VİSAL/TAMAMLANDI

By rmysaudade

158K 8K 2.4K

"Beni bu şehre sor, de ki; bu adam daha önce birisine böyle sevdalanmış mı? Sor. Bu adamın sol yanı benden ön... More

1. Bölüm
İlk.
2.Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.Bölüm
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
FINAL
Özel Bölüm

10.Bölüm

5.2K 287 121
By rmysaudade

Ay biz geldik, sizi şöyle bekletmeden bölüme alayımm..

Yazdığım en uzun bölümlerden birisi de bu oldu, neyse ki kendimi dudurabildim :))


.....


🎵 Duman- Elleri Ellerime


Yine o his belirdi içimde. Bir süredir yoktu ve çıkıp ben buradayım diyordu sanki.

Hayattaydım, bende bu dünyadaydım ve benim de çektiğim bütün zorluklara karşı yaşamam için bir nedenim vardı. Hangimizin yoktu ki? Peki beni neden bu kadar kusmak istiyordu kendinden bu dünya?

Beni sığdıracağı tek bir odacığı bile bulunmuyor muydu? Ben neden camsız, kapısız bir evde kendi nefesimle ısınmaya çalışıyordum. Yuvasız olan herkese bu mu reva görülüyordu?

Sanki ben bir belaydım da dokunduğum her yere bir parçamı bırakıyordum. Artık dokunmaya da gerek kalmıyordu, ben sanki parça parça ölüyordum.

Umut etmek çok kolay gibi geliyordu bazen. Hayal kurardın başta, sonra ne yapmak istediğini belirlerdin ve o içinde filizlenen hissi avuçlarının içine alarak büyütmek isterdin. Sanki yeniden doğmuş gibiydin, yarınların bambaşka senle aydınlanacaktı ve sen iyileşecektin.

Yarınların hep karanlıkta kaldı, iyileşmeyi bu kadar çok mu istemiştin?

Buradaydım ve sanki yine birilerine beladan başka bir şey getirmemiştim. Ne olacağını bilmiyordum sadece korkuyordum ve gitmek istiyordum. Benim yüzümden artık kimse zarar görsün istemiyordum. O adamın bu ailenin peşini bırakmayacağını gözlerinde ki hırstan anlamıştım. Nedeni ben mi olacaktım bilmiyordum fakat içimde ki o huzursuz hisse engel olamıyordum.

Tek başıma kalmak için gelmiştim sanki dünyaya. Kimse vebalıymışım gibi bana dokunmamalıydı, ben kimseye bulaşmamalıydım. Bir şey olacaksa eğer bu sadece bana olmalıydı, bir şeylerle savaşacaksam bunu yalnız başıma yapmalıydım. Belki de onları hayatıma bu kadar dahil etmek aptalcaydı. Kahretsin, korkuyordum! Ben burada ki insanlara benim yüzümden bir zarar gelmesini bırak, evlerinde ki bu huzurun bile sırf varlığım yüzünden bozulmasından deli gibi korkuyordum.

Belki de gitmeliydim, bunun için çok mu geçti? Bilmiyordum. Ne yapabilirdim ki? Yağız'ı oradan oraya sürüklemeye ne hakkım vardı.

En kötü ihtimaliyle biriktirdiğim paramla en kısa zamanda kendime bir ev tutmalıydım. En azından bunu yapabilirdim, Yağız'ı da Seyit'le bulusturmaya götürebilirdim. O kadar telaşa kapılmıştım ki aklıma bundan daha iyi bir çözüm gelmiyordu.

"Abla, ne konuşacaktık hâlâ söylemedin?"

Kardeşimin sesi üzerine düşüncelerimi dağıtıp ona yöneldiğimde, yatakta bağdaş kurarak tam karşısında durdum. Söze nasıl gireceğimi bilemezken, kelimeleri bir şekilde toparlamaya çalıştım.

"Okula gitmek istediğini biliyorum canım, en kısa zamanda yazdıracağım da. Fakat bunun öncesinde seninle bir yoldan geçeceğiz." Yağız'ın bakışları son kurduğum cümlelerle meraklı bir hale bürünürken, "Ne yolu abla, anlamadım?" Diyerek sorusunu dile getirdi.

"O adama dava açmaya karar verdim, seni ondan tamamen almak istiyorum."
Yağız bir süre söylediğim kelimeleri aklında tartarken, cevabını beklemedem tekrar söze girdim.

"Bir mahkeme olacak canımın içi. Senin de fikrini alacaklar, koca adam olduğun için." Yağız son söylediğim cümleyle kocaman sırıtırken devam ettim. "Sana, benimle mi yoksa onunla mı yaşamak istersin diye de soracaklar? Onunla olmanı istemiyorum Yağız. Benimle kalmanı istiyorum. Sana hep sarılayım, annemin kokusunu hep bir kol mesafesi uzağımda bulayım istiyorum." Yanaklarımdan hızla dökülen gözyaşlarına engel olamazken, Yağız'ın göz bebeklerine oturmuş hüznü de görebiliyordum. Keşke kendine engel olabilseydim ama yapamıyordum. Sanki dolmuştum ve kardeşime taşmak istiyordum.

"Yağız ben sana bir gelecek vermek istiyorum. O gelecekte insanın diğer bir insandan üstün olmadığını, sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu, ben yanında olsam bile kendi ayaklarının üzerinde nasıl duracağını sana öğretmek göstermek istiyorum. Bir evimiz olsun, okul çıkışlarında seni alayım, evimizde sıcacık yemeğimiz pişsin, seninle bir aile olalım istiyorum. Seni koruyabilirim Yağız gerçekten, sana zarar gelmesine asla izin vermem. Ne olur beni bırakma, sensiz yapamam, benim sana çok ihtiyacım var."

Görüşüm pusulu bir hale geldiğinde, en son çok net görebildiğim şey kardeşimin yeşil gözlerinde ki yaşlardı. Hiç beklemediğim bir anda üzerime atlayıp, kollarını boynuma sararken yüzünü saçlarımın arasına gömdü. Kollarımı hiç bekletmeden incecik beline sardığımda, burmum sızlıyordu. Küçük küçük iç çekmelerinin sonunda kafasını göğsümün üzerine koydu ve bir süre orada dinlendi.

Yanaklarımda kurumaya yüz tutan yaşları elimin tersiyle silerken, kardeşimin vereceği tepkiyle kalbimin hızlanmasına engel olamadım. O adamı seçse bile bir şekilde onun nasıl biri olduğunu mahkemeye kanıtlar ve benimle olmasını sağlamaya çalışırdım çünkü başka yolum yoktu. Kardeşimi o adama bırakamazdım. Onun Yağız'ı kendi gibi birine dönüştürmesine izin veremezdim, kardeşimin kalbi çok temizdi ve daha çocuktu. Hiçbir çocuk böyle büyümemeliydi ve büyümeyecekti.

"Nasıl bir yoldan geçeceğiz bilmiyorum abla ama ben karşıma kimi koyarsan koy yine seni seçerim." Bunu duymak kurak bir çölde rengarenk çiçeklerin açması kadar güzel hissettirdi. Bunu duymak paha biçilemezdi, kardeşim içimde ki yerini görüyor olsaydı, oradan başka hiçbir bahçede oynamak istemezdi.

"Ben, babam hayatta olmasına rağmen bana baba sevgisini göstermese bile onu sevdim ama sen, annem yokken bile bana annesizliği hiç hissettirmedin. Ben seni abla olarak değil ki, annem gibi sevdim."

Yeni durmuş göz yaşlarım tekrar yanaklarımda kendine yol bulurken, kardeşimi mümkünmüş gibi daha da içime bastım. Keşke onu orada yaşatabilseydim. Keşke bunu yapabilseydim, işte o zaman onun temiz kalbini herkesten koruyabilirdim.

Kendimle gurur duyuyordum!

Bir zaman sonra annesizdim, o zaman dilimini keşke bir kutuya koyup saklayabilseydim. Ama bunu kardeşime hissettirmemiştim, ben ona abla değil anne olabilmiştim.

Daha 17 yaşındaydım ve kardeşimin annesiydim. Benimde başım ağırlaşan her bir düşünceden yorgun düşmüş ve bir göğüse yaslanmayı çok istemişti. Sanki farkında olmadan bunu yapabilmiştim. Ben kardeşime anne, o ise bana sığınacak bir liman oluvermişti.

