaç yere daha baktık . Son girdiğimiz yere girmeden önce yorulmuş olmamın vermiş olduğu tahammülsüzlükle
" Anne ne olursa olsun elbisemi bu mağazadan alıp çıkalım " dedim . Artık giyip çıkarmaktan yorulmuştum . Filmler de kızlar sevgilileriyle kıyafet almaya giderler türlü çeşitli kıyafetler giyerler , giydikleri elbiseleri sevgililerine yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile kendi eksenlerinde dönerek şevkle gösterirler ya .Belki alışverişe Gönen ile gelmiş olsaydım bende böyle davranabilirdim ama annemle gelmiştim ve yorulmuştum . Aslında düşününce Gönen ' le de gelmiş olsaydım güle oynaya kıyafet deneyemezdim . Çünkü giyinme soyunma kabinlerinin daracık kullanma alanların da elbise giyip çıkarmak , her kıyafet deneyişte daha da artan vücutta ki ter miktarı , bir sonra ki kıyafetin bedene daha da yapışmasını sağlarken, seri olarak hareket etmek imkansız olup bu eylemler bana işkence olarak geri dönerken suratım da hissetmediğim yapmacık bir gülümseme ile gösteri yapamazdım . Evet bu konular da çok şikayet ettiğimi biliyorum ama ne yapabilirim ki hissettiğim duygular bunlar .
Son geldiğimiz yer , diğer gittiğimiz yerler kadar ünlü olmasa da hatırı sayılır bir üne sahipti . Yine de butik sayılabilecek kadar özgül kıyafetleriyle moda hastalığının salgınına tutulmadığını ilk denediğim ve hatta aldığım elbisemle rahatlıkla söyleyebilirdim .
Mağazanın içi sakin ve her modelden elbiseden yığınla olmayacak şekilde düzenlenmişti . O yüzden aldığım elbiseyi görmem ve beğenmem kolay olmuştu . Elbisenin modelinden çok rengi beni cezbetmişti . Bu renge ne deniyordu rose (Gül rengi ) değil , siklamen (Bir çiçek türü ) değil pembe hiç değildi . Adını bilmediğim ama gözümün aşık olduğu bir renk . Aaa şimdi aklıma geldi belki leylak rengi (sevdiğim hüzünlü çiçeğim ) diyebilirdik elbisemin rengine .
Elbisemin parasını özel derslerden kazandığım parayla ödemek istesemde annem buna izin vermedi .
" Kesinlikle olmaz Şebnem . Mezuniyet olayı bir gelenekse , mezuniyet için alınan kıyafetin masrafını mezun olanın ailesinin karşılaması da başka bir gelenek " dedi ve elbisemi elimden alarak kasaya gidip parasını ödedi .
Mağazadan çıkarken kulağıma eğilip
" Güle güle giy . Keşke ilk önce bu dükkana gelseydik . En azından bir buçuk saat tasarruf ederdik ."
Annemin söylediklerine tebessüm ettikten sonra elbise için teşekkür öpücüğü verdim ve alışveriş merkezinin en üst katında bulunan lokantaların olduğu yere gitmeyi teklif ettim .
Akşam yemeği vaktine denk geldiği , alışveriş yapan kişi sayısı da çok fazla olduğu ve buna bir de sadece yemek yemeğe gelen insanların kalabalığı eklendiğinde oturacak yer bulmakta zorlandık . Zaten bu tür yerlerde mekanların sahip oldukları alanlar net bir sınırla birbirlerinden ayrılmadığı için herkes iç içe oturmuş gibi görünüyordu .
Anneme burada yiyelim diye teklif ettiğime pişman oldum . Uğultu , kalabalık ve kargaşa içinde en hızlı hazırlanılıp yenilebilecek yemeği seçtik ve hiç zevk almadan yedik . Bir daha burada yemeye tövbe ettikten sonra evimizin yolunu tuttuk .
Unutmadan , alışveriş merkezinden çıkmadan önce yılın moda ayakkabı şekli olan tek bantlı gümüş renkli topuklu ayakkabıyı da elbisemin altına uyabileceğini düşünerek almayı ihmal etmedim .
Eve girer girmez soyunup dökünüp kendimi banyoya attım . Ilık değil ancak sıcak bir duşun beni yaşadığım günün yorgunluğundan arındırabileceğini düşünüp uzun bir duş alıp saçlarımı yarım yamalak kuruttuktan sonra yarı kapalı gözlerle yatağımla buluştum ve beni hasretle çağıran uykunun kollarına kendimi bıraktım .
