VİSAL/TAMAMLANDI

By rmysaudade

158K 8K 2.4K

"Beni bu şehre sor, de ki; bu adam daha önce birisine böyle sevdalanmış mı? Sor. Bu adamın sol yanı benden ön... More

1. Bölüm
İlk.
2.Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.Bölüm
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
FINAL
Özel Bölüm

16.Bölüm

3.1K 196 54
By rmysaudade

Geldik vallahi geldik...

bölüme geçmeden önce sizden bir kaç ricam olacak, lütfen okumadan geçmeyin.

Öncelikle, biliyorum bölümler söz verdiğimden ileri zamana aksıyor ve inanın bu elimde olan bir şey değil ve göz sorunum olmasına rağmen kendimi zorluyorum, bu konuda anlayışınıza sığınıyorum.

Bunun dışında oy sayımız o kadar düşük ki, bu benimde modumu düşürüyor elbette. Hayalet okuyucu olmak yerine, yorum yapamasanız bile emeğe saygı olarak en azından oy verirseniz çok mutlu olurum.

Son isteğim ise, Visal için yeni bir Instagram hesabı açtım ve yazarınız olarak ben yöneteceğim. Bölüm duyuruları, alıntıları, shop ve editleri oradan paylaşacağım yani orada çoğunlukla aktif olacağım.
Bölüm sonunda da sizinle paylaştığım editler hesapta da bulunuyor.
Bir sorunuz, öneriniz veya yorumunuz olursa benimle oradan iletişime geçebilirsiniz.

Sizi bekliyor olacağım 💝

Hesabımız/rmysaudade_

Sizi tuttuğum için kusura bakmayın ve beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Bölüm sizindir 🕊

........



Bir şeyleri her zaman mahvetmemle ünlüydüm, en azından babam denilen adam için bu böyleydi. Onun için uğursuz, başına dert olarak kalan bir yığıntıdan başka bir şey değildim. Bunu kabul etmiyordum, ta ki şu ana kadar.

Bütün gözler üzerimizdeyken Yusuf'un elimin yüzeyinde gezinen parmaklarının bir süre sonra avucumun içine kayacağını hissederek tedirginlikle elimi arkama sakladım. Ona bakmasamda bakışlarının çok net bir şekilde üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Yalnış bir şey yapmadığımızı bilsemde, şu an üzerimizde dolanan gözler tedirgin hissetmeme neden oluyordu. Belki hata yapıyordum, Yusuf'u kırıyordum ama özellikle karşımda babası varken ve bana daha geldiği ilk dakikadan böyle hissettirirken elimden başka bir şey gelmiyordu.

"Neden geldiğin belli oldu, bende aptal gibi neler düşündüm."

Yusuf'un keskin ve ruhsuz sesi ortamda duyulan ilk şey olurken, bakışlarımı babasına çevirdim. Ellerini dizlerinin üzerine koyup ayağa kalkarken bir iki adımda önümüzde durdu. Bakışları tamamen oğluna odaklı bakarken, Yusuf'ta ondan geri durmuyor ve inatla karışısındaki adama bakıyordu.

"Bütun Tirabzon sizi konişiy sizi, sen ne kuriysin o sepet gafanda. Elaleme rezil olduk, te yayladan duydum da geldum haburiye."

*Butün Trabzon sizi konuşuyor sizi, sen kuruyorsun o sepet kafan. Elaleme rezil olduk, ta yayladan duydum da geldim buraya."

Korktuğum şey sonunda başıma gelmişti sanırım. Bu aileye zarar vermeye başlıyordum varlığımla, bunun bu kadar acıtacağını hesaba katmamıştım. Kötü bir şey yapmış olmamama rağmen utanıyordum, sadece onları böyle bir duruma soktuğum içindi bu.

Yusuf'un yüzünde tek bir mimik oynamadan karışısındaki adamı dinlediğini gördüm.

"Ne duydun, kim ne diyor inan o kadar umrumda değil ki." Bir adım daha atarak babasının üzerine yürüdü. "Seni o allahın belası dağdan Yaren'in bir hafta ateşler içinde yanması bile indirmedi, bunun için geldin öyle mi?"

Yusuf'un alaycı ve küçümseyerek konuşması üzerine babası hiddetle çıkıştı.

"Garadağ soy adini iki paraluk insanlarun ağzine veriysun da, gelmiş bide bağa babaluk ögretiysun hemi?"

*Karadağ soy adını iki paralık insanların ağzına veriyorsun da, gelmiş bir de bana babalık öğretiyorsun öyle mi?

Fadime Sultan sıkıntıyla bir nefes verirken, Fırat abi kalkarak babasının kolundan tutup oturtmaya çalıştı.

"Otur bir sakin olun, kardeşimin üzerine gitme daha fazla haksız yere."

Babası bu defa kolunu çekiştiren kolunu tek seferde kurtarıp kaşları çatık bir şekilde Fırat abiye baktı. Canını yakacağı, daha bu bakıştan belli ediyordu kendini.

"Seni de habu evun başine bırakup gittum ya büyuk diye, habunlar olurken nerdeydun nerde?!"

*Seni de bu evin başına bırakıp gittim ya büyük diye, bunlar olurken neredeydin nerede?!"

Adeta bağırırken yerimde sıçramak refleks olarak verdiğim bir tepkiydi, elimde değildi. Yusuf, bunu fark etmiş olacak ki son anda elini tutsam da iterek abisinin önüne ve babasının karşısına geçti.

"Abimin bize yaptığı büyüklüğü sakın sorgulamaya kalkma, hele ki seneler sonra buraya gelmişken. Ne olmuş, hangi şerefsiz ne demiş umrumda değil. Sen herkesi bırakıp kendi kafandakini, seni onca seneden sonra o dağdan indiren şeyi açık açık bana söyle. Kimseye saldırmadan, doğrudan bana."

Abisi, kardeşini sakinleştirmeye çalışsa da, Yusuf, adeta burnundan soluyordu. Fadime Sultan da, kendi oğlunu yanına oturtmak için çekerken, o adam da asla geride duracak gibi değildi.

Sonra keskin bakışları hâlâ kapının önünde duran bana döndü. O bakışlara karşılık verirken korkmadım, ondan korkmadığımı fark ettim. Daha kötüsünü de görmüştüm, ondan neden korkacaktım ki?!

"Anama da dedum. Gelmiş, başumuzun üstune kapiye atacak değuldunuz heralda. Ama sen gendine sahip çıkacağdun, ha çikamay misun o zaman bu kiza başka bi ev tutacağdunuz. Habu evde, habu mahallenun içinde kimse fark etmez mi sandunuz yeduğunuz fuşkiyi."

*Anneme de dedim. Gelmiş, başımızım üstüne kapıya atacak değildiniz herhalde. Ama sen kendine sahip çıkacaktın, ha çıkamıyor musun o zaman bu kıza başka bir ev tutacaktınız. Bu evde, bu mahallenin içinde kimse fark etmez mi sandınız yediğiniz boku."

Yusuf, aniden öne atılırken, "Düzgün konuş, o burada diye tutuyorum kendimi beni zorlama." Diye tısladı dudaklarının arasından adeta.

Babasının bakışları üzerimde gezinirken, ondan gözlerini çekmeyen kişi de bendim. Sanki birbirimizle inatlaşıyorduk. Bir süre sonra kaşlarını gittikçe çatmaya başlarken, bakışlarını çeviren taraf o oldu.

"Ben sevdim onu, o sevmiyor ama ben buna rağmen köpek gibi seviyorum onu. Seveceğim de. İsterse yedi sülalen burdan İstanbul'a yol yapsın, konuşsunlar. Kimsenin ağzından çıkan tek kelime değiştiremez bunu, kimsenin!"

Babasının bakışları ardına kadar açılmış, abisinin bir türlü sakinleştiremediği küçük oğluna bakarken Yusuf'un yaptığı şeyi anlıyordum. Kendini atıyordu ortaya, bana edilen veya edilecek olan herhangi bir lafın önüne kendini atıyordu.

"Git söyle Sakine abla, Karadağlar'ın Yusuf evine aldığı kıza sevdalanmış de, zaten duyacaklar git söyle. Bari doğru yaysınlar amına koyduğumun cümlelerini!"

Sakine abla, şok olmuş bir şekilde karşısındaki çocuğa bakarken, Fadime sultanın mavi bakışları üzerimde geziniyordu. Sanki bana anlatmak istediği bir şey vardı. Yapmamı istediği bir şey.

"Hiç mi utanmaysın evine alduğun kiza yan gözle bakmaya ula, ben seni haböyle mi yetiştirdum!"

*Hiç mi utanmıyorsun evine aldığın kıza yan gözle bakmaya ulan, ben senk böyle mi yetiştirdim!"

Yusuf'un çıkışacağı sırada bunun daha fazla dışında kalmak istemedim, artık ne olacaksa olsundu. Buraya kadardı, bu işte beraberdik ve bu hep böyle olacaktı.

"Utanması gereken bir şey yok." Babasının da dahil, odadaki bütün gözler beni bulurken, bir kaç adım atarak Yusuf'un yanındaki yerimi aldım. Başta bu tavrıma bir anlam veremesede, sonradan ne yaptığımı anladı ve yanında olmama izin verdi. "O bana hangi gözle baktıysa, bende ona o gözle baktım. Bir şey diyeceksiniz sadece oğlunuza değil, bana da söyleyin."

Babasının sert bakışlarının ardında Fadime Sultan'ı gülümseyerek beni izlerken buldum. Sanırım yapmamı istediği şey tam olarak buydu.

Mahir Bey, oğluna ve bana son kez barakak hızla yanımızdan geçip gitti. Kapı sesini duyduğumuzda dışarıya çıktığını anlamıştık. Odadaki soğuk hava Mahir Bey'in gitmiş olmasına rağmen dağılmamıştı.

"Kız sen benim eltim mi oldun şimdi?"

