I Dare You To Kiss Me, Oh Seh...

By NimirRa

127K 8.9K 2.7K

Luhan onları terk etmesi yetmezmiş gibi, hayatlarını zindan etmeye yeminli babasından intikam almak için Kore... More

1. Bölüm "Burası Benim Yerim"
2.Bölüm "Hana"
3. Bölüm "Küçük Geyik"
5.Bölüm "Soğuk Öfke"
6.Bölüm "Ah!"
7.Bölüm "Beşi Bir Yerde"
8.Bölüm "Küçük Gerizekalı!"
9.Bölüm "Cennet"
10.Bölüm "Peri Tozu"
11.Bölüm "Hissetmem Lazım"
12.Bölüm "İz"
13.Bölüm "Duş"
14.Bölüm "Seok Kyung Mi"
15.Bölüm "Buz"
16.Bölüm "Çöküş ve Yükseliş"
17.Bölüm "Aman Tanrım"
18.Bölüm "Durun!"
19.Bölüm "Luhan, benimle-"
20.Bölüm "Baba!"
21.Bölüm "Doğum Günü"
22.Bölüm - Final

4.Bölüm "Ben, Seni Görüyorum."

5.7K 466 98
By NimirRa

SEHUN

Küçük aptal, beklediğimden güçlü çıkmıştı. Narin görünen vücut yapısına ve bebeksi yüz hatlarına rağmen tam bir sang namjaydı. Yine de bu grubun lideriydim ve üyelerimden birine saygısızlık yapılmasına izin veremezdim.  Bu yüzden ona hiç karşılık vermeden dayak yemesini önermiştim. Bir taşla birçok kuş vuruyordum bu teklifle. Hem otoritemi gösteriyor, hem Tao'nun onurunu kurtarıyordum.

Önce kabul etmeyecek gibi oldu ama geri adım atmayacağını biliyordum. Adamlarını gönderirken ona baktım. Bir an önce olsun bitsin der gibiydi vücut dili. O kadar kolay olmayacaktı ama. Yana doğru bir adım attım ve sırtımı soğuk duvara yasladım. Tao, Luhan'a kendini hazırlaması için bile fırsat vermeden üzerine atıldı. Çocuklar onu hırpalamaya başladıklarında kalabalığa çevirdim gözlerimi.

"Gidin." dedim soğuk bakışlarım eşliğinde. Önce kimse tepki vermedi. Sonra herkes birbirini çekiştirmeye başladı. Sıradaki kişi olmak istemedikleri belliydi.

Bakışlarım şimdi yere düşmüş olan çocuğu buldu. Yaralı bir geyiği andırıyordu bu haliyle. Benim beklentilerimi aşmış, neredeyse hiç ses çıkarmamıştı. Ama hiçbirinin ona acımadığını görebiliyordum. Canı gerçekten çok acıyor olmalıydı.

Tao'nun bakışlarının karardığını görünce araya girdim. "Durun." Tekmeler ve yumruklar havada kaldı. İnsanlara böylesine söz geçirebildiğimi bilmek beni memnun etmeliydi belki ama olması gereken buymuş gibi hissettiğim için bir şey hissettirmiyordu.

Ben ilerleyince daireyi genişlettiler ve bana yol verdiler. Şişmiş gözlerini zorla açık tutan, yüzü kandan tanınmaz hale gelmiş çocuğa baktım. Kendimi durduramadan kelimeler ağzımdan döküldü.

"Aferin küçük geyik. İlk aşamayı tamamladın." Gülümsemek ister gibi yüzünü buruşturdu ama bu acıyla inlemesine neden oldu. Dayanabileceği ana kadar dayak yemek, çeteme girmek isteyen herkesin geçmesi gereken ilk testti. Arkamdaki adamların hepsi bir zamanlar Luhan gibi acı içinde ayaklarımın dibindeydi.  Ama hiçbiriyle bizzat ilgilenmemiştim. Bu yüzden bilinci yarı kapalı çocuğu kucağıma aldığımda itiraz nidaları yükseldi çeteden.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Suho öne çıkarak. Katılan ilk üyem oydu ve onu bile tek başına bırakmıştım.

"Evinize gidin." dedim sorusunu duymazdan gelerek. Luhan bilinçsizce yüzünü boynuma gömdü. Çocuklar arkamdan bakarken bulduğum ilk taksiyi çevirdim ve kucağımda onunla arka koltuğa kuruldum. Bu yaptığımın hiçbir açıklaması yoktu.  Ama benim önceliğim her zaman içimden geleni yapmaktı. Şu an içimden gelen buydu. Zekice değildi, orası kesin. Ama aptalca da sayılmazdı.

