Aşk ve Nefret

By pinkcivert

5M 93.1K 25.3K

Ya bildiğin tüm gerçekler aslında koca bir yalansa? More

1. Bölüm "Bahis"
2. Bölüm "Gangster"
3. Bölüm "Dövüş"
4. Bölüm "Al yanak"
5. Bölüm "İlk Dokunuş"
6. Bölüm "Kötü Karşılaşma"
7. Bölüm "Karanlık Sokak"
8. Bölüm "Gizemli Not"
10. Bölüm "Gece"
11. Bölüm "Ateşli ve Islak"
12. Bölüm "Suç çetesi"
13. Bölüm "Barlar Sokağı Sekizlisi ve Fahişeler"
14. Bölüm "Depo"
15. Bölüm "İlk Görev"
16. Bölüm "Tuzak"
17. Bölüm "Seks Kulübü"
18. Bölüm "Acı"
19. Bölüm "Yasak"
20. Bölüm "Ceset"
21. Bölüm "Kokain"
22. Bölüm "Yüzleşme"
23. Bölüm "Cennet"
24. Bölüm "Alışveriş"
25. Bölüm "Takip"
26. Bölüm "Sinema"
27. Bölüm "Gerçekler"
28. Bölüm "Şüpheli"
29. Bölüm "Arzular"
30. Bölüm "Plan"
31. Bölüm "İntikam"
32. Bölüm "Halüsinasyonlar"
33. Bölüm "Soygun"
34. Bölüm "Karanlık"
35. Bölüm "Hayal Kırıklığı"
36. Bölüm "Kan"
37. Bölüm "İtiraflar"
38. Bölüm "Aile"
39. Bölüm "Hasta"
40. Bölüm "Baskın"
41. Bölüm "İyileşmek"
42. Bölüm "Gözyaşları"
Final
43. Bölüm "Hep birlikte"
44. Bölüm "FİNAL"

9. Bölüm "Adliye"

116K 2.4K 483
By pinkcivert

Nefesimi tuttum. Bu çocuk nereden biliyordu? Emre ve Atalay ona gidip "Hey adamım, kız arkadaşına tecavüz etmeye çalıştık ama hatun elimizden kaçtı üzgünüz." mü demişti? Hayır, hiç sanmıyordum. "Ne demek dün gece ne oldu? Hey bak beni okulda sıkıştıramazsın tamam mı," sesim oldukça endişeli çıkmıştı.

"Bana dün akşam neler olduğunu anlat. Hemen." yutkundum. "Ne duymak istiyorsun?" soğuk bir sesle güldü. "Atalay gelip onların sana..." kelimeyi söyleyemediğinde yarım ağızla gülümsedim. Gülümsememe şaşırmış gibi şokla baktı. "Onlar bana?" gülesim gelmişti. Her şeyi yapan çocuk bir kelimeyi söyleyemiyordu. Utanıyor muydu yoksa?

"Onların sana tecavüz ettiğini söyledi." sesi yükselince çevredekiler bize şaşkın şaşkın bakışlar yollarken şok olma sırası bendeydi. Ellerimi dudaklarına götürdüm. "Bunu herkese yaymak zorunda değilsin." evet, yarım ağızla gülme sırası ondaydı.

"Bunu kabul mü ediyorsun? Bana istekli olduğunu söylediler." güldüm. "Ne? Aramızda hiçbir şey olmadı Koray cidden benimle dalga mı geçiyorsun bilmiyorum ama-" lafı uzatıp onu azarlamaya meyilliydim. Tabiki de tanıdığım Koray buna izin vermemişti.

"Sana bir şey yaptılar mı yapmadılar mı?" o iki orospu çocuğu nasıl bunu sevdiğim adama söyleyebilirlerdi? İşin kötü tuhafı Koray buna inanmış mıydı? "Elbette hiçbir şey olmadı!" koridordan geçenler normal olarak bize bakıp da geçiyordu tabi.

Ve akıllarından büyük ihtimalle şu cümle geçiyordu; "Bizim Avşar'ın bu yeni serseriyle ne işi var?" notları beş olabilirdi, ama eminim dışarıdan görünen şey bir serseri olduğuydu. Beyaz tenli, kimseyle konuşmayan ve tüm notlarının beş olduğunu iddia eden fakat dövmeli, elleri yara, bir kaşı kesik ve sürekli siyah giyinen biriydi işte. Bu tanıma uyan tek kelime Serseriydi.

Kimseyle konuşmaması ve kar tanesi gibi olması bir şey değiştirmiyordu.

"Bana bak kar tanesi, kimse bana bir şey yapmadı. Evet o karı gibi sakız çiğneyen Emre denedi ama sana karatede siyah kuşak aldığımı söylemiştim. Bana bir şey yapamadılar."

"Kar tanesi mi?" yüzünü buruşturdu. Kıkırdadım. "Hadi ama, senin tam bir serseri olduğunu bir tek ben biliyorum.Şu insanlar varya hiçbir şey bilmiyor. Hem masum görünüp hemde tehlikeli olabiliyorsun. Garip bir adamsın."

"Garip öyle mi? Bence garip olan sensin. Çıt kırıldım bir kız gibi görünüyorsun ama işlerini bitirmişsin. Bana neler olduğunu detaylı anlatacak mısın?" Allahım, bir çocuğun yüzü nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Güzel yüzünü avuçlayıp, avuç içlerimde onun yeni çıkmaya başlayan ve beyaz tenine çok yakışan sakallarını hissetmek istiyordum.

"Kaçarken kayboldum ve seni aradım." neyseki artık daha fazla dikkat çekmeden diğerleri gibi yürümeye başlamıştık. "Bana neden söylemedin?" sesi korkmuş gibi mi geliyordu? "Bak olay çıksın istemedim." ellerini saçlarından geçirdi. "Bana nasıl söylediklerini bir duysan... Onlarla yattın sandım." kıpkırmızı kesilmiştim. Kulaklarımdan alev çıkması an meselesiydi.

"Buna inandın mı?" gözlerinin içine bakmam gerekiyordu ama malesef yapamıyordum. "Sana tecavüz edebilirlerdi. Ve ben yanında değildim anladın mı?" suçlu mu hissetmişti? Benim yüzümden. Ah, aslında bu olay kötü de olsa onun benim için bir şeyler hissetmesi hoşuma gitmişti.

"Benim için endişelendin mi yoksa?" lanet kızarıklığım gidince önüne geçtim ve yandaki duvara yaslandım. Bana istediğimi vermeyerek "Evet," dedi "Sen olsan endişelenmez miydin?" yutkundum ve yanındaki yerimi aldım. "Aslına bakarsan seni bir daha oraya hiç götürmemeliyim. İkimzin sevgili olduğuna deliren bir sürü insan var. O Emre senin peşini bırakmayacaktır."

