Gece'nin Mavisi

By Edasogutlu

739K 53.4K 14.9K

Selin Yılmaz üniversiteden mezun olduğunda, hayatında çok büyük bir değişiklik yaratacak haberi babasından öğ... More

BÖLÜM 1 - Dikkatsiz
Bölüm 2 - Buz Mavisi
Bölüm 3 - Düğün
Bölüm 4 - Yağmur
Bölüm 5 - Yunan Tanrısı
Bölüm 6 - Geceden Kaçamazsın
Bölüm 7 - Sır
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 8 - Kül
Bölüm 9 - 'O Kız' Olmak ya da Olmamak
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 10 - Kontrolü Kaybetme
Bölüm 11 - Yeniden Karanlık
Gelecek Bölümden
Bölüm 12 - Yalnız Hatıran Kaldı
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 13 - Bu Yıldızlı Gökler Ne Zaman Başladı Dönmeye?
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 14 - Teslim
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 15 - MAVİ
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 16 - Bize Ait
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 17 - Hilal
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 18 - Yalanlar & Gerçek Sanılanlar
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 19 - Bir Vurgun Bu Sevda
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 20 - Bir Dakika
Bölüm 21 - Yeniden
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 22 - Arkadaşım, Dostum, Sevdiğim
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 23 - Beni Yak, Kendini Yak
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 24 - Mavi Gece
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 25 - En Sevdiklerin...
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 26 - Seyret Perişan Halimi
*Gelecek Bölümden*
Bölüm 28 - Hayalet
Bölüm 29 - Mart'ın 17'si
Gelecek Bölümden..
Bölüm 30 - Sezon Finali
Gelecek Sezondan..
Bölüm 31 - Selin
Bölüm 32 - Son Perde | Part I
Gelecek Bölümden..
Bölüm 33 - Son Perde | Part II
Gelecek Bölümden
Bölüm 34 - Yüzleşme
BÖLÜM 35 - MASAL

Bölüm 27 - "İntikam, bebeğim.."

14.8K 973 377
By Edasogutlu

Park ettiğim arabamı bulmakta zorluk çekiyorum. Üstümdeki tozları elimle hızlı bir şekilde dağıtmaya çalıştıktan sonra pes ediyorum.

Sonunda pas ve rutubet kokan harabeden uzaklaştığımda, arkamda kanlar içinde bıraktığım adamı umursamıyorum.

Derin bir şekilde birkaç kez nefes alıyorum ve boğucu havada olabildiğince oksijeni ciğerlerime doldurmaya çalışıyorum.

Arabamı, ağaçların arka kısmında bir yerde park ettiğimi hatırlayıp direkt olarak oraya yöneliyorum.

Bundan sonra ne yapacağımı, Selin'e bu olanları nasıl açıklayacağımı düşünmeden edemiyorum.

Arabamı çalıştırıp yola koyulduğum zaman omzumdaki acı ile irkiliyorum.

Hızla, geldiğim yoldan geri dönüyorum.

Şehir merkezine yaklaştığım zaman aklıma sabahtan beri kapalı duran telefonum geliyor. Cebimdeki telefonu çıkarırken bir yandan da gözümü yoldan ayırmayı ihmal etmiyorum. Telefonum birkaç dakika içinde açılıyor ve ardı ardına gelen bildirimlere şaşırıyorum.

Selin'in on bir cevapsız aramasını görüyorum ve muhtemelen bana ulaşamadığı için çıldırıp, merak ettiğini düşünüyorum.

Sonra telefona mesaj bildirimleri geliyor.

"Sana ihtiyacım var ve sen yoksun."

"Cemil sana ihtiyacım var."

"Lütfen."

"Korkuyorum."

"Lütfen.."

Anlık şaşkınlıkla bir motorsiklete çarpmadan direksiyonu kırıyorum.

"Olamaz.. Olamaz."

Şokun etkisinden kurtulamadan hemen onu arıyorum. Telefonunun kapalı olması içimde sıkışan güçlü hissi uyandırıyor.

"Sana ihtiyacım var ve sen yoksun."

"Cemil sana ihtiyacım var."

"Lütfen."

"Korkuyorum."

"Lütfen.."

Birbirinden dakikalık aralıklarla gelen mesajları okurken içimdeki korku büyüyor.

Hız ibresi kaça vuruyor bilmiyorum, tek bildiğim yanımdaki arabaların görülmeyecek kadar bulanık olması..

Titreyen ellerimle direksiyonu dengede tutmakta zorlanıyorum.

Yeniden onu arıyorum.

"Aradığınız numaraya şuan ulaşılamıyor sinyal sesi.."

Aramayı sonlandırıyorum.

"Aaaaaaah!!"

Direksiyona defalarca vuruyorum ama herhangi bir acı hissetmiyorum.

Kalbim sıkışmaya başlıyor.

Biraz toparlanınca Pelin'i aramak aklıma geliyor.

Neyse ki Pelin iki çalışta aramama yanıt veriyor.

"Alo.."

"PELİN SELİN'DEN HABERİN VAR MI!"

Birden ona bağırınca afallıyor.

"Ha-hayır.. Ne oldu ki?"

Yüzümü buruşturuyorum, gözlerim doluyor.

"BİR ŞEY YAPACAK PELİN- KENDİNE ZARAR VERECEK!!"

"NE?!! NEDEN! NE OLUYOR CEMİL!"

Arabayı savururcasına önümdeki ilk virajdan dönüyorum.

"Eve gidiyorum şimdi.. Allah kahretsin, her şeyi öğrendi!!"

"Olamaz.."

Pelin'in serzenişlerini dinlemeden telefonu kapatıyorum. Arabanın gaz pedalına son gücümle basmaya ve olacaklar için kendimi hazırlamaya çalışıyorum.

Dakikalar içinde eve vardığımda arabadan adeta firlıyorum ve kapısına geliyorum.

"SELİN!! SELİN!"

Ellerim acırcasına kapıyı yumruklamaya devam ediyorum.

"SELİN BEN GELDİM GÜZELİM HADİ AÇ ŞU KAPIYI!"

Herhangi bir hareketlilik olmuyor.

"SELİİNN!"

Kırmak için defalarca çaba sarf etsem de çelik kapısı hareket bile etmiyor.

Kesik kesik nefesler alıyorum.

Apartmanının kapıcısı yanıma geliyor.

"Bir sorun mu vardı evladım?"

"Sevgilim içerde ve kapıyı açmıyor bir şey oldu!! AÇAMIYORUM LANET KAPIYI!"

Bunu söylerken yumruk ve tekmelere devam ediyorum.

"Dur dur... Bende yedek anahtarı olacaktı."

Önüme düşen terli saçlarımı geriye atıyorum.

Kapıcı cebinden onlarca anahtarın olduğu anahtarlığı çıkarıp inceliyor.

"ACELE EDİN HADİ!"

"Heh.."

Anahtarlardan birini seçip kapıyı açıyor. Onu omzundan hafifçe ittirip içeri dalıyorum. Yerdeki kırık camlara basınca rahatsız edici bir ses yayılıyor ortama..

Salonun darmadağın olduğunu görünce içimdeki korku büyüyor.

Kendimi hemen yatak odasına atıyorum ve onu görüyorum.

Üzerinde gri saten geceliği olan güçsüz bedeni yatağında serili halde duruyor.

Koşar adım yanına gidiyorum.

Rimeli, ağlamaktan sırılsıklam olup kurumuş yanağına kadar akmış ve Selin hareket etmeden duruyor.

"Selin.."

Sesim güçsüz ve titrek çıkıyor. Sol elinden yatağa düşmüş haplara bakıyorum.

Kalbime o anda keskin bir acı saplanıyor.

"Benim yüzümden.."

Ağlamaya başlıyorum ve Selin'in dağılmış saçlarını okşuyorum.