Taksiye onun evinin adresini verdim. Okula geldiği ilk teneffüs onunla ilgili her şeyi öğrenmiştim. Fotoğrafik hafızam sayesinde unutmamıştım da. Evine varmamız yaklaşık 15 dakikamızı buldu. Taksiciye yüklü miktarda para verip kucağımda Luhan'la arabadan indim. Kapıya geldiğimde duraksamak zorunda kaldım. Onu destekleyerek ayaklarının üzerine bıraktım ve cebinden anahtarı alıp kapıyı açtım. Beni oldukça uğraştırmıştı ama sonunda başarmıştım. Yarı sürükler yarı kucaklar içeri soktum Luhan'ı. Yatak odasını bulana kadar birkaç kapıyı tekmelemek zorunda kaldım.

Doğru oda olduğunu yere dağılmış kıyafetlerden anlamıştım. Onu yatağın üzerine bıraktım ve ayakkabılarını çıkardım. Ayak bileği bile şişmişti. Yüzümü buruşturdum. Onu baygın halde bırakıp gitmekti ilk düşüncem ama yalnız yaşadığını biliyordum. Onunla ilgilenecek kimse yoktu. Bu halde sabaha kadar perişan olurdu.

Küfredip odadan çıktım ve banyoya gittim. İlk yardım çantasını alıp yanına geri döndüğümde onu inilder halde buldum.  Acısı gerçekten çok olmalıydı. Bu defa çocuklar normalden daha sert davranmışlardı. Kıyafetlerini çıkarmak için onu zorla doğrulttum. Önce ceketini sonra tişörtünü çıkarttım. Süt beyazı teninin üzerine yayılmış morluklara yüzümü asarak baktım. Pantolonunu çıkarmak için onu tekrar yatırdığımda uyanır gibi oldu.

"Woo Bin-ah." diye mırıldandı. Bir an dondum kaldım. Niye birisi onun pantolonunu çıkarmaya çalışırken bir herifin adını mırıldanıyordu?

"Woo Bin-ah!" diye inledi tekrar. Sonunda pantolonundan kurtulmuştum. Üstelememeye çalışıyordum ama sürekli konuşup duruyordu. Bir Korece bir İngilizce konuşuyordu.

"Gitme Woo Bin." Dediği sırada göğsüne parmaklarımla bastırıp kırık çıkık var mı diye anlamaya çalışıyordum.

"Seni seviyorum." Burnunu çekti. Göz ucuyla baktığımda yüzünün ıslak olduğunu gördüm. Bir kez daha kendime şaşırarak yaptığım işi bıraktım ve onu sakinleştirmek için saçlarını okşamaya başladım.

"Gitmiyorum." dedim düşünmeden. "Buradayım. Ben de seni seviyorum."

"Gitmiyor musun?" dedi hıçkırarak. Eli elimi buldu ve güçsüz bir şekilde sıktı. Gözleri kıpırdanıyordu. Tam olarak uyumuyordu. Bir anıyı yeniden yaşıyor gibiydi.


"Gitmiyorum." diye fısıldadım tekrar. Yeniden uykuya daldığına emin olana kadar onunla konuştum. Onun yaptığı gibi dil değiştiriyor, bir İngilizce bir Korece konuşuyordum. Sonunda yüzünde hafif bir gülümseme oluştuğunda nefesimi tuttum. Bu herif kimdiyse, onu gerçekten çok seviyordu.

Luhan'ın eşcinsel olması beni neden şaşırtmıştı bilmiyorum. Hiçbir zaman böyle şeyleri umursamamıştım. Aksine, benim çetemin içinde bile birbirine aşık adamlar vardı. Ama nedense Luhan'ı hiç böyle düşünmemiştim. Tabi, düşünmem için bir neden de yoktu. Ama şimdi, bildiğim için ilgimi çekmemişti diyemezdim.

Düşüncelerimi kafamdan atmak için saçlarımı karıştırdım ve küçük geyiğin yaralarını tedavi etmeye başladım.  Babam, öz olan,  daha önce eve pek çok kere yara bere içinde geldiği için ve polisin olaya girmesini istemediği için çocukluğumdan beri bu tür şeyler yapmaya alışmıştım.

