Mürekkep Dünya

By gecedendusenyildiz

45.7K 3.1K 414

Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir... More

1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
16-
17-
18-
19-
20-
21-
22-
23-
24-
25-
26-
27-
28-
29-
31-
32-
33-
34-
35-
36-
37-
38-
39-
40-
FİNAL-
DUYURU-

30-

631 54 7
By gecedendusenyildiz



Girdiği odacığı kaplayan rutubet kokusuyla yüzünü buruşturdu. Burayı özlemediğinin farkındaydı. İleriye açılan demirlere varmadan önce sol tarafındaki bankın yanına gitti. Bankın altındaki eski ve tozdan görünmeyen kilimi tiksintiyle kaldırdı. Kilimle gizlenen betondaki çukurlukta duran küçük anahtarı alıp karşısında duran dolaba yöneldi. Anahtarı yerleştirse de kilit paslanmış olduğu için açmakta zorlandı. Birkaç zorlu denemeden sonra yeraltının hazinesine ulaştı. Hızlıca yeraltında geçerli olan altın keselerini cebine indirdi. Bir yandan da uzun zamandır kullanmamış olmasına rağmen en sevdiği silahı olan Taurus 92'yi beline yerleştirdi. Dolabın kapağında asılı olan ve yeraltı dünyasına aidiyeti belli eden, üzerinde güneşi kaplayan hilalin olduğu yüzüğü parmağına geçirdi. Diğerleri tarafından hatırlanacağını bildiği için liderlik kolyesini takmadı. Ona kafa tutmak isteyen, kendisi bir şey yapmadan cezasını bulacaktı.

Hazır olduğunu hissettiğinde dolabı kapattı, anahtarı yerine koyup kilimi de örttükten sonra köşedeki bisikleti aldı. Yürüyerek bir yeraltı şehrinde mesafe alamazdı. Ancak burada bisikletten başka da ulaşım aracı kullanılamazdı. Öfkeyle rutubetli havayı soluklarken demirlerin arasındaki boşluktan geçti. Girdiği diğer mahzenin ahşap kapısı dışarının gürültülü ve berbat hayatına açılıyordu. Öfkesine hakim olmaya çalışarak kendini, İstanbul'un gizli nefes alan kuyusuna bıraktı.

Girdiği yer küçük bir yeraltı sokağıydı. Etraf meşalelerle aydınlatılırken insanlar doğru düzgün seçilemiyordu. Bu yeraltı şehrinde elektrik sadece bazı önemli merkezlerde vardı. Bisikletini kenara bırakan Aras, iki metre uzağında duran güvenlikle kısa süre bakıştıktan sonra yanına gitti. Adamın suratında anlamsız bir ifade vardı. gri tişörtü ve siyah pantolonuyla gri duvarların arasında hapsolmuştu. Tepesindeki meşale sayesinde görebiliyordu insanları. Aras aceleyle yüzüğünü gösterirken adam karşısında dikilip Aras'ın geçmesine izin vermedi. Aras kaşlarını çatarken adam Aras'ı hızlıca duvara yapıştırdı. Bir anda gerçekleşen bu olay sokaktaki insanların dikkatini çekmişti. Meşaleler yüzünden kırmızılaşan duvarın dibinde yatan adamlar hızlıca ayaklanıp eğlence niyetine olacakları izlemeye başladılar. Buralarda bu tarz olaylar çok olsa da bir güvenliğin birine bu şekilde davranması görülmesi pek muhtemel değildi. Önce keyifleri bozulduğu için homurdansalar da içten içe karşılarına çıkan bu büyük eğlence için sevinmişlerdi.

"Demek çaylaksın."

Konuşan, kafasını duvara vuran Aras'tı. Güvenlik, rengi meşale ışığında kahverengi olan gözlerini Aras'ın üzerine dikmişti. Suratındaki bilmişlik can sıkıcıydı.

"Cık. Bilemedin. Güvenliğim."