Sonra odanın kapısında dikilmiş olan kapıcının ambulansı aradığını işitiyorum.

Ağlamam şiddetleniyor ve fısıltı şeklinde defalarca ona sesleniyorum. Bana yanıt vermiyor.

Kapıcı, telefonu kapattıktan sonra bize yaklaşıyor ve endişe ile Selin'i süzdükten sonra bana bakıyor.

"Yaşıyor mu?"

BİR HAFTA ÖNCE 

"Hoşgeldin kızım."

Sesindeki soğukluk ve ima beni ürkütüyor. Fakat beni asıl ürküten şey, babamın hemen yanında, yine aynı gergin tavırla oturan Cemil oluyor.

Şaşkınca ikisine bakıyorum.

Babam gözlerinden ateş çıkaran ifadeyle direk olarak gözlerime bakıyor.

"Bu rezilliğe umarım senin bir açıklaman vardır."

Salondaki iki basamak merdiveni sersemce inerken, dengemi kaybedip düşmemeye çalışıyorum.

Aklıma ilk olarak anlamamazlıktan gelmenin doğru olacağı geliyor. Aslında, böylece numara yapmış da yayılmam, değil mi? Sonuçta burada neler dönüyor en ufak bir fikrim bile yok.

"Baba.. neden bahsediyorsun, anlamadım."

Ona böyle bakışım babamı daha da çok geriyor. Artık içinde tuttuğu her ne varsa patlıyor ve aniden ayağa kalkıyor.

Onun ayağa kalkması ile birlikte Cemil de aniden yerinden doğruluyor.

Babam -kimbilir elinde ne zamandan beri tuttuğu- telefonu sıkıyor ve bana gösteriyor.

"Bugün beni kim aradı biliyor musun?"

Aklıma babamı arayıp bizden intikam alacak onlarca isim geliyor. Ama bunlardan hangisi babamı aradı elbette bilmiyorum.

"HATİCE HANIM ARADI! CEMİL'İN ANNESİ!"

Ve evet, Hatice Hanım bu isimlerin arasında değildi.

Cemil, annesinin adını duyunca eliyle alnını sıvazlıyor.

"KÖYDE YAŞANILAN REZİLLİKTEN BAHSETTİ! Sen.. Sen..!!"

Babam sinirden kızarıp bozarıyor fakat bir türlü "metres" kelimesini söyleyemiyor.

"Baba, bak durum hiç bildiğin gibi deği-"

"BU ADAM EVLİ SELİN! EVLİ!!!"

Cemil bir adım öne çıkıp babamın önüne geçiyor. Metanetini inanılmaz derecede koruduğunu görebiliyorum.

"Zafer amca, annemin söyledikleri-"

"SEN SUS! SENİ ÇOCUĞUM GİBİ SEVERDİM AMA SEN BENİM KIZIMI KANDIRAN ŞEREFSİZ ADAMIN BİRİYMİŞSİN!"

"BABA!"

Artık ben de onun gibi bağırıyorum.

Ortama aniden garip bir sessizlik yayılıyor.

"Cemil, sen babamla beni yalnız bırakır mısın? LÜTFEN."

Cemil, önce bunu kabul etmeyecekmiş gibi bana bakıyor. Yalvarırcasına ona bakıyorum ve gergin omuzları biraz daha geriliyor.

Babam, Cemil'e apaçık bir mide bulantısı ile baktığında içim ürperiyor.

Cemil yanımızdan ayrılıp evden çıkıyor. Ama beni dışarda beklediğini adım gibi biliyorum.

"Neden gönderdin onu?!! DAHA SÖYLECEKLERİM BİTMEMİŞTİ!"

"Yeterince şey söyledin baba. Ve söylediklerinde haklı değildin!"

Babam sinirle kolunu ovuşturmaya başlıyor ve birkaç adım geriliyor. Büyük bir vicdan azabı bedenimi ele geçiriyor.

Ses tonumu alçaltıp, ona doğru yaklaşıyorum. Sonuçta her baba böyle bir şeyi duyunca çılgına dönebilir.

"Bak.. Hatice abla sana ne söyledi bilmiyorum. Ama tüm bu olanlar yanlış anlaşılmadan ibaret.."

Babam dikkatle bana bakıyor.

"Yani.. Sana iftira mı attılar? Ortalıkta öyle bir şey yok değil mi?"

Alt dudağımı kanatacak şekilde kemirmeye başlıyorum ve ona biraz daha yaklaşıyorum. Bu halimden neler olup bittiğini anlaması zor olmuyor.

"Gerçekten doğru yani.. Sen ve Cemil.."

Gözlerim doluyor.

"Onu seviyorum baba."

Babam, avuçlarını başına bastırıyor. Yeniden sinirlendiğini görebiliyorum.

"BENİM KIZIM BİR BAŞKASININ METRESİ Mİ SELİN! EVLİ BİR ADAMIN! "

"BEN ONUN METRESİ DEĞİLİM! GERÇEK BİR EVLİLİK YAPMIŞ OLSAYDI BELKİ EVET! AMA NİNO İLE EVLİLİĞİ TAMAMEN KAĞIT ÜZERİNDE!"

Kravatını gevşetiyor. Söylediklerim onu bir gram etkilemiyor.

"Bu adam yazdan beri evli Selin! Biz onun düğününe davet edildik, aynı evde yaşıyorlardı, annesi resmen beni arayıp senin her şeyi mahvetmenden bahsetti! Senin gururun da kağıt üzerinde mi?!"

"Her şey düzmece! Nino da biliyor bunu.. O gün, ben köydeyken sırf bana inat olsun diye öyle şeyler söyledi ve rezillik Nino yüzünden yaşandı."

Babam sinirli bir şekilde gülüyor.

"Nino iyi kızdır, neden böyle şeyler yapsın?!"

Sinirle gülme sırası bana geliyor.

"Sen kendi kızına güvenmiyorsun ama Nino'nun iyiliğinden bahsediyorsun, öyle mi baba?"

Gevşetip durduğu kravatı sonunda tamamen çıkartıyor.

"O ADAMLA TÜM İLİŞKİNİ KESECEKSİN SELİN! YAN YANA BİLE BULUNMAYACAKSIN!"

"Cemil de şirkette hisse sahibi baba. Her şeyden öte o da bizim ortağımız."

Babam, işaret parmağını tehditkar bir şekilde sağa sola sallıyor.

"Yanılıyorsun. Nino, hisse sahibi. Tıpkı senin o makamda benim adıma oturduğun gibi!"

Donakalıyorum.

"Bu bir tehdit mi?"

"Bir babanın son kozları diyelim.."

Dudaklarımı birbirine bastırıyorum ve birkaç adım geriliyorum.

"Bizi gerçekten şirket hisseleri ve paralarla tehdit edip ayıracağını mı sanıyorsun?"

"Doğduğun günden beri paranın içinde yüzüyorsun sen. Bırak elindeki işi almayı, sadece arabanı alsam dünyan başına yıkılır!"

"Peki."

Ceplerimi hızlı bir şekilde kurcalıyorum. Araba anahtarı elime geliyor. Sonra anahtarı sertçe yanımda duran sehpaya bırakıyorum.

"Bak. Dünyam başıma falan yıkılmadı."

Babam sinir küpüne dönüşüyor.

Şuan annem nereye kayboldu bilmiyorum ama ona en çok şuan ihtiyacımız var gibi görünüyor.

"Öyle araba anahtarını bırakıp, blöf yapmak kolay Selin Hanım!"

"Hala anlamıyor musun baba? Hiçbir şey umrumda değil benim. Ne para, ne insanların bizim hakkımızda düşündüğü. Ben Cemil'i tüm bunların dışında seviyorum zaten."

Yumruklarını sıkarak bana yaklaşınca geriliyorum.