Bunu hatırlamak midemin bulanmasına neden oldu. Ayrıca şaşkınlık içinde işimin yarısında duraksamıştım. O evden, o adamdan ayrıldığımdan beri yaralı kimseye yaklaşmamış, bana onu hatırlatacak her şeyden uzak durmuştum. Ama şimdi,  nereden geldiği belli olmayan koruma duygusuyla Luhan'ın yaralarını sarıyordum.

Ellerimin titrediğini fark edince onları yumruk yaptım ve gitmek için ayağa kalktım. Ben ne halt ediyordum? Kimseyi önemsememek için yemin etmiş adam neden birilerinin yaralarını sarıp onu yatıştırmaya çalışıyordu?

Yatağın ucundan kalktım ve gitmek için hareketlendim. Ama güçsüz bir el bileğime dolandı. Yine hayal gördüğünü düşünerek bileğimi çekecektim ki adım döküldü ağzından.

"Sehun."

Yavaşça ona döndüm. Diğerine göre daha az şiş gözünü açabildiği kadar açmıştı. Bakışları parlak değildi, tam olarak uyanık sayılmazdı, ama uyumuyordu da.

"Gitme." diye fısıldadı. Woo Bin denen herif için tekrarlayıp durduğu o tek kelime bana yöneltilince birden gücümün çekilmesine neden oldu. Kıpırdayamadım.


Beni hafifçe kendine çekmeye çalıştığında az önce kalktığım yere oturdum tekrar. Gözünü açık tutmak acı veriyor gibiydi ama yine de gözlerimin tam içine baktı ve fısıldadı. Yalnızca üç kelime söyledi. Birbirinden ayrıyken çok anlamsız olan bu üç kelimenin hayatımı değiştireceğini nasıl bilebilirdim ki?

"Ben, seni görüyorum."

Zaten donmuş durumdaydım. O bu kelimeleri fısıldayıp tekrar uykuya daldığında ne demek istediğini haykıramadım. Kelimeler boğazıma düğümlenmiş haldeydi. Onu sarsarak uyandırmak  'Seni görüyorum' ne anlama geliyor diye bağırmak istiyordum.

Ama hiçbirini yapmadım. Yaralarını sarıp onu giydirdim, o bir bebekmiş ben onun annesiymişim gibiydi aynı. Daha da kötüsü sevgilisiymişim gibi. Üstünü örttükten sonra burada olduğuma dair bir kanıt bırakmadığımda emin oldum ve evden çıktım.

Bu geceyi aklımdan tamamen silmek istiyordum. Bunu nasıl yapacağımı ise bilmiyordum. Ben, Oh Sehun, yıllar sonra çaresiz hissediyordum.


**


LUHAN


Israrla çalan telefon beni uyandırdı. Telefona ulaşmak için yatakta yuvarlanınca vücuduma öyle büyük bir acı yayıldı ki nefesim kesildi. Küfredip gözlerimi açmaya çalıştım. Ama bu canımı acıttı.

Telefonun sesi birkaç saniye kesildi, sonra tekrar çalmaya başladı. Yavaş hareketlerle doğruldum ve sırtımı yatak başlığına yaslayıp baş ucumdaki telefonu açtım.

"Alo?"

"LUHAN!"  Rory dedemin sesini duyunca şaşırdım. "Telefonu açtı!" diye seslendi. Arkada bir hareketlenme oldu. Telefon el değiştirmiş olmalıydı. Annemin sesini duydum.

"Luhan? Luhan iyi misin?"

"İyiyim." dedim bu kadar panik olmasına şaşırarak.

"Tuttuğum adamlar bugün benimle iletişime geçti. Dayak yediğini söylediler! Ne kadar endişelendim biliyor musun?"

"Ah, kahretsin." Yatak örtüsünü üzerimden attım. Dün gecenin anıları aklıma dolarken yavaşça ayağa kalktım.

"Neler oldu anlat." dedi emreder bir tavırla.

"Çeteye girebilmek için dayak yemem gerekiyordu."

"VE SEN DE BUNU KABUL ETTİN ÖYLE Mİ?" John dedem annemden önce davranıp bağırmıştı.

"Senin zeki biri olduğunu sanıyordum." diye homurdandı Rory dedem öfkeyle.

"Öyleyim." diye karşı çıktım. "Zeki olduğum için kabul ettim."

"Tanrı aşkına Luhan. Dönüyorsun. Hemen. Bu intikam olayını sadece senin zarar görmemen şartıyla kabul etmiştim."

