Mürekkep Dünya

By gecedendusenyildiz

45.6K 3.1K 412

Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir... More

1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
14-
15-
17-
18-
19-
20-
21-
22-
23-
24-
25-
26-
27-
28-
29-
30-
31-
32-
33-
34-
35-
36-
37-
38-
39-
40-
FİNAL-
DUYURU-

16-

881 61 4
By gecedendusenyildiz


-Yaşanan bu acılardan sonra diyecek bir şey bulamıyor insan... Başımız sağ olsun.-

 Bu arkadaş Aras :) Ayrıca kapak nasıl olmuş ? :) Hikaye ile ilgili de diyeceğim bir iki şey var. Korkmayın, yazmaya devam edeceğim. Bir sıkıntı yok o konuda. Ancak okuduğunuz bölümleri beğenir ve eleştirilerinizi bana aktarırsanız daha iyi olur. En azından yanlışlarımı fark ederim. Ve de arkadaşlarınıza da önerirseniz sevinirim. Sevgiyle kalın, keyifli okumalar... :)

Aras, bir müddet Safir'e karşılık verip sarıldıktan sonra hızlıca ayaklandı. Tam olarak kendinde olduğu söylenemezdi. Yine de ne yaptığını bilecek haldeydi. Buraya sürekli kaçtığı ve insanlardan sakladığı geçmişiyle yüzleşmeye gelmişti. Tekrar kaçıp gidecek değildi. Safir'in elini ellerinin arasına aldı. Ondan aldığı güç ilerlemesine neden olacaktı. Kızın elini sıkıca kavrarken adımlarını karanlıkta yarım yamalak görünen ama yerini yıllar önce hafızasına çok iyi kazıdığı kapıya ilerledi.

Safir, Andrina'nın anısı sayesinde burayı biliyordu. Üst kata çıkacaklardı. Anıdaki kanı hatırlayıp ürperince durumu belli etmemek için Aras'ın kolunu sıkıca kavradı. Sol eli onun elindeyken sağ eli de kollarını kavramıştı. Bu kadar korkak biri olmamıştı hiçbir zaman. Aksine onda deli cesareti olduğunu bile söylerdi Ferah. Ama şimdi kendini bir başkasının dünyasında hissediyordu. Ve o insanın dünyasının bilinmeyenine doğru ilerliyorlardı. Günlerce bunu merak etmişti Safir. Aras'ın dengesiz hallerinin nedenini hep sorgulamıştı. Kafasını yastığa koyduğu an, okyanusu andıran o gözlerinin derinlerine inmişti hep. Ama gerçek hiçbir zaman zihindeki gibi olmuyordu. Şimdi, burada, Aras ile onun geçmişine iniyor olmak nedensizce bir korkunun kızın ürkek yüreğini kaplamasına neden oluyordu.

Kapıyı açarken çıkan gıcırtı geçmişe açılan ilk andı. Bu sesi çok iyi biliyordu Aras. Burada kaldığı yıllarda da bu kapı gıcırdardı. Görevlileri yağ sürerdi bazen. Ama çok uzun bir süre dayanmazdı sessizlik. En fazla birkaç hafta sonra kapı isyan eder ve o sesi çıkarırdı. Bu sesten rahatsız olan çocuklar çoğunlukta olduğu için geceleri bu kapı kapatılmazdı. Olur da biri aşağıya iner ve kapıyı açmak zorunda kalır da uyuyanlar korkar diye açık olurdu. Bu çocuklardan biri de Armen'di.

Adımları merdivenlere ulaştığı anda Safir cebinde duran cep telefonunu hatırladı. Aras'ın kolundan sıyrılarak onu çıkardı ve ışığını açtı. Artık etrafı daha net görebiliyorlardı. Aras tepki vermeden kızın sağ elini tuttu ve kendi koluna doladı. Böylece biraz önceki hallerine geri dönmüşlerdi. Işığı da kızdan alarak kontrolün onda olmasını sağladı.

Tek tek basamakları tırmandıktan sonra Andrina'nın anısındaki o hole vardılar. Safir artan korkusunu kontrol altına alabilmek için Aras'a baktığında bunun yanlış bir hamle olduğunu anladı. Aras'ın gözlerindeki o ateş daha da korkmasına neden olmuştu. İçinden kendini telkin etmek için bir şeyler söylese de işe yaramamıştı.