İlk konuşan Leyla abla olurken, oturduğu yerden kalkarak sıkıca kucakladı beni. Daha ne olduğunu anlamadığım zaman içerisinde üzerimde bir ağırlık daha hissettiğimde, bunun Yaren olduğunu gördüm.

"Sonra alırız ifadeni, şimdi görümce yenge sarılması yapacağız."

İkisinin de bu haline gülmeden edemezken, aynı onlar gibi kollarımı bedenlerine doladım.

"Ne şu işin aslı babaanne, sen anlat bana yoksa kafayı yiyeceğim."

Yusuf'un kurduğu cümle üzerine kızlar da dikkatini onlara verirken, derin bir nefes alıp verdi.

"Ne diyim uşağm, biliysın habu mahallelinun ağzını sağa da demiştum zamaninde tikkatli ol diye. Ben bi zamana gada örttum ağuzlarini ama hepisine de nasi yedişiyim? Gitmiş kulağuna bobanun da, galkmiş gelmiş. Bize de bişe demedi ki."

*Ne diyeyim çocuğum, biliyorsun bu mahallelinin ağzını sana da demiştim zamanda dikkatli ol diye. Ben bi zamana kadar örttüm ağızlarını ama hepsin de nasıl yetişeyim? Gitmiş kulağına babaniinda kalkmış gelmiş. Bize de bir şey demedi ki.

Yusuf, duyduğu kelimeler üzerine sinirle yüzünü sıvazladı. Ayakta sırtı dönük bir şekilde hızla nefes alıp verirken, gergin bir şekilde yükselip inen sırtına bakındım. Bir yanımda Yaren, diğerinde Leyla abla elimi tutarken fark etmeden o elleri sıktığımın bir süre farkına varamadım.

"Kime ne ulan kime ne! Sana da söylemedim mi o gün babaanne."

İlk defa Yusuf'u böyle görmenin verdiği korkuyla karşımdaki adama bakarken, sinirlenince ne kadar farklı birine dönüştüğünü gördüm.

"Kimseyi ilgilendirmez, sizi bile demedim mi? Ne bok yemeye geliyor o dağdan, geldi de ne olacak şimdi. Ben Mihri'yi sevmeyi mi bırakacağım, ne bekliyor ne istiyor benden!"

"Kardeşim, az sakin ol da. Kimse bir şey demiyor sana. Bir otur, sakinleş önce."

Fırat abi, kardeşini kolundan tutup yanına oturturken, hemen karşılarındaki tekli koltukta yerimi aldım. Gergince kucağımdaki ellerimle oynarken, Yusuf'un bakışlarının arada üzerime kaydığını hissettim. Sonradan hemen önüne dönerek, dizlerine koyduğu dirsekleriyle ortada birleştirdiği ellerini ovuşturdu. Dudaklarımdan ise o an düşünebileceğim ve en makûl gelen fikir döküldü.

"Taşınacağım."

Yusuf'un bakışları ellerinden hızla kalkıp gözlerimle buluşurken, bakışlarına aynı şekilde karşılık verdim. Bu defa odadaki herkesin bakışları üzerimde dururken Yusuf, "Söz konusu bile olamaz." diyerek kestirip attı.

Beni ciddiye almayışı sinirlerimin daha da gerilmesine neden olurken, "Yarın iş yerine yakın evlere bakmaya başlayacağım." Diye yeniledim cümlelerimi.

Yusuf, dudaklarının arasında bir kaç kelime sarfederken Fadime Sultan araya girdi.

"Nasi edecesun kizum dek başine?"

Yüzüme içindeki endişeyi yatıştıracak bir gülümseme yerleştirdim. "Merak etme Sultan'ım. Ben bu zamana kadar hep tek başıma yaşadım, hem tamamen sizden kopacak değilim ya. Tabi ki sizi ziyarete geleceğim."

Fadime Sultan ikna olmuş gibi bakarken, onun da bu fikri onayladığının farkındaydım.

"Arada bende okul çıkışlarında sende kalırım hem." Yaren hemen yanımdan bana destek olurken, onu Leyla abla takip etti. "Bende yemek hazırlarım sana, kız gecesi yaparız beraber."

Ardından hemen saçlarımın arasına bir öpücük bırakırken, bana güç vermeye çalıştıklarını görmek duygusal anlamda daha şimdiden zorlanmama yetti.

"Hepiniz bunu öyle kolayca kabul ettiniz yani?"

Yusuf'un yorgun ve kırgın çıkan sesi kararımı sorgulamaya itse de beni, bunu yapmadım. Eğer bir kere sorgularsam dönüşü olamazdı.

Herkes sus pus olmuşken, sessizliği bozan kişi kardeşi olmuştu.

"Kabul etmeyecek bir şey yok, eğer kendini böyle rahat hissedecekse böyle olmalı. Karışısında neden duralım ki?"

Yaren'in abisine karşı kurduğu her cümle Yusuf'u daha da sinirlendirirken, bir hışımla ayaklandı. Kendini tutmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi.

"Hiç mi düşünmüyorsunuz, eğer bunu yaparsa söylenilen her şeyi kabul etmiş olacak."

Tam ayaklanıp karışısında duracağım sırada, Yaren tekrar önümde ve abisinin karışısında durdu.

"Sen hiç mi fark etmiyorsun gerçekten, Mihri ablanın yapmak istediği de tam olarak bu. O kaçmıyor, yaşamak ve kabullenmek istiyor. Bu kadar kör olamazsın değil mi?"

Yusuf'un bakışları koltukta oturan bana doğru döndüğünde gözlerimde kendine bir cevap arayarak, "Böyle olmak zorunda değil." Diye fısıldadı. O an için ona sadece sarılmak istedim, etrafımızdakiler her şeyi daha yeni yeni öğrenmiş olmasaydı bunu orada yapardım da.

Sonunda ayaklandığımda Yusuf'un soğuk avucuna bıraktım elimi ve avucunu kavrayarak, "Seninle her şeyi konuşacağız, sadece sakinleş." Diye söylendim. Ardından Fadime Sultan'a bir bakış atarak, başıyla beni onayladığında Yusuf'u tuttuğum elinden odama gelene kadar çekiştirdim. Kendi rızasıyla geliyormuş gibi görünse de, cüssesi açısından zorlanmadım diyemezdim.

Odaya girdiğimizde kapıyı kapatarak tam karşısında durdum. Yatağa oturmuş bir şekilde alttan bana bakarken, hemen yanına geçerek ellerimizi tekrar birleştirdim.

"Ayrılmıyoruz ki, neden bu kadar büyük bir tepki verdiğini anlayamıyorum."

Bakışları ağır ağır bana doğru döndü ve acelesiz yavaş bir şekilde yüzümde gezindi.

"Gitti, herşeyimizi olmasa da bir çok şeyimizi aldı ve gitti. Şimdi gelmiş, seni bana çok görüyor Mihri. Onun yüzünden gidiyorsun, yine geliyor ve herşeyin içine sıçıyor."

Sesini düz tutmaya çalışarak kurduğu cümleler karışısında elimi sıktığı çenesinin üzerine koydum ve kendini sıkmaması adına parmaklarımla küçük küçük dokunuşlar bıraktım oraya.

"Beni sana çok gören herkesin inadına duracağım yanında ama böyle olması gerektiğini biliyorsun." Yüzündeki ifade değişmedi, söylediğim şeyleri kabul etmek istemiyormuş gibi kaşlarını çattı. "Bizim için yaptığımın farkında ol Yusuf. Gidiyorum ve herkesi haklı çıkarıyorum ama umrumda değil, bunun ne demek olduğunu görebiliyor musun? Ben onların karışısına geçmeden, her birine seni sevdiğimi söylüyorum."

Kaşları yavaşça kendi haline dönerken, gözlerinin içinde bir parıltı gördüm. Bunu kendime bile daha tam anlamıyla itiraf edemezken, onun karışısında söylediğim ilk andı.

"Burası, buradaki herkes benim için çok farklı bir yerde. Kendi annemin ısıtmaya çalıştığı evin sıcaklığını burada buldum ben. Benim içinde kolay olmayacak, o yüzden yanımda dur olur mu?"

Yusuf'un beni anladığını andıran bakışları içime işlerken, beklemediğim anda kollarını bedenime sararak sıkıca sarıldı. Aynı şekilde karşılık vererek kollarımı bedenine dolayıp, sırtını sıvazladım. Onu yatıştırmak, birlikte birbirimizde dinlenelim istedim.

Bir süre sonra kirli sakalları yanağıma batarken, bunu daha yoğun hissetmemi sağlayarak yanağını sürte sürte alınlarımızı birleştirerek karşımda gözleri kapalı şekilde nefeslendi. Gözlerini kapalı bir şekilde tutmaya devam ederken, yandaki elleri belimin ki yanına yerleşti. Alnını yavaşça hareket ettirdi fakat ayırmadı. Elleri ise hareketsiz bir şekilde belimin yanında durmaya devam ederken, artık sesli ve hızlı bir şekilde aldığı nefesler bana bu kadar yakınken mantığımı devre dışı bırakmama neden oluyordu.

Belimin üzerindeki tutuşu sıkılaşırken, tek elimi kaldırıp yatağın üzerine taşıdığı baldırının üzerine bıraktım. Dokunuşumu hissettiği anda kirpikleri anında aralanmıştı. Bakışları baldırının üzerinde duran elime kayarken, dudaklarında serseri bir gülüşle tekrar radarına beni aldı.

Dilimle dudaklarımı ıslatırken bunu bilinçli bir şekilde yaptığımın farkındaydı. Yüzümde oluşan o yaramaz gülüşe asla engel olmazken, onun karışısında içimden nasıl geliyorsa o şekilde davranmayı seçtim ve utancı bir kenarı bıraktım.

