LEYLA

By gizemmgurbuzz

63.5K 5.8K 2.3K

İskoçya'dan Osmanlıya uzanan destansı bir aşk... More

LEYLA
1 İsyan
2- Kaçış
3- Fersah fersah özgürlüğe...
4- Çaresiz bekleyiş...
5 - Beklenmeyen teklif
6 - Zor Karar
7 - Talih Kuşu
8 - Yolun Sonu
9 - Sürgün
10 - Burada Kurt benim!
11 - Misafir
12 - Aytuğ...Ben, gel, su...
13 - An bu an...
14 - Veda
15 - Yeni Düzen
16 - Vicdan
17 - Kibir ve Önyargı
18 - Güzel Ahlak
19-Ey sevgili hoşgeldin...
20 - Kaçak
21 - Kısas
23 - Sultan Köşkü
24 - Helal edesin...
25 - LEYLA!
26 - Gelin Toyu
27 - Biçare...
28 - Sen Leyla ben Mecnun
29 - Kader...
30 - "Hadi İnşallah"
31 - İki kişi tek nefes "Hu"
32 - Vuslat
33
34 - Aşk yaptı
35 - Kaşık!
36 - Ar ederim!
37 Ben Allah
38
39 Nikah!
40 Yeniden...
41 Gelin
42 Haber
duyuru
43 Mektup...
44 Mecnun...
45 Tevbe
"الن تأتي" 46
47 Vuslat
48 Neredesin...
49 Münasip değil...
50 "Saadet-i Saniyem"
51 Hasret...
52. Bölüm
53 Mahkeme
54 Nasip et ya rab!
55 Ham ham!
56 Eğlence...
--Düğün--
58 Allaha emanet
59. Bölüm
60 Hoşçakalın
Final (1. Kısım)
Seri Sonu Finali
Teşekkür

22 - Toz kaçtı...

954 105 28
By gizemmgurbuzz

3 Gün Sonra

Laia,son iki gününü Aycan'ın nikahı için çeyizlerini paklamak eksiklerini almak ile geçmişti. Yaman ile konuşmuyordu lakin kimsesi yoktu. Onun gibi bir başına garipti bu yüzden de Servi Hatun ile Yaman'ın vasiliğini üstlenmiş çadırını paklamış evliliğe uygun hale getirmeye uğraşmıştı. Önlerindeki hafta da yapacaklardı nikahı. Genç kız Aytuğ Bey'in Tunahan Bey gibi olmadığını, hata gördüğünde göz yaşına bakmaksızın ceza kestiğini işittiğinden olabildiğince sessiz olmaya gayret etmişti ki pazarda dahi olay çıkartmamıştı. Zaten de pazarcılar da verdiği kadara ses etmiyordu. Çünkü Laia'nın verdiği kadar Constantiniye ve daha evvel gittiği pazarlar ile yaptığı kıyaslama ortalama fiyat oluyordu. Genç kız İskoçlar'a neden cimri dendiğini şimdi anlamıştı. Onlarda pazarlık -haddinden fazla pazarlık- oldukça doğaldı. Babası sıkı pazarlık ederdi. Dayısı pek umursamazdı lakin babaannesi Rebecca da iyi pazarlıkçıydı. Laia günlerden cuma olduğundan üç gündür de pek kabuğuna çekildiğinden sağda solda Fakih'i görmemiş pek göresi gelmişti. Cumayı değerlendirecek hemde anlattıklarını dinleyecekti lakin Aytuğ Bey'den çekindiğinden kamufle olabilmek için iyice sarınıp gizledi kendini. Adamların geçip sıralandığını gördüğünde ise sessizce kendi köşesine geçip sindi genç kız.

Aytuğ üzerindeki merhemleri sargıları sıyırmak için pek mücadele vermiş, abdesti alması ardından ucu ucuna yetişmişti neredeyse. Genç adam kendini gösterip rahatsızlık vermek istemediğinden giydiği kahverengi cüppeye sarınıp arka tarafa doğru ilerledi. Duvarın dibindeki tahta kiriş arasına sokulan silueti gördüğünde ise olduğu yere oturup başını çevirerek baktı. Genç adam onun Laia olduğunu bir erkeğe ait olamayacak ince uzun ellerinden fark ettiğinde kafasında caiz olup olmadığını düşünerek birazda homurdanarak gidip kadını gizlemek için önündeki boşluğa doğru kaydı.

Laia içeri gireni gördüğünde panikten ne yapacağını bilemedi önce ardından sessizce başını kaldırmadan oturup önündeki tespih ile oyalanır gibi yaptı . Sonunda adam önündeki sıraya çöktüğünde onu göremeyecek olduğu için rahatlayarak dizleri üzerine oturdu lakin geniş sırtından kürsüyüde göremez haldeydi. Genç kız hafifçe yana kıpırdandı önündeki adamda ağırlığını sağa verip onu engelledi diğer tarafa kıpırdadı Aytuğ yeniden doğrulup görüşünü engelledi. Laia diş gıcırdatarak adamı dürtecek oldu lakin nerede olduklarını onunda kim olduğunu aklına getirip ses etmeden sırtını gözlemeye koyuldu. Birde saç örgüsü vardı ki sırtına düşen Genç kız o saçların kendisininki kadar uzun olup olmadığını bilemedi. Hoş Laia'nın saçları kalçadan aşağı inmişti evden ayrıldığından beri. Bir vakitler annesi ile kesmek için münakaşa ederdi hatta omuzlarına kadar kestiği de olmuştu lakin o gün çok üzülmüştü annesi. Şimdide kıyamıyordu Laia... Annesini yeniden gördüğünde saçlarının güzel olmasını istiyordu. Tabii görebilirse yahut annesi gerçek bir hıristiyan olarak kafir kızını reddetmediyse... Ya da... Çoktan...

