UR SERİSİ ~ İNCİ.. (Karamel...

Da iNCiiL

14.8K 2K 2.1K

Gözlerindeki alışık olduğum soğukluğa inat konuşmaya çalıştım.. Sesin hiç titremedi bile, bakışlarına hüzün... Altro

1. Bölüm: ¶ BAŞLANGIÇ •••
2. Bölüm: ¶ AŞK KOKUSU•••
3.Bölüm: ¶BIÇAKLAR ÇEKİLDİ••
4.Bölüm: ¶KELEBEK ETKİSİ•••
5.Bölüm: ¶BAL KÖPÜĞÜ••
6.Bölüm: ¶AKINTIYA KAPIL••
7.Bölüm: ¶NEFES NEFESE••
8.Bölüm: ¶ANI YAŞA••
9. Bölüm: ¶KIRILAN KALP••
10. Bölüm: ¶DOĞDUĞUM GÜN••
11. Bölüm: ¶HUZUR KOLLARINDA••
12. Bölüm: ¶KOKUN TENİMDE••
13. Bölüm: ¶ÇARPIK UMUTLAR••
14.Bölüm: ¶YÜREĞİMDESİN••
15.Bölüm: ¶ÇARPIK UMUTLAR••
16 Bölüm: ¶TARÇIN KOKUSU••
17.Bölüm: ¶ALEV ALEV ••
18.Bölüm: ¶KIRILAN KALP••
19. Bölüm: ¶YENİDEN••
21. Bölüm: ¶HASRETLE••
22.BÖLÜM: ¶SAVAŞ & AİLESİ••
23.Bölüm: ¶ GÜNÜMÜZ••
24. Bölüm: ¶AİLE YEMEĞİ••
25. Bölüm: ¶ SAVAŞ IN İNCİSİ••
26. Bölüm: ¶ BİRİ VAR••
27. BÖLÜM: BUNUN BİR BEDELİ VAR
28. Bölüm: ¶VEDALAR & BAŞLANGIÇLAR•••
29. Bölüm: ¶ SENDEN KALAN •••
30. Bölüm: ¶ MİNEL •••
31. Bölüm: ¶ ÇİMEN GÖZ •••
32. Bölüm: ¶İLK AŞKIM •••
33. Bölüm: ¶ DİLEKLERİMİZ ARTIK GÖKYÜZÜNDE •••
34. Bölüm: ¶ SÜRPRİZ •••
35. Bölüm: ¶ PARS •••
36. Bölüm: ¶ SONUN BAŞLANGICI •••
37. Bölüm: ¶ YOK OLUŞ •••
38. Bölüm: ¶ İTİRAF •••
39. Bölüm: ¶NİŞAN GÜNÜ•••
40. Bölüm: ¶ ZAMAN TÜNELİ•••
41. Bölüm: ¶ İSTANBUL •••
42. Bölüm: ¶ IŞIK DEMETİ •••
43. Bölüm: ¶ URAL •••
44. Bölüm: ¶ BALAYI- KLİNİK •••
45. Bölüm: ¶ İnci 45. Bölüm Giriş Sahnesi •••
45. Bölüm: ¶ KAN KOKUSU/ YARI FİNAL •••

20.Bölüm: ¶BİZ OLMAK••

238 39 12
Da iNCiiL

Kim derdi yüreğimin senin için atacağını, aşkı seninle bulacağımı.

Soğukluğunun kor gibi ağır ağır tüm benliğimi yakıp kavuracağını.

En acısıysa bu kadar yakınımdayken uzağımda olmanmış, son bir kaç haftada bunu senin sayende öğrendim Savaş.

Teşekkür ederim...

---------

Doğum günüm üzerinden yaklaşık 2 hafta geçti.

Yaklaşan vizeler ve şiddetini arttıran komite karşısında Sarpla kendimizi kaybederken, günler hızla birbirini takip etti. Proje hazırlığından sınavlara çalışmakta o kadar zorlanıyorduk ki, birinde başarılı olsak diğeri hüsranla sonuçlanıyordu.

Bütün bunların yanında, Ümit üzerime kabus gibi çöktü, temize geçmem için verdiği kağıtları en az üç kez temize geçtim, üç kez! Beğenmedi şerefsiz, beğenmeyede niyeti yoktu.

En sonunda bi liseli ile anlaştım, para karşılığı aynı işlemi defalarca kez yaptı kızcağız. Sanırım beşincisinde ancak beğendi. Artık her gün aynı şekilde kağıtlar veriyordu bana, bende kıza verip tasniflenmiş halini bir kez okuyup Ümit'e teslim ediyordum.

Bu ikimiz arasında günlük bir rutin haline gelirken, mimarlık nedir adlı çalışmamı da beğenmedi, defalarca onu da yaptım. En sonunda bu işlemi de liseli kıza yaptırdım. Bakalım bu kez beğenecek mi?

Savaşa gelirsek, gün içinde müsait olduğum zamanlarda sadece bir kaç kısa mesaj atabiliyorum. Artık kafeterya bile uğrayacak zamanı bulamazken, o bütün yoğunluğunun içinde tüm sosyal hayatını aynı hızda yaşamaya devam ediyor.

Kafeteryaya kahve almaya gittiğim sıradan günlerden birinde Savaşla karşılaştım. Elimde Sarp için aldığım kahveyi ona ikram ederken uzun zaman sonra ilk kez konuşma fırsatı bulduk.

"Çok yoruyorsunuz kendinizi, ben yardım ederim size."

"Hayır bizim projemiz bu tamamen bizim emeğimiz olmalı."

Başını sallarken tatlı tatlı güldü.

"Peki ama ihtiyacın olduğunda ara mutlaka."

Savaş gideceği yöne doğru bir kaç adım attı, ben yine sadece arkasından baktığımı fark ettim. Özlemiştim çok özlemiştim. Uğraştığım işleri bitirip yatağıma girdiğimde hayali gözümün önünde belirtiyordu.