Aras, yeraltı sokağını kaplayacak bir kahkaha atarken adam kolunu Aras'ın boynuna yerleştirdi. Kurallar gereği müdahale etmeden önce kim olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Ama bekleyecek kadar sabırlı değildi. Adamın kahkahası ve daha da ötesi ona çaylak demesi sinirlerini bozmaya yetmişti. Boştaki elini sıkıp duvara sıkıştırdığı adamın suratına yumruk atacağı sırada kendini bir anda duvarda bulmuştu. Nasıl olduysa ufacık bir hamleyle adam kurtulmuştu. Şimdi kendisi duvara sıkışmış bir haldeydi. Çıkan olay sayesinde keyiflenen insanlar hep bir ağızdan konuşuyordu. Çoğunluğu küfür ederken bazıları da anlaşılmayan tezahüratlarda bulunuyordu.

"Derdin ne senin? Yüzüğü gösterdim. Daha ne istiyorsun?"

Aras, gergin olmasına rağmen sakinliğini korumaya özen gösteriyordu. Eski haline dönmemek için elinden geleni yapmalıydı. Girdiği şu ilk mahzen bile eski benliğini geri çağırıyordu. Yapmayacaktı. Yeterince kötü biri olmuştu.

"O yüzüğün sahibi olamayacak kadar gençsin."

Adam dişlerinin arasından konuşurken Aras bir kahkaha daha atmıştı. Kolunu adamın boynuna yaslayıp onu iyice sıkıştırdı. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp daha önce görmediği bu adamın yüzünü dikkatlice incelemeye başladı. İnce burnunu tamamlayan ince dudakları vardı. Cılız bir yüzü olmasına rağmen kendisi iri yarıydı. Sağ kaşında iki tane hızma varken saçları kısacık kesilmişti. Sivri çenesi böylelikle daha çok ortaya çıkmıştı. Aras otuz iki dişini gösterircesine kibirle gülümserken geri çekildi.

"Sen de beni tanımayacak kadar aptalmışsın Çaylak."

Adam, Aras'ın elinden kurtulmak için bir hamle yaptıysa da başarılı olamamıştı. Sinirle dişlerini sıkarken Aras'ın yakasına yapıştı.

"Kim olduğunu söyle o zaman. Çocuk."

Adam son sözcükleri Aras'ı sinir etmek için üstüne basa basa söylemişti. Ancak Aras beklediği tepkiyi vermemişti. İfadesiz yüzünü korumayı başarırken dişleri hala gözüküyordu.

"Aras Aksoy. Bu ismi aklında tutsan iyi edersin."

Adam duyduğu isim karşısında beynine balyoz yemiş gibi olmuştu. Nasıl bir belaya bulaştığının daha o zaman farkına varmıştı. Yutkunmaya çalışsa da başarılı olamıyor, gözlerini de Aras'tan alamıyordu. Adanı çok sık duyduğu adamın bu kadar genç olmasını beklemiyordu. Artık yeraltı dünyasından elini eteğini çektiği söylense de o karşısında dikiliyordu. Özür dilemesi gerektiğini hissetse de bu davranışın acizlik olduğunu ve işe yaramayacağını bildiğinden sessizliğini koruyordu.

Adamın yüzünü bir anda işgal eden kanla korktuğunu anlayan Aras geri çekildi. Üstünü başını düzelttikten sonra yüzündeki kibirli ifadeyi koruyarak bisikletini aldı. Bisikletiyle kalabalığın içine karışırken tanıdığı adamlara selam verdi. Şaşkın olduklarını bakışlarından anlayabiliyordu. Onun ölümünden sonra buraya adımını atmamıştı. Burayla tanışması onunla olduğu gibi buradan uzaklaşması da onun yüzünden olmuştu. Beton zeminli, insanların pineklediği bu dar sokakta anıların zihnine üşüşmesini beklese de yanılmıştı. Şu anda aklında olan tek şey Safir idi. Aklına üşüşen anılar da ona aitti. Kızın motor yarışına katıldığı o an geldi aklına. Daha önce böyle bir etkinlikte bulunmuş olmasını beklemiyordu. Çok düzgün bir kız olmayabilirdi ama içinde bu denli bir deli olması da pek olası gözükmüyordu. Üstelik yarışlarda da oldukça iyiydi. Umut ile olan samimiyetini kıskanmamış değildi. Onu Kızıl diye çağırması ve yanında son derece rahat davranması kıskanmıştı. Kendisine de öyle davranmasını istemişti. Ona yakın olmalıydı, onun elinden tutmalıydı. Safir'in buna ihtiyacı olduğu, kimsenin bozmasına izin vermediği güçlü duruşundan belliydi.