Çenemin altında bir hareketlilik hissettiğimde, göğsüme yaslı olan başını kaldırmıştı ve ıslak yeşil gözlerini saran kirpikleriyle alttan alttan bana bakıyordu. Boynumda ki kollarını geri çekerken, bende aynı şekilde küçük bedenini saran kollarımı geri çektim.

Yağız'ın minik elleri yanaklarımda ki yaşları silerken, yüzünde bir gülümseme vardı. En sonunda yaptığı işin sonuna gelirken elleri yanaklarımdan ayrılmadı ve gözlerini de gözlerime denk düşürdü.

"Sen sakın artık ağlama abla, sen ağlayınca ben en sevdiğim arabam kırılmış gibi çok üzülüyorum."

Söylediği şeye yarım ağız gülerken, "Beni az önce oyuncak arabayla mı kıyasladın sen?" diye alınarak sorduğumda kaşlarını çattı. "Lütfen kelimelerine dikkat et abla, kırmızı oyuncak araba bir kere."

Kardeşimin kelimeleri üzerine daha da sırıtırken, saçlarının arasına kuru bir öpücük bıraktım ve tekrar kollarımın arasına alarak sıkıca sarıldım. Keşke onu hiç bırakmasaydım ve sonsuza kadar böyle kalsaydık.

Kapının açılma sesiyle kardeşime sarılı halde kafamı çevirdiğimde gelen kişinin Yaren olduğunu gördüm.

"Tıklattım ama duymadınız sanırım."

Kardeşim kollarımın arasından uzaklaşırken onun da bakışları Yaren'in üzerindeydi.

"Şştt ufaklık, bu güzellik ablan diye hepsi senin mi? Çekil bende sarılacağım."

Yaren'in beklenmedik tavrı üzerine şaşkınlığımı gizleyemezken, beklemeden kardeşimle aramıza girmiş ve kucağıma yatarak kollarını belime dolamıştı.

Yağız bozulmuş olacak ki kaşları çatık bir şekilde Yaren'e bir iki saniye bakışının ardından kollarına abandı. "Bırak o benim ablam, çek kollarını ya."

Yaren mümkünmüş gibi belimi daha da sararken, "Yo, benim de ablam." diyerek kardeşimi daha da sinir etme yolunda emin adımlarla ilerledi. Kardeşimin Yaren'i cekiştirmesinin üzerinden bir kaç dakika geçmişti ve midem allak bullak olmuştu.

Yağız sonunda pes ederek, "İyi, bende Seyit abiyi alırım o zaman. Hep benimle oynar seninle oynamaz artık." diyip Yaren'e karşı gardını alırken, Yaren büyük bir kahkaha attı.

"Valla çok makbule geçer Yağız biliyor musun. Hepsi senin olabilir o sümüklünün, bu bana yeter."

Yaren, bu diyerek beni gösterdiğinde kardeşimin iyice sinirlendiğini fark etmemle şaşırmıştım. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyorum diyebilirdim ve çok tatlı gözüküyordu.

"Seyit abim sümüklü değil bir kere." Beni çoktan satmış, arkadaşını savunan kardeşime ağzım açık bakarken, Yaren'in yüzüne yaklaşmış ve burnunu iki parmağının arasına kıstırmış olduğunu görmekle kahkahamı içimde tutamadım. "Senin burnun sümüklü bak."

Yaren, kardeşimin parmakları arasından burnunu kurtarmaya çalışırken, Yağız bir anda bırakmış ve arkasına bakmadan odadan kaçıvermişti. Yaren belime sardığı kolları çözüp ayaklanarak aynanın karşısına geçtiğinde sinirle yakındı.

"Aha şimdi boku yedim işte."

Ciddi dert yakınmasından sonra, gerçekten bir şey olduğunu düşünerek, "Kanıyor mu, ne oldu?" diye sormamla arkasını hızla dönüp, burnunu gözlerimin içine kadar soktu. Görünürde bir şey yoktu ve kanamıyordu da. İçim rahatlarken söylediği şeye bir anlam yüklemeye çalışıyordum.

"Bak bak, ucuna bak. 19 senedir koruduğum fındık burnumun ucu tam bir Trabzon burnuna dönmüş sallanıyor resmen."

Yaren'in kurduğu cümleler sonunda, "Abartma Yaren, hâlâ fındık gibi." diye gerçeği dile getirsem de dinlemedi ve tekrar aynaya dönerek bakınmaya devam etti.

"Ben Trabzon'um diye bağırıyor Mihri. İmdatlarım olsun, ameliyat parasını alacağım sizden. Söke söke alacağım."

"Aldın şu an."

Yaren gözlerini devirip tekrar yanıma yüz üstü düşerken, bakışları yüzümde gezindi. "Ağladın mı sen?" Sorusu üzerine bakışlarım hemen yan tarafımda ki dolap kapağının üzerinde ki aynadan aksime kaydı. Göz bebeğimin beyaz kısmı hafif kızarmaya durmuştu ve ağladığım her halimden belli oluyordu. Göz kapaklarımda bir miktar şişmiş gibiydi sanki. Yalanlasam bile bunun pek bir işe yarayacağını sanmıyordum ki Yaren bu konuyu söylemeyeceğim biri değildi.

Sorusuna karşılık vermediğim her an aradığı cevabı bulurken, alttan alttan yüzümü izlemeye devam etti.

"Kardeşimle şu mahkeme işini konuştukta, öyle biraz zırlayıverdik işte."

Karşımda ki kızın eli, bağdaş kurduğum dizimin üzerini bulurken tebessüm ederek tepki verdi. "İyi yapmışsınız kuzum, birbirinize böyle ağlamanız konuşmanız o kadar özel ki. Yağız sana, sen de ona sahip olduğun için çok şanslısınız. Bunun da üzerinden geleceksiniz. Biz de bu süreçte hep yanınızda olacağız zaten."

"Yaren, ben aslında bundan emin değilim."

Korkumu ilk defa ona dile getirecekken, söze nasıl gireceğimi bilmiyordum. Karşımda ki genç kızın yüzü anında düşerken yattığı yerden kalkmış ve karşıma geçerek aynı benim gibi bağdaş kurmuş ve en ciddi haliyle söyleyeceğim kelimeleri bekliyordu. "O ne demek şimdi?"

Derin bir nefes alıp verişin ardından, kelimelerimi onu kırmayarak ve kendimi, korkularımı en iyi şekilde anlatacak halde seçmeye çalıştım.

"O adam, yani Yekta. Onunla aranızda ne gibi bir sorun var bilmiyorum ama bir diğer nedeni de ben olmak istemiyorum." Yaren tam dudaklarını aralamışken onu susturdum. "Önce ben bitireyim, izin ver lütfen." Araladığı dudaklarını tekrar kapayarak başıyla onayladı ve devam etmemi bekledi.

"Ben bu aileye, size benim yüzümden bir zarar gelsin istemiyorum Yaren. Huzurunuzu kaçıran kişi olmak istemiyorum. O adam durmayacak, bakışlarında gördüğüm şey bana tam olarak bunu hissettirdi. Bütün bunların dışında-" Gerginlikle kucağımda ki ellerimle oynamaya devam ederken bakışlarımı Yaren'in yüzünden ayırmadan devam ettim.

"Babam, yani o adam da bu mahkeme belgeleri eline geçtiğinde durmayacak. Belki buraya bile gelebilir. Ne yapacağı hiçbir zaman belli olan biri değildi. Kendinde olduğu günler bile sayılıdır onun. Korkuyorum. Ben gerçekten size bir zarar gelmesinden, başınıza bir dert açmaktan çok korkuyorum. Başta sizinle karşılaştığım zorlukları ne kadar paylaşırsam her şey o kadar net olur diye düşündüm çünkü sizde bir yerde bu yola benimle dahil olmuştunuz ama bu korkuya engel olamıyorum. Ne yapmalıyım, gitmeli miyim? Merkezde bir artı bir ev tutarım, sizinle yine görüşebiliriz sonuçta. Bilmiyorum, çok karışığım."

