Üniversiteye başladığımdan beri üç tane de muhtelif yaşlarda öğrenciye özel ders vermekteyim . Annem her ne kadar bunu yapmama gerek olmadığını söylese de ben biliyorum ki büyük şehirde yaşamak ve hele ki üniversitede öğrenci okutmak çok zor . Özel ders olayını hem ekonomik olarak ufakta olsa anneme değil ama kendime katkıda bulunmak için hem de ileri de iyi bir orkestra da yer edinemezsem müzik öğretmeni olarak sürdürme ihtimalim olan geleceğime ön hazırlık olarak yapıyorum . Kendime yaptığım ekonomik katkı dolaylı olarak annemi de rahatlatıyor . Kazandığım para sayesin de ondan daha az para tırtıklıyorum . Bu da beni psikolojik olarak rahatlatıyor kendimi anneme daha az yük olmuş hissediyorum . Yine de yükün büyük kısmı canım annemin üstünde
Her zaman ki gibi güne yine erken başlamış , iki yatak odalı şirin evimizin bana ait olan yatak odasın da yeni bir bahar gününe uyanmıştım . Gözlerimi açmamla pusu da bekleyen sabah güneşi coşkulu ışığı ile önce gözlerimi sonra beynimi uyandırdı . Yatakta yatıp oyalanmayı sevmediğim için güneşin bana gönderdiği kalk ikazını dinleyip yataktan kalktım . Odamın kapısını açıp küçük evin küçük banyosuna doğru ilerlerken mutfaktan da annemin kahvaltıyı hazırladığının belirtisi olan çatal , bıçak , kaşık sesleri geliyordu . Kısa bir an bu sesleri dinleyip kendi kendime gülümsedim . Bir ev ancak mutfaktan sesler geliyorsa gerçek anlam da evdir . Mutfaktan gelen ses ve kokular insanın yalnız olmadığının hayatını paylaştığı birilerinin olduğunun ve bu sebepten dolayı çok şanslı sayılması gerektiğinin göstergesidir . İçimi huzurla kaplayan bu düşünceyle banyoya doğru ilerledim . Ellerimi yüzümü bol soğuk suyla iyice yıkayarak kendimi yeni güne taptaze bir şekilde hazırlayarak banyodan çıktım .
Tekrar odama girip yatağımın karşısında bulunan ve odamı gözle görülür bir şekilde daraltan kıyafet dolabımın karşısına geçtim . Ne giyeceğime dair çok fazla düşünmeme gerek yoktu . Genel olarak tercihlerim soğuk günler de kalın jean pantolon ve üzerine kazak , sıcak günler de ise ince jean pantolon ve üzerine ona uygun tişört yada gömlek . Bahar ayı olması sebebiyle tişört mü ? gömlek mi ? Diye üç saniye düşündükten sonra Nil yeşili kalın keten kumaştan gömleğimi giymeye karar verdim . Kıyafet dolabımın çaprazında bulunan ve kendi başına tamamen özgür olan yerden başlayıp benim boyumu biraz aşan eski usül gümüşe öykünen ahşap varaklı aynamın önünde durup son kontrollerimi yaptım . Aynanın benden biraz uzun olması aynanın kısalığından değil benim boyumun ülke ortalamasından biraz daha uzun olmasından dolayıydı .
Oldum olası ayna karşısında oyalanmayı sevmişimdir . Yine ayna karşısında oyalanıyor bir yandan da kendimi inceliyordum . Çıkık elmacık kemiklerim , uzun kirpikli iri kahverengi gözlerim , bal rengine çalan omuzlarımdan aşağıya dökülen gür kumral saçlarım ve zayıf denilecek kadar ince vücudumla fena sayılmazdım . Annem bu düşündüklerimi sakın duymasın ona göre ben dünya güzeliyim . Ee tabii öyle düşünecek annem sonuçta . Ben bu düşüncelerle hem kendimi inceleyip hem de günlük makyajımı yaparken içerden annemin ;
" Şebnem kahvaltı hazır , hadi kızım sofraya " diye seslendiğini duydum .
Onun sesiyle hareketlerimi biraz daha hızlandırıp hazırlığımı tamamladım . Odam dan çıkıp mutfağa doğru ilerlerken yüksek sesle
" Günaydın anne " dedim ve o da bana
" Günaydın " der demez ekledim
" Anne bir gün , yalnız birgün uyuyup kalsan da ben senden önce kalkıp kahvaltıyı hazırlasam . Bazen bana bu fırsatı vermemek için geceleri uyumadığını düşünüyorum "
Annem bu sözlerime gülüp
" Deli kız bunu da nereden çıkardın . Bu bir alışkanlık gece uyusamda , uyumasam da ben her zaman aynı saatte uyanırım "
" Desene bu konuda seni yenmemin imkanı yok "
" Neden benden erken kalkıp kahvaltı hazırlamak istiyorsun ki ? Sen de kendi çocuklarına hazırlarsın ilerde . Bırak da anne gibi anne olayım ve evladımın kahvaltısını hazırlayayım "
Bu sözleri üzerine hiç bir şey söylemedim . Anladığım kadarı ile annem bu durumdan fazlasıyla memnun du . Aslında ben de memnundum kim olmaz ki kim ilgi görmekten şikayetçi olurdu ki . Benim ki şikayet değil de annemi biraz da olsa rahat ettirme düşüncesiydi . O da bunu istemediğine göre yapılacak tek bir şey vardı sevgimi ve minnettarlığımı göstermek için yanağına kocaman bir öpücük koymak . Ben de aynen onu yaptım ve kahvaltıya geçtim .