"Bana bir şey yapamazlar Koray. Bende tam bu akşam beni davet etmeni isteyecektim." bana anlamayan gözlerle baktı. "Bak sana yapacakları hoşuna gittiyse-" yüzümü buruşturdum. "Kapa çeneni. Sende bu dediğine inandın mı?" güldü. "Sana zarar verecekler. En iyisi uzak dur. Uzun bir süre görünmezsen seni unuturlar."

Benim almam gereken bir intikam vardı. Oraya gitmek zorundaydım. "Bugün elimi tut ve kimsenin senin olana zarar veremeyeceğini göster onlara." dedim. Evet konu istediğim bir şeyse oldukça cüretkar olabiliyordum. Normal bir zamanda bunu deseydim ten rengim mor olurdu.

"Bir şey var."

"Ne var? Arkamda mı?" bunu genelde Şule regl olduğum zaman söylerdi. Heyecandna ölürdüm. Bir keresinde arkam kan olmuştu ve Şule'yle neredeyse tek beden olarak gezmek kalmıştık. 

"Arkanda bir şey yok Avşar."

"Nedir öyleyse?"

Neyseki bir erkek olduğundan bir şey çakmamıştı. Acaba anlasa benimle dalga geçer miydi? "Bugün oraya neden bu kadar çok gitmek istiyorsun?" çünkü o sapığı bıçaklamak istiyorum. Eğer suç işlersem karakola giderdim. Karakol annemi arardı. Annem gelirdi. Ve benimde ikna etmek için bir şansım daha olurdu.

Ayrıca suç işleyebilen veya sebepsizce intikam alanl tiplerden değildim. Ortada bir sebep olması gerekiyordu ve o tecavüzcüyü bıçaklamak bana bir şey kaybettirmezdi.

"Orayı sevdim."

"Ama orayı sevmemelisin." dedi yumuşacık bir sesle. Kalbim mum gibi erirken gözlerini kısıp gülümsedi. Siktir...Bu hareketi yapınca etkileyemeyeceği kız sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Tanrı onu yaratırken belli ki üzerinde uğraşmıştı. 

"Seviyorum işte. Ben yapmamam gereken şeyleri yaparım ve bunlar hoşuma gider."

"Çok yaramazsın." kıkırdadım. "Bu başına iş açabilir. Uslu olmalısın. Ve dürüst. Unutma bu hayatta seni kurtaracak iki şey vardır; zeka ve dürüstlük."

"Tecrübeli görünüyorsun," diye mırıldandım. Cidden bu çocuk nerede yetişmişti? "Çünkü öyleyim." çantama baktı. "Aslında seninle bugün okulu asabiliriz." sırıttım. "Okuldayız. Buna kaçmak deniyor." eliyle savuşturdu. "İstediğin ismi ver. Sana da uygunsa hadi gidelim."

Şule'ye haber vermem gerekiyordu. Ama mesaj atabilirdim. "Gidelim." güvenlik görevlimiz Fatih amca şuan yüzde iki yüz ihtimalle kantinde lak lak ediyordu. Bir hocaya yakalanmazsak çıkabilirdik. "Nereye gideceğiz peki?" 

"Sır." dedi gizemli bir sesle. Meraklanmıştım. Onunla her yere gideceğim gerçeği vardı birde. Ya ben kesin aşık falan olmuştum bu çocuğa. Çok mükemmel geliyordu, her hareketi. Özenle yaratışmış gibiydi. Sürekli planı olan zeki tiplerdendi. Zor durumda kaldığında ne yaptığını merak ediyordum. Evde boş vakitlerinde, barda, kulüpte, kızlarla, arkadaşlarıyla,ailesiyle...

Onun hakkında her şeyi bilmek istiyordum.

"Benim bir fikrim var." dedim çıkışa giderken. "Dinliyorum." kapıdan çıkmadan önce etrafa bir göz attık. Kimse bizimle ilgilenmiyor diye düşünürken "Siz kaçıyormusunz?" diye bir ses geldi. İkimiz dönüp baktığımızda karşımızda Ece vardı.

"Baksana, dibin gelmiş." güzelliğine aşırı önem veriyordu. Sadece tırnağı kırıldığında ağlar, dibi geldiğinde üzülür ve almak istediği şeyi alamadığında sinirlenirdi. Duygularını para yönetiyordu. Üniversitede psikopat bir abisi vardı. Ailesi aşırı zengindi fakat o umursamayan ailelerdendi. 

Aile kavramı zihnime üşüşünce annem belirmişti. Ah, belki de Koray'a içimi dökmeliydim. O benim ilacım gibi görünüyordu. "Ne? Daha geçen hafta kuaföre gittim!" diye tısladı. Üzerime atılınca göğsümü geriye doğru çektim. "A-a, tırnaklarını üzerimde kırmak istemezsin."

Öfkeyle geri adım attı. Bu sırada aksesuarları şıngırdıyordu. Koray'ın bizi incelediğinin farkındaydım. "Sude'ye ikinizin beraber olduğunu ve öğretmene de okuldan kaçtığınızı söyleyeceğim." güldüm. "Sude'ye söyle oğlu bu akşam bir arkadaşıyla beraber. Ve hocaya da selamımı ilet."

Sinirle arkasını döndü ve gitti. "Bu okulun kızları ne kadar çatlak." diye söylendi Koray. "Elebaşları da yanında duruyor." diye mırıldanınca güldü. "Bin arabaya cadı, fikrini söylemedin."

Anahtarla uzaktan kilidi açınca ilk yerleşen ben oldum. Motoru çalıştırmasını da bekledikten sonra "Bak, seni bilmem ama ben hakkında her şeyi bilmek istiyorum. Sana gitsek ve bana kendinden bahsetsen?" dedim utangaç bir edayla. Bana bakıp gülümsedi. O gülümsemesiyle bana her şeyi yaptırabilirdi ve bu oldukça tehlikeliydi.

"Bende öyle." diye başını salladı usulca. Yine düşünceliydi. "Çok düşünüyorsun. Çok garipsin."

"Bu iki oldu."

"İki olan ne?"

"Garip olduğumu söylemen." derin bir nefes aldı. "Sence bende bir gariplik mi var?"

"Hayır hayır." diye itiraz ettim hemen onu incitmekten korkarak. "Sadece... Çok olgunsun. Bir yandan çok efendi bir yandan tehlikeli, bilmiyorum... Ama başka bir şey yok."

"Çok efendi?" güldüm. "Bembeyaz çok masum bir çocuk gibi görünüyorsun. Ama tehlikelisin. İstediğinde kelimelerini dikkatli seçiyor istediğinde yumruğunu konuşturuyorsun."

"Ah, sen iyi bir gözlemcisin."

Hayır, sadece aşığım. "Ve beni bu kadar iyi tanıman beni korkutmaya başladı." gülse de sesi neşeli gelmiyordu. "Belki de beni tanımayı kesmelisin." kaşlarımı çattım. "Sana her şeyi anlatacağım." başımı sallayarak gülümsedim, derin bir nefes aldı.

