Screenshot

By AndromedaMikaelson

1.4M 86.6K 29.9K

çikolatalı süt içerken yazılmış bir snapchat hikayesi. More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
- Bitiş -
surprise.

5.7

21.3K 1K 2K
By AndromedaMikaelson

siz istiyor yeni bölüm bana verecek bol bol satır arası yorum

unicornqueen: büyük ihtimalle çevrendeki seni şımartmaktan başka bir şey yapmayan insanlar yüzünden her şeyde son söz hakkının sana ait olduğunu falan düşünüyorsun

unicornqueen: ama karşında o kişilerden biri yok

unicornqueen: karşında ben varım

unicornqueen: ben bitti diyorum

unicornqueen: ve bitti.

Ona attığım bu mesajlardan sonra yine ukala cevaplarından birini vermesini beklemiştim ama gördüğü halde hiçbir şey yazmamıştı. Açıkçası bir şeyler yazmasını bekleyen kısmım hayal kırıklığına uğramıştı birazcık.

Aramızdaki şeyin bitiş nedeni tamamen oyken nasıl kendisinin bitirmediğini söyleyebilirdi? Bu kafayı yaşamasına neden olan bir çeşit hap falan mı kullanıyordu acaba.

"Bu partiye sende gelmelisin," dedi Jim o gün sınıfta benimle birlikte otururken. "Yanlış anlama ama o dışarıda ayrılmanıza neden olan kızla hala takılırken sen böyle depresyondaymış gibi dolanamazsın."

Tam arkamızda oturan Marc da bize doğru eğilip katıldığını belli ederek kafasını sallamıştı. "Ayrıca elli dolarımı da daha vermedin bebeğim," dediğinde gözlerimi kısarak baktım ona.

"Gerçekten vereceğimi mi düşünmüştün ki?"

"Şansımı denedim," derken omuz silkti. Gülüp saçlarını karıştırdığım da özenerek yaptığı saçları bozulmasın diye geriye çekilerek kaçtı benden.

"Hey, Elsa. Aklıma ne geldi biliyor musun?" Akıl okuma yeteneğim olmadığı için Jim'in sorusuna karşılık kafamı iki yana salladım. "Arkadaşım Logan'ı tanıyor musun?"

Jim'in çocukluk arkadaşı olduğunu bildiğim esmer oğlan zihnimde canlandığında, "Evet?" dedim neden sorduğunu anlam veremeyerek.

"Onunla çok iyi bir çift olurdunuz," dediğinde yüzümü buruşturup omzuna sertçe vurdum. Kendi kendine bana yeni bir erkek arkadaş bulma görevini üstlenmişti, ona defalarca böyle bir şey istemediğimi söylesem de o bildiğini yapmaya devam ediyordu.

"Kapa çeneni Jim."

"Yeni biriyle çıkmanın onun egosunu nasıl darmadağın edeceğini düşünsene." Jim'in böyle konuşmasının nedeni ona Justin'in attığı mesajlardan bahsetmiş olmamdı. Şimdi iyi mi yaptım kötü mü yaptım emin olamıyordum ama. "Sana yakışıklı ve ona kafa tutabilecek birini bulmalıyız."

"Gönüllüyüm," dedi Marc kafasını tekrar ortamıza uzatıp elini kaldırırken.

"Midemi bulandırıyorsun," dedim yüzünü elimle geriye iterken. "Siz iki sap bana sevgili bulmaya çalışacağınıza kendinizle ilgilenin, ben halimden memnunum. Şu an son isteyeceğim şey yeni bir erkek arkadaş."

Jim, "O zaman kız arkadaş bulalım," dediğinde Marc kesinlikle bu fikre katıldığını gösteren bir ses çıkardı ve ben onlarla olan arkadaşlığımı bir kez daha sorgulamak zorunda kaldım.

Öğretmen içeri girmeden bir dakika önce Justin'in en yakın arkadaşı Christian sınıfa geldi. Kapının orada durup sınıfa şöyle bir göz gezdirirken sınıfın kızlarının çoğunluğunun bakışları hemen onun üzerine çevrildi. Christian'ın bakışları beni buldu ve etrafımdakilere şöyle bir bakıp arkasını döndüğü gibi geri gitti.

