Gümüş Kaşık (TAMAMLANDI)

By fusyaleopar

599K 42.7K 1.4K

Hayat herkese adil davranmaz . Bazıları hayatlarını yaşayabilmek için çalışmak zorundayken Bazıları... More

1. Bölüm
2. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13.Bölüm
14 . Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37 .Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
FİNAL

3. Bölüm

18.5K 1.1K 67
By fusyaleopar

            Önümde  beliren  yüz  milyon lira  ve  arkamda  duyduğum  kalın  ses  sebebiyle  bir  süre  olduğum  yerde  kalakaldım . Bu  süre  zarfın da  kantinin  her zaman  ki  ahenkli  uğultusu  yok  olmuş  yerini  derin  bir  sessizliğe  bırakmıştı .  Bu  insanı  rahatsız  eden  sessizlikte  kafamdan  binbir  türlü  düşünce  geçti . İçlerinden  favorim  olansa  bardaklara  yeni  konmuş  sıcak   çaylardan  birini  paranın  ve  sesin  sahibinin  suratına  boca  etmekti  . Bu  düşüncemden   vazgeçmemin  sebeplerinden  bir  tanesi  bu kadar  aşırı  tepkinin  hem  bana  yakışmayacak  olması  hemde  karşımda ki  kişinin  buna  değmeyecek  olmasıydı . Bir  diğer  sebeb  ise  kantin  işletmecilerinin  cimriliğinden  dolayı  verdikleri  az  miktar da  ki  çayla  karşımda ki  kişi de  istediğim  oran da  zarara  yol  açamayacak  olmamdı . Dış  sesler  yavaş  yavaş  kulağıma  dolarken  bende  derin  bir  nefes  alıp  yüzümü  arkamda ki  kişiye  döndüm  .  Sakin  çıkmasına  özellikle  özen  gösterdiğim  sesimle  konuşmaya  başladım

       "  Bildiğim  kadarıyla  Türkiye de  basılan  en  büyük  para  ikiyüz  milyon "  dedim

    Adının  Mert  olduğunu  sabah  öğrenmek  zorunda  kaldığım  zatı  muhterem  aptal  suratına  yerleştirdiği  şaşkın  ifadesi  ile 

         "  Anlamadım !!  "  dedi

     "  Diyorum ki   madem  ki  paranla  hava  atmaya  çalışıp  tam  bir  görgüsüz  gibi  davranmaya  heveslisin  o zaman  oldu  olacak  ülke de ki  basılı  en  büyük  parayla  yapsaydın  bunu "  dedim

      "  Güzel  bir  kıza  ve  hatta  onun  arkadaşlarına  çay  ısmarlamak  ne  zamandan  beri  görgüsüzlük  oldu "

      "  O  kız  böyle  bir  beklenti  ve  istekte  bulunmadığından  ve de  çaylar  kantinde  markayla  satılmaya  başladığından  beri "

      Bu  söylediğimden  sonra  Mert  beyefendi  etrafına  ve  çay  verilen  tezgaha  ilgiyle  baktı . Çay  markalarını  hayatında  ilk  kez  ayı  görmüş  tipik  Türk  insanı  gibi  ilgiyle  seyretti  hatta  seyretmekle de  kalmadı  eline  alıp  inceledi .  Bakışlarını  markalardan  ayırıp  bana  çevirdiğinde  bende  onu  inceliyordum  uzun  boylu  , yapılı  , sarışın  , mavi  gözlü  çoğu  kız  için  yakışıklı  denebilecek  bir  tipti .  Bir  süre  anlamsızca  bakıştıktan  sonra  ben  onu  yok  sayarak  tezgahın  üstüne  sekiz  tane  marka  bırakıp  kantinciye  seslendim

     "  Dört  tanesi  bizim  çaylar  için  , dört  taneside  arkada ki  beyefendi  ve  arkadaşları  için  "  dedim

    Tepsiye  yerleştirmiş  olduğum  çayların  daha  fazla  soğumasına  izin  vermeden  aldım  ve  Mert  denen  çocuğun  birşey  söylemesine  fırsat  vermeden  elimde ki  tepsinin  izin  verdiği  en yüksek  hızla  yanından  uzaklaştım .

