Mürekkep Dünya

Bởi gecedendusenyildiz

45.6K 3.1K 412

Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir... Xem Thêm

1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
16-
17-
18-
19-
20-
21-
22-
23-
24-
25-
26-
27-
28-
29-
30-
31-
32-
33-
34-
35-
36-
38-
39-
40-
FİNAL-
DUYURU-

37-

575 53 7
Bởi gecedendusenyildiz

Gecikme için çok özür dilerim ama finale doğru olduğu için kafamı toplamaya çalışıyorum. Size güzel şeyler sunmak istiyorum. Bu süreçte de yanımda olmanız benim için çok önemli.

Bu arada bir güzel haberim var. @meribell48 'in düzenlediği yarışmada hikayemiz fantastik kategorisinde birinci oldu. Onlara çok teşekkür ederim bu birinciliğe hikayemizi layık gördükleri için ve elbette ki bu afiş için!

Sevgiyle kalın!




Armen ve Leyla'nın etrafı çevrelenirken A. İçeriye girdi.

A. Armen'in babasıydı.

A. Arslandı.

Maske, Arslan'ın lakabıydı

Etrafı kaplayan adamlar bir anda ortalığı kaosa vermişti. Birkaç defa silah sesi yankılanmıştı duvarların arasında. Bir şeylerin döndüğü belliydi. Safir, Aras'ın parmaklarını sıktı. Buradan çıkmaları gerektiğini hissediyordu. Başını ona çevirdi ve korksa da gözlerine baktı. Aras yine kendini saklıyordu. Daha doğrusu kendini korumaya çalışıyordu.

"Gitmeliyiz." diye fısıldadı kız parmaklarının ucunda yükselip Aras'ın kulağına doğru. Başını hafifçe öne eğerek onay verse de Aras aklında başka şeyler vardı. Önce kızın buradan gitmesi gerekiyordu. Bu odadan, bu dünyadan. Bu yüzleşme ile her şeyin sona ereceğini biliyordu. Bilmediği şey Safir'in gücünün buna yetip yetmeyeceğiydi. Bu bilinmez ise onu deli ediyordu. Bir heykel gibi kapıda dikilen Maske'ye baktı. Öfkeli bakışları Leyla'da iken birden merhamet doldu gözlerine. Sonra başını çevirdi oğluna. Burada kalmalıydı. Onun da yüzleşmesi gereken şeyler vardı. Birden Safir'i kucağına aldı. Kız daha ne olduğunu anlamazken kalabalıktan kimse ne olduğunu anlamamıştı.

"Gözlerini kapat." dedi Aras mırıltı şeklinde. Safir ise adamın sözlerine itaat etti ve kollarını Aras'ın boynuna doladı. Aklından geçen şeyi merak ediyordu ancak soracak fırsatı yoktu. Sadece Aras'ın adımlarını hissediyordu. Ve kokusu doluyordu burnuna. Gözlerini kapatıp zihnindeki okyanusu hayal etti. Şimdi o okyanusta yüzüyor gibiydi. Boğulmaktan korkmuyordu, kaybolmuştu. Umurunda değildi, kendini garip bir şekilde evinde hissediyordu. Çocukken bahçesinde koşturduğu lavanta kokulu evde.

Aras'ın dudaklarının kımıldadığını hissetti. Nefesi çarpmıştı sanki tenine. Sessiz kalması gerektiğini hissettiği için sükunetini korudu ve kendini onun kollarına bıraktı. Zaten hareket edecek hali de kalmamıştı pek. Nefes alırken taşlar doluyordu sanki ciğerlerine. Aldığı hava o taşların arasından geçerek kendilerine yer açıyor gibiydi. Yine de bunu belli edemezdi.

*

Kapalı gözlerini ne zaman esir düştüğünü uykudan açtığında kendini yeşil bir ormanın içinde buldu. Ağaçların içerisinde öylece yatıyordu. Araladığı gözleri Aras'ı aradı. Yalnızdı. Ellerinin yumruk şeklinde sıktığını ve karnının üzerine koyduğunu fark etti. Ağrıyan parmaklarını özgürlüğe kavuşturmak için araladığında avucunda buruşan kağıdı ve kolyeyi gördü. Yerinden korkuyla doğrularak kolyeye baktı. Arwen'in Evenstar'ı. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu. Korkusu bir nebze azalırken kağıdı açtı.