Artık mezuniyete ulaşmak için son düzlüğe girmiştik . Bu son beş günü iyi değerlendirip konserde çalacağımız eserleri kusursuz çalmak için var gücümüzle çalışıyorduk . Bense özellikle solo çalacağım parçaya kendimi daha çok vermiştim . Hemen her gün okula gidip orada orkestra da ki diğer arkadaşlarla ve aynı zamanda hocamız da olan orkestra şefimiz Yalçın hocayla çalışıyorduk . Eve geldiğimde ise okuldaki çalışmamızın neredeyse iki katı efor sarf ediyordum .
Nihayet yorucu günler sona ermiş meyve toplama zamanı gelmişti . Konseri vereceğimiz gün cumaydı . Gönen hafta sonları genellikle cuma geç vakit Eskişehir ' e geliyordu ama bu gün benim için özel bir gündü ve biliyordum ki sevgilim benim için erken gelecekti .
Düşündüklerim de yanılmamıştım . Biz bütün ekip konser vereceğimiz salonun kulisin de son hazırlıklarımızı yaparken , hissettiğim bir şey yüzünden gayri ihtiyari giriş kapısına başımı çevirip baktığım da kalp durduracak yakışıklılıkta görünen sevgilimi gördüm . Benim gördüğümü hiç kimse görmesin , bütün bencilliğimle sadece bana görünsün , bana böyle baksın istedim .
Koyu gri renkli , üzerine tam oturan takım elbisesi ve içine giydiği , boynuna kravat bağlamadığı beyaz gömleğiyle olağanüstü yakışıklıydı . Biliyorum yakışıklı olduğunu söylemiştim ama öyleydi .
Kemanımı ve yayımı elimden bırakmayı unutup koşarak Gönen ' in boynuna sarıldım . Elimde ki lerle bu eylemi gerçekleştirmem biraz zor olsa da yine de başardım . Oda hiç beklemeden beni belimden kavrayıp hafifçe yukarı kaldırıp kendine bastırdı . Yüzümü onun boynuna yaslarken ondan yayılan güzel kokuyu derince içime çektim .
Kulağına
" Bugün bu saatte burada olacağını biliyordum " dedim
" Başka nerede olabilirdim ki . Canımın yarısının en önemli ve en heyecanlı gününde başka bir yerde olmam mümkün değildi "
Yanağına kocaman bir öpücük kondurduktan sonra
" Teşekkür ederim " deyip kollarımı boynundan çekip ondan biraz uzaklaştım .
Aramızda oluşan mesafeden yararlanarak beni baştan ayağa alıcı gözle süzdü , pürüzlü bir sesle , başını inanamıyormuş gibi sağa sola hareket ettirerek
" Çok güzel görünüyorsun hem de fazla güzel . Şeytan diyor tut kolundan götür burdan kimseler görmesin "
Söyledikleri biraz önce onu gördüğümde düşündüğüm şeylere ne kadar da benziyordu . Yayımı kemanımın olduğu elime geçirip , elimi göğsüne koyarak
" Seni burada gördüğüm an bende aynı şeyleri düşündüm . Biz en iyisi bu şeytanlara uymayalım "
" Ama çok cezbedici fikirler veriyorlar "
" Di mi " demekle yetindim .
Gönen , onun varlığından başka bir şey görmeyen gözlerimin önüne koca bir buket kırmızı gülü uzattı
" Sana şans getirsinler diye "
Gülleri alırken ona gülümseyip
" Benim şansım sensin " dedim .
Ben Gönen ' in varlığının vermiş olduğu sarhoşlukla zamandan , mekandan ve en önemlisi de heyecandan uzaklaşmışken Yalçın hoca gür bir sesle komut verdi
" Herkes yerlerine geçip otursun ! "
Gönen muzipçe gülüp göz kırparken
" Bu sözler beni de kapsıyor herhalde " dedi . Beni yanağımdan öpüp başarılar dileyip bir hayal gibi yanımdan uzaklaştı . Bende elimde ki gülleri daha sonra almak üzere emaneten orada bir yere bırakıp tekrar içime dolan heyecanla diğer arkadaşlarımla birlikte sahneye doğru yol almaya başladım .
NOT : Keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur umarım . Bölümün. Başında ki elbise Şebnem ' in giydiği elbise . Bu sefer de alış verişi uzun anlatmışsın diyenler olacak biliyorum ama alış veriş merkezlerin de anlattığım sıkıntıları yaşamayan var mı ? Yaşadığımız sıkıntıları dile getirmek istedim . Hepinize okuduğunuz için teşekkürler hoşçakalın .