"Sana içimi dökmem gerek. Gece de içeriz." ne zamandır haftaiçleri bara gidip içiyordum? Ya da ben ne zamandır bara gidip içiyordum? Koray, beni gece hayatına alıştırmıştı, uyku düzenim en az regl düzenim kadar bozuktu.

 "Çok alıştın. Baban bir şey demiyor mu?" güldüm. "Babam bilmiyor bile. Erkek arkadaş edinme konusunda iyi değilim. Hiçbir erkek babam gibi değil ve hiçbir ilişkim üç günden fazla sürmedi. Ah, Ozan hariç."

"O hala seni seviyor."

"Bunu biliyorum." onun sevgisine karşılık veremediğim için üzüldüğüm söylenebilirdi. Evet Ozan kötü biriydi ama en zor günlerimde yanımda olmuştu.

"Babanın benden haberi var mı peki?"

Evet, Koray'la benim aramdaki ilişkiye bir isim verirsek bu kesinlikle flört olurdu. Babam selam verdiğim kişilerden bile haberdardı ama neden Koray'ın bahsini açmaya çekinmiştim.

"Hayır yok."

"Aslında olmasa iyi olur. Yani tabi şuan arkadaşız ama sen yine de benden bahsetme."

"Şuan arkadaşız..." diye mırıldandım. Belki de Koray babamla geçmişi olduğu için bilmemesini istiyor olabilirdi. Ona hak veriyordum. "Sen nasıl istersen." gülümsedi. Ah, bari gözlerini kısma be çocuk.

Koray evet tehlikeli biriydi. Ama nedense ben onda çok masum bir çocuk görüyordum. Belki de öyle görmek istiyordum. Çocukluğunu merak etmiştim. Biraz duygusal biraz da nefret dolu bir yapısı vardı. Bir şeylere sinirliydi. Sanki sevgisi, bir şekilde nefretinden üstündü. 

"Çok dikkatli bakıyorsun."

"Seni çözmeye çalışıyorum."

"Bunu yapmak istemezsin."

 Gülse de bana neşeli görünmemişti. Ne zamandır bu kadar iyi gözlem yaptığım hakkında bir fikrim yoktu ama onu tanıma merakım her şeyden üstün geliyordu. Kahretsin ki ben onu çok sevmiştim. Artık kendime itiraf edebiliyordum. Ben ondan hoşlanıyordum. 

Koray aslında beni ürkütüyordu. Çünkü onu eksik olan parçammış gibi hissetmeye başlamıştım. Ve bu benim gibi "bağlanmak yok" kuralına tamamen zıt düşüyordu. İnsanlara güvenmemem gerektiğini öğrenmiştim. Peki Koray'a ne kadar güvenebilirdim? Belki bu gece test etmem gereken iki kişi vardı.

"Kendi eviniş gibi rahatına bak. Ne içersin?" evet ayaklarımı kıçımın altına koyabilirdim demek. Fakat bira mı demeliydim? Ben sabahları bira içmezdim. Her şeyden önce ben bira içmezdim. Ama o genelde içiyordu ve belki de...

"Ben kendime meyve suyu koyacağım. Fakat şeftaliye alerjim olduğu için vişneli aldım. Sever misin?"

Şaşırarak derin bir nefes aldım. "Evet evet severim." güldüm. Neden bira içeceğini düşünmüştüm? Bana bira verebilirdi. Ama sadece bir meyve suyu. Tanrım. Gülümsedim. Koray yapmadığım bir sınavdan geçmişti. Bira dese ona hayır diyemezdim. Ve bunu bildiğine kalıbımı basabilirdim.

Birazdan elinde iki bardakla geldi. "Aslına bakarsan içki içmeyi pek sevmiyorum." bardağımı alıp bir yudum içtim. Soğuk vişne tadı iyi gelmişti. "Bende öyle. Babam onlardan uzak durmam gerektiğini söylüyor." güldüm. Ben küçük bir kız çocuğu değildim. Elimi boşver anlamında savuşturup başımı öne eğdim.

"Baban kimden ve neyden uzak dur diyorsa ona uymalısın."

"Peki ya seni tanıdığında ve senden de uzak durmamı isterse?"

"O zaman benden de uzak durmalısın."

Sesinin keskinliği karşısında şaşırdım ve bilmediğim bir şeyler olduğunun hissine kapıldım. "Hey baksana, neden bana babamla geçmişini anlatmıyorsun?"

"Bilmemen gerektiği için olabilir." derin bir nefes aldı. "Yani henüz."

"Neden bilmemem gerekiyor? Sana nasıl güvenebilirim ki?" tabiiki öylesine soruyordum.

"Güvenemezsin." ses tonu gayet normaldi. Başımı kaldırıp ona baktım. Ve sonra güldüm. "Bak bu garipti." ve sanırım bu dört olmuştu.

"Dövüşmeye ne zaman başladın?" diye ilk soruyu ben sordum. Kendi dertlerimle onu sıkmak istemiyordum açıkçası. Kafamı dağıtabilirdi.

"Küçük yaşlarda. Çok küçük. Küçükken hep dayak yiyordum ve beni abim koruyordu. Abim mahalledeki en dişli çocuktu. Sonra bir gün onu dövdüler ve abim 15 yaşında benim yüzümden hasteneye kaldırıldı. Ben dokuz yaşındaydım."

Koray'ın küçüklüğü gözümün önünde belirirken o sevimli çocuğun saçlarına elimi daldırmak istemiştim. Ve şaşırmıştım. Neden bu çocuğa dair tek bir normal şey yoktu?

"Abim benim için değerliydi. Onun için dövüşmeyi öğrenmem gerekiyordu. Başka sebeplerde sonradan gelişti. Bende geliştim."

"Seni bu konuda şehrinde birinci yapan etken abine olan sevgin mi yani?" şaşırmıştım çünkü ben ablam için böyle bir şey yapmazdım.

"Evet. Aslına bakılırsa şiddet yanlısı biri değilim." 

"Sürekli siyah giyiniyorsun. Bir dövmen var. Tehlikeli bakıyorsun. Ringde neler  yaptığını gördüm..."

"Ben kötü biri değilim." gülümsedi. "Tehlikeli bakışların zekandan da geliyor olabilir kolejli. Bilmiyorum. Ama sende bir şeyler var." güldüm. "Babamla geçmişinden bahset bana."

Biraz duraksadı, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Baban beni keşfetti. Bir yıl çalıştık. Beni olduğumun en iyisi yaptı ve ayrıldık. İşte bu kadar."

"Babamı severim. Annemden daha fazla." güldü ama yine neşeli değildi. "Bu ne demek oluyor?" bir yerlerden bir gülümseme bulup dudaklarıma yapıştırdım. İğreti durduğuna emindim. 

"Sabaha karşı bir adam evimize not bıraktı. Yirmi dakika sonra annem evi başka bir adam için terketti."

"Anıl Hancızade terk mi edildi?"