          Bizim ki lerin  yanına  ulaştığım da  tepsiyi  masaya  koyup  hemen  oturdum .  Biraz  önce  yaşadıklarımdan  dolayı  vücudumda  biriken  siniri  sesli  bir  oflamayla  dışarıya  bırakıverdim .  Masada ki  üç  kişi de  meraklı  gözlerle  bana  bakıyordu . Bir  şeyler  sormak  istiyorlardı  ama  sanki  benim  sinirli  duruşumdan  cesaret  bulup  soramıyorlardı .  Hepsinin  suratında  hızlıca  göz  gezdirdikten  sonra 

     "  Bekliyorum "  dedim

   Arın  meraklı  çıkan  sesiyle

    "  Neyi  ? "  diye  sordu

   "  Neyi  olduğunu  çok  iyi  biliyorsunuz "  der  demez  üçü de  düğmeye  basılmış  gibi  aynı  anda  sandalyelerin de  öne  doğru  kayarak  bana daha  çok  yanaştılar . İlk  konuşan  yine  Arın dı

   "  Ne  oldu ?  Ne  istiyormuş  o  çocuk  senden ? "

   "  Hiç  bir  şey  istemiyormuş  aksine  vermek  istiyormuş . Ama  maalesef ki  bende  ondan  birşey  istemediğim  için  onun  isteyip  istemediğini  sorgulamadan  ben  ona verdim "

Yasemin  hiç  bir  şey  anlamadığını  sesine de  yansıtmış  bir  şekilde  konuştu

    "  Şebnem  ne  anlatıyorsun  ?  Allah ' ını  seversen "

    Söylediklerimi  düşününce  aslında  hiç bir  şey  anlatmadığımı  anladım .

    "  Diyorum ki   O çocuk  bana  çay  ısmarlamak  istedi  ben de  buna  izin  vermedim  bir de  üstüne  üstlük  ben  onlara  çay  ısmarladım "

     "  Neden  böyle  birşey  yaptın ? "  Bunu  soran  Alize ' y di

   "  Ne  demek  neden  ? Çocuk  parasıyla  beni  ezmeye  çalıştı  bende  kendimi ezdirmedim  hepsi  bu "

    "  Belki de  seni  ezmeye  çalışmıyordu  ve  belki  sabah ki  davranışı  için  bir  çeşit  özür  diliyordu  senden "

      "  Böyle    iyi  niyetli  düşünebilecek  tek  insan  sensin   etrafımda  Alize cim " dedim

  Daha  fazla  bu  konunun  konuşulmasını  istemediğimi  belirtircesine  çayımı  alıp  tepeme  diktim  . Bir  dikiş de  bitirmem  zor  olmadı  çünkü  bu  kadar  zaman da  yeterince  soğumuştu . 

    Kantinde  daha  fazla  oyalanmadan  üç  beş  dakika  sonra  başlayacak  olan  dersimiz  için  ayaklandım .

    "  Ben  derse  gidiyorum  arkadaşlar  sonra  görüşürüz   " deyip  yanlarından  uzaklaştım .

   Dersliklerin  olduğu  koridorda  yürürken  arkamdan  Alize  yetişti  ve  koluma  girdi

  "  Beni  neden  beklemiyorsun ?  Unuttun mu  biz  aynı  sınıftayız "

   " Hayır  unutmadım  ama  sen  ben  kalkmasam  kalkmayacak  kadar  dersleri  unutmuş  durumdasın "

    "  Başka   şeylere  sinirlenip  sinirini  benden  çıkarma  istersen  Şebnem "

  Aslında  sözlerin de  haklıydı  gereksiz  yere  en yakın  arkadaşıma  laf  sokuyordum . Kendimi  toparlayıp  yüzüme  sevimli  bir  gülümseme  yerleştirerek

   "   Haklısın  kusura  bakma . "  dedim  konuyu  ciddiyetten  uzaklaştırmak  içinde  adımlarımı  hızlandırıp  onu da  sınıfa  doğru  yönlendirdim

  "  Hadi  çabuk  olalım  derse  geç  kalıyoruz "