Aramızdaki mesafeyi seri adımlarla kapatıp boşta kalan elimle bileğini tuttum. Şaşıran yüzü beni gördüğünde, gözleri merakla yüzümde dolaştı.

"Bir şey mi oldu, yardım mı isteyeceksin?"

Başımı hayır anlamında salladım. İstediğim tek şey oydu, bunu nasıl söyleyeceğim ise bilmiyordum.

"İnci, burada seninle beklemeyi bende çok isterim ama geç kalacağım."

Ben söyleyeceğim cümleyi planlarken geçen zamanı fark edememiştim. Neredeyse kırk dakika olmuştu. Utançla elimi bileğinden çektim. Rüzgardan karışan saçlarımı tek elimle düzeltip salaklığımı örtmek için olabildiğince güzel gülümsemeye çalıştım.

"Unuttum."

Daha mantıklı bişey bulamazken aptallığımı tek kelimeyle taçlandırdım. Dudaklarımı ısırırken onu gözlerinin derinlerine bakamıyorum. Sıcacık avuç içleri omzumu okşarken konuştu.

"Tamam, hatırladığında ararsın. Şimdi gitmem lazım görüşürüz."

Gitti, yine gitti.

Elimdeki soğumuş kahveyi sinirle çöpe fırlatırken hızlı adımlarla proje odasının yolunu tuttum. Hava karardığı için koridorlara yavaştan karanlık çökmeye başlamıştı. Işıkları bulamazken alt katlara telefonumun ışığını açarak indim. Sonunda odaya ulaştığımda ışığı açıp bin bir emek yaptığımız maketin son rötuşlarını yapacaktım.

Işık açıldı ama açan kişi ben değildim. Omzumdan ışığa uzanan elin sahibini görmek için başımı çevirdiğimde, Sarpın mavi gözleri felaket görmüş gibi irileşmişti. Durmadan gözlerini kırıp sanki uyuduğu rüyadan uyanmaya çalışıyordu. Alt çenesi titrerken başımı maketimizin olduğu yöne çevirdim.

Rezalet!

Zemini üzerindeki irili ufaklı parçalardan zemindeki mermer desen dahi görünmüyordu. Hemen ayağımın dibindeki minik ölçekli insanı aldım elime, boş gözlerle salonu köşe bucak taradım. Yoktu işte, sadece kırk dadikalar önce burada duran maketimiz şimdi ufalanıp yerlere atılmıştı. Gözümden bir damla yaş düştü, yarınki sunumunuzda berbat geçecekti, üstelik bu kez ne maketimiz vardı nede paftalar.

"İnci, bunu yapanın ardına koymam ben. Lan tuvalete gittim sadece, tuvalet beş dakika. Beş dakikada kim yapar bunu?"

Bilmiyorum Sarp gerçekten bilmiyorum. Nutkum tutulmuştu, dudaklarımdan tek bir hece dahi dökülmedi. Göz yaşlarım birbiri ardına sıralanmış dökülürken Sarp öfkeyle beni sarstı.

"Ağlayıp durma, malzemeciler kapanmadan alıp tekrar yapalım. Hadi gel."

"Burası ne olacak toplamak lazım."

"Siktir et yapanın bir yerine girsin. Akşam akşam küfür ettiriyor ibneler bana."

Bi ona bide salona baktım. Elimden tutup kendine çekti.

"Yürü hadi. İyice salağa bağladın."

Haklıydı, ama gözyaşlarıma engel olamadım bir türlü, fakülteden çıkıp duraklara doğru yürürken bile sebepsizce ağlıyordum. Aksi gibi otobüs bir türlü gelmedi. Sarp bi kaç taksi durağı aramıştı, onlarda durakta taksi olmadığını söylediler.

Bitmiştik, projeyi sabaha kadar uyumasak belki yetiştirdik ama hiç malzememiz yoktu. Ahmet hocayla Hande'nin yüzü gözlerimin önüne geldi, çaresizliğimizden ne kadar keyif alacaklardı.

Ellerimi yüzüme bastırıp olduğum yere çöktüm, sessiz ağlamalarım yerini krize alırken hıçkırıklarım boş durakta yankılanıyordu. Derken karanlıkta bir araç durdu, farlardan sürücüyü seçememiş olsam da , Savaş olduğunu hemen anladım. Arabadan inip yanımıza geldi.

Bakışları benle Sarp arasında öfkeyle gezinirken içinde bulunduğumuz durumu mantığında oturtmaya çalışıyordu. Oturduğum yerden kalkıp Savaş'a bir adım attım, tüm yaşananlar üstüne ihtiyacım olan tek şey onun bana sarılmasıydı.

Sarpın varlığını umursamadan başımı göğsüne yasladım. Hıçkırıklarım onun kokusu eşliğinde dinerken Savaş sorularını Sarp'a yöneltti.

"Ne oluyor burada, bu haliniz ne?"

"Biri maketimizi bok etti." Konuşamıyordu, en az benim kadar oda kötüydü. "Tekrardan malzeme almaya gitcez, belki sabaha kadar yetişir."

"Tamam atlayın hadi, bu saatte her yer kapanmıştır ama ben benim kırtasiyeye götüreyim sizi."

Sarp cevap vermedi, bakışlarından tercihi bana bıraktığını anladım. Mecburdum, bunu yapanın yanına bırakmayacaktım. Konuşmadan şoför koktuğunun yanındaki koltuğa oturdum.

Ardından üçümüz malzemeleri almaya gittik.

Neyse ki kırtasiyeyi kapanmadan son anda yakaladık. Gerekli gereksiz her şeyi belki lazım olur umuduyla alırken, Savaşta üst sınıf olmanın avantajıyla bize önerilerde bulunuyordu.