"Babamı tanıdığını biliyordum."

Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. "Babamı tanıyorsun. Böyle dediğine göre." cidden, babam bu hayatta aldatmak istediğiniz son kişiydi. Her şeyden önce yunan tanrı figürlerinden altı kat daha yakışıklıydı. Zengindi ve gücü vardı. Babamı terketmek; aptallıktı.

"Babanı herkes tanır..." diye gülümsedi. "Bu da senin dikkatli olman gerektiğin anlamına geliyor."

"Anlamadım."

"Anlarsın, yakında. Ama bunu boşver. Sen iyi misin?" annemin gidişi ve beni öyle bırakması aklıma gelince yüzümü buruşturdum. "Evet iyiyim." gözlerimin dolduğunu görmemesi için başımı öne eğip gözlerimi sımsıkı yumdum. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve bana sarıldı.

Yapma... Sarılınca daha kötü olmuştum. Karşısında bir kez daha ağlamak istemiyordum. "Aslında benimde anne ve babam ayrı." dedi sarılırken. "Yani ne hissettiğini biraz anlayabiliyorum." güzel kokulu tişörtüne sarılırken kokusu başımı döndürmüştü. Aşırı parfüm kokmuyordu. Kendi kokusu gibiydi. Her şeyi ona özel ve mükemmeldi zaten.

"Biraz; çünkü benim anne ve babam seninkiler gibi değildi. Üzülmedim. Çünkü umurumda değildi. Ama sen aileni seviyorsun. Bu çok güzel.En azından yaşıyorlar."

Öyle bir söylemişti ki kendi ailesini kaybetti sanmıştım.

"Tutunduğum gerçeğe bak. En azından yaşıyorlar. Zaten başka şansları da yok öyle değil mi?"

"Ölmelerini mi isterdin?" dedi keskin bir sesle. "Hayat küçük şeylere takılıp kalınmayacak kadar kısa. Sadece bir kez yaşarsın Avşar. Onlar yaşıyor ve sen hala onların kabul ettiği kızlarısın. Gerisini boşver."

Sadece bir kez yaşarsın.

"Sen ailenden birini kaybettin mi?" diye sordum yüzüne bakarak. "Babamı kaybettim. Annemin yaşaması da ölmesinden beter. Ama ben hala yaşıyorum." onun için üzülmüştüm ama o hiç üzülmüşe benzemiyordu. Güldü. 

"Çok acımasızsın. Benim babam ölse ben eksik yaşardım."

"Çünkü o senin sadece baban değil. Kendini bildin bileli onun yanındasın ve o senin her şeyin. Kendi dertlerimle seni sıkmak istemem ama bir de bildiğin tüm gerçeklerin aslında yalan olduğunu düşün. Senin hayatında yalanlar veya sırlar yok Avşar."

"Bir ailede yalanlar ve sırlar olur mu ki?"

"Bir ailede neler olabileceğini görsen şaşar kalırsın." derin bir nefes aldı. "Hadi yüzünü yıka. Yemek yiyelim." tamam anlamında başımı sallayıp kafamı göğsünden kaldırdım. Aslında hep bu pozisyonda kalabilirdim. O kadar güzeldi ki..

 Onu sevdiğimi itiraf edememek içime oturuyordu. Dilimin ucunda duran kelime her bana bakışında düşecek gibi oluyordu. Neden çekindiğimi bilmiyordum. Kimseden utanmazdım. Ama bu çocuk beni bir bakışıyla öldürebiliyordu.

"Ne yemeyi yapacaksın?" diye sordum mutfağa yanına giderken. Tam cevap verecekti ki kapı çaldı. Kapıyı açmaya giderken arkasından baktım. Tanrım, onunla aynı evin faturasına oha demek istiyordum.

"Abi?" dedi şaşkınlıkla. "Kardeşim!" sarhoş ve neşeli bir ses kulağımı doldurdu. İşte. Koray'ın ailesinden biri. "Senin burada ne işin var?" o da çok şaşırmıştı. Kapıyı kapatırken abisini ilk kez görebilme fırsatını yakalamıştım.

İki metre boylarında, bir yumruğuyla duvarı delecek kadar güçlü sakalları olan ve supra markalı bir ayakkabısı olan abi. Ayrıca sağ kolu tamamen dövmeydi. Bir kaşı delikti. Kolunu Koray'a atmıştı ve ikisinin çok tatlı durduğunu fark ettim. Biz ablamla asla böyle samimi değildik.

Bana şaşkınlıkla bakınca Koray hemen "Abi Avşar." dedi kinayeli bir sesle. "Onu görüyorum." dedi abisi. "Koray ilk defa eve kız getiriyor. Yani getiriyor da mutfağa değil." sırıttı. "Beni bu bayanla tanıştır." bu sefer güldü. "Ah Koray..." diye mırıldandı.

Sevecen bir şekilde gülümsedim ve elimi uzattım "Avşar ben. Aynı sınıftayız. Dertleşiyorduk ve yemek yapmaya karar verdik." o da tıpkı benim gibi gülümsedi. Çok tatlı bir abisi vardı gerçekten. "Alperen ve bunun abisiyim." elini Koray'ın saçlarına atarak karıştırdı ve onu kolunun altına çekti. "Seni seni." diye mırıldanıp çaktırmadan da döverek biraz sevgi gösterisinde bulundu ve bıraktı.

"Rahatsız etmiyorum umarım."

"Yok yok hayır." dedim aceleyle. Ailesinden birine rastladığım iyi olmuştu. Abisi saygı değer birine benziyordu. Güçlü ve sert görüntüsünün altında çok neşeli olduğu da hemen anlaşılıyordu. "Hayırdır abi?" dedi Koray, gözlerinde abisine olan sevgiyi görebiliyordum. Cidden Koray'ın birine böyle baktığını görmek güzeldi.

"Canım sıkıldı oğlum, kardeşimin evine de mi gelemeyeceğim?" Koray gülümsedi. Abisinin yanında ne kadar masum kalmıştı öyle. İkisinin haline saf saf gülümserken buldum kendimi."Eee, nasıl gidiyor dersler?" dedi imalı imalı. 

"Koray'ın dersleri güzel." dedim. "Ama benimkiler kötü." üzülmem mi gerekiyordu? Ama nedense dersler bana çok saçma geliyordu. Kareköklü işlemler veya atom spektrumları gram umurumda değildi. "Koray seni çalıştırır, o çok çalışkandır. Değil mi Koray?" sırtına çok sert bir şekilde buldu. Tabi iki metrelik bir adamın şakası ancak bu kadar narin olabilirdi.

Koray çarpmanın etkisiyle yüzünü buruşturdu. "Evet abi." abisinin gözleri mavi, saçları kahverengiydi. Ve cidden uzundu. Bende hep diğer kızlara göre uzun olmuştum ama Koray'la kıyaslanınca kısa kalıyordum. "Neden bir pizzacıya gidip üç al bir öde pizzalardan almıyorsun bize?" diye sordu."Arayabiliriz." dedi telefonunu çıkarıp.

