I Dare You To Kiss Me, Oh Seh...

Por NimirRa

127K 8.9K 2.7K

Luhan onları terk etmesi yetmezmiş gibi, hayatlarını zindan etmeye yeminli babasından intikam almak için Kore... Más

1. Bölüm "Burası Benim Yerim"
2.Bölüm "Hana"
3. Bölüm "Küçük Geyik"
4.Bölüm "Ben, Seni Görüyorum."
5.Bölüm "Soğuk Öfke"
6.Bölüm "Ah!"
7.Bölüm "Beşi Bir Yerde"
8.Bölüm "Küçük Gerizekalı!"
10.Bölüm "Peri Tozu"
11.Bölüm "Hissetmem Lazım"
12.Bölüm "İz"
13.Bölüm "Duş"
14.Bölüm "Seok Kyung Mi"
15.Bölüm "Buz"
16.Bölüm "Çöküş ve Yükseliş"
17.Bölüm "Aman Tanrım"
18.Bölüm "Durun!"
19.Bölüm "Luhan, benimle-"
20.Bölüm "Baba!"
21.Bölüm "Doğum Günü"
22.Bölüm - Final

9.Bölüm "Cennet"

5.4K 469 73
Por NimirRa

Bölümü multimedyadaki şarkıyla okumanızı tavsiye ediyorum. Etkisini 5 kat arttıracaktır. ^-^





Taksiden kucağımda Luhan'la inip acil kapısına koştum. Bir hemşiye hemen yanımıza geldi ve sedye için birilerine seslendi. Sedye gelince titremekten kitlenmiş Bambi'yi sedyeye bıraktım. O kadar çok titriyordu ki düşmemesi için korkulukları kaldırmışlardı.

Hemşire sedyeyi boş bir odaya doğru iterken peşinden koştum. Çağrı cihazından bir tuşa basmıştı o arada. Doktoru çağırmış olduğunu tahmin ettim. Odaya gelince Luhan'ı iki görevlinin yardımıyla yatağa yatırdılar.

O kadar seri hareket ediyorlardı ki ne yapacağımı bilemeyerek yanlarında dikiliyordum sadece. Hemşire koltuk altına bir derece koydu. Derece bipleyince geri aldı.

"Hemen buraya buz getirin! Hasta havale sınırında!" Bunu duyunca neredeyse düşüyordum. Son anda kenara tutundum.

Buzlar getirildi, Luhan'ın tüm kıyafetlerini çıkardılar. "Hastanın yakını mısınız?" diye sordu içeri giren doktor Luhan'ın gözlerine ışık tutarken.

"Arkadaşıyım. Başka kimsesi yok." Doktor bana bir bakış attı.

"Vücudunda kavga izleri var. Bunlar nasıl oldu. Ateşi ne zaman çıktı?"

"Bilmiyorum, evine gittiğimde bu halde buldum."

"Aldığı darbelerin üzerine şoka girmiş olmalı. Saçları hala ıslak. Bu da üzerine eklenince vücudu kaldıramamış."

"İyileşecek değil mi?" diye sordum. Cevabını beklerken nefesimi tutmuştum.

Doktor bana cevap vermeden önce hemşireye bir ilaç tarif etti. Luhan'ı yan çevirip kalçasına iğne yaptı. "Eğer havale sınırından uzaklaştıramazsak komplikasyonlar olabilir." dedi tamamen işine konsantre bir halde. Ona uzatılan buz torbalarını Luhan'ın vücudunun farklı yerlerine yerleştirmeye başladı.

Bambi'nin inlemeleri çığlık seviyesine gelmişti. Bir annesinin adını bir benim adımı haykırıyordu. Yüzünün ıslak olduğunu fark edince şoktan katılaşmış vücudum çözüldü. Kendimi onun yanına attım ve odadakilerin ne düşüneceğini gram umursamadan saçlarını okşayıp ona şarkı söylemeye başladım.

Annem, bu kadar değişmeden, tabiri caizse ruhsuz bir sürtük olmadan önce, kabus gördüğümde bana bu şarkıyı söylerdi. Beni her zaman rahatlatan şarkı Luhan'ın titremelerini azaltmamış olsa da inlemelerinin oktavını düşürmüştü.

"İşe yaradı." dedi hemşire şaşkın bir şekilde. Ona bakmadım ve sesimi alçaltıp devamını küçük geyiğin kulağına söyledim. Etki inanılmazdı.

Şarkıyı tekrar tekrar söylüyordum. Doktor arada uğruyor, son değişikliklere bakıyordu. Hemşire yanımızdan hiç ayrılmamıştı.

Ben kuruyan dudaklarımı ıslatmak için birkaç yudum su içtiğim sırada hemşire titremekten morarmış Luhan'ın ateşini ölçtü tekrar.

