Gecenin İzi

By 1merve_w

6.1M 328K 587K

Ben Zümra Akça... Bu dünyadaki bütün acıları tadan, ufacık kalbinde sarılacak bir yara bırakmayan kadınım. B... More

1 - Bölüm
2 - Bölüm
3 - Bölüm
4 - Bölüm
5 - Bölüm
6 - Bölüm
7 - Bölüm
8 - Bölüm
9 - Bölüm
10 - Bölüm
11 - Bölüm
12 - Bölüm
13 - Bölüm
14 - Bölüm
15 - Bölüm
16 - Bölüm
17 - Bölüm
18 - Bölüm
19 - Bölüm
20 - Bölüm
21 - Bölüm
22 - Bölüm
23 - Bölüm
24 - Bölüm
25 - Bölüm
26 - Bölüm
27 - Bölüm
28 - Bölüm
29 - Bölüm
30 - Bölüm
31 - Bölüm
32 - Bölüm
33 - Bölüm
34 - Bölüm
35 - Bölüm
36 - Bölüm
37 - Bölüm
38 - Bölüm
39 - Bölüm
40. Bölüm
42 - Bölüm
43 - Bölüm
44. Bölüm - |Birinci Kitap Finali|
Ö.B. - FISILTI
45 - Bölüm
46 - Bölüm
47 - Bölüm
48 - Bölüm
49 - Bölüm
50 - Bölüm
51 - Bölüm
52. Bölüm
53 - Bölüm
54 - Bölüm
55 - Bölüm
56. Bölüm

57 - Bölüm

12.9K 831 314
By 1merve_w


57. Bölüm: "Yaşanan ve Yaşanamayanlar"

Günler geçmeye devam ederken ayağıma takılan bez parçası görünümlü sert şeye baktım, hastaneden çıktığımda takmışlardı ki bu daha kolay yürümemi sağlıyordu, kaslarım gevşemişti, harekete ihtiyacı vardı ve ilk gün ne kadar Adar yardım etse de diğer günler Derin ile buna devam etmiş, kendimi daha fazla toparlamıştım.

Gerçekten yaşandığını düşündüğüm her şeyin yaşanmamış olması mıydı garip olan yoksa hâlâ buraya adapte olarak devam edebilmem miydi? Her şey çok uzak ama sanki baştan beri buradaydım zaten, hiçbir şey yaşanmamıştı.

Adar'ın banyodan çıkışı ile aynaya bakan gözlerim yavaşça ona çevrilmişti. Bana her zamanki gibi şüpheli baktığında gülümseye çalıştım, iki gün önce gelmiştim buraya, o da Adar'ın ısrarlarından ötürüydü. Bana hep ondan uzak durduğumu söylüyordu ama istemsizce oluyordu, elimde değildi, bir an Derin'in gerçek olduğuna inanmak için bile cimdik atmıştım. İlerisi var mı sence Adar?

Üzerine gömleğini geçirirken, "Bugün nasılsın?" dedi her saat başı sorduğu soruyu tekrar sorarak. "Eğer rahat değilsen başka yere gidelim, garip hissediyorsan başka bir evde kalalım, şehir değiştirelim veya?" derken arkama geçmiş aynadan gözlerimin içine bakmıştı. Gülümsedim. Gülümsedi. Farkında değildi ama o da garipti. O da hâlâ bunlar gerçek değil gibi davranıyordu.

"Ben iyiyim," dedim her zamanki gibi ağzıma yapışan sihirli cümleyi söyleyerek. "Ve bir yere gitmeye ihtiyacım da yok. Tamam mı?"

"Tamam," derken saçlarımın arasına bir öpücük bırakmış, ardından boynuma da dudaklarını bastırmıştı. Midemde hafif birbirine çarpışan hislerin yerlere yıkılmasını hissederken derin bir nefes bıraktım.

Kapının destursuz açılması ile beraber ben geriye Adar ise yerinde kapının açılmasını sindirmeye çalışıyordu. Derin'in yüzünde pişmanlık kırıntıları yerlere saçıldı. "Ama enişte gözlerin kaçırma!" dedi birden. "Unutuyorum. Yahu ben alışık değilim Zümra'nın bir karşı cins ile aynı odada kalmasına, ki alışık olmam saçma olurdu zaten ama bu yine de öyle bakmanı gerektirmez."

Adar, "Bazen Boran'a hak vermiyor değilim," dediği an Derin'in mahçup sıfatı kinleşti.

"Aynen enişte!" dedi dik burunlulukla. "Bende şu an itibari ile Zekine halama katılıyorum. Düğün olmadan temas yok."

"Halam öyle bir şey söylemedi Derin..." dedi Adar yemezler der gibi. "Ki desede fark etmez."

Derin gözlerini kusarken bana döndü ve dudak büzdü. "Bu gece beraber uyuyalım mı Zülfom?" dedi bana kedi gibi sokularak. Bunu istiyordı ama isteğini kabartan Adar'dı.

"Zümra," dedi Adar düzelterek. "Zülfo deme karıma, Derin."

"Pardon? Yani enişte tamam kocasısın ama senden önce ben vardım, hayırdır?"

Adar kafasını iki yana salladı. "Buralarda öyle ismi olan adamlar var, duyan karımı adam sansın istemem."

Derin omuz silkti. "O senin sorunun, sen istemezsin enişte, benim için sorun yok ben isterim," dedi en rahat haliyle.

Adar bana baktı, anında Derin de bana baktı. "Acıktıım," dedim konunun aksine. "Sanki iki aydır yemek yememişim gibi hissediyorum."

"Allah Allah!" dedi Derin yalancı bir şaşkınlıkla. "Öyle mi hissediyorsun?" ardından ciddileşti. "Soğuk espri yapma sen."

"Peki," dedim omuzlarımı kaldırarak.

Beraber aşağıya indiğimizde konak ilk kez bu kadar yoğun şekilde yemek, daha doğrusu çörek kokuları ile dolduğunu fark ettim. Nedense canım çekmiyor ama yemek yemek istiyorum; yani isteyen midemdi ama ben iştahsızdım.

"Zümra!" diye bir ses ile beraber hepimiz avlunun ortasında duran İbo'ya baktık. Genişçe gülümserken bir anda bacaklarıma sarıldı boyunun yettiği kadarıyla. "Essah sensin değil mi? Bitti mi güzellik uykun? Özledin mi beni? Ben seni vallah çok özledim. Sen yokken dükkana bile gitmedim. Şiwan amca beni sopası ile dövecekti de kaçtım gittim." Nefes nefese kalmış haldeyken beni bırakmak istemiyor gibi daha da sıkı sarıldı bana.

"Bende seni çok özledim," derken boyumu onun boyuna indirirken buldum, kollarımı boynuna dolarken, "Vallah!" dedim onun gibi.

Birden kollarını benden kopartırken yüzümü ufak avuç içine aldı. "Sende gitseydin, bıraksaydın beni küserdim sana, biliyor musun hatta okula başladım ben, ilk senin adını yazdım hatta."

"Zümra mı yazdın?" diye sordu Derin.

İbo, "Adı Abdurrahman olmadığına göre tabii ki de Zümra dılemın yazdım," derken oldukça ciddiydi.

"Bu bana diklendi mi bana mı öyle geldi?" dedi Derin ciddi ciddi bunu sorgulayarak. "Bana öyle geldi. Evet evet."

"Esmer bomba!" Çığlığı ile bir an donup kaldım sanki, gördüğüm her şey gözümün önünden bir şerit gibi geçip gitti. Bense sadece baktım. Bir anda kollarımın arasına başka, saçları uzun ve tanıdık o beden atıldı. "Geç kaldın ama, okul başladığında yanımda olup saçlarımı sen taramalıydın."

"Tararım," diyebildim sadece. Birkaç saniye içinde kendimi ayakta, geri çekilirken buldum. Sırtımı dönüp içeriye kaçmam ile beraber arkamdan gözlerin beni takıp ettiğinin farkındaydım.

"Zümra," diyen Adar'ın sesini duymam ile beraber kollarım onun bedenine sarıldı. "Sorun ne? Bir şey mi söylediler? Kırdılar mı seni? Söyle bana, kim?"

"Sadece gerçeklik algımı," sustum sadece bir an, ne diyeceğimi bilemedim. "Gerçeklik algım kayboluyor gibi hissediyorum. Sanki orada takılı kaldım ama burada mahsurum."

Parmakları saçlarımda gezinirken, "Beni gördüğünde de aynısını hissediyor musun?" diye sormasını beklemiyordum. Bunu düşündüm gerçekten, değildi ama öyleydi de. "Hissediyorsan eğer gidebilirim. Seni zorlandığımı düşünemedim, böyleyse söyle bana, giderim; kendine gelene kadar, oradan koptuğun zamana kadar giderim."

"Hayır!" dedim direkt. Kollarımı koparttım ondan hızla. "O zaman asıl oradaki hayata daha da batarım. Orada da sen yoktun. Tamam, iyiyim. Sen saçmalıyorsun," diyerek sırtımı ona döndüm ama kaçmama izin vermedi.

"İyi değilsin, her şey normal gibi davranmaya devam etmeye çalışıyorsun ama seni zorluyoruz. Derin, Boran, Berzan, ben, herkes sana yabancı ama değil gibi de değil mi?" diye sordu sanki benim düşünmekten kaçındığım şeyleri yüzüme vura vura söylememi ister gibi.

"Hayırlı sabahlar," diyerek beni kurtaran kişi o dünyadaki dili pabuç, ihanetçi Ravza değil, abisine alışmak için hâlâ zamanı olan Ravza'ydı. "Hoş geldin. Geçmiş olsun." Mesafesi yine yerindeydi. Abisine bakmadı hiç, sadece bana bakıyordu.

Allahım, ben kafamda bu kızı nedenn kötü karakter yaptım sorabilir miyim? Tamam abisi hariç başkalarının yanında sessiz değil ama bu onu kötü yapmamı gerektirmezdi.

"Teşekkür ederim," dedim ufak bir tebessümle. "Ne kadar çok büyümüşsün!" dedim anlık gelen bir saçmalık coşkusuyla. Adar bana nasıl baktıysa, Ravza da aynen öyle bakakaldı bana.

"İki ay geçti geri kafalı Kıratlı," diyen kişi elbette bana laf çarpmaya başlayan lan babası Boran olmuştu. Merdivenden inerken adımları durdu ve Adar'a baktı. "Boşa sen bunu, bak dinle beni boşan. Bu işin sonu sana hayır değil."

"Sen orada da aynen böyleydin!" dedim Boran'a pis pis bakarak. "Aynı böyle! Değişmeyen tek şey nasıl sen olabilirsin anlayamıyorum. Dilli Ağa!" Son cümlem ile beraber yüzünü ekşitti.

"Bak bir sen bir bacın bana dilli deyip durmayın ha!"

Dil çıkardım. Evet evet, bildiğimiz dil çıkartarak avluya dönmek için sırt döndüm hepsine.

"Bak hele bak görüyor musun? Boşa sen bunu, bu sana da dil çıkartır mal gibi bakarsın böyle arkasından şimdiki gibi." Boran alay etmeye devam ederken peşimden de avluya gelen ilk kişiydi.

"Zümra," dedi Adar dilindeki tüyleri bitiren kuzenine. "Bu, deyip durma, Boran herifi." Son cümle de gülmem gelirken kafamı eğerek gülüşümü sakladım.

"Bak fark etmedim sanma karın olacak kişi beni kötü karakter yaptığından beri bana bir karşısın. O zaman git kendini as, sen yapmadığını bırakmamışsın, pis ağa sensin asıl!" derken oldukça hak verdim ona çünkü Adar ben anlattığımdan beri sanki herkes gerçekten kötü gibi davranıyordu. Bana iyi misin diyordu ama kendisi iyi değildi asıl.

Avluda tekrar bana uzaktan üzgün suratla bakan Fındık'ı görmemle sertçe yutkundum. Tamam, üzgündü ve haklıydı. Ondan uzak durmak saçmalıktı! Adar ve Boran'dan da uzak durmalıydım o zaman.

"Yarın ben tarayacağım saçlarını," dediğimde bana kocaman gülümsedi ki bu gülümseme çok güzeldi.

Güzel olmayan tek şey zihnimden ibaretti.

Konağın kapısı gürültüyle açıldığında Berzan'ın kucağında bir kuzu ile girdiğini gördüm. Yavaşça önüme bıraktı ve, "Adak," dedi sırıtırken tatlı hayvan için. "Zekine hala daha fazlasını yaptı ama sen ye diye konakta kuzu keselim istedi. Sen kesmek ister misin abla?"

"Ben?" dedim dehşet içinde. "Keseceğim?" Kuzuya baktım. "Yavruyu hem de öyle mi?" Elim yüreğime gitti. "Ben kuzu sevmem."

"Ne zamandan beri?" diye sordu Berzan konu buymuş gibi.

"Şu andan beri," diye cevapladım.

Bana bakarken Zekine halanın sesi ile ikimiz de gerilemiş bulunduk. "Kanı Zümra kız akıtsın," demesi ile ona öyle bir döndüm ki şok olanın da sadece ben olduğumu anladım. "Sen akıt ki hayrımız senin sağlığın sıhhatin üzerine olsun."

"Kesmeyip beslesem?" dedim yeni bir fikir ile. "Mesela besleyerek de sağlıklı sıhhatli olabilirim. Sütünü de içerim hatta!"

"Kuzunun sütü mü vardır?" diye sorması ile ardımda olduğunu tahmin ettiğim kocama baktım.

Kaşlarım havaya kalktı. "Yok mudur?" diye sordum merak içinde.

O da beni taklit eder gibi yalancı bir üzüntü ile, "Yoktur," dedi ki bu gerçekten üzücüydü.

"Vah vah..." diye mırıldandığımda Adar'a doğru yanaştım ve, "Sakın kestirme!" diyerek net bir ikazda bulunarak Derin'in yanına, avludaki koltuklardan birine oturdum.

"Ben karım için kestiririm hala, gerek yok bunlara," derken Berzan'a kafası ile götür işaretinde bulunmuştu. Berzan emire anında uyarak elindeki tatlı kuzu ile konaktan çıkmıştı.

Zekine hala bir bana bir de Adar'a baktı. Ardından ne haliniz varsa görün der gibi ardını dönerek konağın içine doğru ilerledi.

"Hayırlı sabahlar ola!" diyen neşeli sesiyle avludan giren Miran'ın elinde ekmekler vardı. Ardından neşesi kesildi ve ağabeyine baktı hoşnutsuzca. "Bunca adamın arasında beni ekmek almaya gönderdin ya, sana başka sözüm yok Boran Beyefendi!"

"Aferin, böyle bir dediğimi iki etme keserim o dilini!" dedi Boran sahte bir ciddiyetle. "Ya da kesmem. Şimdi kesersem karın seni boşar, sonra gelir ağlarsın yamacımda."

