I Dare You To Kiss Me, Oh Seh...

By NimirRa

127K 8.9K 2.7K

Luhan onları terk etmesi yetmezmiş gibi, hayatlarını zindan etmeye yeminli babasından intikam almak için Kore... More

1. Bölüm "Burası Benim Yerim"
2.Bölüm "Hana"
3. Bölüm "Küçük Geyik"
4.Bölüm "Ben, Seni Görüyorum."
5.Bölüm "Soğuk Öfke"
6.Bölüm "Ah!"
7.Bölüm "Beşi Bir Yerde"
9.Bölüm "Cennet"
10.Bölüm "Peri Tozu"
11.Bölüm "Hissetmem Lazım"
12.Bölüm "İz"
13.Bölüm "Duş"
14.Bölüm "Seok Kyung Mi"
15.Bölüm "Buz"
16.Bölüm "Çöküş ve Yükseliş"
17.Bölüm "Aman Tanrım"
18.Bölüm "Durun!"
19.Bölüm "Luhan, benimle-"
20.Bölüm "Baba!"
21.Bölüm "Doğum Günü"
22.Bölüm - Final

8.Bölüm "Küçük Gerizekalı!"

5.4K 444 60
By NimirRa

"Sehunnie." Ben seslenince kafasını kaldırıp bana baktı. Tüm gün boyunca yalnızca yemek yemek için sırasından kalkmıştı. Pozisyonu neredeyse hiç değişmemişti.

"Ne var?" dedi her zamanki ters tavrıyla. Gözlerimi devirdim.

"Efendim demek çok zor, değil mi?" diye homurdanınca onun 'sadede gel' bakışıyla karşılaştım.

"Okuldan sonra dışarı çıkalım mı?" diye sordum tek nefeste. Tüm gün bunu düşünmüştüm ve şansımı denemem gerektiğine karar vermiştim.

"Randevu gibi mi?" diye sordu. Tek kaşını kaldırmıştı.

"Randevu olmasını ister miydin?" diye sordum, ters tepeceğini bilmeme rağmen.

"Konuşmamız lazım zaten." diyerek beni şaşırttı. "Bir eve uğramam lazım."

"Seni alırım o zaman evden." dediğim an bana bir bakış attı.

"Ah." Gülüp ensemi kaşıdım. "Pardon, kiminle yaşadığını unuttum." Bakışın asıl amacı muhtemelen 'ben senin kız arkadaşın mıyım ki beni evden alıyorsun'du ama bahanem beni kurtarmıştı.

"Araf kafede buluşuruz."

"Orası neresi bilmiyorum."

"Koreli olmadığını unuttum." dedi yüzünü buruşturarak. Telefonunu çıkarıp hızlıca bir şeyler yaptı, o telefonunu cebine koyarken benimki titredi. "Sana haritalardan attım yerini."

"Tamamdır." dediğimde konuşmaya nokta koymak için başını tekrar kollarına yasladı. Bu sırada ben de üzerindeki tişörtü ondan nasıl geri alabileceğimi düşünüyordum. Geri alacak ve asla yıkamayacaktım.

**

Okuldan sonra, Sehun'un gönderdiği harita sayesinde kolayca Araf kafeyi buldum. Kafeye ulaşmak için pek çok ara sokaktan geçmen gerekiyordu. Bina kelimenin tam anlamıyla dökülüyordu.

İçeri girmek için kapıyı ittiğimde bir zil şıngırdadı. İçerisi bomboştu. Masalardan birine oturdum ve çantamı yanımdaki sandalyeye koydum. İçerisi çok hijyenik görünmüyordu ama garip bir şekilde etkileyici ve sıcaktı. Bir duvar tamamen resimlere, notlara ayrılmıştı.

Çok güzel resimlerin, şiirlerden kesitlerin yanı sıra kamyon arkası yazılarını andıran cümleler ve çarpık çurpuk çöp adamlar da vardı. Duvarın müşterilerin eseri olduğunu tahmin etmiştim.

