LEYLA

By gizemmgurbuzz

64.7K 5.9K 2.3K

İskoçya'dan Osmanlıya uzanan destansı bir aşk... More

LEYLA
1 İsyan
2- Kaçış
3- Fersah fersah özgürlüğe...
4- Çaresiz bekleyiş...
5 - Beklenmeyen teklif
6 - Zor Karar
7 - Talih Kuşu
8 - Yolun Sonu
9 - Sürgün
10 - Burada Kurt benim!
11 - Misafir
13 - An bu an...
14 - Veda
15 - Yeni Düzen
16 - Vicdan
17 - Kibir ve Önyargı
18 - Güzel Ahlak
19-Ey sevgili hoşgeldin...
20 - Kaçak
21 - Kısas
22 - Toz kaçtı...
23 - Sultan Köşkü
24 - Helal edesin...
25 - LEYLA!
26 - Gelin Toyu
27 - Biçare...
28 - Sen Leyla ben Mecnun
29 - Kader...
30 - "Hadi İnşallah"
31 - İki kişi tek nefes "Hu"
32 - Vuslat
33
34 - Aşk yaptı
35 - Kaşık!
36 - Ar ederim!
37 Ben Allah
38
39 Nikah!
40 Yeniden...
41 Gelin
42 Haber
duyuru
43 Mektup...
44 Mecnun...
45 Tevbe
"الن تأتي" 46
47 Vuslat
48 Neredesin...
49 Münasip değil...
50 "Saadet-i Saniyem"
51 Hasret...
52. Bölüm
53 Mahkeme
54 Nasip et ya rab!
55 Ham ham!
56 Eğlence...
--Düğün--
58 Allaha emanet
59. Bölüm
60 Hoşçakalın
Final (1. Kısım)
Seri Sonu Finali
Teşekkür

12 - Aytuğ...Ben, gel, su...

955 94 28
By gizemmgurbuzz

Laia gözünü araladığında tuhaf ilaç kokulu bir yerdeydi. Genç kızın gözü direkt olarak tepesinde tahta çubuklarla desteklenmiş kubbenin en uç noktasındaki boş yuvarlak kısma takıldı. Ardından kumaş kaplı kubbeye baktı. Yine nerelerdeydi acaba? Her neredeyse epeydir uyuduğu aşikardı öyle ki kaskatı kesmişti her yeri. Hareketsizlikten uyuşan kollarını kıpırdatıp birini karnına götürdü ve diğerini havaya kaldırıp üzerindeki pamuklu ince uzun kollu temiz giysiye baktı. Ardından bakışlarını karmakarışık motiflerin işli olduğu kumaşlara... Alt kısımda çapraz çapraz örülmüş tahtalar ardında yine bir bezden duvar. Laia eksik görüyormuşa benzeyen tek gözünü aralamaya çalıştı lakin canı yanmıştı. Başını hafifçe diğer tarafa çevirdiğinde ise şu an zeminde yatıyor olduğunu kenardaki üst üste konmuş yorganlardan hemen yanında duran ince dikdörtgen masa üzerinde duran tuhaf boy boy tas ve kazanlardan anlamak mümkündü. Diğer tarafına baktığındaysa yattığı yerin ucunda minik sehpaya benzeyen bir tahta üzerinde demir bir tepsi ve irili ufaklı kaselerden o ağır ilaç kokuları gelmekteydi. Bunun yanı sıra değişik yemeğimsi bir koku da vardı. Laia sağlam kolu üzerinde doğrulmaya çalışıp evvela üzerinde yattığı rahat yer döşeğine baktı. Beyaz kenarları kırmızı mavi değişik işlemeli nevresime benzer bir şeyler seriliydi. Üzerinde ise ince beyaz bir başka örtü  . Ona giydirilen kruvaze şekilde kapanmış iç gömleğin kenarları da minik motifler ile işlenmiş görünüyordu. Genç kız başına kapatılmış beyaz örtüyü çekip yere serili parça parça her biri ayrı renk eski halılara göz süzdü. Yusyuvarlak bir çadırın içindeymiş gibiydi. Duvar diplerinde sandıklar, yığılı postlar, tam ortaya kurulu bir ateş üzerinde bir kazan önünde ince ahşap bir sıra tam karşısında ufacık bir kapı ki Laia başını eğerek geçmek zorunda kalırmış gibiydi.... Vücudunun geri kalanına bakmak istedi genç kız lakin  evvela çözülü saçlarının temiz ve taranmış oluşu çekti dikkatini. O üzerindekini atıp saçlarını omzundan sallandırıp örmeye koyulmuşken giydirilen uzun pamuklu geceliğin bitimindeki beyaz çoraplı ayakları dikkatini çekti. Laia ölmüş olabilir miydi? Ölümden sonraki hayata geçiş yapıp bu alemde mi devam edecekti? Genç kız örgüsünü bitirdiğinde kenarda duran tepsiden bir sargı kumaşı çekip saçını bağladı. Elini suratına götürdüğünde ise hissettiği şişlik inlemesine neden oldu kuruyan acı bir tat ile büzüşen ağzını açmaya çalıştığında ise yeniden inledi. Belli ki ölmemişti Laia. Eteği sıyırıp sargılı bacaklarına da bakması ardından iç geçirdi. Yoksa ailesi peşinden gelmiş bulmuş muydu onu? Lord Ferguson ilaç mı hazır etmişti? Bir an fazlaca heveslendi lakin karşıdaki ufak kapı açıldığında iç geçirerek içeri giren biri yaşlı biri genç iki kadına baktı.