Aytuğ ardındaki burun çekişi duyduğunda bir hışım dönüp hatunun burada ne işi olduğunu sormak istedi. Dikkati dağılıyordu! Genç adam kadının ağzı burnuna sardığı sarığın açıkta bıraktığı gök gözlerinin kızarmış kirpiklerinin ıslanmış olduğunu gördüğünde sabır çekerek önüne döndü. Neyse ki kamet okunup şeyhi mimbere çıktığında varlığını unutmuş anlatacaklarını dinlemeye koyulmuştu.

"İki gün sonrası miraç kandili olması sebebiyle bugün miniklere miraç sohbeti vardır. Derse tam katılmaları onların hayrınadır... " Said Fakih bakışlarını Leyla'ya doğru çevirdi. Ardından ahaliye döndü.

"Bismillahirrahmanirrahim...

"Allah'ın fazlından isteyin, çünkü Allah kendisinden bir şey istenmesini sever. En faziletli ibadet dua edip bir sıkıntının kalkmasını beklemektir."

Mü'min sûresi altmışta şöyle der;

"Rabbiniz buyurdu ki: 'Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir'

Yine aleyhissalatu Vesselam buyurdu ki: "Müslüman; içinde günah olmayan bir dua ettiğinde, sıla-i rahmi kesmedikçe Allah (c.c), o kuluna duası sebebiyle şu üç şeyden birini verir Ya istediğini hemen verir, ya ahiret gününde vermek üzere biriktirir, ya benzer bir günahına karşılık sayar." Yanındakiler dediler ki: "O zaman çok çok dua edelim." Buyurdular ki: "Allah da çok çok kabul eder."

Laia şeyhin dua adabını anlatışını sakince dinlemeye koyuldu. Allah inananların duasını kabul edecekti. Peki Laia inanıyor muydu? Şüphesiz bir yüce varlığın olduğuna inancı tamdı lakin o hiristiyanların İsa Mesih'i değildi. Müslümanların Allah'ı buna çok yakındı lakin Fakih'in anlattığı Muhammed'e(sav) yapılanlara izin verişini kabul etmiyordu. Madem ol deyince olduruyordu o vakit sevgilim dediği cihanı yüzü suyu hörmetine yarattığı peygamberi bu kadar cefa ve sıkıntıdaydı? Laia kendi kendine kafasını karıştırmaya devam ederken vaaz bitmiş namaz yapmaya başlamışlardı. Genç kızda pek tabii bu yaptıkları şeyin nereden geldiğini düşünerek eğilip kalkmaktaydı. Eğilip kalkarken Tebbet okumayıda ihmal etmedi. Yine alnını yere koyduğunda ise her an her zaman yaptığı gibi ailesinin sıhatini sağlığını onları yeniden görebilmeyi istedi. Kara gecede kara taşın üstündeki kara karıncayı duyan Allah belki önündeki Aytuğ'unkini dinlerken onu da duyardı...

Laia namaz sonlandığı vakit arka taraftan hızla kaçıp beyin camiden çıkmasını bekledi çünkü onu görmüştü. O kısık sert bakışları peşinden ciddi bir ikazı getirecekti şüphesiz.

Aytuğ selam ardından ardını döndüğünde hatun çoktan gitmişti lakin böyle olmazdı. Dinlemek istiyorsa pekala dinlesindi. Genç adam dua sonrası dağılanların arasından Tunahan'ı yakaladığında şu köşeye bir ek yapılıp dileyen hatunlara rahatça oturmaları için ayrı bir alan oluşturmalarını söyledi. Böylece kimsenin dikkati dağılmazdı. Diğer yandan şeyhinin sohbetlerinide pek özlediğinin farkına vararak miraç mucizesini dinlemek üzere talebeler ile kalmayı tercih etti. Obada, işi gücüde dursundu.

Laia kalabalığın dağılmasını bekledikten sonra kendine doladığı kumaşı çözüp derslere katılmasına müsaade olduğu için rahat bir şekilde içeri girip kendi rahlesine oturdu. Şu dakika önde Şeyh ve hoca ile konuşan Aytuğ'unda birşey demeyeceğini biliyordu.

"Deli hatun aklına geldi mi derse girmek? Biz çok geçtik seni... "

Aytuğ başını çevirip geri gelmiş, talebelerin arasına yerleşmiş hatunu görünce onlardan yana döndü.

"Geçti ha... " Laia uzanıp çocuğun divitini alarak avcuna Cim Ha Hı harflerini çizip oğlana gösterdi. "Nerede Cim? " Çocuk susup önüne döndüğünde kendince gülümsedi lakin beyin onlardan yana döndüğünü görünce boğazını temizleyip rahleyi tırtıklamaya koyuldu. Genç kız, daha evvelden bu denli tedirgin edici bir adama rastlamış mıydı?

Aytuğ ders başlayacağı vakit arka tarafa hatunun az uzağına geçip önüne bir rahle çekti ardından ilerdeki ufaklıktan kağıt ve divit isteyip önüne aldı.