"Sana o fabrika işini verdiğim güne lanet olsun! GÖZÜME GÖZÜKME BİR DAHA! DEFOL!"

"Zaten daha fazla kalmayı düşünmüyordum."

Hızla arkamı dönüp yürümeye başlıyorum. Babam bağıra çağıra arkamdan söyleniyor.

"BU DİK KAFALILIĞIN İÇİN PİŞMAN OLACAKSIN SELİN HANIM! BENİ DUYDUN MU?! BABAM HAKLIYMIŞ DİYECEKSİN!"

Kendi kendime sinirle karışık bir "hıh" sesi çıkarttıktan sonra soluğu bahçede alıyorum.

CEMİL

Evin bahçesine kadar adeta soluk almadan çıktığımda, doğru olanın onları yalnız bırakmak olduğunu anlıyorum.

Çünkü her ne kadar olayların merkezinde ben olsam da böyle bir anında Selin'in dediğini yapmak yapabileceğim en doğru seçenek.. Çünkü böyle zamanlarda o hep benden daha mantıklı taraf olmuştur. O daha iyisini bilir.

Yine de tüm bunlara benim sebep olmam ve Selin'in ailesi ile arasını bozan kişi olma düşüncesi, omuzlarımdaki ağırlığı artık taşınmayacak hale getiriyor.

Ben daha kafamdaki düşünceleri herhangi bir düzene sokamadan, Selin'in annesi benim peşimden bahçeye çıkıyor.

"Zafer aradığında buraya gelmemeliydin.." diyor biraz daha bana yaklaşırken.

Sesini her ne kadar kontrol etse de endişesini gizleyemiyor.

"Yüzleşmek zorundaydım."

Parmak uçları ile burun kemiklerini sıkıyor ve tıpkı benim gibi yaşananların gerginliğini üzerinden atmaya çalışıyor.

"Bak, tüm bunları kabul etmiş ve sana onay vermiş olmam bir şeyi değiştirmez. Annenin yaptığı.. düpedüz kışkırtma, olay çıkarma!"

Başımı mahçup bir şekilde sallıyorum.

"Biliyorum.. biliyorum. Annemin böyle bir şeyi yapacağını bilmiyordum sadece."

Garip bir sessizlik yaşanıyor.

"Selin.. Buraya geldiği zaman gözleri kızarmış bir şekilde geldi. Benim bilmediğim başka neler dönüyor?"

Duraksıyorum.

Öyle bir karmaşa vardı ki Selin'in buraya nasıl geldiğini fark etmedim bile.

"Ben.. Bilmiyorum."

"Selin üzgün, Cemil. Ben kızımın bakışlarından anlarım. Bir şeylere üzgün ve ben hiçbir şey yapamadan sadece bunlara tanık oluyorum."

Yaşadıklarımın sorumlulukları bir yığın olmuşken Güneş Hanım'ın böyle söylemesi beni daha çok kahrediyor.

"Ne oldu? Yoksa aranızda bir şey mi geçti? Ya da arkadaşları?"

Aklıma dün gece Selin'in tavırları geliyor ama bu halini ona bağlayamıyorum.

"Bana da bir şey anlatmadı."

Hayal kırıklığıyla omuzlarını düşürüyor ve gergin bir şekilde saçlarını karıştırıyor. Bu hali ile tıpkı Selin'e benzediğini düşünüyorum.

Onu teselli edecek bir şeyler söylemek istiyorum ama ne diyeceğimi ben de bilmiyorum.

"Sevil onun son zamanlarda Canan hanımla çok sık sohbet ettiğini söyledi. Belki ona anlatıyordur.."

Güneş Hanım yere sabitlediği bakışlarını kaldırıp dik dik bana bakıyor.

"Canan Hanım?"

"Şirketin yeni ortağı.. "

Bir an için renginin attığını, dudaklarının seyirdiğini fark ediyorum.

"Bu Canan Hanım'ın.. soyadı ne?"

Duraksıyorum ve bana bir an önce cevap istediğini belli eden bakışları karşısında daha da afallıyorum.

"Ben.. pek hatırlayamadım ama.. Temiz sanırım. Canan Temiz, öyle bir şeydi.."

Güneş Hanım şok içerisinde kalakalıyor ve adımları geriliyor.

"İyi misiniz?"

Gözlerini hızla kırpıştırıyor ve uzun süre nefesini tutmuş gibi birkaç kez derin nefesler alıyor.

"Güneş Hanım iyi misiniz? Tanıyor muydunuz?"

Dolmaya başlayan gözlerinde bir an için şimşekler çaktığını görüyorum. Tek kolumu sıkıca tutuyor.

"O kadını Selin'den uzak tutacaksın Cemil. Beni duydun mu? O kadın, benim kızımdan uzak duracak!"

Şuan yaşadığım tarifsiz afallamanın haddi hesabı olmasa da olayları idrak etmeye çalışıyorum. Başaramıyorum.

"Kim bu Canan? Neden öyle dediniz? Neden Selinden uzak dursun?!"

Ortadaki belirsizlik sinirlerimi germeye başlıyor. Söz konusu Selinse ve benden yabancı biri gibi uzakta durmamı kimse isteyemez. Güneş Hanım bile..

Güneş Hanım titrek nefesini verirken, evin dış kapısı sertçe çarpıyor.

Selin omzuna attığı çantasının uçlarını sıkı sıkı tutarak evden çıkıyor.

"Ne oldu? Ne konuştunuz?!"

Ben neler olup bittiğini Selin'e sorarken Güneş Hanım toparlanıyor.

Selin de sinirli halini geride bırakıp o hüzünlü sessizliğine bürünüyor. Yılmaz kadınları için ayrı ayrı endişe duyuyorum ve birine bile yardımcı olamamak beni mahvediyor.

"Anne.." diyor Selin titrek sesi ortama yayılırken.

Güneş Hanım sıkıca Selin'e sarılıyor.

"Babanı bilirsin, şuan sadece öfkeli. Ama inan o da çok üzgün..Eğer bu gece burada kalırsan, belki sakinleşip birbirinizi anlarsınız.."

Selin annesine herhangi bir cevap vermeden sarılmaya devam ediyor. Ayrıldıklarından kısa bir süre sonra Selin bana bakıyor.

"Onunla gideceksin, değil mi?"

Selin dolan gözlerini kırpıştırıp başını sallayınca omuzlarım istemsiz bir şekilde geriliyor.

"Pekala o zaman. Şimdi biraz sakinleşin. Sonra zaten baba-kız bir yolunu bulursunuz."

Selin buna da cevap vermiyor. O güzel kafasında dönen şeyleri bilmek için neler vermezdim.

Sonra annesinden iyice kopup benim elimi tutuyor. Bu sırada evin penceresinden öfke ile bizi izleyen Zafer Bey ile göz göze geliyorum. Bakışına karşı, Selin'in elini daha da sıkı kavrıyorum.

"Hadi gidelim," diyorum sessizce.

Selin bir an için elimi bırakıp benim arabama biniyor.

Ben de arabaya binmek için hamle yaptığım sırada Güneş Hanım yeniden kolumu kavrıyor.

"Canan'a güvenme," diyor fısıldayarak.

Neler olup bittiğini anlamasam da başımı sallıyorum. Sonra Selin'in arkasından gidip arabaya biniyorum.

"Eve geldiğimde nasıl senin arabanı fark edemedim bilmiyorum," diyor hafif tebessüm ederek.

"E o haldeyken muhtemelen sokaktaki diğer arabalardan biri zannetmişsindir, gayet normal."

Onun bu kadar çabuk modundan sıyrılıp normale dönmesini garipsiyorum.

Yine de böylesinden daha memnun oluyorum.

"Artık arabam da yok, bana şoförlük yapmak sana kaldı."

Gülümsüyorum.

"Kraliçemin istediği şoförlük olsun yeter ki.."