Ben tamamen kendimi kaptırmış bir yazıdan diğerine atlarken bir ahjumma yanıma geldi.

"Ne istersiniz?" diye sordu. O kadar dalmışım ki onun sesini duyunca irkildim ve sonra utanarak güldüm.

"Menü var mı acaba?" diye sordum.

"Yok." Devam etmesini, en azından seçenekleri saymasını bekledim ama sessizce bana bakıyordu. Biraz ürkütücüydü.

"Ben çay alayım o zaman." dedim aç olmama rağmen.

Başını eğerek onayladı ve bir kapıdan geçip gözden kayboldu. Yazıların hepsini okuduğum için telefonumu çıkardım. Sehun'a mesaj atacaktım ki zilin şıngırdamasını duydum. Kafamı refleks olarak kapıya çevirince Sehun'u gördüm. Üzerinde hala benim kıyafetlerim vardı ama ek olarak bir sırt çantası taşıyordu.

Karşıma oturdu ve çantasını benimkinin üzerine bıraktı. "Çantada ne var?" diye sordum. Sonuçta okul bitmişti.

"Dosyalar." Kaşlarımı kaldırdım.

"Dosyalar mı?"

"Evet, Hyun Ki'nin özel dosyaları. Çalıp çoğaltmıştım."

Yüzüme bir gülümseme oturdu. "Harika, ben de gelişmeleri aktaracaktım. Bir plan yapmamız lazım artık."

Başını salladı. Ahjumma elinde bir tepsiyle yanımıza geldi. Tepside çay hariç her şey vardı. Kurutulmuş et, kimçi, pilav, yengeç, yılan balığı çorbası, ahtapot salatası.

"Ahjumma döktürmüşsün yine." dedi Sehun kadın tepsidekileri masaya yerleştirirken.

"Şey, ben bunları sipariş etmemiştim." diye mırıldandım.

"Bunlar var." dedi ahjumma. Bu kadının Sehun'un akrabası olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu teorimi onaylar gibi Sehun'un sırtına pat pat vurdu ve boş tepsiyle birlikte yeniden aramızdan ayrıldı.

Çubukları rahat tutmak için ucunu masaya bastırdım ve ahtapot salatasından aldım. Ben ağzımdakileri çiğnerken ve belki ilk defa Kore yemeğiyle aşk yaşarken Sehun bana bakıyordu.

"Burada sipariş veremezsin. Ne sipariş edersen et ahjumma istediği şeyleri getirir."

Lokmamı yutup yenisi için uzanırken "Benim için hava hoş." dedim. Bir süre sessizce yemeğimizi yedik. Deniz ürünlerinden hoşlanmıyorum diye ortalığı yıkan ben açlıktan ölüyormuşum gibi saldırmıştım masadakilere. Son kimçi için Sehun'la biraz kavga etmiş olsak da ben kazanmıştım.

Sonunda bitince sandalyemde kaydım ve karnımı okşadım. "Oh, çok yedim."

O da benim gibi yayıldı ve başını salladı. Ahjumma en başından beri bizi izliyormuş gibi masadan ayrılır ayrılmaz yanımızda bitti. Masayı topladı ve tekrar gitti. Sehun doğrulup çantasından dosyaları çıkardı ve masaya bıraktı.

"Planımız için bir yol çizmemiz gerekiyor." dedi.  "Aklında neler var?"

"Okulda biraz ortam yapmam gerekiyor. Öğrencilerin pek çoğunun ailesi Hyun Ki ile iş yapıyor. Şirket içinde karışıklık çıktıkça okula yaymayı düşünmüştüm. Böylece toparlanma ve gizleme fırsatı bile olmadan sürekli ondan bir parçasını koparacağız."

"Şirkete nasıl sızacaksın?"

"Onu ayarladık. Birkaç kişiyle anlaştık. Bana bilgi veriyorlar ve sorun çıkarmak için emrimi bekliyorlar."