Bir elini saçına daldırıp düşüncelerin aklından uzaklaşması için çabaladı. Daha çok yolu vardı. Üstelik ilk mahzeni bile aşamamıştı. Sokak dar olsa da uzundu. Neyse ki etrafta sokağı iyice daraltacak dükkanlar yoktu. İnsanlar duvarların arasında kalmıştı. Zaten çoğunluk gidecek bir yeri olmayanlardı. İlerleyen mahzenlerde insanlar demir parmaklıkların ardında kendilerine mesken edindikleri yerlerde yaşardı. Burnuna dolan lağım kokusuyla kafasını kaldırdı. Kanalizasyon borularını görünce burayı özlemediğini bir kez daha anladı. Ömrünün en güzel yıllarını burada nasıl geçirdiğini kendi kendine sorsa da cevabı basitti. O yanındaydı. Ve o yanındayken bu yeraltı cehennemi bile çekilirdi.

Kaldığı ikilemle gücünü pedallara verdi. Açılan evsizlerin daha doğrusu meskensizlerin arasında ilerledikten sonra ikinci mahzene açılan kapıya vardı. Bir diğer mahzen buradan daha iyiydi. En azından orada elektrik vardı. Burada olduğu gibi insanların suratlarını görmek için kendini zorlamayacaktı. Bisikletini durdurup nefeslendikten sonra duvarlarla aynı renkteki tozlu kapıyı araladı. İçeriyi dolduran beyaz ışık gözlerini almıştı. Gece ve yeraltı olmasına rağmen içerde güneş aydınlığı var gibiydi. Diğer mahzenin aksine burada duvarlar renkli graffitilerle süslüydü. Diğer mahzenlere açılan demirler bile berbat gözükmüyordu. Aras'ın hemen yan tarafındaki insan böbreklerinin geçirilmiş olduğu parmaklıklar, oranın eziyet zindanı olduğunu belli ediyordu. İşte Safir'in görmesinden korktuklarının bir kısmı bunlardı. Burada yaşam, onun görmemesi gerektiği kadar karanlıktı.

Diğer tarafındaki mor duvarın üzerine yeni bir grafiti çizen adamı tanıyan Aras, bisikletini o yana sürdü. Adam, Aras'ı fark etmemişti. Elindeki yeşil spreyle duvara bir şeyler karalamaya devam ediyordu. Çizimi tamamlamadan bir grafiti anlaşılmazdı.

"X."

Uzun zamandır duymadığı lakabıyla kafasını çeviren adam Aras'ı görünce yüzünde geniş bir sırıtma oluşmuştu. Eski dostunu görmenin ve biraz önce çektiği iki duble rakının verdiği keyifle kollarını açtı. Sarsak halleri dikkat çekiyordu.

"Sen? Ne işin var burada? Yani yeniden?"

"İşim düştü."

Aras, eski dostunu gördüğü için mutlu olsa da bu mutluluğu kemiren gerçekler vardı. Safir aklından çıkmıyordu. Oyalanmadan onu bulması lazımdı. Ve onu bulmak için birilerinin yardımını alması fena olmazdı. Bisikletinden inip adamın yanına gitti.

"Birini bulmam lazım. Bizim yani benim mekanın oradalar. Yardım edebilir misin?"

"Yani beni oraya uçur diyorsun. Anladım."

Aras, mahcup bir şekilde gülümserken adam elini onun omzuna koydu. Sarsak adımlarla karşılarındaki eziyet mahzenine doğru ilerlerken Aras'ı da peşinde sürüklemişti. Burası diğer mekan gibi değildi, çok daha sakindi. Meydandaki insanlar kendi işlerine bakıyordu. Diğerleriyse çoktan meskenlerine çekilmişti. Adam, cebinden bir eldiven çıkarıp eline geçirdi. Üzerinde böbreklerin olduğu demiri kaldırıp girişi açtı. Girdikleri yer küçük bir odaydı. Duvarlar dışarının aksine siyaha boyanmıştı. Karşılarında beyaz bir kartal sırıtıyordu. Kartalın ağzındaki gri ile çizilmiş insan çok belli olmuyordu.