"Uyanmış kızcağız. Maral hatun hanımıma haber edesin. Gelip görmek istediydi. "

Maral kızı baştan ayağa süzerek dudaklarını sıktı "Ört yazmanı hatun!" diye söylendi. Tunahan beyin bu kızı şifa çadırına taşımasından hiç haz etmemişti. Yüzünde şekil şemal kalmamış olsa da güzel sarı saçları ile etrafta dolanmasındı.

Laia kendisine kaş çatarak bir şeyler söyleyen genç kıza baktı. Yaşı ondan küçük duruyordu. Üzerinde bol işlemeli koyu yeşil saten kumaştan bir kaftan belindeki süslü demir kemere ilişik bir hançer vardı. Ona farklı gelse de güzel yüz hatları iri koyu gözleri. Siyah kalın kaşları vardı. Başında ise renkli boncuklu tuhaf bir şapka yüzü yanından sallanan değişik süslü boncuklar ve ardından aşağılara uzanan bir tül sallanmaktaydı. O yaşlı kadının pamuklu kırmızı yeşil krem çizgili kaftanına başındaki süssüz şapka ardından sallanan daha kalın krem rengi kumaşa bakarken genç olan yanına gelip yere attığı başörtüyü alarak başına örtüp saçlarını gizledi. Laia bu kez Abraham'ın onu bulduğunu varsaydı. Biraz mahçubiyetle başını önüne eğdi.

"Ben Çolpan Hatun'a haber ederim. Sen içeri kimseyi sokmayasın!" Maral hızla dışarı çıktı.

Laia yanına gelen yaşlı kadına hafifçe kenara kayarak karşılık verdi kadınsa ona gülümseyip elindeki havan içinde ki her neyse parmaklarını daldırıp elini suratına uzattı.

"Gel kızım yatasın" Şifacı kadın ne söylese bilemedi. Dillerini anlamıyordu kız.

Laia kadının inatla yanaşmasıyla durup elindeki tuhaf kokulu şeyi suratına sürüşünü izlerken şu an bir ayna dileğindeydi. Genç kız acıyla inleyip "anne" Diye iç geçirdi.

"Mama? " kadın hızla kafa salladı. " Acıktın mı kızım dedi acıkırdı ya dünden beri öylece yatıyordu kızcağız. Ayaklanıp kazanın başına giderek yaptığı tavuk suyuna çorba içine biraz karabiber biraz taze maydanoz koyup karıştırarak tepsiyle kızcağızın önüne koydu. "Alasın ha mamadır bu yiyesin şifa bulasın."

Laia handa gördüğü yumuşak ekmeğe ve önündeki çorbaya bakıp iç geçirdi. Pek acıkmıştı. Genç kız kadının yumuşacık görünen gülen yüzüne ister istemez gülümserken buldu kendini ardından ekmeği koparıp ağzına attı lakin çiğneyemiyordu. Laia inleyerek elini yanağına siper etti.