"Ağlamam, karım da beni boşamaz," dedi Miran ekmeği konağın görevlisine uzatırken.

"Ha o zaman dilini kesebilirim?" dedi Boran cümleden çıkarttığı anlamla.

"Dilim sana ne etti de taktın dilime? Bak bu aralar çok bana bulaşıyorsun Boran Kıratlı! Gözümden kaçmıyor," dedi Miran açıkça anlat da kurtul der gibi.

"Canım sıkılıyor, ne yapayım?" diye cevapladığında gülesim gelmedi desem yalan olurdu. Canım sıkılınca insanlara sararım zaten bende.

"Git baldız ile uğraş, benimle uğraşma." Miran'ın cümlesi üzerine Derin'in ona saniyesinde ne! bakışı atması bir olmuştu.

"Aşk olsun küçük enişte!" dedi Derin alıngan bir ifadeyle. "Ben can sıkıntısı ile debelenen at ağızlı kişilerin uğraşma metodu muyum? Yazık, sahiden yazık!"

"Döverim seni ha!" dedi Boran kenardaki yastıkla Derin'in kafasına vurarak. "Boran Ağam diyeceksin, anlayamadın mı hâlâ?"

Derin memnunca gülümsedi. "Birincisi anlayamadım, ikincisi dövmek değil sen benim kılımın ucundaki toz tanesine dahi el süremezsin," derken saçlarını dizilerdeki havalı karakter gibi arkaya attı ama haberi yoktu, burada ağır çekim yoktu.

"Ağır çekime al ağır çekime al!" dedi Boran aklımı okur gibi onunla alay ederek.

"Sen çirkinleşmişsin," dememle bakışları bana döndü. Miran ile Derin aynı anda ama Derin, Miran'a nazaran daha belirtili halde gülmüştü. "Sende," dediğimde bu sefer de Adar'a bakıyordum.

Bu sefer sadece Miran güldü.

Ve o beklenen şamarı ensesine yedi.

"Hadi Boran çirkin onu biliyoruz da ben ne zamandan beri gözünde çirkinim?" diye soran Adar yanıma oturmuş bana beklenmedik halde bakmıştı.

İç sesi, yazıklar olsundu.

Boran ona gücenir gibi baktı. "Sen kendin gibi davranmıyorsun, Zümra desen kaçacakmışım gibi davranıyorsun. Boran desen eskisi gibi davranmaya çalışıyor ama yine de her gün gelip beni kontrol ediyordu. Bir tek Derin ile Berzan bana eskisi gibi davranıyor. Sizin huylarınız çirkinleşmiş," dedim sonunda içimdekileri dökerek.

"Zekine halam gibi konuşmaya başladın Zümra," diyen Miran'a kaşlarımı çatarak baktım.

"Huyunuz kurusun, huysuz herifler sizi!" diyerek taklidi yapan kişi Derin olurken bir anda sadece beni gülüşüm yayıldı. Diğer herkes susunca dudaklarımı birbirine bastırdım.

Anladım, ardımda huysuz hala bulunuyordu.

"Huyunuz batsın! Terbiyesizler sizi!" diye sertçe azarladığında her birimiz sessizliğe gömülmüştük. "Ah Ahh! Bir gün öldüğümde de böyle gülersiniz. Ben sizin için canımı verdim. Canımı."

"Abarttın sanki hala bir-" Boran cümlesini tamamlayamadan Zekine hala ayağındaki terliği çıkartmış ona doğru fırlatmıştı. Boran'ın suratına çarpan terlik ile beraber Adar dahil hepimiz dudaklarımızı birbirine yumarak gülmemek için kendimizle sınıyorduk. Aksi takdirde terliğin hedefi biz olurduk.

"Getir terliğimi bana." Boran paşa paşa kalkmış, terliği Zekine halanın ayağının dibine bırakarak geri çekilmişti.

"Bunu unutmam hala, bunların yanında şu yaşımda terlik yedim ya, değil Mardin'i dünyayı bile terk ederdim de burada himayemde olan iki çocuk var," diyerek aynı paşa paşalıkla yanımıza geri döndü.

"Fındık ile İbo mu?" diye sordu Adar ama sesinde yatan alaycı ifadede de kaçınılmazdı.

"Yok lan ne alaka?" dedi Boran kafasını sallayarak. "Miran ile karısı Helin."

İşte buna gülünürdü ki buna da tek gülmeyen Miran olurdu.

"Hadi ben neyse, Helin ne alaka?" dedi Miran karısına karşı bir savunmaya girişerek.

"Seninle evlenecek kişide hâlâ çocuktur oğlum," dedi Boran oldukça ciddi görünüyorken. "Yoksa yakar mı kendini seninle?"

"Hayırlı Sabahlar," diyerek avluya çıkan Helin'e döndü tüm bakışlar. Miran karısının elinden tutarak ufak bir öpücük kondurdu. Kısmen abisine büyüdüğünü gösteriyordu ama Boran bu, Nuh der peygamber demez. "Ne oldu Miran? Kötü rüya mı gördün?" Helin'in sorusu ile beraber Miran'ın tüm özgüveni yerle bir oldu.

"Hâlâ kötü rüya görünce sevdiğin kişileri mi öpüyorsun lan sen?" dedi Boran geniş bir gülümseyişle.

"Ne olmuş? Gidip kapıdaki korumayı mı öpeyim?" dedi Miran olması gereken bu mesajı vermeye çalışarak.

Miran gücenerek abisine baktıktan hemen sonra hep beraber kahvaltı masasına oturmuştuk. Zekine hala gülümserken Berzan'a döndü. "Bir sen iyisin ha, koca çocuk," derken gurur duyar gibiydi.

"Ne iyi ki?" dedi Berzan beklemediği girişimle.

"Sana hanım hanımcık bir kız buldum."

Masaya çöl sessizliği çöktü. Hepimiz Berzan'a bakarken Berzan elini ağzına yaslamış, "Ha!" diye bir ses çıkartmıştı. "Allah korusun hala, ne kızı?"

"Ağaları nedir ki bu ne olsun," dedi Zekine hala yüzünü ekşiterek.

"Döndü dolaştı yine bize çarptı ya konuyu lan," diye söylendi Boran, Adar'a doğru.

"Mardin'e bir hafta tatil yapmaya gelen yoktu diye bana senin yüzünden demişti, çok da takılma."

Cidden Mardin de bir hafta insan olmayınca bu Adar'ın sorunu muydu? Her şeyi benim kocam mı yapıyordu yani? Yazık. Sadece hava kötü diye onu suçlayan benim sanıyordum.

Zekine hala işim gücüm var sizin gibi saatlerce sofra başında duramam diyerek bize son lafını da ederek çıkmıştı.

Adar tabağıma hem pişmiş hem de haşlanmış yumurta koyarken peynir çeşitlerinden de bol bol dökmeye başlamıştı. Hepsini yiyordum. İştahsız olmam gerekiyordu ama iştahım eskisinden de yerindeydi. Aç kaldığım günlerin acısını çekiyordum sanki.

Herkes sessizce kahvaltısını yaparken sıkıntılı nefes alıp veren biri vardı ve yemek yerine birinin onu fark etmesini bekliyor gibiydi.

"Ne oldu Derin? Derdin mi var?" diye sordu Adar çatalını bırakıp ona odaklanarak.

"Var," dedi Derin sıkılgan bir sesle. "Elli sekiz kilo olmuşum enişte."

Adar tüm ciddiyeti ile ona odaklanmışken duyduğu şeyle istifini bozmadan, hiçbir şey duymamış gibi çatalını alarak kahvaltısını yapmaya devam etti.

"Bizde derdimiz var sanıyoruz," dediğini duydum Adar'ın. Ayağımla ayağına vurmamla bana ne der gibi baktı ama bu uzun sürmedi.

"Senin derdin yanında enişte." Burada dert ben oluyorum yalnız.

"Seninki de vücudunun bir yerlerinde dağılmış halde Derin," dedi Adar makul bir cevapla. Derin'in derdini asla dert olarak görmüyordu.

"Ben zaten Zümra ile evlenmeni hiç istememiştim," dedi Derin nefret dolu gözlerle. Regl dönemi geliyor olmalı. Her regl döneminde vüdudu nedense şişkin olurdı ve alıngan dönemde olduğundan da buna yakınırdı.

"Bence kilolu değilsin." Ravza'nın fikri Derin'in yüzünde geniş bir tebessüm yarattı.

"Sende bence melek görünümlü şeytan kardeş değilsin," demesi ile Ravza ona öylece bakakaldı. Derin düşüncesinin ardından bakılan bakışlara karşı, "Yani ilk gün bir sert bir sessizdin ya hani, ondan söyledim. Dizilerde bu karakterler kötü olur ama sen iyisin. Olmasan enişteme abi deme gibi bir hayata düşerdin."

Adar üzerine gelen Derin'e bakarak gülümsemeye çalıştı. Kendini zorladığı aşikardı. "Boran kadar şişmemişsin Derin, bence Boran'a göre çok fitsin Derin, artık trip atmaya bırakırsan kahvaltımı yapacağım Derin."

Derin diğer cümleyi düşünmeden Boran'a baktı ve sırıttı. "Evet, o şişko ama ben fitim. Ah, artık kahvaltımı yapabilirim. Canım eniştem ya!" diyerek çatalını eline alıp iştahla kahvaltısını yapmaya başlamıştı.

"Akıllı kocam benim," dedim gurur duyar gibi elimi yanağına yaslayarak. "Çözmüşsün işi."

"Akıllı kocan çözmese ayıp olurdu," dedi avucuma bir öpücük bırakarak.

"Kusacağım," diyen Boran'ı ikimiz de duymamazlıktan geldik.

"Bugün ne yapıyoruz?" diye sordum merakla. Diğerleri bana baktı ama bir plan mı vardı der gibi bakmışlardı.

"Ne yapmak istersen onu yaparız güzelim benim," derken tüm odağını bana vermiş, pür dikkatle dudağımdan çıkacak cümleye odaklanmıştı.

Güzelin miyim, diyen iç sesimi sessiz tuşu ile susturdum.

Gülümsedim içim bir hoş olurken. Düşündüm ve aklıma hiçbir şey gelmedi ama bir şey de yapmak istiyordum.

"Sen ne yapmak istersin güzelim benim?" diye sordum Adar'a karşı. Yüzümdeki gülümseme genişlerken diğerlerinin Adar'a güzelim dediğim için güldüğünü de duydum.

"Aslında biraz uyku iyi gelirdi." Ona saçmalama der gibi baksam da uyumadığını biliyordum. Geceleri yarım yamalak uyuyor arada kalkıp beni kontrol ediyordu çocukmuşum gibi. Böyle böyle uykusu açılıyor, uyuyamıyordu.

Düşünmeye çalıştım. Düşün Zümra ama yapmadığın veya çok nadir yaptığın şeyleri düşün. Klasik ama lafta klasik olan senin için klasik olmayan bir şey düşün. Konser? Adar kalabalıkta üstüne gelenleri ittirir kavga çıkardı. Lunapark? Adar tehlikeli hiçbir şeye binmeme izin vermez, doktor çok zorlamayın dedi deyip beni atlı karıncaya bindirirdi.


"Sinemaya gitmek istiyorum. Duygusal olsun. Hep beraber ağlayalım. Zaten her gece her biriniz ayrı ayrı ağlıyorsunuz." Suratlarına çarptığım gerçekle her biri bakışlarını kaçırmış, Adar ise bana nasıl yakaladın der gibi bakıyordu. Ağladığını göremedim ama kirpiklerindeki yaş kurumadan yanıma gelip bana sarılarak uyuduğunu gördüm. Uyuduğumu sanıp havanın soğuk olmasına rağmen ağlamaktan sıcacık kesilen ellerinle yanaklarımı okşadığını da hissettim.

"Kalkın!" dedi Derin ellerini masaya vurarak. "Duygusal bir filme gidip ağlama zamanı!"

Derin kalkıp sırtını döndü ama diğerleri o taraflı olmadı bile. Derin'in adımları yavaşladı, dönmedi ama biri kalktı mı diye de yandan bir baktı. çemkiren surat ifadesi ile buraya dönünce gülmemek için zor durdum çünkü masadaki herkes ona ciddi ciddi bakıyordu.

Derin bana dudak büzdüğü an bende ona dudak büzerek bakmış oldum. Bir anda sandalye geriledi ve Ravza ayağa kalktı. Kalkmasını beklemediğim ilk kişiydi. Diğerleri ona bakarken Adar'ın dudaklarında memnun bir ifade görmüştüm. Kardeşinin, Derin'e uyması hoşuna gitmişti. Vah canım, başına gelenin farkında bile değildi.

Berzan kalktığı gibi bu sefer gözler ona çevrildi. "Cipsileri almak yerine gizlice sokalım mı içeriye?" diye sordu heyecanlı bir yükselişle. Ona bakan garip bakışları gördüğü gibi, "Her zaman yapmak istemiştim, ondan..." derken de mahcup olmuş gibi dudaklarını dişlemişti.

Masaya bu sefer bir el çarptı ve bu sefer diğer oturanlar, bende dahil irkildim. Adar kalkmış, "Kalkın. Duygusal film izleyip içeriye de gizlice cipsiler sokacağız." Elini bana uzatması ile küçük bir çocuk gibi heyecanla elini tutarak ayağa kalkıp yanına geçtim.

Miran, Helin'in elinden tutup kaldırırken oturan ve çayını içen elbette Boran'dı. "Seni süründürerek kaldırdım da..." derken görevimi başkasına verdim der gibi kafasını salladı. "Sen bizim araba ile gel Derin," demesi ile Boran ayağa kalkmış, saniyesinde ceketinin cebindeki gözlüğü gözüne takarak ultra havalı bir dizi sahnesinde gibi bir nefes bıraktı.

Derin'in yanına doğru ilerlemiş, "Önden gidelim baldız, yolda yarış yapar kazanır sonra da sinema biletlerini bunlara kitleriz. Ne dersin?" diye sordu. Sesinde bir yakınlık vardı ama bir o kadar da uzaklık vardı. adar ile kuzen oldukları o kadar aşikardı ki. Aynı... neyse.

Derin kafasını iki yana salarken bıkkın bir nefes bıraktı. "Salonu alacak paran var millete bilet kitleme derdindesin, cimri fıtık." Son cümle ile Boran gözlüğünü çıkartmış, Berzan'a dönmüştü.

Arkamı dönmemle Berzan'ın ardıma saklandığını görerek korkmuş, baş parmağım refleksle ön dişlerimin ardına yaslanarak korkumu belli eden hareketi uyguladı. Kimin fıtık dedikodusu çıkarttığı anlaşılmıştı. "Abi, Derin ablanın ağzına laf verdim, Boran ağa parçalar beni," derken korkusuz korkaklık lakabını benden kapmıştı.