Ne Marc ne de Jim onun farkına varmışlardı çünkü kafa kafaya vermiş benimle sevgili olabilecek kişiler hakkında konuşuyorlardı, Marc ise ısrarla kendini tavsiye ediyordu. Bu yüzden bir şey söylemedim ve öğretmenin gelmesiyle defterimi açıp dersime yoğunlaşmaya çalıştım.

O günün devamında Justin'i gittiğim her yerde gördüm. Kelimenin tam anlamıyla gittiğim her yerdeydi ve bakışlarını üzerimden çekmiyordu. Ben dönüp suratına bir kez bile bakmamakta direnirken o sinir bozucu bir oğlan çocuğu gibi bana bakıyordu.

Son dersten önceki teneffüste duvara yaslanmış Skylar ve Brooklyn ile Justin'in ne kadar sinir bozucu biri olduğu hakkında konuşurken, o ve arkadaşları gelip tam karşımızda durdular. Aynı benim yaptığım gibi duvara yaslanıp bakışlarını bana sabitlerken diğerlerinin sırtı bana dönük kendi aralarında konuşuyorlardı.

Kafamı iki yana da çevirip kimsenin bakmadığından emin oldum. Ardından tatlı tatlı gülümserken ona yavaşça orta parmağımı gösterdim.

Yüzündeki ifadeyi saatlerce izleyebilirdim ama yaptığım şeyi görünce kahkaha atmaktan kendilerini alamayan Brooklyn ve Skylar'ı alıp dersimin olduğu sınıfa yöneldim.

* * *

Belki de bininci kez, "Beni buna ikna ettiğinize inanamıyorum," dedim Marc'ın arabasının arka koltuğunda otururken. O partiye gitmek kesinlikle planlarım arasında yoktu ama dördü birden kapıma gelip beni hazırlanmam için zorladıklarında ve Marc eğer giyinmezsem beni kendinin giydireceğini söylediğinde başka çarem kalmamıştı.

Kot şortum ve bol siyah tişörtümü giyip zaten dalgalar halinde önceden yapılı olan saçımı salık bırakmıştım, hatta Skylar bana güzel bir makyaj bile yapmıştı.

Jim uzanıp belki de tüm zamanların en saçma şarkısını açtı ve onu bağıra bağıra söylerken çaktırmadan videosunu Snapchat'te paylaştım. Ardından Brooklyn ve Skylar ile de birkaç fotoğraf çekildik ve onları paylaşmamdan sadece saniyeler sonra sayfayı yenilediğim de her birinin Justin tarafından görüldüğünü fark ettim.

Her ne kadar Snapchat hikayesinde durmadan üstsüz fotoğraflarını paylaştığını görünen küçük resim sayesinde görsem de hiçbirini açmıyordum. O ise benim paylaştığım şeyi her zaman ilk gören kişiydi.

Telefonuma yeni bir bildirim geldiğinde Justin'in sadece kendimi çektiğim bir fotoğrafın ekran görüntüsünü aldığını gördüm ve bu bütün sinirlerimin gerilmesine neden oldu. Onu engelleyebilirdim ama bir parçam bunu yapmak istemiyordu. Zaten buradan engellesem bile büyük ihtimalle başka bir hesapla karşıma çıkardı.

Marc arabayı partinin verildiği evin önünde durduğunda hepimiz aşağıya indik. Etraf çok kalabalıktı ve bir sürü insan vardı, evin içine girecekken ben diğerlerinden arkada kaldım ama Marc elimi tutarak onu kaybetmememi sağladı.

Evin içerisi dışarısı kadar kalabalık değildi ve beklediğimden daha insancıl bir partiydi. Çok fazla içki ile çok fazla öpüşen insan görüyordum ama herkesin kıyafetleri üzerindeydi ve etrafta uyuşturucu içen birilerinin olduğunu da sanmıyordum.