Yaklaşık  yine  iki  saat  süren  nota  dersinden  sonra  bir  buçuk  saatlik  öğle  yemeği  molasına  ulaşmıştık . Kampüste  bizim  binanın  dışında  bağımsız  bir  bina da  bulunan  yemekhaneye  Alize ' yle  birlikte  gittik . Yemekhane  oldukça  kalabalıktı  anlaşılan  bugün  yemek  güzeldi .  Kampüsler de  fısıltı  gazetesi  görevini  layığıyla  yerine  getirir .  Eğer  o gün  menü de  güzel  bir  yemek  varsa  bu  haber  hızla  bütün  bölümlere  yayılır .  Bugün de  o  günlerden  biriydi . Alize ' yle  yemek  sırasına  girdik  uzun  bir  kuyruktu  , aradan  kuyruğa  kaynak  yapan  tiplerde  sıranın  ilerlemesini  iyice  yavaşlatıyordu . Sıranın  arkasından  her ne  kadar

    " Kaynak  yapmayalım  arkadaşlar "  diye  bağırılsa da  bu  yaşadığımız  olayı  değiştirmiyordu .

     Biz  bu  hengame  içinde  nihayet  yemeğimizi  yiyip  öğleden  sonra ki  derse  gitmek  için  kendi  bölümümüze  doğru  yol  aldık .

        Okulun  bitiş  saati  üç buçuk  gibiydi . Ders  bitip  herkes  sınıfı  terkederken  ben de eşyalarımı  çabucak  toplayıp  çantama  yerleştirdim .  Bu  sırada  Alize

    "  Direk  eve mi  ? "  diye  sordu

    "  Evet "

    " Yine mi ? "

   "  Evet  yine  . Saat  beş  gibi  özel  ders  vereceğim  öğrenci  gelecek  eve "

   "  Sana  hayranım  bu  kadar  okul  yükünün  üstüne  bir de  özel  ders  veriyorsun  iyi  dayanıyorsun  bu  tempoya "

    "  Aslında  özel  dersler  beni  rahatlatıyor  çocuklarla  vakit  geçirmek  beni  tekrar  çocukluğuma  döndürüyor . Şimdi  otobüse  yetişmek  zorundayım  yarın  görüşürüz " dedim  ve  koşar  adım  sınıftan  ve  okuldan  çıktım . Otobüs  durağına  gittiğimde  bekleyenlenlerin  çokluğu  gözümü  korkutsa da  yıldırmadı . Otobüs  gelene  kadar  biz  durakta  bekleyenlerin  önünden  çeşit  çeşit  pahalı  arabalar  geçti .  Onlar  bizi  görmüyordu  ya da  görmek  istemiyordu  ama  biz  onları  görüyorduk . Nasıl  görmeyelim  trafikte  seyirleri  kendilerini  biz  yayaların  gözüne  sokar  gibiydi .

     Sonun da  otobüs  geldi  ve  kalabalık  otobüsün  içine  adeta  sıkıştırıldık . Bu  sefer  sabah ki  kadar  şanslı  değildim  oturacak  yer  bulamadığım  için  ayakta  gitmek  zorundaydım .  Bu  da  demek  oluyordu ki  uzun  olan  yolculuk  daha  da  uzayacaktı  tabii ki  izafi  olarak .

     Evime  en  yakın  durakta  indiğim de  , temiz  havaya  çıktığım  ve  ayaklarım  toprağa  bastığı  için   neredeyse  şükretmek  için  toprağı  öpecektim .

      Yolda  yürürken  sabah  gelirken  gördüğüm  manzaranın  şimdi  değişmiş  olduğunu  farkettim .  Aslında  değişen  manzara  değildi  ışıktı . Aynı  manzara  sabah  ışığında  farklı  öğleden  sonra  farklıydı .  Ben  oldum  olası  sabah  ışığını  sevmişimdir  . Çünkü  içinde  yaşama  sevinci  ve  coşku  barındırdığını  düşünmüşümdür  . Öğleden  sonra  ise  ışığı  ile  birlikte  kendi  miskinliğini  ve  miskinleri  dünyaya  yayar  bakınız  pek çok  ülkede  geçerli  olan  Siesta  saati .