"Sen bilir misin Laia Hatun bunlar hangi harftir? "

Laia başını yana yatırıp adamın kağıda kendi adını yazdığını gördüğünde dilini şaklatıp omuz silkti. "Tanımazım o kimdir? "

Genç adam kafasını kaşıyıp önüne döndü. Ardından onu tiye alıp almadığını anlamak için bu kez kağıda Leyla yazıp kaldırdı.

Genç kız kağıdı çekip başını iki yana sallayarak önüne döndü. "Bey olaacu da bi adı doğru yazamıcu yazık ahali... "

"Sen ne dersin deli hatun beydir o"

"Burası Allahın evi. Hepsi bir... " Laia adama tek kaşını kaldırdı.

Aytuğ hatunun hazır cevaplılığının Tunahan'ın dediği kadar olduğunu fark ettiğinde gülümseyerek önüne döndü. "Doğru söylersin hatun... Burada herkes bir..." Genç adam biraz göz dağı vermek istercesine devam etti ." Sen burada yatıp kalkmaya bakasın yoksa eşik ardında ne yaparsın? "

"Ben eşik ardında yine bir kişi Aytuğ Bey... Sen üçe mi ayrılacu yoksa boyun mu büyüyecü... " Laia ufaklıkların gülüşmesiyle dudaklarını birbirine bastırıp önündeki kağıda baktı.

"Ağzına biber sürecü " Aytuğ kadını taklit ederken kaş çattı.

"Yasak! Günah sana benim ağız" Genç kız ne dediğini fark edince yutkunarak rahlesini alıp iyice dibe çekildi.

Aytuğ da tövbe çekerek diğer uca doğru kaydı. Deliliği tescilliydi belli ki... Lafın bu kadarını da hatun kişiden hiç duymamıştı. Oluşan sessizlik üzerine ufaklıkların beklenti içinde bakmalarıyla elini savurdu. "Ha yazasınız ha!" Dedi epeyce hırıltı çıkararak.

"Kurt hırlamaz bey söyler yazasınız..." Laia göz ucuyla adama bakıp ayaklarını altına çekerek kendini düzeltti.

Said Fakih iki ayrı uçta oturan Aytuğ ve Leyla'ya gülümseyerek baktıktan sonra son anda katılmak isteyen bir kaç kişiyi daha sohbete alıp Leyla'ya eliyle geri kayması için işaret etti adamları da ön taraflara biriktirdi. Aytuğ akıllılık etmişti hatunlara yer açılmasını tavsiye etmekle.

"Bugünkü dersimiz nedir minik evlatlar?"

"Miraçdır şeyhim."

"Müminin miracı nedir diyesiniz? "

"Namazdır şeyhim... "

Laia ne söylediklerini anlamlandıramadı. Miraç ne demekti neden iki gün sonra kandil yakacaklardı bir fikri yoktu.

" Şimdi iyi dinleyesiniz beni... " Said Fakih yerine kurulup derin bir nefes çekti. "Evvela bir fatiha üç ihlas okuyup Rasullullah'ın mübarek ruhuna gönderip salavat çekelim."

Genç kız herkesin avuç içlerini yukarı kaldırması ve muhtemelen kuran okumaları üzerine dikkatle baktı. Aytuğ bey ellerini ayrı açmamış bir etmiş kalbi hizasına indirmişti. Sonunda elini yüzüne sürdüğünde Laia'da yeniden şeyhe baktı.

"Bismillahirrahmanirrahim... Gelin peygamber efendimiz (sav) ın mucizesi o kutlu olayı dikkatle dinleyelim her kelimesine inanıp iman edelim.

Ebu Talip ile Hz Hatice validemiz çok kısa bir zaman aralığında vefat etmişlerdi. Peygamberimizin ardındaki dağ amcası ile sevgili eşi gitmiş dayanağı kalmamıştı. Müşrikler devam etmekteydi eziyete bed söze, aşağılamaya. Sahib-ül Miraç (peygamberimiz) recep ayının yirmi altıncı günü kabeye gitmiş bir başına oturmuş ibadet ile meşgul olurken Ebu Cehil yandaş ve yardımcıları ile yanına gitmiş ona kötü sözler söylemişlerdi. Ebu Cehil dedi ki "sen peygamber misin?" Rasullullah "evet " Buyurdu. Ebu cehil durmadı "sen nasıl peygambersin bir başına ne yardımcın ne hizmetçin var şayet bir peygamber olacak olsa o ben olurdum." Dedi ve gitti. Ardından diğer yandaşları da peygamber efendimize kötü sözler edip gittiler. Peygamberliğin on ikinci yılı en zorlu zamanları idi rahmet peygamberi bu sözlere çok gamlandı, üzüldü. O gece amcası Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani'nin evinde idi. Geri döndüğü vakit Ümmü Hani Resulullah'ın hüznünü görüp sordu işin özünü dinlediğinde ise onu teselli etmek istedi. "Onlar biliyorlar ya Resulallah sana hizmetçi ne gerek... " dedi lakin peygamberimizin hüznü dinmemiş yatağına da aynı gam ve keder ile girmişti. Bunun üzerine alemlerin Rabbi Allah Cibril'e buyurdu ki;

"Benim habibim Ümmü Hani'nin evinde küffarın eziyetinden hüzün ile yatmakta. Senin ibadetin ona kanatlarını açmak olsun. Kanatlarını süsle bu gece habibimin hizmetiyle şeref yad ol dedi. Mikail'e söyle erzak tatmayı bıraksın... İsrafil'e söyle suru bir saat kadar bıraksın... Azrail'e söyle bu gece can almasın... Nur melekleri semayı nurlandırsın. Rıdvan cenneti süslesin. Malik cehennem tabakalarını kapatsın... Ve sen cennetten bir burak seç yeryüzüne in kabir azaplarını kaldır ve habibime git onu kaldır. Bu gece kendi kadrinin ve izzetinin ona bildirileceğini söyle... Onu davet eyle!"