"38.5" diye duyurunca neredeyse şişeyi düşürüyordum. Sonunda düşmüştü!

Buzları üzerinden kaldırmaya başlayınca ona yardım ettim. Buzlar vücudundan çekilince Luhan rahatlamış gibi bir nefes verdi. Yarı baygındı hala.

"Sevgilin çok şanslı." dedi hemşire yüzündeki yaraları incelerken. Bir parça pamuğa kahverengi sıvıdan döküp yaralarını temizlemeye başladı.

"O benim sevgilim değil." diyince yaptığı işin arasından bana çok bilmiş bir bakış attı.

"Ben 30 yıllık evliyim ve 3 çocuk büyüttüm. Yer miyim sence?"

"Gerçekten sevgilim değil." Luhan'ın yanı başındaki sandalyeye oturdum.

"Olsun istiyor musun?"

"O istiyor." diyip iç geçirdim. Luhan'ın hırpalanmış yüzüne baktım.

"Sorum onun ne istediği değildi." Beni duyamayacağını biliyordum ve sanırım birine itiraf etmek istemiştim.

"Sanırım. Ama önümüzde engeller var."

"Aşk kolay değildir yavrum. Kusursuz olmasını bekleyemezsin."

Haklıydı. Başımı sallayıp onu onayladım ve cevap vermek istemediğim için bir kez daha şarkıyı söylemeye başladım. Luhan'ın yanımda olduğunu, olacağını bilsem kabuslarım, krizlerim bile bu kadar kötü olmazdı. Ama hayatım boyunca hiç kimseyle çıkmamıştım. Aşık olmadan biriyle birlikte olmak bana tersti. Aşka da inanmazdım üstelik.

Hayatım boyunca yalnız olacağım fikrine o kadar alışmıştım ki farkında bile olmadan beni rahatlatan, gülümseten biriyle ne yapacağımı bilemiyordum.


**


LUHAN


Üşüme hissi, acı o kadar yoğundu ki çıldıracak gibi hissediyordum. İtiraz etmeye çalıştığım her seferde tenime iğneler gibi batan torbaların sayısı artıyordu. Artık dayanamayacağımı düşündüğüm bir anda, etrafıma toplanmış kara bulutları aşıp gelen güçlü bir ışık gibi, Sehun'un sesini duymuştum. Bir şarkı söylüyordu. Daha önce hiç duymadığım bir şarkıydı.

Saçlarımın arasında ellerimi hissettiğimde tüm düşüncelerim karmakarışık hale geldi. Acı hala oradaydı. Hala çok yoğundu. Hala ölecekmişim gibi hissediyordum ve üşümekten zar zor nefes alıyordum. Ama elini tenimde hissederken, o bana her şeyin iyi olacağını anlatan bir şarkı söylerken o kadar da katlanılamaz görünmüyordu bunlar.

Sesi hala kulaklarımda yankılanırken acıya rağmen uyuyakaldım.


**


Üşüme hissi bilinçaltıma işlemiş olmalı uyanır uyanmaz yaptığım ilk şey titremek oldu. Sonra fark ettim ki, vücut ısımda bir sorun yoktu. Ağırlaşmış göz kapaklarımı açınca tanıdık olmayan bir tavanla karşılaştım. Boynumu çevirmeye çalışınca omurgam boyunca bir ağrı yayıldı vücuduma. İnledim.

"Luhan?" Uykulu ve tanıdık sese dönmek istedim bu defa ama boynum gerçekten acıyordu.

Bir kafa görüş alanıma girdi. Bu Sehun'du. Yüzü bembeyazdı. "Uyandın mı?" Elini alnıma koydu sonra derin bir nefes verdi.

"Neler oluyor?" demek istedim ama boğazım o kadar kurumuştu ki sesimi çıkaramadım. Bana bir bardan uzatıp ensemden destekleyerek suyu içmeme yardım etti.

Sormaya çalıştığım soruyu bu defa kelimelere dökebildim.

"Sen. Bir. Aptalsın." dedi üstüne basa basa. "Olan bu." Kendini yanımdaki sandalyeye atınca biraz zorla da olsa ona döndüm.

"Ne?"

"Neredeyse havale geçiriyordun! Zamanında gelmesem neler olurdu düşünmek bile istemiyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. Yüzüm acımıştı. Sonra olanları bölük pörçük hatırlamaya başladım. Uykunun sisi birden dağılmıştı. Fight Club'dan sonra doğruca eve gelmiş duşa girip uyumuştum. Sonrasına dair hatırladığım iki şey vardı. Üşümek ve rahatlatıcı bir şarkı.

"Bana şarkı söyledin." dedim hayretler içinde. Gözlerini kaçırdı. "Bana gerçekten şarkı söyledin!"