"Bence arayamayız. Çünkü git al da var sadece bu kampanya. Hadi koçum göreyim seni." Koray bana baktı. "İstersen sen de gel?" gelmemi ister gibi bir hali vardı. Ama sanki abisi kalıp onunla konuşmamı istiyordu. "Aslında ben kalsam iyi olur." dedim gülümseyerek. Emin misin? Der gibi bakınca Evet bakışı attım. Peki öyleyse der gibi dudaklarını büzüp gitti.

"Neden onu gönderdiğimi anlamışsındır." dedi sandalyeye oturarak. Karşısına geçtim. "Evet. Konuşmak istiyormuşsunuz gibi duruyor." gülümsedi. "Bana karşı rahat olabilirsin." erkeksi bir şekilde benim bir boyuma denk gelen bacağını diğer bacağının üstüne attı. Sizli bizli konuşmana gerek yok demek istiyordu. 

Yutkundum ve dudaklarımı birbirine bastırdım. "Anlaşılan Koray sana karşı pek dürüst değil." diye söze başlayınca kaşlarımı çattım. Koray'ın bir yalanını yakalamamıştım. Sözlerinde dürüst ve gerçekçiydi. "Bir hatasına rastlamadım." diye mırıldandım. 

"Davranışları ve geçmişi konusunda. Onun hakkında ne biliyorsun mesela?" yutkundum. Pekala. "Bana geçmişinden pek söz etmedi." dedim, evet ailesinden, geçmişinden, hatta kendisinden bile çok bahsetmezdi.

"Koray yalan söyleyen biri değildir. Onun için çok konuşmaz." bilmez miyim. "Koray'dan hoşlanıyor musun?" utangaç bir tavırla gülümsedim ve kızarıklığımı görmemesi için başımı öne eğdim. Güldü. "Bir ilişkinin en güzel evresi. Sizin şuan yaşadığınız." bu yollardan daha önce geçtiğini belli eden tecrübeli bir bakış fırlattı.

"Koray küçükken, her çocuğun başına gelmeyen şeyler yaşadı." diye dikkatimi çekti. "Sana bahsetmedi değil mi?" başını salladı. "Bilmemeni istiyor demek ki. Benim de söylemem pek doğru olmaz ama şunu bil,o kötü biri değil."

"Bunu zaten biliyorum."

Dövüşürken gözlerindeki nefreti ve aniden değişen tavırlarını hatırladım. 

"Sesin inandırıcı gelmedi." diye güldü. "Sinirini çıkarmak için dövüşe yöneldi. Ama kötü biri değil. Sadece... Duyguları tam değil. Sevgi, şefkat, aşk..." ellerini birleştirdi. "İlk defa Koray bir kızı mutfağa sokuyor. Yemek yapacağınızı söyledin. Bu Koray'ın çok sık yaptığı bir şey değildir."

Evet Koray'ın kızlarla genelde ne yaptığını anlamak çok zor değildi. "Ama asla çapkın biri değildir. O konudan kalbini kırmaz. Koray senden hoşlanmış görünüyor. Ama bir şey soracağım..." dedikleri ilgimi çekiyordu ve bilinçaltım Koray'ın geçmişi hakkında binlerce teori öne sürüyordu.

"Onu gerçekten sevebilir misin? Kalbi çok kez kırıldı. Sen onarabilir misin?" 

Hiç bu yönden düşünmemiştim. Evet ondan hoşlandığımın farkındaydım. Onu görünce midemde kelebeklerin uçuşmasından, onu sürekli merak edişimden veya onu düşününce hissettiklerimden. "Onu seviyorum." diye itiraf ettim. Açıkçası rahatlatmıştı. Onu sevdiğimi yüzüne söylemek istiyordum ama yapamıyordum.

"Koray göründüğünün aksine çok utangaçtır. Duygusaldır. Kötü görünse de, sinirli olsa da, içinde hep bir merhamet duygusu vardır."

Tıpkı babam gibi.

"Onu sevdiğini görebiliyorum. Aynı şey onun için de geçerli. Bak. Koray'ın babanla bir geçmişi var. Ve eğer bu aranızdaki ilişki ciddiyse, çok ilerlemeden bitirin."

Şokla ona baktım. "Başlamamış şeyi nasıl bitirebiliriz?" Koray'ı seviyordum. Tanrım, ilk kez aşık olmuştum. Bunu biliyordum. Ona hissettiğim şeyler bana yabancıydı, bana hissettirdikleri... Ne olursa olsun, onunla olmak istiyordum. 

"Ona siz karar vereceksiniz. Babanı tanıyoruz Avşar. Sizin olmanıza izin vereceğini sanmıyorum." kaşlarımı çattım. Neden herkes babamı tanıyordu? "Koray'ın eski antrenörü olduğunu biliyorum." soğukça güldü. "Sadece bunu mu söyledi?" başımı salladım. "Başka ne söyleyecekti ki?" 

"Siz ikiniz birlikte olduğunuz sürece aranızda sırlar ve yalanlar olacak. Sen ve Koray hatta sen ve ailen arasında."

"Babam anlayışla karşılar."

"Babanı tanıyorum derken ciddiydim. Ve Anıl Hancızade'nin bunu anlayışla karşılayacağını hiç sanmıyorum." Pekala.

Ah, baba. Neden herkes onu bu denli iyi tanıyordu ki? Belki de onlar herkes değildi? "Koray ve baban eskiden beri tanışıyor.Yani baban Koray'a sadece öğretmenlik yapmadı."

Koray yine yalan söylememişti. Sadece belirli bir kısmı anlatıp diğerlerinin üstünü örtmüştü. Ben olsam kesin pot kırardım. "Yani babamla samimiydiniz öyle mi?" diye sordum. Neden ilk dfa aşık olduğum çocuk babamın tanıdığı çıkıyordu ki? Ayrıca Koray babamın yaşıtı da değildi.

Düşüncelerimi okumuş gibi "Evet, babalarımız arkadaştı." bu mümkündü. Babamın tanımadığı tek bir insan var mıydı acaba? Abisi kaç yaşındaydı acaba? Sormaya çekiniyordum. Dayanamayıp "Kaç yaşındasın?" diye sordum. "Otuz." gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Şaşırdın değil mi? Kahretsin, çok gencim." güldüm.

Aslında abisini sevmiştim. Evet biraz fazla açık sözlüydü evet fazla kafamı karıştırmıştı ama çok eğlenceli birine benziyordu. Kapı çalınca ben ayaklanmıştım ki beni omuzlarımdan tuttu. "Bu konuşulanlar aramızda." diye uyardı beni. Bu gereksizdi çünkü gidip bunları Koray'a yetiştirecek değildim.