"Bakın poşet dosya deyip geçmemek lazım, geçen yıl bunu kullanarak süs havuzu yapmıştım."

"Yok bu markayı alma." Elimdeki kalemleri alıp raftaki yerine koyarken, yenilerini seçti. "Bu marka renkleri daha güzel veriyor. İki kutu alın çabuk biter."

Derslerle pek bağı olduğunu görmemiştim. Her şeyi biliyor gibiydi, ona hayran hayran baktığımı Sarp fark etmiş olacak ki koluma vurdu.

"Alt tarafı bi kalem, salak salak bakma elin herifine."

Omzumu silktim, elin herifi değildi. Aslında şu an neyim olduğunu bende bilmiyordum, ama yine de herşeyim di.

Dönüş yolunda yolcu koltuğuna Sarp oturdu. Savaşın üzerinde dolaşan kıskanç bakışlarına gülerken ikisi de beni fark etmedi.

"Benim eve sür."

"Senin hususi şoförün yok burda."

"İyi o zaman çek kenara biz gideriz."

Agrasif bakışlarını ve kavgaya dönüşecek konuşmalarını böldüm.

"İkimizde susun. Zamanımız yok zaten." "Savaş, çok geç kaldık zaten biraz daha hızlı sürer misin?"

Oldukça yumuşak çıkan sesime ben bile şaşırırken, dikiz aynasından takip ettiğim Savaşın bakışları hızla bana döndü. Utançla bakışlarımı elime indirirken onunda yüzünün kızardığını farkettim.

Acaba ne düşünüyordu.

Sarpın bitmek bilmeyen mızmızlanmalarını duymamak için radyonun sesini sonuna kadar arttırdı. Tam o anda bizim şarkımız başladı.

"... Her anın aklımda, her kıvrımın

Sanmasınlar asla, seni benden ayrı

Savrulur savrulur, saçlarında hayatın

Seni sorsunlar benden, bi' tek ben anlarım.."

Başımı cama yaslayıp dışarıyı izledim bir süre, Savaşın sesi radyoyu bastırıp yükselirken dayanamayıp bakışlarımı ona çevirdim.

Beni izliyordu.

Aklımdan birlikte geçirdiğimiz dört gün geçerken, nasıl bu hale geldiğimizi düşündüm.

Şu an Sarp burada olmamış olsaydı, aramızdaki soğukluğu bitirmek adına herşeyi yapabilirdim.

Herşeyi..

Bakışlarım dışarısı ve Savaşın arasında gidip gelirken, sonunda eve geldik.

Radyoda şarkı çalmaya devam ederken,

Savaş başını çevirip doğruca bana baktı.

"Özlemişim.. Hem bu şarkıyı hemde hissettirdiklerini."

Yutkunurken kapımı açtım. Yüzümün kızarıklığı gitsin diye başımı rüzgara doğru çevirdim. Ne mümkün yaşadığımız tüm anlar aklımdan birer birer geçerken daha çok heyecanlanıyordum.

Bende özledim Savaş, hemde tahmin ettiğinden daha çok. Uyurken kıpırdayan göz kapaklarını, şefkatli kollarını, en çok ta.. en çokta sana ait olmayı o kadar çok özledim ki.

Sarp'ın öfkeli bakışları altında poşetleri bagajdan aldım. Soru dolu gözlerini görmezden gelip, teşekkür etmek için yanından geçip Savaş'a gittim. Tam karşısında durdum, gözlerimi gözlerinden ayırmadan konuşmaya başladım.

"Teşekkür ederim Savaş, sen olmasan yarın rezil olacaktık."

"Daha teşekkürü hakedecek bir şey yapmadım." Elimdeki poşetleri alırken konuşmaya devam etti.

" Şunu bitirelim sonra teşekkür edersin." Kulağıma eğilip fısıldadı.

"Teşekkür hediyesi de isterim." Utançtan tırnaklarımı kemirirken göz kırpıp Sarp'ın peşimden binaya girdi.

Eskiden olduğu gibi flört ediyordu, temiz havayı içime son bir kez çekip bende binaya girdim. Beni beklemek yerine çoktan eve çıkmışlardı. Altı katı koşar adım çıktığım için kapıya ulaştığımda yine nefes nefeseydim. İkisi eve çoktan girmişlerdi, benim için açık bırakılan kapıyı aralayıp doğruca salona girdim. eşyaları salondaki masanın üzerine büyük bir özenle yerleştiren Savaş'ı hayran hayran izledim bir süre daha sonra mutfağa gidip kahve hazırladım.

"Hadi biraz dinlenelim, bakın size kahve yaptım." Elimdeki tepsiyi göz hizama kadar kaldırıp beğenilerine sundum.

"Ooh mis gibi koktu. Eline sağlık bebeğim."

Sarp şekersiz filtre kahvesini yudumlarken yüzünü buruşturdu.

"Bu ne be! Sütlü şekerli yapsaydın ya."

Evet Satpta benim gibi yumuşak içim seviyordu, kahveyi Savaş için yaptım diyemedim.

"Ben artık şekersiz içiyorum. Herkes için ayrı ayrı uğramam. Çikolatayla iç!" Sarp homurdanırken, Savaş beni izleyerek kahvesini büyük bir keyifle yudumladı. Baş başa olmuş olsaydık, yine koşar onu öperdim, neyse ki Sarp bizi hiç yalnız bırakmadı.

Savaş projemiz için sürekli yeni önerilerde bulunurken Sarp hepsini reddediyordu.

"Yeni bişey ekleyemeyiz. Zaten köşeye sıkıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar koz veremem."

" Ne alakası var kendi yaptığınızı sunacaksın, risk alın biraz. Hocalar yarın benim dediklerimin aynısını söyleyecekler."

"Bizim projemiz el emeğini katıyorsan kat, gerisine karışma!"