"Çocuk doğruyu söylemiş, neden üzerine varırsın ki?" diye soran Ravza, abisinden önce savunma girişimine atıldığında Derin ile göz göze geldik. Nedeni belliydi ama ikimizin de aklının bu haltlara çalışması güldürücüydü.

"He, neden üzerine varırsın ki?" dedi Derin de Ravza gibi aksanlı konuşmaya çalışarak. Ravza'ya yandan bakmış, göz kırpmıştı. Oldukça da tatlıydı. Tatlı olmamış olsa da tatlıydı.

"Hayırdır lan!" dedi Boran. Gözleri Adar'a çevrildi. "Hadi Derin'i anladık, bacın neden savunuyor senin beslemeni."

"Besleme ne lan!" dedi bu sefer de Adar, Boran'a sert çıkışarak. "Doğru konuş Berzan'ım hakkında, aman sonra hediye diye pakette dilin gelmesin." Kurduğu cümle ile geçmişteki senaryolar aklıma dökülmüş, gülmeme engel olamamıştım. Ah, en nadide hediyem benim.

"Hadi lan oradan!" diyerek herkese sırtını dönerek baskın adımlarla konaktan çıkan ilk kişi oldu. Derin hemen ardından giderken dudaklarını aşağıya eğerek, "Gideyim de teselli edeyim, şu an Adar'ı tarafından rencide edildiği için çok üzülüyor olmalı. Günah," dedi yazık sefile diyen bakışlarla.

"Boran'a mı günah?" dedim kendi kendime ama Adar da duymuştu besbelli. "O da ağlasın. Yoksa günah olmaz Boran'a."

Adar kolunu omzuma atarken kulağıma doğru çarptı sıcak nefesi. "Sen ağlama ama, ben senin yerine de ağlarım." Dudaklarımdaki tebessümü görmeden dudağımın kenarına ufak bir öpücük bırakarak arabaya bindi.

Salona yarım saat içinde vardığımızda Miran ben korku izleyeceğim diyerek Helin'i de peşinden sürüklemişti. Boran da oraya gitmek isteyince ona ağlaması gerektiğini söyleyerek zorla duygusal filme girmesi için ısrarlarda bulundum. Aslında sorun bu değildi. Miran ve Helin ile giderse aralarına kara kedi gibi girerdi ve bunu istemezdim.

Koltuklara oturup filmin başlamasını beklerken en önde oturmamıza anlam verememiştim. Berzan, ceketinin altına sıkıştırdığı içecekleri dağıtırken görevli ile göz göze gelmişti. Berzan asla suçüstü yakalanmamış gibi ona da içeceği uzattı. "Göz hakkıdır bacım, al," derken oldukça ciddiydi. Derin buna gülerken Boran rezil olduk der gibi suratını asmıştı. Adar onları tanımıyor gibi asla o tarafa bakmazken Ravza tatlı tatlı tebessüm ediyordu kibarlığa karşı. Ben mi? Berzan'a gülmekten yanaklarım ağrımıştı.

Görevli teşekkür ederek reddetti ve arka tarafa doğru ilerleyerek bakış açımızdan kaçtı. Bir yanımda Adar, diğer yanımda Berzan vardı. Boran, Berzan'ın yanında oturduğundan olacak ki çocuğu dürtüp duruyordu. Ravza, Boran'ın yanına geçmiş, Derin ile arasına girmişti. Oh olsun Boran'a. Ortada kaynana gibi durmayı hak ediyordu.

"Birader!" diye yükseldi aniden Boran yüksek sesle. Derin'in sağ tarafında oturan adam Boran'a baktı. "Değişelim mi koltukları? Cüsse ortada sıkıştırdı."

"Hayır, ben iyiyim." Adam önemsemeden yaslandı koltuğuna. Derin'e elindeki mısırı uzatırken Derin tebessümle mısırdan bir tane alıp oldukça kibar bir şekilde dişlerinin altında ezmeye başladı. Boran bu sahneleri ağzı açık izliyordu. Veya ağzı burnu dağıtacak şekilde.

Film başladığı gibi mısırıma elimi daldırarak izlemeye başladım. Sahneler hızla geçip giderken filme dalmış, tüm odağımı ona vermiştim. Romantik ve duygusal filmdi ama muhtemelen sonu duygusal olacaktı çünkü şu an tamamen duygusal gidiyorduk.

Kadın karakterin adamı çenesinden tutup dudağından öpmesi ile gözlerim sanki ben muradıma ermişim gibi parıldadı.

"Şükür biri cesaretli çıktı," diye söylendi Adar.

"Ne yani? Ben cesaretli değil miyim?" diye sormamla ağzı açık kalmış halde bana baktı. "Ben seni öpemeyip seni beklediğim için ödlek miyim?"

Ellerini anlamsızca kaldırdı. "Ne alakası var, ben onu mu dedim şimdi?" diyerek savunmaya geçtiği an elimi kaldırarak onu susturdum.

"Yeter. Hiçbir savunman beni korkak görmen anlamına gelmez!"

Bana delirmişim gibi baktı. görmemezlikten geldim. Adama cesaretli desem, hiç de hoşuna gitmez adama hakaret bile ederdi.

Ravza isyankar bir ses çıkarttığı an ona döndüm. Boran, elleri ile onun gözlerini kapatmışken bir anda gözlerim yanımdaki Berzan'a kaydı. Kendi elleri ile gözlerini kapatmıştı.

Ağzımı kapatarak utanmaması için gülüşümü kıstım. Derin, Boran'a müdahale etmeye çalışırken arka taraftan, "İzleyemiyoruz kardeşim, rahat dursanıza!" sesi yükselmişti.

Boran ayağa kalkacağı an hepimiz ona kızarak kalkmasına engel olmuştuk. Suçluyduk, bir de haklı gibi kavga çıkartacaktı. Sinirden zaten yerinde duramıyor, Berzan'ın getirdiği tüm içecekleri içip duruyordu. Arada da şekerli kola neden şekersizden daha şekersiz diye sorguluyordu. Adar ona pipette meyve suyu vererek sus artık dediğinden beri bitirdiği meyve suyunun dibinde kalmış damlaları yakalamaya çalışır gibi ses çıkartıyordu. Delireceğim.

Adar kalktığı gibi kutuyu ağzından almış avuç içinde kutuyu sıkmış, patlatmıştı. İnsanlar ona baktığı anda, "Kusura bakmayın," diyerek kafasıyla kusurunu örterek yanıma oturdu tekrardan.

Peki bu Boran'ın umurunda mıydı? Kesinlikle hayır.

Son sahnelerde kadının adamı terk edip gidişi ile adamın delirişini izlemiş, adamın ölene dek çektiği acıyı on dakika da izlemiş, gözlerim dolu dolu son jenerik müziği dinlemeye başlamıştık.

İnsanlar son sahneyi değil, Berzan'ın hüngür hüngür ağlayışını izliyordu.

"Pis kadın!" diye bağırdı aniden. "Canın çıksın!" Gözyaşları akmaya devam ettiğinde elimi ağzıma kapatarak koltuktan aşağı düşer gibi kendimi sakladım bakışlardan. "Korkak kadınları anaları sevsin be!"

"Bence de," dedi Boran lafı istediği gibi algılayarak. Hah, Derin mi ona açılacaktı. Rüyasında görürdü.

"Sümüklü adamları anca anaları sevsin." Derin bunun üzerine afı atarak ayağa kalkmış, pis pis Boran'a bakmıştı.

"Berzan sümüklü değil!" dedi Ravza bir anda savunmaya geçerek. "Sadece duygusal. Üzerine varmayın çocuğun."

"Onun değil de senin üzerine varacak abin," dedi Boran alttan bir ima ile ayağa kalkmış, bu kargaşadan çıktığı için hoş bir mutlulukla salondan çıkmıştı.

Berzan yanımda salya sümük ağlarken Ravza dizine elini yaslamıştı. "Ağlama, sadece bir film," dedi suratı düşerken. Allah'ım gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum. Ağlaması gereken benim Berzan helak oluyor burada. Ravza'nın eline baktı Berzan, ardından yüzüne.

"Ölmek için çok gencim..." diye fısıldadı ağlamaktan kısılan sesiyle. Ravza'nın kaşları çatıldı.

Ayağa kalktığı gibi Berzan'a olan bakışları değişti. "Korkak adamları anaları sever." Sırtını dönmesi ile Berzan, Derin ile benim aramda terk edilmiş halde kalakaldı.

Cesur çocuğum bugün korkak oldu gitti.

Berzan yaşlarını silerken, "Ablalarım da seviyor!" demişti gücenir gibi. Derin ile gülerken onu da kaldırmış, salondan çıkmıştık. Ravza beklemediğim şekilde abisinin yanındaydı. Berzan'ı görmesi ile ona çok pis bakmıştı. Berzan'ın bacım diyemeyeceği tek kişi Ravza'ydı.

Adar hepimizin çıktığını görerek korku filminin salonuna baktı. helin'in kahkahası herkesin onlara dönmesine neden olurken koşarak bize yaklaştı. Gülmekten konuşamazken Miran'ın yüzü kıpkırmızı olmuş, suyunu hız kesmeden yudumlamaya odaklanmıştı.

"Korkma dedi bana..." dedi Helin gülmekten cümlesi yarım yarım kalırken.

"Geçti abi geçti," dedi bir çocuk Miran'ın yüzüne alayla bakarken.

"Yürü la!" dedi Miran memnunsuz bir tavırla.

"Rezil ettiniz bizi rezil!" dedi Boran bir kardeşine bir de Berzan'a bakarak. "Kıratlılar'ın fedailerine bakın siz. Biri ağlamaktan helak olur diğeri korkudan çocuktan laf yer. Reziller! Millet sevgilisini susturur ağlama der, korkma der bunları biz susturuyoruz."

"Ben korkmazdım da.." demesi ile Miran'ın, Boran'ın onu susturması bir oldu.

"Konuştukça seni cami avlusuna bırakma içgüdüm artıyor. Sus."

"Yaş geçti, olmaz bu saatten sonra," dedi Adar bunu ciddi düşünerek. Berzan'a baktı bu sefer. "Yaşı geçti beyefendinin de ama cüsseye bakan avludan kalk diyemez."

"Zümra ablam seni terk etse ne olurdu abi?" Berzan'ın sorusu ile gözlerimi Adar'a çevirdim. Öylece bakakalmıştı. "Üç ay komada kaldı diye deliriyordun. Adamın halinden en iyi senin anlaman gerekiyor. Bu ne empatisizliktir."

"Empatiyi nereden duydun lan sen?" dedi Boran tek sorun buymuş gibi.

"Hastaneden psikolog abi çok söylüyordu, dilime yapışmış."

"Kız kötüydü," dedim fikrimi beyan ederek. "O adamı terk etmek nedir ya? Hem de ümit vermiş, adamı kör kütük aşık etmiş. Sana aşığım demiş! Sonra başkasına aşığım diyor. Bir de sevdiği kişi adamın kuzeni kuzeni!"

Gözler bir anda Boran'a kayınca üstüme iyilik sağlık der gibi elini göğsüne yasladı. "Lan bana ne bakıyorsunuz? Piç miyim ben ki kuzenimin sevdiği kadını seveyim?"

"Doğru söylüyor, bu konuda Miran'ın abisine kefilim." Derin'in kefil oluşu ile yüzümü ekşiterek baktım ikisine.

"Kuzenin baldızı da aynı şeydir," dedi bir anda Adar oldukça ciddi bir ima ile. Sessizlik ortaya bomba gibi düştüğünde açık sözlü kocam elimi tutarak diğerlerine sırtımızı döndürerek çıkışa doğru ilerlemeye başlamıştı.

Diğerleri arkamızdan tıp olmuş gibi gelirken Adar bana dönerek, "Şirkete gitmem lazım birkaç imza için, gelmek ister misin bir tanem?" derken oldukça yapmacıktı. Bakışlarımı gördüğü gibi, "Doktor kibar olun, dedi. Sen neden kibarlık yaptığımda hayvanlık yapıyormuşum gibi bakıyorsun?"

"Gelir misin bir taneme sen kibarlık mı diyorsun?" Boran'ın ani sorusu ile Adar düşünür gibi bana baktı. "Değil oğlum değil. Kibarlık demek Miran demek, git ders al evlatlıktan." Miran ona atılan evlatlık damgasını duymamış gibi övündü kibarlıkla.

"Kendin ol, kibar olsan da kendi kibarlığın olsun. Aksi takdirde çok yapmacık duruyorsun."

Adar tamam dercesine kafasını salladığında yanağına bir öpücük bırakarak geri çekildim. Ravza, "Yanaktan öptü neyi saklıyorsun!" diye bağırdı dayanamayarak. Döndüğümde Boran tarafından kafasının yere eğitildiğini gördüm. "Çocuk değilim ben. Reşit olmuş bir genç kızım."

"Reşit kim?" Adar'ın beklenmedik sorusu ile şoke olmuş halde ona baktım. Şaka olmalıydı herhalde. Kız kardeş konu olunca insan kelimelerden erkek türetmezdi, değil mi?

"Şirketteki Reşit olmasın?" Boran'ın sorusu ile Adar'ın kaşları biraz daha çatıldı.

"Evli o, bebeği var. Ravza bakmaz ona." Reşit bakardı ama tabii ki diyordu resmen.

"Siz neden dört ay önceki gibi benimle konuşmayı kesmiyorsunuz? Bu çok makbule geçer de bana, sizinle kaldıkça daha da bilgisizleşiyorum da." Sırtını ikisine de döndüğünde Boran ile Adar ardından ona gerçek bir öfke ile bakmıştı. İkisine de hakaret etmişti kız, ben bile şaşkın şaşkın bakakalmıştım.

"Sana diyor," dedi Adar asla üzerine alınmayarak. "Bana hakaret edecek kadar yakın değil, seni hiç sevmiyor. Sana diyor."

"Tabii efendim," dedi Boran sallama der gibi. "Demiyor da kardeşime olan sevgim azalmasın diye sana sallıyorum."

Konu uzamaya başlayınca biz kadınlar arabaya binip çarşıya gitmek için yola çıkmış, diğer üçlü ise imzalar için şirkete gitmişti. Adar isteksizdi ama mecburiyeti de yüzünden okunuyordu. Boran keyfine gitmiş, Miran ise işlerle ilgilenmeliyim demişti. Çalışkan çocuktu ne de olsa.

Berzan arabayı sürerken ön koltuğa Derin, arkaya ise biz üç kız oturmuştuk. Derin fotoğraf çekerken Berzan'ı da kareye alıyor, pozlar veriyordu. "Put gibisin Berzan. Hayır nerede o ağlak çocuk?" Ağlak diyen Derin'e alınır gibi baktı Berzan.

"Erkekler ve çocuklar ağlayamaz diyen geri kafalılardan olmadığını umuyorum Derin abla. Sizdeki kalpte bizdeki taş mı, alınmaya başlıyorum," diyerek açıkça ağlamanın ayıp değil hakkı olduğunu söylemişti.