Bunun üzerine Cibril bir burak alıp peygamberimizin yanına gitti ve onu kaldırdı. "Yüce Hakk'ın sana selamı, seni daveti var ya Resulallah... Seni ben taşıyacağım. Allah seni türlü keremlere nail edecek ki kimseler bu keremlere nail olamayacaklar... " Resulallah kalktı ve abdest almak isteyince rıdvan ona yakut ve zümrütten ibrik ile kevser suyu getirdi. Üzerine nurdan bir hulle başına nurdan bir sarık taktılar... Resulallah'ın elinden tutup onu kabeye götürdüler orada zemzem kuyusundan abdest alıp yedi tavaf ardından makamı ibrahimde iki rekat namaz kıldı... Hatime gidip bir miktar dinlenmek üzere oturduğunda Cebrail ve Mikail onun göğsünü açıp kalbini ve organlarını nur ile yıkadı. Kalbini açıp içindeki korkuya sebep veren siyah pıhtıyı da çıkardılar. Cebrail dedi ki bu kan korkuya sebeptir ya Resulallah rabbimin sana gösterecekleri normal bir insanın kaldırabileceği şeyler değildir o yüzden bunu alırız."
Cibril ona burağa binmesini söyledi. O burak ki bir adımı fersah fersah uzaklara gidiyor. Peygamberimiz "Sağ üzengide Cebrail yetmiş bin melek ile, sol üzengide Mikail yetmiş bin ve arkamda İsrafil yetmiş bin melek ile yola çıktık vallahi o gece burağın ayağı yere değmedi" Buyuruyor.

Sahibül miraç evvela kabeyi muazzamadan Kudüs Mescidi Aksa'ya gidip İsra ediyor. Miraç ise KUDÜSTEN göğe yükseldiği kısımdır evlatlar. Resulullah kudüse vardığında onu Adem aleyhissellamdan kendisine kadar gelen cümle peygamberin ruhları karşılamıştır. Habibullah diyor ki "Cümle peygamberin ruhu ile selamlaşıp namaz için kimin imam çıkacağını beklerken Cibril elimden tutup beni imamlığa yürüttü. Burada onlara iki rekat namaz kıldırdım onlarla konuştum... "

Laia büyülenmiş halde dinlerken ufaklıklardan biri araya atlayarak sordu.

"Şeyhim, Resulullah neden mekkeden miraç etmedi?"

"Çünkü bu mucizeyi anlatırken müşriklerin inanması için Resulullah'ın daha evvel hiç bulunmadığını bildikeri Kudüs&e İsra ediyor... Ertesi gün müşrikler sual ettiğinde Kudüs'ü her detayıyla anlatıyor Resulullah..."

"Müşrikler amma çok sual ediyor şeyhim!"

Genç kız ufaklığın öfke ile çıkışması üzerine omuzlarını düşürüp kendini saldı. Şurada oturan tek müşrik kendisiydi ve bu Laia'yı öyle rahatsız etmişti ki kalkıp gitmek istedi genç kız. Yüreği ağırlaşmış kullandıkları lafı kaldıramaz olmuştu. Halbuki güler geçerdi Laia... Kafir, inançsız, cehennem gibi kelimelere asla takılmamıştı...

Aytuğ oğlandan yana gülümseyerek bakarken giysisinin eteğini paralarcasına sıkan ve akça pakça yüzü neredeyse mora çalan Laia Hatun'u gördüğünde oğlana atıfta bulundu.

"Çünkü, inanmakta zorluk çekenler çokça sual edip merakta bulunurlar. Onların suallerini geri çevirmemek icap eder. " dedi.

Laia evvela kafa sallayan oğlana ardından Said Fakih'in gözlerine baktıktan sonra yavaşça Aytuğ Bey'e döndü.

Aytuğ yerinde kımıldanan ve sanki kalkacakmış gibi görünen hatunun duyduğu rahatsızlığı iliklerine kadar hissettiğinin farkına vardığında Bakışlarını ayırmadan "Sonra ne olmuştur şeyhim? Peygamberimiz ne acayiplikler ne hikmetler görmüştür? Nasıl Rabbinin cemalini görüp onunla konuşmuştur?" dedi.

Laia Muhammed'in(Sav) Allah ile konuştuğunu onu gördüğünü işittiğinde merakına yenik düşerek şeyhe döndü.

"Sonra diyor rahmet peygamberi, orada nurdan bir merdiven tecelli etti. O merdiven ki kenarları yakuttan... yeryüzüe inen tüm melekler o merdivenden inip çıkıyor. Cibril elimden tuttu o merdivene gittik lakin ilk basamağına yetişemediğimden bir taş üzerine bastım o taş yükseldi ve beni merdivene ulaştırdı. " Fakih susup Laia'ya baktı. "Muallakta kalmak ne diye sual ederdin Leyla Hatun... O taş muallak taşıdır. Resulullah o taşa havada dur demiş taş hala havada asılı durmuştur. o yüzden de biz havada kalan düşüncelerimize muallakta kaldı deriz."

Laia ağır ağır kafa salladı. "Ben muallak taşı hep..."

