prophecy - jaywon (Tamamlandı...

By parkjayenhaa

10.9K 1.4K 935

Kraliyette yıllardır konuşulan ve herkesin artık eski bir söylenti olduğunu düşündüğü bir kehanet... Kehanete... More

Giriş
#1
#2
#3
#4
#5
#6
#7
#9
#10
#11
#12
#13
#14
#15
#16
#17
#18
#19
#20
#21
#22
#23
#24
#25
#26 ~final~

#8

396 49 35
By parkjayenhaa

Sabah olmuştu ve güneş Prens'in odasının aydınlatmaya başlamıştı bile. Dışarda kuş sesleri huzurdu adeta. Prens ve Jungwon aynı yatakta ve sarılarak kendilerini uykunun kollarına bırakmıştı. Jungwon'un başı Prens'in kalbini üstündeydi ve huzurla kapattığı gözleriyle kendini uykuya teslim etmişti. Jay'in gözleri yavaş yavaş açılıyordu ama hala daha kendini rüyada sanıyordu. Jungwon'a sarılarak uyuyordu ama o bunu rüya sanıyordu. Gözlerini iyice açtı ve bir eliyle başını tutmaya başladı. Akşamdan kalmadı ve içtiği içkilerin acısını daha yeni hissediyordu. Başı çatlıyordu. Etrafına bakındı ve göğsünde ona sarılarak uyuyan Jungwon'u fark etti. Başta rüya sandı ama çoktan uyanık olduğunun farkındaydı çünkü başı çok feci ağrıyordu. Jungwon biraz baktıktan sonra iki eliyle tıpkı bir refleks gibi Jungwon'u yatakta yere attı.
" Senin yatağımda ne işin var?" Jungwon yere düştü ve bir anda ne olduğunu bile anlayamadan kalçasının yere çarpmasıyla vücudunda oluşan ağrıyla inlemeye başladı.
" Ahhh, popom."

" Sen!"
Jungwon bağırmayı bırakıp Jay'e bakmaya başladı. Hatırlamıyordu dün olanları. Hemen oturduğu yerden kalkıp iki elini birleştirip başını eğdi Prens'in önüde.

" Efendim özür dilerim yanınızda uyumamam gerekiyordu."

" Sana daha kaç defa söyleyeceğim başbaşayken bu kadar resmi konuşma. Şu saçma saygı duruşunu da yapma!"

" Peki efendim. Yani peki Jay ."

" Şimdi anlat hemen. Dün ne oldu? Neden hiçbir şey hatırlamıyorum?"
Jungwon yere düşen battaniyeyi alıp katılamaya başladı ve bir yandanda olanları anlattı. Jay ise sadece ağrıyan başını tutuyordu.

" Dediklerimi yapmadığını için şuan başını tutuyorsun. Sana yüz defa şarabı içmemeni söyledim. Ama sen Cara'ya kendini o kadar kaptırdın ki ben olmasaydım belkide şuan bir bebeğiniz olacaktı."

" Neeee!!! Bebek mi? Ben ve Cara'nın mı? "

" Yaa böyle şaşırsın. O yangın çıkmasaydı şuan bakire olmayacaktın."

" Bakire olmayacak mıydım ?" Jay'in bu aklı karışmış ifadesinden jungwon şüphelenmişti.

" Yoksa bakire değil misin ?"

" Ne münasebet! Tabikide bakireyim. Hem sen ne cüretle bana böyle bir soru sorabiliyorsun?" Prens sinirlenmeye başlamıştı ve yataktan kalkıp jungwon'un yanına geldi.

" Ama siz bana sizin yanınızda rahat olmamı söylemiştiniz."

" Neyse ne! "
Jay bir o yana bir bu yana gidip gelmeye başladı. İyice telaşlanmıştı artık.

" O kadından kurtulmam lazım. Onunla asla evlenmek istemiyorum."

