Mürekkep Dünya

By gecedendusenyildiz

45.6K 3.1K 412

Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir... More

1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
16-
17-
18-
19-
20-
21-
22-
23-
24-
25-
26-
27-
28-
29-
30-
31-
32-
33-
34-
36-
37-
38-
39-
40-
FİNAL-
DUYURU-

35-

619 58 11
By gecedendusenyildiz

Evet sevgili okuyucular, finale oldukça yaklaştık. Ben ellili bölümlerde bitiririm herhalde diyordum ama yazarken hiç beklediğim gibi olmuyor. Aklımın ucundan bile geçmemişti böyle bir bölüm yazmak mesela ama yazdım işte. Ben de beklemiyordum yani bu gelişmeleri. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Kendinize iyi bakın! ^.~


Safir gözlerini araladığında Aras'ın kucağındaydı. Şaşkın gözlerini Aras'a dikerken beyaz bir koridorda ilerliyorlardı. Gözlerini Aras'ın yüzünden ayırmayı başardığında etrafı incelemeye başladı. Beyaz duvarlar meşalelerle aydınlatılsa da oldukça net gözüküyordu. Beton zeminde ayak sesleri yankılanıyordu. Etrafta onlardan başka kimse yoktu. Biraz daha dikkat ettiğinde buranın Aras'ın mahzenine gelirken kullandıkları yani evden kaçarken düştüğü koridor olduğunu anladı. Göz kapakları kapanmak için ısrar ederken kendine hakim oldu. Kolunu Aras'ı boynuna sıkıca doladı ve kokusunu içine çekti. Kendini güçsüz hissediyordu. Çok mürekkep kaybettiğini hissedebiliyordu. Kansız bir insan gibi üşüyordu. Bu çok sık yaşadığı bir şey değildi. Ocağın ortasında bile camı açacak kadar sıcakkanlı biriydi. Durumun vahameti zihnine çekiç gibi vuruyordu.

"Nereye gidiyoruz?" dedi yarım bir sesle. Güçsüzlüğü sesine de yansımıştı. Kelimeler ağzından çıkarken dudaklarının arasında boğulmuştu. Onu bu halde görmeye dayanamayan Aras gözlerini kapatıp açtı. Ne bekliyordu ki? Bilerek istememiş miydi bunu? Nihayetinde bu hala geleceğini biliyordu ve içindekilere engel olamamıştı. Böylesi daha iyi diye düşündü. Gerçekten de böylesi daha iyiydi. İkisinin de içinde karşı konulmaz bir güç birliği meydana gelmişti.

"Savaşmaya Safir."

Duyduğu keskin ses en az Aras'ın kokusu kadar keskindi. Yüzünde küçük bir gülümseme oluşurken gözlerini kapattı ve koridorda yankılanan adım seslerini saydı.

Bir

İki

Üç

Dört

Beş

Altı

...

Yüz seksen dört.

Yüz seksen dört adım sonra Aras durmuştu. Çok ağır biri olmasa da Aras'ın onu bu kadar rahat taşımasına şaşırmıştı Safir. Yüz seksen dört adım boyunca hiçbir yorulma belirtisi gözetmeden onu taşımıştı.

"Birazdan buradan çıkacağız. Gireceğimiz yerde göreceklerin canını acıtabilir, onları kaldıramayabilirsin. Güçlü gözükmek zorundasın. Bunu sana demekten nefret ediyorum bundan sonra da nefret edeceğim ama güçlü görünmek zorundasın. Sana acımazlar, yanın da ben olsam bile."

Kız, Aras'ın kollarından kurtulmak için hareketlendiğinde Aras beklemeden kızı kollarının arasından indirdi. Mahzene girmeden çıkmaları tehlikeli olduğundan bir diğer yoldan çıkacaklardı. Aras'ın kendi mahzenine gelirken takip ettiği yer gibi gizli bir yer olamasa da orası da ona özeldi. Ancak ilerledikçe dünyanın alt üst olmuş halini göreceğine emindi. Ellerini ellerinde hissettiğinde kızın korkmayacağını düşünerek soğuk elleriyle kızın ateş saçan ellerini kapladı.