İkisinin tartışmasını bölmezken bende Sarpla aynı fikirdeydim. Farklılık yapıp hiç araştırma fırsatı bulamadığımız yenilikleri eklememiz bizim için sağlıksız olurdu. Savaş pes edip önerilerde bulunmayı keserken büyük bir özenle el emeğini kattı. İtiraf etmek gerekirse bu konuda ikimizden daha yetenekliydi.

Günlerdir uğraştığımız maketimizle çok güzel olmuştu ama bu bir başkaydı. Açıkçası onun yardımı olmasaydı bu kadar kısa sürede bitirmemiz imkansız olurdu. Daha gece yarısı bile olmadan bitirdiğimiz makete hayran hayran baktık. İşin sonunda Sarp bile minnetle Savaş'a teşekkür etti. İkisi arasındaki gerilime kısa süreli de olsa ara verip el sıkışırken mutlulukla onları izledim.

"Paftaları da bitirip uyuyalım. Sabah mos mor gözlerle karşılarına geçmek istemiyorum."

Bu kez paftayı daha özenli hazırlamıştık. Her bir boyutu her bir açıyı en ince ayrıntısına kadar çizerek uzun uzun açıklamalarını ekledik. Sonunda iki sayfalık paftamızın sayısı dörde çıkarken sonuçtan memnun bir şekilde eserimize baktık.

"Bence dört tane fazla oldu, gereksiz bir sürü ayrıntı var. Son iki sayfadaki çizimlerin ölçeğini küçültüp tek sayfada birleştirelim."

Savaş dayanamayıp yine bizi yönlendirmeye çalışırken ona karşı çıkan bu kez ben oldum.

"Kaç saattir uğraşıyoruz. Hem az olacağına dolu dolu olsun gözlerini duyurur." Dedim.

Sadece gülüp geçti. Sanki yarın görürsünüz dercesine.

Bıyık altında bilmiş gülüşlerine saçımı savurdum. Bizim projemize karışmaya hakkı yoktu. Herşeyi bilmesinin imkanı olmadığı gibi.

"Ben seni bırakayım İnci." Savaşın beni yurda bırakma teklifine benden önce Sarp karşı çıktı.

"Hayır ya bütün bunları tek başıma götüremem. Yarın birlikte gideriz. Burda kal, benim odamda uyursun."

Savaşın çatılan kaşlarına bakmadan konuşmaya çalıştım. Üzerimdeki kyafetleri göstererek

"Komite için giyecek bişeyim yok. Bunlar çok spor olur."

Üzerimdeki siyah büstiyerin askılarını düzeltirken konuştu.

"Neyi spor olur ya, siyah etek işte. Üzerine benim beyaz gömleklerimden veririm oldu bitti. Bende siyah pantolon beyaz gömlek giyecem zaten. Takım oluruz."

Açıkçası yurda gitmek gözüme büyüyordu. Savaşın büyüyen göz bebeklerine bakmamaya çalışarak kabul ettim. Çok sürmeden Savaş evine gitti. Olay çıkarmamasına şaşırarak yemek yaptım, gerçekten değişiyordu. Yemek yemek için masaya oturduğumuz da kapı çaldı. Atilla Kaan, Savaş ve Atillanın misafiri olan gençten bir kız geldi.

"Ne diye geldin?"

"Anahtarımı bulamadım. Burada kalıcam."

Savaş kendi eviymişçesine mutfağa girip Sarp için hazırladığım servisi aldı. Bi kaç büyük lokmada tabaktaki makarnayı yarıya indirirken Sarp elindeki çatalı çekti.

"Napıyon lan sen, benim tabağım o."

"Aaa öyle miydi? Tüh ben yedim şimdi sen kendine bi daha yap."

İkisi arasında gerilim yükselirken

"Birsürü yapmıştım zaten herkese yeter. Kaan, Atilla sizde ister misiniz?"

İkisi büyük bir mutlulukla bize eşlik ederken adının gözde olduğunu öğrendiğim kız yaptığım makarnaya dünyanın en iğrenç yemeğiymişçesine bakıyordu.

"Bu saatte makarna yemek, ımmm benlik değil canım yaaaa." "Zaten pek güzelde görünmüyor."

"Öyle göründüğüne bakma tadı güzel." Kaanın beni traji komik biçimde savunmaya çalışmasına güldüm.

"İsterse dünyanın en güzel yemeği olsun bu saat kilo olarak geri döner. Gecenin ikisi farkında mısınız? İnci bence sende spora başla canım. Yoksa klasik armut tipi ev hanımı sınıfına girersin. Yanlış anlama sakın şu an çok vahim durumda değilsin ama geleceğin belli."

Makarnayı yemeğe devam ederken konuşmasını tamamlaması için fırsat verdim.

"Ben mesala haftada dört gün spora gidiyorum, iki haftada bir muhakkak cilt bakımına giderim, sonra her hafta maniküre giderim." Tiner olmadığı için çıkartamadığım boya kalıntılarına bakıp yüzünü butuşturarak ellerimi işaret etti.

" Seninde ihtiyacın var gibi balım, o ne öyle ellerin kir içinde. Sahi kaç kilosun sen?"

Tek kelimeyle cevap verdim. "56"

İğrenç kahkahasıyla karşılık verdi. "İmkansız balım ben bile 58 kiloyum. Sen daha şişko duruyorsun. Bence 64 ün rahat var, hadi utanma söyle."

Vücudumdan hiçbir zaman utanmamıştım, ayrıca o kadar kiloluda değildim sadece göğsüm ve kalçam birazcık, tamam oldukça belirgindi. Umursamadan karşılık verdim.

"Benim boyum daha kısa o yüzden öyle görmüş olabilirsin."

"Ay kıyamam, Atilla ben kırılmasın diye kısa olduğunu söylemiştim ama farkındaymış. Güzel bişey ama kendinle böylesine barışık olmak, helal olsun bi ben böyle olamadım."