"Bir dur, nefes al da öyle saçmalama." Yaren, soylediklerim karşısında şaşırsa da tebessüm ederek baktı yüzüme. Ondan beklediğim tepki elbette bu değildi. Fakat karşımda sıralı beyaz dişleri gözükene kadar gülümsemeye devam etti.

Elleri kucağımda ki ellerimi sararken ağzından çıkacak olan kelimelere odaklandım. "Korkunu anlıyorum, anlamadığımı düşünebilirsin ama gerçekten anlayabiliyorum, seni yalnız bırakmayız ki biz bu saatten sonra. Senin bizden istediğin, sanki hayatımıza hiç girmemişsin gibi seni merkezde bir eve yerleştirmek. Bu imkansız, istiyorsan elbette karşında duracak değil kimse. Kendi kararlarını verecek yaştasın ve bir çok şeyi başardın kardeşinle bir eve de çıkabilirsin. Ama sanıyor musun ki o evde korunmasız bir durumdayken her şey daha iyi olacak? Sen diyorsun bir hali diğerine uymuyor diye. Gündüz işe gittiğinde, Yağız bu mahkeme sürecinde evde tek başınayken ne yapacak? Bunun için henüz çok küçük, sen de biliyorsun."

Haklıydı. Söylediği her bir kelimede haklıydı. Bu aileyi düşünüyorsam, kardeşimi de en az onlar kadar düşünmeli ve öyle bir karara varmalıydım. Çıkmazda olduğumu fark eden Yaren'in elleri, ellerimi daha sıkı kavrarken destek verici gözleri gözlerimi buldu. Beni sadece bakışlarıyla bile rahatlatabiliyordu, büyülü gibiydi.

Yaren öyle biriydi ki, onun karşısında yağmurlu günlerde eve koşturarak giden ve içinde birikmiş onca kelimeyle ısınmaya çalışan Mihri'yi göstermek istiyordum. Bir gün diye söz verdim kendime. O gün bugün değildi ama bir gün bu hisse engel olamayacaktım. Yaren'e karşı içimde git gide büyüyen bir kız kardeş özlemi vardı. Sanki bu zamana kadar arkadaş edinemememin nedeni, karşıma onun gibi birisinin çıkacak olmasıydı. Saçmalıyor muydum? Belki.

"Sen bu gitme mevzusunu bizimkilere bir aç da bak Fadime sultan bastonuyla götüne götüne geçirmiyor mu senin."

"Ay sus, daha vurmadan hissettim acısını."

Yaren'le karşılıklı gülüşmemizin ardından bastıran uyku nedeniyle esnememe engel olamadım. Yanımda ki telefonun ekranından saate baktığımda ona geliyor olduğunu fark ederek kaşlarımı çattım.

"Saat kaç olmuş ya, ne ara on oldu. Yarın yedi buçuğa kaç saat var, ne kadar uyuyacağım ben?"

Anında ayaklanmam ve yorganımı çekerek Yaren'in yere yuvarlanmasına sebep olmamla kendimi yatağın içine attım. Bakışlarım yerde oturan kıza kayarken, sinirli bir çift kahverengu gözü üzerime dikmiş sert bir şekilde bakıyordu. "Bunun bir cezası olmalı değil mi?"

Yorganı yüzümü örtecek şekilde daha da çekerek, "Ne cezası, ben bir şey yapmadım?" Diye kendimi savunsam da dinlemedi. Belini tutarak ayaklandı ve iki elini de birbirine vurarak, şeytani bir gülümsemeyle yüzüme bakındı.

Üzerime atlamadan önce, "Bu gece birlikte yatma cezası." Diye bağırarak, kafama kapadığım yorganı iyice nefes alamayacağım şekilde üzerime çekti ve beni altında kapana kıstırdı. Hareket edemez bir şekilde dururken ne kadar laf söylesem de üzerimden kalkmamıştı. "Kabul mü?" Diyerek teklifini iyice dayatırken, boğuk çıkan sesimle onu omaylamaya çalıştım.

Sonunda üzerimden kalktığında, yorganı da kafamdan çekerek derin bir nefes aldım. Aldığım nefesler yetmiyormuş gibi nefeslenirken, gözümün kenarıyla yan tarafıma kurulmuş Yaren'e kaydı bakışlarım.

"Kızım, sen hasta mısın? Ölüyordum be manyak!"

"Eğer öldürseydim, senden önce kaptan abimin bıçağından geçerdim yavrum."

Dediği şeye bir anlam veremezken, birden odanın kapısı açıldı ve ikimizin de gözleri gelecek olan kişiye kaydı. Görüş açımıza elinde telefonla Yusuf girerken bakışları yüzümde asılı kaldı. Yaren'de ben de yattığımız yerden doğrulurken, yan tarafımda ki aynadan saçlarımın berbat bir şekilde dağınık olduğunu gördüm. Ellerimle saçlarımı toparlarken yanımda kıs kıs gülen kıza da öldürücü bakışlar atmayı ihmal etmiyordum.

"İyi insan da lafın üzerine gelirmiş."

Yusuf, kardeşinin kelimeleri üzerine yarım ağız sırıtırken, yanımda ki varlığa bir tane geçirmek istiyordum artık.

"Ben de, demek benim hakkımda konuşuyordunuz diyerek lafa gireceğim ama Mihri yine de konuştuğunu kabul etmeyecek. O yüzden o toplara hiç girmiyorum."

"Yoo, senin hakkında konuşuyorduk baya."

Yusuf'un gülümsemesi yüzünde git gide büyürken, yanımda ki kardeşinin de ondan farkı yoktu. Kahretsin, onun oyununa nasıl bu kadar çabuk düşebilirdim. Ah kafamı duvarlara vurmak istiyordum şu an gerçekten.

"Demek benim hakkımda konuşuyordunuz."

Yaren'in gülümsemesi sesli bir hal alırken, bu defa sinirli bakışlarımın muhattabı sadece o değil, abisiydi de.

"Sen niye bir kızın odasına kapıyı vurmadan giriyorsun ya?"

Yanımda ki kızın değişen ruh haline bir anlam veremiyordum ama o kadar doğru bir noktaya değinmişti ki, bakışlarım kardeşini onaylar şekilde abisine döndü.

Yusuf, "Hemen carlama bana, çaldım kapınızı ama boğuşma seslerinden duyamadınız sanırım." Diyerek elinde ki telefonu Yaren'e uzattı. "Biz yarın geç çıkacağız bir yarım saat. Mihri'nin de vardiyası sekiz buçuk gibi. Umut, ben bırakırım dedi senin için okula. Kaç defa çaldı telefon altta bırakmışsın, ara da konuşun. Onunla gidersin yarın."

Yaren, çok kısa bir an durgunlaşsa da durumunu abisine belli etmemek için çabucak toparlandı. Bilmiyordu. Abisi, onu bu dünyada en net gören insandı. Bilince neler olacaktı?

Yusuf'un elinden siyah telefonu alırken, "Teşekkür ederim abi," Diye yanıt verdi. "Ama yarın derslerim öğleden sonra, kendim gidebilirim götürmesine gerek yok."

Yusuf'un bakışları kardeşinin üzerinden beni bulurken, bunun doğru olmadığını ikimizde anlamıştık. Umut'la gitmemek adına bahane uydurduğunu görmemek için aptal olmak gerekirdi.

Yusuf kardeşini, "Derslerin o şekilse öyle yap tabi çiçeğim ama Umut'a haber ver olur mu, kaç kere aradı ayıp olmasın çocuğa. Yatmadan ara." Diyerek tembihledikten sonra, kahvelerini çok kısa bir süre bana değdirdikten sonra iyi geceler dileyerek odadan çıkacaktı ki, attığı adımlar dudaklarımdan çıkan kelimelerle havada kaldı.

"Yusuf, seninle bir şey konuşabilir miyiz?"

Abisi gibi kardeşinin bakışları da üzerimde toplanırken çoktan yorganı üzerimden atmış ve ayaklanmıştım. Karşımda ki adam, "Olur, konuşalım." Diyerek geçmem için yana kayarken adım atmadan önce, yatakta telefonuyla duran kıza çevirdim bakışlarımı. "Sen telefon görüşmeni yap kuzum, ben gelirim birazdan."