Kapı açılır açılmaz burnuma bir pizza kokusu doldu. Koray gelmişti. "Siz hala mutfakta mısınız ya?" diye güldü. Ama konuşacağımızı biliyordu. Endişeliydi. Çünkü bana gerçekleri söylememişti. Bu sırada Alperen elindeki paketleri alıyordu. "Çabuk geldin." 

"Ah evet sıra yoktu." paketleri masaya yerleştirdim. Abisi bardakları çıkarırken Koray yanımda kolayı masaya koyuyordu. Tam gözlerimin içine baktı. "Bir sorun var mı?" der gibi. Uyanık şey benden rapor istiyordu. Her şey yolunda der gibi gülümsedim. "Abini çok sevdim." dedim. "İyi anlaştık."

Abisi de gülüp kolunu omzuma attı "Koray'ı ilk kez doğru bir arkadaşıyla yan yana görüyorum. Bunu sürdürmek isterseniz." sadece ikimizin arasında olan kinayeli cümleye gülümsedim ve pizzamı yerken Koray'ın bana bahsetmediği geçmişini düşünmeye başladım. Ne olabilirdi ki?

Alperen cidden güldürmeyi iyi biliyordu. Sürekli espri yapıyor, Koray'ı utandırmaya çalışıyordu. Koray'ı böyle görmeyi hiçbir şeye değişmezdim. Çok eğlenceli bir abisi vardı. Benim domuz ablamın aksine. Halamı daha çok seviyordum.

Koray'ın abisi bira içerken biz Koray'la uslu uslu kolamızı içmiştik. Çok ağır şeyler içmediğini fark etmiştim. Evi tertemizdi. Müzik zevki güzeldi. Sigara bağımlısı değildi. Evet onunla evlenmek istemiştim. 

Son bir dilim pizza kalmıştı tam elimi götürecekken Koray'ın da dilime baktığını gördüm ve gülerek elimi geri çektim. O da aynı anda çekmişti. "Ye onu." dedi bana, "Hayır doymuştum zaten." ikna olmamış gibi "Lütfen." diye ısrar etti ama mümkün değil ben onu yiyemezdim. "Hayır kilo alıyorum." diye kendimi savundum. "Bir dilim pizza kilo yapmaz." ya, evet. O beyefendi düzenli olarak sporla uğraştığından farkında değildi tabi.

Aniden Alperen elini pizza uzatıp kocaman bir ısırık aldı. "İğrençsiniz sevgi kelebekleri. Ben yerim." sevgi kelebekleri değince utanarak başımı öne eğsem de gülmeme hakim olamamıştım. Cidden sevgi kelebeği gibi mi duruyorduk uzaktan? 

Koray nedense bu terime çok uzak duruyordu. Aşkla ilgisi yoktu belli ki ve onda romantik olmak nasıl durur merak etmiştim? Hiç de şiir okuyan bir tipe benzemiyordu açıkçası.

Çalan telefonu açmak için ayaklanırken hala gülüyordum. Arayan babamdı. Eyvah, okuldan kaçtığımı öğrenmişti. "Baba?" dedim ama hala yüzümde aptal bir sırıtış vardı. Baba deyince ikisi birden bana döndü tabi.

"Kızım, biz evde değiliz."

"Bende okulda değilim." diye itiraf ettim. Gülse de sesi neşeli çıkmamıştı. "Biz mahkemedeyiz."

Yüzümdeki gülüş solarken Koray meraklanarak ayağa kalktı. "Ne mahkemesi?" diye mırıldandım titrek bir sesle. Koray anlamış olmalıydı ki yüzünü buruşturmuştu. "Boşanma davası, onun yüzünden takım elbise giydim. Terliyorum ve yanımda sen yoksun. Buraya gelmen gerekiyor. Kiminle kalmak istediğini söyleyeceksin. Sonra özgürüz."

Babamın sesi üzülmemem için çabaladığının en büyük göstergesiydi. Üzülmemiş gibi görünmeye çalışıyordu. "Geliyorum." diye mırıldanıp hemen telefnu kapattım çünkü ağladığımı bilsin istemiyordum. 

Telefonu bırakmadan hemen yanımda duran Koray'a sarıldım. Başımı boynunun giriltisine saklarken hıçkırıklarımı bastırmaya çalışıyordum. Ağlama. Ağlama. Neden üzülüyordum ki? İkisi de yanımda olacaktı. Hem bunu bilmiyor muydum? Bu sabah Koray bana boşuna mı öğüt vermişti?

"Bu kadar çabuk olacağını bilmiyordum." Koray'ın tişörtünü sıkıca kavradım. "Şşt, ağlama. Seninle ne konuştuk hatırlıyor musun?" başımı evet anlamında salladım. "Sakın dediklerimi unutma. Onlar hala hayattalar ve ne olursa olsun onların kızısın." başımı tekrar salladım. "Evet. Evet."

Sırtımı sıvazladı. "Seni bırakayım. Sakın ağlayıp babanı üzme olur mu?" abisi ayaklanıp yanımıza geldi ve destek vermek istercesine elini omzuma koydu. "Sizi ben bırakayım. Anıl ikinizi görmesin." haklıydı. Bu mesele vardı bir de.

Yarım saat sonra Adliyenin önündeydik. Koray bana "İyi misin?" der gibi bakınca gülümsemeye çalıştım. "Bundan sonrasını ben hallederim. Çok teşekkürler." Alperen bana sıcacık bir gülümseme yolladı. "Ne demek güzelim. Bir şey olursa bir telefon uzağındayız." bakışlarımla minnet dolu bir bakış yolladıktan sonra arabanın kapısı kapattım ve ne yapacağımı bilemeyerek saf saf kapının önünde dikildim.

Kendimi bir anda o kadar yıkılmış ve çaresiz hissetmiştim ki sanki ölümümden önceki son dakikaları yaşıyordum. Kalbim sıkışıyordu. Paramparça hissediyordum. Adımlarım benden bağımsız bir şekilde önümdeki binaya ilerlerken dizlerimdeki gücü her adımda kaybediyordum. Kalbim kırılmıştı. Ve her adımımda  parçaları bana saplanıyordu. Bunun bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim.

Binaya girerken önce metal dedektöründen geçtim. Saatimi çıkarmayı unuttuğum için aptal makine ötüp tüm sinirlerimi altüst etmeyi başardı. "Hanım efendi saatiniz." dedi görevli. "Farkındayım." küfür edip suratına yumruğumu geçirmemek için kendimi zor tutuyordum.  Bana alaycı bir bakış fırlattı.

Saatimi kenardaki kutuya koyup geçtiğimde bu sefer sorun çıkmamıştı. Saatimi geri taktım. Babamın nasıl sinirlendiğini tahmin edebiliyordum. Kurallardan hiç hoşlanmazdı.

Adliye binasında anlamsız anlamsız dolaşırken "Avşar!" diye bir kadın sesi duydum. Halam. Hızlı adımlarla onun yanına giderken ağladığımı anlasın istemiyordum. Önce bana sarıldı. "Baban mahkeme de olun istemiyor. Sana sorular sorulacak ve sende cevap vereceksin tamam mı?"