" Dün öyle demiyordunuz ama Prensim. "
Jungwon küçük bir gülümseme ile Prens'in yatağını düzeltmeye başladı.

" Eğer konuşmaya devam edersen kelleni alır akbabalara yem ederim."
Jungwon bu uyarı ile sustu ve yatağı toplamaya devam etti. Jay ise iki elini birleştirip dua etmeye başladı.

" Ahhh, tanrım teşekkür ederim. O yangını çıkardığın ve o kadın ile beraber olmamı engellediğin için çok teşekkürler."

" Aynn teşekkür et tanrıya. Yangını ben çıkarmasaydım ne bok yiyecektin acaba?" dedi Jungwon içinden.

" İki gün sonra nişanım var. Bunu engellemeliyiz."

" Bence onun büyücü olduğunu tüm saraya gösterirsek kral onunla evlenmene asla izin vermez."

" Ama nasıl? Gidip onlara Cara büyücü mi diyeceğiz? O zaman işler daha da kötü olur. "

" Hayır onu bütün karanlığın önünde büyü yaptırmak zorunda bırakacağız. "

" İyi güzel de bunu nasıl yapacağız? Cara çok akıllı bir kadın, asla kimsenin önünde büyü yapmaz."

" Benim aklımda bir fikir var ve ise yararsa planın devamını anlatırım ama şuan izinle planın ilk ve en önemli adımını yapmak için gitmem lazım prensim."

" Tamam git sen. Bende bir banyo yapayım. Basım çatlıyor resmen. "
Jungwon Prens'i selamlayıp dışarı çıktı. Koşarak Cedric'i aramaya başladı. Planı için Cedric ile işbirliği yapmalıydı çünkü Prenses artık Jungwon'a güvenmiyordu. Jungwon koridorlarda Cedric'i aramaktan deliye dönmüştü ki camdan Cedric'in bahçede olduğu gördü ve hemen Cedric'in yanına gitmek için bahçeye indi.

" Cedric!" diye bağırdı jungwon ve onun yanına geldi.

" Neredesin sen jungwon? Seni beklemekten kök saldım resmen burada."

" Prens ile ilgileniyordum bütün gece kusura bakma."

" Neyse Jay kendine geldi mi? Umarım hala deli aşıklar gibi konuşmuyordur."

" Kendine geldi ama oda Cara'dan çok sıkıldı artık. Ondan kurtulmalıyız."

" Kurtulacağız merak etme. Hemde bu elbise sayesinde. " Jungwon bakışlarını elbiseye verdi. Bir balo elbisesiydi.

" Bu elbise bizi nasıl Cara'dan kurtaracak?"

" Bu normal bir elbise değil büyülü bir elbise. Bunu kim giyerse büyü kontrol yeteneğini kaybeder ve olur olmadık yerlerde büyü yapmaya başlar. "

" Vaaayyy. Güzelmiş. Peki bunu Cara'nın giymesini nasıl sağlayacağız?"

" Bak birazdan Prenses sabah yürüyüşü için buraya gelecek ve ben bu kıyafetin prenses Clarce'ın olduğunu söyleyeceğim ve sende sanki o giymesin diye uğraşacaksın. Prenses seni sevmiyor ve bu elbiseyi giymeye karar verecek. Plan bu."

" Bak prenses geliyor Cedric." Cedric bir anda uzaktan gelen Prensese baktı .

" Tmm şimdi beni izle ve biraz rol yap."

" Rol yapmak benim işim Cedric." Jungwon ve Cedric elbiseyi ellerine alıp koşuyormuş gibi yapmaya başladı. Prenses onalra yaklaşınca Cedric sesini yükseltmeye başladı.

" Duydun mu beni hizmetkâr. Bu elbiseye gözün gibi bakacaksın ve Prense teslim edeceksin." Prenses onları dinlemeye başladı.

" Peki efendim siz hiç endişe etmeyin. Bu elbiseyi şimdi götürüyorum."

