I Dare You To Kiss Me, Oh Seh...

By NimirRa

127K 8.9K 2.7K

Luhan onları terk etmesi yetmezmiş gibi, hayatlarını zindan etmeye yeminli babasından intikam almak için Kore... More

1. Bölüm "Burası Benim Yerim"
2.Bölüm "Hana"
4.Bölüm "Ben, Seni Görüyorum."
5.Bölüm "Soğuk Öfke"
6.Bölüm "Ah!"
7.Bölüm "Beşi Bir Yerde"
8.Bölüm "Küçük Gerizekalı!"
9.Bölüm "Cennet"
10.Bölüm "Peri Tozu"
11.Bölüm "Hissetmem Lazım"
12.Bölüm "İz"
13.Bölüm "Duş"
14.Bölüm "Seok Kyung Mi"
15.Bölüm "Buz"
16.Bölüm "Çöküş ve Yükseliş"
17.Bölüm "Aman Tanrım"
18.Bölüm "Durun!"
19.Bölüm "Luhan, benimle-"
20.Bölüm "Baba!"
21.Bölüm "Doğum Günü"
22.Bölüm - Final

3. Bölüm "Küçük Geyik"

5.1K 479 120
By NimirRa




Eve geldiğimde yaptığım ilk şey yüzümü yıkayıp burnumun içine ve etrafına krem sürmek olmuştu. Annemle sözleştiğimiz saat gelene kadar araştırma yapmaya karar verdim. Özel olarak gizlenmiş bir mail adresim vardı ve kaynaklarımla buradan konuşuyordum. Lise hakkında bilgi aldığım kaynağımla olan konuşmayı açtım ve yeni bir mail yazdım.


"Shin Hana?"


Cevap 10 dakika içinde geldi.


"Babası Eat&Love adlı restaurantlar zincirinin sahibi. Huang Zitao'nun  kadını. Okulun dansçılarının lideri.  Tao'nun ona olan aşkını kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmez.  Reddedilmekten nefret eder. İntikamlarından korkulur."


Cevap vermedim. İhtiyacım olan bilgiler elimdeydi. Skype aramam olduğuyla ilgili bildirim gelene kadar okulun dedikodu sayfasında gezindim. Bir anlığına bilgisayarın başından kalkıp mutfağa gitmiştim ki bilgisayarımdan bir melodi yükselmeye başladı. Hızlı adımlarla elimdeki suyu dökerek odaya girdim ve kendimi koltuğa atıp aramayı kabul etme tuşuna bastım.


Annemin neşeli yüzü benim görüntümün de ona gitmesiyle dondu kaldı. "Luhan Harrison-Grey yine kavga mı ettin!"


"Şey..." Sözüm kesildi ve annem tekrar bağırmaya başladı.


"Şey falan yok! Kavga etmişsin? Ne oldu hemen rapor istiyorum."


Nefesimi dışarı vererek koltukta arkama yaslandım. "Sana bahsettiğim gibi Sehun'a yaklaştım." Ben duraksayınca devam etmem için elini salladı.


"Onun grubundan birinin aşık olduğu kız bana bazı bilgiler verebileceğini söyledi. Çocuk epey yanlış anladı."


"Yanlış anlaması yanlışlıkla yaptığın bir şey değil sanki?" dedi öfkeyle soluyarak. Beni bu kadar iyi tanımasından bazen nefret ediyordum.


İtiraf etmek zorunda kaldım. "Kavga ettik. Daha doğrusu o bana vurdu, ben ona vurdum,  bayıldı." Boğazımı temizledim ve anlaşılmayacak kadar hızlı bir şekilde son cümleyi ekledim. "Ve şimdi o kızla buluşacağım."


Elbette dünyanın en iyi rapçileriyle çalışan annemde bu taktik etkili olmadı. "NE? SEN CANINA MI SUSADIN LUHAN? BENİ ORAYA GETİRTME!"


Yansıtma taktiğini denemeye karar verdim. "Bana güvendiğini sanıyordum."


"Güveniyorum ama kendi kuyunu kazıyorsun."


"Bir planım var."


"Planın burnuna yeni bir şekil vermek mi?" İğnelemesi öfkelenmeme neden oldu.