"Hayır." dedim keskin bir tavırla. Bir yandan banyoya gidiyordum. "Kendime bir söz verdim ve bu sözü ne olursa olsun tutacağım."

Annem öfkeli bir nefes alınca konuşmasına izin vermeden devam ettim. "Anne, bu sadece senin için değil. Bir şeyler dönüyor. Kiminle konuştuysam gizli şeyler olduğunu ima etti. Bunları bulacağım."

"Bunlar seni ilgilendirmiyor Luhan! Senin umurunda olması gereken tek şey üniversitede ne yapacağın."

Aynadaki halimle karşılaşınca cevap veremedim. Göz kapaklarım şişmiş, dudağım ve kaşım patlamıştı. Ama garip bir şekilde yüzümde hiç kan yoktu. Ayrıca kıyafetlerim değişmişti. İşte o anda hatırladım. Birinin beni taşıdığını, yaralarımla ilgilendiğini, konuştuğunu.

"Kapatmam lazım, sizi seviyorum." dedim ve telefonu kapattım. Dişlerimi fırçalayıp odama geçtim tekrar. Yarı baygın halde yanımda kim olduğunu anlayamamıştım. Ama o peltek konuşma yalnızca Sehun'a ait olabilirdi. Benim dayak yememi emretmişti ve ardından beni tedavi etmişti.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp sarılmış yaralarıma baktım. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Kalbi olmadığı söylenen Oh Sehun beni eve taşımış, yaralarımla ilgilenmişti.

Formamı üzerime geçirip bir bere taktım ve botlarımı giydim. Yüzüm rezalet haldeydi ama yapabileceğim bir şey yoktu. Kapıdan çıkmak üzereyken, antrede motorumun anahtarlarını gördüm. Daha fazla şaşıramayacağımı düşünüyordum ama görünen o ki yanılmıştım. Anahtarları alıp evden çıktım ve kapının önüne park edilmiş motoruma atladım.

Eğer erkekleri biraz tanıyorsam, ki erkeklerden hoşlanan bir erkek olarak tanıdığımı düşünüyorum, Sehun bu geceden bahsedilmesini istemeyecekti. Hatta muhtemelen reddedecek, üstelersem dalga geçecekti. Bu yüzden ona bu konuyla ilgili hiçbir şey sormayacaktım.

Bu halde motor kullanmak beni zorlamıştı. Eğildiğimde kaburgalarım acıyordu. Ama okula varmayı başardım. İlk dersi kaçırmıştım, umursamadım. Teneffüs arasındaydı okul ve beni gören herkes kenara kaçışıp fısıldıyordu. Onları da umursamadım ve sınıfa girdim. Doğrudan Sehun'un yanına ilerledim ve masasının yanında ayakta durdum. Başını koluna yaslamış dudakları hafif aralık uyuyordu.

Onu omzundan dürttüğümde "Defol." diye homurdandı.

"Konuşmamız gerek." dedim sadece. Sesimi duyunca gözlerini açtı ve bana baktı. Bakışlarında bir farklılık vardı ama isim koyamadım.

"Sonra, uyuyorum." diyip gözlerini tekrar kapadığında onu bir kez daha dürttüm.

"İlk testi geçtiğime göre benimle konuşmak zorundasın Sehun." Sınıfın gözleri üzerimizdeydi. Herkes nefesini tutmuş bizi izliyordu. Gözlerini devirerek doğruldu ve ayağa kalktı. Bakışları tekrar ruhsuzlaşmıştı.

Bana omuz atarak yanımdan geçti ve kapıya yöneldi. Onu takip ettim. Merdiven boşluğuna gelip kapıyı arkamızdan kapayana kadar ikimiz de konuşmadık. Yalnız kaldığımıza emin olduğum an öttüm.

"İkinci test ne zaman?"

Güldü. İnsan gülerken bile nasıl soğuk olabilirdi sorusunun cevabıydı resmen.  "Söylersem çok kolay olurdu. Sana testlerimin kolay olmadığının garantisini vermiştim."

Anladığımı göstermek için başımı salladım. Okula gelirken konusunu açmayacağıma karar vermiş olsam da onu kışkırtma isteğim ağır bastı.

"Teşekkür ederim." Yaslandığı duvarda, tırnaklarını incelemeyi kesip başını kaldırdı. Bunu beklemediği belliydi.

"Ne?"

"Teşekkür ederim, dün için."