"Buradan sonra Sahibül Miraç yedi kat semaya tek tek çıkacaktır... İlk kata geldiğinde diyor ki Allah Resul'u... "Oradan birinci kata çıktık oradan içeri girdiğim vakit binlerce melek kıyamda dua etmekteydi..." Fakih küçüklerden birine sordu "Kıyam nedir?"

Ufaklık ayağa dikilip ellerini karnı altında bir ederek durdu. "Budur şeyhim."

"Ya.. odur. İşte o meleklerde böyle ibadet etmekteydi... Resulullah diyor ki. "Cebrail bana o meleklerin kıyamete kadar öyle tesbih edeceklerini söylediğinde benim ümmetime de nasip et ya Rab dedim... ve birinci kat semada Adem aleyhisselamı gördüm. Onunla hasbi hal ettik. bana "merhaba salih oğul, senin gibi bir oğlu bana hibe eden Allah'a hamd olsun dedi. SOnra ikinci kat semaya çıktım. o kapının adı kaydum idi. burada da bir takım melekler gördüm hepsi huşu ile rukuya varmış dua etmekteydiler. " Fakih yeniden duraksadı. "Ruku nedir?"

Laia ön sıradan bir başka küçüğün ellerini dizlerine koyarak eğilişine baktı. Bu da yaptıkları namazdaki haldi.

"Peygamberimiz cebrailden bu meleklerinde kıyamete dek böyle ibadet edeceklerini söylediğinde benim ümmetime de nasip et ya Rab dedi ve orada Yahya ve İsa peygamberi gördü. Peygamberimiz. Bunlar birbirlerinin teyze çocukları idiler. " Fakih anlatmaya devam ederken alplerden biri Leyla'ya dönünce durdu.

"Siz İsa peygamberimize Jesus dersiniz he mi Leyla bacım?"

"Jesus?" Laia gözlerini kırpıştırdı. "İsa peygamber diyor siz?"

"İsa aleyhisselam da bizim kıymetli peygamberimizdir." Aytuğ kafa salladı.

Laia gözlerini kırpıştırarak şeyhe döndü. O da kendisine kafa salladı lakin uzatmadı. Anlatmaya devam etti.

"Peygamberimiz diyorki ikinci katta Azrail aleyhisselam vardı. Emrinde yetmiş bin melek o meleklerin emrindede yetmiş bin melek vardı. önünde bir leğen ile oturmaktaydı. Ona canları buradanmı alıyorsun diye sorduğumda oda bana "Yardımcılarım emrim üzerine canı çekmeye gider bende boğaza dayandığında buradan çekip alırım. Ben hiç yerimden kalkmadım. " diye cevap verdi. Resullallah oradan üçüncü kat semaya yükseldi bu katın kapısının adı "zeytun idi. kapıda duran melek ise Alinail idi. burada da pek çok melek görüyor ve onları secdede görüyor." Fakih durduğunda çocuklardan biri kalkıp secdeye kapanarak gösterdi. Adam gülümseyerek kafa salladı. "Melekler secdede tesbih ediyorlardı ve Cibril peygamberimize "dua et Rasullallah Allah senin ümmetine de nasip etsin" diyor. İşte namazdaki secde de buradan geliyor. Peygamberimiz diyor ki "Orada Yusuf aleyhisselamı gördüm. Öyle güzeldi ki dünyadaki tüm güzelliklerin yarısı oydu. Onunlada konuşup hasbi hal ettik sonra babül eman kapısına geldim. O kapının ardı cehennemdi. O kapının açılmasını istedim...cebrail bana bunun ardında cehennem vardır ya Rasullallah dedi. Muhakkak ki görmek isterim dedim. İçeride zincirler yapan korkunç melekler vardı. Gayet ürkütücü yüzlüydüler. Orada cehennemin bekçisi Malik'i gördüm. O gazaptan yaratılmıştı. Ona selam verdim lakin başını kaldırıp bakmadı. Bunun üzerine Cebrail ona sana selam veren Rasulullah'tır dedi. Bunun üzerine malik başını kaldırıp Ya Rasullallah yüce Allah senden hoşnuttur. senin bedenine cehennemi haram kıldı. sana tabii olan ümmetine de cehennemi haram kıldı.dedi. bundan sonra Cebrail'e Malik'e söyle bana cehennemi göstersin dedim. O ise iğne deliğince bir yarık açtı. O yarıktan çıkan duman az daha devam etseydi tüm yer gök helak olurdu." Fakih ufaklıkları korkutmamak adına biraz daha yumuşattı. "Peygamberimiz içeri bakıp yedi kattan oluşan cehennemi görüyor. En üstten birinci katı. Günahkar müminlerindi ve azabı en az olandı. Peygamberimiz diğerlerine de baktı. Yedinci kat en altı firavunlar, nemrutlar, hamanlar ,ebu cehiller, lehebler ve ben ilahım diyen şirkçilere aitti. Rasullallah dayanamayıp kapıyı kapattırıyor ve secdeye kapanıp dua ediyor ümmeti için. Bunun üzerine Allah "Ya habibim senin duan kabulümdür sana şefaat etmen için müsaadem vardır. Sen dur diyene dek ümmetine şefaat etmene müsaadem vardır. "diyor. Ardından Cebrail aleyhisselam kamet getiriyor ve her katta olduğu gibi peygamberimiz burada da iki rekat namaz kıldırıyor. " Fakih nefeslenmek için durdu. "Hadi biraz nefeslenin sonra devam edelim. Bakıt alp şerbet dağıtasın..."