Hızlı hızlı başımı salladım. "Evet. Babam nerede?" diye sordum. "Duruşma için hazırlık yapıyorlar içeride. Ben şahit olacağım. Ama siz katılın istemiyor. Şu odaya git sana yardımcı olacaklar." halamın eliyle gösterdiği odaya baktım. "Tamam."

Başka bir şey demeden yanından ayrıldığımda renkli elbisem bu havaya hiç de uymuyordu. Aslında ruh halimi de pek iyi yansıttığı söylenemezdi. Odanın kapısını tıkladım ve davet beklemeden içeri daldım. Ablam oturuyordu.

İçerideki kadın anlayışlı bir gülümsemeyle bana baktı. "Sen küçük Hancızade olmalısın." küçük sensin ulan orospu dememek için dişlerimi dudaklarıma geçirdim. "Evet."

"Gel bakalım otur şöyle."

 İstemeye istemeye en uca rahatsız bir şekilde kazık yutmuşcasına oturdum. "Anne ve baban ciddi tartışmalar yaşar mıydı?"

Gözlerimi kapattığımda zihnim beni biraz gerilere götürdü. Bir keresinde annem babama vazo atmıştı. Neredeyse babamın kafasına geliyordu. Babamda annemi belinden tutup televizyona atmıştı ve annemde neredeyse çarpılıyordu.

Sonra, babam bir küveti suyla doldurup annemin kafasını içine sokmuş bir süre öyle tutmuş ve ardından da annemin çalışır haldeki saç maşasını içine koymuştu. Annemin saçları üç gün boyunca kabarık kalmıştı.

Bir keresinde annem babamın göğsüne sıcak ütüyü batırmıştı.

Babam muştayla anneme vurmuştu. 

Annem kaynar suyu babama dökmüştü.

Babam, annem uykusundayken saçının sağ kısmını kısacık kesmişti ve annem aylarca yamuk saçla dolaşmıştı.

Annem babamın tüm kotlarını yırtmıştı çünkü babam da annemin eteklerini yakmıştı.

Bir keresinde annem babamı bıçaklamaya çalışmıştı.

Babam annemi demir sopayla dövmüştü.

Annem babamın kafasında on beş sene boyunca sakladığı şarabı kırmıştı. (babamın ağladığını ilk kez o zaman görmüştüm)

Babam annemi tekli koltuğa fırlatmış ve dövmek için ona gelene kadar annem koltuğu babama doğru ittirmişti. Ve babamın bacağı üç hafta sargıda kalmıştı.

Annem babamı yakmaya çalışmıştı. Ve salonun perdesi yanmıştı. O sırada yandaki ihtiyar bahçeyi suluyor olmasa şuan annem ve babam boşanmazdı. Çünkü ikisinden biri yanmış olurdu.

Bunlar en büyükleriydi. Onun dışında arada birbirlerini tokatlayıp yumrukluyorlardı. Annem babamın hassas noktasına tekme atıp kendisini odaya kitliyordu. Yani evet. Bizim evde şiddetten daha güçlü bir şey yoktu.

"Hayır sadece her karıkocanın arasında olan ufak tartışmalar." dedim. Ablam aniden ayaklanıp "Ufak tartışmalar mı? Babamın anneme neler yaptığını bimiyor musun?" aniden bağırınca kadın irkildi. "Neler yaptı? Bir örnek verir misin tatlım?" ablamın orospuluğuna hayretler içerisinde bakakalırken ablam heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladı.

"Babam eve sarhoş gelmişti ve bir sebepten ötürü kavga çıkmıştı. Bizim evde kavga her zaman olur zaten. Babam küveti suyla doldurdu ve annemi önce boğmaya çalıştı. Sonra suyun içine çalışan saç maşasını koydu ve annemin çarpılmasını izledi!" 

"Annem de babamı yakmaya çalışmıştı!"

"Senin baban da anneme muştayla yumruk attı ama!"

"Senin annende babamın yıllardır sakladığı şarabı kafasında kırmasaymış!"

"Çünkü senin baban annemi televizyona fırlattı!"

"Çünkü senin annen de babama sıcak ütüyü yapıştırdı!"

İkimizde ayaklanmış olası bir kavga halinde saçlarımı yolmaz için cephelerimizi almıştık. Kadın aniden ayaklandı "Aman Tanrım!" diye diye tısladı. Orospu ablam her zaman annemi savunurdu. Bende babamı. Bana göre babam haklıydı. Annem onun sinirli olduğunu bile bile üstüne gidiyordu ve cidden beni de delirtiyordu bazen koca ve susmak bilmeyen çenesiyle.

"Karıkoca arasında olan ufak tartışmalar bunlar mı?" dedi korkuyla. Kadın şoka girmişti tabi. "Bizim evde bunlar normal şeyler." diye açıklama getirdi ablam korkan kadını yatıştırmak için. "Bunlar normal mi?" ağzını kapatabilse güzel kadındı.

"Evet." dedim omuz silkerek. Babam ve annem dünyanın en zıt iki insanıydı. Ne yani her akşam birbirlerine çiçek mi alacaklardı.

Kadın oturunca bizde oturduk. Ama çıkışta ablamı dövecektim. Neden ailevi sırlarımızı orada burada yayıyordu ki? "Anne ve babamın boşanması yapacakları en mantıklı şey." dedi ablam sakinleşmiş bir sesle. "Ne olursa olsun onlar birbirlerini deli gibi seviyor. Babam ve annem evlendiğinde on altı yaşındalardı."

"Evet zaten sorun bu kadar erkenden evlenmelerinde!"

"Sen sus seni yapmasalardı hep mutlu olacaklardı!" dedim sinirle.

"Asıl senin doğman hata. Davetsiz misafir gibi pat fdiye doğdun. Niye doğdun ki? Zaten tembelsin ve bir işe yaramıyorsun." bana alaycı bir bakış fırlattı.

"En azından her çıktığım erkeğe sakso çekmiyorum." alaylı bakma sırası bendeydi. Ablam hakaretime sinirlenmiş gibi üzerime sıçradı. "Kezbanlığı bana yapıştırma! Öpüşmeyi bile bilmiyorsun!" saçımı yolarken çığlık attım ve karnına tekme atmaya çalıştım.

Saçlarımın acısıyla inlerken kadın bizi ayırmaya çalışıyordu. Ablamı elinden kurtarınca ben atıldım ve hırsla saçından tutarak kafasını yere vurdum. Çığlıklar atıp beni dövmeye çalıştı ama ben karate biliyordum. Ayrıca çok sinirliydim.

Kadın bizi ayıramayacağını anlamış gibi yardım çağırmak için olsa gerek dışarı çıktı. Ben ablamdan yakamı kurtarınca yerime oturmak istedim ama kafası yere çarptırılan ablam çok sinirliydi. Üzerime atılınca yuvarlandık ve açık kapıdan dışarı çıktık.