Yaren, başıyla beni onaylarken, yanımda ki adama bakmayarak adımlarımı odadan dışarıya taşıdım. Hole çıktığımda, Yusuf'ta odanın kapısını kapatarak yanımda durdu.

"Rahat olsun istedim."

Yusuf, "Anladım zaten." Diyerek merdivenlere yöneldiğinde, hareket etmeden duran bana çevrildi bakışları.

"Ama yine de konuşmak istiyor insan. Gelmeyecek misin?"

Tebessüm ettim. Ondan bir şeyler dinlemek elbette isterdim. O yeter ki konuşsundu, anlatsındı. Onu çözmek için atacağım bir adım gibiydi bu. Geniş sırtını izleyerek peşinden adımlarken, istikametimiz mutfakta bulunan cam balkondu.

Sandalyeyi çekip otururken, ben de yanına kuruldum. Bakışları ayaklarımızın dibinde ki elektrikli sobaya kayarken, daha da yaklaştırarak fişini taktı ve ellerini ovuşturdu.

"Sıcak bir şeyler yapayım istersen, için ısınır."

Kurduğum cümlenin ardından kahvelerinin radarına beni alırken gülümsedi. "Yaparsın yani."

Kinayeli sorusu üzerine, "Neden yapmayayım." Diye tepki verdiğimde tam ayağa kalkmış mutfağa geçiyordum ki, avucumun içinde hissettiğim sıcaklıkla duraksadım.

Bakışlarım, omuzumun üzerinden karşımda ki adamı bulurken, hemen ardından ortamızda birleştirdiği ellerimize kaydı. Ağır bir şekilde yutkunduğumda, loş ışıkta daha da kararan gözlerine baktım bir süre. Avucumda ki eli kavramış olduğu elimde ki tutuşunu sıkılaştırırken, "İçimin ısınacağı başka yollar da var, sadece otur." Diyerek gözlerimin en derinine baktı.

Kurduğu cümle üzerine istemsizce kalktığım yere tekrar otururken, elimi de serbest bırakmıştı. Fakat sıcaklığını hâlâ hissedebiliyordum. Bakışlarında ki sıcaklık avuçlarına taşmıştı sanki, keskin bakışlarına rağmen o hep böyle sıcacık mıydı diye düşünmeden edememiştim. Bu sıcaklık uyuşturuyordu insanı, bir kaç dakika da olsa huzurlu hissettirmişti. Benim buna alışacak olmam ise, aptallıktan başka bir şey değildi.

Bir süre ikimizde suskun bir şekilde orada otururken, ayaklarımdan bacaklarıma kadar yayılan sıcaklıkla ve karşımda ki manzarayla çok huzurlu hissediyordum. Bakışlarım yanımda ki adama kaydığında, konuşmak için bizi buraya onun getirdiğini aklımda tutarakm lafa bir şekilde girmesini istiyordum. Onu dinlemek istiyordum fakat öyle dalıp gitmişti ki kendi içinde, buna girişmek ise aklına asla gelmiyordu sanırım. Onun yerine bunu ben yapabilirdim, eğer konuşmayı bu kadar çok istiyorsa, kafasında ki o sesleri kesip kendi sesini kullanmasını sağlayabilirdim.

Nedensizce üzerimde bir gerginlik olmadan, kendime çektiğim bacaklarıma kollarımı iyice sararken başımı dizlerimin üzerine koyarak yandan profilini gözlemledim bir süre ve gerçekten dalmış olduğunu anlayarak lafa girdim.

"Böyle kös kös oturmanı izletmek için getirmedin beni buraya herhalde kaptan." Bakışları omuzları üzerinden beni bulurken tebessüm etti. Ağzını açmadan yüzüme seyretmeye devam ettiği bir kaç dakikanın üzerinden tekrar konuşan ben olmuştum.

"Hadi anlat bir şeyler, seni dinlemek istiyorum."

Kaşları kurduğum cümleler karşısında havalanırken, ısrarcı bakışlarımı yüzümde tutmaya devam ettim.

"Ben bile kendime kulaklarımı kapatıyorum, sen beni mi dinlemek istiyorsun?"

Söylediği kelimelerin nereye çıktığını, neler hissettirdiğini çok iyi biliyordum. Ben de anlatabilen biri olamamıştım hiçbir zaman ama onu görebiliyordum. Gözlerinde görüyordum. O gerçekten artık konuşmak istiyordu, herhangi bir şey hakkında olabilirdi bu hiç fark etmezdi ama konuşmak istiyordu. Onun gözlerinde bu isteği göreceksem, ben onu hep dinlemeye hazır olduğumu o an yeni yeni anlıyordum.

"Bakışlarında görüyorum biliyor musun kaptan. Ne anlatmak istiyorsan anlatabilirsin, bu gece sadece seni dinleyeceğim. İster dünyanın en saçma cümlelerini kur, istersen aç yaralarını önüme koy. Ben bu gece hepsini dinleyeceğim. Belki duyduğum, önüme sıraladığın kelimeler olacak ama şu ben anlattığın her şeyi gözlerinden bileceğim."

Kahverengi gözlerinde bir parıltı görür gibi oldum başta. Ardından kirli sakalı arasından gözükecek kadar gülümserken, gamzesi belirdi bir anda. Derin bir nefes çekti yüzüme bakarak ve o nefesi başını arkaya atıp bakışları hâlâ yüzümdeyken geri verdi.

Hiç istifimi bozmadan konuşmasını beklerken oturduğu sandalyede daha da diklendi. Bakışlarım her bir hareketinde gezinirken, sonunda derin sesini duyabilmiştim.

"Kendimi en huzurlu hissettiğim yer neresi biliyor musun?" Merakla sorduğu sorunun yanıtını beklerken, beni fazla bekletmeden sorusuna yine kendi cevap vermişti. "Kayığımla masmavi denizin tam ortasında, herkesten uzak olduğum o an."

Hevesle, "Kayığın mı var, ben balık işiyle uğraşıyorsunuz diye genelde kocaman gemidesindir diye hayal etmiştim hep." Diye konuşurken karşımda ki adam dişleri gözükecek şekilde gülümseyerek yüzüme baktı. "Ha, onu bile hayal ettin yani?"

Bakışlarımı meydan okur bir şekilde yüzünde tutarken, "Konumuz bu değil, devam et." Diye karşı çıksam da bunun bir yerde lafını yapacağını çok iyi biliyordum ama o an umursamadım.

"Masmavi denizin ortasında, kimse yokken sadece sen ve sessizliğin verdiği o huzuru dinlemek. Genelde sakinleşmek istersem, Kodora'yla uzaklaşabildiğimiz kadar çok çekeriz kürekleri. Kürek çekerken yüzüne vuran o rüzgar var bir de."

"Kodora mı?"

"Benim kayığın adı, boş gezen demek. İsmini tahtalarına kadar işlemişler sanki yaparken, bazen nereye gideceğimi bilemediğim o anlarda bile beni öyle yerlere götürüyor ki. Sanki ihtiyacım olan şeyi benden iyi biliyormuş gibi. Kayığın kürekleri bendeyse bile, o an karadenizin rüzgarını arkamıza almış, rotamızı belirleyen ise hep o oluyor."

Kayığını anlatırken bile parlayan gözleri vardı karşımda ki adamın. O kadar bir şeyleri içinde tutmuş, o kadar içinde yaşamaya alışmıştı ki, o an sadece kayığının onun için ne demek olduğunu anlatırken bile küçük bir çocuğun aldığı yeni oyuncağını anlatırken ki heyecanını taşıyor gibiydi.

"Sen böyle anlattıkça ister istemez kendimi o kayığın içinde buldum. Saçlarımın, rüzgarda savruluşunu hissetmek ve kollarımı açarak dalgalar boyu ilerlemek isterdim o kayıkta."

Duruldu. Heyecanı hâlâ tazeydi ama durulduğunu hissedebilmiştim. Bakışları omzuma dökülen saçlarıma giderken, yüzüm yan bir şekilde onu izlemeye devam ettim.

Derinleşti bakışları, o kayığın üzerinde altımızda dalgalanacak olan mavilikten bile daha derindi. Kodora dayanıklı mıydı, batar mıydı kolayına? Ben batıyordum sanki, fakat düştüğüm altımızda ki mavilik değildi.