Günlük sakin , az konuşmalı bol ısrarlı kahvaltı faslından sonra . Annem yemem için her daim ısrar etmiştir . Son hazırlıklarımı da tamamlayıp kemanımı , sırt çantamı alıp okulun yolunu tuttum .
Kiraz çiçeklerinin yerini yavaş yavaş leylaklar almaya başlamıştı . Leylak ağacı benim için çok özeldir . Ben ortaokul da okurken , bizim çok geveze ve bize hemen her gün gelen bir komşumuz vardı . Kadın çok sıkıcı biriydi ama iyi niyetliydi . Annem ve babam öğretmen olduğu için bizim evde her zaman kitap okunur ve evin bir köşesi kütüphane olarak işlev görürdü . Kadıncağız bize gele gide az çok yaşam şeklimizi kavramış olacak ki birgün elinde bir kaç kitapla çıkageldi . Kitaplar oldukça eski , yaprakları sararmış ve yıpranmıştı . Hepsini hevesle karıştırırken onun mütemadiyen işleyen çenesini de duymazdan geliyordum .İçlerinden bir kitap ilgimi çekti oracıkta hemen okumaya başladım . Aşk kitabıydı . Annem fark edip elimden almasın diye çabucak okudum . Çabuk okumama sebep kitabın büyükçe bir kısmının eksik ve yırtık olmasıydı . Hatta kitabın kapağı bile yoktu . Peki beni o kitaba ne çekmişti ? Bunu tam olarak bilmiyorum ama sanırım eksik olmasından dolayı daima o yarım kitapla ilgili merakta kalacağım hissi çekmiş olabilirdi . Aradan geçen onca zamandan sonra bile sarı sayfalı yarım kitabı düşünebiliyorsam , geçmişte kalan zaman da beni kendine çekmesi ve okutması anlaşılabilir bir durum olarak görülebilir .
Her neyse işte o kitap da ki kadın kahramanın leylak çiçeğine karşı özel bir ilgisi vardı . Yazarın anlattığına göre kadın her zaman leylak kokar . Leylak mevsimin de yanın da yamacın da leylak bulundurur . Mevsim değilse kolonyasını kullanırdı . Hatta kıyafetleri bile leylak rengiydi . Ya kitaptan çok etkilendiğimden , yada ergenliğe yeni geçtiğim o zamanlar da kadın olma hevesimden olsa gerek bende o kadın gibi leylak çiçeğine düşkün oluverdim . Hatta bu düşkünlüğümü de sıkça dile getirdim . Leylakların açtığı dönemler okul döneminin de en gevşek zamanları olduğu için herkes elinde oradan , buradan kopardığı leylak çiçekleyiyle dolanır . Çoğu çocuk ve az miktar da gençte sevdiği öğretmenlere bu çiçekleri verirlerdi .
Tabii benim annem ve babam da öğretmen olduğu için bu furyadan fazlasıyla nasiplenirlerdi . Rahmetli babam benim söylediklerimden leylakları sevdiğimi zannettiği için kendine gelen bütün leylakları bana getirirdi .
Aslında küçükken tamamen kitap kahramanına benzemek adına leylakları sevme hevesim babamın bana leylak getirmesi sebebiyle gerçeğe dönüşmüştü . Onun bana sevdiğimi düşündüğü şeyi verirken ki mutluluğu , benimse düşünülüp kıymet verildiğimi biliyor olmam genç kızlığa adım atarken ki en değerli zamanlarımdı .
Leylak çiçeği bana , çok az baharı , biraz çocukluğumu en çokta babamı hatırlatır . Bir leylak mevsiminde kaybettiğim babamı , her leylak mevsimin de , her leylak çiçeğin de hatırlayıp sevgiyle anıyorum .