Üzerimdeydi ve ciddi anlamda canımı yakıyordu. "Bırak. Saçımı. Aylin!" diye bağırdım. Kafa derim elinde kalacakken tırnaklarımı suratınva geçirdim ve üzerine çıktım. Bu sırada sanırım dikaktleri üzerimize çekmiştik.

"Onlar boşanmayacak!" diye bağırdım ve saçından tutup yere yapıştırdım ama kolunu koyduğu için darbemi ucuz atlatmıştı.

"Onlar boşanacak!" iki metrelik bacağıyla arkadan kafama tekme atınca dengemi kaybedip yere düştüm."Kapa o kaltak çeneni!" Sırtımda bir kaç tane el hissederken sesler kulağıma uğultu halinde geliyordu. Gözlerimi kapayıp ne olacaksa olsun dedim ve karşımdakine tekmeler savurmaya başladım.

Ablamın sinirli çığlığı kulaklarımı sağır ederken biri bacaklarımdan tutup biri de "Sakinleş kızım." diye bana öğüt veriyordu. "Onlar boşanmayacak!" diye adliye binasını inlettim. Artık vücudumun herhangi bir yerinde darbe hissetmiyordum ama yüzüm sızlıyordu ve burnumdan sıcak bir sıvı dudaklarıma akıyordu.

"Avşar sakin ol!"

İşte o ses, tüm fonksiyonlarımı durdurdu. Aniden rahatladım ve durdum. Gözlerimi açtım ve herkesin başımızda olduğunu gördüm. Sikeyim, rezil olmuştuk. Tüm herkese. Tam bir mahalle karısı gibi görünmüştüm. 

Gözlerimle etrafı taradığımda yemin ederim en az elli tane insan, ki bu insanlardan biri BABAMdı. Diğerleri ise avukatlar, sekreterler ve saygı değer kişilerdi. "Baba?" diye mırıldandım sanki ölümden dönmüş gibi. Ablam karşımda annem tarafından tutulmuştu. 

"Kızım, iyi misin?" yemin ediyorum kendimi kaybetmiştim. Neler olduğunu hatırlamıyordum. Babam bana doğru gelirken "Boşanamazsınız." diye sayıkladım. "Bitti, prenses." dudaklarım titredi. "Ne bitti?" anneme baktığımda yanında o adam vardı. 

Üst dudağımla titreyen alt dudağımı sakladım. Herkesin bizi izlemesini umursamadan babama sarıldım. Kolları beni sıkıca sardı. "Sakinleş güzel kızım." sakinleşirsem şuan ne kadar kötü bir durumda olduğumu kavrar ve utançtan ölürdüm. 

Gerçekten sinirlenince tıpkı babam gibiydim. Kimseyi görmüyordum. Ablamın dağılmış hali bir kez daha görüş alanıma girdi. Saçları kuş yuvası gibi kabarmıştı. Yanağında sağlam bir çizik vardı ama benim gibi ağzı yüzü kanamıyordu. Sinirimden acı hissetmemiştim ama şuan her yanım acıyordu.

"Gidelim baba." dedim yorgun sesimle. "Gidelim kızım." elimden tutup beni sürüklerken oda daki kadın geldi. Konuşmak için ağzını açtığında "Kiminle kalacağım çok belli değil mi?" dedim ve başka bir şey demeden uzaklaştım.

Annemin önünden geçerken "Umarım bana çektirdiklerine değmiştir anne." yanındaki adama kötü bir bakış fırlatıp babamın peşinden ilerledim. Adliyeden çıkarken babam kahkahalara boğuldu. Ama yemin ederim bana sarılırken ağlıyordu. Yemin ederim mavi gözlerinin çevresi kıpkırmızı olmuştu. Allah şahidim olsun ki o annemi affetmeyecektim.

Babam kahkahalarının arasında "Bizi rezil ettin." sinirli olup günümü burnumdan getirmesi gerekirken kıkır kıkır gülüyordu. Gülüşü biraz olsun içime neşe serperken gülümsedim. "Özür dilerim." babam bir kez daha güzel sesiyle güldü ve beni kolunun altına çekti.

"Tanrım, Avşar çok komiktin." arabanın kenarında durup ellerini dizine koydu. Bana döndüğünde kıpkırmızı olmuştu. "Baba! Orada seni savunuyordum ve dayak yedim sence komik kısmı nerede?" sesim olması gerekenin bir oktav üzerindeydi.

Gülmeyi kesip bana sarıldı. "Seni seviyorum kızım." babam genelde genç takıldığı için bana kızım demezdi. Kanka derdi ama kızım demezdi. Çünkü onu yaşlı gösterdiğini düşünürdü. Tüm duygusallığımla "Bende seni seviyorum baba."

Adliyeden daha çıkmamıştık, arabanın önünde birbirimize doyasıya sarılıyorduk. "Yalnız kaldım iyi mi," diye gülse de sesi neşesizdi. Annemsiz biz yaşayamazdık. Tamam babamın daha çok severdim, tamam belki babam annemi arada döverdi ama biz bir aileydik.

"Ben varım ya baba." dedim kırılgan sesimle. Ben babama aşıktım. Ona hayrandım ve hiçbir güç annemin onu ağlattığını bana unutturamazdı.

"Artık beraberiz." 

"Ömrümün sonuna kadar seninleyim baba." sesim duygusal çıkmıştı. Bu arabaya en son bindiğimde annem arkadaydı ve onun yerine oturduğum için beni fırçalıyordu. Keşke yine babamın yanına oturmak uğruna önden koşsam ve annem arkada kaldığı için bana kızsaydı.

"Hadi bana yeni bir kadın bulalım." çapkın bakışını attı ve gaza yüklendi. Sanırım ben tam olarak babamın kızıydım.

 Multimedi Anıl Avşar Koray üçlüsü. İleride çok karşımıza çıkacaklarr,ama ondan önce LÜTFEN YORUM YAPIN LÜTFEN :') 

Continue Reading

You'll Also Like

Maskeli Bir Gece. By Miel.

Mystery / Thriller

2.6K 57 3
-Bütün gece maskesi suratında dolaşan bir kadın. -Yüzünü kendisinden başka kimsenin göremediği bir bayan. -Kahverengi ve maşalı saçlarıyla girdi mask...
1.7M 39.5K 43
"O orospu çocuğunu öptüğün gibi beni de öp!" Dediği şeyle göz yaşlarımı daha fazla tutamayarak serbest bıraktım.Kafamı olumsuz anlamda sallayarak göz...
Saplantı By Nimet Karakaş

Mystery / Thriller

463K 5.1K 5
-TAMAMLANDI- Bilgilendirme: Kız saplantılı şahısa aşık olmuyor. Klişe değil, sürükleyici. " Şimdi buradan bir adres seç. Sonra orayı bul. Eğer seni...
119K 3.9K 136
Herşey Defne nin Ömer e oyunu anlatmasıyla başlar...