Nemli kirpiklerini kırpıştırarak sırıtıyor. Daha fazla zaman kaybetmeden arabayı çalıştırıp oradan ayrılıyorum.

*

Başının altındaki yastığı sanki uykuda değilmişçesine sıkıyor. Yataktan hafifçe doğruluyorum ve sırtımı yatağın başlığına yaslıyorum.

Kusursuz yüz hatlarını inceliyorum ve Selin, yaklaşık bir saat önce aldığı ağrı kesicinin etkisi ile kesintisiz bir şekilde uyuyor. Çıplak göğsüme değen saçlarını onu rahatsız etmeden okşamaya başlıyorum.

Babasının ona rest çekmesi dışında pek bir şey anlatmadı. Üstelik hayatında olup biten diğer sorunların konusunu bile açmadı.

Bunu beni korumak için mi yapıyor yoksa kendi savunma mekanizması mı bilmiyorum. Hayatında bir şeyler dönüyor ve ben bunun dışında hareket ediyorum.

Başparmağım omzundan aşağıya doğru kaydığı zaman ürperiyor ama uyanmıyor.

Biraz daha onun huzurlu görünen uykusunu izledikten sonra yerimden sakince doğrulup üzerime tshirtümü geçiriyorum.

Telefonumu alıp evinin küçük balkonuna çıkıyorum.

Şubat ayına rağmen sonbahar görünümlü geceye kısa bir bakış atıyorum ve hafif soğuk rüzgar tenime temas ediyor.

Elimdeki telefonu gereksiz bir uzunlukta beklettikten sonra sonunda aramama yanıt veriyor.

"Alo?" diyor biraz şaşkın biraz da endişeli sesiyle Pelin.

"Pelin, bu saatte rahatsız ettim kusura bakma.."

Aslında saat daha yeni gece yarısına geliyor ve benim bildiğim Pelin bu saatte asla uyumaz.

"Yok, yani kitap okuyordum.. Önemli bir şey mi oldu?"

Dudaklarımı kemiriyorum. Bu doğru mu değil mi bilmiyorum ama yine de bir yerden başlamam gerek.

"Senin çevren geniştir, sana bir isim versem, onu arkadaşlarından birine aratabilir misin?"

"Nasıl yani? Kayıp birisi mi?"

Başımı sanki o görebilecekmiş gibi sallıyorum.

"Hayır hayır. Yani, sana bir isim vereceğim sen o kimdir, bu zamana kadar neler yapmıştır bunu sorduracaksın."

Pelin biraz duraksıyor.

"O kadarcıksa kolay iş.."

Rahat bir nefes alıyorum.

"Kim bu isim?"

"Canan. Canan Temiz."

Benimle birlikte ismi tekrarlıyor. Muhtemelen bir köşeye not ediyor.

"Bir de bundan Selin'in haberi olmasın, tamam mı? Gerçekten önemli bir şey ve Selin şimdilik hiçbir şey bilmemeli."

"Selin arkasından iş çevrilmesinden nefret eder."

"Biliyorum. Ama yine de bunu benim için yap, lütfen."

Pelin önce bir süre sessiz kalıyor. Fakat sonra kabul ediyor.

"Pekala, ben bu kadını bir soruştururum. Sana da haber veririm bir şey çıkarsa."

"Tamam.. Çok sağol."

"İyi geceler."

"Sana da."

Pelin telefonu kapatıyor ve yeniden sessiz gece ile başbaşa kalıyorum. Bir süre sokaktan geçen sarhoş adamın sersem adımlarını izledikten sonra, soğuk havayı daha çok hissedip içeri giriyorum.

Selin tıpkı bıraktığım gibi uyumaya devam ediyor. Telefonu bırakıp yeniden yatağa girdiğimde, kıpırdanmaya başlıyor ve uyanıyor. Arkasını dönüp uykulu gözleriyle bana bakıyor.

"Nerdeydin?"

Sesi uykudan dolayı boğuk çıkıyor. Kollarımı ona sarıyorum.

"Uyku tutmayınca biraz balkonda hava aldım."

Sıcak elleri ile kollarımı sıvazlıyor.

"Üşümüşsün" diyor hafifçe gülümseyerek.

Sonra kendi kendine konuşur gibi devam ediyor..

"Senin soğuk olmana alışık değilim."

"Isıtabilirsin," dediğim zaman kıkırdıyor. Onu böyle gülümserken görmenin, ihtiyacım olan tek şey olduğunu bir kez daha anlıyorum.

"Zaten sürpriz de yalan oldu," diyorum yalancı bir üzüntüyle.

Hafifçe yerinden doğruluyor.

"Hayır yalan falan olmadı. Yarın."

Tek kaşımı kaldırıp ciddi olup olmadığını anlamak için ona bakıyorum.

"Benim için bunu yapmak zorunda değilsin Selin."

"Senin için yapmıyorum ki. İkimiz için. Benim için endişelendiğini biliyorum ama gerçekten gerek yok. Ben çok iyiyim. Ve planladığımız şeyleri de yapacağız.."

Dudaklarımı onun sıcak alnına bastırdığım zaman iç çekişini duyuyorum.

"Pekala. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun."

Yüzündeki gülümsemesi solmadan gözlerini kapatıyor ve bana biraz daha sokuluyor. Parmakları boynumdaki kolyeye değiyor. Sanki ondan bir çeşit güç alıyormuş gibi öylece duruyor. Ona sardığım kolumu biraz daha sıkarak gözlerimi karanlık tavana dikiyorum.

Nefes sesleri huzurlu bir düzene girdiği zaman, tekrar uykuya daldığını anlıyorum.

SELİN

Dolabımdaki eşyaları sert bir şekilde kutulara doldururken içimdeki ağlama isteğini tekrar tekrar bastırıyorum.

Madem, onun sayesinde bugün buradayım.. Onun verdiği ünvanları da istemiyorum.

Ofisimi toplamaya devam ederken bir yandan da Sevil'in gelmesini bekliyorum. Yaklaşık on dakika önce arayıp onu odama çağırsam da gelmiyor.

İşi bıraktığımı hala Cemil'e söylememiş olmam ne kadar doğru bilmiyorum. Ama elimdeki seçenekler oldukça az ve Cemil'in bana anlayış göstermesi gerek.

Ben Sevil'i beklerken odaya Canan Hanım giriyor.

Ve beni elimdeki büyük koli ile görünce bir hayli şaşkınlık geçiriyor.

"Selin... Neler oluyor canım, bir yere mi gidiyorsun?"

Koliyi kaldırıp sertçe masaya bırakıyorum.

"Evet. İşi bırakıyorum. Artık babamla ya da yerime getireceği kişi ile çalışacaksınız."

Gözlerini hızla kırpıştırıyor. Sanki benim işten ayrılışıma herkesten çok o üzülmüş gibi durması garibime gidiyor.

"Ama.. Ama ne oldu ki canım böyle? Dur, gel otur şuraya bir sakinleş."

Hafifçe kavradığı omuzlarımdan ittirerek beni sandalyeme oturtuyor.

Pes etmiş bir şekilde nefes alıyorum.

"Aslında olan bir şey yok. Baba-kız sorunları diyelim.. Başka bir iş bulmaya karar verdim."

Karşımdaki koltuğa geçiyor ve sanki bir çözüm yolu arıyormuş gibi gözlerini boşlukta sabitliyor.

Dikkatle ona bakıyorum.

Yaşından oldukça genç duruyor. Konuşma tarzından tutun da gözlerindeki ışığa kadar, yaşını gizlediğinin izlerini görebiliyorum. Annemden biraz daha genç, benden biraz daha yaşlı.. Ama kesinlikle ikimizden de daha hayat dolu.