"Güzel. Bu dosyaları iyice incelersen zimmete para geçirme göreceksin. Geciken vergiler, eksik maaşlı çalışanlar. Her şey bunun içinde." Dosyaları önüme itti.

"Yasa dışı iş yaptığını duydum. Bu doğru mu, bilgin var mı?"

"Ben de onu araştırıyorum. Çok şüpheli birkaç telefon konuşması yakaladım ama hiçbirinden bir sonuç çıkmadı."

"Teorin var mı? Silah kaçakçısı mı, uyuşturucu mu, fuhuş mu?"

Alt dudağını ısırdı düşünürken. Dikkatim kesinlikle dağılmadı, hayır. "İpucu yakalayacağım hiçbir şey yoktu sanırım. Ama oyumu kumarhanelerden yana kullanacağım."

"Bu aklıma hiç gelmemişti. Mantıklı. Bu dosyadakileri adamlarımla paylaşacağım. Biraz sorun çıkarsınlar."

Onayladı. "Ben o sırada daha çok dikkat kesilirim."

"Evin içinden ne kadar çok şey alabilirsek o kadar rahatlarız."

Bu konuşma saatlerce böyle sürdü. Bilgilerimizi paylaşıp bir yol çiziyorduk kendimize. Dosyaları inceleyip önemli yerlere notlar düştük. İkimiz de işimize odaklanmış haldeydik. Ahjumma belirli aralıklarla bize enerji verecek şeyler getiriyordu.

Kendimi durduramayıp esneyince o da gerindi. "Sonra devam edelim mi?" diye sordum.

"Bence de." dedi. Cebinden cüzdanını çıkarıp masaya gerçekten yüklü miktarda para bıraktı.

"Bende uyumak ister misin?" diye sordum utanarak biraz. Ona bakmamıştım özellikle, dosyaları çantama koyuyordum.

"Senin yatağın benimkinden daha rahat." diye bir açıklama getirdi sormadığım halde.

"Daha rahatsa kalacak mısın?" Ona kaçamak bir bakış attım. Çantasını omzuna takmış kalkmamı bekliyordu. Birlikte çıkışa doğru yürürken cevap verdi.

"Hayır."

Hayal kırıklığımı saklayamamıştım. Benimle uyumasına alışmış falan değildim bir günde, ama alışmak istiyordum.

"Teklifim geçerli." dedim motoruma yönelirken. O da tam tersi istikamete yürüyordu. Cevap vermek yerine bana omzunun üzerinden bir bakış atmakla yetindi. Bakışının anlamı netti. 'Zorlama.'

"Nasıl istersen Sehun." diye mırıldandım kendi kendime. Bana gelenin o olmasını sağlayacaktım.


**


CUMA AKŞAMI


Günlerimin hepsi birbirinin aynısıydı. Okula gidiyor, dersler boyunca uyuyor, okuldan sonra Sehun'la Araf kafeye gidiyordum ve akşama kadar oradan ayrılmıyordum.

Sürekli birlikte olmamıza rağmen aramızda bir ilerleme yok gibi hissediyordum. Tabi konuşuyor, sohbet ediyorduk. Konumuz genelde Hyun Ki olsa da arada havadan sudan muhabbetler ettiğimiz de oluyordu. Okula gitmeyi iple çeker hale gelmiştim çünkü okulda Sehun'u görebiliyordum.

Pazartesi gecesinden sonra evime hiç gelmemişti. Gözlerinin altında gün geçtikçe koyulaşan halkalardan iyi uyuyamadığını görüyordum ama ben ona teklif etmeden gelebilmesini istiyordum. İlk seferinde olduğu gibi.

Bu akşam evde kalmayı düşünüyordum ama bunaldığımı fark edince dışarı çıkmaya karar verdim. Sehun'un bende bıraktığı tişörtü çıkardım. Kendi tişörtlerimden birini üzerime geçirip bir kot giydim. Salı günü giydiği tişörtümü ondan alamamıştım. Çok sevdiğini söyleyip vermeyi reddetmişti. Ben de evdeyken onun tişörtüyle geziyordum. Kokusu beni rahatlatıyordu.