"Üşüyorum." Dedi kız güçsüz bir sesle. Aras'ın bakışları şaşkındı. Avucundaki eller ateş almıştı. Ne olduğunu anlayamadan kızın öksürüğü ile sarsıldı. Elini Aras'ın ellerinden çeken kız ağzını kapatırken şiddetli bir öksürük krizine tutuldu. Ciğerleri parçalanırcasına öksürürken yere çöktü. Ayakta durmakta zorlanırken dün bu kadar kötü hissetmediği fark etti. Günden güne tükenerek yolun sonuna gelmiş gibiydi. Ancak direnecekti. Savaşı durdurmadan ölemezdi ya da geri dönemezdi. Amacından geri adım atamazdı. Kendi dünyasında insanları riyalarından uzaklaştıramıyor, bombaların masumların üzerine düşmesine engel olamazken ona böyle bir imkan verilmişti. Buradaki savaşı durdurabilirdi ve bunu istiyordu. Dünyadan düşen bir kitap karakteri olarak buna bir son vermeliydi.

Öksürükleri gittikçe şiddetlenirken ağzından ve burnundan mürekkep gelmişti. Rengi iyice açılan mürekkep sona ne kadar yaklaştığını gösterir nitelikteydi. Kendini sona hazırlamasına neden olacak kadar şiddetli bir öksürük krizini daha atlattıktan sonra gözlerinden de gelen yaşları sildi. Ancak ellerine sürüne karartıyla korku dolu bakışlarını Aras'a değdirdi. Kızın berbat hali boyunca kollarını omuzlarına dayayarak ona güç veren sözcüklerinin hiçbirini Safir duymamıştı. İçindeki acıyı da kaplayan bakışları gören Aras kıza sarıldı. Başını saçlarının arasın daldırıp ona yeniden umut olan kokusunu içine çekti. Dudaklarını kızın başına değdirdi. İlkbahar kokulu hayatından öptü.

Bir süre kızın kendine gelmesi için öylece beklediler. Kız Aras'ın kollarındayken kendini daha iyi daha huzurlu hissediyordu. Öksürük yüzünden darma duman olan nefesleri düzene girse de Aras'ın kollarından sıyrılmadan ayağa kalktı. Yüzü onun yüzüne dönüktü. Onun da gözlerinde acı vardı, kendi acısı onun gözlerine yansımıştı. Kendini aynaya bakıyor gibi hissediyordu. Uzun zamandan sonra ilk defa aynaya bakmaktan nefret etmiyordu. Duygularının yansımasını görmek ilk defa uzun zamandan sonra onu mutlu ediyordu. Acı ya da nefret ya da bir başka duygu umurunda değildi. Aşkı görüyordu ve bunun verdiği gücü de. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluşurken Aras'ın ellerine kaydı kollarındaki elleri.

"Gidelim ve şu savaşı artık bitirelim." Dedi kendinden emin bir sesle Aras'ın gözlerine bakarken. Aras ise bu anı beklercesine kızı kendine çekti ve gözlerinin üzerinden öptü. Gördüğü, göreceği, yaşadığı ve yaşayacağı tüm kötülüğü, tüm karanlığı kapatıp kalbine dokunmak ister gibi gözlerine değdirdi dudaklarını.

"Bu neydi şimdi?"

Safir kendini biraz daha iyi hissederken şaşkınca sormuştu bu soruyu. Gözlerinde huzurlu bir gülümseme vardı. Sanki Aras kalbine dokunmuştu, ona güç olmuştu. Güçten de ziyade ona dayanak olmuştu. Gülümsemesi genişledi ve Aras'ın kalbine değdi.

"Hiç. Gidelim mi?"

Aras'ın keyifli sesiyle gücünü az da olsa hisseden kız, çocuğun ellerini bırakmadan hareket etti. Beyaz koridorun sonundaydılar. Önlerinde demir parmaklıkların çevrelediği bir kapı vardı. Aras kotunun cebinden bir anahtar çıkarıp parmaklıkların arasındaki kilide yerleştirdi. Sertçe kilidi çevirdikten sonra önce parmaklıkları sonra da kapıyı açtı. Korku dolu gözlerle Safir'e baksa da o hiçbir şeyin farkında değildi. Ne kadar karanlık bir yere girdiklerinden ya da ne kadar karanlık insanlar göreceklerinden habersizdi. Tuttuğu nefesi bırakıp ilk adımını attı ardından da Safir açılan diğer odaya girdi. Birkaç adım attıktan sonra içerisi küf kokan odanın arkadaki kapısı kapandı. İlerledikçe inilti sesleri duyuyorlardı. Sesler korku filmini andırırken etraftaki yarısı boyasız yarısı da grafitiler ile dolu duvarlar vardı.