Derin dudak büzerek bize, ardından Berzan'a baktı. "Saçmalama Berzom!" dedi kırgın bakışlarla. "Ağla tabii ki. Ağlamak insani bir şeydir. Diğerleri asıl insani gibi davranmıyor. Alınma. Alıngan erkekleri sevmem ben bak."

"Bende." Ravza'nın atılması ile hepimiz ona bakmıştık. Berzan sertçe yutkunurken kafasını cama çevirmiş, bakmamak için ter dökmüştü.

Çarşıya geldiğimiz gibi bir tüm yerleri teker teker gezdik. Daha doğrusu her yerde biraz biraz oturup durduk. Gece yavaşça gökyüzüne çöktüğünde Şiwan amca bizi çağırdığından dolayı oraya gidecektik ama hâlâ Derin'in kıyafetlere bakmasının bitmesini bekliyorduk.

Ravza kenarda gecelik takımına bakarken birini kaldırarak bana gösterdi. "Çeyizin yoktu değil mi? Sana çeyiz yapmamız lazım." Elindekini geri indirirken çoraplardan tut pijamaya kadar bakmaya başladı. Ayak üstü bana çeyiz düzmüyor olsa da düşünüyor gibiydi.

Derin sonunda çıkmış, biz de dükkana varmıştık derken içeriye girmemle gördüğüm manzara ile tüm anılar kafamda dönüp durdu. Teker teker. Yavaş yavaş. Ve bu his içimde parçalara ayrıldığı gibi parçaları toparlayan bir histi de. Çünkü herkes buradaydı. Kimse eksilmemişti. Sadece zaman geçmişti.

Sofra kurulmuş. Masada tek bir eksik yokken yine sandalyeler dizilmişti.


"Bu ne şimdi?" dedim kafamdaki anılar senaryo halinde sıralanırken. "Dejavu falan mı yaşatıyorsunuz bana?"

"Deja çiya?" diye sordu Şivan amca gözlerini Boran'a çevirirken.

"Yaşadığın bir şeyi tekrar yaşamak," dedi Boran ardımda belirirken. Onun da ardından Adar ile Miran girmişti.

Adar saçlarımın arasına öpücük bırakırken, "Yordular mı seni?" diye sordu fısıltı eşiğinde.

"Çok," dedim içli bir yorgunlukla. Yorgunluğumu almak ister gibi kollarını bana sardığında yuvasını bulmuş yavru serçe gibi gülümsedim.

Derin atıldı saniyesinde. "Yaşamadığın durumu yaşamışsın gibi hissetmek o canım," dedi bilmiş bir gülümsemeyle.

"Çok önemli ayrıntılar mı bunlar, canım!" dedi Boran son kelimeyi bastırarak.

"Evet, canım."

"Susun canlarım," dedi Adar ama hiç de sevimli bir halde söylememişti. Emir dolu bir kibarlıktı bu.

"Tamam sallantıdaki enişte," dedi Derin içindeki kini asla saklamayarak. Adar bu kelime ile ya sabır der gibi sıkıntılı bir nefes bıraktı dışarıya.

Hepimiz sandalyelere otururken yapılan çeşit çeşit yemeğe de bakıyordum.

"Evet Zümra," dedi hemen ardından Miran daha mütevazi bir çıkışla. "Doktorun bazı anıları tekrar yaşarsa daha çabuk adapte olacaktır demiş."

"Bi' senin delirmenin önüne geçmediğimiz kalmıştı," dedi Boran kardeşinin kibarlığının içine hödük gibi atılarak. "Neyse," diyerek ekledi. "En azından yemek yiyoruz da boşa gitmiyor zamanımız."

Adar önündeki bardağı eline aldığında Boran ile aralarında anlık bir bakışma mevzuatı geçmeye başladı. Adar atmayacaktı ama bir dahakine de atarım der gibi bir havası vardı. Boran ise oldukça rahat şekilde bardağa bakıyor, tehdide karşı cesaretiyle karşılık veriyordu.

"Karıma karşı kibar ve nazik ol, Boran." Elindeki bardağı bıraktı ve Boran'a gülümsedi. Bu gülümseyişe sevgi gülüşü demek kesinlikle körlük demekti. "Kabalaşmayalım değil mi? O, sana böyle insanlık dışı mı davranıyor?"

Bu adam neden bu kadar üstü kapalı tehditler etmeye başlamıştı. Neredeydi o susturan adam? Ben ona alışığım, buna değil.

"Evet," dedi Boran düşünmeden. "Bu karın senin yanında hanım hanımcık oluyor. Bak şimdi kafada biraz gidikken," derken yine o imalara başlamış, tekliflerine başvurmuştu. "Tam vakti kardeşim."

"Boran," dedim oldukça tatlı bir sesle. Bana çevirdi gözlerini sevimsizce. "O beni boşarsa senin boşamak için beraber olabileceğin biri de olamaz bence," derken suyumdan bir yudum alarak gözlerindeki ifadeyi izledim. "Malum, benden sonra Adar'ı teselli etmekten evlenemez, yuva kuramazsın!" dedim sanki gerçekte bunu ima ediyormuşum gibi bir edayla.

Boran gülmeye başladığında ona eşlik etmiştim ve masadaki diğer insanlar kafadan gidik olanın sadece ben olmadığımı görmüş gibi izliyorlardı. "Canım ya!" dedi Boran kaşlarını kaldırırken. "Sen benim nikah şahidim olacaksın, dur daha."

Aman aman der gibi elimi tahtaya vurduğumda masadaki herkes gülmüştü. Ki ben bu imaları sezen kişinin sadece Boran olduğunu da sanmıyordum. Anlamamak için kör olmak gerekirdi. Adar ve Berzan kesinlikle anlamıştır, hastanede o kadar vakit geçirmişlerdi. Helin düşünse de asla dile getirmiyordur. Miran ise Derin gibi bir şaheseri eminim abisine yakıştırmıyordur.

"Hayde hayde, yemeklerinizi yiyin," dedi Şiwan amca kesilmeyen sohbeti bölerek. Her birimiz çatalları kaldırırken Boran elini Derin'in tabağındaki sarmaya atmış, iki tanesini aldığı gibi Derin'in ayakları tarafından ayakları ezilmeye başlamıştı. "Önünden ye Boran efendi!" dedi Şiwan amca rahatsız olan biricik kızını korumaya geçerek.

"Az önce Zümra benim tabağımda alırken sorun yoktu," dedi Boran savunma bakanı gibi bilmiş bilmiş bakışlarla. "Hep bana hep bana. Adaletsiz topluluklardan nefret etmişimdir." Kendisi Adalet denen kavramın bir diğer manasıydı.

"Ne o?" dedi Derin sırıtarak. "Çok mu sevdin sarmaları?"

"Gelinimizin yaptığı her şeyi severiz," dedi Boran, Helin'e de bir iltifatta bulunarak. Kafamıza taş yağacak taş!

Derin o kadar mutlu olmuştu ki bu cümleye yüzü büzüşene kadar gülümsedi. "Ben ve Berzan yaptık sevdiğin sarmaları," dediği gibi tüm bakışlar Derin'den önce Berzan'a çevrilmişti.

Berzan elinde tuttuğu sarmaya bakarken ifşa olacağından bir haber kalakalmıştı. "Ne var yani? Elimiz silah da tutar sarma da sarar. Rabbim her parmağıma kırk marifet verdiyse bu benim suçum mu?" diyerek sarmayı ağzına attı.

"Evleneceğin kadın çok şanslı," dedi Derin, Berzan'a gururlu bir anne gibi bakarken.

"Neden?" dedi Boran oldukça ciddi bir suratla Derin'e dönerek. "Sarma sarabiliyor diye mi?"

"Hayır," dedi Derin göz ucu ile bakarak. "Sana söylesem de anlamazsın zaten. Berzan evlendiğinde görürsün nedenini."

Berzan öksürmeye başladığında elimle sırtına vurdum yavaşça ama öksürüğü sanki daha da hızlanmıştı. Adar'ın cümlesine dek suyun boğazına kaçtığını düşünmüştüm. "Sakin ol, sakin. Evlenmiyorsun. Evlendirmiyoruz seni. Kendine gel," dediği gibi sırtını sıvazlamayı bırakmış gülmeye başlamıştım.

Berzan bunu bekliyor gibi genzini temizleyerek gülümsedi pek sevdiği abisine. "Biliyorum abim, sen beni vermezsin elin kızına," dedi sanki kız tarafı onu istemeye gelecekmiş gibi.

"Vermem," dedi Adar onaylayarak. "Sen benim tek kız çocuğumsun ya Berzan, nasıl kıyayım sana?"

Berzan bu sefer mutlu olacağı cümleyi duymadı. "Bana nasıl baktığın senin bakış açının bozukluğudur abi," diyerek kendinin savunmak isterken Adar'a da pek sevimli olmayan imada bulunmuş oldu. "Bakış açının berraklığıdır!" dedi saniyeler içinde volta atarak. "Dilim sürtüşmüş mü ne olmuş?" derken bana bakıyordu endişeli gözlerle.

"Endişe etme Berzan, biz senin turşunu kuracağız," dedim ona daha iyi bir rahatlama cümlesi kurarak.

"Yo," dedi Derin anında karşı çıkarak. "Bana geçen biri seni sordu Berzan."

"Kim?" diye sordu Berzan endişeli gözlerle.

"Firdevs." Derin'in kurduğu isimle beraber tüm masada aynı kahkaha oluşmuş, Berzan ise gülüşlerin arasında öylece kalakalmıştı.

"Kadın dikti gözünü namusuma!" dedi Berzan hoşnutsuzca homurdanarak.

"Ne sordu?" dedim merakla.

"O bizi bırakan centilmen beyefendi nasıl, onu da mekanımıza bekleriz. Selamlarımı iletin, dedi. Bende bu davete zuhur etmekte onur duyarız, dedim. Artık Berzan'ı da alır gideriz."

"Gideriz?" Boran ile Adar'ın aynı anda sorduğu soruyla beraber masaya bir sessizlik çöktü.

"Pavyon sadece erkekler için mi?" dedi Derin kaşlarını havaya kaldırarak.

"Siz gidiyorsunuz da biz gidemiyor muyuz?" dedim aynı şekilde kaşlarımı havaya kaldırarak.

"Biz ne zaman gitmişiz?" dedi Adar kendinden emin bir tavırla. Kocam ya, gitmezsin tabii, ben sana bu konuda sonsuz güveniyorum.

"Hele bir gidin!" Şiwan amcanın yükselen sesiyle beraber herkes toparlanmış, ona dönmüştü. "Kızlarıma bakan gözleriniz başka hanım kızlara bakarsa çıkartırım o gözleri."

"Gözleri," dedi Boran ağzının içinden açıklık getirerek. Sadece Adar'ı ifade ediyordu çünkü Şiwan amcanın cümlesi onun da Derin'e baktığını ima ediyordu.

"Sus! Dönme dolap oldun sende ha!" dedi Şiwan amca bir anda sertlikle çıkışmaya başlayarak. "Gözüme batıyorsun Boran efendi. Adam ol, Adar gibi sonuna kadar saklama. Sonra sizin saçma sapan kara sevda sözlerinizle uğraşıp dururuz."

Adar konunun ona da çarpması üzerine gözlerini sadece bana değdirmişti. Boran ise aval aval, ciddi manada aval aval bakıyordu. Derin. Ah Derin... her şeyi anlayan zeka küpü Derin. Bunu anlamamak için zihni ile kırk takla atan Derin.

"Bakmayın öyle masum beşikteki süt bebeleri gibi, yiyin yemeğinizi," derken özellikle Boran'a ters bakışlarını atıyordu. Bana döndü aniden. "Ye benim güzel kızım," dedi yumuşacık bir sese bürünerek.

Ben aldığım iltifatla yemeğimi yemeye başlamıştım bile ama Adar ile Boran'ın birbirlerine olan bakışlarını izlemek de keyif vericiydi. Öfke değildi, komiklik değildi, ima değildi; öylece bakıyorlardı ama sanki bakışları ile iletişim halindelerdi.

Aradan geçen kısa sürede herkes yemeğini yemiş, Berzan'ı dinlemeye başlamıştı. "Hastanedeki doktorlarla kahvaltı yapmaya başlamıştık artık, Derin ablayı sürüklüyordu Boran ağam, abim deseniz aman aman, dokunana aşk olsun. Teklifi bile gözlerini bana dikmesine neden oluyordu," dedi Berzan o anları hatırlar gibi yüzünü büzerek.

"E sen aç mı kaldın?" dedim Adar'a üzülen gözlerle bakarak.

"Yok," dedi kafasını iki yana sallayarak. "Teyzen getiriyor, yemezsem kapının önünden kovuyordu."

Gülesim gelse de bu duruma üzülmeden edemedim. Malum, teyzem az çektirmemişti Adar'a. Bir de zorla yemek yedirmesi garip geliyordu insana.

"Ah o teyzen yok mu o teyzen," dedi Miran kadar mütevazi bir adama bile isyan ettiren teyzemin yüzü gözlerimin önüne serildi. "Sanki seni biz komaya sokmuşuz gibi bizi komaya sokmaya hazırlanıyordu. Bir keresinde beni görünce zengin herifler ve belaları demişti. Kadın yakında bu isimle kitap çıkartıp bizi yazacak," derken oldukça ciddiydi.

"Bana boşa bu adamı demişti," dedi Helin, Miran'a gülen gözlerle bakarak. "Zümra uyandığında da bir an aynısı devam eder sanmadım değil."

"Kadına bak ya!" dedi Miran hayretle. "Yuvamı yıkmaya çalışmış. Boşaymış. Benim suçum nedir ki ben dul adam olarak kalayım?"

"Dul adam, Miran," dedi Derin düşünür gibi. "Ben buna dair kitap yazarım. Karısı üzerine kuma getirince buna katlanamayarak boşanan elin adamı..." Drama Derin anında moda girmiş, kafasını üzülür gibi iki yana salladı.

"Dul kalması gereken Adar Kıratlı'dır," dedi Miran eceline susamış kardeş cesareti ile Adar'a bakarak. Adar kafasını kaldırmadan sadece gözlerini kaldırmış, pek sevdiği küçük kuzenine baktı. "Boşa sen bu adamı Zümra," dedi Miran asla Adar'ın yüzüne bakmayarak.

"Abisi Adar'a boşa der, kardeşi Zümra'ya. Bu evliliği ayakta tutan Berzan ve ben miyim!" dedi Derin kendi ve Berzan ile gurur kaynağıymış gibi konuşarak. Gözlerini Helin'e çevirdi. "Sende sanki kocan gibi düşünüyorsun da söylemiyorsun kötü gelin olmamak için."

Helin anında onayladı. "Kocamın dediği her şeye katılıyorum," derken bana döndü. "Her şey senin mesut hayatın için biricik Zümra'm! Kötü gelin olmaya da razıyım, yapacak bir şey yok."