Evden çıktım ve motorumla gitmek yerine yürümeye karar verdim. Her dakika daha da serinleşen havada aylak aylak dolanmaya başladım. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. İçime bir sıkıntı oturmuştu. Rory dedem olsa "Yine regl mi oldun Lulu?" diye dalga geçerdi benimle.

Beni heyecanlandıracak bir şey yapmaya ihtiyacım vardı. Yoksa gerçekten regl olmuş kızlar gibi aşk filmi izleyip ağlayarak geçirirdim hafta sonumu. Aniden aklıma gelen fikirle sırıtıp önünden geçip gittiğim salona döndüm. Yasal olduğunu düşünmediğim bir dövüş kulübüydü burası. Hatta adı Fight Club'dı**. Ne kadar özgün olduğunu siz düşünün.

Film afişleri dolu uzun koridoru geçince bir karşılaştım. Kapının önünde iri bir adam duruyordu. "Dövüş kulübünün birinci kuralı?"**

"Dövüş kulübünden kimseye bahsetme." Başını sallayıp kimliğimi bile sormadan kapıyı açtı. İçeriden bağırışlar, alkışlar, ter ve kan kokusu yükseliyordu. Saçlarımı elimle dağıttım ve baştan aşağı siyah giyindiğim için kendimi tebrik ettim. Yüzüm ve ince hatlı vücudum yüzünden ciddiye alınmamaktan nefret ediyordum çünkü.

Farklı yaş gruplarından adamlar çember oluşturmuştu. Onların arasına girip ortada yaşanan kavgaya baktım. Sadece kastan oluşan bir adam ile şişman bir adam kavga ediyordu. Tuhaf olansa kaslı adamın altta kalmış olmasıydı. Pes ediyorum diyince şişman adam zaferle bağırarak ayağa kalktı.

Çembere başka bir adam girdi. "Bugün ilk gecesi olanlar var mı?" diye haykırdı kalabalığa.

Öne adım attım konuşmak yerine. "Ufaklık senin ders çalışıyor olman gerekmiyor mu?"

Ona öyle bir bakış attım ki güldü. "Dövüş kulübünde neler olacağını kimse bilemez. Kim ona rakip olmak istiyor!"

Kalabalıktan yerinde duramayan benden neredeyse iki kafa uzun bir adam çıktı.

"Tişörtlerinizi ve ayakkabılarınızı çıkarın. Biriniz bayılana ya da pes edene kadar devam edeceksiniz." dedi. Tişörtümü çıkarıp yere attım. Ayakkabılarımı da onun yanına çıkardım. Kaymamak için çoraplarımı da çıkarmıştım.

Soğuk zemin ayağım altına iğne misali batıyordu ama bu dikkatimi toplamama yardım ediyordu.

"Dövüş başlasın!" Adamlar kendi aralarında bahse girip tezahürat ederken Sırık'la karşılıklı daire çizmeye başladık.

Benim hamle yapmayacağımı anlayınca üzerime atıldı. Bir tekniği yoktu. Sadece damarlarındaki adrenalinle saldırmıştı bana. Kaçmak yerine yumruğunun yüzüme çarpmasına izin verdim. O beni omuzlarından tutup karnıma diz atarken kan tükürüp güldüm. Acı iyi gelmişti.

Neden güldüğümü anlamamıştı ama karşılık vermem için beni itti.

"Korkuyor musun!" diye bağırınca kafamı kaldırıp ona baktım. Bir yumruk daha atmak için uzanan bileğine sertçe vurarak ittim. Adımını doğru atmamış olmalı ki sendeledi. Boşluğundan yararlanıp diz kapağının arkasına bir tekme attım. Sonra geriledim. İki tekme daha atsam bilincini kaybederdi ama çok hızlı ve sıkıcı olurdu.