Bazen, hiç tanımadığım bu kadına imrendiğim oluyor. Hayatında kötü şeyler de yaşadığını bakışlarından anlayabiliyorum fakat buna rağmen o yüzündeki gülümsemeyi hiç soldurmuyor.

Ve kesinlike aramızda geçen en garip şey.. Yıllardır tanıdığım insanlara göstermediğim özveri ve güveni ona karşı gösteriyor olmam.

Bu düşüncelere nasıl daldım onu bile bilmiyorum.

"Eminsin yani böyle bir işi bırakıp gitmekten?"

"Kesinlikle."

Gergin bir tavırla arkasına yaslanıyor.

"Baba ve kızın arasına girilmez.. Ama ben babamla çok kötü zamanlar yaşadım Selin. İnsanlar, babalarının hayattaki en kusursuz varlıklar olduğunu düşünürler. Onların da hata yapabilen canlılar olduğunu unutuverirler."

Sertçe yutkunuyorum.

"Sanırım bu sefer o çizgiyi biraz aştık."

Büyük bir merakla yüzüme bakıyor. Sanki ona bütün detayları vermemi istiyor ama tabii ki böyle bir şeyi yapmıyorum.

Aklıma sürekli Sevil ve Sevil'in getireceği güzel haberler geliyor.

Sessizlikten rahatsız olunca Canan sözüne devam ediyor.

"Selin, bak aklıma neler geldi. Bu zamanda iş bulmak zor biliyorsun. Benim ortak olduğum diğer şirketlerden birinde çalışmak ister misin?"

Bu zamansız iş teklifine şaşırıyorum.

"Ben.. Ben, bilmem ki.."

Yerinden kalkıyor ve kısık bir kahkaha atıyor.

"Senden hemen bir cevap beklemiyorum canım.. Sadece sen bunu bir düşün. İstemezsen, canın sağolsun."

İster istemez bu teklif karşısında heyecanlanıyorum. Sanki babama karşı kazandığım ilk zafermiş gibi hissettiriyor.

"Pekala," diyorum yine de o kadar istekli görünmeyerek. "Düşüneceğim."

Canan bana yeniden bir gülümseme gönderip odamdan ayrılıyor. Onun açtığı kapı kapanmadan Sevil apar topar içeri giriyor.

"Nihayet, nerde kaldın! Hallettin mi?"

Sevil soluk soluğa kalsa da gülümsüyor.

"Evet, Selin Hanım. Dediğiniz her şeyi yaptım."

Sevinç çığlığı atmamak için kendimi zor tutuyorum.

"Pekala.. O halde... Bana onu çağır."

En az benim kadar mutlu görünüyor. Onun da Damla'ya gıcık olduğunu biliyorum. Benim tüm bunları neden yaptığımı bilmese de bana destek olmasından anlıyorum bunu..

Sevil yeniden odadan çıkıyor ve masama yaslanıyorum.

Saçımı başımı düzeltiyorum ve biraz sonra elde edeceğim zafere kendimi hazırlıyorum.

Çok geçmeden Damla kapımı tıklatıp içeri giriyor.

"Beni çağırmışsın.." diyor soğuk ve düz bir ses tonuyla.

"Buyur gel. Otur şöyle Damlacığım. Aynı şirketteyiz ama uzun zamandır görüşemiyoruz."

Tek kaşını kaldırarak beni süzüyor. Ona bu kadar sıcakkanlı davranmamı çok bariz bir şekilde garipsiyor.

Yine de durumu bozmuyor ve az önce Canan'ın oturduğu koltuğa geçip bacak bacak üstüne atıyor.

Gülümsememek için dudaklarımı birbirine bastırıyorum ve karşısındaki yerime geçiyorum.

"Ne içersin? Sana bir şey ikram edeyim.."

Gergin bir şekilde parmakları ile oynamaya başlıyor. Fırtınadan önceki son sessizlik benim odamda kol geziyor.

"Bence sen bana bir şey söylemek istiyorsun Selinciğim. Sadede gelelim."

Gülümsüyorum.

"Aa.. Israr ediyorum ama.. Bir şey ikram edelim. Mesela, soğuk su?"

Kaşlarını çatarak bana bakıyor.

Az önce numaradan kaldırdığım telefon ahizesini yerine bırakıyorum.

"Mektubu senin yazdığını biliyorum Damla."

Önce inkar edecek ve beni suçlayacak sanıyorum ama Damla bunu yapmıyor. Adeta maskesini sıyırıp atarmış gibi yüzünde bir gülüş beliriyor. Gülüşünden midem bulanıyor.

"Dokunaklıydı ama, hakkımı yiyemezsiniz."

Sinirden titreyen alt dudağımı ısırıyorum. Sonra gülmeye başlıyor.

"Ve inan bana o dandik mektubu yazarken bunların olacağını düşünmemiştim. Biriniz evlendi biriniz de eve döndü hahaha- kusura bakma lütfen... Gerçekten benim bir şey yapmama gerek yoktu. Aşkınız o kadaer güvensizdi ki, kendinize bunu siz yaptınız."

Yumruğumu sıkıyorum.

Damla'nın gülüşü soluyor ve aniden gözleri öfkeyle parlıyor.

"Yıllar önce benim aşık olduğum çocukla sevgili olup, elimdeki tek güzel şeyi aldığında hissettiğim şeylerden çok fazlasını hissettin!"

Küçümseyerek ona bakıyorum.

"Bunların hepsini.. bir çocukluk inadı yüzünden yaptın, öyle mi?"

Dudaklarını büzüp sahte bir şekilde odayı süzüyor. Sonra yeniden dik dik bana bakıyor.

"İntikam, bebeğim.." diyor.

Yaptığından ne bir gram utanç duyuyor ne de pişman oluyor.

Kollarımı göğsümde birleştirip dirseklerimi masaya dayıyorum.

"Asistanımla tanışmıştın değil mi? Gerçekten harika birisidir."

Beni baştan aşağıya süzüyor.

"Aynı zamanda bana aşırı sadıktır. Bu zamanlarda bulması en zor şey, sadık arkadaşlıklar."

"Bundan bana ne?" diyor artık laf kalabalığından sıkıldığını belli ederek..

Gülümsemeyi kesip ciddileşiyorum.

"Sevil bugün senin dosyasına baktığın müşterilerimize ufak bir ziyaret yaptı. Ne tesadüftür ki, o şirket bizim çok yakın bir aile dostumuz. Ve sen, iş çevirmekte çok yetenekli Damla, işini hiç ama hiç iyi yapamadın."

Önemli bir şeyler döndüğünü anlayınca geriliyor.

"Müşterilerimiz olan şirketi hayal kırıklığına uğratıp bilgilerini düşman şirketlere verdin. Ve onlar da sana çok yüklü bir miktarda tazminat davası açtılar. İşin en eğlenceli kısmı ne biliyor musun? Ya elindeki değerli çantaya kadar her şeyini kaybedeceksin ya da hapse gireceksin."

Aniden yerinden sıçrıyor ve korkudan soluk soluğa kalıyor.

"Blöf yapıyorsun! Böyle bir şeyi yapamazsın, bana böyle bir iftira atamazsın!! Benim imzalarım gerek bunun için!"

Ellerimi iki yana açıyorum.

"Eh, belki de sürekli seninle zaman geçiren Sevil'e biraz daha iyi davranıp neler yaptığını öğrenmeliydin."

Şok olmuş bir şekilde elleri ile başımı kavrıyor.

"Sen.. Seni rezil-"

Aniden ayağa kalkıyorum.

"A-a-a-"

İşaret parmağımla odamdaki kamerayı gösteriyorum.

"Bir de benim davalarımla uğraşmak istemezsin.."

Öfkeden gözleri doluyor ve olayın şokunu atlatmaya çalışıyor.

"Bu yaptığın.. kalpsizlik!"

Tek kaşımı kaldırıp en soğuk bakışlarımla ona bakıyorum.