"İşte kadim dost!" dedi Derin sesini inceltip bir dizi kesitinden bahseder gibi elini havaya kaldırarak. "Bende nafaka işini hallederim," dedi asıl konu sanki nafakaymış gibi düşünceli bir halde.

"Avukat bende," dedi Boran da elbette bu kadim görevde yerini belirterek.

"E madem bu kadar emek harcıyorsunuz, boşanalım," dedim fedakarlık yapan bir dostun yapacağı şekilde. "O kadar emeğe saygımız sonsuzdur."

Adar kafasını salladı. "Derin ile İstanbul'a dönersiniz. Miran ile Helin'i daha kurulmamış yuvamı yıktıkları için konaktaki hayatlarını mahvederim." Gözleri Boran'a çevrildi. Ardından da Derin'e. "Derin'in İstanbul'a gitmesi zaten Boran'ın cezası olur. Derin'in de cezası Boran'ı göremeyeceği gerçeği ile gitmek olur."

Derin ile Boran aynı anda ciddileşmiş, Adar'ın bu açık sözlülüğüne karşı kalakalmışlardı. Boran genzini temizlerken Derin saçlarını geriye attı geride olmasına rağmen. Yana yana bir anda iki yabancı gibi olmuştu.

"Ne o? Vaz mı geçildi?" diye sordum.

"Boşanmanızdan değil abla, birbirlerinden vazgeçemediler," dedi Berzan olayı sinema izler gibi izlerken.

"Ne saçmalık bu be!" Derin'in sert çıkışı ile hepimiz hiç etkilenmeyen gözlerle izlemeye devam ettik. "Neden vazgeçemeyeyim? Sanki kardeşim mi ki vazgeçemeyeyim? Tamam, az çok beraber vakit geçirdik ama bu... onsuz yapamam demek mi?"

"Yapabilir misin?" Boran'ın beklenmedik sorusu ile Adar'a inanmayan gözlerle döndüm. O da bu çıkışa aynı şekilde bakmış, helal olsun der gibi kafasını sallamıştı.

"Sen yapıyorsun, ben neden yapamayayım?" dedi Derin omuz silkerek. Aslında cevap değildi, soruydu bu.

"Ben yaparım demedim baldız," dedi Boran kendinden emir bir kesinlikle.

"Yapamaz mısın?" dedi Derin kalktığı yere oturup yanındaki Boran'ın gözlerine bakarak.

Hepimiz dizideki imkansız çifti izler gibi ümitle ikisini izlerken cevapsız kaldı Boran. Sadece önüne dönmüş, sessizlikle içeceğinden bir yudum almıştı.

"Eee," dedi Miran anında konuyu dağıtmak ister gibi. Abisine göz ucu ile bakmış ve devam etmişti. "Düğün ne zaman?" Sorduğu soru ile boğazımdaki lokma tekrar çıkmaya çalışır gibi genzimi yaktı. Öksürüğüm ile Adar bana su bardağını uzatmıştı. Suyu yudumlarken Helin'in, Miran'a bakışını görmüştüm. Bakışları sırası mı, diyordu.

Suyu indirirken gülümsedim genişçe. "Düğün olmayacak," dememle hepsi bana baktı. Adar hariç. Karşı koymayacağını biliyordum, nasıl istersem öyle olmasını isteyeceğini de biliyordum. "Beraber vakit geçirmek her şeyden daha önemli ve güzel."

"Ama ben gelinin kız kardeşi kıyafeti ve saçını yapamayacak mıyım?" dedi Derin ama alay ettiği bakışlarından belliydi. "Neyse," dedi aldırış etmeden. "Berzan ile Boran bey evlendiğinde kardeş rolüne gireriz."

Boran'ın, Derin'e dönmesi o kadar hızlı gerçekleşti ki buna bir an gülesim gelmişti. Boran, ne demek kardeş, ne demek kardeş! Diye bağırıyordu sanki gözleriyle. Sen bu gidişle daha çok bağırırsın Boran.

"Hem saçma olurdu zaten," dedi Berzan da bana destek olmak için. "Evlenmişsiniz zaten. Düğün nedir? Meydanda bir davet veririz bitti." Durdu bir an ve dudaklarını birbirine bastırdı. "O da düğün oluyor değil mi?" sıkıntılı bir nefes bıraktı. "Halay çekemeyecek miyiz yani?"

"Üzülme Berzan, çekeriz," dedi Derin anında onunla aynı düşünceye girerek.

Helin ayağa kalkıp lavaboya ilerlerken Şiwan amcaya değdi gözlerim. Her birimize bakarken gözlerinde yaşlar birikiyordu sanki ama bunu gizliyordu. Başarıyordu bunu gizlemeyi. "Bana bakın," dedi bir anda aklında cümleler dönüp duruyor gibi.

Her birimiz ona baktık dediği gibi. "Anladınız mı?" diye sordu.

Neyi der gibi baktık yüzüne her birimiz.

"Ölümün, yaşanılacaklardan da yakın olduğunu anladınız mı?" diye sorduğunda sesi daha yüksek ve anlamamızı ister gibi keskin çıkmıştı. Herkes sessizdi. Herkesin aklında yaşamak istedikleri vardı. ve yaşamın önüne geçebilecek olan ölüm. "Öyle bir yaşayın ki, yarın ölecek olacağınızı bilseniz sevdiklerinizle yaşadıklarınızı hatırlayıp mutlu olarak ölün. Yaşayamadıklarınızı düşünerek hüzünle değil. Bu size Allah'ın bir dersi oldu, bir daha birbirinizden bir şey saklamayın, yalan söylemeyin. Bir yalan nasıl da tüm gerçekleri sildi, gördünüz. Bir yalan bin doğrunuzu götürmesin. Anladınız mı?"

"Anladık," kelimesi çıktı her birimizin dudaklarından. Kimsesi olmayan bir adamdan dinlemek bunları daha farklı hissettiriyordu. Yaşıyordu ama ölümü diler gibi yaşıyordu. Belki de onun ölüm dileklerine karşı gönderdi bizi dilediği kişi ona. Daha fazla ölümü dilemesin diye.

Helin, tezgahtan bir tencere getirince hepimiz az önceki iki dakikalık konuşmadan arınmak ister gibi ona bakmıştık. Helin kapağı açtı ve, "Tabaklarınızı uzatın," dedi. Tabaklar ona uzatıldığında tabağa doldurulan şeye baktım. Muhallebi tarzı bir şeye benzeyen yapışkan kıvama kaşığımı daldırmak çatal batırmaktan daha makul geldi.

Herkes tabağına bakarken Helin, azara azar koyduğu tabaklarımıza bakarak, "Tatsanıza," dedi yüzü neşeden kızarırken. Tatlı yapmak bu kadar mutlu olmaya neden miydi? Herkes kaşığını tabağındaki tatlıya değdirerek ufak lokmalar halinde ağızlarına götürdü. Ağzımda dolanan tat ile beraber kaşlarım çatıldı. Emin olamayan gözlerle bir daha baktım tatlı görünümlü şeye. Bir kaşık daha aldım ve yedim.

"Bu ne bir tanem?" dedi Miran da herkesin sorguladığını dile vurarak.

"Sizce kıvamı yerinde olmuş mu?" diye sordu Helin cevap vermek yerine.

"Olmuş," dedim. Adar da aynı şekilde onaylarken diğerleri de aynısını söyledi. Boran elbette fikrini beyan etti. "Olmamış, sevmedim," dedi yüzünü ekşiterek.

Helin yalancı bir halde yüzünü düşürdü. "Yani bebeğimin yiyemeyeceği kadar kötü mü?" diye sordu.

"Kötü," dedi Boran sanki cümleyi algılayamamış gibi. Bir an kafasını kaldırıp Helin'e, ardından da Miran'a baktı. "Bebeğin Miran oluyor değil mi?" diye sorarken oldukça ciddiydi.

"Hayır," dedi Helin elini karnına yaklaştırarak. "İlk önce bebeğime bakacak her bir insanın bebeğimin mamasının hangi kıvamda olması gerektiğini tatmasını istedim," dediğinde gözleri Miran'ın üzerindeydi. "Bilin ki, ona göre mamasını yapın diye."

"Yaparım!" dedi Miran elindeki kaşığı tabağına daldırıp hayatında yediği en güzel şeyi yiyormuş gibi.

Yüzümdeki gülümseme artarken Derin ellerini birbirine vuruyor, Berzan mamaya bakıyor, Boran ise, "Ulan bu yaşımızda mama da yedik!" diyerek isyan etmişti. Derin ona kınayan gözlerle baktı. "Amcalık bunu gerektirir!" dedi hemen ardından da. "Amca..." düşündü bu defa. "Amcasının güzeli be!" Boran'ın ani yükselişi ile Miran da kalkmış aynı şekilde eşlik etmişti.

"Kızım oluyor!" dedi Boran'ın güzelim demesi üzerine. Helin'in bir anda bedeni Miran'ın kolları arasında kaldığında duygusal bir anne gibi izledim bu anları.

"Belki erkek olacak ne kızı?" dedi Adar mantıklılığını konuşturarak.

Boran ona ne dedin sen? Der gibi bir bakış attı. "Erkek olursa yurda veririz," dediğinde Derin ona bir cimdik attı. Boran kolunu kaçırırken, "Ne var lan!" dedi acıyla çıkışarak. "Ben bir erkek çocuğu daha büyütemem. Haylaz itler yerinde durmuyor ki."

"Sende erkeksin," dedi Derin bunu ona hatırlatmak ister gibi.

"Bu yüzden istemiyorum ya," dedi Boran gayet makul bir cevapla.

"Boran gibi olacaksa bence de kız olması hepimiz için daha sağlıklı," dedi Adar gözünde koskoca bir çocukluk mazisi geçirerek.

"Dinime küfreden Müslüman olsa bari," dedi Boran alaycı bir sesle. "Ulan seni eve sokmak için bir keresinde babaannem öldü koş demişlerdi. Öyle bir illettin sen."

Adar'a inanmayan gözlere döndüğümde o da bana bakmış ve, "Külliyen yalan," dedi reddederek. "Sadece akşam yemek yemeyi sevmezdim."

"Hı," dedi Boran yalan der gibi. "Aynen."

Ayağa kalkıp Helin'e sarıldım sıkıca. "Maması tam kıvamında," dedim ilk olmasına rağmen iyi olduğunu yansıtarak. Derin ekledi: "Hayatımda yediğim en güzel mamaydı!" dedi sanki her gün mama yiyormuş gibi.

Sıra erkeklere geldiğinde Berzan aynı bizim gibi yaklaştı Derin'e. "Sarılmayayım ben yenge, şimdi kollarım sıkarsa bebeği, sorun olur," derken Helin'e değil karnına bakıyordu. "Mama çok güzeldi. Her zaman yerim ben, yap sen." Sanki ne tepki veremeyeceğini bilemiyormuş gibi konuşuyordu.

Boran sıkıntılı bir nefes bıraktı. "Kız olmazsa yeğenim değildir," dediği an Adar tarafından bir darbe almıştı ama ardından aynı anda ikisi de gülmüştü. "Ulan şaka maka bir yana, en küçüğümüz baba olacak." Adar'a baktı. "Biz mi geç kaldık bu mu erken evlendi?"

"Saçmalama oğlum," dedi Adar kendisine toz kondurmayarak. "Biz gençliğimizin baharındayız. Erkenci davranan bu baba adayı."

"Adar," dedi Boran oldukça ciddi bir halde.

"Buyur."

"Sen sanki yaşlısı ha?"

"Aynı yaştayız Boran," dedi Adar bir gerçeği ona hatırlatmak isteyerek.

"Yo, ben senden on gün sonra doğdum." Boran'ın dudakları kıvrıldı. "Şş," dedi Adar'a karşı. "Sende bir atak yapsana, belki seninki kız olur. Risk almayalım."

"Duyuyorum," dedim karşımdaki Boran'a. Gelecekteki çocuğumun doğma nedeni elbette Boran olmayacaktı. "Çok istiyorsan sen evlen, kızın olsun."

"Ya olmazsa?" dedi Boran bu riski alamam der gibi.

"Neden olmasın?" dedi Derin fikrini beyan ederek. Boran ona döndüğünde gülümsedi. "Hayat bu, bir bakmışsın huyu bana benzeyen kızın olmuş. O zaman karına kınadığım başıma geldi der de dert yanarsın."

Derin ardını dönüp Helin'e yaklaştığında Boran'ın, "Sana benzesin de..." dediğini duydum. Ancak Adar, Boran'ın omzunu sıktığında Boran gerilerek bana döndü. "Sana benzemesin de," dedi anında laf çarparak.

"Kurban ol sen benim karıma," dedi kocam savunma avukatım olarak.

"Bu gidişle kurban da edersin sen bizi karına," dedi Boran kınayıcı bakışlarını ikimizin arasında döndürürken. "Yeğenime dans etmeyi de ben öğreteceğim, bu Miran dans etmeyi de bilmiyordur."

"Biliyoruz," dedi Miran mutluluğunun arasında laf sokmayı da ihmal etmeyerek. Bir anda Helin'in elinden tutarak çok da geniş olmayan alanda dans etmeye çalıştı. Gerçekten bilmiyorsun Miran, zorlayarak abinin diline düşürme kendini.

"Lan bırak yeğenimi!" dedi Boran aniden çıkışarak. Yeğeni, şu an için Helin oluyordu. "Güreş tutuyor sanki hödük gidi hödük. Hiç mi insan abisinden ilham almaz?"

"Sizi ilham alsam şimdi evde kalmıştım," dedi Miran iki abisine de açık ara evde kalmışsınız derken. Adar'a baktı. "Hadi biriniz son anda kurtuldunuz. Sen? Kardeşini örnek al biraz."

Boran, Adar'a döndü. "Dövelim mi?" diye sordu. Adar reddetmedi. "Dövelim."

Miran karısının ardına geçtiği an Şiwan amca başta olmak üzere her ağızdan bir kahkaha yükselmişti. Helin'in şu andan itibaren özel dokunulmazlığı vardı, Miran bundan elbette istifade edecekti.

"Yeğenim etkilenecek babası dayak yiyor diye," dedi Derin anında müdahalede bulunarak. Bana döndü. "Bir şey söylesene Zümra. Yeğenimizin psikolojisi söz konusu."

Ortada şu an için bir psikoloji yok gibi ama.

"Adar," dedim kocam ile ilgilenerek. Bana döndü. "Neden yanımda değil de Boran'ın yanındasın? Onunla evlisin gibi sanki ha?"

Boran bana tersten bir bakış attı. "Görüyor musun? Şimdiden başladı kaleyi işkal etmeye," derken oldukça ciddi görünüyordu. "Sen yokken ben vardım hanımefendi."

"Artık varım, varlığına lüzum yok Boran," dedim alayla tebessüm ederken.