"Bu duvara yazmıştı. Carpe Mortem. Neden bu kadar takıldığımı anlamadığını biliyorum. İlk sebebini söyledim sana zaten. Onlar ölmeden önce bir uyarıydı o bana. Ölümü yaşa. Bu ancak sevdiklerinin ölümüyle gerçekleşir. Beni öldüremezdi, kardeşiydim. Bundan da öte şeyler var ama. Ben ölürsem ölümün acısını bilemezdim. Ölümü ancak sevdiklerinin kaybıyla yaşar insan. O zaman uyanır ve anlar. Ölen birinden hayır gelmez. Ama ölümü yaşayan insan... Bu olaydan önce de bu yazıyı yazmıştık bu duvara. Hani dedim ya modern zamanın Robin Hood'u olarak düşün bizi diye. İşte, birilerinin sevdiklerini elinden alan insanları buraya getirirdik biz. Onun da canını aynı şekilde yakmak için. Bunu yaparken birilerini öldürdüğümüzü düşünme sakın ama öyle gösterirdik. Mesela adamın karısını ya da çocuğunu, ki böylelerinin çoğunlukla metresi olduğu için genellikle çocuklarını tercih ederdik. Adama verdiğimiz ilaç sayesinde halüsinasyonlar görmeye başlardı. Adam burayaa adımını attığı anda sesler duymaya başlardı ki bu sesler çocuklarının ya da eşinin sesi olurdu. Bu seslere de adamın ya da ailesinin birinin bilgisayarındaki ailesel şeylerden erişirdik. Adam korkmaya başlardı. Sevdiklerini kaybetme korkusu. Sonrasında da üst kata çıkardık. Ve Armen, bir kova kan kırmızı boya ile o yazıyı yazardı. Karşısındaki adama da anlamını söylerdi. Adamın ne hale geldiğini tahmin edebiliyorsundur. Bu esnada ben ise buraya yerleştirdiğimiz kameralardan onları izliyor olurdum. O kadar çok tepki gördüm ki o adamlardan. Kimileri o an yalvarmaya başlardı. Zaten buraya sağlam geldikleri de söylenemezdi. Biraz pataklardık buraya getirmeden önce. Burada adamın yeterince pişman olduğunu anlarsak ona söz verdirir ve o dünyalarını başına yıktıkları ailelere yardım etmelerini sağlardık ve sürekli olarak onları takip ederdik. Ama yok eğer pişman olmazlarsa ikinci aşama olan şu salona geçerdik."

Safir, duyduklarını sindirmek için nefes aldı ve Andrina'yı gördüğü salona doğru ilerlediler. Karşısında duran adamın böyle biri olabileceğini asla tahmin etmezdi.

"Evet, işte bizim en can alıcı noktamız. Buraya bir projektör yerleştirirdik ve ailesinden birinin fotoğrafında oynamalar yaparak adama gösterirdik. Bu fotoğraflar da o kişinin çok da sağlıklı gözükmediğini söylememe gerek yok sanırım. İşte o nokta da adam bir şekilde ikna olurdu. Biz de onlara ölümü yaşatarak, pişman olmalarını sağlardık."

Safir, Aras'ın yüzüne baktı. Çarpık gülümsemesi şu anda onu daha çok korkutuyordu. Söylemenin zamanıydı. Andina'yı burada gördüğünün ve o yazıyı o duvarda okuduğunun söylemesinin tam zamanıydı.

"Burası, Armen'in Andrina'yı getirdiği yer ve o yazı da..."

"O duvarda yazıyordu. Biliyorum."

Kız, şaşkınlıkla çocuğa baktı ama o hala aynı ifadeyle etrafına bakınıyordu. Beklediği tepki bu değildi. Onun öfkelenmesi bile şu sakin halinden çok daha muhtemeldi ama o orada, karşısında heykel gibi dikiliyordu. Korkarak kolunu daha da sıkı kavradı. Aras, kızın içini okur gibi konuşmaya başladı.

"İyiyim ben, korkma. Gidelim hadi."