"Veresin... " Şifacı kadın uzanıp ekmeği çorbanın içine doğrayarak ezdikten sonra kaşığa üfleyip kızın ağzına götürdü.

Laia kaşığı alıp biraz üfleyerek içmeye koyuldu. Biraz tuhaftı tavuk suyuymuş gibiydi. Fazla tuzlu ve acı gelmiş olsa da öyle açtı ki ses etmedi genç kız lakin ağzına takılan otları çıkarıp tabağın kenarına dizdi. Onlar kötü kokuyordu.

Kadın kendisine gülerek kalkıp bu defa pamuklu bir mendil ile geldiğinde Laia iç geçirip kibar davranmadığını düşünerek maydanozları mendile toplamaya koyuldu. Bir süre yemeğe devam ettikten sonra "Abraham? " Dedi ya da demeye çalıştı.

"Abraham? " Kadın anlamaz bir ifadeyle kıza baktı.

"Abraham, Mısır" Laia iç geçirdi. Lakin kapı açılıp az evvelki kız yanında heybetli annesi yaşlarında bir kadın ile içeri geldiğinde durup onlardan yöne baktı. Yanında duranın ayaklanmasından bu kadının bir leydi olduğu aşikardı. Laia oturduğu yerde başını önüne eğerek ufak bir reverans yaptı.

"İyi midir? " Çolpan kızın per perişan suratına dudaklarını düzleştirerek karşılık verdi. "Kimdir, necidir ?Konuştu mu!? "

"Dil bilmez hanımım. Abraham der."

"Kocasıdır belki... " Maral'ın gözleri keyifle açıldı lakin halası başını çevirip kaş çattığında susup geri çekildi. "Kutay'a de hayde! Gidip Aytuğ'la Tunahan'a haber etsin"

Maral gözlerini kırpıştırarak onu iyice yardımcı hatun ettikleri için kendince  söylenip otağdan çıktı.

Laia kırmızı süslü kaftanlı kadının kenardan kendisine çekilen mindere eğilip oturmasıyla nefesini tuttu.

"Hayır olsun... Başımıza iş sardılar yine kim kimdir bakmaz tutar getirirler. "

"Siz kimsiniz? " Laia latince denedi.

"Ne dersin kızım anlamayız seni"

"Bizanstan mıdır ki hanımım? Constantiniye'den gelmiş olmasın?"

"Constantiniye! Evet bunu biliyorum işte! "

Çolpan Constantiniye adı geçtiğinde tekrar eden kıza kaş çattı. "Bu işte bir iş vardır ! Bizanstandır belli! Haber et hatun çarşıdan sahafı getirtsinler."

"Olur hanımım"

Laia yardımcı kadının koşturarak çıkıp gitmesiyle minderde onu gözetleyene göz ucuyla baktı. Çanta... Çantası buralardaysa şayet Laia belki bir iki kelime söylerdi. Genç kız kendisini alıp getirenin türkler olduğunu hatırladığında başını hızlıca sallayıp etrafına bakındı.

Çolpan bir müddet aranan kızın sonunda eliyle köşede duran heybe ve üzerinden çıkarttıkları parçalanmış giysileri işaret etmesiyle o yöne baktı.
"Onlar mı? " dedi işaret ederek.

"Ben ben"

"Sen... " Kadın dizlerine tutunarak ayaklanıp köşedeki heybeyi çekerek kızın önüne koydu. O da içini deşerek bez bir çantayı çıkarıp içini kurcaladı. Kadın kızın üzerinden çıkan pahalı ziynetleri ve kese içindeki altın ila gümüşleri birde akçeleri oğlundan işitmişti. Bu kız tekfur(bizans valisi) kızı olmasaydı...

Laia çantasındaki keseleri ve ziynetleri gördüğünde şaşkınlıkla başını kaldırıp kadına baktı. Olduğu gibi duruyorlardı. Kimsenin el sürmemiş oluşuyla kaşları havalandı genç kızın. Akabinde çantası içine bakıp oradan kağıtlarını çıkarttı ve kelimelere bakmaya başladı. Çok yüzeysel kelimeler vardı. Bunlarla ancak karnını doyurabilir yahut bir şey alabilirdi. Laia yanaklarındaki havayı acıyla üfledi.