Yüzü yüzüme yaklaşmaya başlarken, olduğum pozisyonda durmaya devam ettim. Yaklaştı, yaklaştı ve sanki çırpınışlarımı görüyormuş gibi bakıyordu. Bakışlarım pembe dudaklarına kayarken, düz bir ifadesi vardı fakat ben baktıkça tebessüm eder bir duruma gelmişlerdi sanki.

Bakışlarımı dudaklarından yüzüne taşıdığımda, aramızda ki yakınlıkla afalladım. Ne ara bu kadar yakınıma gelmişti, az önce bakışlarında gördüğüm derinlik bir oyuk oluşturmuştu orada sanki. Ben içine içine çekiliyordum ve buna engel olamıyordum.

Engel olmak için çabalıyor muydum?

Yüzü yüzümü teğet geçerken, yanağı yanağıma sürtündü ve boynumda hir yerde derin bir nefesi içine çekti. Vücumda ki en ufak hücrelerime kadar titrediğimi hissederken, sakalının yanağıma yaptığı temas gıdıklanmama neden oluyordu.

Burnum, polarından gözüken boynuna denk düşerken, kısık kısık nefesler çekiyordum içime. Yusuf, o çok güzel kokuyordu. Deniz gibi, huzur gibi kokuyordu. Gözlerim, isteğim dışı kendiliğinden kapanırken bu kokuya teslim olmamak için kendi içimde büyük bir savaş içindeydim. Bu kokuya sığınarak uyuma isteğime ise şaşkınlıkla bakıyordum.

Yusuf'un başı hareket ettiğinden burnunun saçlarımın arasına denk düştüğünü fark ettim. Gözlerim aralandığında, ağır hareketlerle burnunu saçlarımın arasında gezdirerek ve kokumu içine çekerek yüzünü yüzüme denk düşürdü. Deniz kokusundan ayrılmak anlık sinirlerimi bozsa da bunu belli etmemem gerekiyordu çünkü şu an ne yaşamıştık buna bile anlam veremiyordum.

Aramızda ki mesafeyi açmazken, gözleri gözlerime kilitlendi ve öylece kaldı. Kısa bir sessizliğin ardından ise dudaklarını aralayan karşımda ki deniz kokulu adam olmuştu.

"Hayal ettim. Kayığımda, ellerini iki yana açmış dalgalı saçların rüzgarda uçuşurken ve burnunun ucu soğuktan kızarmış o dizili dişlerin gözükecek şekilde gülümserken, hayal ettim. Kokun eksikti."

Başımı dizlerimin üzerinden kaldırırken, yüzünde ki hayran olunası gülümsemeyle söylediği her bir kelimeyi hazmetmeye ve hızlanan kalbimin atışlarını bastırmaya çalıştım. Fakat çok zordu, sanki bunun için ne kadar çabalıyorsam beni o kadar görüyordu.

"Ve Mihri. Değil benim şehrimin denizi, gideceğin hiçbir şehirde ki deniz, saçlarından savrulan bu kokuyu bastırmazdı."

Duyuyordu. Kesin duyuyordu. Kahretsin kesin rezil olmuştum! Nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum ama alık alık bakıyor oluşumu tahmin etmek çok da zor değildi. Kesin rezil olmuştum.

Ne diyebilirdim? Teşekkür mü etmeliydim?

Aynen. Sevdiğini söyleyen Mira'da, Yaman'dan teşekkür beklemişti zaten.

Ama o beni sevdiğini söylemedi sonuçta değil mi? Bunun ihtimalini bile aklımdan geçirmem, daha büyük darbelerle kalbimin atmasını sağlarken aniden ayaklandım.

Yusuf, tepkime bir anlam veremezken aklıma gelen ilk cümleyi kurmuş ve balkondan çıkmıştım.

"Yaren'in konuşması bitmiştir, devam ederiz, konuşmaya yani. İyi geceler."

En son aklıma kazınan ise başını iki yana sallayarak halime gülen Yusuf'un yüzünün şekliydi. Elim davul gibi çarpan kalbimin üzerinde, bir çırpıda merdivenleri çıkarak kendimi odama attım ve içeriye adımladım.

Az önce aramızda geçen yakınlaşmanın tohumları zihnimde büyük bir araziye dönüşürken, bunu konuşmak için birine ihtiyacım varmış gibi hissediyordum.

Yatakta iki büklüm olmuş ve sarıldığı yorgana başını yaslamış bir şekilde uyuyan Yaren girdi kadrajıma. Kendimi yanında ki boşluğa bırakıp, yorganı üzerine çekeceğim sırada kısık kısık iç çekişlerini duydum.

"Bırakma beni ne olur, annem bıraktı sen de bırakma. Gitme hayatımdan ne olur."

Yaren.

Annesinin gidişinin ardından, gidişlerden hep korkan Yaren. Bırakmalardan hep nefret eden Yaren.
Gece rüyalarında annesine kim bilir ne kadar ağlamışken, şimdi sevdiği adama gitme diye yalvaran Yaren.

Ne zaman gülecekti, güleceği zaman geldiğinde artık onlar için çok mu geçti?

🌿

Normal kalktığım günlerden yarım saat kadar geç kalkmış ve buna şükreder duruma gelmiştim. Artık bir işiniz olduğunda, maalesef yarım saatlik bir uykuya bayılacak duruma geliyordunuz.

Midemi tıka basa doldurduğum harika kahvaltının ardından yola çıkmıştık. Kahvaltı masasında ise her sabah yediğim çilek reçelininin uzağımda kalmasıyla bir anlık somurturken, onu önüme kadar çeken yine bilindik kişi olmuştu. Bakışlarım Yusuf'u bulduğundaysa, ona teşekkür ediyor oluşumu anlamış gibi gülümsedi. Bizi izleyen bir diğer gözlerin sahibi ise Fadime sultandı fakat bakışları garipti. Daha önce onda hiç rastlamadığım bir şeydi. O an bunu sorgulamadan yola çıksak da, eve döndüğümüz de sormayı aklıma yer etmiştim.

İşten dolayı ne Fadime sultanla ne de Leyla ablayla doğru düzgün oturup sohbet etmeye vaktimiz oluyordu. İşten dönüşümün ardından, yarı baygın halimle bir şeyler yiyor ve hemen odama çekiliyordum. Bir kaç gündür kardeşime bile yeterince vakit ayıramadığımın farkındaydım. Yarın izin günümdü ve aklımda bir şey yoktu. Sanırım erkenden kalkarak sabah kahvaltısını bahçeye kurabilir ve bütün günümü onlara harcayabilirdim.

Bakışlarım havanın durumuna çevrildiğinde, diğer günlere göre bir tık daha iyi durumda olduğunu gördüm. Güneş tam tepedeyken, camı indirdim ve kolumu dışarıya doğru bıraktım. Ilık hava parmaklarımın arasına dolarken, yüzümde bir tebessüm peyda oldu.

Dün gece kollarımda uyuyan Yaren'i yatakta öylece bırakırken, içim gördüğüm haliyle kötü olmuştu. Bu konuyu Yusuf'la bir şekilde konuşmak ve bir şeyler öğrenmek istiyordum. Yaren'i ve Yusuf'u ancak böyle anlayabilirdim. Bir gün gelecekti ve Yaren bunun için benden hesap soracaktı belki de. İşte o an geldiğinde ikisinin arasında kalmamak için ne kadar çok şey bilirsem o kadar iyidi.

"Yusuf," Bakışları anlık gözlerime değdiğinde devam etmemi bekliyor gibi bakmıştı. "Yaren'in Umut'u sevdiğini ne zaman öğrendin?"

Sorum üzerine bir süre duraksadı ve düşündü. Fazla uzun sürmedi, sadece aklına gelen sahneyle tekrar oradaymış gibi o anı tekrar yaşamış gibiydi. İki eli direksiyonu iyice kavrarken, dudaklarını araladı.

"Yaren'in çocukluktan beri ona karşı ayrı bir tavrı vardı. Onu benden, hatta abimden bile başka bir yere koyduğunu her zaman bildim. Belki çocuklukta ki bu şeyini aşk diye adlandırmak için çok erkendi ama bu hisleri büyüdükçe ona yol olmuş gibiydi ve kardeşim o yolda yürümekten asla çekinmedi."

