Bölüm 21 - Yeniden

15.5K 1K 162
                                    

Belki yeni başlayacaktık,
belki hiç başlamayacaktık,
Belki de başlayıp bitirmiştik
Belki de, belki de...

Nazım Hikmet

"Bir dakika... NE?!"
"Evet şimdiden söylediğime pişman oldum."
Arzu heyecandan ve şoktan sonuna kadar açtığı gözlerini bir an olsun kırpmayı düşünmüyor. Pelin ise o meşhur, "Ben böyle olacağını biliyordum" bakışlarını üzerime dikiyor. Parmağımdaki minik eklem yüzükleri ile oynamaya başlıyorum.
"Cemil'in evli olduğunu biliyorsun değil mi Selin? Sana gerçekten inanamıyorum."
"Kasıtlı bir hareket değildi diyorum sana Pelin. Öyle, bir anlığına oluverdi.."
"Yine de böyle şeylerde sen hepimizden daha mantıklı olansın. Bundan sonra ne olacak?"
"Bir şey olması mı gerekiyor?"
"Eh, hiçbir şey olmamış gibi davranamazsın."
"Belki de en iyisi böyle davranmak."
Pelin ile soluksuz tartışmamızı, Arzu iki elini kaldırarak durduruyor.
"BİR DAKİKA, lütfen..." diyor muzip bir tavırla.
Pelin gözlerini deviriyor.
"Arzu bir daha 'bir dakika' dersen elimdeki kaşığı sana saplayacağım" dediğim zaman duruluyor.
Masada sessizlik oluyor. Dün gece gözüme hiç uyku girmediği için şimdi halsiz hissediyorum. İşe gitmeden önce kızları görmek istediğim için de sabah erken kalkıp kahvaltıya Pelin'e geliyorum. Arzu da onu aradığımız zaman tereddüt etmiyor.
"Peki nasıldı? Nasıl hissettin?!"
Önümdeki yarısı boşalmış çay bardağına gözlerimi dikiyorum. Belki de Arzu'ya vereceğim cevabı öncelikle kendime vermek istiyorum.
"Havuzdakinden farklıydı" derken sesim cılız çıkıyor.
"Nasıl farklıydı?"
Onlara bakmamakta ısrar ediyorum.
"Yani... Havuzdayken aslında ona biraz da sinirliydim. İntikam için yapmıştım. Fakat bu sefer... özlem hat safhadaydı. Bir an için gerçekten de her şeyi unutmuştum."
Bakışlarımı kaldırıp onlara baktığımda, dikkatle beni dinlediklerini görüyorum. Sonra kendim gibi onları da kendine getirmek için kafamı hafifçe sallıyorum.
"Ama, böyle bir şey tekrar olmayacak tabii ki."
Pelin gözlerini deviriyor.
"Ben buna neden inanmıyorum acaba?"
Gülümsüyorum.
"Ee Arzu, Mert ile nasıl gidiyor?"
Arzu şaşkınca ikimize bakıyor. Ağzındaki zeytin çekirdeğini yavaşça çıkarırken, yutkunuyor.
"İyi."
"Bırak artık palavrayı, sen en son bir çocukla konuştuğunda kaç gece bizi uyutmadın. Çocuğun attığı her mesajı bize okutuyordun. Şimdi Mert ile neden iletişim bile kurmuyorsunuz?"
Saçları ile oynamaya başlıyor.
"Çünkü Pelinciğim... Çünkü.. Çünkü biz cool bir çiftiz."
"Bak sen.."
"Evet. Ne öyle ergenler gibi sürekli birbirimize mesaj mı atacağız?"
"Tabi tabii."
Pelin, gözlerini kısarak ikimize bakıyor.
"Yani gerçekten arkadaşlarımın haline üzülmekten kendi dertlerime odaklanamıyorum. Biri kendine sahte sevgili edinir, diğerinin aşk hayatı dram üzerine kurulu."
Arzu, "Ben elimdeki tüm erkekleri kaçırdım demiyor da," diye gevelediği zaman Pelin onun koluna çimdik atıyor. Bu hallerine gülüyorum.
"Sen de gülme! Bak, bir daha böyle mantıksızca hareketler yapmak yok, duydun mu Selin? Cemil ile öpüşme yok sana bundan sonra."
"Kızın ağzına alarm taktır bari."
"Gerekirse onu da yaparım. Ya bu olaylardan sonra tekrar üzülen Selin olursa? Beni anlamıyorsunuz siz. Ben sadece Selin'in iyiliğini düşünüyorum."
Uzanıp Pelin'in elinden tutuyorum.
"Biliyorum canım benim. Gerçekten benim iyiliğimi istediğini biliyorum ben."
İfadesi yumuşuyor.
"Hem sen merak etme. Bir daha asla böyle bir şey olmayacak. Asla!"