Başımdaki kocaman topuzdan başlayıp ayaklarıma kadar süzdü beni. Üzerime büyük gelen Sarpın tişörtü ve topukları neredeyse baldırıma çıkan çoraplarıyla gerçekten harika görünüyordum. En nihayetinde yemeğimi bitirip tabağımı tezgaha bıraktıktan sonra yüzümü tamamen Gözdeye çevirdim.

"Ay canım yaaaaa!" Onun gibi ağzımı yayarak konuşmuştum. "En azından başımın içinde beyin var, senin aksineee." Ağzı şaşkınlıkla bir karış açık kalırken güldüm.

"Şaka yaptım. Alınmıyorsun demi?" Atillaya yardım istercesine bakıyordu.

"Bence sende çok uğraşma canım ya, sonuçta literatürdeki yerin belli..."

Sarp ve Kaan gülüşlerin peçeteyle kapatmaya çalışırken, Savaş ve Atilla irileşmiş gözlerle bana bakıyorlardı. Bi kaç adımda Gözdeye yaklaşıp kulağına fısıldayarak cümlemi tamamladım.

"Tek gecelik kadın."

Gözümü kırpıp yanağından aldığım makasla bulaşıkları yıkamak üzere tezgaha yöneldim.

Gözde hıçkırıklar içinde banyoya koşarken Atilla hemen peşinden telkin etmek için gitti. Ardından ikisi Atillanın odasına kapanırken bulaşıkları yıkamış olmanın huzuruyla musluğu kapattım.

"Çok acımasızsın. Bide hem cinsin."

"Az bile yaptım." Savaşın sözleri umrumda bile değildi. O kadar düşüncesizdi ki haketmişti. Bende kırılıp ağlayarak banyoya koşabilirdim sırf bu şekilde yapmadım diye acımasız mı oluyordum.

"Klasik İnci, canını yakanın canını almadan bırakmaz. Az bile söyledi, sizden utandı galiba yoksa gözleri önünde ağlatmadan bırakmazdı."

Evet Sarp haklıydı, böyle birisiyim ben gaddar. Tabiatım böyle, engel olamıyorum. Kısa bir süre sonra Gözde evden çıkıp gitti. Atilla onu yolculamamıştı bile. Haklı çıkmanın gruruyla Savaş'ın yüzüne baktım. Umutsuzca başını sallayıp bakışlarını yere çevirdi, gözlerinde gördüğüm tek şey hayal kırıklığıydı.

Geceyi Sarpın yumuşak yatağında huzurla uyuyarak geçirdim. Hayatımdaki diğer iki beyefendiyse salondaki koltukta mecburen koyun koyuna uyudular. İkisinin haline gülerek ışığı kapatıp odama geçtim. Sabaha kadar bağrışları evin içinde yankılanırken en sonunda Sarp çözümü yerde yatmakta bulmuştu..

Evet geçirdiğim en güzel gün değildi, yinede yeni güne umutla sarılmam için yeterliydi.

---

Komite umduğumuzdan güzel geçerken tüm hocalar büyük beğeniyle maketimizi inceledi. Bir kaç tanesi Savaşın önerilerini söylerken pişmanlıkla birbirimize baktık.

Tabi savaşta en ön koltuktan beni izliyordu, haklı çıkmanın gruruyla gülen kişi o olmuştu bu kez. Aklımın bir köşesine onun önerilerini bir daha dikkate almayı not ederek sunumu tamamladım. Bu kez en yüksek notu biz aldık.

Kafeteryaya gittiğimde Savaştan gelen imalı mesajla neye uğradığını şaşırırken gözlerim onu aradı. Görmediğim bir yerden beni izlediğinin bilinciyle mesajına cevap yazdım
.

"Eee.. teşekkür hediyemi bu akşam alırım diye umud ediyorum."

"Akşam spordan sonra seni yemeğe çıkarıyım?"

"Beni bi yemekle kandıramazsın.."

"Peki ne istersin?"

"Yemekten sonra söylerim.. akşam 7 de yurdun önünde seni bekliyor olacağım."

Saatler sonra yurttan üzerimden kiloş inen kolları tüllü mini siyah elbisemle çıktım. Belim daha ince görünsün diye korsesini o kadar çok sıkmıştım ki neredeyse göğüslerim ağzıma değecekti.

Heyacandan olsa gerek bu kez yurttan oldukça erken çıkmışım, yaklaşık yarım saat gelmesini bekledim, ayakkabının bantları parmağıma otururken canımın acıması hiç umrumda olmadı. Düşündüğüm tek şey yaklaşık bir ay sonra çıkacağımız randevuydu.

Beynimden son kavgamız film şeridi gibi geçip giderken, yaptıklarım çocuklukmuş gibi geldi. Elim kırmızı çantamın derinlerinde bir aydır görmediğim yüzüğü aradı.

"Sonunda buldum seni."

Hala ışıl ışıldı.

Saflığından birşey kaybetmemişti. Ben seveyim diye umutla bana bakıyordu sanki.

Yavaşça yüzüğü yüzük parmağıma geçirdim. En başından beri oraya aitmiş gibi hiç eğreti durmadı parmağımda.

Yüzüme yayılan aptal gülümsemeye engel olamadan parmağıma baktım bir süre. Benim yüzüğümdü, bizim sözümüz.

Tamam ikimiz arasında basit bir şeydi belki, yinede bizim özelimizdi.

Sadece bizim dünyamıza ait olan sırlarımızdan biriydi buda. küslüğü uzatmanın manası yoktu, yaptığım çocukluklarıda.

"İnci!" Gelen sesle irkilirken yüzüme yayılan gülümseme soldu, utançla elimi arkama saklayarak Savaşı selamladım.

"Hoş geldin."