Ara ara gülüp, ara ara derin nefesler alıp verirken, kurduğu cümlelerin her birini dikkatle dinledim.

"17 yaşındaydı. Bir şeyden dolayı canı sıkkın gibiydi ve koltukta uyuya kalmıştı. Boynu tutulmasın diye dizlerimin üzerine koymuştum başını ve huysuzlanarak uyumaya devam etmişti. Orada bir şeyler kaçırmıştı ağzından uykulu haliyle, uyandığında hiçbir şey hatırlamıyordu ama ben duymuştum. Sana abi demek istemiyorum Umut, demişti."

Aynı dün gece benim de tanıklık ettiğim bu ana kendisi de yakalanmıştı. Bakışlarım yan profilinde gezinirken, devam etti.

"Başta ona sinirlendiği için kurduğu bir cümle diye düşünmüştüm fakat ilerleyen zamanlarda Umut'un onunla eskisi gibi şakalaşmasına veya el hareketleri yapmasına şiddetle karşı çıkar olmuştu. Bir zaman sonra ise anlamamak zor değildi. Başta çocukluğun getirdiği bir şeydir diye düşünmüştüm ama öyle olmadığını zaman bana çok net bir şekilde gösterdi."

"Peki, birlikte olmalarına hiç karşı çıktın mı? Ya da ne bileyim, ne demek istediğimi anlıyorsun bence. Biri kardeşim diğeri kardeşim gibi gördüğüm biri durumları vardır ya."

Karşımda ki adam kafasını çevirip anlatma tarzıma küçük bir tebessümle karşılık verdiğinde, aynı şekilde baktım yüzüne.

"İlk öğrendiğimde, dedim ya çocukça bir şeymiş gibi gelmişti. Üzerinde fazla durmamıştım, odun Umut'ta anlamamıştı zaten. Ama şu an eğer birlikte olmaları gerçekten mümkün olsaydı bunun için elimden gelenin fazlasını bile yapardım. Onların birbirilerine bu kadar geç kalmalarının nedeni sadece kader, ikisinin de bir suçu yok. Karşılarında duracak biri olmazdım sonuç olarak, ikisinin de birlikte mutlu olmalarını elbette isterim, yani isterdim."

İsterim, isterdim.

Yusuf, derince bir nefesi içine çekerken arabanın yavaş yavaş durduğunu fark etmemle bakışlarım etrafta gezindi. Ne ara merkeze kadar gelmiştik asla anlamamıştım fakat sorduğum sorular onun için yeterli gibiydi. Yüzünden anlayabiliyordum.

Elim kemere gittiğinde, bedeniyle bana doğru döndüğünü görebiliyordum. Bakışları hareketlerimde gezinirken, "Eğer sorularımla seni bunalttıysam, üzgünüm. Sadece ikinizi de anlamaya çalışıyorum o kadar." Diye dudaklarımı araladığımda tek eli hâlâ direksiyondayken cevap verdi.

"Bunaltmadın, dün akşam da dediğim gibi. İnsan bazen konuşmak istiyor sadece."

"Yusuf, sustuğun- ya da şöyle söyleyeyim susmak zorunda kaldığın her günün acısını bana anlatarak çıkarabilirsin. Ben seni dinlerim, sen yeter ki artık susma çünkü sana bakan değil, seni gerçekten gören, karşımda ki bu adamı gözlerinden okur. Seni kimse okumasın istemiyorsan, gelip bana anlatmalısın artık."

Gülümsedi, öyle güzel gülümsedi ki yağmurlu bir gecede yıkık bir evin içinde ki mum yandı aniden. Tek eli direksiyondayken, yüzünü yüzüme yaklaştıracak kadar yakınıma geldi. Dün akşam ki görüntüler gözümün önüne bir bir düşerken, yutkunmamak ve gerginliğimi fark ettirmemek için büyük çaba sarfetmem gerekti.

"Son cümleyi şey gibi söyledin sanki. Seni benden başka kimse okusun istemiyorum, o yüzden gelip bana anlatacaksın artık."

Söylediği kelimeler karşısında gözlerimi devirirken, "Anlamak istediğin gibi anlamışsın, valla sende ki bu yetenek falan galiba başka türlüsü mümkün değil." Diye hayıflandığımda gülümsemesi sesli bir kahkahaya dönüştü.

Hemen yanımda ki camın tıklatıldığını duyduğumda, bakışlarım hızla o tarafa kaydı. Karşımda, kahverengi gözlerini camın diğer tarafından yüzüme dikmiş gülümseyerek bakan Buğra'yı görmemle afallamadım desem yalan olurdu. Ardından düğmeye basarak camı aşağıya indirdim ve sorgular bakışlarımı karşımda ki esmer çocuğa çevirdim.

"Nabarsınıs burda beya, girmez mısın içeri Miri abla."

Ben daha bir tepki vermezken, kafasını indirdiğim camdan içeriye doğru uzatarak gözlerini Yusuf'a dikti ve aynı hızla geri çekildi. "Gimdir bu deliganlı uğlan, manidan mıdır yuksa?"

Gözlerim hızla Yusuf'a kaydığında, Buğra'nın söylediği hiçbir kelimeye itiraz etmezken bir de üstüne üstlük sırıtarak bakıyordu. Çantamı da alarak arabadan inerken, kapıyı kapadım ve bakışlarımı Buğra'dan çekerek açık camdan Yusuf'u kadrajıma aldım. "Kolay gelsin sana, akşama görüşürüz."

Yüzünde ki ifadeyi silmeden, "Görüşürüz." Diye yanıt vermesinin ardından araba hareket ederek yanımızdan uzaklaştı. Bakışlarımı yanımda ki çocuğa çevirdiğimdeyse, "O benim manitam falan değil Buğra tamam mı, yanlış düşünme yani?" Diye bir yandan yürüyüp diğer yandan açıklamamı yaparken, hızla bana yetişti ve kelimelerini sıraladı.

"Ulsanız fena mı ulur beya. İlik gibin adam, emde ne yakışıverisiniz be."

Bakışlarımı bir anlık yüzüne çevirdiğimde, aniden sustu ve mekandan içeriye adımladık. Murat abiyi tezgahın hemen arkasında elinde bir defterle gördüğümde selam vererek mutfağa geçtim.

Eylül ablayı mutfakta hazırlık yaparken bulduğumda, hemen arka tarafında ise Tamer abiyi görmüştüm. Onlara da selam vererek arka odaya geçip üzerimi hızla değiştirdim ve mutfağa geri döndüm. Bugün mutfakta Eylül abla ve ben bulunuyorduk. Serviste ise Buğra ve Tamer abi vardı.

Mutfakta işler oldukça iyi giderken servistede Buğra'nın oldukça başarılı olduğunu gördüm. Normalde bizimleyken, öğle arası yemek yerken şivesini kullanıyordu ama servisteyken düz bir şekilde konuşuyordu. Şivesiz bu kadar iyi konuşmasının nedeni ise üniveristede tiyatro bölümünde olmasıydı.

Bugün günlerden Cumartesiydi ve Eylül abla ve Buğra öğleden sonra yoklardı. Buğra'nın dersi, Eylül ablanın ise kuaför yerine her Cumartesi gelen devamlı bir müşterisi vardı ve ondan başka kimseye bakımını yaptırmıyordu. Neyse ki Cumartesi günleri pek fazla bir yoğunluk yoktu, sadece öğle 1-2 gibi bir kalabalık olursa oluyordu. Yok ise de gün içinde normal doluluğun dışında bir durum gözükmüyordu.

Saat onbiri bulduğunda bir kaç kişinin kahvaltı istemesiyle işbaşı yapmıştık. Genelde kahvaltı veya kahveyle başlıyorduk, buna neredeyse alışmıştım.

"Ee Mihri, yarın hafta sonu ne yapıyorsun bir planın var mı?"

Kahvaltılıkları hazırlarken Eylül ablanın sorduğu soruya, "Henüz aklımda bir şey yok ama evdekileri çok ihmal etmiş gibi hissediyorum. Erkenden kalkıp kahvaltı hazırlayarak bütün günümü onlara ayırmak istiyorum." Diyerek cevap verdiğimde menünün son dokunuşlarını menemenle yapmanın ardından, Buğra'yla göz göze geldik ve hazırladığım tepsiyi eline alarak içeriye adımladı.