        Bizim  evin  olduğu  sokağa  döndüğümde  birkaç  metre  ötemde  aç  olduğu  her halinden  belli  olan  iki  kedi  gördüm . Kedilerden  çok  fazla  haz  etmesem de  açlıklarını da  görmezlikten   gelemezdim .  Sabah ki  çay  simit  faslından  kalan  simidimi  kuşlara  veririm  diye  çantamın  bir  gözüne  atmıştım .  Kime  niyet  kime  kısmet  diyerek  simit  parçasını  olduğu  yerden  çıkardım  ve  kedilere  yaklaşıp  onların  görebileceği  mesafeye  bıraktım .  Kediler  nane molla  hayvanlardır  ,biliyordum  onlara  verdiklerimi  yemek  istemeyeceklerini  ama  onların  aç  olduğunu  bile bile de  yanlarından  geçemezdim . Ben  oraya  koydum  ister  yesinler  ister  yemesinler . Böyle  düşünerek  yürürken  aklıma  Emel Sayın  , Tarık  Akan , Adile  Naşit  li  Mavi  Boncuk  filmi  geldi . Hani  Emel  Sayın ' ı  kaçırıyorlar  sonrasında da  kadını  alıştığı  hayattan  mahrum  bırakmamak  için  gidip  küvet  çalıyorlar . Eve  sokarken  Adile  Naşit ' e  yakalanıyorlar  . Adile  Naşit  soruyor

      "  Götürdüğünüz  ne ? "

  Bizim kiler  cevap  veriyor

      "  Hiç  soba "

    Adile  teyzem  inatla

    "  O  nasıl  soba  " diyor

   Bizimkiler  yine 

      "  Valla  biz  ortaya  koyarız  o  yanar  yanmaz  kendi  bileceği  iş " diyorlar .

  Valla  ben  simidi  kedilerin  önüne  koydum  onlar  yer  , yemez  kendi  bilecekleri  iş . 

     
     Oturduğumuz  apartmanın  önüne  geldiğimde  başımı  kaldırıp  yola  bakan  ikinci  katta ki  evimize  baktım .  Bazen  annem  beni  bekler  balkondan  ya da  camdan  bakar . Ben de  bu  duruma  alışık  olduğum  için  evin  önüne  geldiğim de  annem  orada mı  diye  bakarım .  Bu gün  yoktu . Doğru  ya  derse  gelecek  çocuk  için hazırlık  yapıyordu  kesin . Oyalanmadan  apartmana  girdim  , ikinci  kata  çıktım  anahtarım  olduğu  halde  kapıyı  çaldım . İnsan  ne  olursa  olsun  eve  geldiğinde  kapıyı  birisinin  açmasını  istiyor . Evin  kapısı  birisi  tarafından  açıldığında  o  ev  artık  yuva  oluyor  güven  ve  mutluluk  hissi  bütün  benliğini  kaplıyor .

     Kapıyı  annem  güler  yüzüyle  açtı

     "  Hoşgeldin  kızım " dedi

   "  Hoşbulduk  Nihal  Sultan  " dedim  ve  yanağına  bir  öpücük  kondurdum .

     Kapının  açılmasıyla  birlikte  evden  dışarıya  yeni  pişmiş  poğaça   kokusu  gelmeye  başladı . Bende  bir yandan  üzerimdeki  fazlalıklardan  kurtulurken  bir  yandanda  kokuyu  takip  ederek  mutfağa  girdim .

Continue Reading

You'll Also Like

35.6K 7.4K 62
ZÜMRÜT YANGINI "ARİYA" DÜZENLENDİ. YENİ BÖLÜMLERİ YAZILIYOR...
1.3M 66.8K 63
KURGUM REKLAM PANOSU DEĞİLDİR!! Yepyeni bir hayattı benimkisi. Acılarımın üstüne bir çizgi çekip yeni bir hayata ilk adımımı atmıştım ama ne var ki...
129K 8.8K 28
Neden terk edildiğini bile bilmeyen bir kadın... Sevdiğini söyleyemeyecek kadar korkak bir adam... Ve bir köşeye atamadıkları koca bir aşk 4.9.2017 ...
14.2K 872 51
Savaşmak Lazım Kaçmak Değil.