"Seni ve fikirlerini önemsiyorum Mama ama duygusal bakıyorsun olaya." (Mama: Eski Korecede ana kraliçe anlamına gelir. Annesine övgüde bulunuyor bir nevi.)


"Tabi ki duygusal bakıyorum. Kendini görüyor musun? Burnun yüzünü kaplamış! Ne kadar acıdığını Tanrı bilir!"


Gözlerimi devirdim. Yüzümde hafif bir gülümseme oluşmasına engel olamamıştım. "Sadece biraz şişti anne. Acımıyor bile."


Yüzünü buruşturdu. "İkna olmadım."


Telefonum titreyince "Bir saniye." diye mırıldandım ve gelen mesaja baktım. Shin Hana'dandı.


"Fikrimi değiştirdim. Sanat kafede buluşalım. Yarım saat sonra. Geç kalma."


"Kimdenmiş?" diye sordu annem.


"O kızdan. Buluşacağımız yerin adını atmış."


"Hala gitmemen gerektiğini düşünüyorum."


"Gidersem öğrenmemin birkaç hafta, belki daha fazla zaman alacağı bilgilere ulaşacağım."


İç çekti. "Sana asla anlatmamalıydım. Kendini benim yüzümden tehlikeye atıyorsun."


"Bunu karaktersiz bir peze-"


Hafifçe öksürünce dilimin ucundaki küfrü yutmak zorunda kaldım. "Alçağın hak ettiğini bulması için yapıyorum."


"Yine de-"


"Bunları çok tartıştık anne, fikrim değişmeyecek. Şimdi gitmem gerekiyor."


"Pekala tatlım. Ne olur ne olmaz diye arkandan birkaç kişi yollayacağım."


"Kendimi koruyabilirim." diye homurdandım.


"Tartışma istemiyorum. Serserilere güven olmaz." Cevabımı beklemeden konuşmayı kapattı.  Laptopun kapağını indirip sandalyeden kalktım. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp siyah, yer yer yırtık dar kesimli bir pantolon ve yıkanmaktan solmuş, siyah Motörhead tişörtümü geçirdim. Deri ceketimin cebine telefonumu, motorun anahtarını ve cüzdanımı koyup botlarımı giydim ve evden çıktım. Kask yüzünden dağılacağını bildiğim için saçlarımla uğraşmamıştım.


Hana'nın bahsettiği kafeyi bulmak neredeyse 20 dakikamı aldı. Oraya vardığımda çoktan 10 dakika gecikmiştim. Motoru park edip kaskı kilitledim ve içeri girdim. Tıklım tıklım dolu olan kafede Hana'yı görmek için kalabalığa baktığımda neredeyse herkesin bizim okulun formasını giydiğini fark ettim. Hana burayı özellikle seçmiş olmalıydı.


Bir kol koluma dolanınca kafamı çevirdim.


"Geç kalmışsın." dedi Hana bana bakıp gülümseyerek. Serin havadan yanakları kızarmıştı. Beni boş bir masaya sürüklerken gereğinden fazla sesli bir şekilde konuştu. "İlk randevumuz için çok heyecanlıyım!"


Homurdandım. Şimdi bakışlara fısıltılar da eklenmişti. Karşıma oturup garsona işaret etti.


"Burası konuşmak için uygun bir yer değil." dedim ona sert bir bakış atarak.


"Bildiklerimi randevuda anlatacağımı söylemedim."


Sakin kalmak için derin bir nefes almam gerekti.  "Zekice bir hamle."


"Biliyorum." Gülümseyip salmış olduğu uzun sarı saçlarını savurdu.  Garson yanımıza gelince ben bir çay sipariş ettim. Hana beni şaşırtarak çikolatalı pasta istedi.


"Çikolatalı pasta ha? Kilona falan dikkat etmiyor musun?"


Omzunu silkti. "Hızlı bir metabolizmam var. Tadını çıkarmayıp ne yapacağım?"


Başımı sallayarak anladığımı belirttim. 'Randevu' boyunca sessiz kalmayı planlıyordum ve sıkılmasını umuyordum ama bıkmadan usanmadan bana bir şeyler anlattı. 1 pasta,  3 kurabiye ve 2 milkshaketen sonra kalkabileceğimizi duyurdu. Mutlu bir nefes vererek ayağa kalktım.