"Kahvaltıdan sonra o ev halkını da alıp bana gelsene. Yarın full dükkanda olacağım eğlenceli olur bence. Hem tanışmış oluruz, hem de bakım yaparız birlikte."

Tezgahın temizleme işini bitirdiğimde, Eylül ablaya bakarak gülümsedim. "Eve gidince sorarım, henüz bir planları yoksa elbette geliriz."

Eylül abla gülümseyerek dibime kadar girdi ve elleri at kuyruğu yaptığım saçlarımda gezindi. Saçlarımı avucunda toplayarak alnıma yatırdığında, parmaklarıyla bir kaç tutamını yana çekti ve hafif uzaklaşarak yüzüme bakındı.

"Sana kâkül aşırı yakışır. Alnın geniş ve yüz hatların minicik. Hiç itiraz yok sana yarın kâkül kesiyoruz kuzum."

Saçlarımı oldum olası hiçbir zaman kuaförde kestirmemiştim. Genelde annem keserdi ve kâkülün bana yakışacağını bir ara o da söylemişti fakat vaktim mi yoktu ya da her neyden dolayıysa kestirmemiştim işte. Eylül ablaya saç konusunda güvendiğimden dolayı, sanırım saçlarımı ona emanet edebilirdim. Kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı sallarken, tekrardan gelen siparişlerle işe koyulduk.

Beklemediğim bir şekilde yoğun geçen günün sonunda kendimi, yerleri silerken bıraktığım sandalyede bulmuştum. O kadar bitkin hissediyordum ki şu an, gerçekten tek isteğim eve gidip beyaz yorganımın altına girerek derin bir uyku çekmekti.

"Mutfakta ki işler de bitti Mihri, sen hazırlan çık istersen Yusuf'ta birazdan gelir. Ben kapatırım burayı."

Tamer abinin kelimeleri üzerine oturduğum sandalyeden güç bela kalktığımda, kendimi odaya atarak üzerimi değiştirdim ama ayakta uyuyordum resmen. Bunu hissedebiliyordum. Dolapta ki telefonumun titreşimini fark ettiğimde ekrana bakma gereği duymadan açıp kulağıma götürdüm çünkü Yusuf'tan başka kimsenin olmayacağını biliyordum.

"15 dakikaya oradayım, sen ne durumdasın?"

En son saçlarımı da bağladığım lastikten kurtarırken elimle derimi okşadım ve, "Benim de işim bitti, her zaman ki yerde bekliyorum o zaman?" Diye güç bela cevap verdiğimde, neden bu kadar bitkin düştüğümü ben bile anlayamamıştım.

"Sesin fazla yorgun geliyor Mimoza Çiçeği. Mekanda kal, gelince ararım ayakta durma boşuna."

"Açık hava iyi gelebilir, her zaman ki yerde bekliyorum kaptan."

Telefonu kapatıp, hırkamın üzerine montumu da giyinerek çantamı da omzuma takıp odadan çıktım. En son mekandan çıkmadan önce Tamer abiye iyi geceler diledim ve Yusuf'u her zaman beklediğim köşe başına doğru yürüdüm. Adımlarım her yere düştüğünde, ayaklarımın sızladığını hissediyordum. Bu hafta gerçekten bu kadar yorucu mu geçmişti diye düşünürken, yüzümde hissettiğim küçük damlayla bakışlarım havaya kaydı.

Karanlık havada hafif çiseler yüzüme düşerken, soğuktan dolayı ağzımdan çıkan dumana karşı gülümsedim. Yusuf'un geleceği yöne doğru adımlamaya başladığımda kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum. Eve gidince bugünü ne kadar hasarsız atlatabilirim diye beni düşünmeye zorlayacak biri yoktu. Kardeşime gidecektim ve öpüp koklayarak istersem onunla uyuyabilecektim. Hem de varlığını anlamasın diye kıpırdamadan yattığım, acısından dişlerimi sıktığım sırtımda ki yaralar olmadan.

Derin bir nefesi içime çekmiş vermeye hazırlanırken bir el aniden ağzıma kapandı ve diğer koluyla boğazımı sararak, ayağını dizlerimi geçirip bükülmesine neden olmuş ve beni gerisin geri sürüklemeye başlamıştı.

Bir elim korkuyla arkaya doğru savrulurken, diğeri ise dudaklarımın üzerine kapanmış eli oradan çekmeye çalışıyordu fakat imkansız gibiydi. Ayaklarımda derman kalmadığı halde, beni sürüklediği yere karşı koymaya devam ederken, bedenimin fırlatılmasıyla başım arkamda ki duvara vurmuştu.

Acıdan yüzümü buruştururken, elim saçlarımın arasından derime gitti fakat herhangi bir sıvı belirtisi yoktu. Karşımda ki beden üzerime doğru yaklaşırken ellerimin üzerinde sürünerek geriye gitmeye çalışsam da bir faydası yok gibiydi. Yüzü taktığı siyah bereden belli olmuyorken, üstü ise yırtık içindeydi.

"Kaç gündür seni izliyorum, öyle güzelsin ki."

O pis ağzından çıkan her bir kelime hücrelerime büyük bir korku sararken, ne yapacağımı bilemedim. Etrafımıza bakındığımda buranın bir ıssız ara sokak olduğunu fark ettim. O kadar ıssızdı ki, yere düşen yağmur damlalarının sesini duyabiliyordum. Karşımda ki iğrenç varlık git gide yaklaşmaya devam ederken, tam bacağımla tekme atacağım sırada ayağına büyük gelen ayakkabısıyla ayak bileğime uyguladığı baskıdan dolayı büyük bir çığlık kopardım.

Bir iki saniye ayağını, ayak bileğimde o şekilde tutmasının ardından çekti ve karşımda çömeldi. Bakışları yüzümde gezinirken çantamda ki telefonumun titrediğini hissetmiştim. Yusuf olmalıydı, kesinlikle beni arıyordu. Titreşimi fark etmiş olacak ki eli hızla kolumun altında ki çantaya gitmiş ve bizden uzağa, çöp konteynırının hemen yanına fırlatmıştı.

Korkuyla bakarken, eli saçlarıma gitmiş ve asılmıştı. "Günlerdir o herifin ya da senin bir açığını aradım, sonunda beklediğim hareket senden geldi."

Saç diplerimim ucunda acıyı çok net bir şekilde hissederken, yağmur damlaları hızla üzerimize düşmeye devam ediyordu. Yusuf neredeydi, neden beni hâlâ bulamamıştı. Ondan çok mu uzaktaydım, ama o yine de beni bulurdu değil mi?

Arkaya attığım elim bir şeye denk geldiğinde bunun taş olduğunu hissettim. Karşımda ki iğrenç adam, asıldığı saçlarımdan kafamı daha da geriye yatırıp boynuma yöneleceği sırada, diğer bacağımdan destek almış ve hamleyi yapacağım anda kaçmak için kendimi hazırlamıştım.

Oldukça yakınıma geldiğini fark ettiğim o anda tam hamlemi yapacaktım ki, saçlarımda ki el birden kayboldu. Karşımda ki varlığın aynı benim gibi kenara itildiğini fark ettiğimde, karanlığın içinde bu kişinin Yusuf olduğunu görmüştüm. Beni bulmuştu. Yusuf beni bulmuştu!

Yanıma diz çöktüğünde ıslak eli anında yanağımı gitti.

"İyi misin? Bir şey yaptı mı sana Mihri, konuş benimle ne olur!"

Ne zaman ağlamaya başladığımı bilmiyordum fakat yüzüme düşen damlalarla göz yaşlarımı ayırt etmek oldukça zor gibi geliyordu. Yusuf endişeyle yüzüme bakmaya devam ederken, arkasında ki hareketliliği görmemle, "Yusuf!" Diye son anda bağırabilmiştim.

Yusuf, yüzüne yediği yumruğa engel olamazken, kısa bir tökezlemenin ardından ayaklanmış ve bana yeltenmek için hamle yapacağı sırada boynunda ki kıyafetten tutarak tekrar yere yatırmıştı. Ardından üzerine çıktığında, bekletmeden yumruk darbelerini bir bir yüzüne indiriyorken, ağzından ise sıraladığı küfürler dökülüyordu.