" Dur orda." Prenses konuşmaya katıldı. Anlaşılan plan tam tıkırında işliyordu.

" Preses Cara bir sıkıntı mı var?" Diye Söze girdi Cedric .

" O elbise Jay için neden bu kadar önemli?"

" Bu elbise mi? Bu prenses Clarce'ın elbisesi. Kanunen kraliyetten biri ölünce onun eşyalarınıda onunla beraber gömeriz ama bunu Prens Jay için gömmedim ve eminim çok mutlu olacaktır."

" Sen o elbiseyi bana ver. Yarın akşam ki kutlamada giyinmek istiyorum. Belki ablasının elbisesini üstümde görürse Prens bir nebzede olsun mutlu olur."

" Ahhhh, Prenses Cara ne kadar düşüncelisiniz. Jungwon elbiseyi presesese ver."

" Olmaz. Veremem."

" Neden veremeyecekmişsin?"

" Çünkü Prens bana kızabilir."

" Bu hizmetçi parçası ne diyor Cedric, nasıl olurda bana karşı çıkabiliyor?"

" Özür dilerim efendim ben şimdi icabına bakıyorum. Jungwon elbiseyi Prensese ver hemen." Jungwon korkmuş gibinyalti ve başını eğerek elbiseyi prensese verdi.

" Ben onu cezalandırırım prenesesim. Siz hiç merak etmeyin. Ama elbise ile ilgili bilmeniz gerekenler var."

" Neymiş o?"

" Efedim bu elbise taa Hindistan'dan izle olarka getirildi. Bulunmaz Hint kumaşından yapıldı. O yüzden kirlenmemesi için kutlamada biraz önce giyinin ve kutlamada da dikkat edin elbiseye. Prens elbisenin kirlendiğini görürse kızabilir."

" Tavsiyeleriniz için teşekkürler lordum. Bundan sonrasını kendim hallederim. " Prenses yüzündeki sinsi gülüşle beraber saraya doğru gitti. Jungwon ve Cedric ise birbirlerine bakıp başardık derecesine gülümsedi. ikisi de saraya girdiler ve yarın akşam için hazırlığa başladılar. Jungwon Jay'i iyice tembihlemişti yapacakları konusunda. Ve sonunda kutlama başlamıştı. Davetliler birer birer masaları doldurmaya başlamıştı. Jay'de baş köşede oturuyordu ve Prensesi bekliyordu.

" Jungwon şimdi sen elindeki şarabı onun elbisesine dökeceksin ve oda büyü yapacak ve böylece Cara'dan kurtulacağız."

" Evet Prensim."

" Ne saçan sapan bir plan."

" Neden otel diyorsunjz prensim gayet güzel bir plan. Yoksa bana güvenmiyor musunuz?"

" Sana değil plana güvenmiyorum. Çok baştan sağma. "

" Merak etmeyin siz prensim. Bu gecenin sonunda Prenses Cara ya zindana atılacak yada sürgüne atılacak. Hatta baktınız idam bile edilir. Nede olsa büyücü." Jungwon gülmeye başladı. O sırada Prenses Cara içeri girdi.

" Geldi senin ki."

" Ne kim geldi?" Jay etrafına baktı ve Prensesi gördü. Artık plana başlaması gerekiyordu.

" Hadi Jay gir onun yanına. Unutma sadece sana dediklerimi söyle ona ve asal gözlerine bakma."

" Tamam. Şans dile bana."

" İyi şanslar."

Jay prensesin yanına gidip prensesi karşıladı. Olan prensesin duymak istediği tüm güzel sözleri söyledi. Prenses durumundan çok memnundu. Ondan mutlusu yoktu. Jay Prensesi masaya davet etti ve beraber oturdular.

" Bu ne kadar ince bir davranış prensesim. Clarce'ın kıyafeti çok yakışmış size."