"Hoşbuldum." "Ne saklıyorsun benden?" Arkamı görmek için hamlede bulunsada bişey göremedi. Yüzündeki hayal kırıklığına gülmemek için kendimi zor tutarken dudaklarıma sabitlenen bakışlarını fark ettim.

"Hadi geç kalıcaz." Göğsünden ittirerek arabanın kapısını açtım. Hemen kolduğuma koyduğu buketi görünce dolu gözlerle yüzüne baktım tekrardan.

"Hadi geç bakalım." Onun şoför koltuğuna oturmasını beklerken üzerindeki notu okudum.

"SEN ÖFKELİ, FIRTINALI ÇIĞSIN

İÇİMDEKİ ENDORFİNLERİ ARTTIRIYORSUN,

LATİN RİTMİNLE YÜKSELİYORUM,

MUTLULUK MOTİFLERİNİ SENİNLE

HATIRLIYORUM

SENİNLE , SENİNLE , SENİNLE

SEN, BENİM MUTLULUĞUMSUN.."

Notu göğsüme bastırarak yüzüne baktım. Gerçekten öyle miyim? Senin mutluluğun ben miyim?

"Sakın bişey söyleme. "

Yüzüme bakmadan arabayı çalıştırdı, yüzünde görmeye alışık olmadığım kızarıklık belirirken utandığını anladım. Güllerin kokusunu içime çekerken.

"Çok güzeller, teşekkür ederim."

Başını bana çevirmeden gözünün yanıyla baktı.

"En güzeli bu bence." Gözleri işaret ettiğim gülü takip ederken parmağımdaki yüzükte takılı kaldı.

Eli elimi kavrarken baş parmağı yüzüğü okşadı.

"Bu araçta tek bir güzel var."

Yumruk yaptığım elimle omzuna hafifçe vurarak.

"Tamam tamam, klasik erkek iltifatlarını yapma lütfen."

"Ben sana yapacağımı bilirim."

Gülüşlerine engel olamazken, yumruğumu daha sert indirdim.

"Tamam tamam, sustum.."

Konuşmak için aralanan dudaklarını dudaklarımla örterken bu kez gerçekten sustu. Bi kaç dakika içinde arabayı sağa yanaştırıp bana baktı.

"Beni bir gün gerçekten delirteceksin."

Bakışlarımız dudaklarımızda kilitlenirken çalan kornaları umursamadan delicesine öpüştük.

Evet daha çılgınını yaşayana kadar bu yaptığımız en çılgınca şeydi.

Durmadan çalan kornalara kayıtsız kalmayıp ayrılmak zorunda kalırken Savaş plan değişikliği yaptı.

"Son gittiğimiz restoranda rezervasyon yapmıştım." Arabayı çalıştırıp ilk ayrımdan geri dönerken,

"Bugün yurda gitmesen sorun olur mu?"

Uzun zamandır kaybettiğim duygular hızla vücuduma yüklenirken, nefes nefese konuştum.

"Olur.." "Yani şey sorun olmaz."

Bal rengi gözleri gecenin sıcaklığıyla alevler içinde benim derinlerime değerken,

"Tamam, o zaman biraz eğlenelim." Dedi.

Radyoda çalan son ses müziğin ritmiyle hızını daha da arttırırken gözünü yoldan ayırmadı. Şehirden çıkıp biraz uzaklaşınca dayanamayıp sordum.

"Savaş! Nereye gidiyoruz?"

"Süpriz."

Koltuğa yaslanıp katlanarak artan merakımı olabildiğince gizlemeye çalıştım. İçim içime sığmıyordu, bi süre sonra gittiğimiz yeri fark ettim. Bu yol havalimanına gidiyordu ama olamazdı demi, başka il'e gidecek halimiz yoktu sonuçta.

"Savaş havalimanına gitmiyoruz demi?"

"Sürpriz."

"Savaş! Saçmalama nereye gideceğiz söyler misin?"

"Az kaldı zaten."

Hislerimde yanılmamıştım, az sonra arabayı havalimanının otoparkına park ettikten sonra ancak bana baktı.

"Oyun bozanlık yapma, komiten bitti zaten. Sınavlara haftaya başlıyor, haftasonu kafamızı dağıtırız işte."

"Sen ciddisin."

"Evet."

"Ne yapıcaz peki nereye gideceğiz?"

"Süpriz "

Merak etmekten kendimi alamıyordum. Onunla daha önce kısacıkta olsa tatil tecrübem olmuştu, itiraf etmek gerekirse çokta keyif almıştım.

"İyide nasıl olacak bilet varmıdır? Hadi var diyelim şu halimize bak yanımızda bir tane bile eşyamız yok."

"Onlar hallolacak şeyler, sen istiyor musun onu söyle."

İstiyordum.

Kalbim git diye delicesine bağırıyordu. Nefesimi tuttum

"Hadi gel." Sıkı sıkıya tuttuğu elimle havalimanına girdik. Beni köşedeki bekleme alanında bırakıp biletleri almak için havayolu firmasının bankosuna gitti.

Uzaktan yaptığı konuşmayı duyarım ümidiyle dikkatle izlesemde pek başarılı olamadım. Aldığı biletleri özenle katlayıp deri ceketinin iç cebine koydu. Uzaktan el sallayıp köşedeki kahveciyi işaret etti, başımı sallayarak olur dedim. Artık nasıl kahve içtiğimi biliyordu, arayıp istediğim kahveyi söylememe gerek yoktu.

Kahvelerin hazırlanmasını beklerken bir kaç dakikada bir bana bakıp gülümsedi. Oda en az benim kadar heyecanlıydı, içine sığmayan küçük çocuğa güldüm.

Ne kadar farklı bir adamdın Savaş, beni her gün şaşırtmayı nasıl başarıyordun?

Az sonra Savaşın yanına iki tane birbirinden güzel kız geldi. Tanışmak için kendine uzanan elleri ben yokmuşumcasına sıkarken, kızların konuşmalarına oldukça samimi şekilde karışık veriyordu.