"Hesabı ödemeye gidiyorum." dedim ve kasaya ilerledim. Post makinesinde bir sıkıntı çıkınca hesabı ödemem epey zamanımı aldı. Evren resmen benimle dalga geçiyordu.


Tekrar masaya dönüyordum ki masanın tamamen dolu olduğunu fark ettim. Evrenin " Henüz hiçbir fikrin yok ehuehuehe." demesiydi bu sanırım. Tao ve 2 arkadaşı Hana'nın beni beklediği masadalardı. Hana sinirli görünüyordu.


"Bir sorun mu var Hana?" diye sordum yanlarına geldiğimde. Tao kafasını kaldırdı. Beni görünce çenesi kilitlendi.


"Evet, Tao seninle olduğumu anlamamakta ısrar ediyor." Onun yanına geldim ve kolunu tuttum kalkması için. Ama Tao diğer kolunu tutunca ayağa kalkamadı.


"Sana kadınımdan uzak dur dedim." dedi öfkeli bir sesle.


"Ama ben uzak duracağımı söylemedim."


Tao birden ayağa kalkınca onun boşluğundan yararlanıp Hana'yı kendime doğru çektim. Muhtemelen dayak yiyecektim ve bu umursamadığım bir kız yüzünden olacaktı. Aish, harika bir durumdaydım gerçekten.


"Yanıma gel Hana." dedi Tao arkama saklanan Hana'ya. Kız başını iki yana sallayınca sırıttım.


"Öyle görünüyor ki seni istemiyor."


"Ulan seni öldürürüm. Yenisin, kuralları bilmiyorsundur diye üzerine gelmedik tepemize mi çıkıyorsun lan?"


Biri boğazını temizleyince kafamı çevirip bizi bölen adama baktım. Kasadaki adamdı bu.


"Efendim. Müşteriler rahatsız oluyor, dışarıda halledebilir misiniz?"


Tao tek kaşını kaldırıp bana baktı ve çenesiyle çıkışı işaret etti.


"Sen burada kal." dedim Hana'ya.


"Beni yalnız bırakma." diye fısıldayınca irdeleyemedim. Onu kolundan tutup çoktan çıkmış olan Tao'nun peşinden ilerledim.


Birçok kişi bizimle birlikte ayağa kalkmış olanları görmek için arkamızdan geliyorlardı. Umursamadım. Elimi cebime sokup telefonumu çıkardım ve bir numarayı tuşladım.


"Luhan, iyi misin?" diye açtı telefonu annem.


"İyiyim, şu bahsettiğin adamlara ihtiyacım olacak. Ben işaret verince müdahale etmelerini söyle."


"Ne işareti?"


"Onlar anlar." Telefonu kapattım ve Tao'nun döndüğü ara sokağa adımımı atmadan önce Hana'yı kalabalığa itekledim.


"Burada kal." Tao'nun tam karşısına dikilene kadar yürüdüm.


"Muhteşem Tao. Bir kez daha ayağımın dibine yığılmak için mi beni çağırdın?"


Yüzü öfkeyle kasıldı. Yarım gülümsedim. "Sayıca senden üstünüz." Yanındaki iki çocuğa grubun geri kalanı eklenmişti. Yalnızca Sehun aralarında yoktu. Sırıttım.


"Öyle mi dersin?" Güçlü bir ıslık çalınca kalabalığın içinden bizden bir iki yaş büyük, en az karşımdaki çocuklar kadar serseri tipli 8 kişi çıktı. Onlar arkamda yerini alırken annemin ön görüsüne dua ediyordum. Egomun sarsılmasını ve kemiklerimin kırılmasını önlemişti.


"Hazırlıklı geldin, ha?"


Sorusuna soruyla karşılık verdim. "Benden ne istiyorsun?"


"Hana'dan uzak dur."


"O benden uzak duramıyor gibi görünüyor." Tao bana doğru atılınca adlarının Kris ve Lay olduğunu sandığım iki çocuk onu tuttu.


"Bizi karşına almaya cesaret ettiğine göre ya sen de bir şey istiyorsun, ya da gerçekten aptalsın." Konuşan Kris'ti.


"Hepinizden zeki olduğuma eminim."