" Mahçup ediyorsunuz beni."

" Siz tüm övgülere layıksınız prensesim."

" Ahhh, teşekkürler. Cedric ve su hizmetkarın elbiseyi tam yakarken gördüm ve elbiseyi onlardan kurtardım. "

" Demek yakıyorlardı elbiseyi."

" Ben buna izin vermezdim. Elbiseyi onlardan alıp size getirecektim ama sonra size böyle bir sürpriz yapmayı düşündüm."

" Ne güzel, ne güzel."

Prens ve prenses içeceklerini içmeye başladı. Jungwon planın diğer adımı için Cedric'e işaret verdi ve Cedric hemen bir dans müziği çalmasını söyledi saray çalgılarından. Cedric salonun ortasına geçti ve gür bir sesle konuşmaya başladı.

" Hepiniz beni dinleyin lütfen. Kralım, Kraliçem, Prens ve Prenses hazretleri . Ve tüm davetliler bu güzel aşk müziğinde yakında evlenecek olan prens ve prenses hazretlerini dansa davet ediyorum. Güzel ilişkiniz var daim olsun." Herkes alkışlamaya başladı ve Jay Cara'yı dansa kaldırdı ve tüm davetlilerin huzurunda dans etmeye başladılar.

Diğer davetlilerde birer birer dans etmeye başladılar. Jungwon'un planı tam tıkır işliyordu. Artık son adım kalmıştı. Jungwon eline bir tepsi aldı ve üstüne şarap şişeleri dizdi. Davetlilere servis etmeye başladı. Son bir kadeh kaldığında ise Jay ve Cara'ya yaklaştı. Kadehi tam da Cara'nın girebileceği bir pozisyonda prensesin üstüne döktü. Prenses hızlı bir hareketle bir büyü yaptı ve kadeh bir anda havaya uçutu. Herkes onlara bakmaya başladı. Prenses tek bir göz hareketiyle kadehi tekrar yere düşürdü. Herkes şok olmuştu ve onları izliyordu çünkü yıllar sonra ilk defa büyü gördüler. O mavi ışık yıllar sonra ilk defa gözüktü. Prenses bir anda kendini Jay'e yapıştırdı ve bağırmaya başladı.

" Presim bu hizmetkâr büyü yapıyor."
Jay de Jungwon da şok olmuştu. Prenses ne diyordu böyle. Onun plana göre büyü yaptığı ortaya çıkacaktı ve herkes onun bir büyücü olduğunu öğrenecekti ama o suçu Jungwon'un üstüne atıyordu.

" Büyü mü? Efendim ne diyorsunuz, ben büyücü değilim." Prenses hemen kralın yanına doğru koştu ve kralın gözlerinin içine baktı.

" Majesteleri sizde gördünüz bu hizmetçi büyü yaptı. " Kral kendini Prensesin büyüsüne kaptırmaya başlamıştı. Prenses sırayla tüm davetlilerin gözlerinin içine bakarak aynı şeyi söylüyordu. Herkes prensese kendini kaptırmaya başlıyordu.

" Buda ne demek jungwon? Sen bir büyücü müydün?" Kral sert sözleriyle jungwon'un yanına doğru geldi.

" Efendim hayır bir yanlışlım oldu galiba. Ben büyücü falan değilim."

" Evet baba Jungwon büyücü değil. Nasıl onu böyle bir şeyle suçlarsın?" Jay Jungwon'un yanına geldi ve onu savunmaya başladı. Ama davetliler ve kral tamamen prensesin sözlerinin etkisine kapılmıştı. Hepsi sıraya bağırmaya başladı.

" O bir büyücü, o idam edilmeli, Beritten da büyücülere yer yok." Aynı şeyleri tekrarlıyordu . Jungwon iyice korkmaya başladı ve ne söylese de kimse dinlemiyordu.

" Muhafızlar yakalayın onu."