"Adar'ı benden alırsan Derin'i senden alırım," dediği an elim ağzıma gitmiş, ona gözlerimi kısarak bakmıştım. "Kısasa kısas kızım. Öyle alıp da vermemek yok. Kuzenimi çalarsan, kardeşini çalarım."

"Hangi sıfatla acaba?"

"Kuzenim olarak nüfusuma alacağım," dedi Boran elbette gerçeği söyleme taraftarı olmayarak.

"Malları bölüşeceksek ben tamamım," dedi Derin anında yelkenleri suya indirerek. "Payıma düşen kaç konak, araba, hisse, toprak ve dahası var oluyor?"

"Şimdi Adar'ın malı Zümra'nın. Miran'ın malı Helin'in. Benim malım," derken durdu ve sırıttı imalı bir şekilde. "Benim. Sana kalmıyor be baldız."

"Biz seninkini benim malım yapalım," dedi Derin kendisinden beklenmeyen bir açıklıkla. "Ne dersin?"

Evlilik teklifi izliyorum şu an!

"Düşünmem gerek," dedi Boran ağırdan alarak. "Bu, öyle aniden verilecek bir karar değil. Bana zaman tanı."

"Tamam. Gece yarısına kadar vaktin var," dedi Derin süresini de belirterek.

Boran kafasını sallayarak verilen vakti kabul etti.

Helin, ayakta duran Miran'ın rencide edilmesi ardından dans etmeyi öğretiyordu. Daha doğrusu dans etmek değildi de bu, ayağıma nasıl basmayacaksın dersiydi.

Adar'ın omzumdaki kafam yuvasına çökmüş kuş kadar rahattı ve asla kalkmak istemiyordu. Parmakları saçlarımda dolaşırken dudakları ara sıra saçlarımın arasına öpücükler bırakıp geri çekiliyordu. "İyiyim, hem de çok. Anla artık bunu, tamam mı?" dedim gözlerine bakarak.

"İyisin zaten," dedi asla inanmadığı halde inanır gibi konuşarak. "Kollarımın arasında kötü olma gibi bir ihtimal varsa boşanma evraklarını Boran'dan önce hazırlayayım."

Kurduğu isim gülmemi getirirken bileğine sardım avuç içimi. "Ne yapıyorsun?" diye sordu.

"Nabzının yanımda ne kadar huzurlu attığını dinlemek istedim, dizilerde olur ya hani, senin nabzın neden bu kadar klasik?" dediğimde bana inanmayan gözlerle bakakalmıştı.

"Klasik mi?" diye mırıldandı anlamsızca. "Nabız işte..." diye mırıldandı bu defa bileğine bakarak. "Bu Allah'ın işi, nasıl değiştireyim ben bunu şimdi?" Sanki değiştiremeyeceği için üzülmüştü.

"Ciddi değilsin değil mi?" demek zorunda kaldım ciddiliğinden ötürü.

"Teknoloji gelişiyor..." dedi bir düşünmedim der gibi. "Buna da yakında bir hal çare bulunur."

"Hal çare bulunması gereken bir şey değil ama."

"Sen istediysen bulunması gereken bir hal çaredir. Hem bizim teknolojiden anlayan dostumuz da var," dedi oldukça net bir sesle. Şu an kurulacak teknolojinin saçmalığından söz etmek istemiyordum.

"Kimmiş?"

"Kuzenin. Emin."

"Yav Emin'in teknolojisi insanların telefonuna sızmaktan başka bir şey değil!" derken sanki şu an Emin'e karşı konuşuyormuşum gibi hissettim. Gömdüm kuzenimi ama şimdi milletin telefonuna sızmak da teknolojiden anlayan mı oluyormuş? Emin yakında kendini ilah da ilan eder.

"Tamam yav," dedi beni taklit ederek. "Gömme Emin'i."

"Ne?" dedim anlamsızca. "Sen Emin'i seviyor gibi değildin."

"Hastanede az gelip de bana destek olmadı," derken minnetinden bahsediyordu sevgisinden de öte. "Yahu enişte, ben biliyorum bu pekmezi, hep böyle insanları uğraştırır durur. Uyansın bak nasıl kollarına atılıyor. Güven sen bana, diyordu. Gören de Azrailden ulak alıp geliyor sanırdı."

Gülerken Adar ile Emin'i o halde hayal etmeye çalıştım. Adar'ın onu ciddi ciddi dinlediğini de, Emin'in bunları söylemesi de pek olası değil gibiydi. İki uyumsuzu uykunla uyumlu yapmışsın be Zümra. Helal kızım sana.

"Şt!" Gelen sesle Adar ile beraber karşımızdaki Boran'a baktık. "Dans edelim mi?" Bir an Adar'a döndüğümde, "Sana diyorum kızım, Adar'ı dansa kaldıracak halim yok ya!" demişti isyan eder gibi.

"Beni kaldırman karımı kaldırmandan daha olası olduğundan," dedi Adar kendisi de şaşkınlıkla kalmışken.

"Adar," dedim kuşkuyla. "Bak bakalım ayağına çivili ayakkabı mı giymiş? Ayağıma basmak için mi dans edecek benimle?"

Adar beni gayet ciddiye alarak Boran'ın ayağına baktı göz ucuyla. "Lan bir de bakıyor!" dedi Boran biraz daha isyana kalkışarak. "Ediyor musun etmiyor musun?"

"Son dansım olma ihtimali de olsa ediyorum," diyerek kocama baktım. "Senden başka bir adamla dans etmem sorun değil, değil mi?" malum, o benden başka kadınla samimiyetle dans etse bu içimde büyük bir sorun olabilirdi.

Hayır der gibi başını iki yana salladı. "Boran adam değil," demesi ile gülerek ayağa kalktım.

"Dua et karının yanındasın yoksa ben seni rencide etmesini bilirdim Adar efendi," dedi Boran gururunu konuşturarak.

Boran ile karşı karşıya geldiğimizde bana baktı öylece. "Eee?" dedim.

Boran kollarını benden uzun olmasına rağmen omzuma yerleştirince gülmemek için direnirken bende ellerimi onun beline yerleştirdim tam tersi olması gerektiğine rağmen. "Şahsi algılama, sadece karımla gerçek anlamda dans etmek isterim," dedi kibar bir halde. Kibar... gerçekten kibar.

"Alınmam, değişiklik güzeldir," dedim komik görünmüyormuşuz gibi.

Birkaç dakika öylece sessiz kalırken sıkıntılı nefesler veriyordu. Sanki söylemek istediği bir şey vardı ama söyleyemiyordu.

"Özür dilerim," dedi bir anda. Gözlerinde ciddiyet vardı, alay etmiyor veya gülmüyordu. Gerçekten özür diliyordu. Son bir nefes bırakarak devam etti. "Uyurken beni kafanda öyle kötü biri olarak görürken hala iyi biri gibi görmen zihninde bana yer verdiğin karakterden ötürü, biliyorum. Seni bu kadar kırıp da bu kadar da değerli biri olduğumu bilmiyordum senin için." İma ettiği şey, değerli olmayan birini abin olarak görmezdindi. "Anla işte kızım, kırmak istememiştim seni, sadece hoşuma gitmiyordu yakınlığın Adar'la. Sebebini bildiğini bilmiyordum. Lorin'den sonra seninle bu denli yakın olması, hasta olmasına rağmen ilaçları senden sonra bırakması sana patlamama neden oldu."

Duraksadı birkaç saniyeliğine. "Hakkım yoktu seni kırmaya, demek istediğim affet, istersen yani." Kaşları havaya kalktı. "Hem artık aileyiz de kızım, ailede dargınlık olmaz." Sırıttı bir an. "Hem beni o kadar abin olarak görmüşsün, bu kadar istiyorsan abi demene izin veririm."

Pişmanlığını asla doğru şekilde ifade edemiyordu. Alaya vurmazsa sorun var gibi hissediyordu.

Boran'ın belini sıkmamla yüzü ekşidi. "Kardeşim ol dedim lan sapık değil," dediğinde gülmeye başladım.

"Belindeki ne?" dedim asıl sıkma nedenimi ifade ederek.

"Ha," dedi jeton yeni düşerken. "Koltukta uyuya uyuya fıtık olduk, doktorum korse verdi."

"Belini benim için fıtık yapan bir adamı affetmesem ayıp etmiş olurum sanki ha?" dedim düşünceyle karışık bir gülümsemeyle.

"Ayıpların büyüğünü yapmış olursun," dedi ciddiyetle.

"Affedildin!" dedim sessiz bir coşkuyla. "Üvey abi."

"Sağ ol, üvey kardeş."

Boran ile bu kıvamda konuşmak imkansızdı. Derin çok mu dua etmişti?

"Tamam, teması sonlandır o zaman," dedi Boran anında. Bu kan, yine aynı kandı!

Teması sonlandırarak kocamın yanına doğru ilerledim. Boran'daydı gözleri hâlâ. Yanına oturmamla, "Özür mü diledi?" diye sordu.

"Nereden anlandın?"

"Özür dileyeceği zaman kırk kere sıkıntılı nefesler verir, çok büyük bir iş yapıyormuş gibi sıkıntıya düşer."

"Bu Boran için büyük bir gelişme zaten," dedim basit görülmesi üzerine kızarak. "Boran'dan bahsediyoruz. Adamın ağzından bana karşı hep olumsuz cümleler çıkmıştır. Neyse," dedim omuz silkerek. "Seni paylaşamadığındandır. Anlıyorum. Bende sevdiklerimi paylaşamazdım."

"Boran'dan eski sevgilimmiş gibi bahsetmeyelim," dedi Adar düşüncesinden rahatsız olurken.

Adar'ın dudakları yanağıma yaslandığında ona neden bunu yaptığını sorgular gibi baktım. "Karımsın, öpemez miyim?" diye sordu oldukça ciddi bir suratla. "Kocanım mesela, sende öpebilirsin bu adamı."

Gülümserken dudaklarımı dudaklarına yaslamak için yaklaştım ama masanın başındaki Şiwan amca ile göz göze geldiğimde yaklaşımım uzaklaşmaya geçiş yaptı. "Çok ayıp!" dedim Adar'ın dudağına parmaklarımla hafifçe vurarak. "Ulu orta ne yapıyorsun?" Adar bana anlamsızca bakarken ben oldukça ciddi bir tavırla oturuşumu düzelterek dikleştim.

"Karımsın," dedi bu gayet makul bir cevapmış gibi. "Ulu orta yerde hasmım mı oluyorsun?"

Güzel soruydu.

"Yok enişte, kirven oluyor," dedi Derin aramızdaki konuşmaya atılmaktan geri durmayarak.

Herkes masaya geçtiğinde gece yarısına az bir vakit kalmıştı. Bez bebek gibi gece yarısı bir oyuncağa dönüşmeyi ve yorgun bedenimin Adar tarafından taşınmasını bekliyordum. Şiwan amca o kadar canlıydı ki, bir şey içtiğini bile düşünebilirdim. Tabii, yerinden hiç kalkmamış, sadece bizi izlemiş durmuştu. Çay içiyordu, bize de içtiriyordu.

Çay içmekten çay toplayan Rizeli kardeşlerin yanına ışınlanacaktım şimdi.

"Gece yarısı geliyor," dedi Derin, Boran'a hatırlatma yaparak.

"Ee, ayakkabını mı düşüreceksin?" dedi Boran dalgınlıkla.

"Düşürsem sana mı düşürürüm ben?" dedi Derin oldukça karşısındaki adama karşı ilgisiz bir tavır takınarak. "Eğilir alırım. Allah'ım el ayak vermiş herhalde."

"Boran ağam eğilemez zaten," dedi Berzan ikilinin arasına dahil olarak. "Fıtık oldu o."

Derin ile aynı anda güldüğümüzde Boran'ın bakışları Berzan'a tutuldu. "Seni ayağımın altına alamayacak kadar fıtık olmadım Berzan," dedi tehdidini de beyan ederek.

"Hep bana bu tehditler," diyerek ağzının içinden homurdandı Berzan.

Kapının açılışı ile konu örtüldü, içeriye giren kişiyi görmemle beraber hayretle bakakaldım. Kazaya neden olan baş şahıs da buradaymış. Lorin'i gören Derin ayağa kalkarken Helin de ayağa kalkmıştı. Berzan, Adar'a bakmış, bir emir beklemişti ama Adar sadece bana bakıyordu.

"Hoş geldin," dedim gülümseyerek. Derin bana ne der gibi baktı. "Oturmak ister misin?"

"Hayır," dedi Lorin hiç düşünmeden.

"Öldürmek ister misin?" diye sordu Derin sert bir çıkışla. Lorin'in üzerine gittiği an Boran tarafından bileğinden tutularak durduruldu.

Lorin, Derin'den gözlerini alarak bana, ardından da Adar'a baktı ama bakışları hemen bana geri döndü. "Zamanını geri getirememem, hata yaptım. Bunu söylemek için dönmedim de sadece," o an gözleri tekrar Adar'a döndü. "Ailemin bir suçu yok." Mesele şimdi anlaşılmıştı. "Lütfen Zümra, sen iyi birisin. Hata yaptım. Durdur kocanı."

Kocama döndüm, dudakları kıvrılmış, komedi izler gibi alaya alıyordu duyduklarını. "Durdururum," dedim başımı aşağı yukarı sallayarak. Adar bana baktı. "Ben ne de olsa iyi biriyim," dedim başımı aşağı yukarı sallayarak. "Ama iyilik aptallık değildir, değil mi?" dediğimde buna cevap veren, "Evet," diyen Derin oldu.

Ayağa kalkmadan masaya dayadım kollarımı. Gülümsediğimde bana yorgun, pişman gözlerle bakışını izledim. "Bu yüzden gidip telsim olursan ailenin başına da bela olmaya devam etmezsin," dedim makul bir teklif sunarak. Zaten şikayetçi olacaktım ama madem kendisi gelmişti, kendisi de teslim olabilirdi.

"Zümra..." diye mırıldandı Lorin yalvarır gibi gözlerime bakarken. "Sen hastanedeyken bende mutlu ve rahat değildim. İnan bana. Bir daha karşınıza dahi çıkmam. Yemin olsun adınızı anmam."

"Sen hâlâ uzatıyor musun?" diye çıkışan Boran'ın ayağa kalkışı ile Lorin bir adım geriledi.

Ayağa kalktığımda yavaşça Lorin'e doğru yaklaştım. Ben ona yaklaştıkça gözleri dolmaya devam etti. Üzülmedim. Yıllar önce Adar'a yaptıklarının ardından mutluluğunu engelleyip kavgalar etmemize neden olan, ayrılmamız için verdiği uğraşlar işe yaramayınca kaçırmaya kalkışan birine üzülecek değildim. Şansa inanırdım, şans verilmeliydi ancak bunun da bir kotası vardı. Lorin o kotayı yıllar öncesinde yaşayarak ve Adar tarafından yaptıkları açıklanmadan şerefiyle yaşamaya devam ederken doldurmuştu.