Kızın onaylama sesinden başka bir ses çıkmadı depoya varana kadar. Kız, uysal bir şekilde ve bugün duyduklarının şokuyla kendini suyun ılık kollarına bıraktı. Üzerinden dökülen damlalar acılarını da döküyor gibiydi. Aras hakkında öğrendikleri canının daha çok yanmasına neden olmuştu. Sevdiklerini kaybetmişlerdi. Bir farkla. Aras, sevdiği herkesi sevdiği –kardeşi bellediği- biri yüzünden kaybetmişti. Sudan hızlıca kurtulduktan sonra dolabından kendini rahat hissedeceği birkaç parça eşya seçerek üzerine geçirdi. Havluyla kurutmaya çalıştığı yarı ıslak saçlarını özgür bırakarak aşağıya indi. Yorgunluk üzerine çullansa da açlığı daha baskındı. Önce karnını doyurması gerekiyordu. Koltukta uzanan Aras'a aldırmadan buzdolabına yöneldi. Dolap tam takır olsa da saniyeler sonra bir şey almadan kapağı kapattı. Bir şeyler hazırlayacak halde değildi. Bu yüzden Vera ile stokladıkları abur cuburları çekmeceden çıkardı ve masaya geçti.

"Aç mısın?"

Sesi sakin ama yorgun çıkmıştı. Aras ise bir tepki vermemiş, olduğu yerde yatmaya devam etmişti.

"Gel bir şeyler ye."

"Sen ye."

Aras'ın umursamaz sesi kızın sinirlerini bozmuştu. Eski haline döndüğü sesinden belli olsa da ona kıyamayarak elindeki keklerden birini ona fırlattı.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

Suratına çarpan kek Aras'ın doğrulmasına neden olmuştu. Eline aldığı kekle kıza döndü. Suratındaki bu yarı sinirli yarı şaşkın ifade kızın hoşuna gitse de o bunu belli etmedi. Kahkaha atmamak için paketini açtığı kekinden kocaman bir lokma aldı.

"Ben karşımda huysuz bir ihtiyar görmek istemiyorum Aras. Açım ve tek başıma yemek yemeyi sevmiyorum. Abur cubur olsa bile. O yüzden bana eşlik etmek zorundasın."

Aras, sakin olmaya çalışarak kızın yanındaki sandalyeye oturdu. Ondan kurtulamayacağını biliyordu. Her ne kadar uyuyup kendine gelmek istese de iki lokma yemezse bunun gerçekleşmeyeceğini anlamıştı. O yüzden sadece homurdanmakla yetindi ve kızın elindeki yarım keki alarak midesine indirdi. Bu da onun kızı sinir etme şekliydi.

"Sen benim kekimi mi aldın?"

Aras, omuz silkerken kendi kekini de açtı ve sadece iki lokmada onu midesine indirdi. Safir'in şaşkın bakışları ise hala üzerindeydi. Kızın kocaman açtığı yeşile dönmüş gözleri karşısında çok fazla dayanamayarak odada yankılanan bir kahkaha bıraktı. Bu hali kesinlikle kayda geçmeliydi.

Safir'in gözleri Aras'ın kahkahası karşısında iyice büyümüştü. Sadece saniyeler sonra kendine gelen Safir, gözlerini kapatıp içinden üçe kadar saydı. Sakin olması gerekiyordu. Bu Aras'ın her zaman yaptığı şeydi. Yani, elbette daha önce kekine saldırmamıştı ama onu sinir etme konusunda da eline su dökecek yoktu. Yüzüne o gözlerine kadar ulaşan tebessümünü yerleştirip zuladaki keklerden bir diğerini alıp midesine indirdi. Diğeri kadar iyi olmasa da fena değildi. Durumu kurtarırdı. Kendini yeterince doymuş hissettiğinde yarılanan zulayı yerine kaldırdı. Aras ise sesini çıkarmadan koltuğa kurulmuştu bile. Ona aldırmadan odasına çıktı ve odanın ısınmasını sağlayan elektrikli sobayı açtı. İlkbaharda oldukları için gerek olmadığını düşünse de Vera zorla almıştı. İyi ki almışım diye içinden geçirirken kendini yatağına bıraktı. Zaten yeterince şey yaşamıştı, kabus görmek istemiyordu. Bunun için dua ederken gözlerini kapattı.

*

Uyandığında güneş kendini dağların arkasına saklamıştı çoktan. Huzurlu bir uyku geçirmiş olması onu şaşırtmıştı. Böyle zamanlarda genellikle kâbuslarla cebelleşirdi ya da uykusunu tam alamazdı. Yosun kaplı bir su deposundan farksız olan bilinçaltını boşaltmak için beyninin fazla mesai yapması gerekiyordu. Bu işte bir gariplik olduğunun farkında olsa da aldırmayarak durumun keyfini çıkarmaya karar verdi. Güzel bir uyku çekmişti. Ve bu ayda yılda bir yaşadığı bir durumdu. Üzerinde düşünüp kendi kendini kemiremezdi.