Sakın, sakın çıkarma kolyeyi. Ne burada ne kendi dünyanda. Beni göremezsin bir daha, yüzleşmem lazım. Buradan gitmenin bir yolunu bul. Yok oluşuna dayanamam. Bırak, burası yok olursa olsun ama sen yok olma. Bunu benim için yap. Beni bırak, insanları bırak. Bir defa bile olsa kendin için yaşa. Ben yok olmaya hazırım çünkü ölü toprağı dökülen bedenime sen yeniden nefes aldırdın. Ben yok olmaya hazırım, çünkü sen benim için yaşayacaksın. İçinde beni yaşatacaksın. Nefes al ve her nefesinde içine beni al.

Sanki yarım kalan satırlar kızın ruhuna iğne gibi saplanmıştı. Safir öylece batmak üzere olan güneşim ışığında kağıda bakıyordu. Biraz önce vücudunda hissettiği acı bunun yanında hiçbir şeydi. Aras gitmiş miydi? Gözlerine dolan yaşlara engel olamadı. Gidemezdi. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu ama o yanında yoktu. Aklında birçok soru asılı dururken duyduğu bomba sesiyle yere çöktü. İçinden bir kez daha lanetler savurdu. Buraları okumamıştı! Şimdi bilmediği bir hikayede bilmediği karakterlerleydi. Derin derin nefesler almaya çalışsa da hıçkırıkları önüne kocaman dağlar diziyordu. Gözyaşları teker teker kendini özgür bırakıyordu. Olayları sindirmekte zorlanıyordu. Kolyeyi ve kağıdı önünde duran yosunun üzerine bıraktı ve ellerini boynuna sardı. Nefes almak istiyordu. Nefes almak istiyordu ancak yanında Aras yokken nefes alamıyordu.

Birden duyduğu bomba sesiyle yere kapaklandı. Yüzünü ormanın batmak üzere olan gün ışığından dolayı üzerinde haleler olan çimenlere attı. Kafasını kaldırıp etrafına baktığında her yer toz ile kaplıydı. Birden doğrulup buraya neden geldiğini hatırladı. Dünyasından nefret ediyordu ama burada yaşanan dünyayı da nefret edilecek hale getiremezdi. Bencilliğine esir düşüp buranın yok olmasına izin veremezdi. Biranda kararan havaya rağmen yere bıraktığı kolyeyi buldu ve boynuna taktı. Asla o kolyeyi çıkarmayacaktı ancak nefesi kesilecek olsa bile burayı nefret edilecek bir dünya olarak bırakmayacaktı. Aras'ın yazdığı kağıdın üzerinde dolaştırdı önce parmaklarını, sonra da buruşan kağıdı cebine sıkıştırdı ve karşısında gördüğü yola doğru koşmaya başladı. Nerde olduğunu bilmese de buradan kurtulmanın bir yolunu bulacaktı.

Tozla kaplı ormanda ağaçların arasında ilerleyerek yola vardı. Adımlarını hızlı atmaya çalışsa da önünü görmediği için zorlanmıştı ve çalılar sürekli ayağına dolanmıştı. Defalarca yere kapaklanmaktan son anda kurtulmuştu. Yol kenarında araba beklemek yerine etrafına bakındı. Aşağıya doğru inen taraftan şehrin yıkık binaları belli ediyordu kendini yoğun sis tabakasının ardından. Çok uzakta değildi. Şehir merkezi ile arasında sadece dakikalar vardı. Derin bir nefes alıp hala akmakta olan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve şehre doğru koşmaya başladı. Asfaltta çatlaklar oluşmuştu. Üzerlerinden atlayarak yolu tamamladı ve kendini tozlar içindeki şehirde buldu. Zaten zor aldığı nefesini şimdi daha zor alıyordu. Alığı oksijen ciğerlerine ulaşmıyor gibiydi. İki adım atıp gördüğü sokağa daldığında alevlerle karşılaştı. Tanıdık gelen bu sokakları kitaptaki haritada gördüğünü anladı. Arka cebinde olduğunu hatırladığı telefonunu almak için uzatsa da hissettiği tek şey boşluktu. Telefonu yoktu. Ya düşürmüştü ya da Aras almıştı. Nedense içinden bir ses ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğunu söylüyordu.