"Seni düğünümde görmek isterdim," dedim omuzlarımı yazık der gibi kaldırarak. "Beni tebrik edersin ama değil mi?" derken kollarımı aralamış, sarılması için beklemiştim. Bana deliye bakar gibi bakıyordu. O bana sarılmayınca ben ona sarıldım sıkıca, kolları bana uyarak bedenime sarıldığında dudaklarımda bir tebessüm belirdi. "Teşekkür ederim," diye fısıldadım. "Sayende hayatın ne kadar kısa ve sevdiklerinin ne kadar değerli olduğunu anladım." Sırtını sıvazladım. "Teşekkür ederim, Adar'ın yıllar öncesinde senin yaptığın pisliği örtüp cezasız bırakması ardından benim seni cezalandırmama izin verdiğin için."

Kollarımdan koparken gözyaşları akmaya devam etti. Ardımdaki Adar'a bakıyordu. Kafasını iki yana salladı. Teslim olacaktı. Şansı yoktu. Hapishaneye girmek, korkusunu körüklüyordu.

"Yolcu yolunda gerek," dedi Derin hemen üzerine. "Hadi Lor peyniri, koğuşunda ismimizi ver, sırtın yere gelmez." Derin yine hapishane gülü moduna girince gülmeden edemedim.

Boran ekledi üzerine: "Miran Kıratlı'nın ve Adar Kıratlı'nın baldızının selamı var de, çakar onlar," dedi Boran göz kırparak. Derin iltifat almış gibi saçlarını geriye doğru atmış ve onaylamıştı bunu.

Lorin daha fazla dayanamayarak sırtını dönüp gittiğinde ardından Derin, Helin, ben ve elbette Berzan el sallamayarak yolculadık onur misafirimizi.

Çok hızlı gerçekleşmişti.

"Hayde, suçlu cezaya, evli evine," diyerek ayağa kalktı Şiwan amca. Adar, Boran ve Miran'ı es geçerken Helin, Derin, ben ve Berzan'ı es geçmeyerek sarılmıştı. Berzan bu durumdan da oldukça hoşnut kalmıştı.

"Biz zaten hamileyiz, çok bile kaldık," dedi Miran, Şiwan amcanın gidişi üzerine. "Dokuz ay mı sekiz ay mı yedi ay mı bilmem ama o zamana kadar sizinle karşılaşmamak için gitmemiz şart."

"Ne alaka lan?" dedi Boran kardeşinin telaşı üzerine.

"Bir yerde görmüştüm, anne kimlerle çok yüz göz olursa çocuk o kişiye benzermiş. Ben bu riski alamam, sizinle aynı evde kalıyorken hiç alamam," dedi gözleri korkuyla genişlerken. Bundan gerçekten korkuyordu.

"O zaman Helin'den sekiz ay ayrı kal sen," dedi Adar rahatlıkla. "Çocuk hayatının bahtsızlığını doğduğu an yaşamasın."

"Berzan gibi oğlum, Zümra gibi de kızım olabilir," dedi Miran asla Adar'ın cümlesini kendine yakıştırmayarak. Derin'e değdi gözleri. "Sende mükemmel bir insansın ama senin huyuna sahip çocuk beni süründürür." Derin bunu asla yadırgamadı ve eyvallah der gibi elini göğsüne yasladı.

"Bizde bu gece evimize gidelim ha?" Adar'ın ani fikri ile ona döndüm ve bir an sadece düşündüm. Derin'e baktım çünkü onunla ayrılmıyorduk uyandığımdan beri.

"Sokakta kalacak halim yok ya Zümra!" dedi Derin hızla bana kızmaya başlayarak. "Kıratlı baldızıyım ben, her yerde bir evim vardır."

"Baldız bende, aklınız kalmasın," dedi Boran görev üstlenen bir asker gibi.

"Aklımın kalmaması şu andan itibaren imkansızlaştı," dedim dertli bir ana gibi.

"Ne yapacağım kızım kardeşine? Asıl benim, onun yanında can, hatta ve mal güvenliğim yok."

"Korkma!" dedi Derin, Boran'ın omzundan tutup sarsarak. "Ben seni korurum."

"Kimden?"

"Malına ve canına kast etmek isteyenlerden," dedi Derin ve hemen üzerine parmağı ile kendisini işaret etti. "Yani ben!"

Derin ciddileşerek bana baktı. "Sende abartma Zümra. Sen bekar bir taş iken biz nerede kalıyorduk? Evimiz vardı, unuttun herhalde. Anlıyorum bensiz yapamıyorsun ama biraz kocanla da vakit geçirmelisin, sonra kıskanıp bana takıyor." Derin bana yaklaştı ve yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. Fısıldadı Adar'ın da duyabileceği şekilde. "Bak, bunu da kıskandı."

Adar alayla gülerek kafasını çevirdiğinde Derin saçlarını yine ve yine geriye atarak kapıya doğru ilerledi. Herkes dükkandan çıkmaya başladığında kapatma görevi Berzan'a kalmıştı.

"Berzan çocuk değil Zümra," dedi ardımdaki Adar, Berzan'ı beklediğimden dolayı. "Bu saatte ilk kez de dışarıda değil. Senden sonra da iyice yumuşadı zaten."

"Ayıp oluyor abi," dedi Berzan içeriye son masayı da koyarken. "Duyuyorum. Arkamdan konuş. Neden yüzüme yüzüme söylüyorsun yumuşak diye."

"Bir de senin günahını mı alayım?" dedi Adar dağ kadar günahı varmış gibi.

"Ben helal ederim sana abi hakkımı, aşk olsun," dedi Berzan buna mı takılıyorsun der gibi.

"Başkalarına olsun aşkın Berzan," dedim nefret ettiği imayı suratına vurarak.

"Rabbime hamdüsena olsun aşkım onadır ablam," dedi Berzan normalde rabbine olan sevgisinden bahsetmezken birden bahsetme kararı alarak.

Berzan kapıyı kilitleyerek derin bir nefes bıraktı ve bize döndü. "Böyle de tuhaf oldu," dedi utangaç bir bakışla. "Beklediniz beni o kadar."

"Karım bekledi," dedi Adar çok söylenmesi gerekiyormuş gibi.

"Kocam da asla diretmedi," dedim Adar'ın yumuşak kalpliliğini saklamaya çalışmasına engel olarak.

"İşin sonunda çocuğunuz olacağım ama..." diye söylendi Berzan haklılıkla. "Ben gideyim o zaman abi, size iyi geceler."

"Konağa gittiğinde Ravza'yı kontrol et," dedi Adar, sesi bir anda sertleşmişti. "Seninle bana göre daha rahat konuşuyor. Annesi rahatsız ediyorsa söyler."

Berzan başını salladı. "Tamam abi," dedi ve bana gülümseyerek sırtını döndü.

"Berzana güveniyorsun. Abiler, kız kardeşlerini öyle bir adama git de sana anlatır demezler. Çoğu yani."

"Konuşmuyor kimseyle, ne yapayım ki başka? Berzan da biliyorsun kadınlara gelince içinden çocuk çıkıyor, birden bire çok kibar bir adam oluyor. Ravza da az çok gördü, seni sormak için beni değil hep Berza'ı arardı. Oradan da anladım güvendiğini." Sıkıntılı bir nefes bırakırken bana döndü ve gülümsedi. "Konuşsun da, en azından adam gibi biri ile konuşsun."

"Berzan ona adam dediğini duysa burada ağlardı," dememle ikimizde güldük. Hatta duygulanır, bu anı saklamak için belki fotoğraf bile çekerdi. Adar onun yüzüne karşı onu hiç övmüyordu.

Arabada geçen sessizliği bitiren evimize gelmemiz olmuştu. Konağa girdiğim gibi içime derin bir nefes çektim çünkü ağaçlarda yeni açmaya başlayan çiçekler etrafa yayılmış, ciğerlerimde şenlik kurmuştu.

Avluya oturarak bu havayı sadece içime çekmek istediğimde Adar da ceketini çıkartmış, yanıma oturmuştu.

"Güzel," dedim anın tadıyla.

"Varlığın gibi," dedi.

Kafasını dizlerime yasladığında saçları ellerimin arasına dolanmıştı bile. Gülümseyen gözlerim gökyüzüne bakarken onun gözleri sadece bendeydi. "Gökyüzü bugün bir başka mı güzel sanki?" dedim lacivertimsi havayı kast ederek.

"Her zamanki güzelliği," dediğinde ona baktım. Benden bahsediyordu. İçimde garip hisler birbirine dolandığında gözlerini örttüm ellerimle. "Ne o? Manzaramı kısıtlamak için ellerinle gözlerimi okşaman bana ceza mı olacak sandın?"

"Gözlerini okşamıyorum," dedim kafasında kurmaması için.

"Okşuyorsun, inkar etme."

Parmaklarımı çekerek gözlerini açtığımda beklemediği şekilde dudaklarına eğilerek ufak bir buse kondurdum. Bana karşılık veren dudakları kopmak istemezken ellerim yanaklarında gezindi. Soğuktu. Havanın ılıklığı onun tenini üşütüyordu. Gözlerimi açıp dudaklarımı koparttığımda gözlerini açmadı.

"Korkuyorum biliyor musun geceleri," derken sesindeki çaresizliği duydum.

"Neden korkuyorsun?" diye sordum.

"Gözlerimi açtığımda hastane duvarını görmekten korkuyorum."

Evet, bu korkulabilecek bir şeydi.

"Gözlerini açtığında göreceğin tek şey artık benim gözlerim," dedim bunu ona kanıtlamak ister gibi. "Hastane bitti. Benim zihnimdekiler nasıl bittiyse senin korkulu anların da bitti. Artık buradayız. Gerisi sadece can sıkar. Bırak, canımız sıkılmasın. Canımızdan bir tane var." Ve onu harcamayalım.

"Evet," diye mırıldandı beni onaylayarak. "Senden bir tane var ve ben biriciğimi bu defa yalnız bırakmayacağım." Biriciğim demesi, onun ağzından çıkışı garip geliyordu.

"Uykum geldi," dememle dizimden kalkarak ayaklanması bir oldu. Ayağa kalkmamla ayaklarımın yerden kesilmesi de aynı esnada gerçekleşti. "Adar!" dedim refleksin verdiği içgüdüyle. Konağın kapısını açıp içeriye girerken bana bakmıyor, merdivenlerden temkinle çıkıyordu. "Alışırsam kötü olur," dedim bir gerçeği ona hatırlatarak. "Üç dört ay sonra yok belim ağrıyor, yaşlandım cümlelerini duymak istemiyorum."

"Seni taşıdığım için mi belim ağrıyacak?" diye sordu ciddi ciddi. "En kötü gece masaj yaparsın kocana," derken dudağının kenarı kıvrılmıştı. "Karşılıklı ticaret olmuş olur."

Kafamı iki yana ağır ağır salladım. "Kabul edilmedi, her gece sana masaj yapamam. Hem zenginsin sen Adar, masaj salonu diye bir şey var bilmiyor musun da karını yoruyorsun?" dedim ticaretimden kaytararak.

"Yormak demeyelim, teni tenime iyi geliyor diyelim."

"Hmm..." diye mırıldandım yüzümdeki tebessüm büyürken. "Gece uyumadan saçlarını karıştırırım, iyi gelmiş olur."

"Sen sanki bir taşlaşmışsın ha?" diye sorarken odanın kapısını açmıştı. "Bu ne direniştir?"

Yavaşça yatağa yatırdı beni. Yatağın dışında kalan ayakkabılarımı çıkarmak için yerimden kalkacaktım ama Adar yatağın ucuna oturmuş, ayakkabılarımı çıkartmaya başlamıştı benden önce. Ayakkabılarımı çıkarttıktan hemen sonra onları yavaşça yere bırakmış, çıplak kalan bileğimi incelemeye başlamıştı. Göz ucu ile baktığımda hafif kalan izler olduğunu görmüştüm.

"Acıyor mu?" diye sordu tarihi geçmiş izin.

"Rengi bile kalmamış Adar, elbette acımıyor," dedim mantıklı konuşmanın verdiği yükselen sesimle.

Yatağın ucundan yavaşça başına doğru gelmeye başladığında yükselen sırtım yavaşça yatağa gömüldü. Sertçe yutkunurken göz bebeklerimde bir ışık hissettim sanki; bir anlık parlaklık. Saçlarımı topladığım tokayı yavaşça çözerek görmekle vakit kaybetmediğim bir yere koymuştu.

Dudaklarıma değen gözleri yavaşça temasa da kalkışarak dudaklarıma kapandı. Başım yatağa düşerken elim ensesindeki boşluğa tutundu; parmaklarını bacağımda hissettiğimde göğsümün altında, göbek deliği denen o yerde bir titreme hissederek nefes alış verilerimi arttırdım.

Adar fark ederek geri çekildiğinde gözlerinde endişe gördüm. "Özür dilerim," dedi telaşla ama özür dilenecek bir şey yoktu. İnsan heyecanlanınca da nefesini kontrol edemiyor olabilirdi.

"Hastanede yattım diye hayatım boyunca hastalığın etkisi ile yaşamayacağım Adar," dedim bu paniğine kızarak. "Sen farkında değilsin ama senin de nefes alış verişin hızlandı. Bunun hastalıkla alakası yok. Sadece beni seviyorsun."

Gülümsedi cümlemin üzerine. "Sadece seni seviyorum," diye tekrarladığında cümlenin son harfi tekrar dudaklarımda son buldu.

sadece severek.

🌑

Yazardan-

Arabayı süren Boran'ı göz ucu ile denetleyen Derin'in bakışlarının farkında olsa da dönmedi Boran. Hoşuna gidiyordu Derin tarafından izlenmek ama dile vurmaya gelince dilsiz kesiliyordu.

"Maşallah de baldız," dedi sonunda dayanamayarak. "Kem gözlerinden yarına nazarlarla kalkmayayım yatağımdan."

"Maşallah!" dedi Derin hiç beklenmedik şekilde. Boran ona öyle bir döndü ki Derin bu dönüşe alaylı bakışlarla karşılık vermişti. Bu kız bugün hiç olmadığı kadar yakındı. "Rabbim yaratmış, maşallah dememek ona karşı işlediğim kusur olurdu," diye eklemesi pek de beklenmedik olmamıştı Boran için.

"Doğru, ayıp olmasın rabbimize," dedi Boran dişlerinin arasından samimiyetsiz bir sesle. "Sonra seni yaratmış bir de," diye devam ettiğinde Derin ona odaklanmış, dinliyordu öylece. "Yaratılanların en güzeli."

Derin duyduğuna inanamayarak, "Ne? Ben mi?" demiş bulundu kendisi yapmayacağı bir şaşkınlıkla.

"Evet, sen."

"Evet," dedi Derin kendisini toparlayarak. "Elbette ben," dedi kendini övme kısmına başvurarak.