Laia ayaklandı. Sanırım çıkmak için uygun bir andı. Biraz nefes almaya ihtiyacı vardı. Yüreği sıkışmış sindirmek ve idrak etmek zorlaşmaya başlamıştı. Laia, cehennemin ürkütücülüğünün idrakine yeni varmış gibiydi. Muhammed bile korkup secdeye kapandıysa şayet onlar ne yapacaktı ki! Laia yerinin yedinci kat olduğunun farkındaydı. Genç kız elleri bedenine dolanmış vaziyette kapıya doğru hızla ilerledi lakin kaya gibi bir şeye çarptığında durup başını kaldırdı.

Aytuğ renkten renge giren şekli şemali değişen hatunun yeniden kaçmaya niyetlendiğini gördüğünde kapı önüne geçti. Hatun dalgınlıktan tosladığında ise kollarını göğüs hizasında birleştirdi ve kendisine kaldırdığı melül bakışlarının çevresindeki kızarıklığa baktı bir müddet. "Şerbet alasın Laia Hatun."

"Ben az hava alacu."

"Şerbet içesin hatun." Aytuğ kadın ile beraber eşikte sağa sola kaydı. Dinlesindi. Öğrensindi. Şu etkilenen yüz ifadesi kaybolmadan sonunu getirsindi.

"Ben içmeycü." Laia adamın ona geçit vermemesi üzerine durup sorar gözlerle baktı. "Geçecü?"

"Yok geçmeycü... Git otur emrimdir." Aytuğ diklenmeye niyetlenen hatuna kaş çattı.

"Sen başıma bela?" Laia ne dediğini fark ettiğinde yanına gelen tepsiden çanağı alıp adamın ağzına doğru götürdü. "Sen iç tatlı güzel..." diye söylenerek çanağı zorla tutturup dönüp hızlıca rahlenin önüne oturdu ardından dirseğini dayayıp elini açarak yüzünü gizledi.

Aytuğ çanağı kafasına dikip fırlatmamak adına ardına doğru tutarken hatunu kolundan çevirip paylamamak için kendini epey bir zorladı. Ağzını açınca hayır çıkmıyordu. Arada şeyhi olmasa edeceğini bilirdi de genç adam yüzünü kapı dışarı çevirip açıklığı gözlemeye koyuldu.

Laia, Şeyh gelip herkes yerine kurulduktan sonra bakışlarını önündeki kağıttan ayırıp hafiften etrafı yokladı neyse ki ortalık sakinlemiş gibiydi. Beyde ön sıraya geçmiş dönüp ona kaş çatamayacağı kadar mesafe koymuştu araya bu iyiydi. Laia bir sonraki gafında kovulacağını idrak etmek zorundaydı.

Fakih yerine yerleşip bir müddet gizlenen Leyla&ya ve önde biraz asabileşen Aytuğa bakması ardından gülümseyerek devam etti. "Nerede kalmıştık evlatlar?"

"Dördüncü kat şeyhim..."

"Evet dört... Peygamberimiz anlatmaya devam ediyor; Dördüncü kata çıktığımda oradada çeşit çeşit melekler gördüm ve bir kısmı rukuda bir kısmı kıyamda huşu içinde bir noktaya bakmaktaydılar. Cibril bana onların ibadetinin bu olduğunu söyleyip rabbinden iste ya Rasullallah ümmetine de nasip eylesin dedi. " Adam gülümseyerek duraksayıp "İşte namazda aynı noktaya huşu içinde bakmak buradan gelir." diye söylemesinden sonra devam etti. "Peygamberimiz anlatmaya devam etti. "Bundan sonra bu katta İdris ve Nuh peygamberleri gördüm selamlaştık ve dahi orada Meryem anamızı, Firavun&un hanımı Asiye validemizi, Buhayidi gördüm ve onlarlada hasbi hal ettim. Bundan sonra Cebrail aleyhisselam ezan okudu orada da iki rekat namaz kıldırıp beşinci kata yükseldik. Orada da bir gurup melaike ile karşılaştım. Sayıları her katta fazlalaşıyordu oradaki melekler huşu içinde kaidede oturmaktaydılar ve dizleri önüne bakıp tesbih ediyorlardı. Onları geçtikten sonra İsmail, as İshak as, Yakup as, Lut as ve Harun as yi  gördüm. orada azap deryası ve bir çok deryalar gösterildi bana. Orada da iki rekat namaz kıldırdıktan sonra altıncı kat semaya çıkarıldım. Burada değişik değişik melekler gördüm ve orayı geçince karşıma kardeşim Musa geldi. selam verdim ve selamımı alıp beni iki gözüm arasından öptü. "Seni bana gösteren Allah'a hamd olsun. Ey Muhammed bu gece sen mevlanın cemali ile müşerref olacaksın hiç kimseye nasip olmayan sana nasip olacak. Zayıf ümmetini unutma! Sana ne ihsan olursa ondan ümmetine de iste eğer birşey farz olur ise mümkün olduğu kadar hafifletilmesini iste" dedi. Orada Mikail aleyhisselamı gördüm ve bana neler yaptığını anlattı ardından Cibril yine ezan okudu ve orada da imam olup iki rekat namaz kıldım. Sonra yedinci kata çıktık orada kapılar vardı. Her kapı üzerinde "Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın rasulüdür" yazılıydı. Semanın kapısında Ebubekir Sıddık ismini de gördüm ve devam ettim orada İsrafil aleyhisselamı, surunu ve hazırlığını gördüm ve orada ceddim ibrahim'i gördüm. " Said Fakih durup gülümseyerek mecliste bulunanlara baktı. "Peygamberimiz diyor ki; "Cebrail bana İbrahim seni çok sever ya Rasullallah öyle ki sana çok dua eder Allah'a senin ümmetin için iyilikte bulunmayı istedi. Allah da ona buyurdu. senin ümmetinden ergenliğe erişmeden vefat eden yavruları İbrahim aleyhisselam alıp ahirete dek eğitecek ve cennette senin yanına getirecek."