" Hayır baba yapamazsın. O bir büyücü değil."

" Jay sen karışma bu işe." Muhafızlar o sırada Jungwon'u Jay'in yanından alıp iki bacağını eğerek yakaladılar.

" Onu zindana götürün hemen yarın idam edilecek."

" Ne demek idam, baba sen ne yapıyorsun? O bir büyücü değil ki." Jay ne söylese de kral onu dinlemiyordu.

" Kral hazretleri lütfen bana inanın ben büyücü değilim adil büyücü Prense Cara."

" Ne diyorsun sen böyle? Bir Prensesi nasıl böyle iğrenç bir şeyle suçlarsın?"
Jungwon ağlamasını durduramıyordu çünkü kimse ona inanmıyordu. Onu bu durumdan ne Jay ne de Cedric kurtarabilirdi. Jungwon gözlerinden akan yaşlarla ve titreyen sesiyle konuşmaya başladı.

" Efendim ne olur inanın bana ben değil Prenses Cara büyücü. Şuan da bile büyü yapıyor . Herkesin gözlerinden çıkan aşk büyüsüyle kendine inandırıyor."

" İyice saçmalamaya başladın sen. Prenses Cara hakkında doğru konuş."

" Prens Jay bari siz bana inanın, ben büyücü değilim. Yemin ederim büyücü değilim."

Jungwon Prens'in ayaklarına kapanmış ağlıyordur ve ondan yardım istiyordu. Onu öldürmek isteyen bu vampir kendi canını bağışlaması ve ona yardım etmesi için Prense yalvarıyordu.

" Yarın idam edilecek bu büyücü. Şimdi onu zindana götürün. "

Muhafızlar Jungwon'u çekiştire çekiştire götürmeye çalışıyorlardı. Jungwon direniyordu gitmemek için. Jay ise muhafızları tutmak için bir adım atacaktı ki babası onun kolundan tuttu ve Jungwon'a gitmesine engel oldu.

" Kralım ne olur bana inanın ben büyücü değilim. " Jungwon her attığı adımda direniyordu ve bağırıyordu. Yardım istiyordu ama ona yardım edecek kimse yoktu.

" Prens Jay ne olur yardım edin. Lütfen bir şeyler yapın."
Jay ise babasını kollarından kurtulmaya çalışıyordu. İkiside ağlıyordu ve hiçbir şey yapamıyorlardı.

" Bırak beni baba, Jungwon'u böyle idam edemezsiniz."
Jay bağırıyordu jungwon bağırıyordu ama kimse onları dinlemiyordu.

" Jungwon güven bana. Seni kurtaracağım."

Jungwon Jay'in bu sözleri ile daha çok ağlamaya başladı.

" Ben büyücü değilim, lütfen inanın bana."
Jungwon'un sesi dahi gitmeye başlamıştı. Muhafızlar onu odadan çıkardı ve bir zindana hapsettiler. Jay ise babasına bağırmaya devam ediyordu.

" Onu idma etmene asla izin vermeyeceğim. Duydun mu beni asla. O suçsuz. "
Kral Jay'e bir tokat attı ve Jay tokadın etkisi ile kendini sağa doğru döndürdü. Bir eliyle yanağını tuttu ve doğrulup babasına baktı. Gözleriden akan yaşlar ve kıpkırmızı bir yanaklaa babasına baktı.

" Sen bu ülkenin kurallarına nasıl olur da karşı çıkarsın? Büyücüleri sonu idamdır. Bir daha bu konuda konuşursan seni de zindana atarım."
Jay nefret dolu gözlerle babasına bakmaya başladı. Ondan resmen nefret ediyordu çünkü aşık olduğu insanın idamına karar vermişti.

" Muhafızlar Prens'i odasına görürün ve kapıyı kilitleyin. Kapının önünde bekleyin ve Jay'in dışarı çıkmasına asla izin vermeyin. "

" Emredersiniz Majesteleri."
Muhafızlar Prens'in kollarına girdi ve onu odasına götürdüler.