"Desdur varmıdır ana? " Aytuğ kadının kendine gelmiş olmasına memnundu en azından gitmeden evvel bir şeyler öğrenebilirdi belki.

"Gel oğul" Çolpan kızın iki yanından sallanan yazmanın ucunu tutup boynundan geriye atıp üzerini örtü ile kapattıktan sonra içeri giren oğulları ve yeğeni Maral'a baktı.

Laia içeri giren adamların ona bakıp buruşturdukları suratlarını gördüğünde bakışlarını önüne indirdi.

"Fena etmişler hatunu soysuz itler" Tunahan başını iki yana salladı. Akranı görse tanıyamazdı iyice fena olmuştu kızcağız.

Aytuğ annesinin yanına ilerleyip ellerini ardında birleştirdi. Bir müddet kucağındaki heybeye tutunan kadının tuttuğu kağıtlara baktıktan sonra eğilip almak istedi.

Laia adamın elini kağıtlara uzatmasıyla onları kendine çekti. "Ben! " dedi kendisinin olduğunu ifade etmek istercesine ardından gözlerini adamın dizlerine dek inen pamuklu gömleğine altındaki bol pantolon ve çizmelerine belindeki kalın kemere iliştirilmiş kılıca ve ardından örülü Aodh'unkinden bile uzun görünen kahve tonundaki örgüsüsünün gözünün önünde sallanan kısmını inceledi. Genç kız gözünü kaldırıp kendininkilere büyük bir ciddiyet ile bakan kahve rengi kısık gözlere takıldığında ise adam gülümseyerek doğruldu. Laia onun yüzünü çevreleyip çenesinden hafifçe sarkan sakallarına bakmayı sürdürürken o da diğerlerine bir şeyler söylemekteydi. Kalın kavisli kaşları güneşten yanmış buğday teni vardı genç kız başını çevirip bir diğerine baktığında o biraz daha kumral sakalsız biraz daha genç görünmekteydi. Heybetli güçlü görünen adamlardı. Laia az evvelki kızın gelip elinden kağıtları alması ve hızla götürüp genç lorda vermesiyle kaş çatmak istedi.

Tunahan, Maral'ın eline tutuşturduğu kağıtlara ardından hırçınlık eden kızın yüzüne iç geçirerek bakıp ağabeyine döndü. "Burada latin alfabesi ile türkçe kelimeler karşısında da muhtemelen latince karşılıkları yazar ağabey. Tunahan kağıtları karıştırıp ağabeyine uzattı.

Aytuğ gözlerini kısarak oldukça basit birkaç kelimeye bakıp konuşan annesine döndü.

" Constantiniye denince pek heyecan yaptı. Tekfur kızı olmasın oğul. Üzerinden çıkanlar normal şeyler değil"

"Ya da hırsız... " Maral tek kaşını kaldırdı.

"Tövbe tövbe... " Tunahan başını iki yana salladı.

"Hırsıza benzemez. Onu hatun tacirlerinin elinden aldık lakin anamın dediği doğrudur tekfur kızı olabilir" Aytuğ yeniden kağıtlara bakıp devam etti " De, tekfur kızı neden dilimizi öğrensin="

"Casus olmaya!" Maral kaş çattı.

"Dilini tutasın Maral! Beyin var önünde" Çolpan yeğenine gözlerini dikerek baktı.

"Olabilir" Aytuğ şaşırmazdı. Kızın kendisini izleyen gök gözlerine dönüp  "çıkar kokusu " Dedikten sonra kendisine uzattığı eline kağıtları tutuşturdu.

Laia kağıtlar arasında haritayı göremediğinde heybeyi açıp pantolonunu serdi ve ceplerini aradı. Kağıdı bulduğunda ise adama baktı yeniden. Ardından uzattı.

Aytuğ katlı kağıdı açıp haritayı gördüğünde gözlerini kıstı. Tuna da yanına gelip şöyle bir bakarak "Ataila" diye okudu yazanı.