Uğultular yükselirken ayağa kalkan Sırık'a baktım. Bir kez daha, bu sefer daha kontrollü bir şekilde üzerime yürüdü. Eğitimsiz olduğu belliydi. Ama kasılmış kasları bunu kapatacağa benziyordu.

Bu defa onun saldırmasını beklemeden çenesine bir tekme atmaya yeltendim. Ama hızlı davranıp ayak bileğimi kavradı. 'Şimdi elime düştün.' der gibi sırıtıyordu. Ama zıplayıp diğer ayağımla ona vurmamı beklemiyordu belli ki. Ben sırt üstü sert zemine düşerken o da düşmemek için mücadele halindeydi.

Sırtım deli gibi acımıştı ama acımı düşünemeden ayağa kalktım. Sırık'ın öfkesi resmen maddeleşmişti. Korkusuzca ona yaklaştım. Ben vurmaya yeltenmeyince o üzerime atıldı. Darbelerinin çoğundan kaçmış olsam da karnıma, göğsüme ve yanağıma isabet eden birkaç yumruk yemiştim. Sırık yumruklarına öyle yoğunlaşmıştı ki ayağımı kaldırıp açık bacaklarının arasına sert bir tekme attığımda iki büklüm oldu. Ben de gardımı düşürmüş olmalıyım ki tekme atmadan hemen önce attığı yumruktan kaçamamış ve karın boşluğuma sert bir darbe almıştım. Nefesim kesildi ve sendeledim ama kendimi bırakmadım. Saçından tutup dizimi yüzüne geçirdim ve ayağımla omzundan iterek onu yere düşürdüm. Yüzü tavana dönük bir şekilde geriye düştüğünde göğsüne oturdum. Yumruk atmak için elimi kaldırdığım sırada hızla hareket etti ve beni altına alacak şekilde yuvarlandı.

Vücudunu vücuduma bastırıyor hareket etmemi engelliyordu. Ne bacaklarımı ne kollarımı hareket ettirebiliyordum. Yüzüme birkaç yumruk attı.

Öfkeyle haykırıp ağzımı dolan kanı yüzüne tükürdüğümde sinirlendi ve ilkel bir içgüdüyle diş gösterdi. İstediğimi elde etmiştim. Alnımı sertçe onun burnuna gömdüm. O kanlar boşalan burnunu tutmak için ellerimi serbest bırakınca çenesine bir yumruk attım. O bocalayınca üzerine yuvarlandım ve içimde birikmiş her şeyi yumruğumda toplayıp ona vurmaya başladım. Bir süre sonra çırpınmaları kesilmişti. Biri beni belimden tutmaya çalışınca onlarla da dövüşmek istedim ama beceremedim.

"Küçük çocuk kazandı!" dedi bir ses ve bileğimden tutup havaya kaldırdı. Kalabalık deliler gibi tezahürat ederken nefes nefese etrafa bakındım. Kendimi kaybetmiştim.

Adrenalin ve acı daha iyi hissetmeme neden olmuştu. Yüzümü yıkamak için bile durmadan tişörtümü ve ayakkabılarımı giyip salondan çıktım. Eve yürümekti planım ama beni gören herkes korkmuş gibi davranınca bir taksi tuttum. Taksici aynadan bana bakıp duruyordu. 'Böö!' desem bayılacak gibiydi.

Evin önünde durunca ona parasını verdim ve taksiden indim. Bütün enerjimi dövüşe harcamış olmalıyım ki kendimi duşa atana kadar 3 kere tökezledim. Duşa girince suyu açtım ve altına girdim. Su yüzümden akan kanlarla önce kırmızıya sonra pembeye döndü. Bir süre sonra şeffaflaştı. Musluğu en sıcakta açmıştım ama şohben kapalı olmalı su buz gibiydi.Terli, yorgun vücudumu soğuk canlandırmıştı. Şampuan falan yapmakla uğraşmayıp suyu kapattım ve belime bir havlu sarıp odama geçtim.