Bu hislere oldukça yabancıydım ve kimseyle yaşamamıştım belki ama karşımdaki bu adama ve bana hissettirdiği, midemde, kasıklarımda yaktığı bu ateşin içine çok öncelerden düşmüştüm sanki. Bana bu şekilde yaklaştığı her anda kendimi ona karşı çok aç bir şekilde hissederken buluyordum. Başlarda bu durum beni korkutsa ya da nasıl hareket edeceğimi bilmesem de, o hislerin beni ele geçirmesine çoktan izin vermiş gibiydim.

Yusuf, daha fazla kendini tutamamış olacak ki, elini enseme atarak aramızdaki o kısa mesafeyi sıfıra indirip dolgun alt dudağını iki dudağım arasına bırakırken, üst dudağımı emdi. Bir anda gelen bu hamleye hazırlıksız değildim ve baldırındaki elimin parmaklarını olduğu yerde etine geçirerek tepki verdim.

Üst dudağımı emmeye devam ederken, iki eliylede yüzümü kavradı ve dilini ağzımın içine yolladı. Bu sayede ağzımı daha da aralayıp ona istediği alanı açtığımda, çok küçük bir anda dili dilimi buldu ve ağzımdan çıkan iniltiye engel olamadım.

Bütün vücudum uyarı verir şekilde yanarken buna karşı önlem almayı reddettim ve kendimi karşımdaki adama bıraktım. Dudaklarıyla ağzımın içini talan ederken belimdeki eli tutuşunu sıkılaştırarak etimi avuçladı. Bu içimde öyle yoğun bir his bırakmıştı ki, kollarında eriyeceğimi düşünmüştüm.

Şimdiye kadar biriyle öpüşmek şöyle dursun, el ele bile tutuşmamışken şu an onun karışısında hissettiğim her yoğun hissi buna yoruyordum. Yaşamamıştım ve bana karşı olan her dokunuşunda daha fazlasını istiyordum. Onda bunu yaşamak istiyordum. O an dokunacaksa hemen bunu yapsın, öpecekse öpsündü. Onu durduracak gücü kendimde bulamıyordum, bulsam bile yapmak istemiyordum.

Yusuf'un kemikli elinin kazağımdan içeriye girdiğini, tenimde hissettiğim soğukla algıladım. Dudaklarımın üzerine bıraktığı sıkı öpücükten sonra kendini çekti ve kendimi o andan çıkarmama neden oldu. Gözlerimi araladığımda koyu renk gözlerini tepkimi ölçmek adına yüzümde gezdirdi.

Soğuk eli tenimin üzerindeki yerini korurken, diğerini yanağımın üzerine koydu. Nefeslerimi düzensiz bir şekilde alıp vermeye devam ederken, bu anın böyle bitmesine üzülmüş olabilirdim. Beni biraz daha öpmesini ve ıslak ağzıyla beni talan etmesini istiyordum. Bunu onunla yaşamak istiyordum.

"Yanakların yanıyor, bu defa kendin bile utançtan olduğunu söylesen inanmayacağım."

Sesindeki ton daha önce ondan duymadığım bir tondu. Bu daha kalındı, daha derin. Parmaklarımın tutuşunu hafifletip elimi baldırında gezdirdim.

"Utançtan olduğunu söylesem bile inanma, sakın inanma Kaptan."

Cümlelerimi bilinçli bir sekilde kuruyordum çünkü o öpüşe yeniden ihtiyacım varmış gibi hissediyorum. Bunu hiç düşünmeden o an bende başlatabilirdim fakat bu akşam fark ettiğim şeylerden biri de, bunu o başlatınca çok daha farklı hissetmem ve hislerimi çok daha derin yaşamamdı.

Yusuf, gözlerini kapatarak bir süre karşımda o şekilde dururken, yanağımda ve belimdeki ellerinin benden uzaklaştığını ve ayaklandığını gördüm. Başta yaptığı harekete bir anlam veremesemde, camı açarak önünde derince nefesler alıp verdiğini gördüğümde olayı kavramam çokta zamanımı almadı.

Yataktan kalkıp yanına adımladım ve tam karşısında durdum.

"Yusuf, n'apıyorsun?"

Karanlığa doğru bakmaya devam ederken, "Hava alıyorum, kendime gelmem lazım." Diye mırıldandı.

Geniş sırtına bakmaya devam ederken, kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim ve ağırlığımı tek ayağımın üzerine verdim.

"Neden kendine gelmen gerekiyormuş?"

Sorduğum soru karşısında bir süre sessiz kaldıktan sonra yüzünü görmeme izin verdi ve bana doğru döndü.

"İlk öpüşmemizden sonra ileri gitmemeye çalışıyorum," Kalçasını cama doğru yaslarken devam etti. "Sana karşı daha şimdiden kontrolümü kaybetmek istemiyorum Mihri, herşey senin rahatsız olamayacağın şekilde ilerlemeli. Zamana ihtiyacımız olabilir, her konuda olabilir. Bekleyebilirim, yani bu konuda kendimi frenlemeyi ögrenmeliyim."

Bu adama ne diyebilirdiniz? Sizi, sizden önce düşünen bir adamın varlığı o kadar farklıydı ki, bunu hissederken kalbimden ona karşı taşanları tutmaya çalıştım ama beceremedim.

"Başka, az önce neler hissettin mesela?"

Yenilediğim soru karşısında kısa bir sessizlik yaşandı aramızda. Az önce olanları aklına getirdiğinden şüphem yoktu.

"Kendimi tutamasam, daha şimdiden kendimi tutamasam sana karşı ne kadar ileri gidebileceğimi bilmiyordum ve kendimi durmam gerekiyormuş gibi hissettim."

"Benim neler hissettiğimi bilmek ister misin?"

"Evet, iyi olabilir."

Bu defa kendisini sıkıca saran siyah boğazlı kazağı içerisinde kollarını göğsünde birleştiren kişi Yusuf olmuştu. Söyleyeceğim şeyleri beklerken, hiçbir kelimeme sansür koymayacağımı bilerek araladım dudaklarımı.

"O öpüşmeyi ben başlatsam bu kadar etkilenmezdim gibi geldi, senin beni öpmeye başlayışın ağzımdaki ıslaklığın, nasıl denir bilmiyorum ama o an sadece sen ve ben varız gibiydi ve ben sadece seni yaşamak istedim." Yusuf dudaklarımdan dökülen her kelimede daha da şaşırırken, tek verdiği tepki ağırca yutkunmak olmuştu.

"Tenimde hissettiğim elin soğuktu, biliyorsun senin ellerin soğuktur," Bakışları bu farkındalık karışısında bir iki saniyelik odada başka bir şey üzerinde gezinse de, sonrasında gözlerini gözlerimden ayırmadı. "Ama söylesene Yusuf, öyleyse sen beni yakmayı nasıl başardın?"

Kolları göğsü üzerinden iki yanına düşerken, ayakta bir süre o şekilde durup söylediklerimi hazmetmeye çalışıyor gibiydi. Ardından adımlarını ağırca bana doğru atarken, tam karşımda durdu.

"Sen ne istiyorsun Mimoza Çiçeği?"

"Beni öpmeye devam etmeni."

Duyduğu son kelime karşısında dudaklarını dudaklarımın üzerine bastıracaktı ki, ikimizin arasına giren o ses buna engel oldu.

"Orada mısınız, seste vermiyorlar ki."

"Girsek mi yengem n'apsak?"

Kapının önünde Leyla abla ve Yaren'in sesleri kulağımıza dolarken, Yusuf alnını omzuma koyarak nefes verdi. Biraz daha ses vermezsek gireceklerini düşündüğümden, "Buradayız abla." Diye seslendim.

"Kız madem oradasınız niye ses vermiyorsunuz? Neyse yemeğe çağırdı Fadime Sultan, haydi gelin sizde."

Yusuf, kafasını kaldırıp bu defa çenesini omzuma koyarken kapıya doğru söylendi.

"Ben şimdi yiyecektim aslında ama."

Omuzlarından tutarak üzerime yaslanmış adamı geriye doğru iterken, kapıdaki iki kişiye geliyor olduğumuzu söyleyerek uzaklaşan adım seslerini duydum.

"Ben aç değilim, bir Umut'a bakayım gideyim de. İn sen."

Sakallı yanağını kaşırken kurduğu cümleler üzerine bir adım atarak tam önünde durdum ve kemikli elini avucumun içine aldım.

"Bundan kaçamazsın, o senin baban Yusuf." Başını yana yatırıp derin bir nefes verirken gergindi.

"Şu an onu görmek istemiyorum Mihri, anla beni. Zorlama da."

Ciddi bir tonda çıkan sesine karşı geri adım atacağımı düşünse de, aksini yaparak daha da üzerine gittim. Doğru olanın bu olduğunu düşünerek bulunduğum hareketler belki de bana pahalıya patlayacaktı ama umrumda değildi.

"Beni o masaya yalnız mı yollayacaksın?"

Bir süre düşünür gibi yüzüme baktığında, kararından dönecekmiş gibiydi. Sonunda pes etmiş gibi gözlerime bakarken bir şey söylemesine izin vermeden tuttuğum eliyle birlikte odadan çıktık. Alt kata inerken, avucundaki elimi usulca ondan ayırdım. Bu kadarının şimdilik o da fazla olduğunu düşünecek ki, tekrar tutmak adına bir girişimde bulunmadı.

Odadan içeriye girdiğimizde beklediğimiz o kişinin masada olmadığını görmekle beraber az da olsa içim ferahladı. Üzerimizdeki bakışlarla karşılıklı sandalyelere otururken, herkes sessizce yemeğini yiyor, Leyla abla ise yanımda kolumu dürterek gülüp duruyordu. Ona kayıtsız kalamayacağımı bilerek kendimi tutmaya çalışırken, bakışlarım saniyelik olarak Fadime Sultan'a çevrildi. Orta yolda onun mavi gözleriyle kesişti bakışlarımız ve bana yüzündeki tebessümle şefkatle baktı.