Safir kaşlarını kaldırıp gözlerini meşalelerin izin verdiğince aydınlanan odada gezdirdi. Yerde gördüğü küçük yılan tiksinmesine neden olurken Aras'a iyice sokuldu. Boş midesi bulanmıştı. İki adım daha attıktan sonra karşılarına tek gözü kapalı diğer gözü de açık yeşil gözlü bir adam çıktı. Loş koridorda gözleri ışıltıyla parlıyordu. Meşalenin altında dikilen adamın üzerinde şorttan başka bir şey yoktu. Kolları, göğsü ve bacaklarının görünen kısmı dövme ile kaplı olsa da en ilginci kolunu kaplayan yılan dövmesiydi. Omzundan başlayarak koluna dolanan yılanın başı adamın elinin üzerinde bitiyordu. Diğer kolunda da buna benzer bir şey vardı. Safir dikkatlice baktığında sıçradı. Aras, kızın omzuna attığı koluyla onu iyice sıktı. Adamın diğer kolundaki gerçek yılandı. Siyah derisi hareket ettikçe meşalenin altında parlıyordu. Başı adamın elinin üzerindeydi. Gördüğü şey karşısında tiksinerek başını Aras'ın göğsüne gömen kız, Aras ile beraber yürümeye devam etti.

Kendini Aras'a emanet edip etrafa bakınmadan ilerlerken duyduğu tiz kahkaha ve zihin geçişlerinden tanıdığı yarasa sesiyle başını Aras'ın göğsünden uzaklaştırdı. Geldikleri yer daha beterdi. Etrafta mahzenler vardı. Bazılarında yanıp sönen ışıklar elektriğin olduğuna işaretti. Hemen sağ taraflarında üstlerinde iç içe geçmiş gri, yılanların oluşturduğu iki halkanın olduğu demir parmaklıklarda sırasıyla mavi-yeşil-kırmızı renklerinde yazılar geçen bir tabela vardı. Geçen yazıları okumak istese de gözleri kamaşıyor ve tabelaya bakamıyordu. Karanlık koridorda renkler birer birer duvarları boyuyordu. Hissettiği tek şey ise tiksinti ve meraktı. O kahkaha sesi nereden gelmişti.

"Küçük kız."

Arkadan duydukları tanıdık sesle Safir arkasını döndü. Aras ise öylece durakalmıştı. Arkasına dönmek istemiyordu ancak Safir'e eşlik etti. Öfke ve şaşkınlık dolu gözlerini adama dikti. Çok iyi bildiği bu suratı dağıtmamak için elini yumruk yaptı. Artık onu durduracak bir şey yoktu değil mi? Mahzenlerdeydi, karanlığın içindeydi. Daha ne kadar karanlık olabilirdi ki?

"Beni takip edin."

"Neden?"

Kızın cevap vermesine izin vermeyen Aras'ın sesi son derece keskin çıkmıştı. Adama bakmak istemediği için arkalarında kalan yılanlı adamdaydı gözleri. Yılanlı adam yerdeki yılanı da ayağına dolamıştı. Yılanın başı adamın elinden göğsüne oradan da boynuna dolanmıştı. Adamı boğacak gibi olsa da Aras bunun Safir'i etkilemek için bir şov olduğunun farkındaydı. İğrenç, saçma bir şov.

Safir ise hem şok olduğu için hem de arkasındaki adamı görmek istemediği için karşılarında dikilen siyahlı adamdan alamıyordu. Yılanın hareketleri meşalenin altından parlıyor ve mavi-yeşil-kırmızı ışıkların boyadığı duvarlardan kızın gözüne ulaşıyordu. Gerek karşısında gördüğü adamdan gerek de yılanlı adamdan korkusunu saklamak istercesine Aras'ın parmaklarını sıkıca kavradı.

"Peki. Söz veriyorum size bir şey yapmayacağım. Ne kadar kötü biri olursam olayım asla sözümden dönmem. Değil mi Aras?"

Adamın sözleri karşısında Aras 'maalesef' diye mırıldandı. Arkasına dönüp gitme isteği içini kaplasa da merak denilen illet içini fena halde sarmıştı. Ayrıca adamın kat'iyen sözünden dönmeyeceğini de biliyordu. Ne yapacağını bilemez halde Safir'e baktı. Her zaman açık olan bakışlarından gidelim dediğini anladı.

"Pekala."