Bir anlığına, sadece bir an için yanlarına gidip ortamlarını bozmayı o kadar çok istedim ki. Azda olsa duygularımı kontrol edebilmeyi öğrenmiştim, sükunet içinde sohbetlerini bitmesini ve Savaşın yanıma gelmesini bekledim.

Dünyanın en geç hazırlanan kahvelerini alıp benim olduğum yöne doğru yürümeye başladı, tabi kızlarda hemen peşinden geliyordu. Kızlardan sarışın olan tam konuşmak için hamlede bulunacaktı ki, Savaşın kahvemi bana uzatmasıyla uzattığı eli havada kaldı. Aptallaşan bakışları arkadaşına yönelip durum analizi yapmaya çalışıyorlardı. Durumu farkedince hızla atağa geçtim.

"Kızlar, bişey mi soracaktınız?"

"Aaa..evet lavabo nerede biliyormusun?"

Evet sırf sormuş olmak için sorduğu soruyu elbette anlamıştı, geldikleri yerin hemen dibinde olan lavaboyu parmağımla işaret ederek devam ettim.

"Hemen şurada, sanırım odağınız değişince lavaboya gitmeyi unuttunuz."

İğrenme dolu bakışlarımı kızların yüzlerinde dolaşırken, bu kez Savaşla konuştum.

"Sevgilim biletleri aldıysan geçelim mi?"

Sarışın kız Savaşa sevgilim diye hitap etmemden oldukça şaşırmış olacak ki bakışları ikimiz arasında dolaşıp en sonunda benim üzerimde asılı kaldı.

"Sevgilin mi? Emin misin canım, şey benden söylemesi oldukça çapkın, az önce bizimle resmen flört etti."

Şaşırma sırası bu kez bendeydi. Bütün vücudum tepkisel olarak dikleşirken istemsizce sol elimi yüzlerine çevirdim.

"Aslında nişanlım." Bakışı yüzüğümde takılı kalırken gözlerinin seğirişini keyifle izledim.

"Flörtten kastetdiğin şeyi anlamadım, açıklar mısın? "

"Neyse ne! "

Sarışın kızın saçlarını savurup salına salına uzaklaşmasını izledim. Savaşın hiç birşey olmamışçasına kahvesini yudumlaması..
Bu kadar rahat olmasına dayanamazken en sonunda patladım.

"Savaş! İnsanlarla iletişimine mesafe koy biraz. Baksana hiç tanımadığım kız gelmiş sevgilin benle flört ediyor dedi."

Yüzünde beliren gülümsemesiyle kahvesini yudumlarken dayanamayıp bacağına bir tane tekme indirdim. Gösterdiğim orantısız güç karşısında dengesi bozulurken gülüşü soldu.

"Sana diyorum! Herkesle o şekilde konuşma."

"Allah Allah, sen konuşuyorsun ama."

"Ben gidip tanımadığım kişilerle tokalaşmıyorum."

"Eh onuda yap, bi tek o kaldı zaten. "

"İyi madem, gidiyorum."

Beni durdurmak yerine, iç cebinden çıkardığı güneş gözlüğünü taktı. Kahvesinden son yudumunu almış olacakki biten bardağını kenardaki sehpaya koyup, rahatsız olan açısını düzeltti.

"Gidiyorum diyorum.."

Cevap gelmedim.

"Bak! ilk gördüğüm adamı çevirip onunla konuşucam."

Gözlüğünü burnun ucuna kadar indirip, gözlüğün üzerinden bana baktı.

"İyi sen bilirsin."

Topuklarım üzerinde dönüp Savaşın az önce kahve aldığı yöne doğru yürüdüm. Kendimden emin attığım bir kaç adımdan sonra yaptığımı sorguladım. Ne yapıyordum ki yaptığım tamamiyle mantık dışıydı.

Geri dönüp Savaşın yanına gitmeye karar verdim, hızla geriye döndüm, tam dibimde duran kişiyi farketmezken çarpışmamızın etkisiyle bi kaç adım geriye gittim. Topuklarım birbirine dolaşmasıyla dengem bozulup yere düşecekken bir kol beni belimde sıkı sıkıya kavrayıp kendine çekti..

Omzundan ittirip birbirine kenetlenmiş olan vücutlarımızı ayırmaya çalıştım. Tüm çabalarım sonuçsuz kalırken belime sarılan kol daha da sıkıca sardı beni, öfkeyle başımı kaldırdığımda Savaşı görünce içime huzur yayıldı.

"Önüne baksana"

Kaşlarımı çatıp ne dediğini anlamaya çalıştım, gözlüklerinden gözlerini göremediğim için zaten çok sinirliydim, üstüne bide saçmalamaya başlamıştı.

"Önüne baksana diyorum.."

Anlamsız bakışlarımdan sıkılmış olacakki gözlüğünü çıkarttı. Bütün herşey geriye sarılıp en başa, Ankara havalimanına kadar gitti.

Savaş oydu.

O günkü çarpıştığım çocuk.

---------------------

AYLAR ÖNCESİ - İLK KARŞILAŞMA

"Ben mi suçluyum. Asıl sen o güneş gözlüğünü çıkartta önünü gör biraz."

"Ne kadar yakışıklı olduğumu görmek istiyorsan söylemen yeterli." Elleri saçımda gezinirken donup kaldım." Böyle oyunlara gerek yok küçüğüm."

Tüm kaslarım gerilmişti. İçimdeki öfke yumağını durduramazken bir çığ olup gittikçe büyüdü. En nihayetinde yüzüne attığım tokat havalimanının içinde yankılanırken çocuğun eli bu kez kendi yüzüne gitti.

"Sapık. Seni men ederim."

Gerilme sırası ondaydı.

"Ben, beni tanıdığını düşünmüştüm. Bilerek yaptın sandım."