Herkes bir kenara, onun karışımızda durmasını düşünmek beni korkutmaktan çok üzmüştü. Daha en başında Yusuf'la konuşurken bana hissettirdiği o şeyin adı üzüntüydü. Bana evinden çok kalbini açan bu kadının, beni kalbinden kovmasından deli gibi korkutmuştum. Çünkü bu, beni evinden kovmasıyla eş değer gibiydi gözümde.

Önümdeki sebzeli bulgur pilavını kaşıklarken, Yusuf'un yüzündeki ifadenin değişmediğini gördüm. Pilavdan bir kaç kaşık alıyor ve ağzına götürmeden vazgeçiyordu. Onu bu duruma getirmekte payımın olduğunu elbette biliyordum ama bu bir son değildi ki, bu bizim başlangıcımızdı. Bunu kabullenmeliydi.

"Ben bir kaç ev soruştururum tanıdıklardan yarın, hem kirada da yardımcı olurlar sana."

Fırat abi, yoğurttan aldığı kaşığı dudaklarına götürmeden önce böyle  bozmuştu masadaki sessizliği.

"Olur abi, teşekkür ederim."

Yusuf pek bir şey söylemiyordu, dikkati konuştuğumuz konudaydı bundan eminim ama önündeki yemekle ilgilenmeye devam ediyordu. Küskün bir çocuk gibiydi karşımda, ama küskün değildi. Kırgındı. Ve bu kırgınlık bana da değildi. Eğer öyle olsaydı bilirdim, hissederdim ama değildi. Keşke bana olsaydı diye geçirdim içimden. Ben onu süpürürdüm içinden. Öyle birineydi ki, kılı kıpırdamıyordu. Ama o hâlâ karşımda şu kapıdan girip kendisine sarılsın, sarmalasın  diye bekliyordu.

"İstediğin bir kriteri var mı Mihri, ona göre bakayım?"

Dikkatimi tekrardan Fırat abiye verdiğimde, yemeğini bitirmiş arkasına yaslı bir şekilde bana bakıyordu.

"Küçük olursa iyi olur abi, büyük olmasını gerektirecek bir durumum yok zaten. Oturma odası, mutfak ve oda yeter bana. Balkonu olursa bir küçük, güzel olur fakat olmasa da olur. Bir de mobilyalı olursa iyi olur, şu anlık çıkıp bakacak ne vaktim var ne de durumum."

Önündeki cam bardaktaki suyu yudumlamanın ardından konuştu.

"Sana maddi konuda da yardımcı olabiliriz, bunu söylememe bile gerek yok belki de ama kabul etmeyeceğini bildiğim için hiç girmedim o konuya."

"İyi yaptın abi, böyle bir şeye gerek yok zaten. Yine de hepinize teşekkür ederim, her şey için. Benim her türlü derdimde, sıkıntımda yanımdaydınız. Bana evinizi, kalbinizi açtınız. Sizden, bu evden biriymişim gibi davrandınız. Minnettarım."

"Yarun gidiysın heralda, gidinceda hepten kopacağuz zannediysun hemi?"

*yarın gidiyorsun herhalde, gidince de birden kopacağız zannediyorsun öyle mi?

Bakışlarım bir ok gibi sesin sahibine yöneldiğinde, seyrek kaşlarını mavi gözlerinin üzerinde çatmış bir şekilde yüzüme bakınıyordu. "Hayır, yalnış anladınız." Diye açıklamaya başlasam da, kendimi toparlayarak daha dikkatli kurmaya çalıştım cümlelerimi.

"Sadece içimden geldiği için söylemek istedim, elbette veda falan etmiyoruz ve etmeyeceğizde. İstediğiniz zaman bana gelebilirsiniz, bende buraya gelebilirim. Gelebilirim değil mi?"

"Bana kalsa hiç gitmeyeceksin de, işte."

Yusuf, ağzının içinde gevelensede ne dediği anlaşılıyordu.

"Gudurma ula sende oriye."

*kudurma ulan sende orda.

Babaannesinin kurduğu cümle Yusuf'un kahverengi gözlerini devirmesine neden olurken, masadaki diğerlerinin gülmesine ve Leyla ablanın dalga geçer kelimelerine maruz kalmasına neden olmuştu. Dikkatimi çeken kişi ise o an sus pus olmuş oturan Yaren'di. Kırgındı ve kendini bu kalabalıkta bile yalnız hissediyordu. Onu hissediyordum.

"Yusuf," Kahverengi gözler babaannesine dönerken, masayı ciddi bir hava bürümüştü. Herkes iki dudağının arasından çıkacak kelimeleri beklerken, Yusuf sanki neler duyacağını çok iyi biliyormuş gibi bir tavırla bakıyordu babaannesine.

"Babanun üstune çok gitmeyesun hemi uşağm, sinirlenunce ne diyceni bilmiy o da. Yoksa seni gırmak için demiy biliysın."

*babanın üstüne çok gitme olur mu çocuğum, sinirlenince ne diyeceğini bilmiyor o da. Yoksa seni kırmak için söylemiyor biliyorsun.

"Bilmiyorum babaanne."

Fadime Sultan'ın torununu yatıştırmaya çalışması işe yaramışa benzemiyordu.

"Beni bir kere karşısına alıp derdi neyse düzgünce anlatmadı. Karşısında hâlâ on yaşında, ne kadar kızarsa kızsın peşinden koşan Yusuf yok. Büyüdüm ben babaanne, böyle olmak zorunda değil."

Sen beni bu kadar mı gördün?

Hayır Yusuf hayır, asıl biz birbirmizi bu kadar mı gördük? Söylesene, sen gerçekten annemin söylediği, kaderime yazılmış o kişi misin?

Bu kadar benzememiz acıtmıştı. Bazı çocuklar birbirine benzerdi değil mi? Keşke hiçbir çocuk birbirine bu şekilde benzemeseydi.

"Evet babaanne, baksana abim bile herşeyin farkında." Yaren, çatalını tabağının yanına koyarken imalı bir şekilde konuşmasını sürdürmeye devam etti. "O kadar farkında ki büyüdüğümüzün, üzerimizden zamanın nasıl geçtiğinin, bunu sana da göstermeye çalışıyor. Görüyor musun babaanne büyümüşüz, keşke büyüyen tek kişinin kendi olduğunu düşünmese."

Yusuf, tek kelime etmeden suskunluğunu korumaya çalışırken, Fadime Sultan'ın kafası karışmış gibiydi. Ardından Yaren doyduğunu belirterek odasına çıkmıştı ve masa derin bir sessizliğe gömülmüştü. Bu kadar gerginlik bugün için yeterli değil miydi artık?

"Yaren," Tanıdık ses sessizliği bölerken, bakışları abisine, yengesine ve babaannesine yönelikti. "Babamla konuştu mu hiç?"

"Hayır, odasındaydı hep. Duyduğunda da çıkmak istemedi pek."

Leyla abladan aldığı cevap üzerine usulca başını aşağı yukarı salladı ve izin isteyerek ceketini de alarak balkona çıktı. Ardından Fırat abi de kalkarken, herşeyin üst üste geldiğini hissediyordum. Herşey sanki bırakacaksanız tam burada, en başındayken bırakın. Yapın bunu işte! Diye söylenerek silkeliyordu ikimizide yakamızdan. Biz kestik o yakayı, boynumuz açıkta ve biz birbirimizde kaldık.

"Kavga mi etti habu iki eşek Leyla  sen bilisun?"

Leyla abla bakışlarını kaçırırken, "Yok haberim benimde babaanne." Diye söylendi ve masayı toplama bahanesiyle ayaklanarak eline üst üste koyduğu bir kaç tabağıda alıp mutfağın yolunu tuttu.

Bende tam Yaren'e bakmak için ayaklanacağım sırada kalkmak adına yeltendiğim sandalyeye oturmama neden olan Fadime Sultan olmuştu.

"Mihri az vaktun var mi kizum, senlen birez konuşalum?"

*Mihri az baktın var mı kızım, seninle biraz konuşalım?"

Bu gece ne zaman bitecek diye düşünürken, hiç bitmeyecekmiş gibi hissetmeme neden olan o teklifte gelmişti.

"Var tabi, konuşalım."

Sandalyesini geri iterek ayaklanırken yüzünde tuttuğu tebessüm az da olsa gerginliğimi almıştı. Kınalı elini bükülmüş beline koyup, diğer elindeki bastonuyla yardım alarak önümde odasına doğru yürüyordu.

Ahşap kapıyı açarak içeri girdiğinde bende peşinden girdim ve kapıyı kapadım. Odaya baktığımda ne çok büyük ne de küçük sayılırdı. Dışarıya bakan camının altında koyu kahve bir komidin, hemen yanında yatağı ve ayak dibinde de dolabı bulunuyordu. Bakışlarımı kaldırdığımda o ahşap duvara astığı çerçeve dikkatimi çekti. Eşi olduğunu düşündüğümde rahatsız olacağını düşünerek, bakışlarımı yere indirdim.

"Senunkinden yakişikli diye bakamadun daha da?"

Yatağının üzerine oturarak gülerek kurduğu cümle benimde gülümsememe neden oldu.

"Ne dikilusun başumda," yanındaki boşluğa elinin içiyle vurdu. "Otu bakaym, benimkini sonra gonuşuruk, önce hau seninkini bi aradan çıkaralum."

Eliyle vurduğu yere otururken gerginliğimden eser kalmamıştı. Bizim hakkımızda bu kadar olumlu yaklaşması, bana karşı olan yaklaşımı bu gece beni en çok rahatlatan şey olmuştu belki de.

Aramızda süren sessizliğin ardından avucumda hissettiğim sıcaklıkla gözlerimin önüne düşen, çıkmaya yüz tutmuş kınalı ellerdi. Bakışlarımı mavi gözlerine taşıdığımda ondan bir çekincem yoktu. Bu yapacağımız konuşmanın ikimiz açısından da en net ve rahatlatıcı şekilde sonuçlanacağını düşünüyordum. Her ne kadar konuyu şu anlık bilmesemde.