"Bunu beni sevdiğim adamdan ayırıp aylarca hayatımı cehenneme çeviren sen mi söylüyorsun?"

Hızla saçlarını karıştırıyor.

"Bitti artık Damla. Sen de yaptıklarının cezasını çekmiş oldun."

Sesimdeki ciddiyetten ben bile korkuyorum.

"Hatta senin deyiminle son bir kez açıklayayım.."

Dudağımın kenarı kıvrılıyor.

"İntikam, bebeğim.."

Öfkeyle, gözyaşlarıyla ve sağa sola savurduğu hakaretlerle odadan çıkıyor.

Derin bir iç çekiyorum.

Odanın dışından bağırış çağırış sesleri geliyor. Muhtemelen Damla'nın Sevil'e bağırdığını anlayınca adımlarımı oraya doğru yönlendiriyorum.

Fakat Damla'nın sesi kesiliyor ve Sevil odama giriyor.

"Eh, haliyle fazla sinirli.." diyor nerdeyse gülümseyerek.

Dayanamayıp ona sarılınca afallıyor. Yine de o da bana sarılıyor.

"Teşekkür ederim. Yaptığın... çok büyük bir şeydi."

Sevil mahçup bir şekilde saçını kulağının arkasına atıyor.

"Rica ederim. Ama keşke sizin gidişinize engel olabilsem.."

İlk kez işten ayrılacağım için duygulanıyorum sanki..

"Seni burada kimse işinden edemez Sevil. Ve kardeşlerinin sana ihtiyacı var, bu işe ihtiyacın var. Beni düşünme. Sadece.. yeni patronuna da bana olduğun kadar mükemmel bir asistan olmaya bak.."

Sevil'in de gözleri doluyor.

"Ama kimse sizin kadar iyi bir patron olamaz."

Yeniden ona sarılırken gözümden yaş akmaması için büyük bir çaba sarf etmem gerekiyor.

Sonra boğazımı temizkeyip ondan ayrılıyorum.

Eşyalarımı koyduğum kutuyu kucağıma alıyorum.

"Taksi aşağıda bekliyor."

Gülümsüyorum.

"Tekrar görüşürüz. Bu son değil biliyorsun. İstediğin zaman beni arayabilirsin. Bilhassa burada bir sorun yaşarsan."

Memnun bir şekilde başını sallıyor.

Daha fazla duygu patlaması yaşayamayacağım için odadan çıkıyorum. Bir süre arkamdan beni izledikten sonra masasına geçiyor.

Ben de şirketin kapısında beni bekleyen taksiye doğru ilerliyorum.

*

Cemil, tüm gününü Mert'in yanında geçirdiği için benim işe veda ettiğimi bilmiyor. Ama yaklaşık yarım saat önce ona "Beni AVM'nin içindeki marketten alırsın," diye mesaj attığım için, elbet yanıma geleceğini biliyorum.

Vücudum kurulmuş bir saat gibi otomatik hareketlerle beni yönlendiriyor sanki.. Çünkü şirketten ayrılıp eve gitmem, kısa bir duş alıp eşyalarımı toparlamam.. Bunların hepsi kısa bir zaman diliminde geçiyor ve ben bu zamanın nasıl akıp gittiğini bilmiyorum.

Şimdi de market reyonlarında tek tek gezinirken akşam kendi ellerimle hazırlayacağım yemeklerden başka bir şey düşünmemeye gayret ediyorum.

Artık nerdeyse Cemil'in geleceğini fark ettiğimde tüm aldıklarımla birlikte kasa reyonuna gidiyorum.

Kasada orta yaşlı, yüzünden adeta negatif enerji akan bir kadın duruyor.

Aldıklarımı tek tek arabadan çıkarttığımda arkamda bekleyen sıra homurdanmaya başlıyor. Bu sefer onlara inat daha da yavaşlamaya başlıyorum.

Sanki benimle yavaşlık yarışına giren kasiyer kadın da sıradaki tansiyonun yükselmesine sebep oluyor.

Tam bu sırada, gözüm kasanın yanındaki raflara takılıyor.

Elimi uzatıp geri çekiyorum ve dudaklarımı kemiriyorum.

Etrafıma bakıyorum. Sanki bir huzur evi marketine düşmüşüm gibi yaşlı teyzelerin sırada olduğunu görünce garipsiyorum. Etrafıma bakıp kimsenin beni farketmediği bir anda elimi uzatıp paketlerden birini çaktırmadan bandın üzerine düşürmeye çalışıyorum.

Fakat bu girişimim tam üç tane prezervatif pakedinin düşmesi ile hüsrana uğruyor.

Gürültü ile yere düşen kutulardan sonra hızla bakışlarımı kaldırıyorum. Teyzeler "cık cık cık" sesleri çıkarmaya başlıyor ve kasiyer kadın gözlüklerinin tepesinden bana bakıyor.

"Şey.. sakarlık hehehe.."

Düşen kutuları rafa yeniden koyduğumda, sıradan bir teyzenin,

"Şimdiki gençlerde edep de yok canım.." diye söylendiğini duyuyorum.

Ve bu sözü damarıma basmaya yetiyor.

"Pardon, teyzeciğim bir şey mi dedin?"

Kadın kaşlarını çatarak bana bakıyor. Onun hemen arkasındaki kadın da yanındakine "utanma falan hiiiç yok.." diye fısıldıyor.

"Teyzeciğim senin için iş işten geçti diye mi kıskanıyorsun?"

"Püüü utanmaza bak. Al al, birkaç kutu da benden al.."

"Aa! Ay resmen beni kıskanıyorsun teyze şuan!"

Kasiyer kadın artık başka bir şey alıp almayacağımı sorduğunda durup teyzelere bakıyorum.

"Alıyorum be! Hepsini alıyorum!"

Sinirle söylenerek öne doğru eğiliyorum ve ne kadar kutu varsa hepsini aşağıya indiriyorum.

Teyzelerden biri kalp krizi geçirecekmiş gibi söylenmeye başlıyor.

"Heh, şu markadan da alıyorum. Hadi bakalım.."

Sıradaki homurtular ve "cık cık"lar yükseliyor.

"Geçir hepsini kasadan," diyorum kasiyere..

Sonra yüksek sesle söyleniyorum.

"Hayır yani insanın aslanlar gibi sevgilisi olması suç mu?!"

Kasiyer bu duruma gülüp gülmemek arasında gidip geliyor.

"Selin?"

Cemil'in sesini duymamla birlikte afallıyorum ve ne yapacağımı bilmiyorum.

Sıradaki teyzeler Cemil'i görünce duraksıyor ve homurdanmayı kesiyorlar. Ama aralarından biri pek de fısıldamayan bir şekilde,

"Bu cazgır haliyle bu çocuğu nasıl bulmuş," diyor.

Burnumu kırıştırıyorum.

Kasiyer sonunda borcumu söylediğinde içimden kocaman bir "OHA" geçiyor.

İşsiz kaldığı ilk gün kucak dolusu prezervatif alan ilk kız olarak dünya tarihine adımı altın harflerle yazdırmak istiyorum. Belki o zaman para falan da verirler.

Cemil, poşete doldurulanların ne olduğunu görünce kaşlarını kaldırıp şaşkınca bana bakıyor. Omuz silkiyorum.

"Aşkım, ŞU TEYZE, hepsini alacaktı!"

Bunu bağıra bağıra, sırada bana laf sokan kadını göstererek yapıyorum. Cemil kahkaha atmamak için çok büyük bir çaba sarf ederek yanıma geliyor ve teyzeyi işaret eden elimi indiriyor.

"Hadi gidelim canım.. hadi.."

Poşetleri başını kısaca sallayarak eline alıyor. Cemil'in koluna girip sıradaki yaşlı teyzelere bakıp göz kırpıyorum.