Arabanın içini derin bir sessizlik kapladı derin cümlenin üzerine.

Derin sessizlikten hoşnut kalmayarak radyoyu açtı. Çalan şarkıya asla kulak verecek halde değildi ama cümleye takılı kaldığını da belli etmemeliydi.

"Altın gümüş pırlanta!" diyerek şarkıya eşlik etmeye başladı içindeki yerinde duramayan kızı çıkartmaya çalışarak.

Tatlı günler, acı günler,

Bir yastıkta hep beraber...

Boran da şarkıya eşlik etmeye başladığında Derin biraz daha neşelenmişti. "Bir tek bakış yeter bana!" derken sesi radyodan çıkan sesle sarmaş dolaş olmuş, kolları elinde olsa biraz daha havaya kalkacaktı.

Şarkıyı kesen şey Derin'in çalan telefonu olduğunda Derin gecenin bir yarısı kimin aradığını merak ederek ekrana bakmıştı. Burak'ın aradığını görünce müziği kısmış, görüntülü aramayı açmıştı gülümseyerek. Boran gördüğü isimle beraber derin bir nefes verse de yanındaki kız buna dikkat etmemişti.

Burak'ı sevmiyordu çünkü Derin, Burak'ı seviyordu.

Bu, sevmemesi için bir nedendi ona göre.

"Naber kız?" diyen ses oldukça neşeliydi.

"İyidir erkek senden naber?" dedi Derin de aynı canlılıkla cevap vererek.

"İyi bende. Bu saatte uyumadığını bildiğimde aradım, gündüz fırsatım olmadı. Tüm gün tempoluydu şirket. Nasılsınız? Zümra'ya mesaj attım ama bakmayınca uyuyordur diye aramadım," derken hızlı hızlı konuşuyor, yürüdüğü için de sesi arada kısık geliyordu.

"Ha yok," dedi Derin. Telefonu yavaşça Boran'a çevirirken kendisi de Boran'a yaklaşmıştı ekranda gözükmek için. "Biz yaratılan en güzel kadın ve adam olarak beraberiz şu an. Zümra da onun için yaratılan en güzel adamla beraber."

Boran kendisine edilen iltifata karşı gülümsemeyle karşılık vermişti. "Aa, nasılsın Boran?" dedi Burak görmeyi beklemediği kişiye canlıkla tepki vererek.

"İyiyiz, seni sormalı," diyerek karşılık verdi Boran. Burak iyi olduğunu söylediğinde Boran'ın içinden gelen bana ne sesi kısık olduğundan ekrana karşı normal bir bakışla devam ediyordu.

"Siz hayırdır gece gece beraber?" diye sordu Burak gözleri kısılırken. "Yoksa çıkıyor musunuz?"

Burak'ın düşünmeden kurduğu cümle ile sessizlik kaplayacaktı ama kaplamadı. "Hayır," dedi Derin gerçeği açıkça söyleyerek. "Sadece dolanıyoruz biraz. Ne var bunda?"

Burak güldü alayla. "Boran," dedi ekranda bir kısmı görünen Boran'a karşı. Bakışlar Burak'a çevrildi. "Hayır dediyse Derin, çıkma teklifi edilmemiş demektir. Eğer gerçekten hayır olsaydı seninle dalga geçer, ne kadar uyumsuz bir papağan ve kartal olduğunuzdan bahsederdi. Sen çıkma teklifini et bence."

Derin'in yüzü kıpkırmızı kesilirken, "Ya ne alaka!" diye bağırmıştı ekrandaki Burak'a. "Papağan olan Boran, kartal da benim. ne saçma bir düşüncedir bu? Neden bekleyeyim çıkma teklifi. Ben kendim çıkamıyor muyum?"

Burak gülmekten bir hal olurken Boran bu sefer Burak'ın aramasından hoşnut kalmış, yüzünde tebessüm yayılmıştı. Hatta şu an yakın olsa alnından öperdi kesinlikle Burak'ı.

Boran artık Burak'ı seviyordu. Çünkü Derin artık Burak'ı sevmiyordu.

Sevdiği zamanı görmüştü, şu ankinin aksineydi. O zaman rahat olmayan kız artık rahattı.

"Ben kapatayım, sizin konuşacaklarınız vardır. En kısa zamanda davetinize icabet etmeyi isterim," diye devam edemeden Derin telefonu Burak'ın suratına kapatmıştı.

İçi içini kemirirken, "Biz arkadaşlar arasında hep böyle birbirimizi rezil ederiz," dedi açıklama yapmaya kalkışarak. "Yoksa ne senden bekleyeceğim ben teklif meklif?"

"İnsan beklemediği ile karşılaşırmış," dedi Boran düşünmeden. Derin ona manasızca baktığında ekledi: "Hangi bahtsız çıkma teklifi edecek acaba da başını yakacak."

"O kişi yatsın kalksın dua etsin benim gibi biri ile olacağı için. Sen git kendi bahtsız gelecekteki sevgiline üzül. Ben yanarım yanarım o kadına yanarım."

"Bu kadar yanma, çok üzülüyorsan yerini alarak kurtar o bahtsızı."

"O ne demek?" dedi Derin daha da açık konuşması için. Bunlar dalga geçer gibiydi. Daha net bir cümle istiyordu.

"Üzülme diyorum işte," dedi Boran kısa keserek.

"Zümra'dan özür diledin değil mi?" diye sordu Derin sorup sormamak arasında gidip gelirken sormaya tamamen karar vererek.

"Ne münasebet?" dedi Boran böbürlenerek. "O bana abim olur musun diye sordu, bende yazıktır dedim kabul ettim. Malum, iyilik de sadakadır değil mi?" dedi yaptığının bir lütuf olduğunu savunarak.

"Egosu saç telinden yükselene at ağızlı!" dedi Derin elbette Zümra'nın bunu istemeyeceğinin bilincinde olarak.

"Seninki de pek ayaklar altında gibi gözükmüyor," dedi Boran haklılıkla.

Araba yavaşlamaya başladığında Derin ceketini giydi hava ılık olsa da. "Konakta neden kalmıyorsun?" diye sordu Boran merakla. "Zümra olmasa da gelebilirsin, kalabilirsin. Biliyorsun değil mi?"

Derin, Boran'dan bu tarz cümleler duymadığında bir an baktı ve gülümsedi. "Bilmiyorum," dedi omuz silkerek. "Zümra veya Helin yoksa, neden geleyim ki konağa?"

"Ben varım," diyen Boran kendisinin varlığını saymamasından rahatsızlık duymuştu. "Benim varlığım senin için bir şey ifade etmiyor mu?"

"Ne ifade etmesi gerekiyor ki?" dedi Derin. Uzatmaktan nefret eden, açıkça her şeyi söyleyen kız gitmiş, zorla asıl cümleyi veya istediği cümleyi duymayı bekliyordu.

Boran kararsızlıkla kalırken elleri direksiyona sarıldı. "Hasım değiliz ya, bir şey ifade eder." Derin, Boran'a sinirle baktığında Boran kurduğu cümleye pişman olmuştu bile. Emin olamıyordu, kendinden bile emin değildi.

"Bıraktığın için sağ ol Boran ağa!" dedi Derin suratına bakmadan kapıyı çarpıp arabadan inerken.

Boran işaret parmağını dişlerinin altında öfkeyle sıkarken arabanın kapısını açarak dışarıya çıktı. "Baldız!" dedi durması için.

Derin omzunun üzerinden baktı çatık kaşlarının atındaki kırgın gözleriyle. "Yapamam," dedi Boran. Derin anlamsızca baktı.

"Ne yapamazsın?" diye sorarken bir anda dükkandaki cümleye karşı sessizliğinin cevabını aldığını anladı.

"Sensiz," dedi Boran güçlükle. Alnından akan ter değil de kandı sanki, dönüp son hızla buradan uzaklaşma içgüdüsünü dinlememek için zihnindeki kulak zarlarını parçalamak istedi. "Yapamazdım. Yapamam."

Aldığı nefesler göğsüne yük olduğunda bakışlarını genç kızın gözlerine kaldırdı. Cesaretli olduğuna körü körüne inanan Boran gitmiş, korku içinde alacağı tepkiyi beklemeye başlamıştı.

Derin'in zihninde bir kısık sinyal bağlantısı oluşmuştu, öylece aynı cümleyi zihnine tekrarlattı. Emin oldu, bu adama karşı duyduğu hisler karşılıksız değildi bu defa.

Artık, kendisi de sevdiği adam tarafından seviliyordu.

Derin düşünmeden adımlarını ona yönelttiğinde Boran'ın gözleri ona yaklaşan kıza tutulamadan dudaklarına kapanan dudaklarla yumuldu. Boran'ın yakasından çekerek kendi dudaklarına yaslayan Derin'in öpüşü karşılıksız kalmadı. Adamın elleri, kadının beline sarılırken sanki bu ana yabancı olduğu kadar tanıdıkmış gibiydi de.

Kadın, adamın yakalarını ellerinden kopartarak parmaklarını kısa sakallarına değdirdi. Ona dokunmak artık yanlış değildi, doğru muydu, buna dair bir fikri de yoktu. "Bende," dedi soluklanamadan. "Bende yapamam Boran Kıratlı."

Boran aldığı cevapla kendisinden uzaklaşmayan kızın belinden kendine çekerek dudağına tekrar kapandı. Parmakları dokunmaya asla hakkı olmadığına inandığı bedende dolanırken Derin'e de kendi bedenini teslim etmişti. Dudaklarında hissettiği sıcaklık hislerinin içine karışmaya başladığında Derin bu hisse karşı koyarak geri çekilmiş, adama sırtını dönmeden dudaklarına ufak bir buse kondurmuştu.

Koşar adımlarla evin kapısına doğru ilerlemiş, hemen ardından kapıyı zorla açmaya çalışmıştı. Anahtar delikten girmiyorken Derin utançla dudaklarını dişliyordu. "Açılsana be! Rezil kapı!" diye hayıflandı kendi duyabileceği şekilde. Kapı açıldığı anda kendini içeriye atarak kapıyı hızla ardından kapattı. "Çok mu sert kapattım?" diye sordu kendi kendine.

Umursamadan sırtını kapıya dayamış, elini ağzına kapatarak olduğu yerde mutlulukla zıplamaya başlamıştı. Saçları gözlerinin önüne düşerken dudaklarında içindeki heyecan kadar derin bir gülümseme vardı. tabanları zemine hafifçe çarparken kafasını kaldırmış, beklemediği şekilde asıl rezilliği yaşamıştı.

"Tövbe estağfurullah!" dedi Şiwan amcası uzaktan onun hareketlerine bakarak. "Gece gece zıp zıp..." diye hayıflandı yaşlı adam sanki hiçbir şeye şahit olmamış gibi.

Derin utançla kızarırken, "Zümra kendine geldi ya hani... ondan yani..." derken yalancı bir sakinlikle odasına doğru ilerledi. "İyi geceler, tatlı rüyalar, Allah rahatlıklar versin, rüyanda son aşkını gör." Dileklerinin ardından hızla odasına girerek kapıyı kapattı ve odasında içine sığmayan heyecanı yaşamaya başladı. Bu gece, onun için uyku yoktu.

Olduğu yerde hâlâ dikilen genç adam kapıya gözlerini dikmiş halde nefesi tutulmuş halde dururken duyduğu köpek sesiyle yerinden sıçramış, "Hoşt lan!" diye bağırmıştı refleksle. Bahçedeki sebastianı gördüğü anda sıkıntılı bir nefes bıraktı. "Sana bi' kulübe yaptıracağım. En kral köpek kulübesi senin olacak!" dedi heyecanla. "Hatta sana bir dişi köpek alacağım lan Sebo. Ben muradıma eriyorsam sende er. Yavrularınız olsun." Sebo'nun kafasını okşayıp öpecekti ki vazgeçti, şu an için dudağındaki izleri bir köpekle paylaşmak istemezdi. Erkek köpekle paylaşmayı hiç istemezdi. "Seninki gelsin, anlarsın beni," dedi sanki kendisini dinliyormuş gibi.

Arabasına doğru ilerlerken bir gözü de ışığı yanmayan penceredeydi. Birini göremeyince daha fazla beklemeden arabasına binmiş, özgür bir halde kendi sınırları içinde kalabilmişti.

"Kurban keseceğim!" diye bağırdı bir anda direksiyona sevinçle kavrayarak. Alnı direksiyona kapanırken, "Yemek dağıtacağım," diye ekledi. "Çocuklara oyuncak, hayvanlara mama, kulübe, aşevlerinde millete yemek dağıttıracağım ulan!" dişlerini birbirine geçirirken kafasını kaldırmış sevinçten kızaran yüzüyle gülmeye başlamıştı.

"Ulan baldız, bi' cennete gitme nedenim olmadığın kalmıştı."

Ve ertesi gün Mardin sokaklarında yemekler dağıtılmaya başlandı.

Çocuklara oyuncaklar, okul eşyaları, hediye kartları dağıtıldı.

Hayvanlar için her mahallelere kulübeler ve yemek kapları yerleştirildi.

Soranlara, dualar kabul olundu denildi.


- Bölüm Sonu -


Belli bir açıklama yapmadığım için üzgünüm. Bölümün ne zaman geleceğini söyleyemiyordum çünkü ne zaman yazacağımı da bilmiyordum. Hazır olduğu an bekletmeden atıyorum. Bazılarınız hiç mi yazacak fırsatın olmadı diyorlar ama hayatınızda bazı şeyler yolunda gitmezken siz de yeni bölüm geldi ve en sevdiğim kitap olmasına rağmen okumaya bilirsiniz. Bu hepimizin hayatında olabilir, insanız, psikolojimiz bazen okumayı da yazmayı da kaldıramaz. Burada haklı veya haksızlık konusu yapma gibi bir niyetim yok, sadece çok fazla bu tarz cümle kurulmuş benn de buradan kısa bir açıklama yapmak istedim.

Sona geldik varsayalım zaten.

Birkaç koma bölümünü kaldıracağım. Bölümlerin azaldığını görürseniz kafanız karışmasın.

Sağlıcakla kalın.

Continue Reading

You'll Also Like

715 51 12
"Ölüme yalın ayak koşanların öyküsü bu." "Bu motorun üzerine bindiğin zaman zebaniler sana cehennemden yer ayırtmıştı hanımefendi, cehennemde görüşür...
332K 21.7K 73
KARANLIK HİÇ BU KADAR IŞIK SAÇMAMIŞTI. İnsanların gizemli ve kutsal bulduğu mucizevi bir çiçektir lotus. Yeniden doğuş gibi saftır. Ruhun yükselişi g...
İZ By Corcinis

Teen Fiction

3.2K 570 30
Adın, dillerimde.. Söylediğim, söyleyemediğim sözlerimde.. Kurduğum hüzün kokan cümlelerimde. Adın, ellerimde.. Kalemimin mürekkebinde, defterimin...
44.9M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...