"Biliyrım, daha herşey içun çok erkendur ama seçtuğun yoli, önune çikaracaklari şimdiden göriysundur."

"Ne demek istediğini anlıyorum Fadime Sultan, gerçekten anlıyorum. Torununu düşünüyorsun, onun üzülmesinden, yaşadığımız şeyin öylesine bir şey olmasından korkuyorsun. Doğrusunu söylemek gerekirse biz bile bu kadar derin olduğunu bilmiyorduk, inanın bana."

Gözleri daldı gözlerimde, elinin tutuşu daha da sıkılaştı ve derin bir nefes aldı. Açık pencereden esen temiz hava yüzüme vururken kendimdeydim ve dinç hissediyordum. Her şeye rağmen, içimden nasıl geliyorsa ne hissediyorsam o şekilde ilerleyecektim.

"Bubasi Mahir, çok asabidur çok sinirli adamdur ne deduğuni bilmez ama inan kötü niyeti yoktur kizum. Bulari sağa oğa karşi bi gırılma, bi sinir olmasun diye demiyrum yalniş anlamayasun beni. O da benum oğlumdur, onu da tanurum bilirum ondan diyrum sağa."

*babası Mahir, çok asabidir cok sinirli adamdır ne dediğini bilmez ama inan kötü niyeti yoktur kızım . Bunları sana ona karşı içinde bir kırılma, bir sinir olmasın diye demiyorum yanlış anlama beni. O da benim oğlumdur, onu da tanırım bilirim ondan diyorum sana.

"Anlıyorum ben sizi, bunlara canınızı sıkmayın siz. Bu durumda düzelecek, kim ne derse desin benim umrumda değil siz beni tanıyorsunuz. Gerekirse oğlunuza da tanıtırım kendimi."

Kınalı eli açık dalgalı saçlarımın üzerinde dolaşırken elmacıklarındaki kırışıklar belli olacak şeklilde gülümsedi.

"Sen yaparsun öyle şeyler zati, senden beklerum."

Başımı okşadığı eline doğru yatırırken bu sıcaklık istemeden de olsa gözlerimin dolmasına neden oldu. Bu başkaydı, bu bakışlar bu hissettiğim duyguların getirdiği yoğunluk başkaydı.

Bana annemi aratıyordu, hiç bulamayacağımı bile bile.

Yanakılarımın ne zaman ıslandığını anlamadığım o zaman içinde, başımın yönlendirilerek bir boyna gömüldüğünü dudaklarımın arasından kaçan kısık hıçkırıkların ardından kavrayabilmiştim.

Anne gibi kokuyordu, annem gibi değil ama anne gibi. Ben annemden sonra hiçbir anneye böyle sarılmamıştım.

Kollarımı boğazına doladığı başörtünün üzerinden doladığımda, "Çok özledim, ben çok özledim." Diye fısıldayabilmiştim.

Elinin sırtımda gezindiğini hissedebiliyordum. Saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu ve sonrasında, "O da çok özledi kizum," diye söylendi. "Ayni yerden kanadunuz, ordan dikun birbirunizi."

🌿

Fadime Sultan'ın odasından çıkmadan önce beni tembihleyerek gönderdiği iki durum vardı. Birincisi artık ona Fadime Sultan yerine babaanne dememi istiyordu, diğer türlüsü ona gereksiz yere uzun geliyordu ve alışık değildi. Diğeri ise istediğim zaman yanına gitmemi ve eğer başımın sıkıştığı bir durum olursa onunla paylaşmamı istemişti.

İkisini de içimde çok büyük bir mutlulukla kabullendim. Bu, bu gece kendimi iyi hissetmeme neden olan şeylerin başında gelmişti. Her ne kadar kaoslu bir gece olsa da, kötü hissetmiyordum. Aksine, büyük bir kesinlikle aldığım bu kararlar yolumdan taşları çekmenin bir başka yolu gibiydi. İlk adımlarımı atıyordum sanki, emeklemem gerek belki ama ben koşuyor gibiydim.

Göz ucuyla balkon tarafına baktığımda Yusuf'un hâlâ abisiyle konuşuyor olduğunu görerek yönümü değiştirip yukarı kata çıktım. Leyla abla işlerini bitirmiş büyük ihtimalle Yaren'in odasındaydı.

Çatı katına çıkmadan önce aralık kapıdan Seyit'e göz attığımda, yorganına sarılmış bir şekilde uyuyor olduğunu gördüm. Parmak uçlarımda içeriye girip, kısa saçlarının arasına bir öpücük bırakarak açıkta kalan sırtını kapadım ve aynı adımlarla odadan çıktım.

Hızla yukarı kata çıkarak kapıyı açtığımda Yaren ve Leyla ablayı yatağın üzerinde karşılıklı oturarak buldum. Anında ardımdaki kapıyı kapatarak aralarına atladığımda, darbelerinden kaçmak için kendimi korumaya çalıştım.

"Seni allah kahretmeyesice, hemen anlatıyorsun hemen."

Bedenimi döndürerek yatar bir şekilde ikisinin de yüzüne bakarken, ısrarcı bakışlarını üzerimde gezdirmekten geri durmadılar.

"Ay nereden başlasam ki acaba?"

Nazlı bir şekilde verdiğim cevap ikisini de güldürürken, hemen iki yanıma yattılar ve benden olan biten şeyleri dinlediler.

"Ama biliyordum ben," diye söylendi Leyla abla. "Görüyorsun mu sen bizim Kaptan bozuntusunu ya. O bakışları boşa değildi."

"Abim olacak insan varlığını korumak gibi olmasın ama bu karının da gözü göz değilmiş yenge."

Yaren, yattığı yerde doğrulurken yüzünde az öncekine kıyasla ciddi bir ifade vardı.

"Asıl sen bunu görüyorsun mu bunu yenge ya? Nasıl geldi evimize de abim olacak adamı manyak etti kendine."

Söylediklerine karşılık dudaklarımdan kaçan gülümsemeye engel olamazken, Leyla abla da onun bu oyununa katılmıştı.

"Ay görümcem, ister misin bu gelip evdeki herkesi kendi tarafına çeksin de bize eziyet etsin."

Yaren kıstığı gözlerini üzerimde gezdirirken, "Var o göz de bunda biliyorsun mu?" Diye söylendi.

"Aynen," diye girdim söze. "Babaannemi kendi tarafıma çekip size etmediğin kötülüğü bırakmayacağım."

Leyla abla eliyle koluma küçük bir fiske bıraktı.

"Hele şuna bak hele. İki gün önce Fadime Sultan olan kadına benden güzel babaannem demiyor mu? Hay o ağzını yesin Yusuf."

Kurduğu cümle yanaklarımın ısınmasına neden olurken, Yaren'de yengesine çanak tutuyordu.

"Yemiş zaten yengem yemiş, zıkkımın kökünü yesin ama Mihri'yi yemiş işte."

Yaren'in modu bir anda değişirken, şu an ki havanın bozulduğunu da fark etmiştim. Yattığım yerde doğrulurken bağdaş kurarak Leyla ablanın yanındaki ve Yaren'in karşısında ki yerimi aldım. Elim dizinin üstüne giderken, bakışları oynadığı parmalarındaydı.

"Sana kimseyi savunmayacağım Yaren, bu konuda sonuna dek abine de Umut'a da kırılmak ya da konuşmamak hakkın. Tek istediğim içine kapanmaman, hem bak biz buradayız. Bizi kendinden uzaklaştırma."

Leyla abla da destek vererek oynadığı elini avucunun içine aldı. Yaren kaldırdığı bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirirken derin bir nefesi döktü dudaklarından.

"Biliyorum buradasınız, anlatsam yanımda da olursunuz biliyorum. Ama bir şey var şu içimde." Eliyle iki göğüs arasını gösterdi. "Konuşamıyorum, konuşsam bile bir faydası yokmuş gibi çünkü ben bunu yaşamaya çoktan itildim. Hangi kelime, hangi cümle beni bu durumdan kurtarabilir ki? Varlığınız bana güç veriyor, vermiyor değil. Sadece o güce bedenim yetişemiyor sanki. Onu hissediyorum ama içim kabul etmiyor. Şu içim, hiçbir şey istemiyor benim."

Leyla ablanın gözlerinde gördüğüm buğu sahibinin geri itmesine karşı direniyordu. Onunla aynı durumda olduğum için o gözlerde kendimi gördüm. Yaren ikimizin aksine daha dinç duruyordu. Belki de akıtacak başka gözyaşı kalmamıştı.

"Ne yapacaksın peki, abin ve Umut konusunda yani? Aklında bir şey var mı?"

Soruları yönelten kişi sesindeki tınıdan anladığım kadarıyla kendini konuşmaya zorlayan Leyla ablaydı.

"Çok zor yenge, yemin ederim çok zor. Oturup düşünsem belki haklı oldukları noktaları bulurum ama istemiyorum. Ben artık kimseyi içimde aklamak istemiyorum. Bir yandan da," sesinin tonu düşmeye başlarken çok kısa bir an gözleri daldı ve ardından tekrar araladı dudaklarını. "Bir yandan o ölecek."

Leyla abla itiraz için dudaklarını aralasada Yaren bunun önüne geçti.

"Biliyorum yenge, sağlık okuyan benim. Bana içi boş teselliler vermene gerek yok, gerçekten yok."

Leyla abla bakışlarını düşürse de, Yaren gözlerini ikimizden de kaçırmadan cümlelerini kurmaya devam etti. Sanki hiç konuşmamıştı Yaren de, ilk defa kelimeler dökülüp birer cümle haline geliyordu pembe küçük dudaklarında.