"Siz de kusura bakmayın.."

Cemil'in o kadınlardan özür dilemesi sinirimi bozuyor. Üstelik içlerinden biri,

"Oğlum bırak sen bu kızı bırak!" diye Cemil'e akıl vermeye kalkıyor.

"Bak hala- Beni bırakıp da seni mi alsın!"

Cemil artık tamamen kolları ile beni zapt ediyor.

"Selin, tamam artık!"

Duruyorum.

"HADİ SEVGİLİM GİDİP HEPSİNİ KULLANALIM HAZIR YAŞIMIZ GEÇMEMİŞKEN!"

Cemil eliyle yüzünü kapatıyor ve bir yandan sırıtıyor.

"Yürü dedim," diyor gülerek.

Peşine düşüyorum. Birlikte otoparka kadar iniyoruz ve Cemil sonunda dayanamayıp içinde tuttuğu kahkahasını patlatıyor.

Onunla birlikte gülsem de bir süre sonra alınıyorum.

"Ya gülme.. Kadına gıcık olmuştum."

Beni dinlemiyor. Aksine gülüşü şiddetleniyor.

"Sen şimdi... ciddi ciddi.. teyzelerle prezervatif yüzünden kavga mı ettin?!"

Cümlesini gülmekten zar zor bitiriyor.

"Kıskanç teyzelerle.."

"Sana inanamıyorum ya.."

Omzuna sertçe vuruyorum.

"Tamam tamam.." diyor toparlanarak. "Ama şimdi bunların hepsini almana gerek var mıydı?"

"Ben sadece bir tane alacaktım. Beni onlar zorladı."

Cemil dili ile alt dudağını yalayıp bana doğru yaklaşıyor.

"Sadece yemek alışverişi yapacaksın sanıyordum."

Bugün için yeterince kızardığım yetmemiş gibi kıpkırmızı oluyorum.

"Eh, bu sefer ben hazırlıklı gelmek istedim."

Dudakları yukarı doğru kıvrılıyor ve eğilip beni tutkulu bir şekilde öpüyor.

"Sen gerçekten inanılmaz bir kadınsın," diye fısıldıyor öpücüğünün arasından.

"Ve bu inanılmaz sevgilin bugün neler yaptı.. inanamazsın!"

Merakla beni süzüyor.

"Hadi gidelim. Yolda hepsini anlatırım."

*

Geniş pencereleri açıp kayalıklara vuran sert suları bir süre izliyor.

"Burası.. gerçekten harika bir yermiş ya."

Deniz kenarındaki tek katlık güzel evi, geldiğimizden beri hayranlıkla geziyor.

"Dedemden bana kalan bir miras."

Rüzgarın etkisi ile çıldıran dalgalar sertçe kayalıklara vurmaya devam ediyor fakat ortaya huzurlu bir ses çıkıyor.

"Daha önce hiç bu yerden bahsetmemiştin.."

"Gelmiyordum ki pek zaten. Aslında, yeni bir eve çıkacakken buraya taşınmak istedim. Ama işe çok uzak diye.."

Başını yavaşça sallıyor.

Avuç içlerimi birbirine sürtüp olabildiğince istekli görünmeye çalışıyorum.

"O zaman.. yemek yapmaya şimdiden başlayabilirim. Yani, açsan eğer.."

Baştan aşağı beni süzerken dudakları kıvrılıyor.

"Aç değilim."

Sırıtıyorum. Bunu söylemesini beklediğimi apaçık belli ederek, koşup onun kucağına atlıyorum.

Sarsılmanın etkisi ile Cemil koltuğa düşüyor ve ben de onun üzerine düşüyorum.

Kollarımı boynuna doluyorum ve bugün hiç öpmemişim gibi onu öpmeye başlıyorum. Öpücüğüme sert ve istekli bir şekilde karşılık verirken tek kolu ile beni kavrıyor ve düştüğümüz koltuğa yatırıyor.

Üzerime eğilmesi ile birlikte kolyesi benim göğsüme temas ediyor.

"Bekle, bekle, bekle!"

Cemil hayal kırıklığı ile duruyor.

"Ne oldu Selin?"

Altından kalkıp onu koltuğa deviriyorum. Parmaklarımı sertçe göğsüne bastırıyorum.

"Beni bekleyeceksin."

Bunu söylerken de hızla eğilip dudaklarına öpücük konduruyorum. Kafasını sertçe geriye atıyor.

Az önce çantamı koyduğum yatak odasına giriyorum. İçine Cemil'in ve benim kıyafetlerimi tıkıştırdığım çantanın içinde yeni aldığım geceliği arıyorum.

Bu sırada, çantadan çıkardığım pantolonun içinden yere küçük bir paket düşüyor.

Donakalıyorum.

"Şaka yapıyor olmalısın."

Sertçe yerdeki pakedi kavrayıp içeri dönüyorum.

"Cemil! Bu ne?!"

Hapların olduğu pakedi sertçe onun üzerine fırlatıyorum. Afallıyor ve yerinden doğruluyor.

"Nerden buldun sen bunu?"

"Nerden bulduğumun önemi var mı? KULLANMIYORUM DEMİŞTİN!"

Koltuktan kalkıyor ve yanıma yaklaşıyor.

"Arada bir.. Çok nadir. Ama tamamen kontrolüm altın-"

"Sana inanamıyorum! Bir de.. baba olmaktan falan bahsediyorsun! BÖYLE Mİ BABA OLACAKSIN SEN!"

"Bununla ne alakası var Selin?"

"Çok alakası var! Ben.. ben asla uyuşturucu kullanan bir adamdan çocuk yapmam!"

Şok olmuş gibi bana bakıyor. Bunu bilmesi gerekirdi, değil mi?

"Bana keş muamelesi yapmayı kes. Zamanında sen de kullanıyordun! Nasıl bir şey olduğunu gayet iyi biliyorsun!"

Adımlarım hızla geriye doğru gidiyor.

"Bana yalan söyledin. Hem.. hem hani ben varken senin bunlara ihtiyacın yoktu? Artık demek ki benim de bir önemim yokmuş, değil mi?"

"Selin, olayları başka şeylere saptırma!"

Ellerimi havaya kaldırıyorum.

"Ben gerçekten bu gece sevgilimle güzel bir gece geçirmek istiyordum. Teşekkürler, her şeyi mahvettiğin için!"

"Selin!"

Ardımdan adımı yüksek sesle tekrarlıyor. Onu duymazlıktan gelip kendimi evin dışına atıyorum.

Önce bir süre denize bakakalıyorum.

Gözlerim öfkeden doluyor. Hayatımdaki her şey boka sarmaya devam ediyor ve bunların hepsi benim dışımda gerçekleşiyor.

Denizin karşısında duran banka oturup öfkemin azalmasını bekliyorum. Öfkelendiğim zamanlar, kendimi çukura doğru bırakmak yerine aklıma güzel şeyleri getiririm. Nitekim şimdi de hayatımdaki güzel şeyleri düşünmeye çalışıyorum.

Omuzlarıma sıcaklık yayılması ile aniden yerimden sıçrıyorum.

"Üşüyeceksin!"

"Beni düşünme sen!"

Sırf yanıma geldiği için sinirle söylenip eve girmeye çalıştığım sırada kolumdan sertçe tutuyor.

"Bekle bir dakika!"

Elini cebine atıyor ve pakedi yeniden çıkarıyor.

"Sana söylemeyerek eşeklik ettim. Tamam, tüm hata benim. Ve şimdi bu çok uzayan sayfayı kapatmanın sırası geldi."

Ne demeye çalıştığını anlamadığım için dikkatle ona bakıyorum. Kolunu sertçe savurup elindeki pakedi denize atıyor.

Öylece kalakalıyorum.