Kendini bile bile teslim ederek adamı takip etti. Geldikleri yolu geri yürüyorlardı. Yılanlı adam ıslık çalmaya başlamıştı. Kız yaklaştıkça ıslığı değişik melodilerle doluyordu. Her ne kadar ona bakmak istemese de Safir, adamın hareketlerini göz ucuyla takip ediyordu. adamın önde topladığı dudaklarına sol kolundan dövmeli sağ koluna geçiş yapan yılanın ağzının değmesiyle içinde tuttuğu tiz çığlığı serbest bıraktı. Başını Aras'ın göğsüne gömerken yılanlı adamın dudaklarından iğrenç bir kahkaha yükseldi. Aras bir anda kızın kollarından sıyrılıp adamın yanına vardı. Yılana aldırmadan adamın boynunu kavradı. Tısladığında adam kırık dişlerini gösterdi inatla. Bir işler döndüğü belliydi. Aras'ın otoritesine kim karşı çıkabilirdi ki?

Safir ve Aras'ı yollarından çeviren adam Aras'ın yanına vardı. Belindeki silahı çıkarıp adamın alnına dayadı. Gözlerindeki öfke herkes tarafından okunmaya açıktı. İkiliyi bir arada gören yılanlı adamın gülüşü susuz kalan çiçeğin solduğu gibi solarken kendisi de yere çöktü. Cezasını kendi elleriyle kesmişti. Bir güzel kadının gülüşüne kanıp.

Yılanlı adamdan uzaklaşırken aldığı yardım karşısında yanında ilerleyen adama dikti gözlerini.

"Neden yaptın bunu?"

"Göreceksin."

Duymaya alışkın olduğu ses güven vericiydi. Öfkeyle kaşları kalkarken ilerlemeye devam ettiler. Sol tarafa dönen yolu takip ettiler. Bu sefer girdikleri yeri Aras ilk defa görüyordu. Duvarlar gri değil de mordu. Morun en tanıdık tonuydu. İçine acı dolmasını beklese de bu olmamıştı. Onun acısını çoktan unutmuştu ve onu dünyanın bir ucundan bir ucuna sürükleyecek rüzgarın huzuruna kavuşmuştu. İçine dolan istekle o rüzgara sımsıkı sarıldı ve ilkbahar kokusunu içine çekti. Bu kokuyu hafızasına kazımak istiyordu. Ayrıldıklarında onu düşünerek bile olsa kokunun içine dolmasını istiyordu.

Adımları diğer metal kapının aksine ahşap kapıyla son bulmuştu. Demir parmaklıklar burayı da çevrelemişti. Onları buraya getiren adam hızlıca önce parmaklıkları sonra da kapıyı açtı. sessizce içeri girdiğinde Aras ve Safir de onu takip etti. Geldikleri yerin aksine floresan lambanın olduğu bu odaya girdiklerin de ikisinin de gözleri kamaştı, refleks olarak gözlerini kapattılar. Boş, beyaz duvarlar arasında ilerledikten sonra sağa döndüler. Karşılarına tekrar ahşap bir kapı çıktı. Kapıyı açarken yanlarındaki adamın gözlerinde değişik bir ifade vardı. Önce o içeri girdi, ardından da Aras. Safir güçsüz adımlarla onları takip etti.

Aras içeri girer girmez çıkmak istedi. Beyninden vurulsa daha iyiydi. Gördüklerinin gerçek olduğuna inanamıyordu. Olamazdı, bu imkansızdı. Görmüştü, onun ölümünü görmüştü. Şimdi böyle karşısında olmasının mümkün olup olmadığını düşünüyordu. Gözleri, öldüğünü sandığı ve uğruna kendi hayatını hiçe saydığı kadına, Leyla'ya, dikti. Elleri ve ayakları bağlanmış, ağzı da bantlanmış bir şekilde ahşap sandalyede oturuyordu. Üzerindeki şoku atmak için onları buraya getiren adama baktı.

Armen.

Onları buraya o getirmişti.


Continue Reading

You'll Also Like

37.5K 12.5K 75
Vicdansız bunlar ya katıksız vicdan yoksunu ,fakir , dinlencileri hatta. Yüzüme yediğim bir un balonuyla öksürük krizine girdim geberiyorum yok mu ya...
MEZAR By S. Mare

Mystery / Thriller

628K 78.6K 52
(TAMAMLANDI) Yıkılan bir dünya... Ve vampirlerin hüküm sürdüğü bir yeraltı ülkesi... Sepulcrum... Kurt adamların işgalleri başlamışken ar...
1.7K 809 5
Ruhum kendimi ona bırakmamam için yalvarırken kalbim tam tersini haykırıyordu. Bir şeytan aciz bir insanın ruhunu ele geçirince ne yapabilirdi ki... ...
141K 13.6K 60
GAIA #Wattys 2018 yarışmasında "Hikaye Ustaları" kategorisinde ödül almıştır. Akıcı, sürükleyici, heyecan dolu, kaliteli kurguya sahip bir roman mı o...