Yatağında toplanıp sırtını duvara yasladığı esnada çarşafın üzerinde duran deri bilekliği fark etti. Nerden geldiğini bilmediği bilekliğe uzandı. Böyle bir bilekliği yoktu. Nerden gelebileceğini düşünürken aklına Vera geldi. Bir haftadır beraber yaşamışlardı. Farkında olmadan burada düşürmüş olabilirdi. Ona vermek için çekmecesine koysa da aklı bileklikteydi. Gümüş rengi tokaları olan bu siyah bileklik çok hoşuna gitmişti. Böyle bir şey almayı aklının köşesine yazdıktan sonra telefonunu eline aldı. Kendine iyi gelecek bir şarkı açtıktan sonra dolapta duran çantasından kağıt kalem çıkardı. Uzun zamandır aklında olan ama bir türlü yapamadığı şeyi yapmak için daha iyi bir fırsat olamazdı. Armen'in hangi kitap karakterlerinden izler taşıdığını yazacaktı. Müzikle beraber zihnini toplamaya çalıştı.

Aklına gelen ilk isim tüylerinin ürpermesine neden olurken listenin ilk sırasına o ismi yazdı.

Jean Baptiste Grenouille.

Patrick Süskin'in meşhur kitabı olan ve filmi de çekilen Koku'nun başkahramanı. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Bunun olmasını istemiyordu ama şu ana kadar aklına takılanlar onu buna sürüklemişti. Armen, kimseyi sevmiyordu ya da sevemiyordu. Kitabın başında onunla ilgili kısımlar çok değildi. Ama ilerledikçe karakterine dair ipuçları çıkmaya başlamıştı. Okuduğu kadarıyla sakin biriydi, işlerini başkalarına hallettiriyordu ve en önemlisi. Daha önce kimseyi sevdiğini hatırlamıyordu. Baptiste gibi. O adam da kimseyi sevmemişti. Ama sevginin kokusunu aramıştı. O mükemmel koku sevmeyi bilmeyen ve sevgisi olmayan o adamın ellerinden kadınların öldürülmesiyle çıkmıştı. Armen, farkında olmadan sevgiyi yayabilirdi ama bunun için birilerini öldürmesi gerekiyordu. İşte tam bu nokta da Armen'in amacı gün yüzüne çıkıyordu.

Safir, hızlıca toplandı ve odadan çıktı. Aras'ı bulmak için ilk önce yan taraftaki odaya baktı. Boştu.

"Hadi ama."

Kendi kendine mırıldanarak alt kata indi. Aras, koltukta uyuyordu. Onu görür görmez artan enerjisiyle yanına vardı. Kıyamasa da onu uyandırdı. Sesindeki heyecan, yakında bir yerlere bomba düşmüş de onu haber verir gibiydi. Aras, karşısında bu denli heyecanla dikilen kızı görünce gözlerini tekrar kapattı ve başını geri bıraktı.

"Sen miydin? Ne oldu?"

"Galiba Armen'in amacını buldum."

Kızın sözleri Aras'ın kapalı gözlerinin açılmasına neden olmuştu. Aras uyku sersemi birinden beklenmeyecek bir çeviklikle doğruldu ve soru işareti dolan gözlerle kıza baktı.

"Hani, Armen'in hangi kitaplardan, filmlerden beslendiğini yazacaktım ya. İlk bulduğum Baptiste oldu. Okudun mu bilmiyorum Koku romanından. Kokusu olmayan bir adam mükem-"

"Geç bunu, biliyorum kitabı."

"Tamam o zaman. Kitabın sonunda adam o kokuyu buluyordu. Ama o kokuya erişmesi için öldürmesi gereken insanlar vardı. Neyse o kokunun neyin kokusu olduğu filmde daha çok ortaya çıkıyor. Sevgi. Armen de bunu yapmaya çalışıyor bence. Yani, bilmiyorum. Adam mizantropist de olabilir elbet ama işte aradığı şey bu bence. Zaten sen de demedin mi bana modern zamanın Robin Hood'u diye. Bununla da uyuşuyor."

"O kimseyi sevmiyor Safir. İyi olmayı hiç beceremedi, beceremez. Pisliğin teki o."

"Peki ya insanları sevmeye çalışıyorsa Aras? Olamaz mı? Belki kendince suçlu gördüğü insanları yok etmeye çalışıyordur. Beraber yaptığınız gibi."