Kral davetlileri gönderdikten sonra prenses Cara'nın yanına gitti.

" Cara lütfen endişelenme. O büyücü en kısa zamanda idam edilecek ve ondan kurtulacağız."

" Umarım kralım umarım."

" Sizde odanıza gidin. Çok yoruldunuz."

" Peki Majesteleri."
Prenses selam verdikten sonra odadan çıktı. Kendi odasına gitmek yerine en alt katta mahzene indi. Jungwon'un atıldığı zindana gitti. Kapıdaki askerler Cara'yı görünce hemen selam verip ona kapıyı açtılar.

" Jungwon'u görmem lazım . Hepiniz dışarıda bekleyin."

Cara yine büyü kullanıyordu ve herkesi kendine hizmet ettiriyordu. Merdivenlerden aşağıya indi ve Jungwon'un olduğu küçük zindanın önünde durdu.

" Pis büyücü."
Cara kahkaha atmaya başladı.

" O aptal planınızı anlayacağımı mı sandınız? Salaklar sizi. Bu büyüler bana işlemiyor ama haberin olsun."

" Ne diyorsun sen?"
Jungwon sinirle demirden şişelerden oluşan kapıya yapıştı ve demirleri tuttu.

" O büyü yeteneğimi bozacağını düşündüğünüz salak elbise benim üstümde ise yaramıyor diyorum."

" Pis büyücü uzak dur bizden."

" Prens'in kalbini alınca söz sizden uzak durucam. Ama bir dakika sen bunu göremeyeceksin çünkü idam ediliyorsun." Jungwon'un gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"Jay buna asla izin vermez."

" Maalesef Jay de şuan senin gibi tutsak bir şekilde odasında ağlıyor. "
Cara kahkahalar atmaya başladı. Her kâhkahasında Jungwon daha fazla ağlamaya başladı.

" İkinizde ölüceksiniz ne yazık."

" Sen öyle san. Pis büyücü."

" Sanmıyorum, gerçekleri söylüyorum. Neyse ben gidip bir güzel uykumu alayım. Eeee nede olsa yarın düğünüm var. Şiş gözlerle Prens'in karşısına çıkmak istemem. "

Cara kahkahalar eşliğinde orayı terk etti.
Jungwon ise geriye doğru gidip duvarın yanına da eğildi ve ağlamaya başladı. Tıpkı jay'in onunla aynı anda kendi odasında yatağının kenarında oturup ağladığı gibi. İkiside ağlıyordur. Jay Jungwon'un idam edilmesinin haberi ile ağlıyordu. Jungwon ise Jay'i öldürme hayallerini gerçekleştiremdiği için değil Prens'in kalbinin Cara tarafından sökülüp alınmasına engel olmayacağı için ağlıyordu. Bu iki haykırış da birbirleri içindi. ikisi de birbirine düşündüklerinden daha çok değer veriyordu. Bu aşk masalı ölümle mi sonuçlanacaktı yoksa.

Bölüm sonu aşkolarrrrrr
.çok hızlı yazdığım için yazım yanlışlarım olabilir idare edin lütfen.

Continue Reading

You'll Also Like

735 148 18
Eğer senin yerinde olsaydım jung wooyoung, bu maceraya asla atılmamış olmayı dilerdim. -woosan, seongjoong, yungi
174K 17.9K 31
bir gün yine, hyunjin telefonunu açmış ve galerisindeki, kendi çektiği jeongin fotoğraflarına bakarken yeni fotoğrafları fark eder. haberi olmayan ye...
713 84 9
Sunghoon bir sabah unicornlu pijamasıyla balkona çıkar ve yoldaki niki sunghoon'u o şekilde görür. başlangıç 10/12/23
1.3K 52 41
istediğiniz fotoğrafları alabilirsiniz