"Sadece buna ne kadar kendimi hazırladım desemde hiç hazır değilim, her an tetikteyim. Bir kadın kaç kere hazırlar ki kendini sevdiği adamın ölümüne? Ben nasıl hazırlayayım? Ben onu o toprağın altına koyunca bu dünyaya nasıl sığayım? Yenge, Mihri abla," bakışları bir derman ister gibi yalvararak duruyordu üzerimizde. Kaşları düşmüştü, gözlerinde artık tutamadığı ıslaklık vardı. "Söylesenize, ben nasıl küseyim ona? Küs mü ayrılalım, hiç bilmediğim bir zamanda öyle mi gitsin benden?"

Sorduğu hiçbir soruya cevabımız yoktu, biliyordu. Bunun bilinciyle sustu, suskunluğu bir süre devam etti ve düşürdüğü bakışları tekrar bizi buldu. Yanakları ıslaktı.

"Gidecek mi benden gerçekten, daha hiç gelmemişti. Gidecek mi?"

Dayanamadığım o süre içinde hızla atılarak sarsılarak ağlamasından dolayı hareket eden bedenini sakinleştirmeye çalışarak sıkıca sarıldım. Sırtımda bir kol hissederken bunun Yaren'in değilde Leyla ablanın olduğunu diğer omzuna sarılıp, yüzlerimiz birbirine denk düşerken ve birbirimize bakarak sessizce ağlarken fark ettim.

Bu son olmayacaktı biliyordum, belki çok daha kötü günler bekliyordu bizi ama biz böyle sarıldıkça her şeyin üstesinden gelebilirmişiz gibiydi. O an hissettiğim o sıcaklıkla düşündüğüm tek şey buydu.

Belki konuşulacak daha çok şey vardı o gece ama biz çoktan birbirimize sıkıca sarılarak devrilmiştik yatağa ve çok geçmeden uyuya kalmıştık.

O gece belki de korkmam ya da endişe etmem tonlarca şey vardı, fakat kalbimde hissettiğim tek şey hafiflikti ve de umut.

🌿

Günler birbirini kovalıyordu. Melisa hanımla tefelonda konuştuğumuz süre boyunca bir sonuç çıkmadığını ve sabretmem gerektiğini duyarak hayatımı sürdürmeye devam ediyordum.

Bu bir haftalık süre boyunca Fırat abinin çalıştığım iş yerine yarım saatlik mesafede bulduğu eve yerleşmek için hazırlık yapıyordum. Eşyalıydı ve dışarıdaki kalabalığa bakan küçük bir balkonu bulunuyordu.

Bu süre içinde Yusuf ve Yaren'in arası daha da açılmış gibiydi. Yusuf kardeşine karşı bir adım atmadığı sürece kardeşinin ona doğru gitmesinin bir nedeni yoktu ve yaptıkları tam olarak yerlerinde saymaktı. Yusuf, oldukça sessizdi gün geçtikçe içine kapanıyordu sanki. Bulunduğu evin onu bütünüyle yutuyormuş gibi hissettirdiğini anlayabiliyordum.

Babası, Mahir Bey genelde biz işten geldiğimizde oturma odasında oluyor ve bizi gördükten sonra dışarıya çıkıyordu. Bu bir haftanın her günü böyle geçmişti. Arada bana karşı attığı bakışları yakalıyordum ve bana dışarıda ki insanların bakışından farklı hissettiriyordu. Kötü bir his değildi, içime bir yere hüznü bırakıyordu. Bir kaç akşamdır su içmeye kalktığımda onu oturma odasındaki koltukta uyuyor şekilde bulmuştum. Leyla ablayla laf arası konuştuğumuzda eşi Havva teyze öldüğünden bu yana odasına girmemişti ve odaları da çatı katında, hemen Yaren'in odasındaki arada gömme bir kapının ardındaydı. Fark etmememe şaşmamalıydı.

Aklımdan bütün bu şeylere son vermek adına babasıyla konuşmak geçse de, konuyu Leyla ablaya açtığımda şiddetle yapmamam gerektiğini söylemişti. Bana neler söyleyeceğini kestiremiyordu, endişesi benden yanaydı. Buna rağmen konuşmak istesemde, Yusuf'u düşünerek bundan vazgeçtim.

Zaten gidecektim, sonra o da giderdi ve bu konu kapanırdı. Kapanırdı değil mi?

Odamda oturmuş bir şekilde bunları düşünürken, hafta sonu işimin olmadığını bilmenin verdiği huzurla derin bir nefes aldım. Ardından kapının tıklatılmasıyla dizlerime dayadığım çenemi kaldırarak "Müsaitim." Diye seslenip gelecek kişiyi bekledim. Kapının ardında Leyla ablayı gördüm fakat içeriye girmedi.

"Hadi o kuru götünü kaldır da oturma odasına gel. Bekliyoruz."

Cevabımı beklemeden kapıyı yarım bir şekilde açık bırakıp gitti. Neler olduğunu merak ederek çıkardığım uzun toz pembe hırkamı kollarımdan geçirerek odadan çıktım.

Merdivenleri inerek oturma odasına girdiğimde Fırat abiyi de orada bulmayı elbette beklemiyordum. Soba yanmaya devam ederken kimsenin etrafta olmaması dikkatimi çekmişti. Hemen yanlarındaki tekli koltuğa geçtiğimde sorgular bakışlarımı üzerlerinde gezdirerek bir konuşma başlatmalarını bekledim. Sonunda dudaklarını aralayan Leyla abla olmuştu.

"Yusuf'un Yaren'in durumu ortada, barışmaları için değilde herkesin kafasını dağıtması için bir şey düşündük."

Fikir beni anında heyecanlandırırken, "Ne düşündünüz bakayım?" Diye sordum merakla.

"Hafta sonunu Uzungöl'de geçirelim diyoruz. Hem iyi gelir herkese, şu evin gergin havasından da kurtuluruz."

İşte şimdi keyfim yerine gelmişti.

"Fotoğralardan görmüştüm orayı, çok güzel bir yer gerçekten. Çok iyi düşünmüşsünüz, nasıl yapıyoruz?"

Bakışları birbirlerinin üzerinde gidip gelirken, "Orası sende işte." Diye konuştu Leyla abla. "Biz şimdi Yusuf'a ne desek bize burun kıvırır. Sen manitanı ayarlayacaksın bende kardeşini."

"Yarın sabah yola çıkacağız bu arada, ben herşeyi ayarladım."

Fırat abinin de bilgilendirmesi üzerine herşeyin bir anda bu kadar hızlı gelişmesine yetişemesem de, kendime inanarak Yusuf'u ikna etmek için olabildiğince cilveli ve ısrarcı olmaya çalıştım. Her ne kadar bu kadarı bile benlik olmasa da. Herşey hafta sonumuz içindi. 

"Aslında Yıldırım'ı da çağırsak iyi olur, tabi işi yoksa. Ne kadar kalabalık o kadar iyi."

"O zaman," ellerimi dizlerime vurarak ayaklandım. "Ben önce Yıldırım ve Gazel'e haber vereyim. Sonra Kaptan'ı her türlü ikna etmem lazım zaten."

Leyla abla, "Gazel ne alaka?" Diye sorduğunda omuz silktim. "Ne kadar kalabalık olursa o kadar iyi demediniz mi? Onu da çağıracağım işte."

Leyla ablanın bir şey demesine izin vermeden Fırat abiden beni onaylayan bir kaç cümleyi de alıp Leyla ablaya dil çıkararak odama uçtum. Evet uçtum çünkü bu hiç hesapta olmayan plan, kanımın heyecandan ısınmasına neden olmuştu.

Telefonu elime alarak direkt Yıldırım'ı aradım. Bir iki çalışın ardından açılmıştı.

"Efendim."

"Yarın buraya gelebilir misin?"

"Neden," sesinin az öncekine kıyasla daha telaşlı çıktığını hissedebiliyordum. "Bir şey mi oldu Mihri söylesene."

"Amanın da amanın, nasıl da merak edermiş beni. Korkma bir şey olmadı."

"Ee gül yüzüme mi hasret kaldın?"

Alayla sırıttım.

"Hafta sonunu Uzungöl'de geçirelim dedi Fırat abi, kalabalık olması iyi olurmuş seni de çağırmamı istedi."

"Recep İvedik filmindeki figüran Çağatay Ulusoy'dan bir farkım yok şu an."

"Geliyor musun gelmiyor musun?"

Bir nefes verdi, nedense güldüğünü hissedebiliyordum.

"Kaçta çıkacaksınız sabah?"

"Yazarım ben onu sana aslanım, hadi kapat tutma beni kardeşimi öp benim için."

"E onu da getireyim yarın?"

"Ben bunu düşünmedim biliyon mu, bak sen düşündün de ben düşünemedim ya."

Ağzının arasında bir kaç kelime geveledi.

"Seyit hafta sonu anneannesinde kalacakmış. Uzungöl'e sürükleyemem peşimde hem çok soğuk oluyor biliyorsun, hemen hastalanıyor. O adamla da yüz göz olmak istemiyorum."

"Anladım, sen nasıl istersen."

Ardından telefonu kapatarak, hemen rehberde yukarıya çıkıp Gazel'i aradım. Uzunca bir süre çaldı ve cevap vermeyeceğini düşündüğüm süre içinde telefon açıldı.

"Efendim."

"Rahatsız etmedim umarım."

"Elbette etmedin, kitaba dalmışım sessizdeydi son anda fark ettim. Bir şey mi oldu?"

Avucumda topladığım hırkamın ucuyla oynarken olumsuz yanıt vermesinden korkuyordum. Öyle olmasını istemiyordum.

"Aslında bakarsan hafta sonunu bizimle geçirmek ister misin diye soracaktım. Yarın Uzungöl'e gidiyoruz, bizimle gelmeni çok isterim."

Bir süre aramızda bir sessizlik oluştu ve bu daha da gerilmeme neden oldu.

"Ben teklifin için çok teşekkür ederim ama kimseyi rahatsız etmek istemem Mihri, yine de çok naziksin."

Onu ikna etmeliydim, onu yalnız bırakmak istemiyordum.