Bir süre evin içinde kaldık, Justin'i veya herhangi bir arkadaşını görmemiş olmanın mutluluğunu yaşarken bir şişe bira aldım ve etraftaki kızları kaş göz hareketleri ile tavlamaya çalışan Jim'e, "Acınacak haldesin," dedim.

Evin arka bahçesinde havuz olduğunu öğrenip bazılarının oraya geçtiğini görünce bizde oraya ilerledik. Birkaç kişi kıyafetlerini çıkarıp ya da kıyafetleriyle havuza giriyordu. Benim onlardan biri olmayacağım kesinken Marc fırsatı kaçırmayarak tişörtünü çıkardığı gibi havuza atladı.

Ben ona kahkahalarla gülerken birinin adımı seslendiğini duymamla bakışlarımı o tarafa yönelttim. Biyoloji sınıfımdan olduğunu bildiğim mavi saçlı kızın bana baktığını görünce, "Efendim?" dedim ne istediğini öğrenmek için.

"Şişe çevirmece oynayacağız," dedi dostça bir şekilde. "Katılmak ister misiniz?"

Yanımda duran Skylar'a baktığımda kafasını salladı. O an bana da kötü bir fikir gibi gelmediği için, "Olur," dedim ve kızın peşine takılarak havuz kenarında kocaman bir çember oluşturmuş grubun yanına gittik.

Bizim için yer açtıklarında Skylar ile bağdaş kurarak yere oturduk. Mavi saçlı kız elindeki içki şişesini ortaya koyarken, "Pekala, arka kısma gelen kişi kapak kısmının geldiği kişiye sorar," diye zaten herkesin bildiği şeyi açıkladı. "Doğruluk mu cesaret mi diye soracaksınız ve her şeyi yaptırmak serbest."

O da tam şişeyi çeviriyorken, "Bizi de bekle," diyen bir sesle durdu. Bende bakışlarımı diğer herkes gibi sesin geldiği yöne çevirdiğimde kendimi geriye atarak havuza düşmeyi ve orada boğulmayı düşündüm.

Çünkü Justin, yanında Christian ve süs köpeği gibi her yere taşıdığı Deana ile birlikte olduğumuz tarafa doğru geliyordu. Skylar kalkıp gitmemem için elini bacağımın üzerine koydu ve, "Umursama," dedi. "O hiç kimseymiş gibi davran."

Üçü de gelip onlar için açılan yere oturduklarında bunu yapmak için kendimi zorladım. Justin tam karşıma oturduğunda bunun hiç iyi şeylere neden olmayacağını o an anladım.

Siyah pantolon ile lacivert bir tişört giyiyordu ama uğraşmasına gerek kalmadan etraftaki en göz alıcı kişi oydu. İtiraf etmekten nefret etsem de tam karşımda oturuyor olması bile kalp atışlarımı düzensiz hale sokuyordu.

Şişe birkaç kez çevrildi ama bana veya Justin'e daha hiç denk gelmemişti. Skylar şişeyi çevirdiğinde soruyu soran kişi Christian, soru sorulacak kişi ise kendisi oldu.

"Doğruluk mu cesaret mi?"

"Doğruluk," dedi Skylar omuz silkerek.

"Bu çemberdeki biriyle sevişecek olsan bu kim olurdu?" diye sordu Christian hiç utanmadan.

Bir an Skylar'ın cevap vermekten kaçınacağını falan düşündüm ama, "Sen," diyerek cevabı yapıştırmasıyla Justin'in de katıldığı bir 'oo' sesleri yükseldi.

Christian ona hiç de ahlaklı anlamlar içermeyen bir gülümsemeyle baktı ve uzanıp şişeyi çevirdi. Bu sefer soruyu soran kişi Deana iken soru sorulacak kişi Justin'di. Gerçekten gülmek istedim ama bunun için kendimi tuttum.

"Doğruluk mu cesaret mi?" dedi Deana yüzünde benim şeytani diğer insanların sevimli diye adlandırabileceği bir gülümsemeyle.