Elinin tersiyle gözlerinden akan yaşları sildi ve sokaktaki aleveler arasında koşuşturan insanlara baktı. Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar kanlar içinde yerde yatarken bazıları da koşturuyordu. Titreyip kendine gelmeye çalıştı ve insanların arasına karıştı. Yerde yatan bir bebek dikkatini çekti. Ağlıyordu ancak kimse yüzüne bakmıyordu. İnsanlar oradan uzaklaşmanın derdindeydi. Yerle bir olan binaların arasında kalan çocuğa koştu Safir ve onu kucağına aldı. Yaşamaya hakkı vardı. Etrafta başka çocuk var mı diye gezdirdi gözlerini. Anne babaları yaşayan çocuklar zaten onların yanındaydı. Gözün gözü zor gördüğü sokakta gezdirdi gözlerini. Binalarının birinin bahçesini çevreleyen duvarların arasındaki kapıdan bir kıpırtı gördü. Bir yandan ağlayan bebeği sakinleştirmeye çalışırken diğer yandan da oraya doğru koşmaya başladı. Demir kapının ardında gördüğü kıpırtı bir hayal değildi. On iki yaşlarında bir çocuk orada ileri geri sallanıyordu. Önü lavantalarla kaplı duvara yaslanmış yaşlı bir kadın vardı. Ağzından gelen kanlardan kadının çoktan öldüğünü anladı. Ancak asıl vurucu darbe olan kadının göğsünü delen ucu sivri demirdi. Kadının kalbine kalın bir demir saplanmıştı, sarı saçlarından biraz daha koyu olan gömleği kanla kaplıydı. Ve küçük kız sadece ona odaklanmıştı. Safir tek koluyla bebeği sıkıca kavrarken diğer kolunu da çocuğun beline doladı yere çökerek. Küçük kız hiçbir şeyin farkında değildi. Safir onunla konuşmaya çalışsa da sözleri idrak edemediğinin farkındaydı.

"Bana bak!" diye bağırdı en sonunda Safir. Kucağındaki bebeğin ağlaması kesildi bir an ama sonrasında şiddetlenerek varlığını diğer insanların çığlıklarının arasına kattı. Ancak küçük kız hala bir tepki vermemişti. Safir elini kızın belinden uzaklaştırdı. İstemeyerek de olsa kızın suratına sert bir tokat yerleştirdi. Anlık acıyla eli yanağına gitti kadınla aynı renge saçlara sahip kızın eli ve yanında dikilen Safir'in varlığından ancak o an haberdar oldu. Kızın kahverengi gözleri bomboş bakıyordu.

"Gitmeliyiz."

"O benim annem."

Safir, duyduğu acının katlandığını hissediyordu. Bunun olmasına izin verdiği için kendini suçluyordu. Geç kalmıştı, başlamadan bitirmesi gerekiyordu.

"Gitmeliyiz. Annen için." Dedi Safir sesinin inandırıcı çıkmasına özen göstererek. Kızın bakışları hala aynı olsa da yüreğinde fırtınalar koptuğu belliydi.

"Annen, benimle gelmeni isterdi güzelim. Haydi, buradan gidelim. Annen için."

"Ben buradan gidersem annem mutlu olacak mı?"

"Evet, hem de çok mutlu olacak. Şimdi gel benimle."

Kızın çelimsiz parmakları Safir'in ellerini kavradı. Bulundukları yerden sokağa çıktılar. Etrafı iyice gözlemledi Safir ancak başka yaşayan çocuğa rastlamadı. Adımlarını hızlı tutmaya çalışsa da yanındaki küçük kızın adımlarına göre ayarlıyordu kendini ve kucağında taşıdığı çocuğun ağırlığı da engel oluyordu ona. İlerledikçe bebeğin ağlaması da azalmıştı neyse ki.

"Neredeyiz biz?" dedi Safir küçük kıza doğru.

"Tarlabaşı."

Aldığı cevapla kısa bir süre duraksadı. Bu harabe yerin Tarlabaşı olması imkansızdı. Sürekli berbat halde olmasına rağmen bu mahalle, şimdi harabenin de ötesindeydi. Çıktığı sokaktan geldiği yola baktı. Tozdan tanıyamadığı yol şimdi ona gerçekleri fısıldıyordu ancak hala bazı şeyleri anlamakta zorlanıyordu. Çocukları depoya götürecekti. Onlar için en güvenli yer orasıydı. Yiğit ve Vera'nın da orada olmasını umuyordu. Çocukları onlara bırakıp mahzenlere inmeli ve Leyla'yı bulmalıydı. Bu savaşı durdurmanın tek yolu vardı çünkü.