*

"KAT: YEDİ"

Asansörün hoş sesli anonsu yeniden uyarı yaptığı zaman parmakları, benim parmaklarımın üzerinden düğmeye uzanıyor. Bu sırada bana baskı yapan bedeninden kopamadığım için, cümleleri toparlamakta zorluk çekiyorum.
"Burada inmem gerekiyor."
Bana aldırmayıp yeniden düğmeye basıyor ve asansör duruyor.
"Başımızı belaya sokacaksın Cemil."
Ben tekrar asansör düğmelerine uzansam da elleri beni engelliyor. Dudakları, dudaklarıma değmek üzereyken;
"Bütün gece hiç uyuyamadığını biliyorum," diyor fısıldayarak.
"Nerden biliyorsun? Gayet de rahat uyudum."
"Rahat uyudun yani?"
Kafamı hızla sallıyorum, sırıtıyor.
"Öyle değil."
Gülümsemesi biraz daha genişliyor. Sonra ciddileşiyor ve iyice bana yaklaşıyor.
"Sana sadece bir dakika izin vermiştim," diyorum sersemce. Aklımı yeniden başımdan almaması için kendimle cebelleşiyorum.
"Yapma Selin. İkimiz de o anın dakikalarca sürdüğünü biliyoruz."
Eli belimi kavrıyor ve bel kıvrımımı hafifçe sıkıyor.
"Ve durmamız gerekmeseydi neler olabileceğini.." derken sesi kalınlaşıyor.
Yutkunuyorum.
"Benimle oyun mu oynuyorsun?"
"İzin versen oynayabileceğim oyunları sen daha iyi biliyorsun."
Parmağımı göğsüne yerleştirip ona baskı uyguluyorum.
"Anlaşılan birileri bugün çok cesur. Ve bir o kadar düşüncesiz. Ben seni hala affetmedim."
Sonra elimi uzatıp ceketinin omuzlarını sanki toz varmış gibi sıvazlıyorum.
"Affetsem de olan şeyleri değiştiremem."
Gözlerimi dikip onun istekle yanan gözlerine bakıyorum.
"Ama olan şeylerin intikamını alabilirim."
Ne dediğimi anlamadığı için kaşlarını çatıyor. Uzanıp düğmeye basıyorum ve kapı açılmadan hemen önce,
"Sakın bu işe karışma, bir tepki verme" diye uyarıyorum.
Anlamamaya devam ediyor. Asansör kapısı açıldığı zaman kendimi dışarı atıyorum ve odama gidene kadar yürüdüğüm koridorda üzerime çeki düzen veriyorum.
Sevil beni görünce yerinden doğruluyor.
"Günaydın Selin Hanım, Cemil Bey, misafiriniz geldi. İçerde sizi bekliyor."
"Teşekkür ederim Sevil."
Cemil yeniden bana sorgulayıcı bir bakış atsa da onu görmezden gelerek odama giriyorum.
Ben içeri girer girmez kafasını çeviriyor ve göz göze geliyoruz.
"Günaydıın.."
Neşeli sesi, arkamdaki Cemil'i görünce aksıyor. Cemil de onu görünce kapı girişinde dikilip kalıyor.
"Hoş geldin, Damla."
Cemil'e tereddütle bakıyor. Bizim bir şeyler bilip bilmediğimizi kafasında sorguluyor olmalı ki, çekingen davranıyor.
"Merhaba."
Tiksinti duysam da uzanıp elini sıkıyorum ve masama geçiyorum. Cemil kapıyı kapatıp, sırtını kapıya yaslıyor.
"Damla, o kadar geçmişimiz var. Sana karşı dürüst olacağım."
Gözlerini kırpmadan bana bakıyor.
"Cemil ile aramız pek iyi değil şuan. Ama nihayetinde o da bir hisse sahibi, ve sana söyleyeceklerimi onun da duyması gerekiyor."
Yerinde rahatsızca duruyor.
"Neden aranız iyi değil ki?" diye soruyor çekinerek.
Dişlerimi sıkıyorum. Patlamak üzere olan Cemil'e sakin olması için bir bakış gönderip, yeniden Damla'ya gülümsüyorum.
"Önemsiz sebepler."
"Anlıyorum."
Bacak bacak üzerine atıp direk konuya giriyorum.
"Geçen Pelin'in doğum gününde karşılaştığımızda iş bulamadığını söylemiştin, yanılıyor muyum?"
"Evet. Biraz şansım yaver gitmiyor herhalde."
"Neden acaba? Birinin bedduasını almış olmayasın?"
"Efendim?"
Gülümsüyorum.
"Hani hep öyle derler ya canım. Neyse, babanın yanında da çalışmıyorsun bildiğin kadarıyla.. Bu kendi ayakları üzerinde durma işi falan, anlıyorum seni."
"Ama babanın şirketindesin?" diyor tek kaşını kaldırarak.
Masanın altındaki yumruğumu sıkıyorum.
"Ama ben idare ediyorum, değil mi?"
Ortamın gerildiğini anladığım zaman derin bir nefes alıyorum.
"Uzun lafın kısası, Damlacığım. Senin, burada bizimle çalışmanı istiyorum."
"Ne?"
Cemil, Damla'dan daha şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyor.
"Ee o kadar geçmişimiz var dediğim gibi, benimle yaşadın kaç gün. Seni almayacağım da kimi işe alacağım?!"

Gece'nin MavisiDär berättelser lever. Upptäck nu