"Her neyse." diye homurdandı. "Uyanınca gidebileceğini söylediler. Toparlan. Seni eve bırakacağım."


**


1 saat kadar sonra evdeydik. Sehun nereden bulduğunu bilmediğim bir anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdik. Vücudum oldukça yıpranmıştı. Kendimi koltuğa attım.

"Ben çok açım." dedi Sehun mutfağa giderken.

"Ben de açım. Bana da bi' şeyler getirsene." diye seslendim. Karnımdan gelen gurultular beni destekler nitelikteydi. Karşı çıkacak oldu ama hasta olduğumdan muhtemelen ikiletmedi. Annemin derin dondurucuya attığı yemekleri mikrodalgada ısıtmıştı.

Biraz doğruldum ve elime tutuşturduğu tabağı karnıma koyup yemeye başladım.

"Tanrı aşkına,  ne bu iştah? Hasta olunca insanın iştahı kesilmez mi?"

Ağzımda patates püresi ve biftekle konuştum. "Benim değil. Benim iştahım asla kesilmez."

Yediklerimi yutmadan konuşmamdan olsa gerek yüzünü buruşturdu. Uzanıp kumandayı aldı ve televizyonu açtı. Kanalları geçerken gözüme bir şey çarpınca bağırdım.

"Dur! Dur, geri gel!" Birden bağırınca irkilmişti. Bana kötü kötü baktı ama yine de bir önceki kanala döndü.

"Bu kanalda dur." dedim. 'Az sonra, Peter Pan ' yazısını görmüştüm bir kere. Kanalı değiştirmek için önce beni öldürmesi gerekiyordu.

"Peter Pan mı izleyeceksin? Çocuk musun sen?" dedi. Değiştirmeye yeltenince kaşıkla eline vurdum.

"Aish! Napıyorsun?"

"Bu kanal reklamlarda bile değişmeyecek." dedim keskin bir sesle. "Değiştirmeye çalışırsan kıçına tekmeyi basarım Oh Sehun!"

"Sen ciddi misin?" dedi kaşlarını çatarak.

Başımı salladım. Cevap vermek yerine ekrana döndüm. Geri sayımı görünce açlığımı bile unutup yarısı dolu tabağı sehpaya bıraktım.

5.

4.

3.

2.

1.

Başlayınca bacaklarımı kendime çektim ve onlara sarıldım.

"Bütün çocuklar büyür."

Ezbere bildiğim cümleyi tamamladım. "Biri hariç."

Film boyunca, sanki ilk izleyişimmiş gibi tepkiler verdim. "Onları unut Wendy. Hepsini unut." Repliğinde yine kalbim sıkıştı.

"Sen kayıp çocukların annesisin." Cümlesi yine beni gülümsetti. Wendy, Hook'a inanıp Peter'e cephe aldığında yine küfrettim. Tinkerbell öldüğünde yine ağladım, "Ben perilere inanıyorum, hem de hepsine!" diye eşlik ettim bir kez daha.

Ama son kavgada Hook, 'Wendy seni bırakacak' diye haykırdığında, Peter umutsuzluğa kapılmaya başladığında öyle şiddetli ağlamaya başladım ki Sehun korktu.

"Bu sadece bir yüksük." dediğinde Wendy hıçkırıklarımdan arasında onunla mırıldanmıştım.

"Pan, sen, pembesin." Hook'un yüzündeki şaşkınlık, Peter'in ayaklanışıyla yine zafer nidaları attım. Bir noktada, gözlerim Sehun'a kilitlendi. Kendimi öyle kaybetmiştim ki onun varlığını unutmuştum

Bana çok garip bakıyordu. Gerçekten, bakışları o kadar deliciydi ki ekranda Peter Pan olmasına rağmen ondan ayıramadım gözlerimi.

"Sen nasıl bir adamsın?" diye fısıldadı. "Vücudunda hala kavga izleri varken, bir çocuk filmine hıçkıra hıçkıra ağlıyorsun."

Bir şey söyleyemedim. Hareket edemedim. Nefes alamadım.

"Senden uzaklaşmama neden izin vermiyorsun?" dediğinde kalbim bir anlığına atmayı bıraktı. Sonra deliler gibi çırpınmaya başladı. Elini kaldırdı, ne yapacağını anlayamamıştım. Parmakları narince yanağımda dolandı. Kurumamış gözyaşlarımı sildiğini fark ettiğimde dudaklarım derin bir nefes almak için titredi.

Avucunu yanağıma bastırdı. Göğsü aldığı her nefeste inip kalkıyordu. O an, o bana böyle bakarken, çekinmeden bana dokunurken zamanın durmasını istedim. Sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı. Anın büyüsünü bozmaktan korkuyormuş gibi, yavaş yavaş bana yaklaştı.