"Kimsin sen?"

Çocuğun sesi bakışlarının aksine duygu yüklüydü. Hüzün, öfke, şaşkınlık iç içe geçmiş gibiydi. Yüzünü kıza döndü sokağın sonuna doğru ilerlemeye devam ederken.

"Safir ben. Senin adın ne?"

"Sana adını sormadın. Dost musun düşman mısın onu sordum."

"Düşman olsam seni yanıma alır mıydım?"

"Düşman olmasan beni annemden ayırır mıydın?"

Safir, olduğu yerde durdu ve yere eğilerek kızın bakışlarının hizasına getirdi bakışlarını. Ona inanmasını istiyordu, inanmaktan başka çaresi yoktu. Sevdiği birini kaybetmenin acısını defalarca yaşamıştı. Bunun zorluğunu biliyordu.

"Düşman olsam, annenin yanında senin de zarar görmene izin verir miydim? Bana inanmalısın."

Küçük kız omuzlarını silkse de bir şey demeden Safir ile beraber ilerlemeye devam etti. Artık güneşin battığı ve insanlardan geriye harabe şehrin siluetinin kaldığı şehirde arkadan gelen bir bomba sesiyle yere çöktüler. Safir elini tuttuğu küçük kızı bıraktı ve kucağındaki beyaz kundaklı çocuğa sarıldı. Çocuğu korumaya çalışarak yere attı. Küçük kız da onu taklit etmişti. Yanında varlığını hissettiği küçük kıza baktı ve onu kendine çekti. İki çocuğun üzerine siper oldu. Gökten yağan taşları savurdu kollarıyla ve çocukların üzerini az da olsa kaplayan gövdesiyle. Sırtına, kollarına, bacaklarına çarpan taşlar hiç olmadığı kadar acıtıyordu canını. Dişlerini sıktı. Bir süre öylece bekledi ses etmeden. Etrafın sessizleştiğine kanaat getirince de ayağa kalktı ve kızın elini tuttu.

"Hızlı olmalıyız." Dedi Safir. Küçük kız ise başını salladı ve Safir'in kocaman adımlarına yetiştirdi kendi minik adımlarını. Kısa kahverengi saçlarının arası taşla kaplanmıştı. Üzerindeki mor tişörtü paramparçaydı.

Safir, depoya giden yola vardığında derin bir nefes aldı. Buraya dokunulmayacağını biliyordu. En azından öyle olmasını umuyordu. Nitekim artık olaylar kitaba göre gitmiyordu. Yolun ortasına geldiklerinde dikilip derin nefesler aldı ve dakikalar sonra depoya vardı. Küçük kız şaşkın olsa da konuşmuyordu. Safir dolanıp arka kapıya gitti yanındaki küçük kız ve kucağındaki bebekle. İki defa vurdu metal kapıya. Vera'nın ya da Yiğit'in çıkmasını bekliyordu. Ses gelmedi. Bir daha vurdu kapıya ve kulağını kapıya yasladı. İçeriden takırtılar geliyordu. Başını kapıya dayadı.

"Açın, benim Safir. Açın yalvarırım."

Sesi güçsüz ama yüksekti. Kafasını kapıdan çektiğinde kapı açıldı. Vera umutla karşısında duran kıza baktı. Buradaydı.


Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

4.8K 2.1K 16
Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen biri tarafından, bilinmeyen bir şekilde; beş boyut, beş uzay, beş dünya yaratıldı. Bunların ikisinde çoktan kıyame...
493K 2.9K 6
Kendini bulmaya çalışan genç bir kız... Çocukluğundan beri savaşçı olarak yetiştirilen bir adam... Bir efsaneye göre çıkılan yolculuk... Amansız...
54 Bởi zifiribiaydinlik

Bí ẩn / Thriller

1.2K 781 20
Şeytanın ünü, tanrının gücü.. Hayat, oyun; yaşam, ölüm..
Gaia Bởi Refik Ercan Erçiğ

Khoa Học Viễn Tưởng

141K 13.6K 60
GAIA #Wattys 2018 yarışmasında "Hikaye Ustaları" kategorisinde ödül almıştır. Akıcı, sürükleyici, heyecan dolu, kaliteli kurguya sahip bir roman mı o...