"Artık tamamen kapattım bu sayfayı. Sen kaybetmemi sağlayacaksa, hepsinin canı cehenneme.."

Dudaklarımı birbirine bastırıyorum. Bir denize bir de ona bakıyorum.

Sonra başımı yavaşça sallıyorum.

"Bir daha asla yok."

"Asla yok," diye tekrar ediyor.

Kollarımı beline sarıp ona sarılıyorum. Gergin kasları gevşemeye başlıyor. Saçıma öpücük konduruyor.

Sonra elimden tutup beni az önce oturduğum banka, yanına çekiyor.

Beni yanında getirdiği battaniye ile sararken az önce öfkelendiğim her şeyin ne kadar boşa olduğunu anlıyorum.

"Aslında başka şeylere üzgünsün Selin. Ve bana normalinden fazla patladın. Neden bana anlatmıyorsun?"

"Sen neden bana anlatmıyorsun?" diye sorduğum zaman afallıyor. Herhalde benden gizledikleri şey olduğunu bilmediğimi düşünmüyordu..

"Sen başla," diyor sakince.

Boğazımı temizliyorum ve ciğerlerime temiz bir hava çekiyorum.

"Arzu ile çok büyük kavga ettik. Sebebini sorma lütfen. Ama bir daha onun yüzünü görmek istemiyorum."

Şok içerisinde bana bakıyor. Kafasında binlerce soru gezdiğini görebiliyorum ama bu sessiz kuralımıza uyuyor.

"Nino boşanmayı kabul etti ama evlenirken ortak olduğumuz tüm mallar ona geçecek."

Gözlerimi kırpıştırıyorum. Ona Nino ile olan görüşmesinin nasıl geçtiğini sormayacak kadar bencildim!

Kendime gelmem birkaç dakikamı alıyor. Sonra devam ediyorum.

"Desene, ikimiz de biraz harcamalarımıza dikkat etmeliyiz. Çünkü ben de babama rest çekerken işi bıraktım. Hisseleri bıraktım."

"Annemle konuştum ve apaçık bir şekilde evlatlıktan reddetti."

"Babam da benim yüzümü görmek istemiyor."

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

Hüzünle karışık tebessümüne bakarken hayranlık duyuyorum.

Sonra elini tutuyorum.

"Hiçbir şey yapmamıza gerek yok Cemil. Kimseye tahammül etmek zorunda değiliz. Belki buraya taşınırız.. İnsanlardan, dertlerden uzak.. Çok güzel bir hayatımız olur."

Cemil dikkatle beni inceliyor. Tepemizde hilal şeklindeki ayın ışığı onun yüzüne vuruyor.

"Evlenelim Selin."

Nefesim bir an kesilir gibi oluyor. Dikkatle, çok dikkatle, daha da dikkatle onun yüzüne bakıyorum. Gayet ciddi duruyor.

"Artık ben başkalarını düşünmek ya da başkaları için üzülmek istemiyorum. Evlenelim ve kendi yolumuza bakalım."

Gözlerim doluyor ve istemeden de olsa gözümden birkaç damla yaş düşüyor.

"Cemil sen ciddisin.."

"Evet. Gayet ciddiyim. Hatta bunu düzgün bir şekilde yapmak istiyorum."

Yerinden kalkıyor ve dizlerimin hizasına çöküyor.

"Selin Yılmaz.."

Ağlamaya devam ederken bir yandan da sırıtıyorum.

"Benimle evlenir misin?"

Elimi dudaklarımın üstüne kapatıyorum. Kalbim deli gibi çarpıyor ve yaşadığım histerik duygular beni ele geçiriyor.

Önce başımı olumlu anlamda hızla sallıyorum, sonra da güçlü bir şekilde "Evlenirim," diyorum.

Gülümseyişi, sanki geçirdiğimiz her mükemmel güne ev sahipliği yapıyor.

Dudaklarımız heyecanla ve aşkla buluştuğunda kendimden geçiyorum.

Cemil, tabii ki bu ani evlenme teklifine hazırlıklı gelmiyor. Sonradan aklına gelen fikirle elini boynuna atıyor ve kolyesini çıkartıp yeniden benim boynuma takıyor.

Saçlarımı tek omzuma topluyorum. Sonra ellerimi onun yüzüne yerleştiriyorum. Parmaklarım bir kez daha ezberlemek istermiş gibi yüzünde geziniyor.

Yeniden gülüyoruz.

Sonra kollarımı onun boynuna doluyorum ve bir kez daha aşkla, şehvetle onu öpüyorum.

CEMİL

Telefonun titremesiyle gözlerimi aralıyorum.

Kafamı hafifçe kaldırıp telefona baktığımda Pelin'in arıyor oluşunu görüyorum. Koluma sarılı duran Selin'in bedenini sarsmadan yataktan kalkıp salona doğru ilerliyorum.

"Alo?" diyorum sessizce.

Saatin kaç olduğunu bilmiyorum ama Pelin'in sabahın ilk ışıklarına doğru arıyor oluşu beni endişelendiriyor.

"Cemil.. Evin arka tarafındaki küçük parkın oradayım. Bütün gece uyumadım, çabuk gel. Önemli."

İyice geriliyorum.

"Ne oldu Pelin? Arkadaşların ismi bulabildi mi?"

"Bekliyorum," diyor sadece ve telefonu kapatıyor. Sıkıntı ile iç çekiyorum. Odaya yeniden sessizce girip eşyalarımı üzerime geçiriyorum.

Selin uyumaya devam ediyor.

Kendimi olabildiğince hızlı ve sessiz evden attıktan sonra, Pelin'i tam da söylediği yerde buluyorum.

"Burada olduğumuzu nerden biliyorsun?"

"Selin dün söylemişti bana.."

Elindeki mavi renkli dosyaya bakıyorum.

"Canan ile ilgili bir sorun mu var?"

Pelin'in gözleri doluyor.

"Ne oluyo Pelin, anlat şunu!"

"Söylediğin gibi ismi arattım. Ve kadının her şeyine ulaştım. Yıllardır yurt dışında yaşıyormuş, Türkiye'ye yeni dönmüş."

Dikkatle ona bakıyorum.

"Ee?"

Pelin titreyen elleri ile dosyayı açıyor. Elime bir sürü kağıt tutuşturuyor.

"17 Mart 1990 yılında, doğum yapmış. Hastanede bebeğin önce canlı olduğu belgelenmiş, daha sonra ölü doğdu olarak değiştirilmiş."

Giderek sabrım tükeniyor ve ben hiçbir şey anlamıyorum.

"Yani?"

"Ve burada da dökümanlar. Tam o tarihte, Zafer Amca'nın şirketinden yüklü bir para kadının hesabına yatıyor ve kadın ondan sonra ortadan kayboluyor."

Parçaları kafamda birleştirmeye çalışıyorum. Yerine koyduğum her parça beni hayrete düşürüyor.

Pelin sertçe yutkunup, zorlukla konuşuyor.

"17 Mart 1990, Selin'in abisinin doğum günü."

BÖLÜM SONU.

Yorum ve oylarınız çok çok önemli benim için :) Bunu ve sizleri sevdiğimi unutmayın. 

Continue Reading

You'll Also Like

238K 20.3K 40
Binbaşı Ömer KURT... Anne ve babası şehit olduktan sonra yetimhane de büyüyen Ömer, vatanım için son kanıma kadar savaşacağım diyerek asker olur. Kal...
312K 8.9K 38
Mirhan ağa kaşlarını kaldırarak karısının saçını okşayarak kulak arkasına aldı. Karısının öpmekten şişen dudaklarına alayla sırıtıp burnunu çenesinin...
754K 31.4K 43
BERDEL. . . hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...
SEKRETER By Beyza Alkon

General Fiction

1M 12.7K 19
Bacaklarımı araladı. "Ne yapıyorsun?" "Seni içiyorum."