Düşündüğüm gibi konuyu değiştirmek veya itiraz etmek yerine beni tamamen şoka sokarak "Woo Bin kim?" diye sordu.

Onun gözlerine bakakaldım. Sonra kendimi toparlayarak çenemi kaldırdım biraz. "Woo Bin'i nereden biliyorsun?"

Cevap vermedi. Onun yerine sorusunu tekrarladı. "Woo Bin kim?"

"Bu ismi nereden biliyorsun diye sordum sana!" diye bağırdım onunla aramdaki mesafeyi iki adımda kapatırken.

"Bana cevap vermezsen testlerin devamını ancak rüyanda görürsün."

Bunu neden yaptığını anladım o an. Benim ona minnettar olmamı istemiyordu. Benim kafayı yememi istiyordu. Gözümde bir adi gibi görünmek amacındaydı. Muhtemelen benim aklıma bile gelmeyen birkaç sebebi daha vardı. (Mesela merak edip kıskanması gibi sldşkfisdf)


Onu şaşırtarak güldüm ve merdivenlerden birine oturdum.

"Çok zekisin Oh Sehun. Bunu unutmamalıyım. Woo Bin, senin de bildiğin gibi eski sevgilim."

Kaşlarını kaldırdı. "Bildiğimi nereden çıkardın?"

"Çünkü seni anlıyorum." Bu cümlem onun yüz ifadesinin donmasına neden oldu. Yüz ifadesini kontrol altına almadan önce gözlerindeki paniği ve merak dolu ışıltıyı görmüştüm.

"Seni görüyorum da ne demek?" diye sordu. (Seni görüyorum ve seni anlıyorum cümle yapısı olarak çok yakınlar.)

"Senin gibi bir adam." Elimle onu gösterdim oturduğum yerden. "Her şeyi bilmek ister. Woo Bin'in kim olduğunu biliyorsun. Yalnızca tepkimi ölçmek için sordun bu soruyu." Bir kez daha güldüm.  "Amacına da ulaştın. Tepkimi kontrol edemedim değil mi?"

Başını salladı, sonra yandan bir şekilde gülümsedi. Gerçeğe en yakın gülümsemesiydi bu kesinlikle. Ve lanet olsun, çok güzeldi.

"Beni şaşırtmaya devam ediyorsun küçük geyik." dedi. Zil sesiyle birlikte yaslandığı duvardan doğruldu. Çıkmadan önce "Buna devam et." diye mırıldandığını duyduğuma yemin edebilirdim.

O gittikten sonra biraz daha yalnız başıma oturdum merdivenlerde. 10 dakika içinde o kadar çok duygu yaşamıştım ki üst üste. Sindirememiştim. Woo Bin yüzünden şaşırmış, öfkelenmiş ve acı çekmiştim. Ama beni hayrete düşüren Sehun gülümsediğinde, bana küçük geyik diye seslendiğinde içimde oluşan, isim koyamadığım duygulardı.

Tanrı yardımcım olsun. İntikam almak için yaklaştığım adamdan etkilenmeye mi başlamıştım?





Not: Woo Bin, The Heirs'ten, School 2013'ten tanıdığımız, hepimizin aşık olduğu Woo Bin. Oh Sehun'a rakip olabilecek tek kişinin o olduğunu düşünen bir ben değilimdir bence?


Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Diğer bölümlerden ne istediğinizi bana söyleyin lütfen! ^-^


Okuduğunuz  için hepinize çok çok teşekkür ederim. EXO'ya oy vermeyi unutmayın!


CTRL + SHIFT + N yaparak bilgisayarınızda gizli sekme açıp ve " https://www.youtube.com/watch?v=RuqaVryDRd0 " bu linki girerek Love Me Right'ın mv'sini artırmaya yardım edebilirsiniz.


https://twitter.com/EXO_TUTORIAL/status/591303705200300032 Bu link MelOn'a nasıl üye olacağınızı anlatıyor.


http://mwave.interest.me/mcountdown/vote/preVote (Burada çok geriye düştük, yardımınız çok işe yarar.)


We Are One! Bunu unutmayın! Herkes Exo'yu düşürmeye çalışsa da biz Exo-l'ler hep bir arada olup destek vereceğiz. Desteğinizi esirgemeyin.


Gomawo! Sarang hae!

Continue Reading

You'll Also Like

397K 36.4K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
158K 16.8K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
2.7K 259 19
Her şey yeni apartmana taşındıktan sonra yanlışlıkla apartman gurubuna mesaj atmakla başladı. texting. -