Justin, "Doğruluk," dediğinde ise biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Sanırım cesaret dese kendini becertirecekti.

"Bu çemberdeki en güzel kızın kim olduğunu düşünüyorsun?" Parmağını sarı buklelerine dolarken sormuştu bu ilkokul beşinci sınıf sorusunu. Söyleme tarzı öyle bir şekildeydi ki kendisini söyleyeceğinden çok emin gibiydi.

Ama ben Justin'in dudaklarından dökülecek ismi çok iyi biliyordum bu yüzden net bir şekilde, "Elsa," dediğinde şaşırmadım bile.

Ben dönüp yüzüne bile bakmazken insanlardan Skylar'a verdikleri tepkinin aynısı geldi ama gözlerimi devirmekle yetindim. Doğrusu dönüp Deana'ya pis pis gülümsemek istesem de kendimle mücadele ettim.

Şişe birkaç kez daha döndü, Christian ve mavi saçlı kız öpüştüler, kim olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı ama güzel göğüsleri olan bir kız tişörtünü çıkardı ve bir oğlanda kıyafetleri ile havuza atladı.

Christian şişeyi bir kez daha çevirdiğinde soruyu soran kişi yine kendisi oldu ama soru sorulacak kişi bendim. "Keşke başka bir şey dileseydim," dedi bana gülümserken. "Doğruluk mu cesaret mi?"

Gözlerinin tam içine baktığımda ne kadar da ahlaksız olduğunu daha önce fark etmediğim o zihninde neler planlayabildiğini gördüm. "Cesaret."

Dudakları bir gülümsemenin şeklini alırken yüzündeki ifade sanki doğum günü erken gelmiş bir çocuk gibiydi.

"Justin'in kucağına oturup onunla iki dakika boyunca öpüş."

Kelimeleri dudaklarından çıkıp benim kulağıma ulaştığında sanki biri bana elektrik vermiş gibi, "Ne?" dedim yüksek sesle. "Aklını mı kaçırdın sen?"

Ellerini iki yana açarken, "Her istediğimizi yapabileceğimizi söylediniz. Çocukluk yapacaksan baştan oynamasaydın," dedi. Eğer o şişeyi bir daha çevirdiğimde çaprazımdaki iri oğlana gelirse ona Christian'ı yumruklatacaktım.

"Belki o istemiyordur," dedim bu durumu engellemesi için Justin'e bakarken ama bunu düşünmem bile yanlıştı.

"Benim için sorun değil," dediğinde gerçekten eğleniyormuş gibi görünüyordu.

Dişlerimi sıktım ve siktir et diye düşündüm kendi kendime. Zaten ilk defa yapacağımız bir şey değildi, bunu yapacak olmam da onu affettiğim anlamına gelmezdi.

Ayağa kalkıp Justin'in olduğu tarafa ilerlerken yanındakiler benim için yer açtı, zaten kucağına oturacağım için buna ihtiyacım yoktu ama belki de sadece daha iyi izlemek için geri çekiliyorlardı.

Önünde durup derin bir nefes alarak suratına bile bakmadan kucağına oturdum ama beni kendine doğru çekip yüzünü yüzümün dibine getirdiğinde başka çarem kalmamıştı.

Birden bire böyle yakınlaşmak nefesimin kesilmesine neden oldu, bunu fark etmiş gibi gülümsediğinde gözleri gözlerime kenetli şekildeydi. Bakışlarımı kaçırıp başka yerlere doğru baktım.

"Pekala, süreyi ayarlıyorum bekleyin," diyen Christian'ın sesini duydum ama büyük ihtimalle en yakın arkadaşının kucağında daha uzun süre kalayım diye zaman öldürüyordu.

Justin'in parfümünün kokusu bütün etrafımı sarmışken elleri belimin iki yanındaydı. Yüzlerimiz birbirine nefeslerimizi hissedecek kadar yakındı, aklımı başımdan şimdiden almayı başarmışken onunla öpüşmenin nasıl sonuçlar doğuracağından emin değildim.