Aras, bakışlarıyla odayı tararken yerdeki koyu kırmızı lekelerin kan lekesi olduğunu biliyordu. Onu da boyayla yapacak halleri yoktu. X, siyah duvarın kıyısına varıp eli yardımıyla siyah kapı kolunu bulmaya çalıştı. Aldığı alkol yüzünden çift görüyordu. İki duble rakı onu böyle yapmazdı, ancak öncesinde damarlarına aldığı eroinin etkisi hala geçmemişti. Kendini bu denli zehirlemesinin elbette nedenleri vardı. Kendini başkalarına zarar vermiyor olmakla teselli ediyordu. Yani en azından hak etmeyenlere zarar vermiyordu.

"Çekil şuradan."

Aras'ın alaylı emrine karşılık X yarım bir küfürle yetinmişti. Çok geçmeden Aras, duvarda belli olmayan kapının kolunu buldu. Kapıyı açar açmaz burnuna kan ve barut kokusu çalındı. Kulaklarını tırmalayan inlemelere aldırmadan içeri girdi. Etrafta demir parmaklıklarla çevrili küçük hücreler vardı. Hücrelerin içini de yaralı insanlar kaplamıştı. O yaralarının burada olduğu belliydi. Ancak içlerinden en dikkat çekeni soldan ikinci mahzendekiydi. Kerpetenle teker teker alınmış dişleri etrafa saçılmıştı. Sağ eliyle, parmaklıkların ardından kalan sol elinin koparılmış parmaklarına uzanmaya çalışıyordu. Kanı hücresini boyamıştı. Çok yaşamayacağı belliydi. Ağzından akan kanlara alnındaki yarıktan akan kanlar eşlik ediyordu. Ağlayamayacak kadar güçsüz halde olsa da gereksiz bir şekilde parmaklarına uzanıyordu. Meşalelerin olduğu mahzende görünen bu kadar olsa da Aras, adamın daha beter yaraları olduğuna emindi.

"Ne yaptı?"

X, suratına iğreti bir gülümseme yerleştirirken adama baktı. Başını önce sağa sonra da sola eğerek adamın acı çekişini izledi. Yüzündeki gülümseme bir an olsun eksilmemişti. Adam bunu hak etmişti.

"Ne yapmadı ki? Bir adet ihanet var listemizde. Ondan sonraki maddemizi söyleyeyim bir de sana. Kızını, öz kızını satıyordu. Bunları bilmen yeter. Devamı hiç de iç açıcı şeyler değil. Şunu bil, hak etti. Onca insana yaptığı şeyin aynısını şimdi kendisi yaşıyor."

Adamın acımasız sesine karşılık Aras, kaşlarını kaldırmakla yetinmişti. Eski dünyasının bu kadar berbat olması canını yakmıyor değildi. Ama bir şekilde insanların cezalanması gerekiyordu. Ve maalesef şu dünyada mahkemeler gereken adaleti sağlamıyordu. Yapılan eziyetleri meşru görmese de insan kendi kuyusunu kendi kazıyordu. Eğer bir belaya bulaşıyorsa kişi cezasının da er ya da geç başkalarına yaptığı eziyetlerle olacağını bilmeliydi. Neyse ki Aras, ne kadar karanlık olursa olsun kimsenin canına kastetmiş değildi. Sadece, insanların kendilerine gelmesi için küçük dokunuşlarda bulunmuştu. Oysa onlar, onun hayatını elinden almıştı. Şimdi ise bir yeni dalı almıştı. İçine battığı o boş dünyadan ve karanlıktan kurtaran o dal, yeniden onu karanlığa yolluyordu. Varlığını hissetmekle huzur bulduğu o kıza kavuşmalıydı. Bazı şeyler sonu olduğu bilinmesine rağmen yaşanmalıydı.

Aras, bakışlarını hücredeki adama kilitlerken aklına Safir gelmişti. Gözlerinde her duyguyu gördüğü o kızın doğallığı içini kaplamıştı. Makyajın yakışmadığı belki de tek insandı. "Makyaj tüm büyünü bozuyor." demişti ona. Öyleydi. O gün, onun sihrine kapıldığını anladığı ilk gündü. Başına bir şey gelmesinden korkmuştu. Adamın ona nasıl sırnaştığını görünce damarlarında tarifsiz bir öfke dolaşmıştı. Adamı yok etmek istemişti. O an kaçmak zorunda olmasalardı onu parçalara ayırabilirdi. Safir'in taktiğinin ne kadar yanlış olsa da o kadar doğru olduğunu biliyordu. Kendi masumluğuyla adama yakalansaydı çoktan Armen'in karşısında olurdu. Üstelik başına kim bilir neler gelirdi. Aptalı oynamamıştı. Ama çok zeki bir hamle de değildi. başka şeyler düşünmeliydi.