Laia hemen önündeki sık sık dalaştığı bacaksızın ağlamaya başlaması ile dönüp baktı. Kardeşinin yakın zamanda bir anda vefat ettiğini söyleyen çocuğun ağlaşması yüreğine işlemişken genç kız elini uzatıp oğlanın omzunu sıvazladı. "Senin gardaş İbrahim yanında. Senin gibi oturdu öğreniyor... Muhammed'e gidecek..." dedi.

Aytuğ ardına bakıp çocuğu sakinleştiren hatuna iç geçirmesi ardından ona kızılmayacağı kanaatine vardı. Deliydi zaar... Olur olmaz ortaya atılır bunca adamın içinde otururdu. Genç adam başını iki yana sallayıp önüne döndü.

"Zamansız yiten evlatlarımızın yeri cennet. hocaları İbrahim. Yerleri peygamber efendimizin yanıdır... Bizi de onlara komşu olmak nasip eylesin Allah..." Fakih duası ardından devam etti. "Peygamberimiz burada da iki rekat namaz kıldırması ardından Beytül Mamur'a yükseliyor. O ki tam kabenin üzerindedir yeri. orada ihramlı melekler tavaf etmektedir. Daha sonra peygamberimize çeşit çeşit yerler melekler gösterilmiştir. Cuma namazının lutfu da kendisine burada verilmiştir. Daha sonra Sidreyi Mutahara'ya çıkarıldı. "Sidreyi bürüyen bürümüştü diyor Necp Suresi" Orada da çeşit çeşit melekler vardı ve orada bir ağaç ağacın altında da Cebrail aleyhisselamı kendi makamında kendi suretinde görüyor. Cibril orada Rasullallah'tan makamında namaz kılmasını diliyor ki makamı rahmetlensin... Oradan cennetin dört ırmağını görüyor ve şöyle anlatıyor " Orada bir melek gördüm. daha önce onun kadar büyük bir melek görmemiştim kanatları yeryüzünü kaplıyor boyu bin kere bin yıllık yol kadar uzundu gittim selam verdim benim yüzümden öpüp dedi ki : Ya Muhammed! Allah sana ümmetinin günahlarının bağışlanacağı öyle hayırlı bir ay nasip ediyor o ay ramazanı şeriftir. Onun hürmetine senin ümmetin af olunacak ben bunu tebliğ için gönderildim." dedi.

"Namaz da oruçta burada farz olunuyor değil mi şeyhim?"

"Öyle ya. Miracın ne kadar kutlu bu günün ne kadar hayırlı olduğunu aklınızdan çıkarmayasınız." Fakih devam etti. "ve sonra peygamber efendimiz devam ediyor. Lakin Cebrail aleyhisselam Sidre'de kalıyor. Orayı geçerse rabbinin nuru onu yakacak... O öyle bir nur...Rasullalah tek başına geçiyor Levhi Mahfuz'a... O kalemin sesini işitiyor. Kaderin yazıldığı yer...sonra bir melek geliyor ve onu göz açıp kapayıncaya kadar bir perde arkasına alıp yetmiş farklı hicap gezdiriyor ardından peygamberimiz yalnız kalıyor ve Refref adında bir binek geliyor onu kürsüye götürüyor. Orada bizim aklımızın almayacağı yerler... Melekler görüyor ve oradan arşa ulaşıyor. Arşı taşıyan on dokuz meleği de ayrı ayrı görüyor. Ardından öyle bir noktaya geliyor ki sesten, varlıktan münezzeh... Peygamberimiz orada ayakkabısını çıkarmak istiyor lakin arş diyor ki "Ya Rasullallah çıkarma ki senin ayağının tozuyla rahmetleneyim. Peygamberimiz yine de çıkarmak istiyor lakin bu kez Allahü Teala çıkarmamasını söylüyor. Sonra Rasullalah&a önüne bak diyor rabbimiz. Sahibül Miraç diyor ki ;

"Orada bir koca derya gördüm. derya ortasında bir ağaç, ağaç dalında bir güvercin, güvercin ağzında mercimek kadar toprak parçası. Bu nedir dedim. Rabbim buyurdu ki. "Ey Muhammed sen daima bana ümmetinin bağışlanmasını dilersin. O gördüğün derya benim rahmetimdir. o ağaç dünya, o güvercin senin ümmetindir.Ağzındaki toprak ise ümmetinin günahları... O vakit bak ki rahmetim ne kadar büyük ümmetinin günahı ne kadar küçüktür. Mutmain ol!" Fakih burnunu çekip gözlerini silmesi ardından devam etti. "ve o an geldi. Rabbimiz buyurdu "Yaklaş ey hakların hayırlısı yaklaş ya Muhammed ki dost dost ile baş başa kalsın..." O dakikadan sonra Rasullulah efendimizin ağzından şu sözler dökülüyor.