Aras omuz silkmekle yetindi. Kızın söyledikleri aklını allak bullak etmişti. Elini saçlarında gezdirdi. Düşünmesi gerekiyordu ama bundan önce yapması gereken şeyler vardı. İlk önce depoya gitmeliydi ve oradaki adamların ifadelerini almalıydı. Andrina'dan aldıkları bilgiler sayesinde adamların durumu Armen'e aktardıklarını biliyordu. Görünmenin zamanı gelmişti.

"Bilmiyorum Safir. Şimdi bunu düşünecek değilim. Depoya gitmem lazım."

"Peki, ben de geliyorum."

"Ne? Saçmalama, otur oturduğun yerde."

Safir, Aras'ın itirazına aldırmayarak yukarı çıktı ve üzerine yağmurluğunu geçirip telefonunu da aldıktan sonra banyoya geçti. İçi silah dolu dolaptan bir bıçak seçerek beline yerleştirdi. Yanında tabanca olması kendini daha güvende hissettirecek olsa da o kadar abartmaya gerek olmadığını düşünerek almadı. Aşağıya indiğinde Aras laptopundan bir şeylere bakıyordu.

"Neden gidiyoruz depoya?"

"Armen'in bir şeylerden şüphelendiğini biliyorsun. Sadece, Armen'e olanları anlatan adamı görmek istiyorum. Zaten biliyorsun suya ait girdiğimiz bilgileri değiştirmemizi istiyor Armen. Ben de onun aklını karıştırmak için bu bilgiyi içerden birinin sızdırdığını söylemeyi düşünüyorum. Yani o adamın. Biraz inceleme fena olmaz. Ayrıca ben gidiyorum. Sen burada kalıyorsun. Sakın itiraz edeyim deme. Adam seni tanıyor."

"Ya seninle beraber gelirim ya da arkandan gizlice gelirim. Karar senin."

Aras sinirle derin bir nefes alıp kendisine meydan okuyan kıza baktı. Gözlerindeki kararlılıktan anlamıştı ki onu ikna etmesi imkansızdı. Ellerini sinirle saçlarının arasından geçirdi.

"Yürü hadi."

Çocuk, arkasına bile bakmadan kapıya yönelirken kız umursamazca onu takip etti. Aras'ı sinirlendirdiğinin farkındaydı ama onu oraya tek başına yollayacak değildi. Zaten bugün ikisi de yeterince yorulmuştu. Birlikte hareket etmek şu anda en mantıklısı gibi gerekiyordu. Kız, deponun girişine gideceklerini düşünürken Aras karşıdaki kapıdan kendini ormana bıraktı. Motorun orada olması onu şaşırtmıştı. Anlamsız anlamsız baksa da arkası dönük olduğu için Aras bunu göremiyordu. Kız, şaşkınlıkla kocaman açtığı gözlerini normale döndürdükten sonra Aras'ın arkasına oturdu ve kendini yüzüne çarpan rüzgarlara eşlik eden hafif yağmurun kollarına bıraktı.

Depoya vardıklarında ikisi de yarı ıslak bir haldeydi. Aras giriş kapısına yönelirken kızı geçen sefer içeri girdikleri camın önünde bırakmıştı. Aras, bir şekilde o odaya girip kızla buluşacaktı. O zamana kadar Safir'in odada beklemesi gerekiyordu. Aras, gözden kaybolduktan sonra kız camdan içeri baktı. Kimse yoktu. Ve cam yine açıktı. Nedenini içinde sorgularken odaya girdi. Odayı kaplayan yoğun sigara kokusuyla karışık içki kokusu camın neden açık olduğunu kanıtlıyordu. Cam açık olmasa içeride bir canlının yaşaması mümkün değil gibiydi. Safir, eliyle burnunu kapatırken yüzü buruşmuştu. Islak vücuduna aldırmadan kırmızı koltuklardan birine oturarak Aras'ı beklemeye başladı. Arada koridordan gelen sesler korkmasına neden olsa da uzaklaştıkları an derin bir nefes alıyordu. Oturarak beklemek zor geldiği için odada ileri geri dolaşmaya başladı. Yağmur yağmasaydı dışarıda beklerdi. En azından hücrelerine oksijen girerdi. Bu küçük odada sigara kokusuyla zehirlendiğini hissediyordu. Birinin aniden kapıyı açma ihtimali aklına düştüğü an göze çarpacağı aklına geldiği için kapının tam karşısında duran tekli koltuğun arkasına oturdu. Kokunun çıkması için camı sonuna kadar açmıştı. Ve şimdi ilkbaharın tüm soğuğu yüzüne vuruyordu. Dizlerini karnına çekip kendini sıkıca sardıktan sonra beklemeye başladı. Arada bir telefonunu çıkarıp ne kadar süre geçtiğine bakıyordu. Ona saatler gibi gelse de aradan daha on beş dakika geçmişti. Aras'ın gelmesi an meselesiydi. Kapının açılma sesini duyduğunda umutla başını yan taraftan dışarı çıkarmasıyla kendini geri çekmesi bir oldu. Gelen Aras değildi. Gelen görevlilerden biriydi. Kalbi, son otobüsü kaçırmamak için yüz metreyi yirmi saniyede koşan bir insanınki gibiydi. Sakinleşmek için sessizliğini koruyarak derin nefesler almaya çalıştı. Cebinde titreyen telefonu onu daha da telaşlandırmıştı. Kendi kendine telkinler vererek telefonunu çıkardı ve gelen mesaja baktı.