Okul kapısına geldiğim de bir hafta önce kemanımı yerlerden topladığım olayı anımsadım . Zengin tayfası kendilerini o gün iki kez gösterdikten sonra bir daha ortalıkta görünmedi . Bunu şimdi düşünüyor olmam onları görememekten dolayı üzüntüye düştüğümden değil . Sadece daha önce varlığını bile bilmediğim tiplerin bir anda ortaya çıkıp yoğun bir şekilde görünmesi sonrasında da hiç var olmamış gibi ortadan kaybolmalarıydı . Bu saçma düşüncelerin beni bir yerlere ulaştırmayacağına kanaat getirerek gereksiz yere beynimi meşgul etmesinler diye düşünceleri kafamdan kovup ders öncesi olağan kantin ziyareti için kantinin yolunu tuttum .
Her zaman ki kalabalığın için de bizimkilerin oturduğu masayı gözlerimle araştırdım , bulduğumda da onların olduğu tarafa doğru yürümeye başladım . Bizimkiler hararetli bir sohbet içindeydiler.
" Herkese günaydın " diyerek gelmiş olduğumu belittim .
Onlarda bana dönerek yüzlerin de samimi gülümsemeleriyle
" Günaydın " dediler .
" Ne konuşuyordunuz böyle hararetli ? "
" Okul sonu balosun da acaba bizim de çalmamıza hocalarımız izin verir mi ? Onu konuşuyorduk " dedi Alize
Ben heyecanla atıldım
" Böyle bir ihtimal mi var ? "
" Evet var " dedi Arın
" Nasıl yani ? " dedim şaşkın çıkan sesimle
" Şöyle ki " diye açıklamaya başladı Yasemin
" Bu sene hocalar bir değişiklik yapıp her sene olduğu gibi son sınıflar yerine her sınıftan iyi olduğunu düşündükleri öğrencilerden oluşturacakları orkestra kurmaya karar vermişler "
" Peki buna sebep neymiş ve siz bütün bunları nereden biliyorsunuz ? "
" Sebebini bilmiyoruz ama haberi duyuru panosundan gördük " dedi Arın
Bunun üstüne.
" Bekleyelim ve görelim " dedim
Ders öncesi birer çay içtikten sonra sınıflara dağıldık . İki saatlik kesintisiz dersten sonra ebedi buluşma yerimiz olan kantinde bizim ekiple tekrar buluştuk . Sabah ki konunun üstünden yeniden geçerken sabah ki düşündüğüm kişiler kantin kapısında vücut buldular . Zengin tayfasının kantine girdiğini görünce önce gözlerime inanamadım . Sonra da keşke başka birşey düşünseydim görünüşe bakılırsa gerçekleşme ihtimali varmış diye düşündüm . Benim onların olduğu tarafa olan bakışlarımı onlar fark etmeden derhal önüme çevirdim . Arın da neredeyse benimle eş zamanlı olarak onları gördü ve konuşmaya başladı
" Şebnem bak senin kiler gelmiş " dedi
Ben söylediklerine önem vermiyormuş edasıyla
" Nereden benimkiler oluyormuş ? "
Tiplerin farkına varan Alize ve Yasemin de konuşmaya katılarak Arın ' a destek verdiler . Hatta Yasemin daha da ileri giderek
" Neredeyse bir senedir buradayız bu tipleri son on gün içinde ikinci görüşümüz . Daha öncesinde hiç görmediğimizi , senin varlığını tesbit ettikten sonra iki kez gördüğümüzü hesaba katarsak onların buraya takılmasıyla senin bir ilgin olduğunu düşünebiliriz . Doğrusu onlardan birinin sana kafayı takmış olabileceği üzerinde duruyorum "
Bu sözler üzerine sinirlendim
" Saçmalama Yasemin nereden çıkarıyorsun bunları " dedim hırsla
Benim sinirlenmemi hiçe sayan Arın büyük bir coşkuyla konuşmaya başladı
" Madem bu tiplerle sıklıkla karşılaşacağız . O zaman adlarını öğrenelim "
Yasemin derin bir nefes alarak
" Ben öğrendim " dedi
İçimizde ki en meraklı kişi olan Arın
" Neymiş söylesene adları ? " diye sordu
Yasemin de
" Mert , Sarp , Can Ve Gönen " dedi
" Üniversitenin sahibinin oğlu Gönen di değil mi yani diğerlerinden açık ara daha zengin olan " dedi düşünceli çıkan sesiyle Alize .
Ben artık bu sohbetten sıkılmış bir şekilde son günlerin kitaplarda en çok kullanılan moda tabiriyle gözlerimi devirerek
" Adam o kadar zengin ki ismi bile iki hece , diğerlerinin ki tek hece . Orada bile öbürlerine fark atmış "
Ben bunu söyler söylemez bizimkiler kahkahalarla gülmeye başladılar . Sesleri yüksek çıkmış olacak ki zengin tayfası üyeleri bizim masaya doğru baktılar. Nerden mi biliyorum çünkü bende biraz önce ki konuşmayı yaparken onlara bakıyordum . İçlerinden ismi Gönen olanla göz göze geldik ve bir süre öylece kaldık .
Not : Umarım beğenirsiniz yorum yazıp , oy verirseniz çok mutlu olurum .