"Beni rahatsız etmezsin, hadi ama birlikte vakit geçirmek keyifli olabilir. Hem tanımadığın insanlar değiller ki, lütfen beni kırma."

"Çok bir yakınlığımız da yok ama, varlığımla insanları germek, huzursuz etmek istemem."

"Hiçbirimiz öyle hissetmeyiz eminim, hem ben seni o duruma sokar mıyım?"

Aramızda tekrar bir sessizlik peyda olurken, ikna olmasını ummaktan başka çarem kalmamıştı. Üzerine yeterince gitmiştim, sadece onu kendini gömdüğü yalnızlıktan çıkarmak istiyordum.

"Peki, gelirim."

İçimde tarifi olmayan bir heyecan vardı ve bunu ona karşı tutmak da oldukça zordu.

"Saati sana mesaj atarım, sen hazırlan yeter. Teşekkür ederim, kabul ettiğin için."

Teşekkür ederim, bana bir kapı açtığın için.

Gazel'le de olan konuşmamız sona erdiğinde geriye sadece Yusuf kalmıştı. Nasıl yapacağımı bilememenin verdiği bir kararsızlık da yok değildi fakat herkesi bu kadar arayıp organize etmişken, ona da bunu kabul ettirmekten başka çarem yoktu. Telefonu sehpanın üzerindeki şarja bırakırken, odadan çıktım ve bir iki adımla onun odasının kapısının önünde durdum.

Uyumuyor olduğunu az çok tahmin edebiliyordum, sanki kafasının içinde dolaşan binlerce kelimelerden haberdardım ve onlarla cebelleştiğini anlayabiliyordum. Kapıyı tıklattığımda bir kaç saniye ses gelmemişti, beklemeye devam ederken ise keskin sesiyle "Müsaitim." Dediğini duydum.

Bekletmeden kapıyı açarak içeriye girdiğimde, dağınık yatağın üzerinde oturuyor haldeydi. Yorganı içeriye girmek için kaldırmış fakat son anda vazgeçmiş gibi gözüküyordu çünkü çarşaf bozulmamış şekilde düzgün duruyordu.

Beni gördüğüne anlık şaşırsa da bu kısa sürmüştü. Adımlayarak yanına oturduğumda, hareketlerimi izledi.

"Uyudun sanıyordum."

Yorgun sesiyle kurduğu cümle, gözümü gezdirdiğim odaya rağmen dikkatimin üzerinde sabit kalmasına neden oldu.

"Ama uyumadım."

"Görüyorum."

Bakışlarımı gezdirdiğim yerlerden tam olarak gözlerine taşıdım.

"Bu ne saçma muhabbet ya."

"Başlatan sendin."

"Sen her başlattığım şeyin devamını böyle getirecek misin?"

Dudaklarımın yanına bir gülümseme oturturken, başını iki yana sallayarak dişleri gözükecek şekilde gülümseyip önüne döndü.

"Seni odama kadar getiren şeyi söyleyecek misin artık Mimoza Çiçeği?"

Elbette anlamıştı, anlamaması garip olurdu.

"Şimdi şöyle ki-"

"Nasıl ki?"

Gözleri yüzümde gezinirken vereceğim cevabı bekliyordu.

"Yusuf, senin yakışıklılık halis mi ya?"

Dudaklarından kaçan gülümseme bu sefer odayı dolduracak kadar büyük bir hal alırken, aceleyle elimi dudaklarının üzerine götürdüm. Kabul, bunu demek hesaplarım arasında yoktu sadece söyleyeceğim şeyin yolunu hazırlıyordum o kadar.

"Anırmasana ya bütün evi başımıza toplayacaksın."

Avucumun içine baskı yapan dudağı hareket etmeye devam ederken kısa süre içinde normale dönmüştü ve ben de elimi çekmiştim.

"Cidden merak etmeye başladım, söyle artık ne istiyorsun?"

Gözlerimi devirdim.

"Ay inanamıyorum şu an, ben baban alt katımız, abin iki oda aramızda ve kardeşin yukarımızdayken odana gelemez miyim yani?"

Bir süre alayla yüzüme baktı. Sorduğum soruya bakılırsa, babası yokken bile odasına gelmişliğim yok denecek kadar azdı. Ya yemek, ya da işe gitmek içindi.

"Tamam ama kabul etmeme şansın yok."

Kurduğum cümleyle kaşları çatıldı ve ne kabul etti ne de karşı çıktı sadece dudaklarımdan çıkacak olan kelimelere dikkat kesildi.

Sağına soluna bakmadan, "Hafta sonunu Uzungöl'de geçireceğiz, sabaha yola çıkacağız." Diye tek nefeste söylediğimde öylece yüzüme bakıyordu. Bir tepki vermemesi o an için gerilmeme neden oldu.

"Nereden çıktı şimdi bu?"

"Sadece istiyorum, hem geldiğimden bu yana öyle çok gezmedim de. Gitmek istiyorum."

Yüzüme baktı ve bir nefes verdi dudaklarından.

"Başka zaman yapalım Mihri, inan hiç keyfim yok."

Böyle olacağını zaten hesaba katmıştım.

"Başka zaman değil, bu hafta sonu olacak Kaptan."

Bakışları sertleşti, bir geri adım atmaya niyetlenmedim desem yalan olurdu.

"Senden beni anlamanı istiyorum, şimdi olmayacak. Başka zaman ve ikimizde bunun keyfini çıkaracağımız bir zaman seçeceğiz."

"Ne malum o güne kadar yaşayacağımız?"

Bakışları duraksadı, o çok sağlam aldığı kararın bir çatlak aldığını görebiliyordum. Yine de bunları o kabul etsin diye değil, gerçekten böyle düşündüğüm için söylüyordum.

"Yarınımız ne malum ki Yusuf, bazı şeyleri hep daha iyi yaşamak için erteliyoruz, daha kaliteli vakit geçirmek için. Ben seninle orada susmaya da varım, yeter ki buradan biraz uzaklaşalım."

Avuç içini çenesine yaslarken alttan bakışları yüzüme bakındı. Söylediğim şeylerin ona da mantıklı geldiğini görebiliyordum.

"Yoruldun değil mi, insanların hakkında soyledikleri ve her gün gördüğün o saçma sapan bakışlar. Seni yordu değil mi? Sadece kendimi düşünüp, kendimi her şeyden çekerek şu bir haftada seni bu ilişkide yalnızlaştırdım değil mi Mihri?"

Parmaklarımla oynarken her işe gidişimizde üzerimize dönen bakışları hissediyordum fakat dönüp karşılık vermiyordum. Kulağıma muhattabı ben olduğum binlerce çirkin kelime doluyordu, sağır oluyordum. Olmasam bir çok şeyi başaramazdım, şu an onun karşısında böyle duramazdım.

Susmak kimilerine göre sana söylenilen herşeyi kabullenmekti belki de bir yerde. Benim kabullenmelerini istediğim tek şey ise, Karadağların Yusuf'u sevmiş olmamdı.

Aşık olmak ve sevmek farklı şeyler gibi gelirdi bana hep. Sevmek, onu büyük bir şefkatle, herhangi bir hareketiyle ya da davranışıyla oluşan bir şeydi. Birine aşık olmak, bana göre o kişiye deli olmaktı. Yusuf'a deli olmuyordum, henüz aklım başımdaydı.

Öyleyse bu sevgiydi, belki de bu sevgi, o insanı deliye çeviren aşkı bile devirebilirdi.

"Kurma kafanda koca karılar gibi, yarın benimle gelirsen herşey hallolur gibi aslında hayatım."

Gözlerinde anlık bir pırıldama gördüğümde, yanağında küçük bir gamze belirdi.

"Olur, gidelim bakalım."

"Şey, bir şey daha var."

Elini saçlarının arasında gezdirdikten sonra gözlerime ısrarla bakışını sürdürerek devamını bekledi cümlemin.

"Diğerleri de gelecek."

Kaşları havalandı.

"Diğerleri?"

"Abin, yengen, Yaren, aa Umut'a haber vermedik."

Yusuf, inanamaz gözlerle telaşlı halime bakındı.

"Sen az önce birlikte olacağız demedin mi, götümüze bağlamadığın bir Yıldırım kalmış amına koyayım."

"Şey," diye mırıldandım dudaklarımın arasından. "Buraya gelmeden önce aradım onu, sabah burada olacak haber bekliyor bizden."

"Yavrum sen niye gelip benimle konuşmaya zahmet ettin, sabah giderken kaldırırdınız beni de."

İki elimde siyah spor kazağının üzerinden koluna dokundu.

"Kalabalık daha iyi olur diye, eğleniriz diye şey yaptım."

Bakışları yüzümde çok durmadı ve başını diğer tarafa çevirerek sabır dilendi.

"Hadi şimdi ben çıkayım sen de uyu, uykunu al. Sabah altı gibi çıkarız dimi?"

Yusuf, ayaklanarak aceleyle konuşan bana gülmeden edememişti.

"Çıkarız amına koyayım, harbe çıkar gibi çıkacağız evden."

"Yusuf bir şey diyeceğim." Diye gitmek için yeltenen ayaklarımın rotasını, yatakta oturan adama doğru çevirdim tekrar.

"Mihri n'olur daha bir şey deme."

"Ay tamam be," diye söylendim. Bir iki adım atarak eğilip kirli sakalının üzerine bastırdım dudaklarımı. "Teşekkür ederim."

Ardından vereceği cevabı beklemeden odadan çıktım ve son durumu gözetlemek adına Leyla ablanın yanına adımladım.

"Bana nasıl hissettirdiğini bilseydin, bir daha bana hiç teşekkür etmezdin Çiçeğim."

🌿

Sabah erkenden kalkmış ve bize sorgular gibi bakan Sakine ablaya hafta sonunu nasıl geçireceğimizi üstün körü anlatmıştık.