Aramızda bir nefeslik mesafe vardı. Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmamıştı.

"Luhan." diye fısıldadı. Sesi o kadar yoğundu ki kalbim sıkıştı. Başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Aramızdaki mesafeyi kapattım ve dudaklarımı onunkilerle buluşturdum. Bu sefer, daha önce olduğu gibi bir şeyler patlamamıştı aramızda. Bu sefer parlak ışıklar yoktu. Bu sefer kanıtlamamız gereken hiçbir şey yoktu.

Zifiri karanlıkta, birbirlerini görmeye, hissetmeye, ezberlemeye çalışan iki kişi gibiydik. Vücudum onun için çıldırıyordu. Bu cinsel bir arzu değildi. Öyle bir şeydi ki, sanki birleşip tek bir vücut olsak bile yetmeyecekti.

Onu, incitmekten korktuğum porselen bir bebekmiş gibi kendime çektim. Ellerim sırtında dolaşıyordu, dudaklarım onun dudaklarına tapınıyordu. Kalbimden yükselen, ihtiyaç ve saf duygu dolu bir ses ağzımdan onunkine aktı. Sürekli, farkında olmadan birbirimizi çekiyorduk kendimize. Beni koltuğa itip üzerime uzandı. Dudaklarımız birbirinden bir an olsun ayrılmamıştı.

Bacaklarımı beline doladım ve ağzımı açarak onun dilini buyur ettim. Yetmiyordu. Ne yaparsak yapalım yetmiyordu.

"Sehun-ah!" diye inledim. "Lütfen." Ne için yalvardığımı ben bile bilmiyordum. Benimle sevişmesi için değildi sadece bu. Bu çok farklı bir istekti.

Ama Sehun devam etmedi. Durdu. Ne kadar zorlandığını kenetlenmiş çenesinden görebiliyordum. Alnını alnıma yasladı. Geri çekilmedi.

"Yapamayız." dedi. Bu ona acı veriyormuş gibiydi. Bana veriyordu.

"Ne? Hayır! Durma!" Onu tekrar dudaklarıma çekmek istedim ama geri çekilip kafasını göğsüme yasladı.

"Henüz iyileşmedin." dedi. Yanağını göğsüme sürttü. "Senin için deliriyorum ama vücudun bu haldeyken olmaz."

"Ama-"

"Luhan." diye fısıldadı uyarıcı bir ses tonuyla.

"Kalacaksın, değil mi? Gitmeyeceksin?"

"Gitmeyeceğim." diyince kollarımı ona sardım ve saçlarını öptüm.

"O halde tamam. Dediğine uyacağım Sehunnie." Cevap vermedi. Uzun süre öylece yattık. Tüm gün uyumuş olmama rağmen yorgunluk çökmüştü üzerime.

"Yatağa gidelim mi?" dediğimde onaylayıp doğruldu ve kalktı. Sonra bana elini uzattı. Elini tutup, ben de kalktım. Odama geçip yorganı açtık iki taraftan. Ben sol tarafa, o sağ tarafa yattı.

Gece lambasını kapattım. "Sehunnie." diye fısıldadım henüz birkaç dakika olmuşken yatalı.

"Efendim?"

"Seni özledim."

Yanında yatıyorum demedi. Sadece kayıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Kolunu ensemden geçirip sarıldı ve başımı göğsüne yasladı. Burnuma onun kokusu dolunca huzurlu bir şekilde iç geçirdim.

"Sanırım cennet denilen yeri buldum." diye mırıldandım dudaklarımı tişörtün üzerinden göğsüne bastırıp. Saçlarımı okşadı uzun parmakları parmakları.

"İyi geceler Bambi." İkimiz de, asla tatmadığımız kadar rahat ve huzurlu bir uykuya bıraktık kendimizi.





**


Bu bölüm beni o kadar etkiledi ki hala kendime gelemedim. Yazan ben olduğum içindir belki. Umarım siz de beğenirsiniz.


Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.


Bir sonraki bölümde Luhan'ın geçmişiyle yüzleşeceğiz gibi görünüyor. Woo Bin'in gelişi için kendinizi hazırlayın kızlar! Her şey tepe taklak olmak üzere!

Seguir leyendo

También te gustarán

1K 69 6
''Kim Taehyung'un, okulun beşinci katından aşağı düşmesine rağmen bunca yıldır hayatta olduğunu kim bilebilirdi ki?..'' - Miss me? ~Gho...
12.4K 1K 32
Kim Taehyung'a bebeklerini anlatan Min Yoongi'nin günlüğü Oy ve yorum atmayı unutmayın. Lütfen... Angst değil. Umarım beğinirsiniz.
387K 35.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
75.4K 7.1K 30
''İki aşk sonsuzlukta buluşmuş...''