Sadece çemberdeki insanların değil, etraftaki herkesin bakışları üzerimizdeydi çünkü ayrılığımız okulda dilden dile dolanıyordu. Deana şu an beni öldürmek ister gibi bakıyor olmalıydı ama Justin haftalar sonra bana bu kadar yakınken ve bütün vücudum özlemle atarken onu düşünmedim bile.

"Ve öpüşün."

Justin hayatı boyunca Christian'ın bu iki kelimeyi kullanmasını bekliyormuş gibi yapıştı dudaklarıma. Beni öptü ve vücudumun bir ateşle küle dönüşmesine neden oldu.

Onu affedecek falan değildim ama özlem öyle kuvvetli bir duyguydu ki elimde onu öpme şansı varken bunu boşa harcamak istemeyerek öpüşüne karşılık verdim.

Justin de benimle aynı şeyi düşünüyor olmalıydı ki ellerini vücudumun her yerinde gezdiriyordu. Öpücüğü sert ve zamanı durdurmak ister gibi güzeldi. Sanki onu affetmeyeceğimi biliyordu, bu yüzden bu öpücüğü sonsuza kadar dudaklarımda hissetmemi istiyordu.

Ben kucağına otururken daha çok bacağına oturmuştum ama o bu durumu değiştirerek daha da yukarılarda olmama neden olmuştu. Eğer öpücüğüyle sarhoş olmamı sağlamamış olsaydı rahatsız olmam gerekirdi belki.

Boşta duran ellerimi ne zaman saçlarının arasında gezdirmeye başlamıştım bilmiyorum ama Christian'ın, "Bitti," diyen sesini duymamıza rağmen birbirimizden ayrılmamıştık.

Çünkü şimdi dudaklarımı çeksem bir daha hiç öpüşmeyecek olabilirdik.

Saniyeler sonra kendimi onun bana inanmadığını ve hala ayrılmamıza neden olan kızla takıldığını düşünmeye ittim. Sadece bunlar anında geri çekilip onu kendimden uzaklaştırmama yetti.

Neredeyse herkes bize bakarken, "Durmasaydınız evin alev almasına neden olacaktınız," diye yorumunu esirgemedi Christian ama hiç kimsenin suratına bakmayarak ayağa kalktım ve evin içine geri girmek için ilerledim.

"Elsa," diye seslendiğini duydum elinde tişörtüyle peşimden gelen Marc'ın. "Ne oldu orada? Neden onu öptün?"

O sorular sorarken beraber evin içine girdik. "Beni eve bırakır mısın?" dedim neredeyse ağlayacak gibiyken. "Lütfen."

Hemen, "Tabii ki," diyerek onayladı ve evin kapısını açarak dışarıya çıkmamızı sağladı.

Çok aptalca bir hayaldi ama peşimden gelip kolumdan tutarak beni durdurmasını ve bana inandığını, Deana ile bir daha asla görüşmeyeceğini söylemesini istedim. Hem de bunları o kadar saf bir şekilde kalpten istedim ki bir an gerçekleşeceğini düşündüm. Sonuçta bir şeylerin bitmemesini istiyorsa bunları yapması gerekmez miydi?

Ama hiçbir şey olmadı. Ben Marc'ın arabasına binip oradan uzaklaşırken beni durdurmak için kimse gelmedi.

merak ediyorum karakterleri kim olarak hayal ediyorsunuz yazsanıza asdfghjkl

bölümün geç gelmesinin nedenlerinden biri de paylaşmadan önce 4328235 kez multimedyayı yaladım

vote ve yorum esirgemeyin gerçekten ben yazdığınız yorumları okumayı çok seviyorum 

ay sizi çok seviyorum tipini siktikleriiim

Continue Reading

You'll Also Like

2.3K 1.5K 8
O ise umursamadı.Cebinden bir şey çıkarttı.Çakmak.Sonra isene yaktı."Güzel kızım şimdi benim ateşimde boğulacaksın" O Ateşte öyle bir boğuldum ki...
42.2K 2.2K 13
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
152K 15.7K 29
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
118K 13.1K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...