"Ne istiyorsun?"


"Ya bizi dibe çekmek istiyor." Sehun'un sesini duyunca şaşkınca etrafa bakındım. Kalabalık ona yol vermişti. Yanımdan geçip Tao'yla aramda durdu. "Ya da bize katılmak istiyor. Hangisini yapmak istediğini kendisinin de bildiğinden şüpheliyim."


Gereksiz derecede doğru tespitinden etkilendiğimi belli etmedim. "Diyelim ki size katılmak istiyorum?"


"Yapamazsın." diye çemkirdi birisi arkadan (Baek olduğunu tahmin etmişsinizdir sldfkşsdf) ama Sehun "Bu çok zor demekle yetindi."


"İmkansız değil yani." dedim parmaklarımı çeneme vurarak. 


"Pek çok kişinin imkansız kavramını bile aşıyor. Senin sınırların ne kadar güçlü?"


"Oldukça."


"Pekala." dedi sadece. "İlk test. Dayak yiyeceksin. Hiçbir karşılık vermeden 10 adamımdan dayak yiyeceksin. Ne kadar dayandığını göreceğim. Eğer bu testi geçersen diğer aşamaları konuşabiliriz."


Bir an duraksadım. Tao'nun sırıtışından hiç de nazik olmayacaklarını görebiliyordum. İntikam için buna değer miydi?


Ah, siktir. "Varım." dedim fikrimi değiştirmeye zaman bırakmadan. Arkamdaki çocuklara "Müdahale etmeyin." dedim. Bu dilden anlamayacaklarını bildiğim için "İki katını vereceğim." diye ekledim.


Onlar geri çekilirken Sehun yana bir adım attı ve sırtını duvara yasladı. Darbelerin nasıl başlayacağını bile düşünmeme fırsat vermeden Tao "Bu sefer kim yere yığılıyormuş göreceğiz." dedi ve çenemi çıkarmak istercesine bir yumruk attı. Sendeledim ama düşmedim. Karşılık vermemek için yumruklarımı sıktım. 10 genç ve güçlü adam etrafımda çember oluşturduğunda darbelerden kaçma planım da yok olmuş oldu.


Tao'nun yumruğunu birinin tekmesi izledi. Yere düşene kadar tekmelerin, yumrukların ardı arkası kesilmedi. Ciğerlerim nefes almak için yanıyordu. Göz kapaklarım şişmişti. Ağzımdan ve burnumdan kan boşalıyordu ve kaburgalarım deli gibi acıyordu.


Ama durmadılar. Birçok kere kendimden geçme sınırına gelene kadar ben tekmelemeye devam ettiler. Acıdan bağırmak istiyordum ama kontrol edemediğim birkaç inleme dışında sesimi çıkarmadım. Bunun için tüm gücümü kullanmak zorunda kalmıştım. Daha fazla tekme yersem bayılacağıma emin olduğum bir anda sakin bir ses "Durun." dedi. Darbeler anında kesildi. Kapanmış gözlerimi zorla açarak Sehun'un bana oldukça yakın duran yüzüne baktım.


"Aferin küçük geyik. İlk aşamayı tamamladın." Gülümsemek istedim ama bu o kadar canımı yakmıştı ki inledim. Gözlerim tekrar kapanırken bir an zemini hissedemedim.Biri beni kucağına almıştı. Umursayacak halde değildim. Yüzümü huzur verici kokunun kaynağı olan boyna gömdüm ve kendimi karanlığa teslim ettim.

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 151 6
"Malum Kişi'nin fedaisi olarak bu görevi sana veriyorum. O büyük çadırdaki en yaşlı adamdan bir damla kan akıtmadan buraya dönme." ㅡㅡㅡㅡㅡ "Ben Mal...
8.4K 693 42
en sevdiği arkadaşı ve hoşlandığı çocuk evlenince vazgeçmişti aşkından Hoseok ardından acımasız bir mafyadan aniden evlenme teklifi aldı kabul ederek...
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
19.9K 881 36
|Ünlü idol Jeon Jungkook kazayla #1 numaralı hayranı olduğu Min Yoongi'ye mesaj atar.| | Birkaç kısa bölümler - birkaç uzun bölümler | |Kapak, bana a...