"Ataila? " Aytuğ kadına döndü.

"Antalia" Laia hevesle konuştu.

"Antalya? " Aytuğ merakla yeniden sordu. Kadın kafa salladığında ise yanına çöküp kağıdı gösterdi.

"Ben Antalya" Laia keltçe bir küfür savurması ardından iç çekerek adama baktı. Ne zor şeydi dil bilmeden dert anlatmak... "Ben gel Antalya" Dedi kendince hırslanarak. Laia çantayı karıştırıp içinden ufak kömürü çıkararak Antalya'ya gemi çizdi.

"Antalya'ya geldim mi demek ister? " Tunahan ensesini kaşıdı.

"Nefes tüketmeyin oğul çarşıdan sarrafı çağırttırdım. Gelince anlarız derdini.

" İyi ettin ana" Tunahan kafa salladı. "Ben gidip bakayım"

Aytuğ kızın kendisine dikkatle bakan gözlerine dönüp" Sen Antalya'ya geldin" dedi akabinde gemiyi gösterdi. "Gemiyle"

"Maaşallah! " Laia adamın sonunda anladığına sevindiğini belli etmek istercesine konuşunca kendisine gülümsemesi üzerine nefesini tutup kağıda döndü parmağıyla bir diğer noktayı gösterdi genç kız. "Hamit! "

Aytuğ yere bağdaş kurup haritaya baktı. "Bura Antalya bura Hamitoğulları mı!? "

"Bu Hamit... " Laia elindeki kağıttan su kelimesine bakıp yeniden adama döndü. "Ben gel Antalya. Bu su"

Aytuğ gözlerini kısıp Eğirdir Gölü olduğu varsaydığı kızın su dediği şekle baktı.

"Ben gel su" Laia öfkeli bir nefes çekiş ardından üç kelime ile başından geçenleri anlatmaya çalışması gerçeğine dilini şaklattı. "Ignatius, Darius gel su..."

Genç adam yanaklarını kemirip "sen buraya geldin sonra İgnatius ve  Darius deyyusları geldi" dedi.

"Yok deyyus..." Laia adamın gülmesiyle iç geçirip iki parmağı ile harita üzerinde yürüyerek hana ulaştı. "Ben, Ignatius, Darius, yemek, küvet, han"

"Uğraşma oğul"

"Hatun değil misiniz her türlü anlatırsınız derdinizi... " Aytuğ annesine sırıttı. Bu hatun gemiyle Antalya'ya gelmiş oradan Hamitoğulları'na Eğirdir Gölü'nde de o deyyuslar ile karşılaşıp yol üzerindeki handa yemek yemiş belli ki" Genç adam kadının heriflerle yemek yemesi karşısında kaş çattı. Ardından ona dönüp yüzünü gösterdi. "Ne oldu sana hatun? "

Laia adamın sorar gözlerle yüzünü işaret etmesiyle kaş çattı. "Ben, Darius " Genç kız burnunu gösterdi. "Yemek bu"

Genç adam adamlardan birinin kan revan içindeki burnunu aklına getirdiğinde kaşlarını kaldırdı.

"Darius... " Laia keltçe lanet yağdırması ardından yüzüne yumruk atar gibi yaptı.

Aytuğ kaş çatarak ve eliyle kadını gösterip yavaşça kendine yumruk atar gibi yaparak "Darius mu seni bu hala getirdi?"

Laia iç geçirip kafa salladı. Adam yeniden haritaya baktığında ise genç kız elindeki kömürü yoldan devam ettirip bir yuvarlak çizdi. Ben Constantiniye "

Genç adam evvelden böyle anlaşmaya çalışmamıştı kimseyle lakin onu genel anlamda oldukça açık ve net anladığının farkındalığıyla gülümsedi ardından "sen " Dedi eliyle göstererek ve parmaklarıyla harita üzerinde yürüyüp "gidiyordun Constantiniye'ye" Diye devam etti.

Laia adama kafa salladı. Sanırım anlatmıştı kendini ona.

"Ben Aytuğ" Genç adam kendini gösterdi ardından kadını işaret etti "Sen kimsin hatun? "

" Laia" Laia iç geçirdi "ben Laia"

"Aya? " Aytuğ gözlerini kıstı.