Elime gelen ilk boxer şortu giydim ve saçlarımın ıslak, evin biraz serin olmasına aldırmadan kendimi yatağa attım.

**

SEHUN

Kaçırılmayacak ve ertelenemeyecek kadar büyük bir bilgi elde etmiştim ama Luhan ne mesajlarıma dönmüş ne telefonlarımı açmıştı. Merak ettiğim için değil, (aynen slfksşdfsd) sinirlendiğim için evine gitmiştim. Kapısını neredeyse kıracak olmama rağmen içeriden hiçbir ses gelmemişti. Önce evde olmadığını düşünmüştüm ama sonra bir gürültü duydum. Ağır bir şeyin yere düşme sesini andırıyordu bu gürültü.

Panik olarak kapıyı yumrukladım. "Luhan!" Ses gelmedi. Biraz daha uğraştıktan sonra küfredip etrafa bakındım. Yedek anahtar aramaya başladım. Paspası altına, saksılara baktım ama bir şey bulamadım. Son bir umutla elimi kapının üzerinde gezdirirken soğuk bir şeye değdim. Parmaklarımın ucuyla çekince anahtar olduğunu gördüm.

Hızla kapıyı açıp  içeri daldım. Işıkların hepsi kapalıydı. Şimdi aramızda kapı olmadığı için Luhan'ın inlemelerini duymuştum. Salonun ortasında ayakkabılarımı çıkarmadığımı fark ettim. Çıkarıp girişe fırlattım ve Luhan'ın odasına koştum.

Işığı yakmamla küfretmem bir olmuştu. Yatağın yanına, yere düşmüştü. Teninin hırpalanmamış yerleri normalinden de beyazdı, yarı çıplaktı ve cenin pozisyonunu alıp kendine sarılmış titriyordu.

"Küçük gerizekalı!" dedim öfkeli bir şekilde.

"Sehunnie..." diye inleyince öfkem farklı bir şeye dönüştü. Paniğe. Ne yapacağımı bilemeyerek yanına gittim ve elimi alnına koydum. Çocuk resmen yanıyordu!

Önce boş boş, ne yapacağımı düşünerek orada, baş ucunda dikildim. Sonra kendim baş edemeyeceğimi fark ettim. Yaralarla ilgilenmeyi bilirdim ama hastalık beni aşıyordu. Hızla dolabına gittim ve ona kalın bir şeyler giydirdim. Beni itmeye çalışmıştı güçsüzce ama engelleyememişti. Cebimden telefonumu çıkarıp taksi çağırdım ve onu kucağıma aldım. Tişörtüme rağmen alnından yükselen sıcaklığı hissediyordum. Sayıklamaları da azalmak yerine şiddetleniyordu.

Çaresizlik kalbime oturmuştu tam anlamıyla. Bambi'ye bir şey olursa düşüncesi o kadar yoğundu ki nefes alamıyor gibi hissediyordum.


**


Bölümü burada kestiğim için özür dilerim ama tam anlamıyla tıkandım! Dün geceden beri ancak bu kadar yazabildim ve çok zorlandım. Nasıl oldu hiç bilmiyorum o yüzden.

Kurgu biraz yavaş ilerliyor ama bence hemen sevişip, 'seni seviyorum' seviyesine gelmelerinden daha mantıklı.

Beklentileriniz, istekleriniz ve eleştirilerinizi bana yorum olarak iletin lütfen!

Continue Reading

You'll Also Like

31.7K 2.5K 27
Arkadaşına şaka yapmak isteyen Chanyeol yanlış kişiye mesaj atarsa ne olur?
19.9K 881 36
|Ünlü idol Jeon Jungkook kazayla #1 numaralı hayranı olduğu Min Yoongi'ye mesaj atar.| | Birkaç kısa bölümler - birkaç uzun bölümler | |Kapak, bana a...
90.8K 7.1K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...