"Manyak mısın sen kimsin de seni tanıyım. Aptal herif. Beni taciz ediyor diye herkesi başıma toplamasını bilirdim de dua et uçağa binmem lazım."

Uçağa binmek için açılan kapıya yöneldim. Arkamdan söylediklerini dinlemeden hızlıca gözden kayboldum.

"Hey yanlış anladın.. açıklayabilirim."

---------------

GÜNÜMÜZ

Elinden gözlüğünü alıp inceledim. Bal rengi gözlerinde beliren muzip gülüşte kaybolurken, bunca zaman nasıl fark edemediğimi düşündüm.

"Çapkınsın.. Kızlar haklıymış, baksana benle bile flört etmişsin."

"Evet, çapkınım. Beni ehlileştir."

"İmmm, tüm istediklerimi yapman lazım. "
Dudağıma kondurduğu öpücükten sonra benden uzaklaştı.

"Hadi gel, geç kalacağız."

Savaş arama noktasına doğru yürürken bende ona yetişmeye çalıştım.

"Hey, dur bakalım. Beni takip mi ettin yoksa. Madem beni tanıdın neden bişey söylemedin?"

Ceketini X-RAY cihazından geçmesi için çıkartıp gri plastik kutuya yerleştirdikten sonra, kemerini çıkartıp başka bir kutuya koydu, elimdeki çantamı ve telefonumu kemerinin yanına bıraktıktan sonra cihazdan geçerken yine beni çıldırtan sessizliğine bürünmüştü.

Bu kez farklıydı ama sakladığı şey neyse utanıyor gibiydi, saklayamadığım gülüşlerim altında onu dahada köşeye sıkıştırmak için hamlede bulundum.

"Savaş, söyle lütfen çok merak ediyorum."

Sesimin çocuksu çıkmasını önemsemeden devam ettim.

"Hadi amaaa , bekliyorum."

"Hayır, çok sonra farkettim bende."

Bakışlarını kaçırıyordu.

Savaş ne zaman yalan söylese bakışlarını kaçırırdı benden.

"Yalancı."

Kemerini taktıktan sonra çantamı bana uzattı. Saklamaya çalıştığı gülümsemesinin ardından.

"Belki sonra anlatırım." Parlayan gözlerle koluna girdim, bekleme salonuna gidene kadar sıkı sıkıya sarıldığım kolunu bırakmadım, taki ekrandaki İstanbul yazısını görene kadar.

"Savaş sonra değil şimdi."

21:10 - 22:20 AYT > SAW

"Savaş! İstanbul'a mı gidiyoruz?"

"Evet."

Daha önce İstanbul'a gitmiştim elbet tabi ailemle bir kaç gün süren kısa tatilde sadece tarihi yerleri gezmiştik. Onda da ablam hastalandığı için erken dönmek zorunda kalmıştık. Yinede bu bir kaç gün bile İstanbul'a aşık olmam için yetmişti. Üstelik şu an destansı aşk şehrine sevdiğim adamla gidecektim.

İçim kıpır kıpır Savaşa baktım. Tabi o bu bakışları yanlış anladı, buruklaşan bakışlarıyla, birazda şaşkınlıkla

"Ne! sevinmedin mi? Ben İstanbul'u seveceğini düşünüyordum." Dedi

" Hayır, çok sevindim. Daha önce gitmiştim ama çok vakit geçirme fırsatım olmadı. Erken dönüş yapmak zorunda kaldık. Aşk Şehri, bayılırım."

"Aşk şehri diyorsun demek, galatayada gitmişsindir sen."

"Tabi ki de gittim, hatta çıktım da."

Bakışları sertleşirken kiminle çıktığını merak ettiğini gözlerinden görebiliyordum.

"Sormayacak mısın?"

"Neyi?"

Kastetdiğim şeyi elbette oda biliyordu, anlaşmazlığa vururken dudaklarında beliren sahte gülüşe aldırmadan söyledim.

" Galataya kiminle çıktığımı." Yutkundu. Derin derin aldığı bir kaç nefesten sonra ancak konuşabildi.

"Kimse kim, nasıl olsa onunla evlenmeyeceksin."

Kollarımı göğsümde birleştirip bakışlarımı gözlerinde kenetledim.

"Yaaa demek öyle, sen evleneceğim adamı tanıyorsun galiba kim miş o"

Güldü, çok fazla güldü elli saçımı okşarken

"Tanıdığım düşündüğüm adam son zamanlarda çok değişti, asla yapmayacağı şeyleri yapıyor artık.. Zamanı geldiğinde ben sana kim olduğunu söylerim."

Aptal değilim elbet, kendisini kastetiğini anlamıştım, daha fazla zorlamadım. Kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarılırken bu benim ona "Evet, seninle evlenmeyi bende istiyorum." Deme biçimimdi."

Gelen son anonsla uçağa bindik.

İkimiz her şeyi geride bırakırken, bu tatilin hayatımızda pek çok yeniliğin başlangıcı olacağının farkındaydık.

Sen ve ben, biz olmanın adımını bugün attık sevgilim..

BÖLÜM SONU

†††††††

Eveeet Sonunda en en en keyif aldığım bölümlere geldik..

Bu tatil ikisine iyi gelecek mi sizce ?

Atilla & İnciyi özleyenler burada mı?

Hadi yorumlarda buluşalım..

SEVGİYLE KALIN..

İNSTAGRAM ADRESİ: inci01


†††††††

20.Bölüm İncinin kombini

Savaş & İnci




Continua a leggere

Ti piacerà anche

320K 1.5K 46
seks hayatın bir parçası...
309K 2.2K 22
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
47.3K 3.5K 12
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
856K 33.9K 30
Soğuk parmaklarının arasında duran yüzüm yanarken ellerimle ceketinin ucunu kavramıştım. Dışarıdan biri görse birkaç dakika önce bağıra bağıra kavga...