"Lai-a" Genç kız ağır ağır söyledi.

"Leyla? "

"Çok mu zor ? " Laia kendi kendine söylendi "Laia! "

"Laia... " Aytuğ kafa salladı ardından onları izleyen annesine döndü.

"Anlaştın mı oğul ? "

"Laia imiş adı. Sarrafa gerek kalmadı gibi..." Genç adam sırıttı.

"İyi... Söyle Leyla Hatun'a eğri otursun doğru konuşsun... Yemeği tuz tatlandırır ama tuz çanakla yenmez."

"Ana! "

" Ne o pek güzel anlaşırdın..."Çolpan onları dikkatle dinleyen kıza baktı. "Hayır mıdır şer midir bilmem"

"Aytuğ? " Laia adama döndü.

"Bey! Aytuğ Bey! " Çolpan kaş çattı. "Ananın aydaşı babanın yoldaşı değil koca bey"

"Söyle hatun!" Genç adam kadına döndü.

Laia çok sıkışmıştı ve biraz daha beklerse bu temiz yatak döşek mahvolacaktı... Genç kız en sevdiği üçlüyü yan yana getirerek konuşmaya çabaladı "ben ,gel ,su"

"Su mu istersin hatun? Maral su veresin!" Genç adam el etmişti ki kadının yeniden adını söylemesiyle durup alışık olmadığı durum karşısında gök gözlerine baktı. "Söyle Laia Hatun"

Laia biraz adamın kendisine devamlı gülümseyerek bakmasından biraz da durumundan utanarak dudaklarını birbirine sürttü. Lakin dayanamıyordu. Hafifçe yerinde kıpırdandı genç kız ardından utana sıkıla elini kucağına indirdi. "Bu, su, gel"

Aytuğ bakışlarını kızın eline kaydırdığında boğazını temizleyerek ayağa kalkıp kapıya yöneldi. "Ana hatunu hacete götürün. Sahaf gelince haber edersiniz."

"Eme bu hatun del imidir?! " Maral kaş çattı.

"Koskoca beye hacet söylenir mi hatun?! " Çolpan dilini şaklatarak ayaklandı. "Maral! "

"He maral he! " Maral kıza "yürü" dedi kapıyı göstererek " Kıçını da yuğayım{yıkayayım) tam ola! "

Laia Aytuğ denen adamın her anlatmaya çalıştığını dosdoğru anlayan zeki bir lord olduğunu düşünürken söylenen kızın ardından kalkıp peşinden yürümeye koyuldu. Çadırın kapısı açıldığı vakit genç kız gözlerini kırpıştırarak baktı etrafa ne çok çadır vardı...  "Anne... " Dedi iç geçirirken.

"Mama? Yok mama! hacette mama yenmez densiz hatun! De hayde yürü! "

---

Uzatmadan hızlıca atayım beklemeler için üzgünüm biraz ağır gidiyor bu hikaye. Birde korkunç hasta oldum dün gece yattığım yerden yazabilirsem yazacağım

Karakterler çok yeni çevre etraf düzen çok farklı yıllardır leydicilik oynayan biri olarak Laia gibi dil bilmez yol bilmez hissediyorum...

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 315 5
"Bir sevdaya düşeceksin. O sevda sana kuyu olacak. Sen kuyuda Yusuf olacaksın. Sabredeceksin sonra sevdaya sultan olacaksın.." İki imam hatipli genci...
153K 9.8K 25
Ailesini ve beyliğini zalim Leo'nun elinden kurtarmak için Duru'nun bir mektup ulaştırması gerekiyordu. Bu onların son şansıydı. Lakin mektupta yazan...
8.3K 327 40
iki kaderin berdel yüzünden bir araya gelmesiyle hayatları bı anda değişen nefretten doğan bir aska heja ve mirhanın hikayesine hazırmısınız
51.1K 963 52
ESKİ HİKAYELERİM İCİN PROFİLİME GİREBİLİRSİNİZ. " Kumar borcu namus borcudur kardeeş ! " diye ses geldi Üsküdar kumarhanesinde ... 16 yaşında dişler...