Yanımızda götürmek için geceden kahvaltı için pişirdiği poğaçaları poşete koyarak elimize tutuşturdu. Poşetlerin bir kısmını Leyla ablanın arabaya diğerini ise uyku mahmuru durmadan söylenen Yıldırım'a vermiştim.

Bir kaç el çantasıyla tamamen hazır olduğumuzda Sakine abla hariç kimsenin uyanmamasını fırsat bilerek arabalara geçtik. Abisiyle arası limoni olduğu için Yaren ve Umut, Leyla ablalarla birlikteydi.

Yusuf'un görmeye şaşırdığı, yine de pot kırmadığı Gazel ise bizim arka koltuğumuzda gelecekti ki son anda kararını değiştirmişti. Buna neden olan ise, Yıldırım uykulu olmasından dolayı yanında beni istemişti. Gazel için o an Yusuf'la bir arabada olmak bile, beni rahatsız etmesinden korkacak derecede hassas olduğu bir konu gibiydi. Rahatsız olmayacağımı dile getirmek istesem bile, bir şekilde geride durmaya devam etti ve arabasına yaslanmış bir şekilde esneyen arkadaşımın yanında belirdi. Yıldırım kafasını çevirerek karışısındaki kadına baktığında başta afallamış gibiydi. Öylece durup birbirlerine bakarlarken onları yalnız bırakıp arabaya ilerle Sanırım durumu Gazel ona net bir şekilde anlatabilirdi.

Yolculuk boyu Yusuf'un esnemesini bir yana koyarsak, camdan dışarıyı izleyerek geçirdiğim o süre boyunca kendimi oldukça ayık hissediyordum.

Of'a girdiğimiz sürede manzaramın çoğunluğunu yeşil çaylıklar kaplamıştı. Hava hafif kapanıktı, bulutlar gökyüzünü kapatmıştı ve ha yağdı yağacakmış gibi duruyorlardı.  Bu havayı seviyordum.

Yusuf'un midesinden gelen sesler üzerine- her ne kadar bunu kabullenmese de- Sakine ablanın verdiği poğaçalardan çıkarıp bir kaç dilimi dudaklarına bıraktım. Arada parmaklarımı ısırmaya çalışsa da, bundan kendimi kurtarabilmiştim.

"Gazel'i de çağıracağını düşünmemiştim."

Ağzındaki lokmayı çiğnerken kurduğu cümle bu olmuştu. Üzerinde durmayarak, "Birlikte vakit geçirmek istedim." Diye yanıtladım. Kaşlarının havalandığını görebilmiştim.

"Onunla arkadaş, hatta arkadaştan bile öte olmak istiyorsun?"

"Ee yani, olamaz mı?"

Gözleri ve dikkati yoldayken, "Neden olmasın, elbette olabilir." Diye yanıtladı beni.

Söylemek istediği şeyi anlayabiliyordum, tam olarak kelimelere dökmese bile aptal olmayan her insan neyi kastettiğini anlardı. Üzerinde durursam istemediğim bir konuşma gerçekleşeceğinden elimdeki zeytinli poğaçayı yiyerek manzarayı izlemeye devam ettim.

Gazel'den emindim, bilirsiniz bazı hisler vardır, hissederdiniz. Karşı taraf hemcinsiniz olunca bu hisler daha da net olurdu kafanızda, bu öyle bir şeydi.

Yüzüme vuran esintiyle gözlerim kendiliğinden kapanırken, ayaklarıma vuran sıcaklıkla gevşedim. Bundan daha iyi hissedemezdim, hele ki birde uzun yollu yolculukları seviyorsanız cidden tadından yenmiyordu.

Uykuya dalacağımı anladığım anda kendimi bir iki saniyeliğine o moddan çıkarıp, usb takılı olan müzik çalara uzandım. Tekrardan koltuğumda kıvrıldığımda ayakkabılarımı çıkarmıştım. Yanağım deriye sürünürken, kulağıma dolan bilmediğim karadeniz şarkılarına bıraktım kendimi. Zihnim tamamen kapanmadan önce ise saçlarımın arasına konulan öpücüğü hissettim.

Başıma vuran ağrıyla gözlerimi aralarken, gözüme vuran gün ışığıyla bir süre sersem gibi etrafıma bakındım. Benzinlikte olduğumuzu anladığımda az da olsa ayılmıştım.

"Almak istediğin bir şey varsa ya da lavaboya gideceksen söyleyeyim, bu varacağımız durağa kadar son şansın olabilir."

Yusuf açık camımın dışında yeni yeni idrak edebildiğim cümleleri kurarken, bir yandan da eliyle uzanıp dağınık saçlarımı düzeltti ve yanağıma sıkı bir öpücük bıraktı.

O sırada ben ise duyduğum sözlerle tuvaletim var mı yok mu diye kendimi yokladım. Yoksa bile kendimi zorlamış olabilirdim çünkü kapının ardında Yusuf olmasına rağmen önümdeki ayakkabıları üstünkörü ayaklarıma geçirerek, arabadan inip kısık gözlerimle bulabildiğim lavabo tarafına adımlamıştım. Son anda arkamızda gördüğüm siyah arabayla Fırat abilerin de mola verdiklerini anlamıştım.

Lavaboya girdiğimde Yaren'i ve Leyla ablayı ellerini yıkarlarken buldum ve bana bakıp gülmelerini es geçerek  anında kendimi kapısı açık tuvaletin içine attım.

Çabucak işimi gördükten sonra çıktığımda Leyla abla ve Yaren'i orada bulamamıştım. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp aynada son halime bakarken, gözlerimin az da olsa şiştiğini görmüştüm. Dışarıya çıktığımda etrafta Gazel'i göremememle bakınmak adına beyaz arabayı gözledim.

Fırat abi ve Yusuf'u ileride sigara içerken görürken, Umut ellerini ceplerine sokmuş sadece yanlarında duruyordu. Onları es geçip diğer tarafta gördüğüm beyaz arabaya yöneldim. Ellerimle saçlarımı geri atarken, arabaya çok yaklaşmadan gördüğüm manzara adımlarımın kesilmesine neden olmuştu. Kendimi siyah arabanın arkasına doğru saklarken, yüzümde oluşan şaşkınlığa ve peşinden gelen tebessüme engel olamadım.

Gazel, başı koltuğuna yaslı bir şekilde gülerken kendini durduramıyor gibiydi ve aynı şekilde olan, ona yanağı koltuğuna yaslı bir şekilde durarak bakan Yıldırım'la sohbet ediyorlardı.

Bu görüntüyü bir an idrak etmek zor gelsede, Yıldırım'ı böyle gülerken gördüğüm tek an bu olabilirdi. Kendimden başka kimsenin yanında bu tarafını görmemiştim. Gazel'e gelecek olursak, yol boyu içimde bir yerde benim yüzümden hiç tanımadığı birinin yanında oturduğundan dolayı büyük bir huzursuzluk vardı. Fakat gözümün önündeki şu an ki görüntüsü içime öyle bir su serpmişti ki, mutlu olduğunu görmek yetmişti.

Bir ara o kadar uzun süre güldüler ki, sonunda oradan gitmem gerektiğini düşünsem de bu halleri o kadar hoşuma gitmişti ki, hiç gitmek istemiyordum. Onların birbirlerine bu kadar iyi geleceklerini kim tahmin edebilirdi ki?

Sonunda ikisinin de yüzündeki ifade normale dönerken, bir süre sadece birbirlerine baktılar. Yıldırım'ın gözlerindeki bu ifade neydi? Gazel'in bir tutam saçı önüne düştüğünde, Yıldırım'ın bakışları gözlerinden sadece o bir tutama odaklandı ve eli havalandı. Yapacağı hamleyi beklediğim sırada, benimle birlikte bekleyen diğer kişide Gazel'di.

Yıldırım iki parmağı arasına sıkıştırdığı sarı tutamı kulağının arkasına bırakırken, bunu oldukça yavaş hareketlerle yaptı. Sonrasında transtan çıkmış gibi elini çekti ve bir şeyler söyleyerek arabadan indi.

Ardında ise eli kulağının arkasına sıkıştırılan sarı saçında gezinen bir Gazel bıraktı.

.....

Karakter Tanıtımı.

(Hikayenin başından bu yana karamel saçlı işlenen Gazel artık sarı saçlı ve mavi gözlü işlenecektir.)












.....

Yemin ederim kalpten gideceğim ben artık ya...

Ay bunların ikisini yapmak başından beri aklımda olan bir şeydi bu arada ve bu aşkı tek başıma yaşamak çok zordu...
Şimdi birlikte delirme zamanı.

Umarım bölüm sizi tatmin etmiştir, her zamankinden bir tık kısa oldu ama telafi edeceğiz.

Gelecek bölüm sanırım sadece hafta sonunu içerecek, eğlenceli bir bölüm olması düşüncesi var kafamda ama bakalım.

Yeni bölüm duyuruları ve daha fazlası için Instagram / rmysaudade_ hesabımı takip edebilirsiniz.

Hepinize çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız sizi çok sevmekteyim hastalanmayın 💝

Bu arada bunlar benim kafamdaki karakterler, siz istediğinizi düşünebilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

2.5K 270 7
@sporcularinmagazini: Bir iddiaya göre ikili törenden önce gülüşüp konuştukları soyleniliyor. Taraflar sessizliğini koruyor... "Hasiktir..." dedim el...
1.4M 67.2K 55
Texting SİZ: Kardeşim kargomu getirsenize ne demek kurye vefat etti!? SİZ: Hayır aldığım şey de az buz bir para değil. SİZ: Ben o gitarın parasını...
1.9M 128K 56
TAMAMLANDI Siz: Her şeyi anlarım. Siz: Ulan beni babamın doğurduğunu bile anlarım ama, Siz: Birinin beni dolandırıp, bankamdan sadece 31 TL çekmesin...
6.7K 654 33
Savaş'ın Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bankın birinde oturmuş Fenerbahçe'li kadının yanına oturmasıyla başlar her şey. Argo ve küfür içe...