"Gidelim mi?"

Adamın sesiyle kendine gelen Aras onaylarcasına kafasına salladı. Yaralı insanlarla dolu mahzende ilerlerken üzerinde sarmaşıklar olan kolonilerin arasından geçtiler. Biraz daha ilerlediklerinde eski, metal bir masanın başında pinekleyen iki adam gördüler. Kimse bir şey demeden adamlar Aras'ı görünce saygıyla ayaklandılar. Ondan korkuyorlardı. Zamanında buradakilere kök söktürmüştü. Başlarına bela almak istemezlerdi. Üstelik patronları da yanındaydı.

X'in yaptığı küçük baş işaretiyle adamlar uzaklaştı. Aras ve X baş başa kalırken cebinden eski bir anahtar çıkararak metal masanın çekmecesini açtı. İçinden iç içe geçtiği anahtarların olduğu bir kutuyu çıkardı. Anahtarları masanın üzerine döküp ihtiyacı olanları buldu. Hızlıca etrafı kolaçan ettikten sonra anahtarları tekrar toplayıp çekmecesine koydu. İyice dönmeye başlayan başının sarsaklaştırdığı adımlarla masanın arkasında duran, ortamın tüm kaosuna tezat çiçekli duvar halısını kaldırdı. Karşılarına çıkan ahşap kapıya yerleştirdi elindeki anahtarlardan büyük olanı. Aras minnetle baktığı sırada, Aras'ın eline anahtarları yerleştirdi.

"Kaçışı biliyorsun zaten. Gitmeden önce iki tek içelim derdim ama..."

X, ümitle bakışlarını çevirdiğinde cevabını alarak sırıttı.

"Hala içmiyorsun değil mi? Yeraltı dünyasının reisi ol ve bir gram zıkkımı dudağına sürme. Helal olsun be!"

Adam son cümlelerinin üzerine basa basa söylemiş ve ellerini iki yana açmıştı. Bu sarhoş haliyle daha fazla ayakta kalamayacağı belliydi.

"Sağ ol. Ozan." Diyerek Aras oradan uzaklaşmak için adımını atsa da Ozan'ın sesiyle geri dönmüştü.

"X'e ne oldu? Lütfen. Ozan değil."

Adamın yarı alaylı yarı ciddi bakışlarındaki hüznü bilen Aras dişlerini göstermekle yetindi. Uzatmadan ilerledi. Ozan'ın kapıyı kapattığı içeriyi bir anda kaplayan karanlıkla belli olmuştu. Kapının yanında olduğunu hatırladığı şalteri telefonun ışığıyla bulup açtı. İçerisi beklediği gibiydi. Uzun zamandır kimse girmediği için her köşeyi örümcek ağı sarmıştı. Duvarlar kendisinin ve Ozan'ın yaptığı graffitilerle kaplıydı. Sol taraflarında duran iki uzaylı graffitisi adeta ona sırıtıyordu. Bir an olsun eksilmeyen endişesini gizlercesine duvara dişlerini gösterdi. Uzaylının önünde duran motorunu alıp üzerindeki tozlara aldırmadan bindi. Şimdi Safir'e kavuşabilirdi. Sadece on beş dakika sonra oradaydı. Acılarla dolu o eve, istemeyerek de olsa Safir için varacaktı. Ve Safir'in acı çekmesine neden olan o adamaları bulacaktı.


Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 56K 66
TAMAMLANDI! Terk edilmenin yakıcı gerçekliğini avuç izlerinde taşıyan, bir tek geçmişinin sahibi olan Milay Karan, günün birinde onu gerçeklerinden a...
2M 108K 42
*Wattys2021 Romantizm Kazananı* Çağlar 27 yaşında, sorumluluk almayı sevmeyen bir adamdı. Abisi ve yengesinin ölümünün ardından hem yetim hem de öksü...
11.6M 177K 16
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...
41K 2.3K 27
Hani insan, değerli bir mücevheri saklar ya, bende kalbimde onu saklamıştım. Bana aşkı anlat deseniz size şöyle anlatırdım... Onun o benzersiz koyu...