"Et-tahıyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayyibât."(Her türlü hürmet, salavât (dua) ve bütün iyilikler

Allâh-ü Te'âlâ'ya mahsustur.) diyor peygamberimiz

"Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh," (Ey Nebî! Allah'ın selâm,

rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.) diyor Allah ona

"Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn."Selâm, bizim ve Allah'ın sâlih kullarının üzerine olsun.) diyor yine peygamberimiz ve sonrasında Tüm melekler hep bir ağızdan diyorlar ki...

"Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühü. (Şahâdet ederim ki, Allâh-ü Te'âlâ birdir ve yine şahâdet ederim ki, Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) O'nun kulu ve Rasûlüdür.

Laia elini kalbine götürerek orada bulunanların aynı anda kurduğu o son cümleyi dinledi. Genç kız büyülenmiş vaziyette şeyhin orada tecelli eden Amenerrasulü ayetlerini de okuması ardından sonrasında Cebrail aleyhisselamın ona cennetleri gezdireceğinden bahsetti. Burada elli vakit namaz farz olunmuş, cenabetken yedi kez gusül almak ve hacet bulaştığında elbiseyi yedi kez yıkamak lakin peygamber katlara inip müjde verdikçe oradaki peygamberler git ya Rasullallah hafiflettir.Senin ümmetin yapamaz dediklerinden son olarak da beş vakit namaz, bir kez yıkanmak ve elbiseyi bir kez arındırmak farz olunduğunu anlatmıştı.

"Şeyhim bu nasıl uzun süredir miraç kaç gün sürmüştür?"

Laianın da aklına aynı soru takılmıştı. Said Fakih herzamanki sakin gülümsemesiyle ellerini açtı.

"Allah rasulu buyuruyor ki. "Geri döndüğümde yatağım hala sıcacıktı. Allahümme salli ala seyyidina muhammediv ve ala ali seyidina muhammed!" Fakih elini sakalına sürmesi ardından miniklere el etti. "Bugünkü dersinizi iyi belleyesiniz. Miraca iman edesiniz... Şimdi dağılma vaktidir."

Laia gözünden istemsizce akan birkaç damlayı silip önündeki kağıdı toparlayarak ayaklandı. Genç kız büyülenmişti. Öyle ki soracak sual bulamaz haldeydi. Hızlıca çıkmak için hareket ederken Fakih'in sesiyle duraksadı.

"Leyla Hatun?"

"Dinliyor ben?" Laia nefesini tuttu lakin bakışlarını yerden kaldırmadı.

"Sen bile onun cefasına mahsunlaşıp dayanamazken alemlerin rabbi habibinin üzülmesine hiç müsaade eder mi?"

Aytuğ şeyhinin sözleri ile yanan gözlerini başını kaldıran hatundan yana çevirdi. Gök gözlerinden akıttığı yağmur damlalarının pembeleşen yanaklarından indiğini gördüğünde ise kendi yaşlarının akıvermesine de engel olamadı.

Laia dudaklarını birbirine bastırıp diyecek söz bulamazken Aytuğ Bey'in uzun ıslak kirpiklerine takılan damlalar ile karşılaştığında ne yapacağını bilemedi. "Toz kaçtı bana... Sana ne oldu... Temiz yapmak lazım burası..."

"He hatun he... Aynı tozdan bana da kaçtı..." Aytuğ bakışlarını kaçırıp eliyle kapıyı işaret etti. Tuhaf bir iğnelenme yanaklarında vuku bulduğunda ise öndeki alpine seslendi. "Bakıt! Başlayasınız derhal inşaya!" Böyle olmazdı.

Laia hızlı hızlı yürürken hayatında hiç bu denli gerilmediğini düşünmekteydi. Bu adam ile aynı ortamda bulunmaması gerektiğine karar verdi.

"Laia Hatun!" Aytuğ koşar adım uzaklaşan kadının ardından bağırır buldu kendini. Durup ona baktığında ise yaptığı şeye anlam veremeyerek kaşlarını çattı. "Taşıyasın o çadırı otağa!"

"Gelmeycü! Uzak duracu! " Genç kız adamın ellerini beline dayaması üzerine koşar adım çadırına yöneldi.

---

Şu sohbetleri yazmak, peygamberimizin hayatını hatırlamak son zamanlarda yaşadığım sıkıntılar arasında öyle iyi geliyor ki anlatamam. Her şey boş be! Oluyorum...

Biryerlerden kopyala yapıştır yapmak istemediğim için dinlediğim sohbetlerden bir karma yaparak yazmaya çalıştım. hatam varsa affola...

bölüm adları yine beni krize sokmaya başladı!









Continue Reading

You'll Also Like

AlGon🌼🤍 By okuyanladyy

Historical Fiction

57.1K 2.9K 49
"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen" Diyen Orhan'a baktı Alaeddin... Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da...
152K 9.8K 25
Ailesini ve beyliğini zalim Leo'nun elinden kurtarmak için Duru'nun bir mektup ulaştırması gerekiyordu. Bu onların son şansıydı. Lakin mektupta yazan...
Kunter By uykucukebelek

General Fiction

476K 22.7K 35
**İleriki bölümden kesittir** Kunter Arslanoğlu Odadan yavaşça çıkıp mutfağa ilerlerken Gül'ün sesini duydum. Mutfaktaydı sanırım. Biraz daha ilerley...
PAŞAM B×B By Einsames_Rosa

Historical Fiction

21.1K 1.3K 19
1496 yıllarında Osmanlı'nın en korkulan ve saygı duyulan paşası Cemal Paşa ve onun biricik oğlan kölesi Niko'nun aşkı ( kitap tarihten bağımsızdır)