"Ben kaç kere dokunmak istedim de, daha dün elim gitti lan o saçlara! Ben daha dün sevdim lan onları! Geberteceğim seni amına koyduğumun şerefsizi!"

Yusuf bir bir yumruklarını altında ki adamın yüzüne indirmeye devam ederken, yağmur hızlandıkça hızlanmıştı. Ayak bileğimde hissettiğim acıyla sızlanırken, artık sesli bir şekilde aldığımın farkındaydım. Ayağımda ki acıdan değildi göz yaşlarım, bu korku bambaşka bir şeydi. Hiç tanımadığınız birinin, hastalıklı fikirleriyle bir anda size yaklaşması ve sizi hayallerinizden, yarınlarınızdan, sevdiklerinizden koparacak olma düşüncesi. Bu çok korkunçtu ve bunu kimse yaşamamalıydı. Keşke kimse yaşamasaydı.

Başımı duvara yaslamış bir şekilde öylece dururken ensemde hissettiğim soğuk elle, pusulu bakışlarım arasından onu gördüm. Dudağının kenarı kanıyordu, patlamış olmalıydı. Burnumu çekerek, elim kanamış olan dudağına giderken, "Özür dilerim," Dedim hıçkırıklarım arasından. Keskin bakışları konuşmamı istemiyormuş gibi yüzüme mıhlansa da devam ettim. "Özür dilerim Yusuf, ben bu güzel yüzünü hep kanatacak mıyım böyle. Daha bu sabah hep gül istedim, özür dilerim."

Bir eli hâlâ ensemde ki yerini korurken, diğeri yanağımı kavradı. Bakışları, bakışlarımdan bir an olsun ayrılmazken hafif yüzünü ekşitse de dudakları yukarı kıvrıldı ve gülümsedi.

"Bu siktiğimin puştu, gülmemi engelleyecek bir yumruk sallayabilir mi bana sence?"

Bakışlarım yerde yatan adama kayarken, bayılmış olduğunu yeni fark ediyordum. Ardından tekrar karşımda ki adama baktığımda, daha fazla kendime engel olamayarak bir şeye tutunmaya ihtiyacıyla kollarımı sıkıca Yusuf'un boynuna sardım. Yüzüm boynuna yakın bir yere denk düştüğünde, deniz kokusunu içime çektim.

"Bizi takip etmiş, günlerdir gözetlemiş bizi Yusuf. Çok korktum, bu çok kötüydü yemin ederim bu çok kötü."

Yusuf, kısık kısık nefesler karşısında kurduğum kelimeler üzerine küfürlerini sıralarken, avucumun içinde ki kabanını mümkünmüş gibi daha da sıkı kavradım.

"Sen zamansız ölmeyeceksin Mimoza Çiçeği. Kimsenin seni o şekilde koparmasana izin vermeyeceğim, bir daha böyle bir şey yaşamayacaksın söz veriyorum. Gerekirse işten bir saat erken çıkar, seni kapında beklerim ama bir daha kollarımın arasında böyle titremeyeceksin."

Ona o kadar sıkı sarılıyordum ki iç içe geçmiş gibiydik. Yağmur altında ıslanmaya devam ettiğimiz süre boyunca, ikimizden de ayrılmak için bir hamle gelmemişti. Yusuf, az önce o pislik adamın asıldığı saçlarımı eliyle yavaşça okşarken derin bir nefes alıp verdi. Başım, omzuna düştüğündeyse, yavaşça geri çekildi ve iki eli de yüzümü kavradı.

"Seni bulamadığımda nasıl hissettim biliyor musun Mihri? Seni o köşe başında göremediğimde nasıl hissettiğimi tahmin edebiliyor musun?"

Sorduğu sorular üzerine bakışlarım yere düşerken, bir cevap veremeyeceğimi bildiği için devam etti.

"Yine yetişemeyeceğim sandım, başına bir şey geldiğini anladığımda, o an sana da yetişemeseydim ben ne olurdum?"

Yetişememişti. Yusuf bir kere annesine yetişememişti ve bundan sonra yetişmesi gereken herkese olabildiğinden daha hızlı koşuyordu. Onun artık dizlerinde derman da yoktu, ama koşmaktan bir an olsun yılmıyordu.

Bakışlarımı yerden yüzüne doğru kaldırdığımda, "Sen bana yetiştin Yusuf," Diye fısıldadım karanlık sokakta karşımda ki bu adama doğru. "Beni sana bulduran da içinde ki o korku değildi. Sen beni bu şehrin sokaklarına düştüğüm ilk günde buldun, yine bulurdun."

Baş parmağı yanağımı okşarken, kurduğum cümle karşısında karanlıkta gözleri parladı. Patlak dudağına rağmen tebessüm etti. Ve baktı, uzun uzun baktı gözlerime. Ardından görüntü gittikçe pusulaştı, yağmur damlaları yüzüme daha yavaş düşmeye başladı. Kulağıma polis arabasının siren sesi dolarken, zihnim iyice karanlığa teslim oldu.

Genç adam kucağında ki kızı sıkıca kavrarken, yüzüne düşen yağmur damlalarına engel olmaya çalışıyordu bir yandan da. Çocukça mıydı? Onu yağmur damlasından bile korumak istemek. Bu duruma ne zaman gelmişti o bile farkında değildi. İçinde bu akşam yaşadığı korku ise, ona çok tanıdık bir histi.

Kucağında ki kızı bulmak için yere düşen her adımında, bir uzvunu bırakmıştı sanki de ona kolsuz bacaksız gelmişti. Önemli olan neyi kaybettiği değildi ki, yetişmiş olmasıydı.

Bu defa başarmış olmasıydı. Bu defa sağlamadığı kişinin kalbinin vuruşlarını, kendi göğsünün üzerinde hissediyor olmasıydı.

Siren sesleri kulağına dolarken, kucağında ki kızı iyice bastırmıştı kendine. Bedeni, kabanının içinde tutmaya çalışırken yüzünü gökyüzüne doğru kaldırdı.

"Bilmiyorsun ki," Diye düşündü içten içe. "Senin şehrine düştüğüm ilk gecede beni bulan sendin, ama bulunmuş olanın kendin olduğunu düşünüyorsun. Mihri, bu ayaklarımıza dolan şey bizim kaderimiz mi?"

......

Ay ay noluyo noluyo...

Bölümü nasıl buldunuz?

Kurgunun içine yavaş yavaş giriyor gibiyiz ;))

En son gitmeden size soracağım bir şey var... Umut ve Yaren'in kısımları için üçüncü bir bakış açısıyla mı yoksa Yaren'in ya da Umut'un ağzından mı okumak istersiniz? Lütfen cevapsız bırakmayın güzellerim bunun için Instagram adresimizden de bir anket başlatacağım.

Instagram demişken, hesabımız / visalwattpad_
Yeni bölüm haberleri ve daha fazlası için bekleriiiz :))

Veeeee bölüm aslında devam edecekti, bitiş kısmı burası değildi ama aşırı uzun oldu gibime geldi ve kesmem gerekti.

Fakatt sonra ki bölüm kafamda tamamen oluştuğundan dolayı, bu gece başlayacağım ve en geç Pazar günü yine sizinle buluşacağız.

Bizi bekleyin olur mu 🖤

Umarım beğenmişsinizdir. Sağlıcakla kalın :*

Continue Reading

You'll Also Like

3.5K 428 20
Komutan Bey| Texting kitabımın devamıdır isteyen o kitabıda okuyabilir. Hastasına yazacakken bir askere yazan Doktor Cansu bakalım ne yapacak? Gelin...
6.7K 578 20
Baş hekimin Ağızdan çıkan kelimeler hayatımı mahvetmeye yeticek derecedeydi "Nera durandan alınan kan örneği ile kıraç ilkaydan alınan kan örneği %9...
6.6K 654 33
Savaş'ın Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bankın birinde oturmuş Fenerbahçe'li kadının yanına oturmasıyla başlar her şey. Argo ve küfür içe...
1.4M 67.1K 55
Texting SİZ: Kardeşim kargomu getirsenize ne demek kurye vefat etti!? SİZ: Hayır aldığım şey de az buz bir para değil. SİZ: Ben o gitarın parasını...