"Çık oradan."

Mesajı atan Aras'tı. Demek adamın burada olduğunu biliyordu. Bu onu bir nebze sakinleştirse de dışarıya nasıl çıkacağını bilememesi çabucak eski telaşına kavuşmasına neden olmuştu. Elini belindeki bıçağına uzattığı sırada kapının tıkladığını duydu. Ayak seslerinden adamın kapıya yöneldiğini anlamıştı. Tekrar başını uzatıp adama baktı. Adam kapıyı aralayarak yüzünü dışarı çıkarmıştı. Safir, fırsatı değerlendirerek tam karşısında sonuna kadar açık olan pencereye yöneldi. Ayağa kalkmamıştı, dizlerinin üzerinde yürümek daha mantıklıydı. Pencerenin kenarına vardığında son kez adama göz attı. Gür sesinden dökülen kaba sözcükler kızın adama tiksinerek bakmasına neden olmuştu. Hala biriyle konuşmasını fırsat bilerek, kendisinin bile inanamadığı bir hızla pencereden çıktı. Soğuk, yağmurla beraber üzerine işlerken hızını koruyarak oradan uzaklaştı. Aras'ı nerede bekleyeceğine karar veremiyordu. Bir yandan da içeri girmek istiyordu. Baş bir yol bulmak zorundaydı. Adım seslerini bastıran yağmura şükrederek deponun etrafında dolanmaya başladı. Belindeki bıçağı da çoktan eline almıştı. Cam kenarlarından geçerken çöküyor ve bir müddet bekliyordu. Ses yoksa hafifçe camdan bakarak içeriyi kontrol ediyordu. Bu şekilde geçtiği beşinci camdan sonra sesler duymaya başladı. İki cam arasında kalmıştı. Öncekinde kimse yoktu o yüzden ilerleyerek diğer cama vardı. Aras oradaydı ve bir adamla konuşuyordu. Yüzündeki ifadeden şu anlık her şeyin yolunda gittiği belliydi. Yani en azından Aras gergin değildi. Safir, derin bir nefes alıp tekrar çöktü. Cam kenarından uzaklaşıp sırtını duvara verirken tekrar içeri bakmıştı. Sesler net olmasa da ifadeler anlaşılırdı. Aras, sakindi ve anlaşıldığı kadarıyla karşısındaki adamı etkisi altına almıştı. Gözlerini kapatıp arkasını döndüğü sırada alnının ortasında bir soğukluk hissetti. Yağmurun soğukluğu değildi bu. Alnının ortasına dayanan bir soğukluktu. Hızlıca gözlerini açtığında ilk olarak alnına doğrultulan silahı gördü. Bakışları silahı tutan eli takip edip karşısında dikilen adama ulaştı. Oydu.

"Kaçabileceğini mi sandın seni küçük hırsız?"


Continue Reading

You'll Also Like

32K 5.5K 36
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
1.7K 809 5
Ruhum kendimi ona bırakmamam için yalvarırken kalbim tam tersini haykırıyordu. Bir şeytan aciz bir insanın ruhunu ele geçirince ne yapabilirdi ki... ...
7.7K 2.3K 28
İnsanlar kendi cezalarını kendi yaptı. Hastalıklılar durduk yere ortaya çıkmış olamazdı, onları insanlar üretmişti. Berbat virüs tasarımlarının amacı...
297K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...